halkTV "Gündem" -30 Temmuz 2025-

8.8'lik depremde tek ölen olmadı! Tüm dünya tsunami teyakkuzuna geçti

Rusya’nın Kamçatka açıklarında 8,8 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Japonya, Hawaii, Alaska ve ABD'nin batı kıyılarında tsunami uyarısı yapıldı. Japonya'da tahliyeler başlarken bazı bölgelerde ilk dalgalar kıyıya ulaştı. Japonya'da balinalar karaya vurdu. Kamçatka’da 13 metrelik dalga görüldü, can kaybı yok.

Rusya’nın Kamçatka Yarımadası açıklarında 8,8 büyüklüğünde bir deprem  meydana geldi. ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’na (USGS) göre sarsıntı, yerin yalnızca 19 kilometre derinliğinde gerçekleşti. Deprem sonrası ABD’nin batı kıyıları, Çin, Rusya, Hawaii, Alaska ve Japonya başta olmak üzere birçok bölgede tsunami uyarısı yapıldı. Okyanus açıklarında meydana gelen tsunaminin ilk dalgaları da kıyılara ulaşmaya başladı. Japonya'daki kıyı kentlerinde tahliyeler başladı.

https://halktv-vod.ercdn.net/hls/2/Tg/tsujaptsu/tsujaptsu_1100.mp4

Japonya’nın Chiba eyaletine bağlı Tateyama kentinde çok sayıda balina kıyıya vurdu. Görüntüler, Rusya’nın Pasifik kıyısı açıklarında meydana gelen 8,8 büyüklüğündeki depremin ardından tsunami alarmına geçen Japon televizyonlarında canlı yayınlandı. Uzmanlara göre balinalar, tsunami öncesi sahil şeridinde hızla değişen su seviyeleri ve güçlü akıntılar nedeniyle karaya vurabiliyor. Açık denizde tsunami dalgalarından etkilenmeyen balinalar, kıyıya yaklaşan dalgaların çekilme etkisiyle sahilde mahsur kalabiliyor.

TSUNAMİ DALGALARI ULAŞTI

Japonya Meteoroloji Ajansı'nın verdiği bilgiye göre, tsunami uyarısının ardından kuzeydoğudaki Hokkaido bölgesine ilk dalgalar ulaştı. Japon devlet televizyonu NHK , dalgaların yaklaşık 30 santimetre yüksekliğinde olduğunu aktardı.  Japonya’nın Pasifik kıyısındaki birçok kasaba için tahliye uyarısı yapıldı. Yetkililer, kıyı ve nehir kenarlarında bulunanların yüksek yerlere ya da güvenli tahliye binalarına geçmesini istedi. Uyarıda, “Tsunami kaynaklı hasar bekleniyor. Güvenli bölgelere geçin ve uyarı kaldırılana kadar bulunduğunuz yeri terk etmeyin.” ifadeleri kullanıldı.

ewscripps-brightspotcdn.png
                                                              Depremin meydana geldiği yer

HAWAİİ VE ALASKA TAHLİYE UYARISI

ABD Ulusal Hava Servisi, tsunami uyarılarını Kaliforniya kıyılarından Alaska'nın batısına ve Hawaii’ye kadar genişletti. Hawaii Acil Durum Yönetimi Dairesi, ilk dalganın 19.17’de (Türkiye saati 8.17) ulaşacağını bildirerek, tüm adalarda kıyılardan uzak durulması gerektiğini vurguladı.

"HAREKETE GEÇİN"

Honolulu Acil Durum Yönetimi ise bazı sahil bölgelerinde şu tahliye çağrısını yaptı:

“Harekete geçin! Yıkıcı tsunami dalgaları bekleniyor.”

Deprem sonrası Honolulu’da sirenler çaldı, Waikiki gibi turistik bölgelerde halk yüksek yerlere akın etti.

Bazı vatandaşlar benzin istasyonlarında uzun kuyruklar oluşturdu. 2018’deki sahte füze alarmını hatırlatan bölge sakinlerinden bazıları ise uyarılara karşı daha temkinli yaklaştı.

Alaska’daki Attu ile Samalga Geçidi arasındaki kıyılarda tsunami uyarısı verilirken, Cold Bay, Sand Point ve Unalaska gibi bölgelerde dalgaların akşam saatlerinde kıyıya ulaşması bekleniyor.

Japonya Meteoroloji Ajansı ise bazı kıyı bölgelerinde 3 metreye kadar dalga beklendiğini ve tahliyelerin başladığını duyurdu. Guam ve Mikronezya adalarında da tsunami izleme bildirimi yayımlandı.

RUSYA'DA 13 METRELİK DALGA

Depremin merkez üssüne en yakın yerleşim olan Petropavlovsk-Kamçatski’de 13 metrelik tsunami dalgaları görüldü. Kamçatka Valisi Vladimir Solodov, “Bu son yılların en şiddetli depremi.” dedi. İlk bilgilere göre can kaybı yaşanmadı ancak bazı yapılar, özellikle bir anaokulu hasar gördü. Bölgede artçı sarsıntılar 5,2 ila 6,9 büyüklüğünde devam ediyor.
Tsunami ne zaman ulaşacak?

TSUNAMİLER NE ZAMAN ULAŞACAK? ABD SAAT VERDİ

Yetkililer, tsunami dalgalarının ABD kıyılarına gece saatlerinde ulaşmasını bekliyor. Bazı örnek tahmini varış saatleri ve Türkiye saatleri şöyle:
Alaska (AKDT / TSİ):

Kodiak – 20.20 / 30 Temmuz 07.20 (TSİ)

Seward – 20.45 / 30 Temmuz 07.45 (TSİ)

Sitka – 20.55 / 30 Temmuz 07.55 (TSİ)

British Columbia (PDT / TSİ):

Tofino – 23.30 / 30 Temmuz 09.30 (TSİ)

Washington (PDT / TSİ):

Port Angeles – 00.20 (30 Temmuz) / 30 Temmuz 10.20 (TSİ)

Bellingham – 01.10 (30 Temmuz) / 30 Temmuz 11.10 (TSİ)

Oregon (PDT / TSİ):

Brookings – 23.50 / 30 Temmuz 09.50 (TSİ)

Newport – 23.55 / 30 Temmuz 09.55 (TSİ)

Kaliforniya (PDT / TSİ):

Monterey – 00.15 (30 Temmuz) / 30 Temmuz 10.15 (TSİ)

San Francisco – 00.40 (30 Temmuz) / 30 Temmuz 10.40 (TSİ)

La Jolla – 01.15 (30 Temmuz) / 30 Temmuz 11.15(TSİ)

FUKUŞİMA NÜKLEER SANTRALİ TAHLİYE EDİLDİ

2011'deki tsunami nedeniyle felaketin yaşandığı Fukuşima Nükleer Santrali, tsunami riskine karşı tahliye edildi. Nükleer santrali işleten şirket olan Tokyo Elektrik Enerjisi Şirketi (TEPCO), tüm çalışanların tahliye edildiğini ve şu ana kadar herhangi bir anormallik bildirilmediğini açıkladı.

8.8’lik depreme ameliyatta yakalandılar! Doktorlar hastaya kalkan oldu.

Rusya’nın Kamçatka Yarımadası açıklarında meydana gelen 8.8 büyüklüğündeki deprem büyük bir panik yarattı. Rusya’da bir grup doktor ve sağlık çalışanı depreme ameliyat sırasında yakalandı. Soğukkanlılıklarını koruyan doktorlar ameliyat masasına sarılarak hastaya kalkan oldu.

Rusya’nın Kamçatka açıklarında 8,8 büyüklüğünde deprem meydana geldi. ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’nun (USGS) açıkladığına göre, deprem yerin sadece 19 kilometre derinliğinde gerçekleşti.

https://cdn.halktv.com.tr/media/2025/07/deprembuyukdoktorameliyat.mp4

Depremin ardından Çin, Rusya, Hawaii, Alaska, Japonya ve ABD’nin batı kıyıları başta olmak üzere birçok bölgede tsunami uyarısı yapıldı. Tsunaminin ilk dalgaları da kıyılara ulaşmaya başladı. Japonya'daki kıyı kentlerinde tahliyeler başladı.

“TSUNAMİ KAYNAKLI HASAR BEKLENİYOR”

Japonya Meteoroloji Ajansı'nın aktardığına göre, tsunami uyarısının ardından kuzeydoğuda bulunan Hokkaido bölgesine ilk dalgalar ulaştı. Japon devlet televizyonu NHK Dalgaların yüksekliği Tarō'da ise 37,9 m, Ōfunato'da ise 23 metre olarak kaydedildi.

Japonya’da, Pasifik kıyısında yer alan birçok kasaba için ise tahliye uyarısı yapılırken uyarıda, “Tsunami kaynaklı hasar bekleniyor. Güvenli bölgelere geçin ve uyarı kaldırılana kadar bulunduğunuz yeri terk etmeyin.” ifadelerine yer verildi.

DEPREME AMELİYATHANEDE YAKALANDILAR!

Rusya’da bir ameliyathane ekibi 8.8’lik depreme ameliyat sırasında yakalandı. O anlar güvenlik kamerası tarafından saniye saniye kaydedilirken görüntüler, sosyal medyada gündem yarattı.

Deprem başladığı sırada ameliyat sürerken 3 doktor, hastayı terk etmedi. Sağlık çalışanları ameliyat masasına sarılarak hastaya kalkan oldu. Çalışanlar, tavandan düşebilecek cisimlere karşı hem kendilerini hem de hastayı korumaya çalıştı. Deprem nedeniyle cihazların devrilme riski bulunurken doktorların soğukkanlılığı ve mesleki ciddiyetleri hayranlık uyandırdı.

İncir artık taneyle satılıyor!

Osmaniye Kadirli'de bir adet incir 25 liradan satılıyor. İncir satıcısı İbrahim Cinli, "Kilosu 250 liradan incir satıyorum, alan yok. Vatandaş bir tane incir istiyor. Bir tane incir satmak zorunda kalıyorum" derken İncir almaya gelen bir yurttaş ise "İki ekmek parası. Ben yiyemem. Bir tane alacağım" dedi.

Osmaniye Kadirli'de kilosu 250 lira olan incirin tanesi ise 25 liradan satılıyor. Alım gücü olmayan yurttaş ise taneyle incir satın almak zorunda kalıyor.

"İNSANLAR TEK TEK ALIYOR"

Seyyar satıcı İbrahim Cinli, "Ben Kadirli'de seyyar satıcıyım. Kilosu 250 liradan incir satıyorum, alan yok. 1 kilo baklava 600 lira, 1 kilo incir 250 lira. Vatandaş bir tane incir istiyor. Bir tane incir satmak zorunda kalıyorum. Şu anki piyasa o durum. 220 liraya alıyorum, 250 liraya pahalı sanıyorlar. Normalde 300 lira olması lazım. 220 liraya alıyorum mecbur kar etmek için 300 liraya vermem lazım ama ben 250 liraya veriyorum, gene de pahalı diyorlar. İnsanlar tek tek alıyor bir tane incir almak zorunda kalıyorlar" dedi.

"BİR TANE ALACAĞIM"

İncir almaya gelen bir yurttaş, "Yiyen de pişman yemeyen de pişman. İki ekmek parası. Ben yiyemem. Bir tane alacağım. Üç tane şeftali aldım 75 lira verdim çocuklarla paylaştım" derken başka bir vatandaş ise "Vallahi biraz pahalı 200 lira olsa daha iyi olur. Bir tanesi 25 liraya geliyor" ifadelerini kullandı.

https://cdn.halktv.com.tr/media/2025/07/3348ba7c-e2f1-4f23-914e-4859a00608b1-720.mp4

İzmir'de Kent Lokantası'na saldırı!

İzmir'in Menderes ilçesinde uygun fiyatlı yemek hizmeti sunan Kent Lokantası, kimliği belirsiz kişilerin saldırısına uğradı. Cam ve kapıların kırıldığı, eşyaların tahrip edildiği olay sonrası saldırganlar gözaltına alınırken, Belediye Başkanı İlkay Çiçek sert tepki gösterdi.

İzmir’in Menderes ilçesinde, Belediye Başkanı İlkay Çiçek’in seçim  vaatlerinden biri olan ve göreve gelir gelmez hayata geçirilen Kent Lokantası projesi, kimliği belirsiz kişilerin saldırısına uğradı. Uygun fiyatları ve yoğun talebiyle dikkat çeken lokantaya gece saatlerinde gelen saldırganlar, camları, kapıları, pencereleri, sandalyeleri ve tavan döşemelerini tahrip ederek olay yerinden kaçtı. Olayı hızlıca fark eden emniyet güçleri, şahısları kısa sürede yakalayarak gözaltına aldı.

Menderes Belediyesi tarafından yapılan açıklamada, olayla ilgili suç duyurusunda bulunulduğu bildirildi.

“HALKIN SOFRASINA SALDIRDILAR”

Saldırı sonrası bir açıklama yapan Menderes Belediye Başkanı İlkay Çiçek, yaşananlardan duyduğu üzüntüyü dile getirerek şunları söyledi:“Bin bir emekle halkın yararı için hayata geçirdiğimiz projenin bu şekilde saldırıya uğraması bizleri hem üzdü hem de kızdırdı. Tamamen, bu ekonomik şartlarda vatandaşlarımıza nefes aldırmak için başlattığımız hizmetin ancak bir halk düşmanı tarafından sekteye uğratılmak isteneceğine inanıyoruz. Bu saldırı, halkın sofrasını, dayanışmayı ve kamu vicdanını hedef almıştır. Unutulmasın ki Kent Lokantamız yalnızca uygun fiyatlı yemek sunan bir yer değil; adaletli, eşitlikçi ve sosyal belediyeciliğin bir hizmet anlayışının somut karşılığıdır. Bu projeye yönelen her saldırı, halkın hakkına, çalışan tüm emekçilerin alın terine yönelmiştir.”

Başkan Çiçek, saldırıya karışan şahıslar hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu belirterek, kamu malına zarar verenlerin cezasız kalmayacağını ifade etti.

“HALKA HİZMETTEN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ”

Sözlerine “Bu art niyetli davranışı şiddetle kınıyorum” diyerek devam eden Başkan Çiçek, şöyle konuştu: “Bilinmelidir ki hiçbir saldırı bizi halka hizmetten alıkoyamayacak. Biz vatandaşlarımızın refahı ve Menderes’in gelişimi için gece gündüz çalışmaya devam edeceğiz. Hiç kimse bu hizmet yolculuğunu sekteye uğratamayacak. Saldırının gerçekleşmesi ile birlikte olaya hızlıca müdahale eden emniyet güçlerimize teşekkür ederim.”

Boğaziçi Üniversitesi kayyumu Naci İnci'ye bir maaş da TÜBİKTAK'tan! Erdoğan imzaladı

Boğaziçi Üniversitesi'nin kayyum rektörü olarak tanınan Naci İnci, akademik protestolar, öğrenci cezaları ve tartışmalı ihalelerle gündeme gelirken bu sefer de TÜBİTAK ile gündemde.

Boğaziçi Üniversitesi'nde uzun süredir protestoların hedefinde olan Rektör Prof. Dr. Naci İnci, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) yönetim kuruluna atandı. Göreve geldiği günden bu yana akademik kadro ve öğrencilerin tepkisini çeken İnci, dört yıla yakın süredir her gün rektörlük binasına sırtını dönen akademisyenlerin protestolarıyla karşı karşıya. Emekli öğretim üyelerinin kampüse girişinin yasaklanması ve muhalif hocaların üniversiteden uzaklaştırılması da bu süreçte sıkça gündeme geldi.Geçtiğimiz haftalarda mezuniyet töreninde protestoya katılan bazı öğrencilerin yüksek lisans başvurularını iptal etmesiyle yeniden eleştirilerin odağı olan İnci, üniversitedeki tartışmalı ihalelerle de kamuoyunun dikkatini çekmişti. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın kararıyla TÜBİTAK yönetim kuruluna atanan isimler arasında İnci’nin yanı sıra Prof. Dr. Mehmet Bulut, Doç. Dr. Şuayıp Birinci, Murat İkinci ve İsmail Doğan da yer aldı.

Katar'a gümrük jesti... Vergi sıfırlandı

Hurma, tütün, keten ve sünger taşı gibi ürünlerin Katar'dan ithalatında artık gümrük vergisi alınmayacak. Karar 1 Ağustos’ta yürürlüğe girecek.

Cumhurbaşkanı Kararı'yla İthalat Rejimi'nde değişiklik yapıldı. Resmî Gazete’de yayımlanan karara göre, Katar’dan ithal edilecek bazı ürünlerde gümrük vergisi sıfırlandı. Uygulama kapsamına hurma, keten, tütün ve sünger taşı gibi ürünler dâhil edildi. Bu ürünlerin ithalatında artık vergi alınmayacak. Ayrıca, "İthalatta İlave Gümrük Vergisi Uygulanmasına İlişkin Karar"da da değişiklik yapıldı. Her iki düzenleme, 1 Ağustos 2025 tarihinde yürürlüğe girecek.

                                                               ***

8.8’lik depreme ameliyatta yakalandılar! Doktorlar hastaya kalkan oldu

 

Her yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! -Bahadır Özgür /halkTV-

Orman yangınlarının arkasında devasa bir endüstri işliyor. Yanmadan önce orman arazileri maden, enerji, turizm başta olmak üzere işletme ve tesis kurmak üzere şirketlere tahsis ediliyor. Ormanlar yandığında ‘yangın söndürme’ ihaleleri devreye giriyor. Araçlar, uçak ve helikopterler kiralanıyor. Orman yanıp kül olduktan sonra ise bu sefer sahneye tomruk ve odun tüccarları çıkıyor. Yanan bölgeler ihaleye açılıyor. Keresteci, madenci, palet, mobilya ve kağıt üreticileri anında bölgelere üşüşüyor. İrili ufaklı yüzlerce yerel tüccarın yanında Yıldız Entegre, Eti Bakır gibi büyük şirketlere uzanan bir besin zinciri bu.

Daha önce görülmemiş boyutta yaşanan yeni yangınlarla beraber yeni kazanç kapıları da açıldı şimdi. İşte yangınların sebeplerini ararken, bu devasa endüstriyi asla ihmal etmemek lazım.
Nitekim son yıllarda pek de kamuoyunun dikkatini çekmeyen bir tehlike, ormanları kuşatmış durumda.

Orman varlığı en az ülkelerden birisi olan Türkiye, ağaç ve orman ürünleri ihracatında rekorlar kırıyor, şirketler Avrupa pazarının liderliğine oynuyor.

Peki nereden geliyor bu değirmenin suyu?

ODUN ÜRETİMİ PATLADI

Türkiye’de 2017’den sonra sanayi, kağıt, lif yonga ve yakacak odun ile maden direği ve tomruk üretimi adeta patlama yaptı. 2017’den 2023’e kadar bu alanlardaki toplam üretim yüzde 49 arttı. Maden direğinde artış yüzde 57, kağıtlık odunda yüzde 67, tomrukta yüzde 58.

Odun üretiminde tablo oldukça çarpıcı. Toplam üretim 2017-2024 arasında yüzde 41 yükseldi. Lakin detaya bakıldığında ise bunun sebebinin şirketlerin ihtiyacı olduğu hemen anlaşılıyor. Zira yakacak odundaki artış 7 yılda yüzde 10 düzeyindeyken, endüstriyel odun üretiminde artış yüzde 49.

whatsapp-image-2025-07-30-at-07-45-24.jpeg

whatsapp-image-2025-07-30-at-07-45-23.jpeg

Yani orman varlığı sadece maden, enerji ve turizm tahsisleriyle değil, aynı zamanda ucuz hammadde olarak da her geçen yıl artan miktarlarda şirketlere sunuluyor. Bu artışın en önemli sebebi ise orman yangınları. Çünkü yanan alanlar ağaç ürünü elde etmek için hemen ihale ediliyor. Arz bol olduğundan ihale bedelleri de kelepir fiyatına iniyor elbette.

Bu konuda en çarpıcı örneklerden birisi Marmaris yangınları. Dünyanın sayılı ekolojik alanlarından birisi olarak gösterilen Mamaris’te 2021 ve özellikle 2022’de tarihinde eşi benzeri görülmemiş çapta yangınlar yaşandı. 2021’de Temmuz ayının sonunda çıkan yangın tam 9 gün sürdü. Yangının sönmesinden 14 gün sonra Orman Genel Müdürlüğü ‘hasar tespiti’ yaptı. Ve 3 ayda 1 milyon metreküpe yakın ağaç kesilip, tomruklar haline getirilip taşındı. Yangına müdahalede gösterilemeyen hız hasat tespiti, ihale ve kesimde sergilendi. Benzeri 2022’de çıkan yangında da yaşandı.

Bu öylesine büyük bir Pazar ki, burada ihaleleri tek tek aktarmak ve incelemek imkansız. Ama bir fikir vermesi bakımından 2021 ve 2022’deki yangınlar sonrası açılan ağaç kesme ihalelerinden hangi sektörlerin ve kimlerin payını aldığını kabaca inceleyelim. Bir fikir verecektir…

2021 ve 2022 yıllarında 1 Haziran-1 Aralık arası, yani tam yangınlarla beraber yapılan ihalelerden en fazla pay alan şirketler şöyle:

whatsapp-image-2025-07-30-at-07-45-241.jpeg

İhale alan şirket ve şahıs sayısı 100’den fazla aslında. Çoğu Muğla, Aydın, Manisa merkezli faaliyet yürüten yerel şirketler. Hammadde satışı yapıyorlar. Taşeronlar da yoğunlukta. Sektör olarak ise palet üreticileri ağırlıkta. Bunun yanında endüstriyel odun tüccarları bulunuyor. İçlerinde büyükler de var elbette.

Cengiz Holding’e ait Eti Bakır, maden direği için ağaç kesiyor. 2022’de Değirmenyanı’ndaki yangın sonrası açılan ihaleden pay aldı. Yıldızlar Entegre ise çok fazla sayıda ihale kazananların başında geliyor. Orman ürünlerinde dünyanın en büyük 10 üreticisinden birisi. Türkiye dışında Romanya ve Slovenya’da da tesisleri var. En büyük 500 sanayi kuruluşu içinde 27’inci sırada. Qua Trading, Qua Yatırım Holding bünyesinde faaliyet gösteriyor. Borsaya da açık olan şirket yapı ürünleri ticareti yapıyor. Yangın sonrası kızılçam ormanlarından yüklü miktarda tomruk ihalesi kazandı. Muğlalı firma Gökçeoğlu Taşımacılık ise ihale sıralamasında Ser-Pal Orman Ürünleri ile beraber ilk ikide yer alıyor. Ancak şirket geçen hafta resmen iflasını açıkladı.

Türkiye’de her yerde, aralıksız odun üretimi için ihaleler düzenleniyor. Yangınlardan sonra ihale sayısı rekor düzeye çıkıyor.

Kısaca ormanlar üzerine devasa bir besin zinciri kurulu. Yanmadan önce beslenen şirketlere yandıktan sonra beslenenler de ekleniyor.

Bahadır Özgür /halkTV


BİRGÜN "Köşebaşı + Gündem" -30 Temmuz 2025-

 

Berkin Elvan çocuk sayılmadı -Ayça Söylemez-

Polis Fatih Dalgalı’nın yargılandığı davada Yargıtay, sanığın, “kalabalık içerisinde  çocuk olduğunu bilemeyeceğinden” hareketle, müebbet hapis cezasının unsurlarının oluşmadığına hükmetti. İki üye karara şerh düştü.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi, Berkin Elvan davasında polis Fatih Dalgalı hakkında verilen 16 yıl 8 aylık hapis cezasını onadı.

Yargılama boyunca tutuklanmayan ve polislik görevine devam eden Fatih Dalgalı hakkındaki karar, yerel mahkemeye gönderilecek, ardından infaz savcılığınca yakalama kararı çıkarılması bekleniyor.

Berkin Elvan 18 yaşından küçük olduğu için ölümünün, TCK’nın 82/1-e maddesindeki “Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı” kasten öldürme suçundan kovuşturulması talep edildi ancak savcılık iddianameyi “olası kast” suçundan hazırladı. Dava ilk açıldığında görüştüğümüz Avukat Oya Aslan olay yerindeki tek bir polise dava açıldığını, davanın da “kasten öldürmek” değil “olası kastla öldürmek” suçundan açıldığını, bunun da hapis cezasını 20 yıla kadar düşürdüğünü söylemişti: “Müebbet gerektiren kasten öldürme yerine olası kast ile yargılandığında, polis mahkum olsa dahi ceza 20 yıla kadar düşüyor. Oysa sadece kamera görüntüleri bile kasten öldürmeye dava açmak için yeterliydi.”

Öyle de oldu, sanık polise 16 yıl 8 ay ceza verildi. Yargıtay bu durumu, gerekçeli kararında şöyle açıkladı:

“Sanık Fatih kullandığı gaz tüfeği ile ateş ederken karşıda bulunan eylemci grubun içerisinde çocuk olduğunu bilmesini gerektirecek herhangi bir ayırıcı unsur bulunmadığı, vefat eden Berkin'in çocuk olması nedeniyle 5237 sayılı Kanun'un 82/1-e maddesi gereği öldürmenin nitelikli hali yönünden hata içerisinde bulunduğu anlaşılmakla bu hatasından yararlanmak sureti ile bir kişinin olası kastla ölümünden sanığın sorumlu tutulacağı ancak bu kişinin çocuk olması halinde sanığın 5237 sayılı Kanun'un 30/2. maddesi gereğince sanığın olası kast ile çocuğu değil normal bir insanı öldürmüş gibi cezalandırılması gerektiği bu itibarla sanık hakkında 5237 sayılı Kanun'un 82/1-e maddesindeki nitelikli kasten öldürme suçunun oluşmayacağı, bu bağlamda eyleme uyan suç vasfının doğru biçimde belirlendiği…”

YAŞI DİKKATE ALINMALIYDI

Yargıtay 1. Ceza Dairesi Üyeleri Bayazıt Aköz ve Abdurrahman Orkun Dağ karara karşı oy yazdı.

Üyeler, mahkemenin hüküm kurarken Berkin Elvan’ın yaşını dikkate alması gerektiğini ve bu sebeple eylemin, “nitelikli kasten öldürme” vasfı taşıdığını, cezanın, ağırlaştırılmış müebbet hapsi öngören bu suçlama uyarınca verilmesi gerektiğini belirttiler.

Karşı oyda, “sanık hakkındaki eylemin TCK 82/1-e ve 21/2 maddeleri uyarınca vasıflandırılması gerekir iken TCK 87/4 madde uyarınca vasıflandırma yolunda görüş bildiren azınlığın görüşüne iştirak etmediklerini” ifade ettiler:

“İncelemesi yapılan dava dosyasında tüm deliller birlikte ele alınıp izlenen görüntüler ve bilirkişi raporları neticesinde sanık ve maktulün bulundukları pozisyon, aralarındaki mesafe, görüş açıları, tanık beyanları, sanığın kullandığı silahın özellikleri ile bu silahın nasıl kullanılacağına yönelik kurallar, sanığın bu silahı kullanmaya yetkin olması, kullandığı silahın etki mesafesi ve kullanma özellikleri, silahın kullanılması aşamasında artık toplu bir gösteri ya da bir karşı saldırının bulunmadığı ve karşı tarafta artık sadece silahsız olduğu bilinen 5-6 kişinin bulunduğu hususları neticesinde yerel mahkeme tarafından eylemin olası kast altında adam öldürme suçunu oluşturduğu yolundaki vasıflandırma isabetli bulunmuştur. Ancak gerek 1. Ceza Dairesinin yerleşik uygulaması ve Ceza Genel Kurulunun bunu destekleyen emsal kararları da (örneğin CGK 25.06.2020 tarih, 2016/1-545 Esas, 2020/316 Karar) dikkate alındığında olası kastın kabulü halinde cezayı netice belirleyeceğine göre olası kastın kabul edildiği bu eylemde maktulün yaşı dikkate alınarak suç vasfının ve cezanın TCK 82/1-e, 21/2 maddeleri uyarınca tayin ve tespiti gerekir iken temel cezanın TCK 81 madde uyarınca belirlenmesi doğru değildir.”

NE OLMUŞTU?

İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi, 18 Haziran 2021’de sanık hakkında olası kastla öldürme suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81/1, 21/2, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verdi. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin onadığı karar, Yargıtay’ın bu son hükmüyle kesinleşti.

Yargıtay’ın 13 Mayıs 2025 tarihli kararında, polis Dalgalı’nın “olay günü sabah 07.30 sularında Gezi olaylarına müdahale ederken 45 derece eğimle havaya ateş edip düşen fişeğin etkisiyle eylemci grupları dağıtması gerekirken tüfeği düz tutarak ve başını yana eğip hedef gözeterek ateş ettiği, tüfeğin etkili mesafesinin 150 metre olduğu ancak ateş ettiği eylemci grubun 65 metre mesafede bulunduğu gaz fişeğinin yaklaşık 150 gram ağırlığında olduğu yaptığı atışlardan birinin maktul Berkin'in kafasına saplanarak ölümüne sebebiyet verdiği” belirtildi.

TÜİK verileri: Gerçek işsizlik yüzde 32,9'a yükseldi!

TÜİK verilerine göre, 'gerçek işsizlik' oranını ifade eden atıl işgücü oranı, haziran ayında bir önceki aya göre 1,8 puan artarak yüzde 32,9'a yükseldi. Genç nüfusta işsizlik oranı ise bir önceki aya göre 0,6 puan artarak yüzde 16,2 oldu.(https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Isgucu-Istatistikleri-Haziran-2025-54074&dil=1)

(https://www.birgun.net/haber/tuik-verileri-gercek-issizlik-yuzde-32-9-a-yukseldi-642013)

                                                                    ***

Amaç gerçeği örtmek -Deniz Güngör-

Ankara Katliamı’nda 104 kişinin yaşamını yitirmesine ilişkin davada istinaf, ‘insanlığa karşı suç’tan beraat kararını hukuka ‘uygun’ buldu. Davanın avukatlarından Senem Doğanoğlu, “Zamanaşımının önü açılmak ve unutturulmak isteniyor, unutturmayacağız” dedi.

Ankara’da 10 Ekim 2015’te ‘Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’nde IŞİD’in gerçekleştirdiği bombalı saldırıda 104 kişinin yaşamını yitirmesine ilişkin açılan davada “insanlığa karşı suçtan” verilen beraat kararı “hukuka uygun” bulundu. Davanın 1 Temmuz 2024’te görülen karar duruşmasında sanık Erman Ekici hakkında verilen “insanlığa karşı suç”tan beraat kararı, İstinaf Mahkemesi tarafından hukuka uygun bulundu.

Mahkeme, 10 Ekim Katliamı avukatlarının bu talebini, müvekkillerinin “suçtan doğrudan doğruya zarar görmedikleri” gerekçesi ile reddetti.

UNUTTURMAK İSTİYORLAR

Davanın avukatlarından Senem Doğanoğlu, “İstinaf ‘Sizin mağdur statünüz bile yoktur’ dedi. Mahkeme 10 Ekim mitingini tarih dışı bırakıyor. Mitinge gelenleri öznellikten çıkartıyor. Birdenbire IŞİD sanki devlete karşı bir suç işlemiş gibi aslında tarihi yeniden yorumlamak istiyor. Ancak o gün yaşananlar insanlığa karşı suçtur ve bu bağlamda yargılamanın yapılması bizim için önemliydi. Ancak tek nokta bu değil. İnsanlığa karşı suçtan beraat değil de ceza verilseydi bu dava zamanaşımına uğrama ihtimali ile karşı karşıya kalmayacaktı” ifadelerini kullandı.

Bugünün BirGün'ü

“İnsanlığa karşı suç”ta zamanaşımının işlemediğine dikkat çeken Doğanoğlu, “Zamanaşımının uygulanmaması demek yıllar içinde çok daha fazla delilin ortaya çıkabilmesi demektir. Eğer mahkeme bu suçtan beraat değil de ceza vermiş olsaydı yargı mekanizması, 10 Ekim mitingine gelen süreçte halkların ne istediğini anlamaya yakın bir noktaya gelecekti. Gelecek açısından da dava zamanaşımı bekleyen, yakalama kararlarının infazlarını bekleyen bir nitelikten çıkacaktı. Ve bizim bütün sanıklar yönünden yeniden ve yeniden insanlığa karşı suçla ilgili bir yargılama yapılmasını isteme yolumuz açılacaktı, dava da hep açık kalacaktı” dedi.

Davanın açık kalmasının devletin sorumluğunun her an ortaya çıkabilecek delillerle yeniden tartışmaya açabileceğine dikkat çeken Doğanoğlu şu ifadeleri kullandı: “Katliam unutturulmak isteniyor ancak bizler 10 yıldır unutturmuyoruz, unutturmayacağız da.

Verdikleri bu kararla katliamın konuşulmasının önüne geçmek istiyorlar.”

∗∗∗

ADIM ADIM NELER YAŞANDI?

• Güvenlik önlemleri yetersizdi: İktidar, katliamın yaşandığı gün arama noktalarını kaldırdı. Mitingin düzenleneceği Sıhhiye Meydanı’nda yaklaşık 2 bin polis görevlendirilirken toplanma alanı olan Ankara Tren Garı’nda ise yalnızda 129 polis bulunuyordu.

• Saldırıdan haberleri vardı: Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat ve Terörle Mücadele Daire Başkanlığı, IŞİD’in bombalı saldırısına ilişkin günler öncesinden istihbarat aldı. İdari soruşturmada Emniyet Müdürlüğü ile MİT'in, IŞİD'in saldırı düzenleyeceğine dair 62 ayrı istihbarat notu geçtiği ortaya çıktı.

• Ankara’ya sorunsuz ulaştılar: Canlı bomba Yunus Emre Alagöz ve ismi bilinmeyen bir başka IŞİD üyesi, 9 Ekim 2015’te Antep’ten, IŞİD’in Antep sorumlusu Yunus Durmaz’ın yardımcısı Halil İbrahim Durgun’un kullandığı araçla yola çıktı. Yakup Şahin’in kullanımda olan bir başka araç ise önden eskortluk ediyordu. Yakup Şahin, Adana’da iki kez aynı polis çevirmesine yakalanmasına karşın durumundan şüphelenilmedi ve geçişine izin verildi. Hakkında herhangi bir gözaltı kararı olmaması nedeniyle yolculuk sorunsuz devam etti.

• İstihbarat görmezden gelindi: Saldırganlara eskortluk eden aracı kullanan Şahin’in saldırıdan tam 11 gün önce Antep’te amonyum nitrat almaya çalışması ihbar edildi. 1 Ekim’de ise bu ihbar Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’na ulaştırıldı. Ancak Şahin hakkında herhangi bir gözaltı kararı çıkarılmazken Şahin, saldırganlara Ankara’ya kadar eşlik etti. Şahin’in katliamdan 3 gün önce Emniyet tarafından dinleniyor ve fiziki olarak takip ediliyordu.

• Dava bir yıl sonra açıldı: Katliama ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında aralarında IŞİD’in Türkiye emiri olduğu ifade edilen İhami Balı’nın da olduğu toplamda 35 kişi hakkında dava açıldı. Sanıkların 16’sının firari olduğu davada 19’u tutuklu yargılandı. Ancak 2018’de Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi 9 sanık hakkında 101 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası verdi. Mahkeme heyeti, 5 sanığı 12'şer yıl, 4 sanığı 7 yıl 6'şar ay hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme aynı zamanda Erman Ekici'nin "silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan 18 yıl hapisle cezalandırılmasına hükmetti. 9 sanığa yaralama suçundan verilen bazı cezalar eksik inceleme nedeniyle 2022'de bozuldu.

• Kamu görevlilerine kalkan: Olayda ihmali bulunan kamu görevlilerinin yargılanması talep edildi. Müfettiş raporunda dönemin Ankara Emniyet Müdürü, İstihbarat Şube Müdür Vekili, TEM Şube Müdürü, eski Güvenlik Şube Müdür Vekili ve TEM Şubesi C Büro amirinin ihmali olduğu aktarıldı. Ankara Valiliği soruşturma izni vermedi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara itiraz etmeyince, dosya açılamadan kapandı.

• AYM katliama sustu: Anayasa Mahkemesi katliamda ihmali bulunan kamu görevlilerinin yargılanmasına ilişkin dosyanın kapatılmasına ilişkin “ihlal” kararı vermedi. Katliam mağdurlarının bireysel başvuruları ise “bireysel başvuru usulü” gerekçesiyle “kabul edilemez” buldu.

• İstifa eden olmadı: Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, "Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığında en kritik dönemlerden biri 7 Haziran-1 Kasım arasındaki dönem olacaktır" dedi. Katliamın ardından istifa eden kimse olmadı.

• Bir çırpıda kapatıldı: 1 Temmuz 2024’te görülen karar duruşmasında mahkeme heyeti, sanıklar hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezası vererek davayı bir çırpıda kapattı. Mahkeme, 9 sanığa 101'er kere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Erman Ekici hakkında ayrıca “insan öldürmeye teşebbüs” suçundan 379 kere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veren mahkeme, “insanlığa karşı suçtan” beraatına hükmetti. Dosyanın firari sanıklar yönünden ayrılmasına karar verildi.

∗∗∗

DÜNYADAN ÖRNEKLER

Dünyada insanlığa karşı suçtan görülen davalarda birçok ceza verildi. Bunların yalnızca birkaçı şu şekilde:

Temmuz 1995’teki Srebrenitsa Katliamı’ndan sorumlu Bosnalı Sırp General Ratko Mladić, 2017 yılında insanlığa karşı suçtan ömür boyu hapis cezası aldı. Ruanda’da ise Nisan-Temmuz 1994’te yaşanan Ruanda Soykırımı sebebiyle insanlığa karşı suçtan yargılanan Taba Belediye Başkanı Jean-Paul Akayesu, 1998’de ömür boyu hapis aldı.

Sierra Leone İç Savaşı nedeniyle çok sayıda kişinin yaşamını yitirmesi sebebiyle yargılanan Liberya eski Cumhurbaşkanı Charles Taylor, insanlığa karşı suçtan 2012’de 50 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

                                                             ***

EVRENSEL "Köşebaşı + Gündem" -30 Temmuz 2025- (‘Program’lı yangın -Evrensel Manşet)

 ‘Program’lı yangın

Erdoğan-Şimşek’in kemer sıkma programı, orman yangınıyla mücadeleyi zayıflattı. 2024’te emekli olan binlerce işçinin yerine tasarruf gerekçesiyle yenileri alınmadı.

                                                               Fotoğraf: Çiğdem Münibe Alyanak/AA 

İktidarın 2025 yılında emekli aylıklarını yüzde 30 oranında düşüreceğinin ortaya çıkması üzerine, Orman Genel Müdürlü- ğü bünyesinde çalışan çok sayıda tecrübeli işçi 2024 yılında emekli oldu. Kurumdan 1650 sürekli işçi, 410 memur ayrıldı. 2024’te Orman Genel Müdürlüğünden ayrılan emekçi sayısı toplam 2 bin 338 oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından hayata geçirilen tasarruf programı kapsamında geçtiğimiz yıl kamu kurumlarına işçi ve memur alımları azaltıldı. Orman Genel Müdürlüğü, geçtiğimiz yıl kurumdan ayrılan işçi sayısının sadece yüzde 7.5’i kadar işçiyi (135 işçi) kuruma aldı. Memur alımlarında kadrolu istihdam yüzde 14’e (34 kişi) düştü; 209 sözleşmeli personel ile açık kapatılmaya çalışıldı. 2023-2024’te toplam personel 44 bin 28’den 42 bin 79’a geriledi. Seçim sonrası uygulanan kemer sıkma politikaları, orman yangınlarında riski büyüttü. Kurumun afete müdahale kapasitesi zayıfladı.

Saray-IMF programıyla yangın afete dönüştü

2024'te 2.338 personel (ağırlıklı deneyimli sürekli işçiler) 2025 yılında düşecek emekli aylıkları nedeniyle emekli oldu. Kadroların sadece %16'sı dolduruldu. Yangın müdahale kapasitesi zayıfladı.

Saray-IMF programıyla yangın afete dönüştü -Uğur Zengin-

2024'te 2.338 personel (ağırlıklı deneyimli sürekli işçiler) 2025 yılında düşecek emekli aylıkları nedeniyle emekli oldu. Kadroların sadece %16'sı dolduruldu. Yangın müdahale kapasitesi zayıfladı.

Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı Orman Genel Müdürlüğünün personel sayısı, iktidarın ortaya koyduğu ‘Kemer sıkma’ programı nedeniyle 2024 yılında 2 bin kişi azaldı. İktidarın uyguladığı ekonomi programı yangınlara müdahale edecek işçi sayısını azalttı. Türkiye’de ormanlardan sorumlu kurum olan Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışan işçi ve memur sayısı 2024 yılında bir önceki yıla göre geriledi.

2025 yılının ikinci yarısında emekli olacak işçilere 2024 yılında emekli olacaklara göre yaklaşık yüzde 30 oranında daha düşük bir emekli aylığı bağlanması ve bu aylık farkının gelecek yıllarda da devam etmesi nedeniyle kurumda uzun yıllar çalışmış orman işçileri emekli oldu.

Orman Genel Müdürlüğünden toplam 2 bin 61 kişi 2024 yılında emekli oldu. Söz konusu 2 bin 61 kişinin 1650’si sürekli işçi, biri geçici işçi ve 410’u memur statüsünde çalışıyordu. Vefat, istifa, göreve son ve haricen nakillerle birlikte kurumdan ayrılanların toplam sayısı 2 bin 338’i buldu.

Aynı yıl göreve başlatılan personel sayısı ise 389 ile sınırlı kaldı.  Buna göre boşalan kadronun yalnızca yüzde 16.63’ü dolduruldu.

2024’te görevden ayrılan 1651’i emekli olan ve toplam sayıları 1790’ü bulan işçilerin yerine ise sadece 135 kişi istihdam edildi. Buna göre kurumdan ayrılan her yüz işçi yerine 7.5 kişi alındı.

Kurumdan ayrılan 1651 işçinin 1650’si sürekli işçi kadrosunda çalışıyordu. Ancak aynı yıl kurumda çalışmaya başlayan yeni işçilerin sadece 76’sı sürekli işçi kadrosuna alındı. Kuruma alınan geçici işçi sayısı ise 59 oldu.

Kurumdan emekli olan memur sayısı 382 oldu. Kurumda göreve başlatılan memur sayısı ise toplam 243 oldu. Bu memur kadrolarının da 209’u sözleşmeli personel ile dolduruldu. Kadrolu istihdamla kurumda çalışmaya başlayan memur sayısı ise sadece 34 ile sınırlı kaldı. Buna göre bir yılda kadrolu memur sayısı 348 azaltıldı.

Tepki azaldı, seçim bitti, işçi ve memur sayısı azaldı

Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışan memur ve işçi sayısının değişimi de dikkat çekti. Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı müdürlük 2022 yılında çıkan büyük orman yangınlarına müdahalede yetersiz kaldı. Oluşan toplumsal tepki üzerine Eski Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi, 2022 yılının haziran ayında yaptığı açıklamada, “4 Temmuz’da gece görüşlü 10 helikopteri envanterimize katmış olacağız” dedi.

Ancak geçen süre içinde gece görüşlü yangın söndürme uçağı alınmadı. 2021 yılında 38 bin 702 olan Orman Genel Müdürlüğü bünyesindeki personel sayısı 2022’de 44 bin 200’e çıkarıldı. Müdürlük bünyesine yaklaşık 4 bin geçici işçi alındı.

2023 yılında personel sayısı 44 bin 200’den 44 bin 28’e düşürüldü. 2024 yılına gelindiğinde ise Orman Genel Müdürlüğü personel sayısı 2 binden fazla düştü.

Sürekli işçi sayısı bir yılda 667, geçici işçi sayısı 988 kişi azaldı.

Tablo: Evrensel

Tasarruf genelgesi ile kamuda işçi sayısı azaltıldı

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek eliyle hayata geçirilen tasarruf programı kapsamında kamuda memur ve işçi alımları durdurulmuştu. Geçtiğimiz yıl yayımlanan tasarruf genelgesinin “personel giderleri” başlıklı bölümünün ilk paragrafında, “Mevcut personelin etkin ve verimli çalışmasını sağlamak üzere gerekli tedbirler alınacak, bu personel hizmet standartlarına uygun ve dengeli bir şekilde görevlendirilecek ve atıl personel oluşmasına izin verilmeyecektir. Kanundan doğan mecburi yükümlülüklerin yerine getirilmesi hariç olmak üzere bir önceki mali yılda kadro ve pozisyon sayılarında emeklilik, istifa ve ölüm gibi nedenlerle meydana gelen azalma kadar yeni kadro ve pozisyon ihdas ya da kullanım talebinde bulunulabilecektir. Mahalli idareler bakımından bu kapsamdaki uygulamalarda, ilgili mevzuatta yer alan norm kadro ilke ve standartları ile yıllık toplam personel giderleri hakkındaki oranlar esas alınacaktır” denilmişti.

Madagaskar’da IMF eliyle gerçekleşen sıtma felaketini hatırlattı

 Türkiye’de uygulanan örtülü IMF reçetesi ile uygulanan kemer sıkma programı ile ‘faiz dışı fazla’ verme hedefi orman yangınlarını ölümcül hale getirdi. Yaşananlar IMF programının uygulandığı Madagaskar’daki 10 bin cana mal olan sıtma felaketini hatırlattı.

Antropolog David Graeber Madagaskar’da yaşananlara ilişkin şunları yazmıştı: “Yaklaşık iki yıl, Madagaskar’ın yüksek bölgelerinde yaşadım. Ben oraya gitmeden kısa süre önce, bir sıtma salgını yaşanmıştı. Bu salgın özellikle çok şiddetli olmuştu, çünkü Madagaskar’ın yüksek bölgelerinde sıtma yıllar önce silinip atılmış, aradan birkaç nesil geçtikten sonra insanların çoğu bağışıklıklarını kaybetmişti. Problem, sivrisinek imha programını devam ettirmek için para gerekmesiydi. Çünkü sivrisineklerin yeniden üremeye başlamadığından emin olmak için periyodik testlerin yapılması, var oldukları ortaya çıktığında ilaçlama kampanyaları başlatılması gerekiyordu. Çok büyük bir para değildi. Ancak IMF’nin uygulattığı kemer sıkma politikalarından dolayı, hükümet izleme programını kesmek zorunda kalmıştı.

On bin insan öldü. Kaybettikleri çocuklarının yasını tutan genç anneler gördüm. Citibank, bilançosu için pek de önemli olmayan, sorumsuzca verilmiş bir krediyle ilgili zararlarını azaltmak zorunda kalmasın diye on bin insanın hayatını kaybetmesini mazur göstermenin zor olduğunu düşünebilirsiniz. Ama işte karşımızda son derece aklı başında bir kadın var -hem de bir yardım derneği yararına çalışan biri- ki bunu tartışılmaz bir gerçek gibi görüyor. Onlara göre, ‘Ne olursa olsun, o parayı borçlanmışlar, insan tabii borcunu ödemek zorundadır.’ Ancak gerçek bu değil.”

Doğal afet diye bir şey yoktur -Koray R. Yılmaz-

Son yıllarda çok büyük orman yangınlarına tanıklık ediyoruz. Avustralya’dan Sibirya’ya, Yunanistan’dan Bolivya’ya, Kanada’dan Türkiye’ye… Başlayan, bitmek bilmeyen, insanı, ağacı, börtü böceği, toprağı, suyu, evi barkı kül eden, duman eden yangınlar… Doğal afet deniyor bunlara… Deprem, heyelan, sıcak dalgası, erozyon, hortum, sel, kasırga vb. afetlerden biri de bu yangınlar … Bir şey doğalsa yapacak bir şey yok getirdiği götürdüğüyle baş üstüne demek lazım…    

Oysa “doğal afet diye bir şey yoktur” diyor Neil Smith Katrina Kasırgası bağlamında yazdığı kısa bir makalenin başlığında. Bu ifade uluslararası ölçekte de giderek yaygınlık kazanıyor. “Doğal afet” ifadesinin yanlış ve yanıltıcı olduğunun altı kuvvetli bir şekilde çiziliyor böylece. Buradaki amaç meydana gelen afetlerin neredeyse her zaman toplumsal ve politik nitelikli kararlar sonucu oluşmuş olduğunu öne çıkarmak. Terminolojik bağlamda “natural disaster/doğal afet” kavramı yerine “disaster/afet” kavramının kullanımı yönünde küresel ölçekte çalışmalar dahi yürütülüyor. Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler’in de bu zeminde raporları söz konusu. Bu bağlamda AFAD’ın da sitesini bir daha gözden geçirmesinde fayda var. 

Şüphesiz afetlerin doğallığının reddi, doğa olaylarının inkârı anlamına gelmiyor. Ama Smith’in örneğiyle Hindukuş dağlarında meydana gelen bir doğa olayı, büyük bir deprem hiçbir afete yol açmayabilirken, aynı büyüklükteki bir deprem Kaliforniya’da büyük bir afete dönüşebilir. Bu örnek, doğa olayı ile afet arasındaki farkı özlü bir şekilde anlatan kuvvetli bir örnektir. Şüphesiz bu fark afetlerin toplumsal, siyasal ve iktisadi boyutlarıdır.    

Smith bir afetin tüm yönleriyle- nedenleri, zarar verebilirliği, hazırlık düzeyi, sonuçları, müdahale biçimleri ve yeniden inşa- büyük ölçüde toplumsal denklemin bir ürünü olduğunu söylüyor. Kimin hayatta kalacağı da kimin öleceği de bu toplumsal denklemin bir parçasıdır. Afetlerin “doğal” diye etiketlenmesi sorumluluğun doğaya havale edilmesi, asıl sorumluların- siyaset, sermaye ve toplumsal eşitsizliklerin- gözden kaçırılması demektir. Orman yangınları bunun en çarpıcı örneklerinden biri gibi. Son derece doğal olan küçük bir kıvılcım sosyoekonomik nizam ve politik kararlar bağlamında devasa bir felakete dönüşebiliyor. Küresel düzeyde kapitalist üretim tarzının fosil yakıt kullanımına dayalı olarak gelişen iklim krizi, daha yerel düzeyde ama küresel ekonominin işleyişi ile sıkı ilişkili bir şekilde belirlenen ekonomik modellerin sonucu olarak karşımıza çıkan plansız yapılaşma, turizm baskısı, madencilik, tarım arazilerine müdahaleler, rant için kasıtlı çıkarılan yangınlar, doğanın, ağacın, toprağın, suyun kâr elde etmek için bir araç olarak görülmesi, orman ekosisteminin sürdürülebilirliği için gerekli düzenlemelerin yapılmaması ya da mülgası… bu sürecin arkasındaki sosyoekonomik ve politik dinamikler olarak görünüyor.  

Diğer yandan yangınlar herkesi eşit şekilde de yakmıyor. Neil Smith’in Katrina Kasırgası örneğinde gösterdiği gibi, afetler mevcut sınıf, ırk ve cinsiyete dayalı ayrımlara duyarlı ve onları daha da derinleştiriyor. Orman yangınlarında da durum farklı görünmüyor. Orman köylüleri, köylü kadınlar, küçük üreticiler, hayvancılıkla geçinen aileler vb. yangının ilk kurbanları. Geçim kaynakları, beka gereçleri kül oluyor. Zengin kesimler ise genelde daha güvenli bölgelerde yaşıyor, sigorta poliçeleri var ve yeniden inşa imkanlarına erişebiliyor. Oysa yoksullar çoğu zaman yangının derecesine göre elde avuçta ne varsa kaybediyor.

Yangına müdahale biçimi de toplumsal düzenin aynası gibi. Pek çok ülkede neoliberal politikalarla birlikte devletin ormancılık teşkilatı yıllar içinde küçültülmüş, yangınla mücadele taşeronlara devredilmiş, yangın uçakları yerini ihale tartışmalarına bırakmış. Hiç de yabancı olmadığımız üzere yangınla mücadelede halkın gönüllü katılımı öne çıkmış ama kurumsal hazırlık hep yetersiz. Sonuç, müdahale geciktikçe daha da büyüyen bir felaket... Eskişehir’de, Bursa’da olduğu gibi hayatını kaybeden koca yürekli insanlar. Zaten kahramanlık hikayeleri böyle değil midir? Bir hikâyede kahramanlar öne çıkıyorsa toplumsal düzen ve kurumsal işleyişte büyük sorunlar vardır.

Yangın bittiğinde de bitmez aslında. Geriye yanan alanlar kalır, peki ya sonra? İşte bir diğer mesele de burada ortaya çıkar: Yeniden inşa. Bu inşa kimin çıkarınadır? Birçok bölgede yanan ormanlar imara açılır, otel, villa, lüks site projeleri boy gösterir. Alanın ekolojik yenilenmesi değil, sermaye için yeni rant alanına dönüşmesi önceliklidir. Bazıları küle dönen köyüne dönemezken, bazıları o köyün yerine yeni bir tatil köyü, otel vb. inşa etme çabasındadır.

Orman yangınları doğanın değil, neoliberal politikaların ve eşitsiz toplumsal düzenin şekillendirdiği bir afettir; kim yanar, kim söndürür, kim rant elde eder, kim göç etmek zorunda kalır, tüm bunlar ekolojik dengenin değil, sosyoekonomik nizamın ve siyasal tercihin bir sonucudur.

Bugün ihtiyaç olan, yangına karşı yalnızca itfaiye uçakları değildir, doğayı ranttan koruyacak güçlü bir kamusal irade, yerel halkın söz ve hak sahibi olduğu kolektif bir ormancılık, fosil yakıt bağımlılığını azaltacak gerçekçi bir yoldur.

Bir kıvılcım doğaldır, evet. Ama felaket toplumsaldır. Ve onu önlemek de mümkündür.

‘Yeşil vatan’ ne yeşilidir? Ağaç mı, yoksa…-Hakkı Özdal-

Türkiye’de özellikle son yıllarda artan ve yaz aylarında yoğunlaşan orman yangınları, bu kez neredeyse yaz mevsiminden bile önce başladı. Doğu ve Güney Marmara, Trakya, Batı Karadeniz, İç ve Batı Anadolu, Ege ve Akdeniz’in neredeyse tamamı… Ülkenin önemli bir bölümü ardışık yangınlarla kavruluyor. 2021’deki büyük yangınlardan sonra bir kez daha ve bu kez daha çeşitli bir coğrafyada ormanlar kül oluyor.

Ormanları korumak ve bu tür yangın olaylarına zamanında ve etkili şekilde müdahale ederek hızlıca söndürmek için gerekli teçhizat ve donanımın olmadığı, öncekilerde olduğu gibi 2025 yangınlarında da ayan beyan görüldü. Bu eksiklik, bizzat can kayıplarına yol açarak acı şekilde ortaya çıkıyor. Eskişehir Seyitgazi’deki yangınla mücadele sırasında hayatını kaybeden 11 kişiye Bursa’daki büyük yangında yeni kayıplar eklendi. Toplam can kaybı 20’ye yaklaşıyor. Gerekli giysileri ve teknik cihazları olmayan, eğitimleri yetersiz görevliler ile yurduna karşı sorumluluk hissiyle yangın yerine koşan, ama bir ‘kılavuz’dan yoksun olarak rastgele davranmak zorunda kalan gönüllü yurttaşlar kendilerini alevlerin ve plansızlık yangınının ortasında buluyor.

Ama o ‘kılavuzluk’ göreviyle yükümlü (dolayısıyla ölümlerden sorumlu) başlıca kurumlardan Tarım ve Orman Bakanlığı, bu felaketler bizzat kendi sorumluluk alanında gerçekleşmiyormuş gibi, üstlerinde kısa kollu tişörtleri, açık başları ve çıplak elleriyle azgın alevlere müdahale etmeye çalışan biçare orman işçilerinin ve itfaiyecilerin görüntüleri üzerinden ‘kahramanlık’ hamaseti yapmakla meşgul oluyor. Bünyesindeki Orman Genel Müdürlüğü, elde ettiği yüksek karları, 2023 yazından itibaren yabancı sermaye lehine uygulanan Erdoğan-Şimşek programının yüksek faizine yatırıp bir rantiye sınıfı unsuru haline geliyor. Pazartesi günkü manşetimizde bunu ortaya serdik: Ormanları korumak ve büyütmekle görevli kurum, yüksek faiz gelirleriyle tüm toplumun üzerinde bir asalağa dönüşmüş durumda. İtfaiyecilere ise gecelerden sabahlara alevlerin ağzında geçirdikleri her bir saat için 49 lira reva görülüyor.

Yangının iki faili: Özelleştirme ve şirket-devlet

Tekirdağ, Bursa, Çanakkale, neredeyse tüm İzmir taşrası, Bilecik, Eskişehir, Sakarya… Bir aydan kısa süre içinde onlarca kent ve kasabanın ciğerlerini söken yangınlarla, meclisten neredeyse ‘sopa marifetiyle’ geçirilen maden (talan) yasası arasındaki olası bağıntı zamanla ortaya çıkacaktır. Bu varsayım, kolaycı bir komplo teorisi olmaktan öte Türkiye’de sermaye ve devletin ‘büyüme’ alışkanlıkları açısından tanıdık bir yol olduğu için ilgi çekiyor. Yeni maden alanları için ormansızlaştırmanın yasal yolları zaten ardına kadar açılmışken; ormansızlaştırma işinin fiili yanı için de (faaliyet masraflarından ve köylü direnişi, toplum tepkisi gibi sosyal maliyetlerden kaçınacak şekilde) yangınlardan faydalanmak sermaye ve devletlerinin fıtratına uygundur.

Ama bu da bir yana, ülkenin orman varlığını dalga dalga yok eden felaketlerin de, son noktada yine iktisadi karar ve uygulamaların sonuçları olarak ortaya çıktığı görülüyor. Elektrik dağıtımındaki özelleştirmelerin, nakil hatlarından kaynaklı yangınları nasıl tetiklediği ve ne büyük yıkıma yol açtığı önceki yıllarda da bu yılki yangınlarda da feci şekilde ortaya çıkıyor. “Şirket gibi yönetilen” devlet kurumlarının asli işleri yerine faizle borsayla oynayarak para kazanmaya yönelmesinin sonuçları da…

‘Yeşil vatan’ ve savaş demagojisi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan hükümet yanlısı Hak-İş’e bağlı Öz Orman-İş Sendikasının Başkanı Settar Aslan’a dek iktidarın irili-ufaklı tüm rütbelerinden gelen “yeşil vatan” lafları da bu çıplak gerçekleri kapatmaya dönük bir ideolojik örtü görevinde. Erdoğan “Unutmayalım ki bu bir savaş, bir yeşil vatan müdafaası” diyor örneğin. E, savaş varsa niye ‘asker’ almıyorsun; yeşil vatanı savunacak orman işçilerini neden çoğaltmıyorsun?

Öz Orman-İş’in Settar Aslan’ı da reisinden sufleyi almış, “Ormanları korumak aynı zamanda bir savaş mantığı içerisinde yürütülür” diyor, sonra da 28 tane Sikorsky tipi helikopterin Orman Genel Müdürlüğü’ne tahsis edileceğini ‘müjdeliyor’. Ama 2028’de. Bu “biraz daha işimizi kolaylaştıracak” imiş. 2028’den sonra daha kolay söndürürüz diyor.

***

Bugünkü gazetemizde de Erdoğan-Şimşek programı uygulamalarının doğrudan ve dolaylı olarak bu orman yıkımındaki tetikleyici rolü yer alıyor. 2024’te yüksek enflasyonun yaratacağı kayıplardan kaçınmak için (pek çok başka sektörde de olduğu gibi) emekli olan binlerce orman işçisinin yerine, yenilerinin alınmadığı ortada. Yüksek enflasyon ‘daha fazla yoksullaşmamak’ için işçileri emekliliğe sevk ederken, kamuda tasarruf tedbirleri o işçilerin yerine yenilerinin alınmasını engelliyor. Erdoğan-Şimşek programının iki semptomu, ağaçların arasında iki kundakçı gibi geziyor!

Dört bir yan yangın yeri: İhmal mi?-Mustafa Yalçıner-

Türkiye’nin neredeyse her yanı cayır cayır yanıyor. Ağaçlarının yetişmesi onlarca yıl alan binlerce hektar alan şimdiden kül oldu. Yalnızca şu ya da bu bölge değil, ülkenin alevlere teslim olmayan yeri kalmadı. Orman bir yerde tutuştu mu günlerce sönmüyor.

Tamam, ormanlar sadece Türkiye’de yanmıyor. Balkanlarda da yangın var. Arnavutluk ve Kosova’da da orman yangınları var, Yunanistan’da da.

Tamam, “küresel ısınma” da denen iklim değişikliğinin bir sonucu da orman yangınları. Ve tamam, rekor kırarak artan sıcaklarda küçük bir cam kırığı bile ot ve ağaçları tutuşturabiliyor. Ama “doğal afet” deyip işin içinden çıkılacak yanı yok yaygın yangınların. Kimilerine, enerji şirketlerinin bakım harcamalarını kısması nedeniyle birbirine çarpan elektrik telleri yol açıyor.

Güçlü olasılık, ancak Bursa’da Gürsu’dan Kestel’e çok büyük bir ormanlık alanı yok eden yangının tahrip ettiği bu alanın maden aramaları için ruhsatlandırıldığı iddiasını bir yana bırakalım.

Yalnızca bu yıl değil, geçen ya da bir önceki yıl başlamadı bu büyük orman yangınları. Üstelik giderek yayılıp artıyor yangın alanları. Her şey bir yana hiç mi ders alınmaz?!

İhmal var mı diye tartışılıyor. “İhmal” sözcüğü kifayetsiz kalır. Deveye sormuşlar boynun neden eğri? Diye. Nerem doğru ki demiş. O misal!

Hükümetler yangın çıkartmıyor, yangın çıkartsınlar diye kurulmuyor kuşkusuz. Ancak önceki yıllarda koca koca ormanlık alanların yok olmasından ders ve sonuç çıkarıp tedbir almayan, kaynakları uygun şekilde dağıtmayan hükümetler yangınların neden olduğu tahribatın şüphesiz baş sorumlusudur.

Orman Genel Müdürlüğünün personel sayısı, yangınların miktar ve alan olarak arttığı son yıllarda bu artışa paralel artmadı, tersine azaldı. Şu anda bu genel müdürlüğün boş kadro sayısı 29 bin. Örneğin Diyanete binlerle fazladan kadro atanırken ormanlarda çalışan iş gücü, tıpkı eğitim iş kolunda olduğu gibi, azaltılıyor.

Sadece orman işçisi ve sair personel sayısı mı azaldı? Tabii ki hayır! Orman yangınlarını söndürmede kullanılabilir uçak ve helikopter sayısı da yetersiz mi yetersiz. Her orman yangınına karadan itfaiye arazözleriyle müdahale şansı yokken ve çoğu yerde parlayabilecek alevlere ancak havadan müdahale edilebilirken uçaklar Saray’ın emrinde toplandı. Erdoğan bir yurt dışı gezisine maiyetiyle birlikte 4 uçakla çıkıyor, ama orman yangınlarına müdahale için yeterli uçak bulunamıyor! Bu, kaynakların dağıtımıyla ilgili bir sorundur ve kaynakları dağıtan kimse sorumlu odur!

1 Ocak’tan 1 Temmuz’a 2025’in ilk 6 ayında ormanların korunması için kullanılmasına izin verilen para miktarı 12.5 milyar TL’dir. Ama Nas’a çok önem veren bu iktidar döneminde aynı sürede ödenen faiz tutarı 1 trilyon 111 milyar TL’dir. Tam bir mirasyedilikle 4 yıl önce 2021’deki 179.5 milyardan bu noktaya gelinmiştir. Yani faize karşı olduğunu iddia eden Saray iktidarı bu yılın ilk 6 ayında neredeyse ülkenin varını yoğunu faiz ödemesine yatırmış, ama ormanların korunması amacıyla eli cebine gitmemiş ve faiz harcamasının ancak yüzde 1 kadarını bu iş için ayırmıştır! Tercihtir. “Yanıyorsa yansın” der ve ona göre harcarsınız halktan topladığınız vergileri!

Vurdumduymazlık mıdır? Hayır, daha fazlasıdır! Üstelik yalnızca ormanlar yanmakla kalmıyor, ormanlar barındırdığı canlılarla birlikte, onların canhıraş çığlıklarıyla kül oluyor. Ve daha ötesi, insan kaybı da hiç az değil. Son bir ayda orman yangınlarında kaybettiğimiz can sayısı 16.

Orman işçisi sayısı azken, olanlar da masraftan kısılarak kısa kollu fanilalarla yangın içine sürülüyor. Oysa kasklar, tümü yanmaz ayakkabı, elbise, eldivenler ve gaz maskeleriyle çalışmaları gerekiyor yangında. Ama işçiler inşaatlarda nasıl emniyet kemersiz, kasksız çalıştırılıyorlarsa orman işçileri de korumasız gönderiliyor alevlere. Hem de üç kuruş ücret için. Eskişehir’deki yangında kaybettiğimiz bir işçinin ücret zammı için nasıl uğraşıp mücadele ettiğini biliyoruz.

Kaç kuruştur insan hayatının değeri? Türkiye’de başında M. Şimşek’in bulunduğu neoliberalizm yüceltisinde bu sorunun yanıtı bellidir? “Kısın kısabildiğiniz kadar maliyetleri!” “Sıkın kemerleri sıkabildiğiniz kadar!” Yangın mı- “Yansın yanabildiği kadar!”

                                                           /././

EVRENSEL


Öne Çıkan Yayın

halkTV "Köşebaşı" -23 Kasım 2025-

 İddianamedeki ‘sır’ avukat: Baskı kurdu tehditle ifademi organize etti -Bahadır Özgür-  İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı İB...