ATEŞTEN GÖMLEK

EKONOMİ, POLİTİKA, ÇEVRE, SANAT, TARİH ve İSTANBUL

SÖZCÜ "Gündem" -14 Nisan 2025 -

Sayıları ikiye maaşları 10'a katlandı: Saray'a alınanların parasını kim ödeyecek?

2018 seçimlerinin ardından Cumhurbaşkanlığı teşkilat yapısı değiştirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta 10 ayrı politika kuruluna 140 üye atadı. Kurullarda görevlendirilecek kişilere ödenmesi beklenen aylık maaş ise 10 kat arttı. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta 10 ayrı politika kuruluna 140 üye atadı. 2018’deki ilk atamalarda kurul üyesi olan Orhan Gencebay, Yiğit Bulut gibi bazı isimler, Cumhurbaşkanı danışmanları yeni atamalarda yine kurullarda görev aldı. CHS ile geçilen yeni rejimde bakanlık sayısı ve bürokrasinin azalması, yönetim ve karar süreçlerinin hızlanması, kamu yönetiminin hantallıktan uzaklaşması önemli iddialardı. Oysa 16 bakanlıkla benzer alanlarda faaliyet yürüten 10 politika kurulu yanında, yatırım ve finanstan dijital dönüşüme, insan kaynaklarından siber güvenliğe kadar, özel bütçe ve tüzel kişiliğe sahip çok sayıda özel Cumhurbaşkanlığı ‘ofisi’ kuruldu. Politika kurulları, idari-mali özerkliğe sahip özel ofisler ile bakanlıklara paralel bürokrasi, görev alanlarının mükerrerliği ve kurumsal yapılanma söz konusu.(10 KAT ARTIŞ) Kısa süre önce kurulan Tarım ve Gıda Politikaları Kurulu ile sayısı 10’a çıkan politika kurullarının yanı sıra kurullara atanan üye sayısı da 2018’de 76 iken geçen hafta 140’a yükseldi. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 6 Ocak 2025 tarihli genelgesine göre 1 Ocak-30 Haziran 2025 arasında uygulanacak memur aylık katsayısı 1,012556. Bu katsayının 100.000 ile çarpılması sonucu politika kurullarına atanan üyelere ödenecek en düşük aylık 2018’e göre yaklaşık 10 kat artışla 101 bin 255 TL. Atanan 140 üye diğer kurumlardan, üniversitelerden, şirketlerden elde ettiği maaş ve gelirleri almaya devam edecek. İBB Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu üzerinden başlatılan siyasi operasyonlar ve buna tepki olarak ortaya çıkan protestoların, kitlesel gözaltı ve tutuklamalarla peş peşe açılan davaların siyasal-yargısal boyutunun ekonomiye faturası da giderek ağırlaşıyor.(FAİZDE KRİTİK VİRAJ 17 NİSAN) ANKA Ekonomi Editörü Zülfikar Doğan'ın yazısında öne çıkan başlıklar şu şekilde: -19 Mart operasyonlarının ardından başlayan sıcak para kaçışıyla yabancıların portföy yatırımlarındaki satışları sonrasında bir haftada 4 milyar dolara varan yabancı sermaye çıkışı yaşandı. -Merkez Bankası verilerine göre yabancıların Türk menkul kıymetleri, hisse senedi, DİBS ve tahvillere yaptıkları yatırımların piyasa değeri iki haftada 11 milyar 756 milyon dolar azalarak 45,6 milyar dolara indi. -Merkez Bankası’nın 19 Mart sonrası iki haftalık rezerv kaybı ise 43 milyar dolara yaklaştı. -Yabancı sıcak para çıkışları, portföy satışları ve Merkez Bankası rezervlerindeki erimenin iki haftalık maliyeti 50 milyar dolara yaklaşıyor. -19 Mart öncesi nisanda da faiz indirimi beklentisi ağırlıktayken operasyon sonrası bu beklenti tersine döndü. Dolayısıyla PPK’nın 17 Nisan’da faiz indirme ihtimali düşük görülüyor. (DMM'DEN AÇIKLAMA GELDİ) Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM) bir açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Bazı basın yayın organlarında yer alan, “Cumhurbaşkanlığı Politika Kurulları üyeleri aylık en az 101 bin lira maaş alacak.” iddiası doğru değildir.  Cumhurbaşkanlığı Politika Kurulları üyelerine herhangi bir maaş ödemesi yapılmamaktadır. Kamuoyunu manipüle etmeye yönelik iddialara itibar etmeyiniz."

                                                                   ***

Sivasspor'un taşıdığı pankart kadınları ayağa kaldırdı.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2025’i “Aile Yılı” ilan etmesiyle birlikte başlayan “normal doğum” teşvikleri, bu kez futbol sahalarına taşındı. Sivasspor’un, Fenerbahçe ile oynadığı karşılaşma öncesinde taşıdığı “Doğal olan normal doğum” yazılı pankart, başta kadın örgütleri olmak üzere çok sayıda kadın siyasetçi ve doktorun tepkisini çekti. Kadınlar, "Umarım tez zamanda normal doğum yaparsınız sevgili futbolcular" diye tepkilerini dile getirdi.(https://www.sozcu.com.tr/sivasspor-un-tasidigi-pankart-kadinlari-ayaga-kaldirdi-p162686)

                                                      ***

Mezarlık arsasına TÜGVA kondu -Deniz Ayhan-

AKP’li İBB yönetimi satın aldığı arsayı gençlik merkezi yaptı, TÜGVA’ya yarı fiyatına verdi. 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin AKP’li başkanlar dönemindeki usulsüzlüklerinden biri daha ortaya çıktı. Eyüpsultan  Abdülvedüt Mahallesi’nde bulunan arsa 2010 yılında kamulaştırma ile park alanı, yol ve mezarlık alanına dönüştürüldü. 2 bin 143 metrekarelik alan, 2014 yılında İBB tarafından park yapılmak amacıyla satın alındı.2016 yılında İBB arsa üzerinde, 30.3 milyon TL’ye ihale ettiği, Gençlik Merkezi Projesi’ni başlattı. Resmi kayıtlara Eyüp Gençlik Merkezi olarak geçen projenin veri ve görsellerinde ise TÜGVA ibaresi yer aldı. Etüt raporunda da proje TÜGVA Gençlik Merkezi olarak yer aldı. İBB iştiraki KİPTAŞ 2017’de bu arazi ve taşınmazı kendisine ait GOP Mega Venezia Konutlarındaki 35 adet daire ile takas etti ve arazi KİPTAŞ’a geçti. KİPTAŞ arazi ve üzerindeki binayı 29 milyon 990 bin TL + KDV bedel ile TÜGVA’ya yüzde 30’u peşin, kalanı 10 eşit taksitle sattı. Arsadaki Eyüp Gençlik Merkezi de mülkiyetin değişmesiyle TÜGVA’nın oldu.(DOSYA SAVCILIKTA) Teftiş Kurulu raporuna göre; Arsası ile birlikte 50 milyona mal olan bina 30 milyon TL’ye TÜGVA’nın oldu. İBB raporu sorumluların tespiti ve zararın tazmini için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi.

                                                         ***

Ankara’ya 197 metrelik silkeleme kulesi -Deniz Ayhan-

AKP’den CHP’ye geçen Keçiören Belediyesi, kulenin devrini, geçmiş dönemden kalan borcu kapatmak için SGK’ya önerecek. 

Ankara Keçiören’de AKP’li başkan döneminde “Türkiye’nin en yüksek kulesi olacak’’ denilerek 2003’te temeli atılan Cumhuriyet Kulesi, 50 milyon dolar yuttu ve 21 yılda zor tamamlandı. CHP’li Keçiören Belediyesi yönetimi, atıl kalan ve gelir de getirmeyen kuleyi SGK borçlarına karşılık hazineye devretme kararı aldı. Kulenin devri, AKP’li geçmiş dönemden kalan borcu kapatmak için SGK’ya önerilecek. Keçiören Belediyesi yetkilileri kulenin trampaya konu edilmesi için yetki alındığını belirterek “SGK’ya önceki dönemlerden kalma 2 milyara yakın borç var ve belediyemizden 6-7 aydır kesinti yapılıyor. Bu yükten kurtulmak için kuleyi SGK’ya önereceğiz. Tek amaç devlete olan borcumuzu ödemek” açıklaması yaptılar.(50 MİLYON DOLAR)  Keçiören Belediyesince 18 Temmuz 2003’te temeli atılan 197 metrelik Cumhuriyet Kulesi’nin inşaatı, uçuş mania hattını aştığı gerekçesiyle durdurulmuştu. Peşpeşe ihaleler yapılıp, kulenin tamamlanması için uğraşıldı. 18 Mart 2024’te yerel seçimlere sayılı günler kala AKP gövde gösterisiyle açtı. Ancak kulenin bazı bölümlerinin şantiye halinde olduğu belirlendi. Kule için toplam harcamalar döviz kuruyla yaklaşık 50 milyon dolara ulaştı.

                                                      ***

Cengiz, İmamoğlu operasyonu konuşulurken maden izni istedi, fırsatı kaçırmadı -Belce Örü-

Ekrem İmamoğlu ve CHP’li belediyelere yönelik operasyonlar Türkiye’nin gündeminde, Cengiz ise maden izni peşinde Holding Eskişehir Mihalgazi ve Tepebaşı bölgelerinde siyanürle maden aramak için bakanlığın ÇED duyurusunu bekliyor. Vatandaşın gözü kulağı iktidarın attığı siyasi adımlara çevrilmişken, neredeyse yedi bölgede enerjiden inşaata farklı alanlarda milyarlarca liralık projelere devam eden Cengiz Holding yine fırsatı kaçırmadı. Holding, Temmuz 2024’te Eskişehir’in Mihalgazi ve Tepebaşı bölgesinde siyanürle altın ve gümüş arama faaliyetine yönelik Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunu büyük eksikliklerle Çevre Bakanlığı’nın onayına sundu. 9 Nisan’da maden projesinin ÇED sürecinin bir parçası olan İnceleme Değerlendirme Komisyonu’nun toplantısı Ankara’da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nda gerçekleştirildi. Eksiklikler nedeniyle toplantıdan durdurma kararı çıktı. Bakanlık ise nihai kararını bu hafta duyuracak. Süreç olumlu devam ederse Sakarya Nehri kıyısındaki verimli arazilerde, 836 hektarlık ruhsat alanında ve 57.5 bin ağacın bulunduğu bölgede kazı yapılacak.

(MADEN ÇÖPLÜĞÜ OLMAYACAK) CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, “İliç’ten ders almayanlar İç Anadolu’nun Çukurova’sı Eskişehir Mihalgazi-Sarıcakaya’ya gözünü dikti’’ dedi ve SÖZCÜ’ye şunları söyledi: “Yılda 12 milyon ton kazı yapılacak ve İliç gibi açık ocak ve siyanürlü yığın liç yöntemi kullanılacak. Yılda 10 milyon ton su kullanılacak. Eskişehir’in su kaynaklarının 5’te 1’i bu madene gidecek. Sakarya Nehri kıyısında, 4 mevsim narenciye ve sebze yetişen, 28 endemik bitki ve 61 omurgalı hayvan ile 128 kuş türüne ev sahipliği yapan bölgede, ağaçlar kesilecek ve siyanür ile altın aranacak. Altın madeni tarımı bitirir, su kaynaklarını yok eder, doğal hayatı öldürür. Siyanür halk sağlığını tehdit eder. Bu projeye karşı direneceğiz, Eskişehir’i maden çöplüğü yaptırmayacağız.”(‘Pervasızca davranıyor’) Ankara’da Bakanlık bünyesinde gerçekleştirilen toplantıya katılan Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu Avukatı Mert Yedek, ÇED süreci hakkında şu bilgileri verdi: “Devasa hata ve eksiklikler var. Bakanlık duyurusundan sonra Cengiz Holding’e eksikliklerini tamamlaması için iki aşamada olmak üzere en fazla 18 ay süre tanıyabilir. Bir sonraki toplantıdan durdurma, iptal ya da yürütme çıkabilir. Fakat holding eksiklerini tamamlama noktasında Bakanlık desteğinin rahatlığıyla pervasızca davranıyor. Bizim eleştirilerimiz nedeniyle Çevre İl Müdürü hakkımızda suç duyurusunda bulundu. Biz de karşı dava açtık.
”(
‘Süreç henüz bitmiş değil’) Eskişehirliler maden arama projesinin duyurulduğu günden itibaren bölgede eylemler gerçekleştiriyor. Verimli arazilerin yok olmasından endişe eden sivil toplum örgütleri ve bölge halkı farklı noktalarda protestolar düzenliyor. Gelinen noktada ÇED sürecine yönelik iptal değil, durdurma kararı çıktı. Bu da sürecin devam edeceği anlamına geliyor. Süreçle birlikte bölgedeki endişe de hız kesmiyor.(‘Hep birlikte mücadele etmeliyiz’) Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce SÖZCÜ’ye yaptığı açıklamada, “Sakarya Vadisi’nin doğal kaynaklarını, suyunu ve havasını korumak, herkes için çok büyük önem taşıyor. Mihalgazi ve Sarıcakaya ilçelerimiz, Eskişehir’in iki önemli yerleşim yeri, bereketli topraklarla çevrili. Son dönemde bölgedeki madencilik faaliyetleri arttı ve bunu üzüntüyle karşılıyoruz. Toprağımızı, suyumuzu, havamızı ve doğamızı korumak için hukuksal süreç başlattık. Doğal kaynaklarımız hızla kirleniyor ve buna karşı hep birlikte mücadele etmeliyiz” dedi.

                                                      ***

Sözcü

zaman: Nisan 14, 2025 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş

Cennete beton ihalesi - Yaşar Anter / Sözcü -

Akyaka Orman Kampı’nı büyütmek için önce ağaçlar kesildi. Şimdi sıra ormana beton dökmeye geldi. Bunun için ihaleye çıkılacağı açıklandı. Yöre halkı, ‘Bu cenneti yok etmeyin’ dedi.

Muğla’da bulunan Akyaka Orman Kampı’nda doğa talanına tepkiler sürüyor. Kamp alanını genişletmek için yüzlerce ağaç kesildi.

    Ağaç kütükleri istiflendi. Çevreciler duruma tepki gösterdi. 

Şimdi de Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi ve Nitelikli Doğal Sit alanı içerisinde kalan 7 bin metrekarelik bölgeye 8 santimetre yüksekliğinde beton parke döşeneceği ortaya çıktı. Bu nedenle ihaleye çıkılacağı öğrenildi. Gökovalılar, ormandaki betonlaşmaya tepki gösterip ihale kararını protesto etti.

   Kamp alanına iş makineleri girdi. Onlarca ağacı kesti. 

"DÖNÜŞÜ OLMAYAN ZARAR"

Gökova Akyaka’yı Sevenler Derneği, çalışmaların habitat kaybına ve toprak yapısının bozulmasına yol açtığını belirtti. “Nitelikli Doğal Sit” koruma sınırlarının ihlal edildiği iddia edildi. Yetkililer, “Burası yalnızca yerel halkın değil, nesli tehlikedeki türlerin de yaşam alanı. Yapılan müdahale, ekosistemi geri dönüşü zor bir noktaya sürüklüyor. Gökova, betonlaşmaya değil, korumaya muhtaç” ifadelerini kullandı. 

Yaşar Anter / Sözcü





zaman: Nisan 14, 2025 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş

Yatağan termik santral mücadelesinde neler oluyor? - Özer Akdemir / Evrensel -

 Tarih 9 Nisan 2025. Yatağan Turgut (eski adı Leyne) köyünün meydanında bulunan Yatağan Yeşil Yaşam Derneğinin önü kalabalık. Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu yaklaşık 50 kişi ellerinde dövizlerle dernek başkanı Kazım Erol’u bekliyorlar. Köylülerin Başkana olan öfkeleri yazdıkları dövizlere de yansımış; “10 davayı neden sattın?​”, “Dernek senin tapulu malın mı?​”, “Dernek babandan miras mı kaldı?​”, “Kaç yıldır başkansın, diktatör!”, “Üç beş kadın vezir yaptı, şimdi de rezil ediyor”...

Dernek üyesi olan Turgut köylüleri 10 yıldır dernek başkanlığı yapan Kazım Erol’un dernek adına Yatağan Termik Santrali’ne karşı açılan davalardan feragat ederek, mücadeleyi sattığını ileri sürüyorlar. Dernek Başkanı Erol ise bu suçlamaları “iftira, karalama” diye nitelendirerek kendini “Kazanılan davalarla bir gün madencilik durdurulamamıştır! Derneğimizde Leyne’ye kültürel ve ekonomik olarak yaşanabilir gelecek nesillere bir yaşam alanı yaratmak tüm Yatağan’ın ürünlerine markalaşma, üreticinin emeğine değer katma, dünyaya entegre için faaliyet gösterme kararı almıştır” diyerek savunuyor.

‘30 yıllık mücadeleyi sattı!’

Özelleştirilmesinin ardından kömür ocağını genişletmeye devam eden Yatağan Termik Santrali ihtiyaç duyduğu yeni kömür alanları için Turgut köylülerinin zeytinlik, tarla ve bahçelerine girmekle kalmamış Lagina Antik Kenti’nin kalıntılarının bulunduğu sit alanlarına da tecavüz etmeye başlamıştı. Santralin çevresel etkileri nedeniyle ürettikleri zeytin, sebze, meyveler büyük zarara uğrayan köylüler, bir taraftan da kamulaştırma kararları ile arazilerinin ellerinden alınmasına karşı da mücadele yürütüyorlardı.

Bu süreçte ilk olarak Turgut Yardımlaşma Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği adıyla 1992 yılında kurulan dernek, daha sonra adını Yatağan Yeşil Yaşam Derneği olarak değiştirdi. Bugün derneği feshetmeye çalışmakla, açılan davalardan feragat ederek 30 yılı aşan termik santral karşıtı mücadeleyi ‘satmakla’ suçlanan Kazım Erol derneğin son on yılının başkanlığını yapıyor.

Ekoloji Birliğinden neden ayrıldı neden dönemedi?

Eski özel harekat polisi olan Erol, emekliliğin ardından köyünde verilen çevre mücadelesinin içine girmiş, çoğu kadının da desteğini alarak dernek başkanı seçilmişti. Seçildiği süreçte, eski dernek yönetimiyle ve Muğla’daki diğer çevre örgütleriyle “AB projelerinden fon alıyorlar” gibi gerekçelerle polemikler yaşayan Erol, kuruluş sürecinde yer aldığı Ekoloji Birliği (EB) bileşeninden de kendi yöresinden başka bir ekoloji örgütünü “foncu” olmakla suçlayarak çekilmişti. Her ne kadar EB’den bu çekilişlerinden sonradan pişman olup 2023 tarihinde Akbelen’de yapılan EB meclis toplantısında yeniden bileşen olmak için başvursa da bu sefer o foncu olmakla suçladığı platform tarafından veto edilince, öfkeyle toplantıyı terk etmişti.

‘Zafer kazanan hukukçu’ nasıl ‘diplomasız avukat’ oldu?

Yatağan Yeşil Yaşam Derneği termik santrale karşı verdiği mücadeleyi daha çok hukuki zeminde, açtığı davalarla yürütüyordu. Zaman zaman çeşitli eylem ve etkinlikler yapan, çevresindeki diğer çevre mücadelelerine destek için giden derneğin, son 8 yılında açtığı davalarda Bodrum’da yaşayan emekli bir albay ve İstanbul Hukuk Fakültesi mezunu bir hukukçu olan Mehmet Çilsal’ın imzasını görüyoruz. Avukatlık yapmayı kendi isteği ile bırakan ancak tıpkı Turgut köylüleri, tıpkı Latmos’u koruma mücadelesi gibi kendisinden istenilen yardım çağrılarını hazırladığı dava dilekçeleriyle geri çevirmeyen Çilsal’ın açtığı davalardan büyük bir çoğunluğu da kazanılıyordu.

Kazanılan her davayı “Hukukçumuz M. Çilsal’ın yeni bir hukuk zaferi” diye dernek sosyal medya hesaplarında duyuran ve Çilsal’ın yardımlarına olan minnettarlıklarını her fırsatta dile getiren Erol, son süreçte kendisinden “diplomasız avukat” diye bahsetmeyi yeğliyor. Çünkü Çilsal, üyesi bulunduğu Derneğin Başkanı K. Erol’un mücadeleyi ‘sattığı’nı ileri süren ilk açıklamayı yapmış ve köylülerle birlikte suç duyurusunda bulunmuştu. Çilsal bu açıklamanın ardından Erol tarafından dernek üyeliğinden atıldı.

6 davadan sahte imzalarla çekildi

Köylülerin ve Çilsal’ın iddialarına göre Dernek Başkanı Kazım Erol, termik santral yöneticileri ile ne karşılığı olduğu hâlâ anlaşılamayan bir şekilde anlaşmış, santrale karşı açılan, sayısı kimilerine göre 6, kimilerine göre ise 10 olarak ifade edilen davadan feragat etmişti. Bu davalardan feragat dilekçelerinde imzası olan dernek yöneticileri, bu imzaların kendilerine ait olmadığını, K. Erol’un kendileri adına sahte imzalar attığı iddiası ile savcılığa suç duyurusunda bulundu.

Geçmişte, ‘solcu’ söylemlerle konuşmayı yeğleyen K. Erol’daki değişim aslında 5-6 ay öncesinde görülmeye başlanmıştı. Eskiden termikçi şirketle iş birliği yaptığı iddiasında bulunarak kıyasıya eleştirdiği Yatağan Kaymakamlığı ile dernek ortak zeytin festivallerine katılıyor, Leyne Antik Kenti’ni ve çevredeki kültür varlıklarını termikçilere menfaat karşılığı peşkeş çekmekle suçladığı kazı heyeti başkanına bir mezarlığı koruma kararı aldığı gerekçesi ile teşekkür mesajları yayımlıyordu. Ondaki bu değişimi görüp uyaranlar da olmuş, ancak o bu uyarıları da reddetmişti.

Termik santral müdürü çevre derneğinde ne teklif etti?

Olayın boyutları ise bu yılın ilk ayındaki gelişmelerle ortaya çıktı. Erol, “Şirketin müdürü sizle konuşmak istiyor” diyerek şirket müdürünü 12 Ocak 2025 tarihinde derneğe getirdi. Müdür dernek üyelerine “Davalar nedeniyle üretim durmak üzere, binlerce işçi işinden olacak. Davalardan vazgeçin sizlere kooperatif kurarak çeşitli sosyal sorumluluk projeleri ile katkı sağlayalım” içerikli bir protokol teklifinde bulundu. Bu teklif o gün dernek üyeleri tarafından reddedildi. Ancak sonradan aslında şirket müdürünün derneğe gelmesinden günler önce (6 Ocak 2025) bizzat Kazım Erol tarafından mahkemeye sunulan dilekçelerle açılan davalardan feragat edildiği ortaya çıktı.

Şimdi Erol 1-2 kişi dışında üyelerin büyük çoğunluğunun kendisini “mücadeleyi satan kişi” olarak görmesi nedeniyle zevahiri kurtarma, kendisine karşı olanları “Leyne’nin kalkınmasını istemeyen kişiler” olarak karalama, daha düne kadar yere göğe sığdıramadığı hukukçularını ise “diplomasız avukat” diye aşağılama derdine düştü. Erol’un son çare olarak derneği kapatmaya çalıştığını ileri süren köylüler, yılların emeğinin bu şekilde sahte imzalarla heba edilmesine karşı hukuk önünde haklarını aramaya ve derneği yaşatmaya çalışıyorlar.

Kadınlar mücadeleyi tekrar toparlamaya çalışıyorlar

9 Nisan günü Dernek Başkanı K. Erol yanında iki kişi ile gelip, derneğin kapısını dahi açmadan, protesto içerikli dövizlerle kendisini bekleyen köylülerin şaşkın bakışları arasında arabasına binerek bölgeden uzaklaştı. Tüm bu olan biteni bir minibüsle yakınlarda bulunan jandarma yetkilileri de izledi.

“Davaların parasını yumurta satarak karşıladım”, “Köyümüzü korumak için gece gündüz mücadele ettim, üzüntümden felç geçirdim” diyen köylü kadınlar “diktatör” olmakla suçladıkları K. Erol’un elinden derneklerini kurtarmaya ve bu gelişmeler nedeniyle epey yıpranan yaşam alanlarını termikçi şirketten kurtarma mücadelesini tekrar örmeye çalışıyorlar. Dernek Başkanına kendileri adına verdikleri geniş yetkinin ceremesini çektiklerini düşünüyorlar. Ellerindeki bir dövizde yazdığı gibi “Üç beş kadın vezir yaptıkları kişiyi şimdi rezil” ediyorlar!..

Özer Akdemir / Evrensel

zaman: Nisan 14, 2025 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş

Kemer sıkıldı, yurttaş boğuldu: Takipteki borç yüzde 801 arttı - Uğur Zengin / Evrensel -

Mehmet Şimşek’in “rasyonel ekonomi” politikaları vatandaşı boğdu. 2023-2025’te resmi enflasyon yüzde 127 iken takipteki kredi kartı borçları yüzde 801, tüketici kredileri yüzde 212 arttı.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in uygulamaya koyduğu “Rasyonel zemine dönüş” politikalarının en belirgin etkilerinden biri, vatandaşın cebinde derinleşen borç yükü oldu. Kemer sıkma programının uygulandığı 2023 nisan-2025 nisan döneminde tüketici kredilerinde artış yüzde 75 ile enflasyonun altında kalarak reel olarak daraldı. Resmi enflasyonun yüzde 127 olduğu dönemde takipteki tüketici kredisi alacakları yüzde 212, takibe düşen kredi kartı alacakları yüzde 801 arttı.

Enflasyonla mücadele adı altında iç talebi daraltmak üzere kurgulanan sıkı para ve maliye politikaları, özellikle sabit ve dar gelirli kesimler için ağır ekonomik sonuçlara yol açtı. Bankacılık sektör verileri, bu programın toplumsal etkilerini gözler önüne serdi.

2023 nisan ayında 159 milyar TL seviyesinde olan takipteki alacaklar, 2025 nisan itibarıyla 358.3 milyar TL’ye yükseldi. Bu, yalnızca iki yılda yüzde 125’lik bir artış anlamına geliyor. Rakamlar, borçların geri ödenemez hale geldiğini ve vatandaşların bankalara olan yükümlülüklerini yerine getirmekte ciddi zorluk yaşadığını ortaya koydu.

Tüketici kredileri ve kredi kartı borçları 5 katına yaklaştı

Politika faizlerinin yükselmesiyle birlikte kredi kaynaklarına yurttaşlar erişemedi. Nisan 2023-nisan 2025 döneminde taşıt kredisi hacmi yüzde 1.5 daraldı. Tüketici kredileri toplamında artış yüzde 75 olurken, resmi enflasyon karşısında kredi hacmi reel olarak daraldı. Aynı dönemde konut kredilerinde de artış oranı yüzde 38.4 oldu. Tüketici kredileri içinde en çok artış yüzde 83.6 ile ihtiyaç kredisinde görüldü. Buna göre tüketici kredilerinin tamamı reel olarak daraldı. Toplam tüketici kredileri bu dönemde yüzde 75 artışla 1.2 trilyon TL’den 2.1 trilyon TL’ye çıktı.

Yurttaş kredi kartına yüklendi

Tüketici kredisine ulaşamayan milyonlarca kişi bireysel kredi kartlarına yüklendi. Bireysel kredi kartı hacmi yüzde 241 artışla 577 milyar TL’den 1.9 trilyon TL’ye ulaştı.

Aynı dönem içinde alacağa düşen bireysel kredi kartı borçları yüzde 801 artışla 8.4 milyar TL’den 75.7 milyar TL’ye çıktı. Bu tablo, halkın günlük harcamalarını dahi kredi kartı ya da borçlanma yoluyla karşılamak zorunda kaldığını gösterdi. Ücretler erirken, enflasyonla baş edemeyen geniş kesimler, temel ihtiyaçlarını borçlanarak karşılıyor.

İhtiyaç kredisinde artış: Zorunlu borçlanma

Bu artışlar, yüksek faiz oranlarına rağmen bireylerin zorunlu harcamaları için borçlanmaya devam ettiğini, başka bir deyişle, kredi kullanımının bir tercihten çok mecburiyet halini aldığını gösteriyor. Mehmet Şimşek’in ekonomi programı; faiz artırımları, harcama kısıtlamaları ve kredi sınırlamaları ile iç talebi baskılamayı hedefliyor. Veriler, ‘ekonomik dengelenmenin’ bedelini geniş halk kesimlerinin ödediğini ortaya koyuyor.

Ticari krediler reel olarak daraldı, KOBİ’lere takip yüzde 106 arttı

Türk lirası cinsinden ticari krediler aynı dönemde yüzde 101.5 artışla 6.7 trilyon TL’den 13.5 trilyon TL’ye çıktı. Ticari kredi hacmi resmi enflasyonun altında kalarak reel olarak daraldı. Takipteki alacaklar KOBİ kredilerinde yüzde 106 arttı. 108 milyar TL tutarındaki KOBİ kredisi takipteki alacağa düştü.

Asgari ücret reel olarak eridi

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in göreve geldiği haziran 2023’te net asgari ücret 11 bin 402 liraydı. Haziran 2023-mart 2025 döneminde resmi enflasyon yüzde 118 oldu. Buna göre asgari ücretin haziran 2023 seviyesini resmi enflasyon karşısında dahi koruyabilmesi için asgari ücretin 24 bin 925 lira olması gerekiyordu. 22 bin 104 liralık asgari ücret söz konusu parasal değerin 2 bin 821 TL altında kaldı.

Kredi kanalları daraldı, enflasyon aynı yerde

Kredi kanalları ve ücretleri baskılayarak enflasyonu düşürmeye çalışan iktidar programı, enflasyonu haziran 2023 seviyesine çekebildi. Haziran 2023’te yüzde 38 bandında olan enflasyon verisi mart 2025’te de aynı seviyede.

Uğur Zengin / Evrensel

zaman: Nisan 14, 2025 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş

soL "Köşebaşı+Gündem" -13 Nisan 2025 -

Tutuklu öğrencinin annesi de gözaltına alındı, 'halkı tahrik'le suçlandı.

Balıkesir'de eylemlere katıldığı için gözaltına alınan Mehmet Arda Irmak'ın annesi de gözaltına alındı. Anne, bugün Arda Irmak için düzenlenen basın açıklamasında konuşmuştu.

Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının ardından Türkiye'nin dört bir yanında milyonlarca yurttaş oy hakkına sahip çıkmak için meydanları doldurdu. 

Eylemlerin bir adresi de Balıkesir'di. Kent merkezinde düzenlenen protestolara katılan Balıkesir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi Mehmet Arda Irmak 27 Mart'ta tutuklandı. Avukatların tutuklama kararına yaptığı itirazlar reddedildi.

Bugün Balıkesir Emek ve Demokrasi Platformu ve Anne-Baba Dayanışma Ağı'nın çağrısıyla düzenlenen basın açıklamasında üniversite öğrencisi Mehmet Arda Irmak'ın serbest bırakılması istendi.

'Çocuklarımızı serbest bırakın!'

Platform adına İlker Tarakçı tarafından okunan açıklamada, öğrencilere dönük şiddet, gözaltı ve tutuklamalara sessiz kalınmayacağı vurgulandı ve "Türkiye genelinde demokratik kamuoyu ve anne babaların dayanışma ve mücadelesi sonucu 232 çocuğumuz tutukluluk halleri sona erdirilerek serbest bırakılmıştır. Oysa en temel yasal ve demokratik haklarını kullanan çocuklarımız berat etmeliydi" denildi.

Basın açıklamasının okunmasından sonra Arda Irmak'ın annesi de oğlunun ve diğer tutukluların serbest bırakılmasını istediğini belirterek, katılanlara ve yanlarında olanlara teşekkür etti.

Oğlunun arkadaşlarıyla tanışmak istedi, 'halkı tahrik'le suçlandı

Arda Irmak'ın annesi, basın açıklamasından saatler sonra gözaltına alındı. "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" suçlaması yöneltilen anneye, basın açıklaması sonrasında, oğlunun arkadaşlarıyla tanışmak ve sohbet etmek amacıyla bir kafede buluşması soruldu.

"Ben bir anneyim, oğlum yaklaşık 20 günden beri cezaevindedir, öğreniminden geri kalmıştır, özgürlüğü kısıtlanmıştır. Ben arkadaşlarına bunları anlatmaya çalıştım, kesinlikle sokağa çıkmaları yönünde herhangi bir telkinim olmamıştır. Suçlamaları kabul etmiyorum" ifadelerini kullanan anne, ihbarda bulunan kişi hakkında şikayetçi oldu.

İfadesi alınıp serbest bırakılan anne memleketine geri döndü.

                                                     ***

'Elektroşoklu elektronik kelepçe' projesine destek vermişti: TÜBİTAK tepki çeken ilanı sildi.

TÜBİTAK, tepkilerin ardından "elektroşoklu elektronik kelepçe" projesine desteğini duyurduğu sonuç ilanını web sayfasından kaldırdı.

Adaletsizliğe ve oy hakkının gaspına karşı çıktığı için onlarca yurttaş ev hapsine mahkum edilip elektronik kelepçeyle izlenirken, TÜBİTAK elektroşok özelliği bulunan elektronik kelepçe üretimi projesine destek olmuştu.

Yargı kararıyla takılabilen kelepçeler aracılığıyla şüpheli veya sanıklara uzaktan elektrik verilebilmesini mümkün kılacak olan proje kamuoyunda tepkiyle karşılandı.

TÜBİTAK'ın birçok bilimsel araştırmaya destek sağlamadığını, çok sayıda kadına şiddet failine "yetersiz bütçe" nedeniyle elektronik kelepçe takılmadığını hatırlatan yurttaşlar, elektroşoklu elektronik kelepçe projesine verilen desteğin zamanlamasına dikkat çekti.

Tepkilerin ardından TÜBİTAK, elektroşoklu elektronik kelepçe projesinin de yer aldığı destekleme programının sonuçlarını web sayfasından sildi. İlanı görmek isteyenler web sitesine girdiğinde "hata kodu"yla karşılaştı.

İlk değil: Evliya kerametleri ve eriğin dinini değiştiren 'proje'ler de fonlanmıştı

Söz konusu destek, TÜBİTAK Bilim İnsanı Destek Programları Başkanlığı (BİDEB) tarafından yürütülen “2209-A Üniversite Öğrencileri Araştırma Projeleri Destekleme Programı” kapsamında verilmişti.

BİDEB'in başvuru şartlarına göre, desteklenecek projelerde TÜBİTAK Araştırma ve Yayın Etiği Kurulu Yönetmeliği’nde belirtilen hükümler ve evrensel etik kurallarına uyma şartı aranıyor.

Elektroşok özelliği bulunan elektronik kelepçe projesinin de bu "etik" kurallara uygun bulunduğu anlaşılıyor.

Onay verilen projelerin sahiplerine birtakım burs ve destekler sağlanıyor. Bu imkanlar arasında lisansüstü bursları, bilimsel etkinliklere katılım desteği gibi başlıklar yer alıyor.

TÜBİTAK'ın son yıllarda desteklediği bazı projeler, bilimsel ve etik kriterlere uygunluğuyla tartışma yaratıyor.

AKP'nin hızla kadrolaştı "Tillo evliyalarının kerametleri", "Papaz eriğini imam eriğine çevirme" gibi projeleri desteklemeye değer buluyor.

TÜBİTAK'ın akla zarar projelerinden bazıları şu şekilde:

TÜBİTAK da üfürükçülüğe başladı, hacamat projesi açtı: Hem bilim dışı hem de tehlikeli

https://haber.sol.org.tr/haber/tubitak-da-ufurukculuge-basladi-hacamat-projesi-acti-hem-bilim-disi-hem-de-tehlikeli-391416
zaman: Nisan 13, 2025 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş

TÜSİAD Dosyası -(IV) TÜSİAD emperyalist merkezlerle de iç içe + TÜSİAD Dosyası –(V)| AKP döneminde sanayi sermayesi için teşvik muslukları sonuna kadar açıldı -soL

TÜSİAD Dosyası -(IV) TÜSİAD emperyalist merkezlerle de iç içe -Murat Akad-

Sermayedar kulübünün emperyalist merkezlerle ilişkileri, halkın değil Türkiye sermayesinin çıkarları doğrultusunda geliştiriliyor. Emekçilerinin payına ise sömürü mekanizmasının uluslararasılaşma düzeyinin yükselmesi ve sömürünün artması düşüyor.

Türkiye’deki büyük sermayenin örgütü sıfatına sahip olan TÜSİAD, doğal olarak uluslararası sermaye ile de yakın ilişki içerisinde bulunuyor. Türkiye sermayesinin küresel olmanın kurallarını yerine getirmesinin en önemli gereklerinden biri Batılı emperyalist ülkeler ve kurumlarla da iyi ilişkiler içerisinde olmak. 

TÜSİAD bu konuda kurumsal bir yaklaşım sergiliyor ve bu ilişkileri sistematik bir biçimde yürütüyor. Bunun için yararlandığı araçlardan biri “yuvarlak masa” olarak adlandırdığı çalışma alanları arasında yer alan “AB ve Transatlantik İlişkiler” yuvarlak masası. Masanın amacı şöyle ifade ediliyor:

“AB ve Transatlantik İlişkiler Yuvarlak Masası, Türkiye’nin evrensel demokratik ilkeler ve modern piyasa ekonomisi çerçevesinde küresel entegrasyonunun, refah ve rekabet düzeyinin artışına katkı sağlamak, dış ilişkilerini öncelikli olarak AB üyelik süreci, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve dört temel özgürlük (malların, hizmetlerin, sermayenin, kişilerin serbest dolaşımı) temelinde izlemek ve bu süreçte reformlara destek vermek amacı ile çalışmalar yürütüyor. Bu çerçevede, AB başkentlerine ziyaretler, AB'deki muadil kuruluşlarımızla ortak politika alanlarına odaklı işbirlikleri, ABD ve AB'de düşünce kuruluşları ve TÜSİAD Küresel Siyaset Forumu ile ortak etkinlikler ve projeler gerçekleştiriyor. Türkiye'nin AB, Birleşik Krallık ve ABD ile ilişkilerinin geliştirilmesi, transatlantik ve bölgesel ilişkilerin takibi alanında çalışmalar yürütüyor.”

Masanın ABD, Almanya, Fransa, Birleşik Krallık, İtalya ve Hollanda ile ilişkilere yoğunlaşan alt çalışma grupları da bulunuyor. 

TÜSİAD’ın, ilişkilerin doğrudan yürütülebilmesi için Brüksel, Washington, Berlin ve Paris’te temsilcilikleri de var. TÜSİAD’a göre Washington temsilciliğinin işlevleri arasında şu da var: “TÜSİAD Washington Temsilciliği, ABD siyasetinin oluşturulmasında katkı sağlayan düşünce kuruluşlarından Brookings Enstitüsü (The Brookings Institute), The German Marshall Fund (GMF) ve Council on Foreign Relations (CFR) ile ortak Türkiye programlarının oluşturulmasına yardımcı olmaktadır.”1 Bu kurumların ABD devleti ile uzun yıllara dayanan iç içeliği ve ABD dış politikasındaki belirleyicilikleri düşünüldüğünde, ülkemizin ABD dış politikası doğrultusunda manipüle edilmesinde TÜSİAD’ın rolünün bir başka boyutu daha net olarak görülmektedir.

Benzer bir ifade Brüksel temsilciliği için de kullanılıyor: “Temsilcilik, AB karar süreçlerinde önemli katkıları olan birçok düşünce kuruluşunda iş dünyasını ve Türkiye'yi temsil etmektedir.”2 TÜSİAD bu kanal aracılığıyla AB’nin Türkiye ile ilgili politika süreçlerinde etkili olmaya çalışıyor. 

TÜSİAD, emperyalist merkezlerin doğrudan parçası olan kimi kuruluşlarla ortak etkinlikler düzenliyor. ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarından olan ve yukarıda da adı geçen Brookings Enstitüsü bunlardan biri. İki kuruluşun Temmuz 2023’te düzenlediği “Türkiye-ABD ilişkileri ve ABD Dış Politikası” başlıklı toplantıda Türk-Amerikan ilişkilerinin seyri, her iki ülkenin dış politika öncelikleri, transatlantik ilişkilerin durumu ve 2023’te Litvanya’nın Vilnius kentinde yapılan NATO zirvesinden beklentiler ele alındı.3

Yine yukarıda adı geçen Center for Foreign Relations ise ülkemizde daha çok, her yıl düzenlenmesine öncülük ettiği Bilderberg toplantıları ile tanınıyor. Bilderberg toplantıları, emperyalist dünyanın önde gelen bazı siyasetçileri, iş insanları, medya ve akademi çevrelerinden 120-150 ismin bir araya gelmesi ile yapılan özel toplantılar. Bu toplantılar Türkiye’de de üç kez düzenlendi ve 2007’de İstanbul’da yapılan üçüncüsüne katılanlar arasından dönemin TÜSİAD başkanı ve yöneticileri de vardı.4 O dönemde Bilderberg Türkiye temsilciliğini ise Mustafa Koç yürütüyordu. Bilderberg Kulübü olarak da anılan bu oluşuma, “dünyayı yöneten gizli örgüt” gözüyle bakılıyor. Elbette dünyadaki emperyalist-kapitalist sistemi “gizli bir elitler kulübü” yönetmese de bu topluluğun siyasi bir nüfuzu olduğu açık. TÜSİAD da bu topluluğun parçası olma çabasından vazgeçmiyor.

AB, NATO üyeliği öncelikli

TÜSİAD kurulduğu dönemden itibaren Türkiye’nin Batı emperyalist ittifakının bir parçası olması gerektiğini savundu. Batılı emperyalist ülkelerle yakın işbirliği ve müttefiklik ilişkileri, buna paralel olarak NATO üyeliği, AB’ye uyum ve üyelik sürecinin gereklerinin yerine getirilmesi her zaman TÜSİAD’ın öncelikleri arasında yer aldı. 

1996 yılında Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Anlaşması’nın imzalanması sürecinin en önemli mimarlarından biri TÜSİAD idi. Ardından 2000’li yılların başında AKP iktidarının da hizalandığı ve iktidarının ilk döneminin taşıyıcı kolonlarından biri olan Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci üzerinden yükselen Avrupa Birlikçilik’te de değişik düzeylerde TÜSİAD önemli rol üstlendi. Halihazırda AB Yeşil Mutabakat sürecine uyum başta olmak üzere kamunun doğrudan ilgili kurumlarıyla birlikte en düzenli ve yoğun faaliyeti yürüten aktör yine TÜSİAD.

2013-2014 yıllarında TÜSİAD başkanlığı yapan Muharrem Yılmaz, derneğin o dönemde yayımladığı Görüş isimli dergide yer alan makalesinde, Türkiye’nin ABD ile AB’nin oluşturacağı Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’nın (TTYO) bir parçası olması gerektiğini vurguluyor. Barack Obama’nın başkanlığı döneminde ortaya atılan bu girişim, Donald Trump’ın ilk başkanlık döneminde, Trump’ın bugünküne benzer politikaların ilk adımlarını atması medeniyle akamete uğradı. Ancak Yılmaz makalesinde TTYO’yu “ekonomik NATO” olarak tanımlıyor ve bunun dünyanın en büyük ekonomik ittifakı olacağını, Türkiye’nin de bunun dışında kalmaması gerektiğinin altını çiziyor. 

TÜSİAD, her fırsatta Türkiye’nin NATO üyeliğinin Batı açısından stratejik önemine vurgu yapıyor. Örneğin 2017’de ABD’nin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize vermeyi durdurması ile yaşanan kısa süreli krizde “NATO müttefikliği çerçevesinde bölgesel ve küresel istikrar açısından iki ülke ilişkileri belirleyicidir” ifadesi ile ABD’ye kararı gözden geçirme çağrısında bulunmuştu.5 TÜSİAD’ın ülkemizin NATO üyeliğine ve NATO’daki rolüne ne kadar önem verdiği, zaman zaman düzenlediği etkinlikler ya da yayımladığı belgeler üzerinden de kolayca anlaşılabiliyor. Etkinliklere bir örnek Eylül 2022’de düzenlenen “Küresel Güvenlik Mimarisinde NATO’nun Yeni Stratejisi ve Türkiye’nin Rolü isimli söyleşi. Prof. Dr. Evren Balta’nın yönetimindeki toplantıda, “küresel jeopolitikte meydana gelen son gelişmeler ışığında NATO’nun yeni dönemdeki rolü, bu rolün transatlantik ilişkiler ve AB stratejik pusulası ile etkileşimi, NATO-Rusya ilişkisinde yeni evre ve Türkiye’nin konumu” ele alındı. Etkinlik, TÜSİAD’ın Küresel Siyaset Forumu tarafından düzenlendi. E. Balta Forum’un Akademik Koordinatörü sıfatını taşıyor. TÜSİAD emperyalist merkezlerle ilgili siyaset üretiminde akademik çevrelerin görüşlerinden bu şekilde yararlanıyor.6 Bu tür etkinliklere akademisyenlerin yanında diplomatlar da katılıyor.

TÜSİAD rota düzeltiyor

AKP döneminde Türkiye dış politikasında göreli manevra alanlarının geliştirilmesi girişimlerine karşı TÜSİAD bir taraftan destekleyici bir taraftan rota belirleyici bir rol üstlendi. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali bu açıdan önemli bir örnek oluşturdu. Mart 2022’de yayımlanan TÜSİAD basın açıklamasında bir yandan Rusya ile ilişkilerin belirli bir dengede yürütülmesi gerektiği belirtilirken, Türkiye’nin asıl yerinin Batı ittifakı olduğu vurgulanıyor. Yazıda Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının Batı’nın yeniden safları sıklaştırmasını, dünya sahnesine yeniden etkili olarak geri dönmesini sağladığı, bunun tarihi bir dönüm noktası olduğu söyleniyor. Ortaya çıkan yeni durumun Türkiye’nin Transatlantik ittifakı ile ilişkilerini ve AB ile uyum sürecini yenilemesini gerektirdiği vurgulanıyor. Daha da önemlisi, Montrö Antlaşması gereği bölge ülkeleri ile bir denge tutturulmasının zorunlu olduğu, ancak Transatlantik ittifakının Türkiye’nin güvenliğine olan katkısının göz ardı edilemeyeceği belirtiliyor.7 Kısacası, o dönemde daha fazla gündemde olan Montrö Antlaşması’nın gerektiğinde emperyalizmin çıkarları doğrultusunda delinmesi gibi tehlikeli bir adımın atılabileceği vurgulanmış oluyor. 

Aynı yazıda, Türkiye’nin NATO ve Avrupa Konseyi’ndeki batılı ve demokratik kimliğinin çevresindeki belirsizliklerin giderilmesi gerektiğinin de altı çiziliyor. 

Benzer bir “rota düzeltme” çabası, TÜSİAD yönetimi ya da derneğin önde gelen isimleri dışında, dernek için üretim yapan akademisyen ya da araştırmacılardan da geliyor. Özellikle son yıllarda AKP’nin “otonomi” arayışı ve Batı ittifakı dışındaki ülkelerle ilişkileri geliştirme girişimlerine karşılık, Türkiye’nin asıl yerinin Batı ittifakı olduğuna çubuk bükülüyor. Batı ittifakı dışındaki ülkelerin başını çektiği iddia edilen BRICS üyesi ülkeler ya da bu ülkelerin çevresinde konumlanan ülkelerle ticari ilişkilerin geliştirilmesi gerektiği vurgulanırken, güvenlik politikalarının Batı’dan bağımsız düşünülmemesi gerektiğinin altı çiziliyor. 

TÜSİAD’ın dış ilişkilerinin son derece önemli bir parçası, Türkiye’nin dış politikasına yön verme çabası ile birlikte yürüyen uluslararası sermaye ile bağlantılar. Batılı ülkelerin, ve özellikle ABD, Britanya, Almanya, Fransa gibi önemli emperyalist merkezlerin eşdeğer kurumları ile sistematik ilişkiler yürütülüyor. Bu ilişkiler, emperyalist merkezlerdeki temsilcilikler ve iletişim ağları üzerinden şekillendiriliyor. 

Bir sermayedar kulübü olarak TÜSİAD tüm bu siyasi ve ekonomik ilişkileri, “Türkiye’nin çıkarları” doğrultusunda geliştirdiğini iddia ediyor. Oysa ki emperyalist merkezlerle geliştirilen bu ilişkiler, halkımızın değil Türkiye sermayesinin çıkarları doğrultusunda geliştiriliyor. Ülkemiz emekçilerinin bu ilişkilerden payına düşen ise sömürü mekanizmasının uluslararasılaşma düzeyinin yükselmesi ve sömürünün artması oluyor.

1 https://www.tusiad.org/tr/tusiad/temsilcilikler/item/8798-tusiad-washington-dc-temsilciligi

2 https://www.tusiad.org/tr/tusiad/temsilcilikler/item/8799-tusiad-ab-bruksel-temsilciligi

3 https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/11331-tusi-ad-brookings-enstitusu-ortakliginda-turkiye-abd-iliskileri-ve-abd-dis-politikasi-toplantisi-duzenlendi 

4 https://tr.wikipedia.org/wiki/Bilderberg_Toplant%C4%B1lar%C4%B1 

5 https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/9805-tusiad-basin-bulteni-9-ekim-2017  

6 https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/11057-tusi-ad-kuresel-siyaset-forumu-kuresel-guvenlik-mimarisinde-nato-nun-yeni-stratejisi-ve-turkiye-nin-rolu-nu-ele-aldi 

7 https://tusiad.org/en/press-releases/item/10935-transformation-triggered-by-the-russian-ukrainian-war                                                                                     /././

TÜSİAD Dosyası –(V)| AKP döneminde sanayi sermayesi için teşvik muslukları sonuna kadar açıldı -Nevzat Evrim Önal-

AKP iktidarı, sermaye talepleri doğrultusunda sürekli güncellenen teşvik sistemiyle en çok TÜSİAD sermayesini ihya etti. 2017’den bu yana uygulanan “süper teşvikler”den yararlanan yatırımların üçte ikisi TÜSİAD üyesi sermaye gruplarına ait.

Eğer sermayedarsanız, Türkiye sizin için bir vergi cennetidir. Şirketlerin kârlarından kurumlar vergisinin bütçedeki payı yüzde 15’i bile bulmaz. Başlıca dolaylı vergi kalemleri olan KDV de, ÖTV de bütçede ayrı ayrı daha fazla yer tutar ve bu vergiler zengin yoksul ayırmaz. Gelir vergisi vardır, “artan oranlı” olması yani zenginden daha yüksek oranda alınması beklenir. Onun da en yüksek diliminin alt sınırı yılda 4 milyon 300 bin ya da ayda 358 bin TL kazançtır. Bu kuşkusuz sıradan bir emekçi için çok yüksek bir rakamdır, ama en yüksek gelir vergisi dilimi bu şekilde belirlendiğinde müşterisi eksik olmayan bir dişçi Koç ailesinin herhangi bir üyesiyle aynı oranda gelir vergisi verir.

Bunun ötesinde, Erdoğan’ın sarayının ihtişamına ya da konvoylarının uzunluğuna rağmen Türkiye’de devletin ekonomideki payı bayağı küçüktür. Türkiye’de 2023 rakamlarıyla devlet gelirleri gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 28’i kadardır ve bu oran İrlanda hariç tüm Avrupa Birliği ülkelerinin, Rusya, Japonya, Kanada ve Avustralya’nın, hatta liberalizmin beşiği ABD’nin tamamının gerisindedir.

Böyledir, çünkü Türkiye’de devlet, sermayedar sınıfı vergilendirmemektedir. Kâğıt üzerinde vergilendiriyor gibi göründüğü durumlarda dahi sonrasında bu vergilerden muaf tutarak, ödenmeyen vergi borçlarını silerek ya da şirketlerin asli faaliyetlerine dair harcamaları (örneğin sermaye yatırımlarını) dahi vergiden düşmelerine olanak tanıyarak sermaye sınıfı kayırılmaktadır.

Bu yazıda genel olarak Türkiye’nin sermayedar sınıfını değil özel olarak TÜSİAD’ı ele alacağız. TÜSİAD, Türkiye’nin sermayedar sınıfının en zengin, en tekelleşmiş kesimidir ve AKP ile arasındaki gerilimler bir yana, en fazla kayırılmaktadır. 

İSO 500 ile ‘Kurumlar Vergisi Rekortmenleri’ni karşılaştırırsak…

AKP diskurunda, bilhassa da Erdoğan’ın söylevlerinde bir süredir fetiş hale gelen “yerli ve milli üretim” büyük ölçüde TÜSİAD’a mensup sermayedarlara ait tesislerde gerçekleştirilmektedir ve görünüşe göre Türkiye’de özel sanayi, bu fetişleştirmenin bir parçası olarak, vergi sisteminin tamamen dışına çıkartılmış gibi görünüyor. Bunu gözlemek için, İstanbul Sanayi Odası’nın her yıl yayınladığı, Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarını listeleyen İSO 500 listesi ile 2023’ün kurumlar vergisi rekortmenleri listesine bakılabilir.

Öncelikle, ilk görülecek şey şu: Kurumlar vergisini esasen bankalar ödüyor. 2023 yılında en yüksek 100 vergi tahakkukunun toplamı 212 milyar TL olmuş, bunun 126’sını bankalar ödemiş. En yüksek kurumlar vergisi ödeyen ilk 8 şirket bankalar. Kendisi hiçbir değer üretmeyen finans sektörünün vergide böylesine önde olması, devletin vergiyi “dolaylı alma” prensibinin bir başka yansımasını oluşturuyor. Ekonomik değer üretim faaliyetlerinde, yani esasen tarım ve sanayide ortaya çıkıyor. Finans ve ticaret, kendisi bir değer üretmese de, burada ortaya çıkan değerden pay alıyor. Dolayısıyla kurumlar vergisi “rekortmenlerinin” bankalar olması, finansın ekonomideki baskınlığının yanı sıra, aynı zamanda sanayinin pek de vergilendirilmiyor olduğunu gösteriyor.

En büyük sanayi kuruluşlarının vergi performanslarına baktığımızda, bunu hemen görüyoruz. Koç’un özelleştirme furyasından çok ucuza kapattığı ve İSO 500’e göre Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşu olan TÜPRAŞ, 2023’te 64 milyar kâr etmiş, 5,3 milyar lira vergi vererek vergi rekortmenleri listesinde 11’inci olmuş. Oran yaklaşık yüzde 8, 2023 kurumlar vergisi oranı ise yüzde 25’ti.

İSO 500 listesinde aşağı doğru devam ettiğimizde, 8. sıraya kadar olanları vergi rekortmenleri listesinin ilk 100 sırasında bulamıyoruz. Koç’un iki diğer şirketi Ford Otosan ve Arçelik İSO 500 sıralamasında sırasıyla ikinci ve sekizinciler, kendilerine ilk 100 vergi rekortmeni arasında rastlayamıyoruz.

Böylece TÜSİAD üyeleri açısından ilk 10’u bitiriyoruz.

Yazıyı okunamayacak bir uzunluğa çıkartmamak için devamını meraklısına bırakıyorum. Ama özetin özeti şu, iş vergi ödemeye geldiğinde “Türk Sanayici ve İş İnsanları”nın sanayi şirketleri meydanda yok.

Üstelik bu bahsettiğimiz rakamlara silinen vergi borçları dahil değil.

Vergi ödemekten kaçınmayı mümkün kılan en güçlü mekanizma teşvikler. Yatırımlar başta olmak üzere çeşitli gerekçelerle bir dizi vergi muafiyeti ve indirimi uygulanıyor. Teşvik sisteminin içerdiği destekler vergi alınmamasından ibaret değil.

Süper teşviklerin üçte ikisi TÜSİAD sermayesine

2017 yılında uygulanmaya başlayan, “süper teşvik” olarak da adlandırılan “Proje Bazlı Teşvik Sistemi”nden en çok yararlanan TÜSİAD üyesi sermaye grupları oldu. 2017-2022 döneminde bu kapsamda 19,2 milyar dolarlık 31 projeye çok geniş destekler sağlandı. 31 projenin 15’i 13 milyar dolar yatırım tutarıyla TÜSİAD üyesi gruplara ait projelerdi. Proje tutarı üzerinden bakıldığında desteklerin üçte ikisinden fazlası, tahminen 6 milyar doları aşan parasal büyüklükte teşvik bu gruplara aktarıldı. Kurumlar vergisi indirimi, KDV ve gümrük vergisi muafiyeti, nitelikli personel desteği, sigorta primi işveren hissesi desteği, yatırım yeri tahsisi, enerji desteği, kamu alım garantisi, altyapı desteği gibi konularda verilen destekler, yatırım tutarının yarısından başlayıp yatırım tutarının tamamına kadar çıkabiliyor.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı verilerine göre TÜSİAD üyelerinin söz konusu desteklerden yararlanan yatırımları ve yatırım tutarları aşağıdaki tabloda görülüyor. 

1

Kaynak: Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı

Teşvik sistemi: Sermayenin ihtiyaçlarına uygun sürekli tasarım

Elbette AKP iktidarı döneminde TÜSİAD sermayesine sağlanan teşvikler/destekler “süper teşvikler”den ibaret değil. Sermaye sınıfının talepleriyle 23 yıla yaklaşan iktidar dönemi boyunca genişletilen ve çeşitlendirilen teşvik sisteminden en çok yararlanan yine TÜSİAD üyesi sermaye grupları oldu. Yukarıda işaret edildiği gibi Türkiye’nin en büyük şirketlerinden biri olan Ford Otosan başta olmak üzere özellikle imalat sanayiinde faaliyet gösteren sermaye grupları, yatırımlarının, ihracatlarının, yerli üretimle ithalat ikamesinin, istihdamın, enerji verimliliğinin “ödülü” olarak süreklileşmiş vergi muafiyetleri ve indirimleri, sigorta primi destekleri, faiz indirimleri, yatırım yeri tahsisi gibi desteklerle ihya edildiler. “Süper teşvikler” öncesinde başlayan, hâlâ devam eden “öncelikli yatırımlar”, “stratejik yatırımlar” kapsamındaki desteklerden aslan payını büyük sermaye grupları aldı. 

Sadece 2020-2024 dönemi için yatırım teşvik belgesi düzenlenen projelerin sabit sermaye yatırım tutarı 88 milyar dolar. Söz konusu tutarın minimum yüzde 20’si tutarında desteğe konu olduğu tahmin edilebilir, yani 17,5 milyar dolarlık bir teşviğin sermaye aktarıldığı söylenebilir. Bu tutarda TÜSİAD sermayesine akan payın yarıdan fazla olduğu da yine tüm ekonomideki payları baz alınarak rahatlıkla öne sürülebilir. Tüm AKP dönemi için sadece teşviklerden alınan payın, birkaç yüzü geçmeyen sermaye grubu için 50 milyar doları aşmış olması olası. 

Teşvikler kapsamında zikredilen büyüklükler/rakamları bir ölçeğe oturtmak güç olabilir. Ancak özelleştirmeler ve serbestleştirmeler, Kamu-Özel İşbirliği modeliyle aktarılanlarla birlikte düşünüldüğünde ülkenin kaynaklarının kesintisiz biçimde sermayeye transfer edildiği görülüyor. Sermayenin genişlemesi, zenginleşme birtakım usülsüz ihaleler, yolsuzluklar, yandaş kayırmalarla değil, çok sistematik, çok kitabına uygun bir sistemin ürünü. Halktan çalınanlar çok büyük.


zaman: Nisan 13, 2025 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa
Kaydol: Kayıtlar (Atom)

Öne Çıkan Yayın

Cihatçı HTŞ komutanları İstanbul'daki silah fuarında -EVRENSEL-

Suriye yönetimindeki cihatçı örgüt Heyet Tahrir el Şam'ın komutanları İstanbul'da düzenlenen 17. Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı...

  • T-24 "KÖŞEBAŞI" + "GÜNDEM" -8 Kasım 2024-
    “Bankacılığın En Uzun Yılı”: Erdem ve liyakat dolu “eski Türkiye”-Yalçın Doğan- “Altınok, Hazine Genel Sekreteri olarak bir genelge hazırlıy...
  • T-24 "Köşebaşı + Gündem" -5 Mayıs 2025-
    Suriye ‘asıl depreme’ doğru adım adım -Akdoğan Özer- Geçen aralık ayında “öncü deprem” ile sarsılan Suriye’de geçen hafta yaşananlar sonucu ...
  • Kültür A.Ş. ve adrese teslim ihaleler(I-II) - Murat AĞIREL
    (I) İBB kaynaklarının dağıtımını gördükçe "Gerçekten biz büyük bir ülkeymişiz" diyorum. O kadar büyük paralar sırf iktidara ya...

Bu Blogda Ara

  • Ana Sayfa

Hakkımda

Fotoğrafım
ATEŞTEN GÖMLEK
Profilimin tamamını görüntüle

ARŞİV

  • Temmuz (67)
  • Haziran (89)
  • Mayıs (60)
  • Nisan (79)
  • Mart (62)
  • Şubat (72)
  • Ocak (77)
  • Aralık (96)
  • Kasım (129)
  • Ekim (106)
  • Eylül (69)
  • Ağustos (118)
  • Temmuz (118)
  • Haziran (113)
  • Mayıs (134)
  • Nisan (134)
  • Mart (151)
  • Şubat (129)
  • Ocak (129)
  • Aralık (110)
  • Kasım (108)
  • Ekim (84)
  • Eylül (110)
  • Ağustos (72)
  • Temmuz (87)
  • Haziran (96)
  • Mayıs (89)
  • Nisan (92)
  • Mart (63)
  • Şubat (63)
  • Ocak (94)
  • Aralık (82)
  • Kasım (96)
  • Ekim (90)
  • Eylül (7)
  • Ağustos (83)
  • Temmuz (92)
  • Haziran (101)
  • Mayıs (104)
  • Nisan (104)
  • Mart (113)
  • Şubat (117)
  • Ocak (114)
  • Aralık (105)
  • Kasım (74)
  • Ekim (41)
  • Eylül (17)
  • Ağustos (70)
  • Temmuz (89)
  • Haziran (65)
  • Mayıs (47)
  • Nisan (99)
  • Mart (71)
  • Şubat (70)
  • Ocak (118)
  • Aralık (92)
  • Kasım (87)
  • Ekim (63)
  • Ağustos (34)
  • Temmuz (82)
  • Haziran (58)
  • Mayıs (65)
  • Nisan (56)
  • Mart (65)
  • Şubat (44)
  • Ocak (52)
  • Aralık (36)
  • Kasım (41)
  • Ekim (36)
  • Ağustos (36)
  • Temmuz (76)
  • Haziran (25)
  • Mayıs (65)
  • Nisan (92)
  • Mart (123)
  • Şubat (135)
  • Ocak (163)
  • Aralık (171)
  • Kasım (161)
  • Ekim (106)
  • Eylül (151)
  • Ağustos (198)
  • Temmuz (126)
  • Haziran (134)
  • Mayıs (177)
  • Nisan (119)
  • Mart (159)
  • Şubat (132)
  • Ocak (149)
  • Aralık (137)
  • Kasım (119)
  • Ekim (137)
  • Eylül (130)
  • Ağustos (103)
  • Temmuz (79)
  • Haziran (116)
  • Mayıs (98)
  • Nisan (113)
  • Mart (161)
  • Şubat (110)
  • Ocak (101)
  • Aralık (87)
  • Kasım (36)
  • Ekim (75)
  • Eylül (44)
  • Ağustos (18)
  • Temmuz (2)
  • Ocak (1)
  • Eylül (2)
  • Ağustos (5)
  • Temmuz (2)
  • Haziran (5)
  • Mayıs (16)
  • Kasım (4)
  • Ekim (14)
  • Eylül (24)
  • Ağustos (19)
  • Temmuz (27)
  • Haziran (32)
  • Mayıs (60)
  • Nisan (23)
  • Mart (28)
  • Şubat (24)
  • Ocak (39)
  • Aralık (31)
  • Kasım (28)
  • Ekim (27)
  • Eylül (14)
  • Ağustos (29)
  • Temmuz (27)
  • Mayıs (11)

Kötüye Kullanım Bildir

Çizgilerin dili

Çizgilerin dili

GÜNCEL NOTLAR

ZAMAN TÜNELİNDE İSTANBUL

ZAMAN TÜNELİNDE İSTANBUL
Sarayburnu

Translate

FAVORİLERİM

  • Karanlık Yol-Orhan Gökdemir
  • Mülkiye Dergisi
  • VİZYONDAKİLER

BLOG LİSTEM

  • Anasayfa - Bir + Bir
    Express 183 (2024-09) - Meram • Şehir Hatları: Türkiye’den Hollanda’ya bir sürgün hikâyesi –Adem Özgür • Mumbai veya Bombay –Nagehan Uskan • Silezya: Geçmişin kâbusları, geleceğin...
    3 ay önce
  • BirGun.net
    -
  • Cumhuriyet Portal - Ana Sayfa
    -
  • Diken
    Danıştay, dernek denetimlerindeki 'risk sınıflandırması' değişikliğini iptal etti - Danıştay, dernek denetimlerindeki 'risk sınıflandırması' değişikliğini iptal etti 24/07/2025 Diken Danıştay, İfade Özgürlüğü Derneği'nin (İFÖD) açtığı dava...
    1 saat önce
  • Gazete Duvar
    -
  • SOL-Haber
    Ankara'da Gazzeli olmak: 'Domatesin kilosu 100 dolar, insanlarımızı açlıktan öldürdüler' - Gazzeli Naim uzun yıllardır Ankara’da yaşıyor. Türkiye’ye yükseköğrenim için gelmiş, mühendislik bölümünden mezun olmuş, mesleğini icra etmiş. Fakat yüre...
    1 saat önce

ABONE OL:

Kayıtlar
Atom
Kayıtlar
Tüm Yorumlar
Atom
Tüm Yorumlar

Wikipedia

Arama sonuçları

Basit teması. Tema resimleri luoman tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.