Cumhuriyet "Köşebaşı + Gündem" -2 Ağustos 2025-

Hizbullahçı babanın El-Kaide ve IŞİD’le bağlantılı oğlu: ‘Şeriat ve savaş’ çağrısıyla yeniden sahnede -Aytunç Ürkmez-

Radikal İslamcı Tevhid ve Köklü Değişim dergileri, Gazze bahanesiyle düzenledikleri yürüyüşte “ümmet”, “şeriat” ve “İsrail’le savaş” çağrıları yaptı. Tevhid Dergisi, IŞİD ve El-Kaide bağlantıları nedeniyle yargılanıp tahliye edilen selefi lider Halis Bayancuk’un yayın organı olarak biliniyor. Örgütlenmelerini mescitler, dergiler ve çocuk okulları üzerinden sürdüren yapı, Ankara’da yüzlerce kişiyle eylem gerçekleştirdi.

Filistin Gazze’deki ablukaya karşı radikal İslamcı örgütler Köklü Değişim ve Tevhid dergilerinin ortak düzenlediği yürüyüşte “ümmet”, “şeriat” ve “İsrail’le savaş çığırtkanlığı” yapıldı. Gözler bu iki örgüte çevrildi. Laik Türkiye Cumhuriyeti’ne tehdit oluşturan bu yapılardan Tevhid Dergisi; selefi Halis Bayancuk’un elebaşılığını yaptığı “Tevhid ve Sünnet Cemaati”nin yayın ve eğitim organı olarak biliniyor. Bayancuk; geçmişte selefi terör örgütleri El-Kaide ve IŞİD bağlantıları nedeniyle cezalar almasına karşın Yargıtay’ın kararıyla önce serbest bırakıldı ve daha sonra tahliye edildi. Ancak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı; bu kararların ardından Tevhid Dergisi’ne “IŞİD’in Ankara yapılanması” kapsamında operasyon düzenlemişti.İsrail tarafından Filistin Gazze’ye yönelik uygulanan ablukaya karşı radikal İslamcı gruplar Köklü Değişim ve Tevhid dergileri önceki pazar Ankara’da ortak yürüyüş düzenledi. Ancak yürüyüşte atılan sloganlar ve yapılan basın açıklamasında Gazze yerine “ümmet”, “şeriat” ve “İsrail’le savaş çığırtkanlığı” yapılması dikkat çekerken; polis müdahale yerine izlemekle yetindi. Bu eylemlerin ardından gözler Ankara’nın göbeğinde yüzlerce kişiyle eylem gerçekleştiren bu iki yapıya çevrildi.(HİZBUT TAHRİR KADAR TEHLİKELİ) Gazetemiz Cumhuriyet; söz konusu yapılardan Köklü Değişim Dergisi’ni mercek altına almış; derginin Yargıtay tarafından terör örgütü kabul edilen ve “hilafet devleti” kurmak için mücadele veren Hizbut Tahrir’in yayın organı olduğunu okuyucularına aktardı. Tevhid Dergisi ise en az Hizbut Tahrir gibi laik ve üniter Türkiye Cumhuriyeti açısından tehdit oluşturan selefi bir yapı olarak karşımıza çıkıyor.(HİZBULLAH YÖNETİCİSİNİN OĞLU) Tevhid Dergisi, Ebu Hanzala kod adıyla da bilinen selefi Halis Bayancuk’un elebaşılığını yaptığı “Tevhid ve Sünnet Cemaati”nin yayın ve eğitim organı olarak biliniyor. Selefi Bayancuk; Hizbullah terör örgütünün ileri gelen isimlerinden Hacı Bayancuk’un oğlu olarak 1984’te Diyarbakır’da doğdu. Hacı Bayancuk; 1981’de terör örgütünün kurucu elebaşısı Hüseyin Velioğlu ile örgütün kurucu şurasında yer aldı. Hacı Bayancuk’un Diyarbakır’da PKK terör örgütüne mensup kişilerin öldürülmesi ve eski Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın katledilmesinin planlayıcılarından olduğu biliniyor.(2008’DE EL-KAİDE BAĞLANTISI NEDENİYLE TUTUKLANDI) Selefiliğin merkezi Mısır’da dini eğitimler almasının ardından Halis Bayancuk; selefi ideolojisini yaymak için 2007’de Türkiye’de internet siteleri üzerinden ilk örgütlenmesine başladı. Faaliyetlerini dükkan tarzı binalarda ufak mescitler açarak sürdüren Bayancuk’un selefi örgütlenmesine yönelik ilk olarak 2008’de operasyon düzenlendi ve selefi silahlı terör örgütü El-Kaide bağlantısı iddiasıyla tutuklandı. Bayancuk, 2010’da İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından El-Kaide üyesi olması suçuyla 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.(İKİ MAHKEME KARARINA KARŞIN TAHLİYE EDİLMİŞTİ) Mahkemenin kararının ardından Bayancuk, kararı temyize gönderdi. Yargıtay 16. Ağır Ceza Dairesi, 2017 tarihli kararıyla yerel mahkeme hükmünü Bayancuk aleyhinde bozdu. Bozma kararı ardından dosya Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nce görülmeye devam etti. Bu mahkemede yargılama sürerken, Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi de Bayancuk’a IŞİD kapsamında “silahlı terör örgütü kurma veya yönetme” suçundan 12 yıl 6 ay hapis cezası verdi. Bu gelişmelerin ardından Yargıtay 5. Ceza Dairesi iki dosyayı birleştirdi ve söz konusu ceza onandı. Ancak Bayancuk 2021’de Yargıtay’ca “kaçma şüphesi bulunmadığı” kararıyla tahliye edildi. Bayancuk, Haziran 2023’te ise tahliye edildi.(YARGIYA MEYDAN OKUMUŞTU)  Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 27 Şubat 2024’te Tevhid Dergisi’ne “IŞİD’in Ankara yapılanması” suçlamasıyla sabah operayonu düzenlendi ve kadınların da aralarında bulunduğu 20 kişi gözaltına alındı. Tevhid Dergisi’nden söz konusu operasyonlara ilişkin; “Dergimize yöneltilen IŞİD isnadının bir iftiradan ibaret olduğu bilinen bir gerçektir” açıklaması geldi. Bayancuk ise gözaltılara ilişkin sosyal medya hesabından şu açıklamada bulundu: “Sisteme göre suçluyuz; zira insanları Allah’a kul olmaya, şirkten ve tağuttan uzak durmaya davet ediyoruz. Amasız, fakatsız, lakinsiz İslam ahkamıyla yönetilmek istiyoruz. Allah’a isyan eden düzene teslim olmuyor, ne yaparlarsa yapsınlar yolumuzdan dönmüyoruz. Şayet bunlar birer suçsa, biz bu suçu işlemeye devam edeceğiz. Siz de zulmetmeye devam edin. Biz tevhidimiz ve adil şahitliğimizle abad olmayı umuyoruz. Umulur ki sizler de zulmünüzle abad olursunuz.” Ancak söz konusu 20 kişi 1 Mart 2024'te adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Bu kişilerin arasında Bayancuk da vardı.(ÖRGÜTLENMEYE ÇOCUKLARDAN BAŞLIYORLAR) Tevhid ve Sünnet Cemaati; Tevhid Derigisi ve kitapevi ile bu ismi taşıyan sosyal medya araçları üzerinden oluşturduğu yazılı ve görsel içeriklerle selefi - cihatçı politikalarını yayarken, başta “ribat” adıyla açtığı çocuk okulları (sıbyan mektepleri), mescitler ve dergi binaları üzerinden de örgütlenmesini sürdürüyor. Bayancuk’un başta Hizbut Tahrir ve Hizbullah olmak üzere birçok yurtiçi ve yurtdışı cemaatle de eylem ortaklığı bulunuyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hedefinde bu kez kadınlar ve giyim kuşam özgürlüğü var: Laikliğe ve özgürlüklere açık saldırı

Diyanet, cuma hutbesinde kadınların bedenini ve yaşam tarzını hedef aldı; giyim özgürlüğünü “haram” ilan etti. Cuma hutbesini eleştiren Nazlıaka, Diyanet’in anayasal sınırlarını aştığını söyledi. Sarıhan ise bu tür açıklamaların toplumda ayrışmaya neden olacağına dikkat çekti.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu haftaki cuma hutbesinde hedef, kadınların giyim özgürlüğü oldu. Kısa giyinmenin “Allah’ın emrini ihlal ettiği” öne sürülen hutbede, “Ahlak ve edep ölçülerinin çiğnenmesine sessiz kalan herkes büyük bir vebal altındadır” dendi.

Dün 81 kentteki camilerde okutulmak üzere hazırlanan hutbede giyim sektörünün, modacıların ve bazı medya çevrelerinin çıplaklığı özendirdiği, örtünmeyi değersizleştirdiği öne sürülüp “Kısa giysiler ve şeffaf kıyafetler giyilmesi, nerede ve hangi amaçla olursa olsun Allah’ın örtünme emrini ihlaldir, haramdır” vurgusu yapıldı.

Kamuoyunda tepki toplayan açıklamalardan sonra Cumhuriyet, CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka ve 29 Ekim Kadınları Derneği genel başkanı avukat Şenal Sarıhan ile konuştu.

Nazlıaka, Diyanet’in hutbesinin kadınların yaşam hakkına müdahale olduğuna dikkat çekerek “Diyanet’in hutbesi laikliğe aykırı” dedi. Nazlıaka şunları söyledi:

“AKP iktidarı döneminde Diyanet İşleri Başkanlığı, anayasal sınırlarını aşarak siyasi iktidarın ideolojik aygıtı haline gelmiştir. Son olarak ‘Haya: Allah’ın emri, fıtratın gereği’ başlıklı hutbede kadınların giyim tercihleri ve kişisel kararları hedef alınmış, televizyon dizilerinden sosyal medya paylaşımlarına kadar toplumsal yaşamın her alanı baskı altına alınmaya çalışılmıştır” dedi.

‘DÜPE DÜZ BASKI’

AKP iktidarının laiklik ilkesini sistematik biçimde aşındırdığını ifade eden Nazlıaka, “Kadınların üzerinde denetim kurmaya çalışmaktadır. Giyim tarzını ‘haram’, estetik müdahaleleri ‘şeytanın oyunu’ ilan etmek, düpedüz baskıdır, cinsiyetçiliğin kurumsal dilidir. Kadının kıyafeti üzerinden aile kurumunu tehlikede görmek, kadını ailenin hizmetkârı olarak görmek anlamına gelir. Kadının eşit birey olma hakkını yok sayan bu anlayış, çağdışı ve baskıcı zihniyetin ürünüdür” diye konuştu.

Nazlıaka, “Biz yaşam tercihlerimizden dolayı utanmıyoruz. Asıl utanılması gereken, kamusal kaynaklarla lüks içinde yaşayan ama kadınların bedenine dil uzatan bu çifte standarttır. Laiklik kırmızı çizgimiz. Kadınların hayatı, kimliği ve bedeni yalnızca kendilerine aittir. Ülkenin geleceği, baskı ve korkuyla değil, eşitlikle, özgürlükle ve laiklikle kurulacaktır” ifadelerini kullandı.

‘ÇÜRÜMÜŞLÜĞÜN ÜZERİNE GİTMELİ’

Diyanet’in, bazı dernekler aracılığıyla eğlence mekânlarında ve “eskort hizmetlerinde” harcamalar yaptığı, bu harcamaları da imamların “oturum izni gideri” gibi sahte kalemlerle sisteme işlediği iddialarını anımsatan Aylin Nazlıaka, “Ancak Diyanet, kendi içindeki bu çürümüşlüğün üzerine gitmek yerine, kadınların kıyafetine karışmayı görev edinmiştir” dedi. 

‘DİNE KARŞI TEPKİ YARATIR’

29 Ekim Kadınları Derneği genel başkanı avukat Şenal Sarıhan, Diyanet’in hutbesinin görev alanına girmeyen ve özel yaşama müdahale içeren ifadelerden oluştuğuna değinerek “Yaşam herkes içindir ve kadın ya da erkek olalım her birimiz kendi özel yaşamımız içinde istediğimiz gibi davranma, giyinme, süslenme, boyanma gibi haklara sahibiz. Buna kimse müdahale edemez” dedi.

Bu tür açıklamalarını toplumda ayrışmaya neden olacağına dikkat çeken Sarıhan, “Kendi özel giyimleri olan insanların da belli inançları olabilir. Aynı inançtan da olabilirler. Bu durum dine karşı tepkiyi de yaratır. Çünkü din iç dünyasıyla ilgili bir olgudur. Bu konuda Diyanet’in kendi sınırını bilerek o sınır içinde davranması gerektiği inancındayım” ifadelerini kullandı.

Trump’ın BOP’u -Mehmet Ali Güller-

Açılım’la beraber, o denklemler yeniden raftan indi. “Musul ve Kerkük’ü almazsak, Diyarbakır’ı veririz” denmeye, “Türkiye büyümezse küçülür” denmeye başlandı yine.

Oysa...

1960’lar: Irak-İran Kürtleri ABD’nin federasyon planıydı bu aslında. Senato Üyesi Sadi Koçaş 1977’de yazdığı anılarında anlatmıştı: “ABD AP’yi ve Demirel’i 1965’te iktidara getirdiğinde, ‘Irak-İran ve Türkiye Kürtlerini Federe bir Cumhuriyet haline getirelim, bunu Türkiye’ye bağlayalım’ isteğinde bulundu. ” Amiral Vedii Bilget 24 Şubat 1987’de Cumhuriyet’te doğruladı bunu: ABD, 1965 yılında, Türkiye’ye bağlanacak bir “Federe Kürt Cumhuriyeti” için Başbakan Süleyman Demirel’in ağzını aramıştı.

Evet, 60’larda Irak-İran Kürtleri Türkiye’ye bağlanmak istenmişti ABD tarafından.

Sonra...

1990-2010: IRAK KÜRTLERİ 

1986 yılında Türkiye’ye gelen ABD Savunma Bakan Yardımcısı William Taft, konuyu “Türkiye himayesinde Kürdistan” planı olarak yeniden Ankara’ya dayattı. Kenan Evren ve Turgut Özal kabul etti, Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ karşı çıktı. ABD’nin Irak’a 1991’de saldırısı sırasında, Turgut Özal bu projeyi “Bir koyup üç alacağız” diyerek Türk ordusuna yutturmaya çalıştı. Danışmanı Cengiz Çandar “Türkiye büyümezse küçülür” diyerek ABD adına sopa salladı.Sonra ABD’nin 2003 Irak işgali geldi ve plan, bu kez ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) merkezi konularından biri oldu. BOP Eşbaşkanı  Erdoğan, “Diyarbakır’ı ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde bir merkez yapacağız” dedi. Henri Barkey, ABD’nin “Güneydoğu ve Kuzey Irak’ı kapsayan bir Nitelikli Sanayi Bölgesi’nin kurulmasını önereceğini” açıkladı. Birkaç ay sonra, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson ilan etti: “Anadolu’nun güneyini, doğusunu ve Kuzey Irak’ı alırsanız, tek bir ekonomik bölge olduğunu görürsünüz.”

ABD bunları açıklarken, “our boys”u Kenan Evren, 2007’de sahneye çıkıyor ve “Türkiye ileride eyalet sistemine geçebilir” diyordu.  Erdoğan daha 1990’larda eyalet sistemini savunuyordu zaten ve 12 Eylül 2010 referandumunun akşamında yaptığı konuşmada, “Federal meclis, federal konsey”e işaret etti!

2025: IRAK VE SURİYE KÜRTLERİ

Görüldüğü üzere ABD, İran’ı hedef alırken Türkiye’yi Irak ve İran Kürtlerine hamilik ettirmek istedi. Irak’a saldırdığı 90’larda ve 2000’lerde ise Irak Kürdistan’ını Türkiye’ye bağlamayı hedefledi.

Suriye’de Beşşar Esad yönetimi devrildi ve proje bu kez Irak ve Suriye Kürtlerini kapsayarak yeniden Türkiye’nin önüne konuldu. İşte yeni açılım budur.

Devlet Bahçeli’nin Halep, Musul ve Kerkük’e plaka dağıtması, Ahmet Türk’ün “Irak ve Suriye Kürtleri tıpkı Osmanlı’daki gibi Türklerle birlikte yaşamak istiyor” demesi, ABD Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın “Osmanlı millet sistemi” önerisi, Erdoğan’ın   “Türk-Kürt-Arap” ittifakı ile ümmete işaret etmesi...Sorun şu ki   “Türkiye büyümezse küçülür” sopasına taktıkları “Türkiye’yi Irak ve Suriye Kürtleriyle genişletme” oltası, aslında ve son tahlilde “Türkiye’yi büyüterek küçültme” projesidir.

GÜNCELLENEN BOP 

ABD Büyükelçisi Barrack, bir diplomat değil, işadamı ve her şeyi açık açık anlatıyor. HaberTürk televizyonunda Trump’ın “çok sayıda ülke ve farklı planlar arasında yaşanan karmaşayı” nasıl ayırmak ve ilerletmek istediğini açıkladı:  “Düşünün, İbrahim Anlaşmaları’nı, bölgenin güçlü oyuncularından Türkiye’yi birleştirdiğinizi. Ama sadece Türkiye değil; Arap olmayan nüfusu Müslüman ağırlıklı bir ülke olarak Türkiye, İsrail, Körfez, Suriye, Lübnan, Irak, Ürdün, kuzeye çıkın Azerbaycan, Ermenistan... Bunları birleştirdiğinizde dünyanın en güçlü bölgesi ortaya çıkar.”

Güncellenen BOP’tur bu, Trump’ın BOP’u...

Kürt meselesi, demokratikleşme, büyük Türkiye vb. diyerek, ABD’nin “yeni Ortadoğu düzeni”ne uyum sağlama peşindeler. ABD’nin yeni düzenine uyarak iktidarlarını sürdürebilmenin derdindeler.

CHP’nin ‘komisyon’ değeri -Mehmet Ali Güller-

CHP’nin Türk-Kürt-Arap komisyonuna katılmayı kabul etmesi kritik hatalarından biri dahadır. Neden mi?

1) Adı henüz netleşmeyen, iktidarın “terörsüz Türkiye” komisyonu dediği TBMM komisyonu, CHP’nin dışarıda tutulduğu bir sürece “yasallık” ve meşruiyet” kazandırma girişimidir.

ABD, Cumhur İttifakı ve PKK üçgeninde ele alınan; Barrack, Erdoğan, Bahçeli, Öcalan, Kandil ve DEM arasında pişirilen bir süreç bu...

Taraflar, her adımını kendi aralarında gizli bir şekilde yürüttüler, şimdi sıcak kestaneleri alma aşamasında, “CHP de olsun” diyorlar.

YENİDEN ‘NORMALLEŞME’ YANLIŞI

2) CHP’yi belediye seçimlerinde DEM’le işbirliği yaptığı için suçlayan, belediyelerine terör operasyonu yapan iktidarın, DEM ve seçmenini CHP’den koparıp kendi yedeğine almaya dönük bir operasyondur süreç bir yönüyle...

CHP’nin bu yönü bulunan bir sürece, şimdiki aşamada komisyona katılarak dahil olması, kendi ayağına sıkmasından başka bir anlama gelmez.

3) CHP belediyelerine terör operasyonları sürerken, belediye başkanları terörle iltisaklı olmakla suçlanıp yerlerine kayyum atanmışken, CHP’nin bu komisyona dahil olması, teslimiyet görüntüsü vermektedir.

4) CHP’ye operasyonların sürdüğü, belediyelerinin silkelendiği, cumhurbaşkanı adaylarının telef edildiği şartlarda, CHP’nin operasyonun sahipleriyle komisyonda buluşması, siyaseten vahimdir ve Özgür Özel’in düzelttiği “normalleşme” yanlışına yeniden düşmesi demektir.

TÜRK-KÜRT-ARAP KOMİSYONU

5) Bu açılım ne Kürt meselesine çözüm arayışıdır ne de Türkiye’yi demokratikleştirmeyle ilgilidir. Bu mesele, iktidarın “yeni Ortadoğu düzeninden” pay kaparak içeride iktidarını sürdürmesinin açılımıdır.

CHP’nin komisyona katılması, bu oyuna düşmesi demektir.

6) Terörsüz Türkiye, Milli Birlik ve Kardeşlik, Barış ve Demokratik Toplum vb. isimlerin havada uçuştuğu bu komisyonun niteliksel adı “Türk-Kürt-Arap komisyonu”dur.

Barrack’ın “Osmanlı millet sistemi” önerisi, Erdoğan’ın “Türk-Kürt-Arap ittifakı” çıkışı, Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanının Kürt ve Alevi yardımcıları olmalı” isteği, Ahmet Türk’ün “Irak ve Suriye Kürtleri tıpkı Osmanlı’daki gibi Türklerle birlikte yaşamak istiyor” demesi, Öcalan’ın AKP’ye “Yavuz gibi çözün, Safevi’ye karşı Türk-Kürt ittifakı kurun” çağrısı, AKP’nin Yavuz-Kürt İdris ittifakına işaret etmesi, bir bütünün parçalarıdır.

CHP, bu tehlikeli bütüne meşruiyet kazandırmak için komisyona davet ediliyor.

DEMOKRATİK DEĞİL, AK KOMİSYON

7) Erdoğan’ın ifadesiyle “AKP-MHP-DEM ittifakı” kurulmuş durumda. Kaldı ki kurdukları komisyonun sandalye dağılımıyla, DEM’e bile ihtiyaç duymamayı garantiye almış durumdalar. Yani hedef güya demokratikleşme ama komisyonun yapısı antidemokratik!

Dolayısıyla CHP’nin bu komisyona dahil olması, içeriğe katkısı ve etkisi bakımından hiçbir anlam ifade etmemektedir.

8) AKP ve MHP, 2016’da Türk-İslam sentezli rejim değişikliğine soyundu ama CHP birinci parti durumunda. Rejim değişikliğini tamamlamak için DEM’e ihtiyaç duyuyorlar. O nedenle Türk-Kürt-İslam sentezli rejim değişikliğini hedefliyorlar.

Yani aslında değiştirdikleri, değişimini tamamlamak istedikleri rejim, kurucusu CHP olan rejimden kalanlardır. CHP bu komisyona katılarak, kuruculuğunun mirasının katline dahil edilmiş oluyor.

CHP’NİN SÜRECE MEŞRUİYET KAZANDIRMA MİSYONU 

9) AKP, MHP ve DEM’in bu süreç için de ardından tamamlayıcısı olacak yeni anayasa süreci için de CHP’ye sayısal bakımdan ihtiyacı yok. Ancak CHP’nin dahil edilmediği süreçler, toplum nezdinde meşruiyet kazanmamış olacak. İşte o meşruiyeti kazanmak için CHP’yi kullanıyorlar, fikirlerinden ya da sürece katkısından dolayı değil!“CHP onaylamasın ve itiraz etsin ama mutlaka komisyonda olsun” istiyorlar, çünkü birinci partinin dahil edilmediği bir sürecin yürümesi mümkün olmayacak.

10) CHP’nin iktidar açısından değerini belirleyen, sürece olası katkısı değil, sürece “meşruiyet” kazandırma yanıdır. CHP yönetimi, Cumhuriyetle hesaplaşma yönü olan bu komisyona dahil olarak, AKP nezdinde değerlenebilir ama kendisini birinci parti yapan geniş kitle açısından değer kaybedecektir.

Bu hatadan hâlâ dönme şansı varken uyaralım...

Kamçatka’da 8.8’lik deprem: Hiç can kaybı yok, binalar ayakta + Kamçatka’da 8.8’lik deprem: Sovyet mühendisliğinin zaferi mi? -EVRENSEL

Kamçatka’da 8.8’lik deprem: Hiç can kaybı yok, binalar ayakta -Merve Tur-

30 Temmuz’da Kamçatka açıklarında meydana gelen 8.8 büyüklüğündeki deprem, yapısal hasara ve can kaybına yol açmadı. Uzmanlara göre bu, hazırlığın ve bilincin sonucu.

Tarihin en büyük depremlerinden biri Rusya’nın Kamçatka Yarımadası’nda yaşandı. 8.8 büyüklüğündeki sarsıntıya rağmen hiç can kaybı olmadı. Uzmanlar, bu olağanüstü durumu bölgenin sismik hazırlığına ve bina dayanıklılığına bağlıyor.

Depremin detayları

30 Temmuz 2025’te Rusya’nın uzak doğusundaki Kamçatka Yarımadası açıklarında, 8.8 Mw büyüklüğünde güçlü bir deprem meydana geldi. Merkez üssü, Petropavlovsk-Kamchatsky kentinin yaklaşık 120 kilometre doğusunda, 19-21 kilometre derinlikte tespit edildi.

1952’de aynı bölgede yaşanan 9.0’lık depremden sonra en büyük ikinci sarsıntı olarak kayıtlara geçen bu olayda, tek bir can kaybı dahi yaşanmadı.

Fotoğraf: KBGSRAS / S. Lakamov

400 bin kişilik nüfusta hiç kayıp yok

Soğuk iklimi, dağlık yapısı ve ormanlık alanları nedeniyle Kamçatka'da nüfus yoğunluğu oldukça düşüktür. Yaklaşık 400 bin kişi yaşadığı tahmin edilen yarımadada, tsunami riski nedeniyle halk hızla tahliye edildi.

Kremlin'den açıklama: "Hazırlık seviyesi can kurtardı"

Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov, ANKA’ya yaptığı açıklamada, tüm erken uyarı sistemlerinin zamanında devreye alındığını ve halkın tsunami riski taşıyan bölgelerden başarıyla tahliye edildiğini söyledi.

“Genel olarak, binaların depreme dayanıklılığı etkili oldu. Tanrıya şükür can kaybı yaşanmadı. Bu durum, teknolojik hazırlığın ve yüksek düzeyde koordinasyonun kanıtıdır” dedi.

Binalar sağlam, halk bilinçli

Rusya Acil Durumlar Bakanlığı, bölgede yapılan kontrollerde ciddi bir yapısal hasar tespit edilmediğini açıkladı. Bakanlık yetkilileri, binaların deprem yönetmeliklerine uygun olarak inşa edildiğini ve halkın düzenli afet eğitimleri sayesinde hızlı tepki verebildiğini belirtti.

Tsunami uyarı sistemi başarıyla işledi

Depremin hemen ardından, Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi (PTWC) ve Japonya, ABD, Şili gibi ülkeler saniyeler içinde uyarılarını yayımlayarak kıyı bölgelerinde yaşayan milyonlarca insanın güvenli bölgelere tahliyesini sağladı.

Bu olay, etkili uyarı sistemleri ve kamu hazırlığının ne kadar hayati olduğunu bir kez daha gösterdi.

Öncesinde ne oldu?

Uzmanlar, bu büyük depremin öncesinde, 20 Temmuz'da 7.4 büyüklüğünde bir öncü deprem yaşandığını ve ardından 5 ve üzeri şiddette 50 artçı sarsıntı kaydedildiğini belirtiyor.

Deprem enerjisi Maraş depreminin 32 katı

Deprembilimcilere göre, Kamçatka'daki bu sarsıntı, 6 Şubat 2023’te Türkiye'de meydana gelen ve 53 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği Maraş merkezli depremlerden yaklaşık 32 kat daha fazla enerji açığa çıkardı.

Ancak Maraş depremlerinde çok sayıda bina yıkılırken, Kamçatka’da bu tür bir yıkıma rastlanmadı.

Kamçatka’daki binalar neden ayakta kaldı?

1. Depreme dayanıklı yapı tasarımı

  • Kamçatka’daki binalar, Sovyet döneminden bu yana yüksek deprem standartlarına göre inşa ediliyor.
  • Son dönem yapılar, Rusya’nın güncel SNiP yönetmeliklerine uygun olarak yapılmakta.

2. Sovyet mirası: Panel binalar

  • Khrushchyovka ve Brezhnevka tipi panel binalar hâlâ kullanılıyor.
  • Prefabrik paneller, sismik etkilere karşı sınırlı ama etkili bir esneklik sağlıyor.

3. Modern inşaat teknolojileri

2000 sonrası yapılarda çelik destek sistemleri, esnek temeller ve deprem izolatörleri kullanılıyor.

Seyrek yerleşim ve az katlı yapılar

  • Yüksek katlı bina sayısı çok az.
  • Dağınık yerleşim, yıkım riskini azaltıyor.

5. Afet hazırlık kültürü

  • Kamçatka’da halk sık sık tatbikatlara katılıyor.
  • Binalarda acil çıkış yolları, sığınma odaları ve çelik tahkimatlar standart hale gelmiş durumda.
                                                            ***
Kamçatka’da 8.8’lik deprem: Sovyet mühendisliğinin zaferi mi?-Kavel Alpaslan-

Son 14 yılın en büyük depremi geçtiğimiz günlerde Rusya’nın doğusundaki Kamçatka Yarımadası’nda yaşandı. Büyüklüğü 8.8 olarak ölçülen deprem sadece ‘şiddeti’ ile gündeme gelmedi; aynı zamanda hiçbir can kaybının yaşanmayışı dikkat çekti. Çoğu Sovyetler Birliği döneminde inşa edilen binalar ayakta kaldı.

Peki nasıl oldu da Rusya, dünya tarihinin en büyük depremlerinden birini neredeyse hasarsız atlatabildi? Cevabı Sovyetler Birliği döneminde merkezi bir şekilde yapılan planlarda saklı.

Öncesinde perşembe günü yaşanan depremin ayrıntılarını hatırlayalım.

Evrensel’den Merve Tur’un haberine göre, depremin merkez üssü, Petropavlovsk-Kamchatsky kentinin yaklaşık 120 kilometre doğusunda, 19-21 kilometre derinlikte tespit edildi. Rusya Acil Durumlar Bakanlığı, bölgede yapılan kontrollerde ciddi bir yapısal hasar tespit edilmediğini açıkladı. Bakanlık yetkilileri, binaların deprem yönetmeliklerine uygun olarak inşa edildiğini ve halkın düzenli afet eğitimleri sayesinde hızlı tepki verebildiğini belirtti. Uzmanlar, bu olağanüstü durumu bölgenin sismik hazırlığına ve bina dayanıklılığına bağlıyor.

Bugün Rusya’da, deprem riski yüksek olan Kamçatka ve Kafkasya gibi bölgelerde kökü Sovyet dönemine dayanan SNiP (İnşaat Normları ve Kuralları) standartları geçerli. İmar, inşaat, mühendislik, mimari, inşaat gibi alanlarında tasarım ve yapım aşamalarını düzenlemenin yasal çerçevesini oluşturan SNiP kodlarının geçmişi 1920’lerin sonlarına kadar gidiyor.

Yıllar içerisinde yapılan araştırmalardan faydalanılarak gelişimini sürdüren SNiP’in ortaya koyduğu standart, depreme dayanıklı yapılaşmanın temeli olur. Ülkeyi deprem riskine göre ayırarak, her bölge için farklı inşaat/tasarım kriterleri belirlenir. SNiP, Tacikistan ve Özbekistan gibi 7 ve üzeri şiddetinde deprem riski olan bölgelerde özel önlemleri zorunlu hale getirirken 9 şiddetinde deprem riski olan bölgelerde önlemler en üst seviyelere çıkartır, binaların yıkılmadan ayakta kalmalarını hedefler. Kolonlar, kemerler, duvar kalınlıkları, inşaat malzemeleri, kat sınırı, esneklik, binaların yakınlıkları... hepsi keskin bir şekilde SNiP prensipleri içerisinde kurala bağlanır. Okul ve hastane gibi kamu binaları ise daha da özenli bir kod ile güvence altına alınır. SNiP düzenlemeleri haricinde deprem tahminleri üzerine de önemli çalışmalar yapılır.

Tabii Sovyetler Birliği’nde ‘Tek tip yapıların inşa edildiğini’ ya da ‘Her dönemde aynı kodların uygulandığını’ söylemek mümkün değil. Tarihsel koşullar ve Sovyetler Birliği’nde meydana gelen büyük depremler bu farklılıklarda etkili olur. Ekim Devrimi öncesine ait geleneksel yapılardan Stalin döneminde inşa edilen yapılara doğru ciddi bir gelişim gözlense de bugün hâlâ kullanılan konutların büyük bir bölümünü, ismini İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Sovyet liderlerden alan Hruşovka ve Brejnevka gibi panel binalar oluşturuyor. Hızlı yapılan ve düşük maliyetli bu toplu konut projeleri kısa süre içerisinde pek çok kişiyi ev sahibi yapmayı amaçlar. Sovyetlerin deprem riski olan bölgelerinde ise bu yapıların ‘depreme dayanıklılığı’ üzerine ayrıca çalışılır.

Taşkent’teki 1966 depremi ile birlikte Sovyetler mühendisler dayanıklı kentler/yapılar konusunda yeni bir eşik atlar. Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin başkentinde meydana gelen 5.2 şiddetindeki depremde 15 kişi hayatını kaybeder. Ancak şehrin büyük bir bölümünü oluşturan, devrim öncesinden kalma kerpiç evler yerle bir olur, yüz binlerce kişi evsiz kalır. Ardından başlatılan ‘yeniden inşa’ ile birlikte kent sıfırdan tasarlanır. Geleneksel kerpiç evlerin yerine modern yapılar inşa edilir. Şehir planı da diğer Sovyet kentlerinde olduğu gibi yeniden düzenlenir. Dört yıl içerisinde 100 bin yeni konut kullanıma açılır. Gelecek depremlerdeki hasarları önlemek için aynı yıl içerisinde sismoloji enstitüsü kurulur. Yeni Taşket’in binaları da depreme dayanıklılık konusunda sıkı yönetmelikler çerçevesinde tasarlanır.

Elbette SNiP normlarının her yerde eksiksiz uygulandığını söylemek güç. Ermenistan’da yaşanan 1988 depreminde on binlerce Sovyet yurttaşı hayatını kaybetmiş, binaların ‘SNiP standartlarına uymadığı’ ve geleneksel tuğla binalarda kullanılan malzemelerin yıkıcı sonuçları gündeme gelmişti.

Görüldüğü üzere farklı dönemlerde ve farklı bölgelerde SNiP normlarına uyum değişkenlik gösteriyor.

SSCB ve Kazakistan Mimarlar Birliği Üyesi Pavel Savrançuk, Sovyetler Birliği’nde yüksek seviyede deprem riski bulunan kentlerden, Almatı’daki yapıların dayanıklılığı konusunda benzer bir farka işaret ediyor. Almatı’da özellikle ’60-70’li yıllarda yapılan 4-5 katlı panel binaların depreme en dayanıklı olan yapılar olduğunu söyleyen Savrançuk, yeni dönemde aynı kalitede yapılarla karşılaşmadıklarına dikkat çekiyor. ’60’larda ve ’70’lerde oldukça gelişmiş bir kalite kontrolünün olduğunu hatırlatan Mimar, tek tip merkezi bir endüstriyel teknoloji ile üretilen yapıların çok daha dayanıklı olduğunu belirtiyor. Buna rağmen aradan geçen zaman içerisinde taşıyıcı duvarların yıkılması ya da denetimsizlik gibi çeşitli usulsüzlüklerin yapılmış olduğunu, dolayısıyla kesin bir yorum yapmanın kolay olmadığını hatırlatıyor.

Bugün SNiP, birtakım düzenlemeler ve güncellemelerle birlikte başta Rusya olmak üzere hâlâ geçerliliğini koruyor. Tüm yurttaşlarına ücretsiz hem de güvenli barınma hakkı tanıyan Sovyetler Birliği ise artık yok. Tek düsturu kâr hırsı olan kapitalizm, tüm hızıyla doğrudan ya da dolaylı olarak insan hayatını harcanılabilir hale getiriyor. Rantı ehlileştirme çabalarındaki başarısızlıklar ise dünyanın dört bir yanında çeşitli şekillerde can almaya devam ediyor. Güvenceli bir yaşamın sadece parası yetene sunulduğu bu dünyada, başka bir alternatifin mümkün olduğunu geçmiş her defasında fısıldıyor.

                                                               /././

EVRENSEL

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -1 Ağustos 2025 -

Madımak Oteli katliamının sanıklarından Adem Kozu’nun kalan cezası kaldırıldı.

Sivas Katliamı'nın 31. yılında Madımak'tan geriye kalanlar...

Madımak Oteli'nin yakılarak 33 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan katliamın sanıklarından ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlüsü Adem Kozu’nun kalan cezası "sürekli hastalık hali" gerekçesiyle kaldırıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca 8 kişinin daha cezasını kaldırdı. 

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile, Sivas Madımak katliamı hükümlüsü Adem Kozu’nun kalan cezası "sürekli hastalık hali"gerekçesiyle kaldırıldı.                                         *** 

Adli Tıp 'kocama' raporu verdi, Erdoğan FETÖ'den 'ağırlaştırılmış müebbet' alan kişinin cezasını kaldırdı.


15 Temmuz 2016'da İBB’de Sivil Savunma Sekreteri olarak görev yapan Mehmet Tunç’un "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan aldığı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kalanı Adli Tıp Kurumu'nun raporu gerekçe gösterilerek Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla kaldırıldı.

15 Temmuz 2016'da İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde (İBB) Sivil Savunma Sekreteri olarak görev yapan Mehmet Tunç, "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırıldı. Resmi Gazete'de yer alan Cumhurbaşkanlığı Kararı'nda Tunç'un kalan cezası 'affedildi'.

                                                           ***

Diyanet "yangınlardan korunmak için" dua okuyacak

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, bu akşam yatsı ezanından önce 90 bin camide "yangınlardan korunmak, kuraklıktan kurtulmak ve afetlerden muhafaza" için dualar okunacağını açıkladı.

Ali Erbaş, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada bu akşam yatsı ezanından önce 90 bin camiden dualar okunacağını duyurdu.

Erbaş, paylaşımında şu ifadeleri kullandı:"Bu akşam yatsı ezanından önce 90 bin camimizin minarelerinden dualar yükselecek. Yangınlardan korunmak, kuraklıktan kurtulmak, her türlü afetten, musibetten devletimizin ve milletimizin muhafazası için ve şehitlerimiz için yapılacak dualara camilerimizde ve evlerimizin balkonlarında hep birlikte Âmin diyelim. Allah kabul etsin."

                                                       ***

SÖZCÜ "Gündem" -31 Temmuz 2025-

Eski Bakan kazmayı çoktan vurmuş, kepçeler çalışıyor -Deniz Ayhan-

Atatürk’ün halka bağışladığı ve SİT alanı olan bölgedeki hastane kampüs inşaatı ilerliyor. Arazi için geçmişte 30 yıllığına 38 milyon lira irtifak hakkı ödendiği bildirildi.

Ulu Önder Atatürk’ün vefatından bir yıl önce halkına bağışladığı Orman Çiftliği arazisi, korunması gerekirken yapılan satış ve devirlerle sürekli küçülüyor. Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin de bulunduğu bölgede, son devir de Sağlık eski Bakanı Fahrettin Koca için yapıldı. SÖZCÜ, Koca’ya, sahibi olduğu Medipol Üniversitesine kampüs yapılması için verilen 403 bin metrekarelik araziyi görüntüledi. SİT alanı olan bölgedeki kampüs (İNŞAATI HIZLA İLERLİYOR) Yaklaşık 7 yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk-İş’i ziyaret etmiş ve konfederasyona bu bölgeden arazi ayrılması kararlaştırılmıştı. Daha sonra da AOÇ arazisinin bir bölümü Türk-İş ile eski Bakan Koca’nın birliktelikleri bulunan TEBA Vakfına tahsis edildi. Bu vakıf bünyesinde Medipol Üniversitesi de bulunuyor. (KARARA UYMADILAR) Arazi için o dönem 38 milyon liralık irtifak hakkı ödendiği ve bunun 22 milyonunun Türk-İş Genel Merkezinin Ankara Kızılay’daki binasına karşılık sayıldığı öğrenildi. Çevre, Şehircilik Bakanlığı, 2022’de bu arazi üzerinde imar planı değişikliği yaptı. Açılan davalar sonucu bu plan İdare Mahkemesince iptal edildi ancak 30 Mayıs 2024’te Bakanlık bölgeye “Özel Sosyal Tesis Alanı” niteliği kazandırınca inşaat da başladı.(30 YIL KOCA’DA) CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, önceki gün Atatürk Orman Çiftliği’ne ait alanın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla eski Bakan Koca’nın kurucusu olduğu Medipol Üniversitesi için verildiğini açıklamıştı. Çevre, Şehircilik Bakanı Murat Kurum da Başarır’a, “Devlet İhale Kanununun pazarlık usulü ile yapılan irtifak hakkı ihalesi sonucu bu arazi, TEBA Vakfı lehine, eğitim, öğretim ve sağlık amacıyla kullanılmak üzere 30 yıl süreyle bağımsız ve sürekli nitelikte irtifak hakkı tesis edilmiştir” dedi.(AOÇ’DEN PARÇA PARÇA KOPARILDI) Atatürk Orman Çiftliği arazisinin 22 bin 428 dekarı kamu kurum ve özel kuruluşlara satıldı ve AKP döneminde ranta açıldı. Bunlar arasında şu yapılar var: *2012 yılında 1 milyar 370 milyon lira harcanarak yapılan Cumhurbaşkanlığı Sarayı. *Ankara Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Melih Gökçek döneminde 801 milyon dolar harcanıp hurda yığını haline gelen Ankapark. *29 Ağustos 2022’den itibaren hizmet vermeye başlayan ABD’nin Ankara Büyükelçiliği. *AOÇ’den alınan arazilerin üzerine 4,2 km uzunluğunda, yaklaşık 50 metre genişliğinde bir bulvar da yapıldı. 

                                           ***

Banka değil sır küpü -Veli Toprak-

Halk Bankası, tadilat masrafı, reklam gideri, yöneticilerinin yaptığı harcamalar gibi birçok konuda milletvekilerinin sorularını ‘bankacılık sırrı’ diyerek yanıtsız bıraktı.

Halk Bankası, reklam giderleri, yöneticilerin yaptığı harcamalar gibi birçok konuda milletvekillerinin sorularını ‘bankacılık sırrı’ diyerek yanıtlamadı, TBMM’nin denetim yetkisini adeta elinden aldı. TBMM KİT Komisyonu üyesi milletvekilleri, Halk Bankası’nın geçmiş dönem hesaplarını inceledi ve banka yöneticilerinin bu konudaki açıklamalarını dinleyerek çok sayıda soru yöneltti. Ancak bankanın kullandırdığı krediler, reklam ve tanıtım giderleri, şubelerin yaptığı tadilat ve onarım masrafları, gayrimenkul satışları ve yöneticilerinin yaptığı harcamalar, ‘sır’ denilerek gizlendi. Banka yöneticilerinin harcamalarının da açıklanmayıp ‘sır’ kapsamına sokulması, ‘Ne gizleniyor’ sorusuna yol açtı.(CEVAPSIZ SORULAR) Halkbank yönetimi tarafından ‘sır’ denilerek cevap verilmeyen bazı sorular şöyle:  *Reklam ve tanıtım planlamanız hangi kriterlere göre yapılmaktadır? 2021-2025 sponsorluk, reklam, tanıtım ve yardım faaliyetlerine ne kadar harcanmıştır? *Banka Genel Müdür ve Yönetim Kurulu üyelerinin kullanımına verilen kredi kartı var mıdır? Limiti ne kadardır? Yöneticiler araç tahsisi yapılmış mıdır? Kredi kartı ve araç tahsisinin yıllık masrafı ne kadardır? *Son beş yılda kaç şubede tadilat ve dekorasyon yapılmıştır? Tadilat ve dekorasyon işlerine ne kadar masraf yapılmıştır?*Değerinin altında ve 7.7 milyon TL’ye elden çıkarılan bir gayrimenkul, hangi belediyeye satılmıştır? Gayrimenkulün özellikleri nedir? *2021 yılından bugüne kadar bankanızın Kur Korumalı Mevduat hesaplarına kur farkı nedeniyle ödediği tutar ne kadardır? *2020 yılından günümüze kadar bankanın ipotek karşılığı el koyduğu gayrimenkullerin sayısı kaçtır? (Reklama 5.5 milyar gitti) Küçük işletmelere destek olmak için kurulan Halk Bankası, 2024’te yaklaşık 1.9 milyar liralık, 2020-2024 arasında ise toplam 5.5 milyar liralık ‘reklam ve ilan’ harcamasını yandaş yayın organları için yaptı.

                                                         ***
Zincir market kasasında yürek sızlatan anlar
Türkiye'nin 81 ilinde bulunan üç harfli zincir marketlerdeki çalışma koşulları, işçilerin isyan etmesine neden oldu. Gün içerisinde yaşadığı yorgunluğu, kasada oturma yasağını ve belirsiz görev tanımı nedeniyle marketteki tüm işleri yaptığını belirten bir çalışanın yorgunluktan fenalaştığı görüntüler sosyal medyada gündem oldu.(https://www.sozcu.com.tr/zincir-markette-yurek-sizlatan-anlar-bedenim-artik-dayanmiyor-p201246)
                                                                ***

İstanbul'un göbeği Taksim'de yaşlı adamı boğazlayıp gasp ettiler!

İstanbul Beyoğlu’nda Taksim metrosunda yürüyen merdivenleri kullanan 67 yaşındaki adam, iki gaspçının hedefi oldu. Para isteyen şüpheliler, yaşlı adam direnince boğazını sıkarak etkisiz hale getirdi. Yaşlı adamın banka kartlarını ve cep telefonu gasp eden şüpheliler, bölgedeki güven timleri tarafından yakalandı.(https://www.sozcu.com.tr/istanbul-un-gobegi-taksim-de-yasli-adami-bogazlayip-gasp-etti-p201245)

                                                                         ***

İtirafçı Aktaş evde şirketleri faaliyette -Özgür Cebe-

CHP’li belediye başkanlarına yapılan operasyonların önünü açan “suç örgütü lideri” Beşiktaş Belediyesi’ne operasyondan önce banka hesaplarını boşaltmış.
(https://www.sozcu.com.tr/itirafci-aktas-evde-sirketleri-faaliyette-p201237)

                                                             ***
40'tan fazla ilde komutan değişti
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında rütbe terfileri ve atamalar Resmi Gazete'de yayımlandı. Karar kapsamında çok sayıda general, amiral ve albayın rütbeleri yükseltilirken, görev yerlerinde de kapsamlı değişiklikler yapıldı.(https://www.sozcu.com.tr/40-tan-fazla-ilde-komutan-degisti-p201236)
                                                                ***
Sözcü

Öne Çıkan Yayın

halkTV "Köşebaşı" -23 Kasım 2025-

 İddianamedeki ‘sır’ avukat: Baskı kurdu tehditle ifademi organize etti -Bahadır Özgür-  İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı İB...