Kurt işareti -Aydemir Güler-
O zamanlar kurt işareti yoktu diyenler var, ama kendilerine bozkurt derlerdi ve daha beteri, ulurlar, katliamlar, korkunç cinayetler düzenlerlerdi.
En eğlenceli yorum Ümit Özdağ’dan geldi. Buna göre bozkırda rastlaşan Türkler birbirlerine kimliklerini göstermek için bu işareti yaparlarmış. Irkçılık en fazla cahil ve lümpen ergenlerde karşılık bulabilir. Ama onlara hitap edeceğim derken herkesi salak yerine koyarsanız kendi zekâ düzeyinizi ele vermiş olabilirsiniz.
Bozkır Türkleri birbirlerine seslenemiyorlar mı? Tamam; iki bin yıl önce her kabilenin kendine özgü bir proto-Türkçesi vardır, olsa olsa. Ama yine de “insanlar konuşa konuşa” denir ya… Peki, Türk olmayanlar malum işareti bilmiyorlar mı? Yoksa parmaklarına o biçimi veremiyorlar mı?
Geçiniz.
Ama asıl sporun siyasetten bağışık tutulmasını geçiniz.
Konu spora siyaset “bulaştırılması” falan değildir. Açıkçası bu tam “karnından konuşmak” olur. Spor bu ölçekteki bütün toplumsal etkinlikler gibi siyasetten arındırılamaz. Zaten sporun örgütleniş biçimi tamamen siyasaldır.
Merih Demiral’ın kurt işareti, MHP’yle özdeşleşsin özdeşleşmesin siyasaldır. Demiral’ın milletçe sahip çıkılması istenen hareketi gibi, birkaç yıl önce Deniz Naki’nin futbol yaşamının bitirilmesine yeten zafer işareti de siyasaldır. Arda Güler’in Allah’a gönderme yaptığını anlattığı tuhaf hareketi de, kaç kişinin anladığından bağımsız olarak siyasaldır. Kalp yapma modası siyaseti saralı beri, eğer sporda kullanılırsa siyasal sayılması olasıdır.
Bu tür verileri aktarmanın ve akıl yürütmelerin sonu gerçekten yok. İslami Dayanışma Oyunları diye bir organizasyon yapılıyor; atletin teki yarışa başlamadan önce haç çıkarıyor! Bir voleybol maçında Katarlı oyuncu Türk rakiplerine kafa kesme işareti yapıyor! Teniste eski dünya bir numarasının oyunculuğu dışında yankı veren eylemi kovit salgınında aşı olmamasıydı. Bunlar siyasal simge midir? Rusya ve Belarus’un başına olmadık yasaklar patlarken siyasetin spora bulaştırılmaması gereğinden dem vurmak şaka mıdır?
İşin aslı, simgeler bir mücadelenin konusudur. Bu mücadele verilmek durumundadır. Kuralları da mücadelenin sonucu şekillendirir. Herkesi tatmin edecek, herkesin içine sinecek bir kural kitabı, tanım gereği söz konusu olamaz. Dünya adaletsizlikten sömürüden arındırılmadıkça da olmamalıdır.
İşaretin kökeni, tarihsel anlamı gibi argümanlar ise “utangaç-siyasal” sayılır. Köksüz, yepyeni bir işaret icat etme özgürlüğü var mı, yok mu değil konumuz. Ama şu tarihsel somutluk:
1970’ler Türkiye’nin umudunun ve vicdanının kırımdan geçirildiği on yıldır. O dönem bir taraf “yarınlar bizim” şarkısını umutla ve güler yüzle söylerdi. Bizim lisede bile bir basket takımı kurmuştu basketçi arkadaşlar. Adı “Venceremos”tu! Kazanacaktık, yenildik.
Karşı taraf için o zamanlar kurt işareti yoktu diyenler var, ama kendilerine bozkurt derlerdi ve daha beteri, ulurlar, katliamlar, korkunç cinayetler düzenlerlerdi. Binlerce insanın kanı ve acısı 12 Eylül darbesini suladı, kitleler haklarını aramaktan vazgeçirildi, güçlünün paçasına sarılmak norm haline geldi. Bu geçmiş yüzündendir ki, bugün Türkiye’de kurt işareti bu insani ve toplumsal çöküşün, çökertilişin simgesidir. Aynı çizgide devam ettiler. Muhtemelen geçtiğimiz günlerde göçmen kovalayıp bıçaklayanlara “yap bir işaret” deseniz, kurt kafası yaparlardı!
Ne yapacağız peki? Yasaklansın mı diyeceğiz? Bu dünyada barış için, savaşa karşı, yoksulluğa karşı, sömürüye karşı çıkan simgelerin yasaklanması çok daha muhtemel değil mi?
Sporun siyasal organizasyonu belirgin bir hegemonya altındadır ve öyle olagelmiştir.
1968 Meksika Olimpiyatlarında 200 metre finalinin madalya kürsüsü gelmiş geçmiş en etkili politik spor eylemi sayılır. O kürsüde ayakkabısız iki siyahın, başlarını öne eğip boks eldivenli birer yumruklarını kaldırdıkları resim gözünüzün önüne gelmiş olmalı. İki atletin spor yaşamı o gün bitirilmiş, hatta kimse tereddüt edemesin diye ABD takımı toptan Olimpiyatlardan atılmakla tehdit edilmişti. Ne fayda; o resim bütün bedellere değmez mi?
1974 Dünya Kupası eleme turunda Şili ile eşleşen Sovyetler Birliği futbol takımı Pinochet’nin işkence merkezine çevirdiği stada çıkmayı reddetmişti. Şilililer boş kaleye gol atma şovu yaptılar; utanmışlar mıydı, bilemeyiz. Ama kim o ret kararı Dünya Kupasına katılmamaya değmezdi diyebilir?
Sağcıların bu vesileyle kuralları ve uygulamaları sağa çektikleri doğrudur. Ama mücadele sürmelidir. Bedeller buna değer. Türkiye’nin bütün ilericileri, kadın voleybolcuların kendilerini “Atatürk’ün kızları” diye tanıtmalarından keyif alıyor. Gericilerin elinden kadınları insan içine çıkarmamak gelmez; ama hem konuşma hem de şort yasağı getirmek için kıvrandıklarına emin olabilirsiniz!
Buna engel olacak olan kurallar değildir. Mücadeledir güvenebileceğimiz.
Hayatın her alanında. Gericiliği, sömürücülüğü meşruiyet sınırlarının dışına itmek için. İnsanlığın en temiz simgelerini üretmek için.
/././
UEFA'nın Demiral cezası: İkiyüzlülük, kriz fırsatçılığı, geç gelen panik -Can Kuyumcuoğlu/soL-Analiz
UEFA'nın bozkurt işaretine verdiği ceza birçok yönden tartışmalı. Krizi bazı kesimler hemen fırsata çevirdi. Almanya'nın, beslediği Türk sağını şimdi tehdit olarak görmesi de işin bir diğer yönü.
Türkiye A Milli Futbol Takımı oyuncusu Merih Demiral, Almanya'da düzenlenen Euro 2024 turnuvasının ikinci turundaki Avusturya galibiyetinden sonra yaptığı bozkurt işaretinden dolayı UEFA tarafından 2 maç men cezasına çarptırıldı.
Böylece Demiral, Milli Takım'ın çeyrek finaldeki rakibi Hollanda'ya karşı oynanacak maçta ve Türkiye'nin turu geçmesi durumunda yarı final maçında forma giyemeyecek.
UEFA'dan her yönden tartışmalı karar
UEFA'nın bu tavrı her yönden tartışmaya açık. Zira kararın gerekçesi olarak "ırkçılık, ayrımcılık" değil, "genel davranış ilkelerine uymamak, temel nezaket kurallarını ihlal etmek" gösterildi. Bu dahi tek başına bir tartışma konusu. Çünkü, UEFA'nın cezai yaptırım yönetmeliğinin 14. maddesinde ırkçılığa karşı tedbirler de bulunuyor. Cezanın bu kapsama alınmaması bir soru işareti doğuruyor.
Bunun bir diğer boyutu da, UEFA'nın kararı siyasi nedenlerle almış olsa dahi, sağ siyasetin tüm sembollerine eşit şekilde yaklaşmadığı gerçeği.
Demiral'a verilen cezanın benzerinin geçmişte tek bir örneği var. O da 2018 Dünya Kupası'nda FIFA'nın İsviçre'nin Arnavut asıllı oyuncular Granit Xhaka ve Xherdan Shaqiri'ye verdiği para cezası. İki futbolcu da, Sırbistan'a karşı oynanan maçta attıkları gollerin ardından Arnavutların sembolü olan kartal işaretini yapmıştı.
Shaqiri'nin İsviçre formasıyla Sırbistan'a karşı yaptığı kartal hareketiAncak, UEFA'nın bu konudaki şaibeli tutumunu hatırlamak için yine çok uzaklara gitmek gerekmiyor. Fransa'da 8 yıl önce düzenlenen Euro 2016 turnuvasında Ukraynalı taraftarlar, takımlarının Kuzey İrlanda'ya karşı oynadığı maçta Nazi amblemli dövmelerini göstermişti. UEFA, bu konuda Ukrayna Milli Takımı'na yönelik hiçbir yaptırımda bulunmamıştı.
Euro 2016 turnuvasında Ukrayna-Kuzey İrlanda maçındaki Ukraynalı taraftarlar. Bazı taraftarların üstünde Nazi amblemli dövmeler görülüyor.Sağcılara gün doğdu
Türkiye'de ülkücü hareketin sembolü olan bozkurt işaretine dönük bu karar MHP açısından bir fırsata dönüşmüş görünüyor.
Türkiye bu hafta Sinan Ateş cinayetinin ilk duruşmasını konuşuyor. Sinan Ateş'in eşi Ayşe Ateş'in cinayetin azmettiricileri olarak MHP genel başkan yardımcılarının ismini verdiği günlerde bu partinin kullandığı işaretin "ulusal bir simge"ymiş gibi lanse edilme çabaları dikkat çekiyor.
Devlet Bahçeli de bugün sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada bozkurt işaretini "Türk milletinin tarihi mirası" diye niteledi ve UEFA kararını geri çekmezse milli takımın Hollanda maçına çıkmaması çağrısı yaptı.
UEFA'nın kararı sağcı taraftar gruplarınca da bir fırsat olarak değerlendirilmeye başlandı.
Turkish Ultras adlı bir holigan grubu, yarın oynanacak Hollanda maçında tüm tribünleri İstikal Marşı sırasında bozkurt işareti yapmaya çağırdı. Grup tarafından yapılan açıklamada, işaretin "ırkçılık değil, Türklüğün ulusal sembolü" olduğu iddia edildi.
Bununla birlikte, yapılan açıklamada, Almanya'daki tüm vatandaşlara maç öncesi kortejler oluşturma ve sokaklara çıkma çağrısı yapıldı.
Açıklamada, Çarşı Berlin, Genç Fenerbahçeliler Europe, ultrAslan Avrupa ve Genç Gurbetçiler Europe gibi taraflar gruplarına da "elini taşın altına koyma" çağrısında bulunuldu.
Krizi fırsata çevirdiler: 'Türkoğlu Türk Merih Demiral' tişörtleri yok satıyor
UEFA kararının ardından ortaya çıkan kriz, bazı kesimler tarafından da hemen fırsata çevrildi.
DurakMedya'dan Mustafa Barış Durak'ın haberine göre tekstil tasarımcıları, milli oyuncu Demiral'in bozkurt işaretini paraya çevirdiler.
Demiral'ın attığı gol sonrası bozkurt işareti yapmasının getirdiği yankıları fırsat bilen tasarımcılar "Türkoğlu Türk Merih Demiral Bozkurt Tişört"nü piyasaya sürdüler.
İnternet üzerinden 599 TL'ye satışa çıkarılan bozkurtlu tişörtler kısa sürede tükendi.
Almanya İçişleri Bakanı UEFA'ya çağrı yapmıştı
Merih Demiral'ın "bozkurt" işareti yapmasının ardından turnuvanın düzenlendiği Almanya'nın İçişleri Bakanı Nancy Faeser, X hesabından açıklama yapmıştı. Faeser, "Aşırı sağcı Türklerin sembollerinin stadyumlarımızda yeri yoktur. Avrupa Futbol Şampiyonası'nın ırkçılık platformu olarak kullanılması kesinlikle kabul edilemez. UEFA'nın konuyu araştırıp yaptırımları değerlendirmesini bekliyoruz" diye yazmıştı
Bozkurt işareti Almanya'da yasak değil
Almanya'da iç istihbarat kurumu Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV), ülkücü hareketi 'iç güvenlik açısından tehdit oluşturan, şiddete eğilimli bir yapı' olarak tanımlasa da hem ülkücü hareket hem de bozkurt işareti ülkede yasak değil.
Bozkurt işaretinin bugün yasak olduğu tek ülke Avusturya.
Almanya'nın ülkücülere ve islamcılara dönük tedbirleri neden arttı?
Almanya'nın ülkedeki Türkçü ve İslamcı hareketleri tehdit olarak algılamaya başlaması aslında çok yeni.
1960’lı ve 70’li yıllarda Gladio örgütlenmesi çerçevesinde, Almanya’da gelişen Türkiyeli sola karşı Ülkücü hareketin organize edildiği bilinen bir gerçek.
Almanya'da entegrasyon politikaları adı altında İslamcı ve milliyetçi kesim 1990’lı yıllara kadar sola karşı kollandı ve desteklendi. Daha sonrasında ise İslam "Almanlaştırılmaya" çalışılırken bir yandan da göçmenlerin Türkiye ile ideolojik bağları koparılmaya çalışıldı.
Ancak özellikle de AKP iktidarından sonra, Türkiye kökenli şeriatçı ve faşist örgütlenmelerin Almanya’da kontrol altından çıkma eğilimi arttı. AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün bu hareketleri konsolide edebilerek, hem Türkiye hem Almanya politikasını etkiler hale getirdi.
Erdoğan'ın lobi örgütü: Almanya niye yeni uyandı?
Erdoğan'ın Almanya'daki lobi faaliyetlerinin en büyük aracı Uluslararası Demokratlar Birliği (UID).
Örgüt, Erdoğan'ın önerisiyle 2004 yılında kuruldu. UID'nin diğer AB ülkelerindeki çalışmaları da Köln'deki merkezinden koordine ediliyor.
Dernek olarak kayıtlı olan ve Almanya'da AB düzeyinde en fazla şubesi bulunan kuruluş, Avrupa’da yaşayan Türkler’le yaşadıkları ülkeler arasında “iyi niyetli bir arabulucu” olduğunu iddia ediyor.
Die Linke'nin (Sol Parti) eski milletvekili Ulla Jelpke, 2021 yılında soL'a verdiği röportajda, kuruluşun yalnızca bir AKP örgütü değil, artık AKP ve MHP hükümet ittifakının bir lobi derneği olduğunu vurgulamıştı.
Almanya’nın iç güvenlik istihbarat servisi BfV'nin kuruluşu takibiyse 2017 yılını buldu.
Teşkilat, 2017'de UID'nin "özgür ve demokratik temel düzenle uyumlu olmadığı" sonucuna vararak kuruluşu takibe almıştı.
BfV’nin 2023 yılında yayınladığı raporunda da, UID’nin Türk istihbarat servislerinin çalışmalarıyla bağlantılı olduğu belirtiliyor. Raporda "Almanya'da Türk hükümetine karşı fiilen veya muhtemelen muhalif olan dernekleri ve kişileri gözetliyorlar" ifadeleri yer alıyor.
Rapordaki bir diğer ifade de şöyle:
"Türk örgütleri Almanya'daki Türk kökenli topluluklar üzerinde etki faaliyetleri yürütüyor ve bu da Almanya'daki siyasi karar alma süreçlerini etkileyebilir."
BfV, bu tespitlerden yola çıkarak UID'yi "etki uygulamak için devlet veya hükümetle bağlantılı en büyük çıkar grubu" olarak tanımlıyor.
Teşkilatın kuruluşa ilişkin genel seçim dönemindeki değerlendirmesiyse şöyle: "Almanya'da önemli bir seferberlik potansiyeli var ve bu, Türkiye parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de görüldü."
/././
Suriye’de arzular ve kördüğümler -Erhan Nalçacı-
Trump kazanırsa ABD’nin Suriye’den çekilme olasılığı bulunuyor. Türkiye sermayesi ise Irak’taki gibi mal ve sermaye ihracatına bağlı incelikli bir sömürü mekanizmasını hayal ediyor, 2008’lerdeki gibi.
On iki yıldan fazladır Türkiye ile Suriye arasında diplomatik ilişki yok. Hemen tamamen kopmuş bağın yeniden kurulması için Rusya’nın gayret ettiği biliniyor.
Buna rağmen tekrar iki devlet arasında resmi bir ilişki kurulması imkânsız gibiydi.
Suriye tarafı görüşme masasına oturmak için Türkiye’nin Suriye topraklarından askerlerini çekmesini istiyor, Türkiye ise güya rejim muhalifi cihatçı çetelerin yönetim tarafından kapsanmasını ileri sürüyordu.
Ancak koşullar ve sermaye sınıflarının ihtiyaçları değişiyor, arabulucular çalışıyor, yeni dengeler kuruluyordu.
Kısa bir süre önce Suriye burjuvazisi adına Esad Suriye’deki askerlerin çekilmesini telaffuz etmeden sadece Suriye’nin bütünlük ve egemenliğine işaret ederek Erdoğan ile görüşebileceğini söyledi. Erdoğan ise doğrudan cihatçıların yönetime katılımını dile getirmeden nasıl olacağı çok müphem bir şekilde Suriye’nin egemenliğine saygılı olduklarını bildirdi. Hatta “ailecek görüşmeye” atıfta bulundu.
Ailecek görüşme denince birçok kişinin aklına hafızalara yerleşmiş aşağıdaki fotoğraf geldi.
2009 yılında Erdoğan ve eşi bir toplantıya katılmak için Şam’a gidince Esad ve eşi otelde ziyaretlerine gidiyorlar. Kuzenlerin ve eşlerinin buluşmasına benzeyen bu “aile” fotoğrafı çok konuşuldu daha sonra.
Fotoğrafta görüldüğü gibi Erdoğan Esad’ın elini iki elinin arasına almış, Esad’da ise hiçbir savunma izi görülmüyor. Bu fotoğrafa bakıp iki sene sonra yaşanacak kâbusu düşünüp Erdoğan’ı samimiyetsizlikle suçlamanın anlamı yok. Erdoğan Türkiye sermaye sınıfının elemanıdır ve sermaye sınıfının pragmatik gereksinimlerine göre vaziyet alıyor.
O yılları bir hatırlayalım.
2008 dünya tarihinde bir milat gibi değerlendirilebilir. Bu olayların o yıl başladığını göstermez bize ama süreçler gözle görülür bir nitelik kazanır. ABD mali çöküşle emperyalist dünyanın hegemonyasında halen devam eden inişli çıkışlı gerilemesini yaşamaya başlar. Belli bir sermaye birikimi sağlamış ülkeler ise, Türkiye gibi, görece bağımsız ve kendileri yayılmacı bir pozisyon almaya başlarlar.
Fotoğrafın çekildiği 2009 yılında Suriye Türkiye sermayesinin bir yayılma alanı haline gelmişti. Türkiye’de üretilen mallar Suriye piyasasını kaplamış, Türkiye’den Suriye’ye sermaye akışı başlamıştı. Suriye Libya’dan sonra Türkiye sermayesinin bir hegemonya inşa etmeye başladığı ikinci ülke durumuna geliyordu. Mal ve sermaye akışına kültürel etkileşim de eşlik ediyordu, Suriye’de Türk dizilerini seyretmeyen, bağlanmayan kalmamıştı sanki.
Suriye ise o yıllarda Batı emperyalizminin uyguladığı izolasyondan kurtulmak için liberalleşmeye başlamıştı ve toplumsal eşitsizliklerde artış görülüyordu. Ortam her bakımdan Türkiye sermayesinin barışçıl gözüken ama aslında bağımsızlık ihlaline gidecek yayılmasına uygundu. Bu arada muhtemelen Müslüman Kardeşler ile gizlice bağ kuruluyordu ama bunu tahmin ediyoruz ancak.
Sonra malum ABD komplosu “Arap Baharı” denilen manipülasyonun içinden geldi. Suriye zengin kaynaklara sahip bir ülke değildi belki ama Arap coğrafyasında İsrail’e karşı direnç gösteren neredeyse tek devletti. Ayrıca liberalleşme dalgasına rağmen Batı emperyalizminin mali araçlarına teslim olmamıştı, hala kamucu yanlar barındırıyordu.
Türkiye sermayesi ise kendine yontan açılımlara rağmen halen ABD emperyalizminin hegemonyasındaydı ve kendini komplonun başlıca araçlarından biri olarak buldu. Muhakkak Türkiye sermayesine göz kamaştıran bazı kazanımlar da vaat edilmişti. Türkiye bütün dünyadan gelen cihatçıları Suriye’ye geçirdi, iç savaşta lojistik destek verdi, muhaliflerin Türkiye’de örgütlenmesini sağladı. Sermaye ihracatına dayalı ince sömürü mekanizmaları yerini yağmaya bırakmıştı.
Bu utanç verici yıllar 2015’te yeni bir özellik kazandı. Suriye ulusal egemenliği Batı emperyalizmin mide bulandırıcı metotları ile tam yıkılmak üzereyken Rusya’nın askeri müdahalesi ile emperyalist paylaşım savaşının fay hattı Suriye içinde kuruldu.
ABD kendi yönlendirdiği IŞİD ile mücadele edeceğim diye Suriye’ye asker indirdi ve Kürt siyaseti üzerinden Suriye petrollerini kapsayan bir hegemonya alanı oluşturdu.
Türkiye bu noktada birbiri ile gerilim içindeki ilhakçı ve güvenlikçi siyasetine döndü. Suriye’deki Kürt hegemonyasını güvenlik sorunu olarak görerek askeri olarak bölgeye yerleşti, Afrin gibi beldeleri alarak Kürt bölgesini Fırat’ın doğusuna itti. Özgür Suriye Ordusu’nu kendi paralı ordusu haline getirdi. Suriye’de yenilen Cihatçı çetelerin İdlib’de toplanmasını sağladı ve hamiliğini üstlendi.
Bir yandan ABD’ye Kürtleri bırakıp kendisini hegemonya inşasında kullanmasını istedi, bir yandan Suriye egemenliğine ağır bir zarar verdiği için ABD ile çelişmedi. Suriye kuzeyine vali atayarak, konut inşaatı başlatarak, posta teşkilatı, okul vb. kurarak ve Türkiye parasına dayalı bir pazar ile ilhak ile sonuçlanabilecek bir oluşuma gitti.
Ancak zaman değişiyor. Trump kazanırsa ABD’nin Suriye’den çekilme olasılığı bulunuyor. Türkiye sermayesi ise Irak’taki gibi mal ve sermaye ihracatına bağlı incelikli bir sömürü mekanizmasını hayal ediyor, 2008’lerdeki gibi. Suriye devleti İsrail’in Lübnan ile birlikte Suriye’ye de uzanacak saldırısına karşı sırtını sağlama almak istiyor.
Ama kolay değil.
Akıl ve insanlık dışı operasyonlar Suriye’yi kördüğümlerle bağlamış durumda.
İkili görüşmenin lafı edilir edilmez Türkiye’de ve Suriye’nin Türkiye’nin kontrol ettiği bölgesinde ayaklanmaya benzer karışıklıklar çıktı. Cihatçı çeteler tam olarak Türkiye’nin kontrolünde olmadığı gibi Batı emperyalizminin yönlendirmesi altında halen. Türkiye’nin kendisi ise provokasyona çok açık.
Eğer Suriye’nin egemenliğini ve ekonomik olarak toparlamasını tehdit eden çetelere karşı askeri bir operasyon olursa doğal olarak çekilecekleri yerin Türkiye sınırlarının içi olduğunu herkes biliyor.
ABD bir şekilde çekilirse şu anda Suriye’nin üçte birini kontrol eden Kürt siyasetini neyin beklediği de belirsiz.
Emperyalist dünyanın insanlığı ve dünyayı içine ittiği bunalımın korkunçluğunu anlamak için Suriye iyi bir örnek sunuyor.
Bu coğrafya her yerde olduğu gibi emekçi sınıfların örgütlü iradesini özlüyor.
/././
'Ticari ilişkim yok' demişti: AKP'li başkan Giresun Belediyesi'ne fındık, kömür, çikolata satmış -Özkan Öztaş-
AKP'li Giresun Belediyesi'nin seçim öncesi harcamaları açığa çıktı. Lokmalar dağıtılmış, bahar vakti karla mücadele ekipmanları alınmış, AKP'li vekillerin uçak bileti de belediye kasasından ödenmiş.
Yaklaşık 1,7 milyar liralık borç ile AKP’den CHP’ye geçen Giresun Belediyesi’nde tespit edilen usulsüzlükler için soruşturma başlatıldı.31 Mart yerel seçimlerinin ardından AKP’li eski Belediye Başkanı Aytekin Şenlikoğlu tarafından bırakılan borcun altını kazıyanlar akıllara durgunluk veren usulsüzlüklerle karşılaştı.
AKP’li Şenlikoğlu döneminde çekilen krediler sebebiyle İller Bankası'nca Haziran ayı gelirine el konulan Giresun Belediyesi’nde personel maaşları eksik ödenmiş, bunun üzerine AKP Giresun Merkez İlçe Başkanı Ekrem Civelekoğlu, “Eğer CHP’li Belediye Başkanı Fuat Köse ve ekibi maaşları ve bayram ikramiyelerini ödeyemeyecekse kendilerine yardımcı olalım” demişti.
CHP Giresun Merkez İlçe Başkanı Murat Bektaş düzenlediği basın toplantısında, hem AKP’li Civelekoğlu’na cevap verdi hem de AKP dönemine ilişkin birtakım iddialarda bulundu.
Bektaş'ın iddialarına göre AKP'li yöneticilerin geçen dönem belediye kasasında yaptığı harcamaların boyutu akıl alır gibi değil.AKP’li ilçe başkanı ne varsa belediyeye satmış, konser bile düzenlemiş
CHP’li Bektaş, daha önce “belediye ile hiçbir ticari ilişkim yok” diyen AKP’li ilçe başkanı Civelekoğlu’nu yalanladı ve belediye ile 3,1 milyon liralık ticaret yaptığını tespit ettiklerini söyledi.
Bektaş, Civelekoğlu’nun sahibi olduğu şirketin Giresun Belediyesi’ne hediyelik eşya, fındık, kömür, temizlik malzemesi, çikolata ve çeşitli ikramlık ürünler satarken, 2022 yılında düzenlenen Aksu Festivali’nde sahne alan şarkıcı Buray’ın konser organizasyonunu da üstlendiğini söyledi.
Şişirilmiş faturalarla belediye kasasından fazla para çıkarıldı
Tespit edilen usulsüzler arasında bazı tedarikçi firmalara teslim alınan mal değerinden daha yüksek tutarda fatura kestirildiği, bu yolla belediyenin bu firmalardan nedensiz yere alacaklı duruma getirildiği, bununla ilgili şimdiye kadar 450 bin liralık usulsüzlük tespit edildiğini belirten Bektaş, durumu bazı firmaların belediyeye gelip anlatmaları üzerine fark edebildiklerini, henüz tespit edilemeyenler için araştırma yaptıklarını ifade etti.
Bektaş ayrıca, “kendilerine yardımcı olalım” yönünde açıklama yapan Civelekoğlu’na “Bu şekilde şişirilmiş fatura kestirdiğiniz başka firmalar varsa gelip onları bize söyleyerek yardımcı olabilirsiniz” sözleriyle çağrıda bulundu.
Seçime 3 hafta kala 32 bin adet iş eldiveni, 60 ton solüsyon alınmış
Bektaş, 31 Mart seçimlerine günler kala, 8 Mart tarihinde belediyeye 962 bin lira bedelle 32 bin adet "Sarı İşçi Eldiveni" alımı yapıldığını, mazbatalarını aldıktan sonra depolarda yapılan sayımlarda sadece 7 bin 400 adet eldiven tespit edebildiklerini söyledi. Perakende piyasa değeri ortalama 20 lira olan eldivenlerin 32 bin adetlik alımdaki KDV dahil 35 liralık birim fiyat bir başka soru işareti doğururken, Bektaş’ın, “Giresun Belediyesi’nin memurundan işçisine, çaycısından müdürüne tüm personel, her gün eldiven takıp gezse, ortada olmayan eldivenin izah edilmesi mümkün değil” sözleri durumun vahametini özetledi.
Yine aynı tarihte aynı firmadan KDV hariç 2 milyon 40 bin lira bedelle 60 ton "Kar Buz Çözücü Solüsyon" alımı yapıldığını, fakat depolarda yapılan sayımda 30 tonluk solüsyonun ortada olmadığını sözlerine ekleyen Bektaş, “Mart ayı boyunca Giresun Merkez’de hiçbir noktada kar yağışı ve buzlanma olmadı, hava sıcaklıkları gece-gündüz 10 derecenin altına dahi hiç düşmedi, bu kadar solüsyonu nereye kullandınız” diye sordu.
AKP’li milletvekillerinin uçak biletleri belediye kasasından ödenmiş
7 Ocak’ta İstanbul’da düzenlenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Murat Kurum’un tanıtım toplantısına katılan AKP’li milletvekilleri Nazım Elmas ve Ali Temür ile AKP İl Başkanı Mete Bahadır Yılmaz, İlçe Başkanı Ekrem Civelekoğlu, Kadın Kolları Başkanı Berrin Aydın, Gençlik Kolları Başkanı Esma Betül Akılmak ve dönemin AKP’li Belediye Başkanı Aytekin Şenlikoğlu’nun gidiş dönüş uçak biletlerinin Giresun Belediyesi kasasından ödendiği ortaya çıktı.
Belediye yönetimin el değiştirmesi sonrası tespit edilen bu durumu kamuoyuna açıklayan CHP Merkez İlçe Başkanı Murat Bektaş, farklı tarihlerde AKP toplantılarına giden bazı yerel siyasetçiler ile Aytekin Şenlikoğlu’nun seçim kampanyasını yürüten kişinin uçak biletlerinin yine belediye kasasından ödendiğini ifade etti.
Belediye kasasından ödenen uçak biletiyle Murat Kurum’un aday tanıtım toplantısına giden AKP’li milletvekili Ali Temur, olayın kamuoyuna yansımasından iki gün sonra durumdan haberi olmadığını bahane ederek 5 bin lira tutarındaki bilet parasını belediye hesabına havale ettiğini açıkladı.
AKP'li yöneticiler İstanbul'a yaptıkları geziyi belediyeye ödetmiş.133 bin liralık lokma dağıtılmış, parası ödenmemiş
CHP’li Bektaş, seçimlerden hemen önce AKP’li Şenlikoğlu tarafından Ramazan ayında 133 bin lira tutarında lokma dağıtıldığını, dağıtılan lokma ile yine aynı dönemde dağıtılan ramazan kolilerinin paralarının ödenmeyerek bu borcun da CHP’li yeni belediye yönetimine bırakıldığını söyledi.
Yandaş TV kanallarına parayla haber yaptırılmış
Bektaş’ın gündeme getirdiği bir diğer konu da AKP’li Şenlikoğlu döneminde Beyaz TV ve ATV gibi televizyon kanallarına para karşılığı haber yaptırıldığı oldu. Bununla ilgili olarak Giresun Belediyesi iştiraki şirket üzerinden adı geçen televizyon kanallarına yaklaşık 500 bin lira civarında ödeme yapılmış.
AKP’nin reklamını yaptığı işlerin borcu CHP’ye bırakılmış
AKP’li Şenlikoğlu’nun seçim kampanyası boyunca sık sık reklamını yaptığı Galericiler Sitesi ve Prestij Caddeleri gibi projelerin ücretlerinin de ödenmemiş olduğunu ifade eden CHP’li Bektaş, diğer yandan da AKP’ye yakın bazı kişilere ihale edilen projelerin tamamlanmamasına rağmen belediye tarafından bedellerinin tamamının ödendiğini gördüklerini belirtti.
Bektaş ayrıca, Şenlikoğlu’nun seçime bir hafta belediyeye iş yapan çeşitli firmalara 184 milyon liralık çek keserek Giresun Belediyesi mevcut bütçesinin nakit akışına göre karşılanamayacak bir yükümlülük altına sokulduğunu sözlerine ekledi.
Giresunlu seçmen sayısına göre 1,7 milyar liralık borç yükü ile Türkiye’nin en borçlu belediyelerinden biri haline düşürülen Giresun Belediyesi, AKP döneminde 2,5 milyon liralık arama kurtarma teknesinin ortadan kaybolması ve 2013 yılında Japonya Büyükelçiliği hibe desteği ile belediyeye kazandırılan gezici sağlık otobüsünün çürümeye terk edilip hurda olarak satılmasıyla da gündeme gelmişti.
Özel kaleme yılda 60 milyon lira
CHP’li Bektaş, belediye yönetimine “maaşları ödemeyi beceremiyorsanız söyleyin yardım edelim” diyen AKP’li İlçe Başkanı Civelekoğlu’na verdiği yanıtta; “Civelekoğlu’na çağrıda bulunuyorum. Samimiyetle yardımcı olmak istiyorsanız, öncelikle şahsi siyasi ziyaretleriniz için belediye kasasından yapmış olduğunuz harcamalarınızı geri getirin. O paralar geçen ay maaşları eksik ödenen çalışanlarımızın maaşlarıdır” ifadelerini kullandı.
Bektaş, tespit edilen usulsüzlüklerle ilgili Giresun Belediyesi bünyesinde idari tahkikatların sürdüğünü, suç unsuru tespit edilenlerle ilgili savcılığına suç duyurusunda bulunulduğunu belirterek, “Giresun Belediyesi’ni 31 Mart tarihinde 1,7 milyar lira borçla devraldık, belediye başkanımız bu borcu mazeret etmeden işine gücüne odaklanmış halde, gerekli tasarrufları yaparak elbet bu borcun altından kalkacağız. AKP yönetiminde yıllık 60 milyon lira özel kalem bütçesi harcaması yapılırken biz görevi devraldığımızdan bu yana 1 kuruş para özel kalem bütçesinden harcanmadı” dedi.
Haziran ayında belediyenin personel maaş ödemelerinde kesintiye gitmek durumunda kalması yönündeki eleştirilere de cevap veren Bektaş, şöyle konuştu: “Maaşlarla ilgili yaşanan sıkıntı bizim kötü yönetimimiz gibi bir durumdan kaynaklı değil. Siyasi ahlakımızın gereği tüm çalışanlarımız hak ettiği parayı alacak. Biz Temmuz ayı içerisinde geçen aydan eksik olan kısımlar da olmak üzere maaş ödemelerimizi sorunsuz biçimde normale döndüreceğiz. Bunun için gereken çalışmaları titizlikle yürütüyoruz. Maaş konusunda utanmadan bizi eleştirenler bizden önce İller Bankasından 364 milyon lira kredi çekip, maaşları bu krediyle ödemişler, kredi borcunu da bize bırakmışlar. Onların ödedik dedikleri maaşları da aslında şimdi biz ödüyoruz. Biz tüm bunların üstesinden gelecek doğru, dürüst ve ahlaklı belediyecilik anlayışına sahibiz. Vatandaşlarımız hiç endişe etmesinler, bize destek olsunlar, olumsuz algılara kulak asmasınlar.”
(soL)