Bünyamin’in 10 bin avrosu ve ötesi: Les Benjamins, girişimcilik yanılsaması ve Yeni Osmanlıcılık -Evin Nagehan /soL

Bünyamin Aydın 2018 başlarında verdiği bir röportajda sanki Anadolu halkının atası Osmanlı hanedanlığıymışçasına “atalarımızın geçmişini bile hatırlamayan yeni bir nesil var” diye serzenişte bulunuyordu. Oysa biz atalarımızı çok iyi hatırlıyoruz.

Bünyaminler sözcüğünün Fransızca karşılığı olan Les Benjamins adıyla tanınan markanın “kurucusu” Bünyamin Aydın, birçok genç için yaratıcılık ve girişimcilik sayesinde büyük para kazanma hayalinin sembol isimlerinden biri oldu. Ana akım ve alternatif görünümlü medyanın parlattığı bu markanın arkasında ise İstanbul Sanayi Odası’nın ikinci en büyük 500 şirket listesine giren AY-TİM grupta somutlaşan bir sermaye birikimi ve bu birikimin AKP-MHP iktidarına uzanan dostlukları var. Pek dikkat çekmese de Les Benjamins aynı zamanda Yeni Osmanlıcılık gericiliğinin “seküler” taşıyıcılarından biri.

AKP’nin yeni Türkiyesi’nin alameti farikalarından olan girişimcilik ve piyasacılık AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ben ülkemi pazarlamakla mükellefim” sözünde kristalize 1 olmuştu. Bu yeni dönemin bir diğer ayırdedici özelliği ise Yeni Osmanlıcılık’tı. Erdoğan’a göre II. Abdülhamit istibdadı methiyeler düzülecek bir dönemdi, Cumhuriyet Devrimi kötüydü, 1928’de Harf Devrimi’yle bir gecede cahil kalmıştık… AKP’nin ekonomi politiğinin özünde girişimcilik ve piyasacılığın dinamiğiyle ve Yeni Osmanlıcı ideolojinin refakatinde Türkiye burjuvazisinin dünyaya sermaye ve mal ihraç ederek uluslararası planda yayılmasını ve büyümesini sağlamak vardı.

Üniversite kampüslerinden yeme-içme mekanlarına, sosyal medyadan bilgisayar oyunlarına kadar bu iki ayaklı neoliberal politikalar bütününün ülkemizde nüfuz ettiği alanlardan biri de tekstil sektörü oldu. Bu yazıda Les Benjamins markasında somutlaşan girişimcilik yanılsamasına ve Yeni Osmanlıcılık’a dikkat çekeceğiz. Bünyaminler’in bizi ilgilendirmesinin iki temel sebebi var. İlki, diğer birçok girişimcilik efsanesinde olduğu gibi ezici çoğunluğu yakın geleceğin emekçileri olacak gençlere sunulan “başarı hikayelerinin” ardındaki ekonomik gerçekleri ortaya dökme ihtiyacı. Bünyaminler’in arkasında sadece tekstil değil; gıda, inşaat, emlak gibi alanlarda faaliyet gösteren AY-TİM grup gibi orta ölçekli bir sermaye birikimi var. Diğer sebep de bu markanın kurulduğundan beri AKP’nin yaydığı Yeni Osmanlıcılık gericiliğinden türeyen bir alt akımın bir vektörü olması. Bünyamin Aydın’ın izlediği yolu kendi bilinç ve tercihiyle seçtiğini pek düşünmüyoruz, o sadece para kazanan ve konumundan memnun bir taşıyıcı, zaten bu yüzden arka plandaki sermayeye ve ideolojiye odaklanıyoruz.

Başlarken uzunca bir notla da olsa belirtelim. Bünyamin Aydın, Osmanlı soyundan gelen Nilhan Osmanoğlu gibi Osmanlı konseptinde ürünleri satan bir e-ticaret sitesi kurmadı. Osmanoğlu’nun “sülalesinden kalanları” yeniden ele geçirmek istemesiyle yarattığı saldırganlık ve kibir, Aydın’ın imajında yerini girişimciliğin ve piyasanın “erdemlerine ve fırsatlarına” ve AKP’nin siyasal İslamına mesafeli gözüken bir halkla ilişkiler stratejisine bırakıyor. Sergilemek istediğimiz yanılsamalar burada.

Göçmen işçi çocuğu anlatısı, Nike’den mektup ve 'Doğu-Batı sentezi'

2021’de Koç Holding’in Yapı Kredi Bankası’nın Özel Bankacılık bölümünün internet sitesinde Bünyamin Aydın ve Les Benjamins’le ilgili bir yazı meseleyi özünden kavrayan bir cümleyle başlıyordu: “Pazarlama kurallarının bir numarasında şu yazar: Hikâye satar!” Bünyaminlerin satması için gerekli olan, hikâyenin gerçek değil, ikna edici olmasıydı.

1989 doğumlu Bünyamin Aydın “başarı hikayesini” anlattığı “Dünyayı Sallayan Türk” başlıklı bir röportajında Almanya’da Düsseldorf yakınlarında Neuss adlı küçük bir şehirde doğduğunu, dedesinin misafir işçi (gastarbeiter) olarak kaynakçılık yaptığını, kendisinin üçüncü kuşak göçmen olduğunu, 12 yaşında Türkiye’ye geldiğini anlatıyor. Buraya kadar anlatılan hikâye göçmen bir işçi ailesinin torununun geçmişi gibi gözükse de göçmen işçilerimizin pek azının çocuklarının veya torunlarının İsviçre’de seçkin okullarda okuyabilme ve sık(ıldık)ça üniversite değiştirme şansı olduğunu biliyoruz. Markanın Youtube kanalında bu işçi kökenlere yapılan vurguyla kurgulanmış olan geçmiş, “Anlatılmamış bir kişisel hikâye” adıyla yayınlanan bir videoda anakronik öğelerle bezenerek ifrata vardırılmış. Bünyamin Aydın’ın ailesinin aşağıda ayrıntısıyla ele alacağımız sermaye birikimiyle ve ilişkiler ağıyla hiç uyuşmayan bu anlatının bir halkla ilişkiler faaliyeti olduğunu görmek güç değil. 2

Röportajın devamında Aydın, üniversite eğitimini yarıda bırakıp 2011’de 22 yaşındayken İstanbul’da “kendi” markasını kurduğunu anlatıyor. Tişört tasarımıyla kalmak istemeyen ve işi büyütmek isteyen Aydın, daha sonrasında başka tekstil ürünlerine de el atıyor. Aydın 2017’de Nike’nin Air Max ayakkabı serisine dışarıdan tasarım yapan 12 kişinin arasına girerek bu alandaki ilk Türk olmakla övünüyor. 3 Aydın bir başka röportajında bu markanın kendisine gönderdiği mektupta “Ortadoğu’da rüzgâr estiriyorsun, sen sadece bir tasarımcı değilsin” yazdığını vurguluyor. Belli ki Aydın’ın sürekli bahsettiği “Doğu-Batı sentezi” adındaki Yeni-Osmanlıcılık’ın rüzgarları Batı’dan da esiyor.

Doğu-Batı sentezi ambalajlı Yeni Osmanlıcılık

Bünyaminlerin “Doğu-Batı sentezinden” kastedilen Anadolu halkının kültürel birikiminin Cumhuriyet’le birlikte ilerici Batı değerleriyle buluşması değil. Örnek vermek gerekirse, Ruhi Su’nun halk türkülerini Batılı operasının vokal teknikleriyle sentezlemesi gibi bir şey söz konusu değil bu sentezde. 4 Bünyamin Aydın’ın sürekli bahsettiği bu Doğu-Batı (veya Batı-Doğu) sentezi bir Osmanlı nostaljisinden ve bunun da ötesinde retrofütürist bir Yeni Osmanlıcılık’tan türüyor. “Cumhuriyet olmasaydı şimdi nasıl olurdu?” sorusundan türeyen ve Osmanoğulları’nın teokratik monarşisi dönemindeki toplumu özlemle anan fantezilerden bahsediyoruz.

Sadece moda değil, sanat, edebiyat, bilgisayar oyunları gibi alanlarda da benzer sentezler var. Örneğin dar paçalı pantolonlu fesli tiplerin ABD’de Seattle’daki gibi uyuşturucu batağına düşmüşleri hatırlatan nargile içen tiplerin arasında dolaştığı RPG tarzı bir bilgisayar oyunu olan Ottopunks: Gangs of Bosphorus tam olarak bu retrofütürist hevesle kurgulanmış. 5 Burada “-punk” soneki bildiğimiz müzik türünden ziyade retrofütürizmi temsil ediyor ve Steampunk gibi başka türleri de var. Bununla birlikte aşağıda olduğu gibi artık ana akımın bir parçası olmuş  punk  kültürüne 6 yapılan göndermeler de var.

en
2023’te çıkan Ottopunks: Gangs of Bosphorus oyunundan bir ekran görüntüsü: The Exploited adlı punk grubunun “Punks not dead.” (Punklar ölmedi) adlı şarkısındaki slogana yapılan göndermeyle “Sultan ölmedi”.  

İşte Les Benjamins, markanın pek bilinmediği Ekim 2012 gibi bir tarihte Twitter (X) hesabında işte bu Yeni Osmanlıcı ruha uygun paylaşımlar yapıyordu. En görkemli günlerinde halkımız Osmanlı özentili AKP iktidarı karşısında “Hükümet istifa!” diye 81 ilimizin 79’unda 7 sokaklara dökülmüşken televizyon kanallarında Penguen belgeselleri gösterilen Gezi Parkı Direnişi’nin sönümlendiği 2013 Temmuz’unda Les Benjamins Osmanlı’dan esinlendiği fesleri pazarlıyordu.

en2
en3

Avrupa’nın moda başkentinde Yeni Osmanlı fantezileri: 'Tanrı Sultan’ı korusun'

Yeni Osmanlıcılık’ın Les Benjamins’in koleksiyonlarında zirve yaptığı tarih ise 17 Ocak 2016’ydı. Milano’da Via Clerici 810 numarada yapılan defilede semazenler tekno müzik eşliğinde dönüyor, fesler ve yeni Osmanlıcı temalar bu sefer punk saçlı mankenlerin giydikleri sweatshirt ve tişörtleri süslüyordu. Aynı dönemde AKP iktidarı ve Erdoğan da siyasi ve askeri alanda Yeni-Osmanlıcı ajandasını hem Türkiye’de hem de Suriye’de ilerletiyordu.

Türkiye Cumhuriyeti Milano Başkonsolosluğu’nun sosyal medya hesabında paylaştığı Ottoman Punk adlı defilenin 9 katılımcıları arasında her düğünün damadı her cenazenin öleni Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök’ten 10 “laik” TÜSİAD sermayesinin temsilcilerinden Sabancı ailesine, Boynerlerin çocuklarına kadar isimler yer alıyordu. Sabancı ailesinin bir başka üyesi olan Fethi Sabancı Kamışlı 2020’den itibaren Sabancıların bir bölümünün sahibi olduğu Esas Holding’e bağlı Esas Ventures adlı girişim sermayesi şirketi vasıtasıyla markaya finansman sağlayacaktı.

Les Benjamins’in Milano’da sergilediği koleksiyonundaki bir sweatshirtte yazan “God Save the Sultan” (Tanrı Sultan’ı korusun) yazısı. Birleşik Krallık ulusal marşı “God Save the Queen”e ve aynı isimli Sex Pistols adlı punk grubunun şarkısına göndermeyle.

İlerleyen senelerde Egemen Bağış gibi AKP’li isimler de Les Benjamins’in “event”lerinde boy gösterecekti.

en5

Bu konuyla ilgili önemli bir not geçmemizde fayda var. Ottopunk (veya Ottoman Punk) akımı Yeni Osmanlıcılık’ın tek veçhesi değil. Bu akım AKP'nin Yeni Osmanlıcılığının içinde en başından beri de yer almadı, fakat bu akımın kendisi Yeni Osmanlıcı kültürden türedi ve buradan türeyen tek akım değil. Hatta bu alt akımın Yeni Osmanlıcılık içerisinde cılız bir hattı temsil ettiğini bile söyleyebiliriz. Fakat kanımca seküler kesimlere hitap etme şansı en yüksek olanı bu alt akım. Yeni Osmanlıcılığın genel olarak topluma egemen olup olmadığı ya da AKP’nin kültürel hegemonyasını kurup kuramadığı tartışması ise bu yazının sınırları dışında. 11

AYTİM: Les Benjamins’in arkasındaki sermaye birikimi

Bünyamin Aydın’ın sürekli anlattığı 10 bin avroyla işe başlamış olma efsanesinin arkasındaki sermaye birikimi olan AY-TİM Grup’un kökleri 1970li yılların ikinci yarısına dayanıyor. 1994 yılında AY-TİM perakende, imalat sanayii, tarım, inşaat ve emlak gibi diğer alanlarda da faaliyet göstermeye başlayarak AYTİM Grup’a dönüşüyor. İlk tekstil fabrikasını İstanbul’da kuran grubun ikinci fabrikası ise Yonca-Tim Tekstil Tarım San. Tic. A.Ş. adıyla Bartın’da kuruluyor. Grubun içerisindeki diğer şirketler arasında bugün kapalı olan Space Gaming adlı bir e-spor şirketi, YoncaTim bünyesindeki KINGWI ve Antre Gourmet gibi tarım ve gıda şirketleri, Almanya’da kurulan Baberti Vertriebsgesellschaft mbH. (Baberti Satış Şirketi Ltd.) adlı bir dış ticaret şirketi var. 2020 yılı itibariyle Les Benjamins’in üretiminin yüzde 99’u AY-TİM Tekstil tarafından gerçekleştiriliyordu.

Aydın, annesi Sevda Aydın ve 2009’da hizmetçileri tarafından öldürülen babası Hasan Hüseyin Aydın’ın İstanbul Sanayi Odası’nın ikinci 500 listesine girebilen bir şirketler grubunun başında olduğunu sakla(ya)mıyor. Fakat Aydın “girişimciliğini” ve “yaratıcılığını” bunun önüne koyan vurgular taşıyan röportajlar veriyor. Ana akım ve liberal medya da zaten bunu istiyor ve izleyicilerine bu hikâyeyi satmak istiyor. Buna karşılık piyasayı bilenler için bu tip başarı hikayeleri çok sırıtıyor. 2015 tarihli bir Bünyamin Aydın röportajının başlığının “Beklenmedik Çıkış” olması yeni mezunlar için sahte bir umut kaynağı, fakat sektörde çalışıp sistemin nasıl işlediğini bilenler için ise komik bir ifade.

Bir röportajında Aydın başarısının arkasında ne olduğuna dair bir soruya hiç de kırık Türkçesi’yle açıklanamayacak bir çelişkiyle yanıt veriyor: “Daha çok kendi kendime ailemin desteğiyle buralara kadar geldim”. Zaten röportajın devamında da hepimizin bildiği bir gerçeği tekrarlıyor: “Dünyaya da baktığımızda çoğu moda markasında ya fonlar ya aileler var.” Erzurumlu yerel bir gazeteci ise Les Benjamins’in girişimcilik hikayesi konusunda samimi ve gerçek bir ifade kullanıyor: ‘Bünyamin'in arkasında, “İhtişamlı bir dağ” gibi duran hem anne hem de babalık yapan Sevda Aydın var.” 12

AY-TİM’den COVID döneminde işçilere çalışma baskısı ve ‘100 milyon liralık maske vurgunu’ iddiası ve 10 yıla kadar hapis istemi

AY-TİM, COVİD döneminin o heyheyli günlerinde, 2020 yılında Erzurum’da bir maske fabrikası kuracağını duyurmuş. Birçok internet sitesinde 150 milyon TL yatırımla yüzlerce kişiye istihdam sağlayacağı müjdelenen bu fabrikanın açılıp açılmadığını bilmiyoruz, ki kimi iddialara göre fabrika açılıp kapanmış, fakat dönemin Erzurum valisi olan ve bir dönem AFAD başkanlığı da yapmış olan Okay Memiş’in 2020 yılı sonlarında AY-TİM yetkililerini makamında kabul etmiş.

en6

Bu maske meselesi bir sene sonra 2021 sonlarında Bünyamin Aydın’ın annesi Sevda Aydın ve dayısı Metin İlhan arasında patlayan akçeli bir skandalla tekrar su yüzüne çıkmış. Patronlar Dünyası’nın haberindeki 13 iddiaya göre maske kumaşıyla üretim yapan çok sayıda firmanın 100 milyon liraya yakın dolandırıldığı ifade edilirken, Ay-Tim Tekstil’in başındaki Sevda Aydın, kardeşi Metin İlhan’ın İlkotec Tekstil adlı şirketi üzerine taşeron şirketlerden aldığı milyonlarca maskeyi yurtdışına ihraç etmiş. Fakat bu taşeron şirketlere ödemeler yapılmayınca Aydın’ın şirketine haciz yapılmış ve olay savcılığa taşınmış. Sevda Aydın, “Benden alacağınız yok. Faturaları kime kestiyseniz ödemeyi ondan alın” diyerek alacaklılara kardeşi Metin İlhan’ı adres göstermiş ve kardeşler davalık olmuş. Şirket kamuoyuna olayla ilgili bir açıklama yapmak durumunda kalmış. 14

Hürriyet Gazetesi’nin Şubat 2022 tarihli haberine göre ise savcılık Sevda Aydın ve Metin İlhan kardeşlere 3 yıldan 10 yıla kadar hapis istemi ile dava açmış. İddianamede, “Şüpheliler, fikir ve eylem birliği içinde hareket etti. Paravan şirket konumundaki Ilkotec Tekstil piyasaya borçlandırıldı. Müşteki şirkete aleyhine haksız çıkar elde ettiler. Şüphelilerin, dolandırıcılık suçunu işlediği yönünde dava açılmasına yeter şüpheye ulaşıldı” denilmiş. 15

Bir diğer skandal da yine COVİD döneminden. İşçi Gazetesi’nin haberi ve DEV Tekstil’in bir raporuna göre AY-TİM’de koronaya yakalanan çalışan işçilere diğer sektöründeki diğer birçok tekstil atölye ve fabrikasında olduğu gibi baskı yapılıyordu. Ücretli izne çıkarılmayan ve işleri yetiştirme baskısı gören tekstil işçilerin bir bölümünün iş cinayetlerinde öldüğü artık bir sır değil. Öte yandan 2020 yılı Les Benjamins ve Ay-Tim için tam bir fırsat yılı olmuş. 2019’a oranla 2020’de online satışlar yüzde 600 oranında artmış.

AKP, MHP ve CHP’li siyasilerden ziyaretler

Aydın ailesinin de Türkiye sermaye sınıfının diğer mensupları gibi siyasilerle arası çok iyi. Başta AKP ve MHP olmak üzere fabrikalarında düzen partilerinden düzenli ziyaretçileri var. 2009’da öldürülen Hasan Hüseyin Aydın’ın anısına memleketi Bayburt’ta yaptırılan caminin açılış törenine katılanlar arasında İçişleri eski Bakanı Ülkü Güney’den, ilin valisi, AKP’li belediye başkanı ve AKP’li yöneticilerine kadar isimler yer alıyordu. 2011’de AKP Kadın Kolları Bartın’daki fabrikayı ziyaret etmiş. 2009-2023 arasında üç dönem Bartın Belediye Başkanı olarak seçilen MHP’li Cemal Akın ise zaman zaman bu fabrikaya ziyaretler gerçekleştiriyor.  

en7
en8

Bartın CHP Milletvekili Aysu Bankoğlu da AY-TİM’in ziyaretçilerinden. CHP’li vekil işçileri öperken çektirdiği fotoğrafları “Emekçiler de işverenler de hep daha iyisi için çalışıyor, daha iyisini hak ediyor” diye paylaşmış. Koç Üniversitesi mezunu genç vekil, asgari ücretin hem ortalama hem de sefalet ücreti olduğu ülkemizde “İşletmelerin bel kemiği emekçilerimize iyi çalışmalar”, “yetkililere de başarılar” dilemiş.

en9

İşte girişimci ve Yeni Osmanlıcı Bünyaminlerin öyküsünün bir bölümü bu. Bünyamin Aydın 2018 başlarında verdiği bir röportajda sanki Anadolu halkının atası Osmanlı hanedanlığıymışçasına “atalarımızın geçmişini bile hatırlamayan yeni bir nesil var” diye serzenişte bulunuyordu. Oysa biz atalarımızı çok iyi hatırlıyoruz. Atalarımızın Osmanlı hanedanından gelmediğini, bu hanedana “Şalvarı şaltak Osmanlı/ Eğeri kaltak Osmanlı/Ekende yok biçende yok/ Yiyende ortak Osmanlı” diyen ve Osmanlı saltanatını ve halifeliği tarihin çöplüğüne gönderip Cumhuriyet’i kuran Anadolu halkının torunları olduğumuzun bilinciyle geçmişimize ve yeni bir geleceğe bakıyoruz. 

Evin Nagehan /soL

SÖZCÜ "Gündem" -19 Temmuz 2025 -

Murat Çalık hastanede mahkumlar koğuşunda, annesi kapıda nöbette

İzmir Şehir Hastanesi'ne sevk edilen Çalık, mahkumlar koğuşu penceresinde görüntülendi; Çalık’ın annesi hastanenin önünde bekliyor.

İki kez kanser atlatan, cezaevinde 21 kilo veren ve değerleri sınırda bulunan tutuklu Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık için Adli Tıp Kurumu tetkiklerin yeniden yapılması kararını verdi. Çalık, İzmir Şehir Hastanesi’ne sevk edildi. Çalık mahkumlar koğuşu penceresinde, annesi Gülseren Çalık ise hastane önünde beklerken görüntülendi. TELE 1'den Ersin Eroğlu, Çalık'ın mahkumlar koğuşu penceresinde görüntülendiği, annesi Gülseren Çalık'ın ise hastane önünde bekleyişini sürdürdüğü kareleri yayımladı.

                                                       ***

7 yıl hapsi duyunca koşa koşa geldi

Yurt dışında kaçak yaşayan ve önceki gün gözaltına alınan eski Başkan Şeref Ateş’in, Yunus Emre Vakfı’nda 400 milyon liralık yolsuzluk yaptığına ilişkin detaylar ortaya çıktı.

İyiliğin, doğruluğun timsali büyük Türk şairi, derviş Yunus Emre’nin adını taşıyan estitüde 400 milyon liralık soyguna adı karışan eski başkan Şeref Ateş, önceki gün Almanya’dan döndü, gözaltına alındı. Fatura oyunlarıyla Yunus Emre Enstitüsü’nü soyan Ateş’in oğlu Enes Ateş daha önce tutuklanmıştı.(SAHTE FATURALAR)  SÖZCÜ’nün edindiği bilgiye göre yolsuzluk iddialarından sonra yurt dışına çıkan Ateş’e “Ülkene dön ve yargının işini kolaylaştır” mesajları gönderildi. Ateş de bu çağrı üzerine dönüş yaptı. Ateş’in dönüşünde hakkında sadece 7 yıl hapis istenmesi etkili oldu. Onca yolsuzluğa rağmen hazırlanan iddianame kamuoyunu tatmin etmedi. Şeref ceza alsa bile muhtemelen hapis yatmayacak. Yurt dışında önemli hizmetlere imza atan Yunus Emre Enstitüsü’nün yolsuzluk iddiasıyla gündeme gelmesi en çok kurum çalışanlarını rahatsız etti. Şeref Ateş’in gözaltına alınarak tutuklanması üzerine kutlama yapan enstitü çalışanları baklava dağıttı. Şeref Ateş için hazırlanan iddianameden bir bölüm şöyle:  -Sahte faturalarda yer alan mal ve hizmetlerin yurt içi ve yurt dışında gerçekte alınmadığı, vakıftan haksız yere/karşılıksız para çıkışı sağlanarak vakfın zarara uğratıldığı belirlenmiştir.

                                                       ***

30 bin nüfuslu ilçeye altın varaklı kapı -Deniz Ayhan-

Erzurum’un AKP’li Hınıs Belediyesi kent meydanını yenileyecek, saat kulesi ile ilçe girişine iki adet de kapı yaptıracak. Belediye kasasından 11 milyon 890 bin harcanacak. Altın renkle “Hınıs’a hoş geldiniz” yazısı ilçeye gelenleri karşılayacak.


(EN PAHALISI GÖKÇEK’İN) Ankara eski Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de kapı sevdasıyla gündeme geldi. AKP’li belediyeleri arasında ilk kapıları yaptıran Gökçek, kentin girişlerindeki 5 adet kapı ve 2 saat kulesi için 2013 yılında 26 milyon 160 bin TL ödedi.(https://www.sozcu.com.tr/30-bin-nufuslu-ilceye-altin-varakli-kapi-p196381)

                                                           ***

Koruma ordusuna milyarlar akıyor -Müslüm Evci-

Mayısta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koruma ekibi için 1.2 milyar TL harcandı. 5 aylık harcama ise 4 milyar TL’ye dayandı. Muhalefet, “Bu güvenlik değil, korku bütçesi” dedi.(https://www.sozcu.com.tr/koruma-ordusuna-milyarlar-akiyor-p196384)

                                                     ***

Bir Aziz daha mı?

İBB soruşturmasında 15 kişi gözaltına alındı. Belediyeden ihale alan iki firma temsilcisi de bulunuyor. Bu durum ‘2. Aktaş bulundu mu’ sorusunu akla getirdi.


İBB’ye yönelik 19 Mart’ta başlatılan operasyonlar bir haftalık aranın ardından yeniden başladı. İBB iştiraki Boğaziçi A.Ş’ye yönelik operasyonda 18 kişi hakkında gözaltı kararı verildi, 15 kişi gözaltına alındı.

“Rüşvet vermek, rüşvet almak ve ihaleye fesat karıştırmak” suçlamalarıyla başlatılan operasyonda gözaltına alınanlar arasında AKM Yapı’dan 6 sorumlu ile KCT Yol Yapı’dan 3 sorumlu yer alıyor. Devletten onlarca ihale alan bu iki firma, İBB’nin metro viyadüklerini güçlendirme ihalesine ortak girerek kazanan firmalar. AKM Yapı ise ayrıca Mersin Büyükşehir Belediyesi’nden Mezitli Metrosu’nun elektromekanik sistemlerinin yapım işini üstlendi. 

(İMAMOĞLU GELDİ O GİTTİ)  Gözaltındaki en dikkat çekici isim ise KCT Yol Yapı’nın büyük ortağı Muzzaffer Hacımustafaoğlu. İBB Başkanı İmamoğlu’nu göreve başladığı 28 Haziran 2019 günü, İBB Genel Sekreteri ve beş yardımcısı topluca istifa etti. İstifa eden genel sekreter yardımcıları arasında önceki Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu ve Muzaffer Hacımustafaoğlu da var.Emekliliğini isteyen ve KCT Yol Yapı’nın büyük ortağı olan Hacımustafaoğlu, Karaismailoğlu’nun bakan olmasının ardından aldığı ihalelerle gündeme gelmişti. Karaismailoğlu’nun bakan olduğu 2022 yılında 3 milyar 200 milyonluk ihale alan KCT Yapı, Karayolları Genel Müdürlüğü’nde toplamda 6 milyar liralık ihale aldı. İBB’nin 2023’te metro viyadüklerini güçlendirme ihalesi 698 milyon 701 bin liralık teklifle AKM Yapı-KCT Yol Yapı iş ortaklığına verildi. 

(AKTAŞ MİSALİ) İki firmanın sorumlularının gözaltına alınması itirafçı Aziz İhsan Aktaş’ı akla getirdi. Aktaş toplam 388 ihalenin 300’ünü devletten ve AKP’li belediyelerden aldı ancak hiçbiri soruşturmaya dahil edilmedi. Sadece CHP’li belediyeler incelendi. Aktaş, sözde itiraflarıyla, araç tahsisi nedeniyle Avcılar Belediye Başkanı Utku Caner Çaykara ile Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Hakan Bahçetepe’nin tutuklanmasına neden oldu. Yeni operasyonla gözaltına alınanlar için de “Onlar da CHP’li başkanları tutuklatan Aktaş gibi itirafçı olacak. Operasyon Mersin’e sıçrayacak” yorumlarına neden oldu.

(AKM YAPI HER İŞİ YAPMIŞ) - Mezitli Metrosu Elektromekanik Sistemleri Yapımı - Mersin Büyükşehir Belediyesi - Borçka/Artvin Yol bakım ve yapım - Karayolları 10. Bölge Müdürlüğü-Trabzon - Amasra/Bartın Yol yapım - Karayolları 15. Bölge Müdürlüğü-Kastamonu - Pehlivantaşı-Kalkandere/Rize Yol yapım ve tünel işleri - Karayolları 10. Bölge Müdürlüğü-Trabzon - Köprü ve yol bakımı - Karayolları 15. Bölge Müdürlüğü-Kastamonu- Asya Bölgesi içme suyu inşaatı - İSKİ - Bartın Çevre Yolu yapım işi - Karayolları Genel Müdürlüğü - Metro Viyadükleri Güçlendirme - İstanbul Büyükşehir Belediyesi - Esenboğa Havalimanı Pat Sahaları yapımı - DHMİ - Konya Havaalanı Terminal Binası yapımı - DHMİ - Yol yapım işi - Karayolları 15. Bölge Müdürlüğü-Kastamonu - Rize 1. Kısım içme suyu isale hattı - DSİ Genel Müdürlüğü - Çayeli yol yapım işi - Karayolları 10. Bölge Müdürlüğü-Trabzon - Rize-Çayeli yol bakımı - Karayolları 10. Bölge Müdürlüğü-Trabzon - Kadıköy Kurbağalıdere ıslah inşaatı - İBB 2012-2016 - Atatürk Havalimanı-Florya yolu inşaatı - DHMİ - Başakşehir Villaları yapımı - İBB-Kiptaş-2000-2001

(KCT YOL YAPI KARAYOLLARINA ABONE) - Hazır Beton Asfalt Alımı - Akçaabat Trabzon - Metro Viyadükleri Güçlendirme - İBB - Kara yolu yapım işi- Akçaabat Trabzon - Kara yolu yapım işi- Toroslar Mersin - Kara yolu yapım işi- Akçaabat Trabzon - Alt yapı (yol) işleri- Akçaabat Trabzon

                                  Sanatçı Erdal Erzincan’ın kardeşi Deniz Erzincan da gözaltında

(15 kişi gözaltında)  Erdinç Karataş-AKM YAPI, Ahmet Kudu-KCT YOL YAPI, Erdal Günaydın-KCT YOL YAPI, Muzaffer Hacımustafaoğlu-KCT YOL YAPI, Can Karataş-AKM YAPI, Abdullah Karataş-AKM YAPI, Metin Demirci-AKM YAPI, Oktay Nuri Çelik- AKM YAPI, Ali Haydar Özkazanç-AKM YAPI,  Murat Timuçin Altıer-ETEMM DANIŞMANLIK, Deniz Erzincan-BOĞAZİÇİ A.Ş. GENEL MÜDÜR YARDIMCISI, Ali Cüneyt Özdemir-BOĞAZİÇİ A.Ş. SATIN ALMA PERSONELİ, Gülşen Çokyiğit- İSPER İSTANBUL BÜRO İŞÇİSİ, Taylan Çokyiğit-MALTEPE BELEDİYESİ’NDE EKONOMİST, Ahmet Anıl Kalender 

                                       Güneştekin’in sergisi Ocak ayında sanatseverlerle buluşmuştu.
(
Güneştekin’in ifadesi alındı) İBB’ye yönelik dün yapılan operasyon kapsamında İBB etkinliğinde sergi açan sanatçı Ahmet Güneştekin’in de ifadesi alındı. Sanatçı son olarak geçtiğimiz ocak ayında İBB’nin kültür-sanat noktası haline getirdiği Art İstanbul Feshane adlı mekanda “Kayıp Alfabe” adlı sergiyle sanatseverlerle buluşmuştu. Serginin açılışına Ekrem İmamoğlu eşi Dilek İmamoğlu ile birlikte katılmıştı.(Fatih Altaylı haklı çıktı) Silivri’de tutuklu bulunan gazeteci Fatih Altaylı ‘İBB’ye yönelik operasyon’ iddialarında haklı çıktı. Altaylı, CHP’li belediyelere yönelik hafta sonları düzenlenen operasyonlara ilişkin dikkat çeken bir iddiada bulunmuştu. Altaylı, geçen hafta operasyon yapılmamasına ilişkin şöyle demişti: “Sebebi açık, AKP’nin Kızılcahamam Toplantısı’nda Cumhurbaşkanı’nın söyleyeceklerinin ve PKK’nın 30 kişilik silah bırakma şovunun gündemde, arka plana düşmesini istemeyen bağımsız yargımız bu hafta sonunu es geçti. Bu hafta kaldıkları yerden devam ederler. ” Altaylı’nın dediği gibi oldu ve dün İBB’ye yönelik yeni bir operasyon yapıldı.

                                                      ***

SÖZCÜ



‘İbrahim İttifakları’, “terörsüz Türkiye ittifakı”, Hıristiyan siyonizmi, İslam siyonizmi - Adnan Gümüş / Evrensel -


Bir süredir, en azından 1940’lardan bu yana, “Daha iyisini tahayyül edemediğimiz bir dünyada mı yaşıyoruz?​” Adorno 1956’da Horkheimer’la teori ve praksis üzerine tartışmalarında bu görüşte bulunuyor. Teori aynı zamanda pratiktir diyorlar, ancak “özgürlüğün” ve “mutluluğun” ne olduğu, en fazla da hayvansı/doğal bir düzey mi olduğunu, özgür ve mutlu toplumun ABD (liberalizm) veya Sovyetler (komünizm) modeli ile sağlanıp sağlanamayacağını, başka bir dünyanın mümkün olup olmadığını, en azından “ütopya”ların sürdürülüp sürdürülemeyeceğini, “yeni komünist manifesto” yazılıp yazılamayacağını tartışıyorlar.

Teori ve pratik birlikteliği: İşçilik/ emek/ çalışmak ve düşünmek yetmez, ideoloji olur, teori partisiz pratiğe geçirilemez

İşçilik yapmak, çalışmak veya emek ne anlama geliyor, düşünmek ne anlama geliyor, teori ve pratik ne anlama geliyor?  Adorno ve Horkheimer arasındaki tartışmanın iki somut uzlaşısı “çalışmanın” kendine amaç olmayacağı (Yani kendiliğinden iyi olduğunun ileri sürülemeyeceği) ve “düşünme/ bilim/ felsefe” hazzı ile yetinilemeyeceği, böyle bir hazla sınırlı kalan düşünmenin değişim korkusu veya pozitivist konformizm olarak yorumlanabileceği, bu haliyle de ideoloji olacağıdır.

Parti (Belli bir amacın gerçekleştirilmesi için amacına göre dayanışma veya iş birliği adı verilebilecek bir güç birliği, bloklaşma) olmaksızın, düşüncenin gösterdiği ereği gerçekleştirecek bir enerji oluşturmaksızın, teorik enerjiyi pratik enerjiye dönüştürecek bir süreç olmaksızın, değişim dönüşümlerin olamayacağı, partisiz bir durumda ne olacağını tartışıyorlar. 

Parti ve pratiğin teori ile, düşünme ile, emek/ çalışma ile, özgürlük ile, mutluluk ile, hayvanlık veya insanlık durumu ile bağları nelerdir? Güncel yaşananlar düşünürsek ne tür çıkarımlar yapılabilir, nasıl yorumlanabilir ve tavır geliştirilebilir?

Parti ve pratik meselesi: İbrahim ittifakı ve barış/sulh ittifakı

                           Fotoğraf: Abraham Shield

Bu haftaki konum, güncel iki sürece dair: Yakın Doğu’da yaşananlar, özellikle “İbrahim/Abraham Anlaşmaları”, Türkiye’de yaşananlar, özellikle “barış/ sulh ittifakı” ne anlama geliyor? Partiler hangileri, kim hangi parti veya ittifak var veya kimler arasında ittifak iş birliği veya dayanışma var veya kuruluyor, teori ve pratik birlikteliği nedir, ütopya ne olmalıdır? ABD’nin, İsrail’in, emperyalizmin yaptıklarında hem teori hem pratik iç içe mi? Türkiye’de yaşananlarda?   

“İbrahim Anlaşması/ The Abraham Accords”nın açıklanan yazılı kısmı ile ilgili dokümanlar ilgili ülkelerin resmi sayfalarında ve ABD Devlet Dairesi Yakın Doğu İlişkileri Bürosunda yer almaktadır.

Çatışmalı veya mahkemelik bir durumda “Sulh/ belli bir uzlaşmaya varma” anlamına gelmektedir. “Sulh hukuk” veya “sulh ceza” mahkemelerinin adında da olduğu üzere. Çok genel olarak, “uzlaşı”, daha belirgin halde “mutabakat”, uluslararası düzeyde resmi birimlerce imzalanmışsa tek başına üst çerçeve olarak “niyet beyanı” denebilir. Bu “accords” altında yapılacak somut sözleşmeler “anlaşma” karşılığı sayılabilir. Her mutabakatın veya sulhun bir “ittifak” oluşturduğu söylenebilir.

“Accords” çoğul halde bulunmaktadır yani üç ve daha çok ülke arasında yapıldığı veya yapılacağı anlaşılmaktadır. İlk olarak Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn krallığı, İsrail devleti ve Amerika Birleşik Devletleri arasında imzalanmıştır.

15 eylül 2020 yılında imzalanan “Abraham Accords” “AA” arasındaki bağ veya sıkı/kalın el tutuşma ve üzerinde güvercin ve zeytin yaprağı ile simgelenmiş bulunuyor, en azından “imaj maker” veya “maker” olanlar böyle imgelemiş, “kalın bir köprü” veya “geçiş” havası da verilmiş. Güvercin arkadaki A’dan ABD veya İsrail veya Abraham’dan önceki A’ya veya Araplara, Sünnilere doğru uçuyor. “Güvercin” yerine uçakları/ füzeleri, “zeytin yaprağı” yerine de her tür bombayı da koyabilirsiniz.

Gösterge bilimsel bir okuma yapmaya kalkılırsa gösteren bu şekilde de gösterilen nedir, toplamda gösterge, tüm bu yaşananlar ne anlama geliyor?

Eleştirel bir okuma yapılırsa tüm bu yaşananlar hangi toplumsal güç ilişkilerine dayanıyor ve hangilerini amaçlıyor?

Kantçı kategorik emperatif anlamında, tüm bunlardan çıkarılacak genel ilke nedir?

Ben bugün açıkça bir araya gelen “ittifak” ve “logo”da yer alan “Abraham/ İbrahim” ile ilgili bir gönderme yapacağım.

Parti veya ittifak kimlerden oluşuyor?

    Fotoğraf: Abraham Shield

“Abraham Accords”un pratik kısmını “Abraham/İbrahim İttifakı” diye okursak haziran ayının sonlarında, İran’a saldırıların hemen ardından, İsrail’de resmi daire olan “Bölgesel Güvenlik Koalisyonu”nca asılan kocaman bir afiş zaten mevcut ittifakı gösteriyor.

      Fotoğraf: Abraham Shield

İlgili kurumun resmi https://abrahamshield.org/en/ web sayfasına girilince çeşitli “koalisyon” fotoğraf ve enformasyonları ile karşılaşılıyor. Bu resmi web sayfasının adını “Bölgesel Güvenlik Konseyi”, alt başlığı “İbrahim Kalkanı Planı”, mottosu: “With Crisis, Comes Oppurtunity, A New Regional Order in the Middle East/ Krizler Yeni Fırsatlar Getirir: Ortadoğuda Bir Yeni Bölgesel Düzen”.

Resmi sitede geniş açıklama şu şekilde:

“Bölgesel Güvenlik Koalisyonu, İran ve onun vekillerinin tehdidine karşı demir bir kalkan oluşturacak ve İsrail’in güvenliğini sağlayacak yeni bir Orta Doğu düzeni inşa etmeyi amaçlamaktadır.

7 Ekim saldırılarından bu yana İsrail, kuruluşundan beri en haklı savaşını yedi cephede birden sürdürmektedir. Bir anka kuşu gibi küllerinden doğmayı başaran İsrail devleti, eşi görülmemiş bir askeri güç sergileyerek Orta Doğu’da köklü değişimlere yol açmıştır.

İsrail’in tarihi askeri başarıları hem düşmanlarına hem de müttefiklerine bir kez daha şunu kanıtlamıştır: Bölgesel gücü, İran eksenini parçalama kararlılığı ve vatandaşlarını korumaya yönelik sarsılmaz azmi.

Ancak aynı zamanda şu da netleşmiştir ki İsrail, ne tek başına İran’ı yenip vekillerinin yeniden güçlenmesini engelleyebilir ne de bunu yalnızca askeri güçle başarabilir.

Bugün İsrail devletinin tarihi görevi, elde ettiği büyük askeri başarıları siyasi bir dönüm noktasına dönüştürerek vatandaşlarına kalıcı güvenlik sağlamaktır.

Bölgesel Güvenlik Koalisyonunun “İbrahim kalkanı planı”, yeni bir siyasi-askeri girişimidir. Bu plan, İsrail’in önündeki bölgesel fırsatları değerlendirerek ülkenin gelecek yıllardaki güvenliğini garanti altına almayı hedeflemektedir.”

İlgili resmi web sayfasında bu kalkanın temel ilkeleri şöyle sayılmaktadır:

‘İbrahim kalkanı planının temel ilkeleri

01. Gazze cephesinin kapatılması: Tüm rehinelerin serbest bırakılması, Gazze’de teknokratik bir geçiş hükümetinin kurulması ve bölgesel liderliğinde bir “de-Hamaslaştırma” sürecinin yürütülmesi.

02 Güney Lübnan’da anlaşmanın uygulanması: İhlal sıfır (“zero violations”) politikasıyla ateşkesin güvence altına alınması ve Lübnan Ordusu’nun güçlendirilmesi.

03 Esad rejiminin çöküşünün ardından: Bölgesel güçlerle iş birliği yaparak Suriye’nin istikrara kavuşturulması ve İran eksenine karşı bir “tampon bölge” haline getirilmesi.

04 Ilımlı Bölgesel Koalisyonun derinleştirilmesi: Suudi Arabistan’la hızlı normalleşme sürecine dönülmesi ve İbrahim Anlaşmalarının genişletilmesi.

05 İran’a karşı “blokaj planı” uygulanması: İran’ın nükleerleşmesinin önlenmesi için kapsamlı yaptırımlar ve stratejik abluka.

06 İsrail’in kademeli ve güvenli ayrılma ilanı: Kapsamlı bir bölgesel anlaşma çerçevesinde, on yıl içinde Filistinlilerden sorumlu ve kontrollü aşamalı ayrılma sürecinin başlatılması. [“Separation from the Palestinians Tek devletli yapıdan çıkış vurgusu]) https://abrahamshield.org/en/ Çeviriler DeepSeek).

‘Terörsüz Türkiye’ veya ‘sulh ittifakı’

MHP ve AKP’nin adlandırması ile “terörsüz Türkiye iİttifakı”, Erdoğan’ın son açıklamasında “AK Parti, MHP ve DEM Parti olarak bu yolu beraber yürümeye karar verdik.” Buldan “süreç ittifakı” olarak adlandırmaktadır. Öcalan “barış ve demokratik toplum çağrısı’ şeklinde ifade etmektedir.

Sonuçta Bahçeli-Erdoğan-Öcalan (MHP, AKP-DEM) arasında bir “ittifak”tan söz edilmektedir.

Buradaki bir soru bu ittifakın dayandığı daha arka plandır.

Abraham/İbrahim Anlaşmaları ile, Öcalan’ın çözüm sürecinde Diyarbakır’da meydanda okunan mektubunda geçen terimler/ fikirler arasında, son terörsüz Türkiye veya barış ittifakı arasında bağlar var mı?

Hem mevcut Suriye-Şara hem de Kuzey Irak Kürt Yönetimi “The Abraham Alliance”da ABD ve İsrail ile birlikte gösterildiğine göre, Türkiye’nin Şara ile çok sıkı fıkı ilişkileri olduğuna göre, tüm bunlarla MHP, AKP, PKK-Öcalan arasında ne tür bir bağ bulunduğu sorulabilir.

Hristiyan siyonizmi, İslam siyonizmi kavramlaştırmaları uygun düşer mi?

Abraham Anlaşması’nın daha derin kültürel dini motifinin ABD-İsrail, Batı emperyalizminin öncelikli çıkarları doğrultusunda Yahudilik ile Hıristiyanlığın Evanjelik yorumuna dayandırıldığı yönünde yorumlar var.

İbrahim İttifakı ile İslam dininin çoğunluğu oluşturduğu bölge ve ülkelerde siyonizme uygun bir yorumun öne çıkarılmaya çalışıldığı iddia edilebilir. Evanjelik yorumda olduğu gibi Sami dinleri İbrahim soyundan gelmekle ve İbrahim’e itaat etmekle kendi din ve inançlarına itaat etmiş olacaklardır.

Bununlar ilgili Eski Ahit’te (Tevrat) ve Yeni Ahit’te (İncil) pek çok ayete gönderme yapılıyor. Örneğin: Yaratılış 12:3 Kutsal Kitap (Kitab-ı Mukaddes Şirketi): “Seni kutsayanları kutsayacak, Seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yeryüzündeki bütün halklar senin aracılığınla kutsanacak. (…) 12:7 Bu toprakları senin soyuna vereceğim. (…) 15:18-21 O gün RAB Avram’la anlaşma yaparak  ona şöyle dedi. Mısır ırmağından büyük Fırat Irmağı’na kadar uzanan bu toprakları -Ken, Keniz, Kadmon, Hitit, Periz, Refa, Amor, Kenan, Girgaş ve Yevus topraklarını senin soyuna vereceğim.”

Tevrat (Sefarad): “Ve seni mübarek kılana mübarek olacağım ve seni lânet edeni lânet edeceğim ve senin vasıtan ile bütün akvam-ı arz mübarek olacaklar.”

Evanjelikler, Eski Ahit’teki (Tevrat) “Tanrı’nın İbrahim ve soyuna Kenan topraklarını vadettiği” ayetleri (Yaratılış 12:7, 15:18) Yahudilerin İsrail’de egemen olmasını, Tanrı’nın antlaşmasının bir gereği olarak yorumluyor. Yahudilerin İsrail’de toplanmasını, İsa’nın ikinci gelişi (Armagedon) için şart görüyor.

İsrail’i destekleyici olmak üzere Eski ve Yeni Ahit’te daha pek çok ayete gönderme yapılıyor.

Kur’an’da da İbrahim, Musa, Davut, Meryem, İsa ile ilgili pek çok ayet geçiyor.

2013’te Nevruz’da okunan Öcalan’ın mektubunda şu ibareler geçmektedir. “Bu Newroz hepimize yeni bir müjdedir. / Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in mesajlarındaki hakikatler, bugün yeni müjdelerle hayata geçiyor, insanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya çalışıyor.”

Sami dinlerini oluşturan dört kitap Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an, bir öncekinin peygamberlerini kabul ediyor, amentüleri son peygamberin Hz. Muhammed olduğu ibaresi dışında ortak kabullere dayanıyor. Sami dinine inanların köklerinin İbrahim’e dayandığı iddiası zaten İslam’a uygun bulunmaktadır ancak mevcut emperyalizme, siyonizme uygun mu, onu ayrıca tartışmak gerekmektedir.

Abraham ittifakının ardındaki ideolojik ve emperyalist motifin, din ve stratejilerin yeniden şekillendirilmesinin, bunların MEB’e, Diyanete sirayet edip etmediğinin, Hristiyan ve İslam siyonizminin oluşturulup oluşturulmadığının, oluşturulup oluşturulamayacağının, en son örneğinde 15 Temmuz darbeleri ve Dürzi örneğinde yaşananların böyle bir anlayışla ilişkisinin, Türkiye’deki ve Türkiye’nin mevcut politika ve ittifaklarla bağlarının, bunların ereklerinin ve nereye evrileceğinin çok derinden irdelenmesi gerekmektedir.

 Adnan Gümüş / Evrensel 

Maaşa bloke, hayata ipotek: Borçla yaşam, ölümle çalışmak + Ücret ve maaşlara el koyma dönemi başlıyor - EVRENSEL-

Maaşa bloke, hayata ipotek: Borçla yaşam, ölümle çalışmak -Murat Uysal-

Yargıtay kararı, milyonlarca dar gelirli yurttaş için adeta bir “yaşam blokesine” dönüşebilir.

Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez ve Erdoğan. Fotoğraf: Cumhurbaşkanlığı
Ücret ve maaşların tamamının borç nedeniyle bloke edilebilmesinin önünü açan Yargıtay kararı, milyonlarca dar gelirli yurttaş için adeta bir “yaşam blokesine” dönüşebilir. Daha önce yalnızca SGK primi ve nafaka gibi zorunlu ödemeler için haczedilebilen emekli aylıkları, artık banka borçları da dahil olmak üzere tamamen bloke edilebilecek. Kararın yasalaşmasıyla birlikte yalnızca emeklilerin değil, çalışanların tümünün hayatlarına ipotek gelecek.

Maltepe Belediyesinde çalışan bir temizlik işçisi yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Şu an aldığım paranın 13 bin lirası bankaya gidiyor. Kira zaten 25 bin lira, geriye 9-10 bin lira kalıyor. Faturası, mutfağı, çocuk masrafı derken bir kez bile kafede oturmamışım aylardır. Bu halde insanlıktan çıkıyoruz. Artık üçüncü bir iş mi bulayım? Belediyenin yarısı bu batakta. Bazı günler 14-15 saat çalışıyorum, sonra da işe geri geliyorum. Yoksa harçlık yok, sigara yok.”

Aynı sorunu yaşayan petrokimya iş kolundan bir işçi ise şunları söylüyor: “Bu kararı uygularlarsa, artık ‘Yaşamayın, kendinize başka hayat bulun’ demektir bu. İnsanlar borca giriyor çünkü ücretler geçinmeye yetmiyor. Borcu ödeyemeyince faizi işliyor, avukat ücreti ekleniyor. Bir kere icralık oldun mu iliğine kadar sömürüyorlar.”

Halihazırda 3 milyon emekli çalışmaya devam ediyor

DİSK-AR’ın verilerine göre her üç emekliden ikisi ya çalışıyor ya da iş arıyor. 2024 itibarıyla çalışan emekli sayısı 3 milyonun üzerinde. Bu da emekliliğin artık bir dinlenme dönemi değil, ikinci bir iş yaşamına dönüşmesi anlamına geliyor. Karar emeklileri de doğrudan etkiliyor. Zaten açlık sınırının bile altında bir aylıkla yaşam mücadelesi veren milyonlarca emekli için borç yükü daha da ağırlaştı. En düşük emekli aylığı 16 bin 881 lira. Türk-İş’in açlık yoksulluk sınırı verilerine göre haziran ayında açlık sınırı 26 bin 115 bin liraya dayandı. Açlık sınırının altında maaş alan emekli, şimdi o maaşın da tamamını kaybedebilir.

Fazla mesai cinayete dönüşüyor

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisinin haziran ayı raporu da borç ve geçim baskısının işçileri ölüme sürüklediğini ortaya koydu. Yüksekten düşme, servis kazası gibi klasik iş cinayetlerine ek olarak “Aşırı, yoğun ve fazla çalışmaya bağlı” ölümler dikkat çekici şekilde artıyor. Rapora göre haziran ayında en az 161 işçi hayatını kaybetti. Aşırı çalışmaya bağlı ölümler yalnızca fiziksel çöküşe değil, psikolojik tükenmeye ve ani krizlere de neden oluyor.

Fazla mesaiyi “zorunlu hale” getiren geçim baskısı artık işçileri sadece yoksullaştırmıyor; canlarına da mal oluyor. Ek iş yaparak geçinmeye çalışan milyonlarca işçi bu süreçte dinlenemiyor, uyuyamıyor, bedenini ve zihnini toparlayamadan yeniden işbaşı yapmak zorunda kalıyor.

Yoksullukta eşitlik politikası

Tüm bu tablo karşısında hükümetin ve yargının tavrı ise yoksullukta eşitliği sağlayacak “tedbirler” almak. Asgari ücretin yılda bir kez zamlanacağı açıklanırken, emekli maaşları sefalet sınırının da altına itildi. Ücretler artırılmak yerine borç mekanizmasıyla denetim altında tutuluyor; bu da emekçilerin yaşam alanını değil, ancak çalışma süresini “genişletiyor.” Artık mesele sadece “geçinemiyoruz” değil; yaşayamıyoruz, dinlenemiyoruz ve dahası... Yargıtay kararı, bankanın blokesinden çok daha fazlası: Hayatın tamamına konulmuş bir ipotek gibi

                                                          /././

Ücret ve maaşlara el koyma dönemi başlıyor 

Yargıtay, borç nedeniyle maaşlara anında blokaj konulmasına izin verdi. Karar ücret ve maaşlıları kapsıyor. Blokaj, hacizden daha ağır olup itiraz hakkı tanımıyor.

Yargıtay ücret ve maaşlıların borcu nedeniyle, ücret ve maaşların tamamına ışık hızında el konmasının önünü açan bir karara imza attı. Daha önce haciz ve bloke işlemlerinden muaf tutulan ücret ve maaşlara her türlü borç nedeniyle artık bloke konulabilecek.

Karar Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yargıtay üyelerinin oy çokluğu ile aldığı karara bazı Yargıtay üyeleri itiraz etti. Karara itiraz eden Yargıtay üyelerinin hazırladığı muhalefet şerhinde ücret ve maaşlıların büyük tehlike altında olduğu kaydedildi.

Bir Yargıtay üyesi, düzenlemede çalışan ve emekli maaşları üzerine yasal bir tabir olan haciz yasağından bahsedilmiş olsa da yasağın “bankalar tarafından blokaj” sözcüğü ile aşılmak istendiğini kaydetti. Fiiliyatta maaş üzerine blokaj (el koyma) konulmasının haciz konulmasından çok ama çok daha ağır bir hüküm ve sonuç doğurduğunu kaydeden Yargıtay üyesi, haciz ile blokaj arasındaki farkları özetledi.

Yargıtay üyesi tarafından hazırlanan tablo Evrensel tarafından görselleştirilmiştir.

Yargıtay üyesi, “Görüldüğü gibi haciz borçlu için bir darbe ise, blokaj bir yok etmedir. Tabir caizse haciz vurmak, blokaj öldürmektir. Dolayısıyla çoğun içinde azı vardır uyarınca, HACİZ YASAKSA BLOKAJ (EL KOYMA) HAYDİ HAYDİ YASAKTIR” ifadelerini kullandı. (Haberde yer alan büyük harflerle vurguların tümü Yargıtay üyesine aittir)

El koyma sadece emeklileri ilgilendirmiyor

Karara şerh koyan Yargıtay üyesi, düzenlemenin kamuoyuna yansıyanın aksine sadece emeklileri değil, tüm ücret ve maaşlıları etkileyeceğine dikkat çekti. Muhalefet şerhinde şu ifadeler kullanıldı: “Her ne kadar İBK emeklilerin çektikleri tüketici kredilerini konu alıyor ise de, blokaj/el koyma imkan hak ve yetkisi veren anlayış 5510 s. SSK’den doğmadığından, sayın çoğunluk tarafından AHDE VEFA (PactaSundServanda) ve Sözleşme Özgürlüğü ilkelerinden yola çıkılarak verildiğine göre, HENÜZ EMEKLİ OLMAMIŞ OLAN MEMURLARIN ALDIKLARI AYLIKLA, ASGARİ ÜCRETLİLERİN ALDIKLARI AYLIKLAR ÜZERİNE DE BLOKAJ/EL KOYMA HAKKI VERECEKTİR. İBK ile diğer çalışanlara göre daha negatif konumda olan ve maaşlarının tamamı yönünden koruma getirilen emekliler yönünden bile blokaj mümkün olabildiğine göre, maaşları emekli maaşından yüksek olan diğer ücretliler için de BLOKAJ YOLU AÇILMIŞ, İBK ile sadece 5510 S.K. 93/1 maddesi değil, İİK’nın 82, 83 ve 83/A maddesi de ilga edilerek, bu anlamda kanaatimizce, sadece emeklilerin değil, tüm ücretlilerin sosyal güvenlik hakkı zedelenmiştir.”

Yargıtay üyesi bu anlamda söz konusu kararın Anayasa’ya aykırı olduğunu kaydetti.

Karara muhalefet eden Yargıtay üyesinin hazırladığı şerhten alınmıştır.

Tefeci, ücret ve maaşa yasal olarak el koyabilir

Söz konusu düzenleme vasıtasıyla ‘tefeci’nin dahi normal koşullarda haczedemeyeceği maaşa bloke koyabileceğini kaydeden Yargıtay üyesi şu ifadelere yer verdi: “Alacaklı bir tefeci bile olabilir. Söz gelimi, yapılan bir ikrazat sözleşmesinde emekli bankadaki maaşı üzerine BLOKE konulmasını kabul etmiş ise, tefeci de sözleşmenin imzası sırasında aldığı blokaj iznini bankaya sunarak, asla haczedemeyeceği emekli maaşı üzerine bloke/el koyma ve kendi hesabına nakletme hakkı verilmiş olacaktır. Aynı şekilde, bir kira sözleşmesi sırasında verilen blokaj izni (Tahliye taahhüdü geçersiz olduğu halde), İBK sayesinde kira bedeli yönünden kiralayana kiracının emekli maaşına blokaj/el koyma imkan hak ve yetkisi verecektir.”

Yargıtay üyesi, “İBK kararı, aldıkları maaş AÇLIK SINIRININ BİLE ALTINDA olan EMEKLİLER, darda ve zorda kaldıkları için kredi taksitini ödeyememeleri halinde, en büyük finans kaynağı ve kâr açıklaması yapan BANKALAR KARŞISINDA EZDİRİLMESİNE YOL AÇACAKTIR” ifadelerini kullandı.

Tablo: Evrensel



Öne Çıkan Yayın

“Baltacı ve Katerina efsanesi” yazıları üzerine bir özür ve etik tartışma -Faruk Bildirici /T24-

Mehmet Ali Çiçekdağ, Metin Gülbay ve Vikipedi’den alıntılar yapmış ama hiç kaynak göstermemiş. Gülbay ise Vikipedi’den alıntı yaptığı bölüml...