SÖZCÜ "Gündem" -31 Temmuz 2025-

Eski Bakan kazmayı çoktan vurmuş, kepçeler çalışıyor -Deniz Ayhan-

Atatürk’ün halka bağışladığı ve SİT alanı olan bölgedeki hastane kampüs inşaatı ilerliyor. Arazi için geçmişte 30 yıllığına 38 milyon lira irtifak hakkı ödendiği bildirildi.

Ulu Önder Atatürk’ün vefatından bir yıl önce halkına bağışladığı Orman Çiftliği arazisi, korunması gerekirken yapılan satış ve devirlerle sürekli küçülüyor. Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin de bulunduğu bölgede, son devir de Sağlık eski Bakanı Fahrettin Koca için yapıldı. SÖZCÜ, Koca’ya, sahibi olduğu Medipol Üniversitesine kampüs yapılması için verilen 403 bin metrekarelik araziyi görüntüledi. SİT alanı olan bölgedeki kampüs (İNŞAATI HIZLA İLERLİYOR) Yaklaşık 7 yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk-İş’i ziyaret etmiş ve konfederasyona bu bölgeden arazi ayrılması kararlaştırılmıştı. Daha sonra da AOÇ arazisinin bir bölümü Türk-İş ile eski Bakan Koca’nın birliktelikleri bulunan TEBA Vakfına tahsis edildi. Bu vakıf bünyesinde Medipol Üniversitesi de bulunuyor. (KARARA UYMADILAR) Arazi için o dönem 38 milyon liralık irtifak hakkı ödendiği ve bunun 22 milyonunun Türk-İş Genel Merkezinin Ankara Kızılay’daki binasına karşılık sayıldığı öğrenildi. Çevre, Şehircilik Bakanlığı, 2022’de bu arazi üzerinde imar planı değişikliği yaptı. Açılan davalar sonucu bu plan İdare Mahkemesince iptal edildi ancak 30 Mayıs 2024’te Bakanlık bölgeye “Özel Sosyal Tesis Alanı” niteliği kazandırınca inşaat da başladı.(30 YIL KOCA’DA) CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, önceki gün Atatürk Orman Çiftliği’ne ait alanın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla eski Bakan Koca’nın kurucusu olduğu Medipol Üniversitesi için verildiğini açıklamıştı. Çevre, Şehircilik Bakanı Murat Kurum da Başarır’a, “Devlet İhale Kanununun pazarlık usulü ile yapılan irtifak hakkı ihalesi sonucu bu arazi, TEBA Vakfı lehine, eğitim, öğretim ve sağlık amacıyla kullanılmak üzere 30 yıl süreyle bağımsız ve sürekli nitelikte irtifak hakkı tesis edilmiştir” dedi.(AOÇ’DEN PARÇA PARÇA KOPARILDI) Atatürk Orman Çiftliği arazisinin 22 bin 428 dekarı kamu kurum ve özel kuruluşlara satıldı ve AKP döneminde ranta açıldı. Bunlar arasında şu yapılar var: *2012 yılında 1 milyar 370 milyon lira harcanarak yapılan Cumhurbaşkanlığı Sarayı. *Ankara Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Melih Gökçek döneminde 801 milyon dolar harcanıp hurda yığını haline gelen Ankapark. *29 Ağustos 2022’den itibaren hizmet vermeye başlayan ABD’nin Ankara Büyükelçiliği. *AOÇ’den alınan arazilerin üzerine 4,2 km uzunluğunda, yaklaşık 50 metre genişliğinde bir bulvar da yapıldı. 

                                           ***

Banka değil sır küpü -Veli Toprak-

Halk Bankası, tadilat masrafı, reklam gideri, yöneticilerinin yaptığı harcamalar gibi birçok konuda milletvekilerinin sorularını ‘bankacılık sırrı’ diyerek yanıtsız bıraktı.

Halk Bankası, reklam giderleri, yöneticilerin yaptığı harcamalar gibi birçok konuda milletvekillerinin sorularını ‘bankacılık sırrı’ diyerek yanıtlamadı, TBMM’nin denetim yetkisini adeta elinden aldı. TBMM KİT Komisyonu üyesi milletvekilleri, Halk Bankası’nın geçmiş dönem hesaplarını inceledi ve banka yöneticilerinin bu konudaki açıklamalarını dinleyerek çok sayıda soru yöneltti. Ancak bankanın kullandırdığı krediler, reklam ve tanıtım giderleri, şubelerin yaptığı tadilat ve onarım masrafları, gayrimenkul satışları ve yöneticilerinin yaptığı harcamalar, ‘sır’ denilerek gizlendi. Banka yöneticilerinin harcamalarının da açıklanmayıp ‘sır’ kapsamına sokulması, ‘Ne gizleniyor’ sorusuna yol açtı.(CEVAPSIZ SORULAR) Halkbank yönetimi tarafından ‘sır’ denilerek cevap verilmeyen bazı sorular şöyle:  *Reklam ve tanıtım planlamanız hangi kriterlere göre yapılmaktadır? 2021-2025 sponsorluk, reklam, tanıtım ve yardım faaliyetlerine ne kadar harcanmıştır? *Banka Genel Müdür ve Yönetim Kurulu üyelerinin kullanımına verilen kredi kartı var mıdır? Limiti ne kadardır? Yöneticiler araç tahsisi yapılmış mıdır? Kredi kartı ve araç tahsisinin yıllık masrafı ne kadardır? *Son beş yılda kaç şubede tadilat ve dekorasyon yapılmıştır? Tadilat ve dekorasyon işlerine ne kadar masraf yapılmıştır?*Değerinin altında ve 7.7 milyon TL’ye elden çıkarılan bir gayrimenkul, hangi belediyeye satılmıştır? Gayrimenkulün özellikleri nedir? *2021 yılından bugüne kadar bankanızın Kur Korumalı Mevduat hesaplarına kur farkı nedeniyle ödediği tutar ne kadardır? *2020 yılından günümüze kadar bankanın ipotek karşılığı el koyduğu gayrimenkullerin sayısı kaçtır? (Reklama 5.5 milyar gitti) Küçük işletmelere destek olmak için kurulan Halk Bankası, 2024’te yaklaşık 1.9 milyar liralık, 2020-2024 arasında ise toplam 5.5 milyar liralık ‘reklam ve ilan’ harcamasını yandaş yayın organları için yaptı.

                                                         ***
Zincir market kasasında yürek sızlatan anlar
Türkiye'nin 81 ilinde bulunan üç harfli zincir marketlerdeki çalışma koşulları, işçilerin isyan etmesine neden oldu. Gün içerisinde yaşadığı yorgunluğu, kasada oturma yasağını ve belirsiz görev tanımı nedeniyle marketteki tüm işleri yaptığını belirten bir çalışanın yorgunluktan fenalaştığı görüntüler sosyal medyada gündem oldu.(https://www.sozcu.com.tr/zincir-markette-yurek-sizlatan-anlar-bedenim-artik-dayanmiyor-p201246)
                                                                ***

İstanbul'un göbeği Taksim'de yaşlı adamı boğazlayıp gasp ettiler!

İstanbul Beyoğlu’nda Taksim metrosunda yürüyen merdivenleri kullanan 67 yaşındaki adam, iki gaspçının hedefi oldu. Para isteyen şüpheliler, yaşlı adam direnince boğazını sıkarak etkisiz hale getirdi. Yaşlı adamın banka kartlarını ve cep telefonu gasp eden şüpheliler, bölgedeki güven timleri tarafından yakalandı.(https://www.sozcu.com.tr/istanbul-un-gobegi-taksim-de-yasli-adami-bogazlayip-gasp-etti-p201245)

                                                                         ***

İtirafçı Aktaş evde şirketleri faaliyette -Özgür Cebe-

CHP’li belediye başkanlarına yapılan operasyonların önünü açan “suç örgütü lideri” Beşiktaş Belediyesi’ne operasyondan önce banka hesaplarını boşaltmış.
(https://www.sozcu.com.tr/itirafci-aktas-evde-sirketleri-faaliyette-p201237)

                                                             ***
40'tan fazla ilde komutan değişti
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında rütbe terfileri ve atamalar Resmi Gazete'de yayımlandı. Karar kapsamında çok sayıda general, amiral ve albayın rütbeleri yükseltilirken, görev yerlerinde de kapsamlı değişiklikler yapıldı.(https://www.sozcu.com.tr/40-tan-fazla-ilde-komutan-degisti-p201236)
                                                                ***
Sözcü

Tozlu raflarda kalan yolsuzluk iddiaları -Öncü DURMUŞ /BİRGÜN-

Rejim muhalefete yönelik saldırılarını ortaya attığı yolsuzluk iddiaları üzerinden sürdürüyor. Oysa AKP kadrolarının İBB’yi yönettiği dönemlerde yaptıkları bile gerçekler için yeterli. İhale usulsüzlüklerinden Albayrak Grubu’na kadar yolsuzluk iddiaları o dönem yargıya taşındı. Dosyalar kapatıldı, kararları veren yargı mensupları ödüllendirildi, hiç kimse ceza almadı.

Saray rejiminin yargı aracılığıyla muhalefete yönelik saldırıları, topluma ‘yolsuzluk’ iddialarıyla kabul ettirilmeye çalışılıyor. Belediye başkanlarından yerel yöneticilere birçok isim bu iddialarla cezaevinde tutulmaya devam ediyor.

Ortaya konmayan iddianameler, ‘duymuştum, öyle biliyorum’ ifadeleriyle tutulan gizli tanıklar, birbiri ardına sıralanan hukuksuzluklar rejimin bu saldırılarının tüm inandırıcılığını ortadan kaldırırken, AKP iktidarının yolsuzluklarla dolu tarihi görünmez kılınmak isteniyor.

Sadece iktidarın elindeki dönemlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde (İBB) yaşananlar bile bu tarihi ortaya çıkarmakta yeterli.

İhalelerde yaşanan usulsüzlüklerden belediyeye bağlı İGDAŞ, İSFALT, İSTAŞ, KİPTAŞ, İDO, AKBİL, Halk Ekmek gibi iştiraklere; AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresinde bulunan Albayrak Grubu’nun yer aldığı yolsuzluk iddialarına kadar birçok tarihi eşiği hatırlamakta da fayda var.

GÜÇLÜ YOLSUZLUK İDDİALARI

İBB’ye yönelik yolsuzluklar, 1994 yılında Belediye Başkanı olan Erdoğan’ın çevresinde yer alan isimlerle birlikte, belediye kaynaklarını kullanarak siyasi ve ekonomik bir güç merkezi inşa ettiği yönündeki iddialarla gündeme gelmeye başladı.

İddiaların merkezinde ihale yolsuzlukları, kamu kaynaklarının belirli şirketlere aktarılması, siyasi kadrolaşma ve medya kontrolü gibi konular yer alırken, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 13 Mart 2002 tarihinde gönderdiği “karar” doğrultusunda, Erdoğan hakkında “ihaleye fesat karıştırmak” suçlamasıyla 30 Mayıs 2002 tarihinde düzenlenen iddianame bu iddiaları yargıya taşıdı.

Düzenlenen iddianame üzerine İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi kamu davası açtı ve sonraki duruşmalarda davanın, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yürütülen kamu davasıyla birleştirilmesine karar verdi. Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Akbil sisteminin uygulanmasında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla toplam 37 sanık hakkında açılan davayı; Erdoğan başbakan olduktan sonra, 1 Aralık 2003’te karara bağladı ve beraat kararı verdi.

1 MİLYAR DOLAR KAMU ZARARI

Yolsuzluk dosyalarında ise belediyeye bağlı iştiraklerde yaşananlar yer aldı. Belediyeye bağlı kurum ve şirketlerdeki yolsuzluk iddiaları 18 ayrı soruşturma kapsamında ortaya çıkarken, İGDAŞ, İSFALT, İSTAŞ, KİPTAŞ, İDO, AKBİL, billboard gelirleri, Halk Ekmek gibi iştirakler üzerinden yolsuzluk soruşturmaları açıldı. Bu davaların toplam mali büyüklüğü 50 trilyon lirayı (o günkü değerle yaklaşık 1 milyar dolar) aştı.

Bu dosyalarda belediyeye bağlı kurumların ihalelerinin, Erdoğan’a yakın isimlerin kontrolündeki şirketlere verildiği ortaya çıktı.

O dönem İGDAŞ’ın sayaç okuma işi; Erdoğan’ın yakını Ahmet Hamdi Pınarcık ve Erdoğan’ın danışmanı Tufan Mengi’nin ortak olduğu Lonca A.Ş.’ye verildi. Dosyalarda aynı işin İSKİ’de 21 cent’e yapıldığı, ancak Lonca’ya 1.55 dolara verildiği ortaya çıktı. Sadece bu anlaşmada bile 22,5 trilyon liralık kamu zararı oluştu.

SORU İŞARETİNİN BÜYÜĞÜ ALBAYRAK GRUBU

Yolsuzluk iddialarının önemli bir bölümünü ise Albayrak Grubu oluşturdu. Erdoğan’ın hem okul hem de siyasi çevresinden gelen isimler, Nuri, Ahmet ve Muzaffer Albayrak kardeşler daha sonra ihalelerde ayrıcalıklı davranıldıkları, doğrudan Erdoğan’la görüştüklerini ve onun onayıyla işlemlerin yapıldığını itiraf etti. Albayrak Grubu’nun belediyeden gelen kaynaklarla milyar dolarlık büyüklüğe ulaştığı öne sürüldü.

Kısa sürede medya ayağında da yeniden bir dizayna Albayrak Grubu aracılığıyla girildi. 1997’de yayın hayatına başlayan ve Albayrak Grubu’na ait Yeni Şafak gazetesi, bu yapı içinde propaganda ve savunma işlevi görürken, yine bu grupla bağlantılı Kanal 7 ile yüksek meblağlı reklam anlaşmaları yapıldı. Yayınları çok da izlenmeyen bu kanal, “belediyeyi tanıtma” bahanesiyle kamu kaynaklarını kullandı.

Yeni Şafak Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Albayrak’ın itirafları Soner Yalçın’ın Kayıp Sicil adlı kitabında da yer buldu. Albayrak ifadelerinde şöyle dedi:

“1994 yılı mahalli idareler seçiminde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na ağabeyim Nuri Albayrak’ın Fatih İmam Hatip Lisesi’nde birlikte okuduğu ve samimi görüştüğü arkadaşı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçilmesiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle bir yakınlaşmamız oldu; ağabeyim Nuri Albayrak belediye meclis üyesi olarak seçilmişti. Yine Ahmet Albayrak ağabeyim de çok iyi görüşürdü. Recep Tayyip Erdoğan’ın seçilmesinden sonra belediyeden ihale alma olayımız daha da kolaylaştı. Bütün seçim çalışmalarında kendisini maddi ve manevi olarak bütün imkânlarımızla desteklemişizdir. Bu durumu belediye çalışanları ve üst düzey yöneticileri yakinen bildikleri için çoğu zaman Belediye Başkanı Erdoğan’ın direkt talimatı olmaksızın da belediyeden kolayca ihale alma durumlarımız oldu.”

SİSTEM VURGUSU

Eski AKP Milletvekili Harun Karaca’nın ifadelerinde ise Ekrem İmamoğlu soruşturmasında etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanarak serbest bırakılan itirafçıların söylediği ‘SİSTEM’ vurgusu yer aldı. Karaca, “İhalelerde komisyon alma işi belli bir kadro işidir. Çünkü dışarıya bilgi sızmaması gerekmekte, sistemin bir parçası olması gerekmektedir. İlk başlarda ihalelerde indirim yüksek tutuluyordu, ancak daha sonra ihalelerin verildiği firmalardan komisyon alınabilmesi için indirimler fazla yüksek tutulmadı. Albayrak ailesi Recep Tayyip Erdoğan’la eskiye dayanan dostlukları bulunduğu için bizi muhatap kabul etmeyerek direkt olarak Başkanla kendileri görüşürler” diye konuştu. Yolsuzluk iddialarının ardından gündeme gelen çete iddiaları da yargıda bertaraf edildi. O dönem İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne taşınan suçlamalarda “cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak, ihaleye fesat karıştırmak, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak, sahte belge düzenlemek ve kullanmak” suçları yöneltildi.

KİMSE CEZA ALMADI

Soruşturmalar ise bir bir akamete uğradı. İçişleri Bakanlığı Erdoğan hakkında soruşturma izni vermesine rağmen Danıştay 2. Dairesi bu kararı kaldırdı. Kararı kaldıran üyeler arasında Hüseyin Karakullukçu da yer aldı. Karakullukçu’nun 2011’de Danıştay Başkanı olması da dikkat çekmişti. Gündeme gelen onca iddiaya, itiraflara rağmen ise soruşturmalar ya kapandı ya da sanıklar dokunulmazlık yoluyla yargıdan kaçırıldı. Tüm bu iddialar arasında tek bir kişi ceza almadı.

∗∗∗

AKP’LİLERE DOKUNULMAZLIK ZIRHI

Erdoğan’ın İBB’deki yakın çalışma arkadaşları ve yakın sermaye grubundan bazı kişiler ise 2002 seçimleriyle beraber vekil yapılarak dokunulmazlık zırhı kazandı.

İGDAŞ, Akbil, Albayrak davalarında sanık olan Mustafa Açıkalın, Sivas’tan AKP Milletvekili oldu.

1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcılığı görevine atanan, Akbil ve Albayrak soruşturmalarında yer alan İdris Naim Şahin ise İstanbul Milletvekili olarak Meclis’e girerken yıllar sonra İçişleri Bakanlığı’na getirildi.

İDO dosyasında ismi geçen Binali Yıldırım ise 2002–2013 ve 2015–2016 yılları arasında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı olarak görevlendirildi. Ayrıca 2014 ve 2015 yılları arasında Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlığını yaptı. Yıldırım daha sonra Başbakanlık koltuğuna getirildi, rejim değişikliğinin ardından görevi son buldu. Yıldırım, 2019’da tekrarlanan yerel seçimlerde İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun karşısına çıkarıldı; iki seçimi de kaybetti.

Hakkında komisyon ve zimmet suçlamaları bulunan Harun Karaca ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iştiraklerinin yönetim kurulu başkanlığı ve üyeliği görevlerinde bulunurken, 24., 25. ve 26. Dönem İstanbul Milletvekili seçilerek Meclis’e girdi.

Yine yolsuzluk yaptığı öne sürülen ve 1994 ile 1998 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Kaynak ve İştirakler Daire Başkanlığı ve Başkan Danışmanlığı görevlerinde bulunan Necmi Kadıoğlu ise 28 Mart 2004 yerel seçimlerinde Esenyurt Belediye Başkanı olarak seçildi. 15 Aralık 2017 tarihinde istifa edene kadar bu görevini sürdürdü

Albayrak Grubu’nun yaptığı faaliyetlerde ismi geçen Nurettin Canikli, AKP’den 2002, 2007, 2011 ve Kasım 2015 genel seçimlerinde Giresun Milletvekili oldu. Canikli, 2016 tarihinde Binali Yıldırım tarafından kurulan 65. Türkiye Hükûmeti’nde önce Başbakan Yardımcısı, daha sonra da Millî Savunma Bakanı görevlerine getirildi.

Görevi kötüye kullanma iddiasıyla gündeme gelen Mehmet Sekmen, 2002 yılında yapılan genel seçimlerde 22. Dönem AKP İstanbul Milletvekili oldu. Sekmen, 30 Mart 2014 ve 31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimlerde Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçildi.

∗∗∗

KİMSEYE CEZA VERİLMEDİ

Gündeme gelen yolsuzluk iddiaarı, açılan soruşturma ve davalar ise Erdoğan Başbakan olduktan sonra düştü. o davalarda beraat kararı veren hâkim-savcıların daha sonra görevlerinde yükselmesi ise dikkat çekti.

Beraat kararında imzası olan İsmail Rüştü Cirit, 2015-2020 arasında Yargıtay Başkanlığı yürüttü. Akbil davasını açıp temyize göndermeyen savcı Hadi Salihoğlu ise daha sonra 17-25 Aralık operasyonlarının ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı oldu. KİPTAŞ’ın iş merkezi, lüks villaları, konutları ile ilgili Mülkiye Başmüfettişi olarak “soruşturmaya yer yoktur” yanıtını veren Hüseyin Avni Coş da üç yıl sonra vali olarak tanındı ve 2017 yılına kadar valilik yaptı. Akbil bilirkişisi, “kuşkulu” tespitler yapmasına rağmen sanıklar lehine görüş veren Adem Sözüer ise İstanbul Hukuk Fakültesi Dekanı oldu ve Erdoğan’a hukuk danışmanlığı yaptı.

Öncü DURMUŞ /BİRGÜN

İşsizlikte tarihi zirve görüldü -BİRGÜN- 31 Temmuz 2025-

İktidardan ‘Ekonomi şahlanacak’ açıklamaları ardı ardına gelirken şahlanan işsizlik oldu. TÜİK’e göre geniş tanımlı işsizlik yüzde 32,9’a yükseldi.

Ülke, günden güne derinleşen kriz ortamında Cumhuriyet tarihinin en yüksek işsizlik oranını deneyimliyor. Haziran ayı işsizlik verileri tablonun ciddiyetini gözler önüne serdi. Buna göre ülkedeki her 3 kişiden 1’i işsiz.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), haziran ayına ilişkin işsizlik verilerini açıkladı. Buna göre haziran ayında dar tanımlı işsizlik, bir önceki aya göre 52 bin kişi artarak 3 milyon 47 bin kişiye yükseldi. İşsizlik oranı ise 0,2 puan artarak yüzde 8,6 seviyesinde gerçekleşti. Geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 32,9 olarak gerçekleşti. Mayıs ayında bu oran yüzde 31,1 idi.

13 MİLYON KİŞİ İŞSİZ

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) da geniş tanımlı işsizlik raporunu açıkladı. DİSK-AR, raporunda, geniş tanımlı işsiz sayısının son bir yılda 1,6 milyon kişi arttığını kaydetti. Dar tanımlı işsizlik ile geniş tanımlı işsizlik arasındaki uçurumun derinleştiği ifade edilen raporda, mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısının Haziran 2025’te 13 milyon 383 bin kişi olarak gerçekleştiği belirtildi. Böylece TÜİK’in 3 milyon 47 bin kişi olarak açıkladığı dar tanımlı işsizlik ile DİSK-AR’ın hesapladığı geniş tanımlı işsizlik arasındaki nüfus farkının 10 milyondan fazla olduğu ortaya kondu.(https://arastirma.disk.org.tr/?p=13028)

Dar tanımlı işsizlikteki artış benzer seyirde ilerlese de geniş tanımlı işsizliğin katlanarak arttığı vurgulanan raporda şu ifadeler yer aldı: “Haziran 2023’te 3 milyon 228 bin olan dar tanımlı işsiz sayısı Haziran 2024’te 3 milyon 253 bin, Haziran 2025’te ise 3 milyon 47 bin oldu. Dar tanımlı işsizlik her ne kadar benzer seyirde izlemiş olsa da geniş tanımlı işsizlik bu dönemde tırmandı. Haziran 2023’te 9 milyon 151 bin olan geniş tanımlı işsiz sayısı Haziran 2024’te 11 milyon 740 bine ve Haziran 2025’te 13 milyon 383 bine yükseldi. Böylece dar tanımlı ve geniş tanımlı işsizlik arasındaki makas hızla açıldı.”

İşsizlik ülke genelinde alarm veren boyutlara ulaşırken ekonomistler de “Tablo hiç olmadığı kadar vahim ve ürpertici” değerlendirmesinde bulundu.

∗∗∗

İŞSİZLİK DİZGİNLERİNDEN KOPTU

∗∗∗

EKONOMİST MUSTAFA SÖNMEZ: DÜNYADA BİR BAŞKA EMSALİ YOK

“Geniş tanımlı işsizlikte yüzde 32,9 gerçekten tarihi bir rekor. Hiç olmadığı kadar yüksek bir işsizlik oranından söz ediyoruz ve böylesine bir oran da şu anlama geliyor: İnsanlar iş bulma umutlarını yitirdikleri için iş aramıyorlar artık. Atıl işgücünü oluşturan nüfusu 13 milyon 400 bin kişi olarak ilan ettiler. Bu nüfusun 3 milyon 47 bini dar tanımlı işsiz nüfus. Yani şunu demek mümkün ki bugün 10 milyona yakın insan geniş tanımlı işsiz nüfus kapsamında. Ben böyle bir tablonun dünyada emsalinin olduğunu düşünmüyorum. Artık nüfus genelinde beklenti giderek kötüleşiyor. İnsanlar çalışmaya hazır ancak iş bulma umudunu yitirmiş durumda. Bu nüfusun bir kısmını da çalışabilen genç nüfus oluşturuyor, onları da aslında çalışmamaya iten ücretler. Üniversite mezunu insanlara iş tekliflerinde asgari ücret sunuyorlar, onlar da bu ücreti çalışmaya değer görmüyorlar. ‘Asgari ücretle çalışıp ne yapayım, bu ücret neye yetecek, nasıl yaşayabileceğim? Niye çalışayım ki?’ diye düşünüyorlar ve bu nüfus da karşımıza şu kategorileri çıkarıyor: ev kadını- ev erkeği. Yani, işgücünde olabilecek nitelikte ancak işgücüne dahil değil. Bütün bu tablo da kelimenin tam anlamıyla ürpertici. Emek nüfusu bakımından bu kadar avantajlı bir ülkede nüfus eve tıkılmış durumda. Bu da ülkenin ‘varlık içinde yokluk’ çektiğini gösteriyor aslında. Tarım ve turizm sektörlerindeki sıkıntılar da aslında mevsimsel olarak istihdam sağlayan bu işkollarında bile bu sene gerekli istihdam talebinin oluşmadığını ortaya koyuyor.”

∗∗∗

DOÇ. DR. SELİN PELEK: KAMUDA TASARRUFUN ETKİSİ BÜYÜK

“Geniş tanımlı işsizlikteki bu artışın nedenlerini dört başlıkta incelemek mümkün. İlk neden turizmdeki kriz. Sektöre yönelik istihdam talebinde, son olarak haftalık tatil izninin kaldırılmasıyla da birlikte, ciddi bir düşüş var. Talep düşüklüğü, turizm içinde sektörel bazda ciddi sıkıntılar yaratıyor. İkincisi eğitim işsizliği. İstihdam, üniversiteden mezun olan nüfusu karşılayamıyor. Yani, işgücü piyasası eğitimli nüfusu absorbe edemiyor. Üçüncü neden işgücündeki kadın nüfusu. Kadınlar iş arıyor ve bulamıyorlar. Eğitimli kadın nüfustaki işsizlik de hep cinsiyet bazlı erkeklerden oldukça yüksek seyrediyor. Bu da elbette geniş tanımlı işsizliğe yansıyor. Son başlık ise kamudaki tasarruf. Kamuda tasarruf paketinin uygulamaya konması ve devamında her sene yapılan kamuya iş alımlarının kesilmesi veya ciddi oranda azaltılması, elbette işsizliği de yaygınlaştırıyor. Bu dört ana başlığın toplam etkisi de aslında böyle bir tabloyu çıkarıyor ortaya.”

BİRGÜN

soL "Köşebaşı + Gündem" -30 Temmuz 2025-

Özel: 'Nitelikli çoğunluk' talebimiz kabul edildi, komisyona katılacağız

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ile CHP'li Murat Emir'in görüştüğünü belirtti. İmralı süreci kapsamındaki komisyonda kararların nitelikli çoğunlukla alınacağını söyleyen Özel, komisyona katılacaklarını bildirdi.(https://haber.sol.org.tr/haber/ozel-nitelikli-cogunluk-talebimiz-kabul-edildi-komisyona-katilacagiz-400232)

Kars’ta şap salgını: Yüz binlerce hayvan tehlikede, halk sağlığı ve gıda krizi kapıda -Özkan Öztaş-

Kars ve çevresinde hızla yayılan şap hastalığı yüz binlerce hayvanı tehdit ediyor. Olası halk sağlığı ve gıda krizinin yanında bölgedeki üreticiler de hayvan kayıpları karşısında yalnız bırakıldı.

Kars ve çevresinde şap hastalığına bağlı hayvan ölümleri artarken, ölü hayvanların dere yataklarına ve açık alanlara bırakılması ciddi bir çevre ve halk sağlığı tehdidine dönüştü.

Özellikle içme suyu kaynaklarına yakın bölgelere atılan ölü hayvanlar, virüslerin yağmur sularıyla birlikte yeraltı sularına karışma riskini beraberinde getiriyor. Bu durum uzmanları alarma geçirdi.

Köylerde ve kırsal alanlarda etkisini artıran şap salgınına karşı yeterli önlem alınmadığı, ölü hayvanların usule uygun imha edilmediği belirtiliyor. Vatandaşların uyarılara rağmen hayvan leşlerini gelişigüzel alanlara bırakması salgının yayılımını hızlandırıyor.

Kars-Ardahan-Iğdır’da şap hastalığı dramatik boyutlara ulaştı

soL’a konuşan CHP Kars Milletvekili İnan Akgün Alp, bölgede baş gösteren salgının yönetim hataları ve yetersiz müdahaleler nedeniyle felaket boyutuna ulaştığını belirtti. Alp, geçen yıl SAT-2 varyantına karşı yapılan aşılamaların bu yıl etkili olan SAT-1 varyantına karşı etkisiz kaldığını belirtti. Alp’e göre bu durum, hastalığın bölge genelinde hızla yayılmasına neden oldu.

                                                       CHP Kars Milletvekili İnan Akgün Alp

Bakanlığın bu hatası binlerce hayvanın telefine sebep olabilir” diyen Alp, “Bu da hem bir gıda krizini hem bir halk sağlığı krizini hem de ekonomik bir krizi tetikleyecektir. İktidar her zamanki gibi ortaya çıkacak et ve süt arzını ithalat yoluyla kapatmayı deneyecek; bu da yerli üreticiye son darbe olacaktır” ifadelerini kullandı.

Ciddi denetimsizlikler var

Bölgedeki hayvancılık faaliyetlerinin büyük bölümünün kayıt dışı yürütüldüğüne dikkat çeken uzmanlar, bu durumun hastalıkla mücadeleyi zorlaştırdığını ifade ediyor. Sınır illerinde kontrolsüz hayvan hareketliliği, veteriner denetiminden uzak satışlar ve eksik aşı uygulamaları şap salgınının önünü açan başlıca etkenler arasında gösteriliyor.

Özellikle sınırdan geçen hayvanların hastalık risklerine dair yeterli bilgiye sahip olunmaması, denetim ihtiyacını acil hale getiriyor. Uzmanlar, salgının sadece hayvanları değil süt ve süt ürünleri üzerinden insan sağlığını da tehdit ettiğine dikkat çekiyor.

'Aşılar önce batıdaki büyük çiftliklere mi gönderildi?'

soL'a konuşan CHP Kars Milletvekili Alp, bir başka iddiayı daha gündeme taşıdı. 

SAT-1 varyantına karşı geliştirilen aşıların doğu illerine ulaştırılmadan önce batıdaki büyük ölçekli çiftliklerde kullanılmaya başlandığını öne süren Alp, “Doğu Anadolu için geliştirilen aşılar Kurban Bayramı’ndaki hayvan hareketliliği nedeniyle önce batıdaki 50-100 bin başlık çiftliklerde mi kullanıldı? Bu çok ciddi bir iddia. Bunu doğrudan Tarım Bakanı’na soruyoruz” dedi.

'Çiftçilerin borçları faizsiz ertelensin'

Alp, bölgedeki üreticilerin hayvan kayıpları karşısında yalnız bırakıldığını savunarak, devletin acilen sahaya inmesi gerektiğini belirtti. Telef olan hayvanlar için maddi destek, faizsiz kredi ve süt üreticilerine litre başına en az 5 TL destek primi verilmesini önerdi.

Ayrıca üreticinin elinde kalan hayvanları kışa kadar besleyebilmesi için yem desteğinin zorunlu hale gelmesi gerektiğini kaydeden Alp, çiftçilerin borçlarının faizsiz ertelenmesini istedi. “Bu kadar ağır bir tablo var ki, acil tedbir alınmazsa telef olacak hayvan sayısı yüz binleri bulabilir” diyen CHP’li Alp, Kars, Ardahan ve Iğdır halkının yalnız bırakılmaması gerektiğini ifade etti.

'Şap Enstitüsü Kars’ta stratejik laboratuvar kurmalı'

Sorunun köklü çözümü için de önerilerde bulunan Alp, Ankara’daki Şap Enstitüsü’nün Kars-Ardahan-Iğdır’ı sınır bölgesi olması nedeniyle stratejik bölge ilan etmesini ve Kars’ta yerel aşı üretimi yapabilecek pilot bir laboratuvar kurmasını istedi.

'Çiftçimiz devleti yanında göremedi, hissedemedi'

İnan Akgün Alp aynı zamanda tüm bölgeye veteriner hekimlerin gönderilmesi, Tarım İl Müdürlükleri eliyle hastalıkla mücadelede kullanılan ilaçların ücretsiz olarak temin edilmesi ve üreticinin sahada yalnız bırakılmaması gerektiğini vurguladı.

Çiftçimiz devleti yanında göremedi, hissedemedi” diyen Alp, bölgenin adım adım büyük bir gıda krizine, ekonomik çöküşe ve halk sağlığı sorununa sürüklendiğini belirtti.

'İthalat çözüm değil, son darbe olur'

Alp ayrıca, iktidarın geçmişte olduğu gibi yine hayvan ve et ithalatına yönelerek çözüm arayacağını ancak bu adımın bölgedeki üreticiye “son darbe” olacağını söyledi.

Kars, Ardahan ve Iğdır başta olmak üzere Doğu Anadolu’da yaşanan şap salgını, gerekli tedbirlerin alınmaması durumunda ülke genelinde ciddi bir krize dönüşebilir. Tarım ve Orman Bakanlığı’ysa konuya dair henüz acil bir eylem planı ilan etmedi. 

Ancak uzmanlar ve bölgedeki milletvekilleri geçen her günün zaman kaybı olabileceğine dikkat çekiyor. 

                                                         ***

Askerde su içmek de parayla! ’Molada bir anda tatlıcı, kola satıcısı, sucu sarıyordu etrafımızı’-Burcu Günüşen-

Zorunlu askerliğini yapan iki erin aşırı sıvı kaybından ölümüne tepkiler sürüyor. Meclis’te verilen soru önergesinde askerlerin içme suyu için kantine para ödemek zorunda kaldığı iddiası da soruldu. soL’un edindiği bilgiye göre birçok birlikte askerler molaya çıktığında sadece parayla suya erişebiliyor.

İskenderun Deniz Er Eğitim Alay Komutanlığı'nda temel askerlik eğitimindeki iki askerin aşırı sıvı kaybına bağlı çoklu organ yetmezliğinden yaşamını yitirmesine tepkiler sürüyor.

soL’a konuşan bir emekli asker sıvı kaybından asker ölümlerinin TSK tarihinde bir ilk olduğunu vurgulayarak "utanç verici" demişti.

CHP Çanakkale milletvekili Özgür Ceylan Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığı’na soru önergesi verdi.

Önergede Bakan Güler'e şu sorular yöneltildi:

  • "Erler neden uzun süre güneş altında bekletildi?
  • Firari erler olduğu için tüm birliğin uzun süre bekletildiği doğru mu?
  • Alay Komutanlığı’nda doktor olmadığı, müdahalenin hemşire ve ambulans şoförü tarafından yapıldığı, ilk doktor müdahalesinin devlet hastanesinde olduğu doğru mudur?
  • Erlerin tabura alındığında, bir erin 'spor yapamaz' sağlık raporunun görevli astsubay tarafından yırtıldığı diğer bir erin su şişesinin aynı astsubay tarafından tekmelendiği doğru mudur?"

'TSK'yı Kerbela'ya çevirdiniz'

CHP'nin Milli Savunma Komisyonu üyeleri Özgür Ceylan, Uğur Bayraktutan, Seyit Torun, Tahsin Becan, Aşkın Genç, Metin İlhan ve Eylem Ertuğ Ertuğrul önergeye ilişkin yaptıkları açıklamada "askerlerin içme suyunun yetersiz olduğu ve kantinden parayla su almak zorunda kaldıkları" iddialarını da dile getirdi.

Milletvekillerinin açıklamasında "TSK’yı Kerbela’ya çevirdiniz. Bu çağda devlete emanet edilen vatan evlatları susuzluktan ölür mü? Birlikte içme suyunun yetersiz olduğu, askerlerin para ile kantinden su satın almak zorunda kaldığı doğru mu?” ifadesine yer verildi.

'Mola sırasında kantin kazansın diye su kesintisi yapılıyor' iddiası

soL’un edindiği bilgiye göre, İskenderun’daki alay komutanlığında kantinin para kazanması için mola sırasında su kesintisi uygulandığı iddiaları da uzun yıllardır dile getiriliyor.

İsminin yayımlanmasını istemeyen bir eski asker bundan 25-30 yıl öncesinde de İskenderun için böyle bir söylenti olduğunu dile getirdi.

O zaman bu iddianın genç subaylar arasında konuşulduğunu aktaran eski asker “Tam eğitime ara verildiği zaman insanlar muslukların başına koşuyor, su akmayınca gidip kantinden kola, fanta alıyorlar diye konuşulurdu. Tabii bu ağır bir suçlama, ama vardı böyle bir söylenti İskenderun için” dedi.

Molada bir anda gelen seyyar kantinler

Yakın yıllarda zorunlu askerliğini Isparta ve Amasya’da yapmış olan üç kişinin soL’a anlattıkları da askerlerin mola verildiğinde su içmek için çevrelerini saran satıcılara para ödemek zorunda kaldıklarına işaret ediyor.

İki yıl önce Amasya’da askerliğini yapan bir yurttaş komutanlık içinde özelleştirilmiş seyyar kantinler olduğunu, güneş altında yapılan eğitimlerde mola verildiğinde eğitim yapılan alana bir anda soğuk meşrubat ve pide getiren bu kantinlere para ödeyerek susuzluklarını gidermek zorunda kaldıklarını anlattı.

Geçen yıl biri Amasya'da biri Isparta'da askerlik yapan iki yurttaş da su sorununa işaret etti.

İçecek suyu kantinden dahi almanın mümkün olmadığını dile getiren iki yurttaş, askerlerin 5-6 kişi bir araya gelip taşıyabildikleri kadar su satın alıp döndüklerini anlattı. Molada çevrelerini saran satıcılara mecbur bırakıldıklarını anlatan yurttaşlar şunları kaydetti:

“Eğitimler 1 saatse 40-45 dakika yaptırıyorlar, kalan süreyi mola için kullandırıyorlar. Bu sırada da çevremizi satıcılar sarıyor arabalarla. Tatlıcı, kola satıcısı, sucu vs… Her şeyi özelleştirmişler, yemekler de öyle. Kumanya yiyemediğimiz için ki onu da özel şirket getiriyor, pide vs. yiyorduk."

                                                             ***

Gelecek Partisi İzmir İl Başkanı 'cinsel taciz' suçlamasıyla gözaltına alındı

Gelecek Partisi İzmir İl Başkanı Yaşar Beyazgül Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliği ekipleri tarafından "cinsel taciz" suçlamasıyla gözaltına alındı. Gelecek Partisi İzmir İl Teşkilatında dün, il ve ilçe teşkilatlarında 29 kişi toplu şekilde istifa etmişti.(https://haber.sol.org.tr/haber/gelecek-partisi-izmir-il-baskani-cinsel-taciz-suclamasiyla-gozaltina-alindi-400223)

                                                                    ***

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -30 Temmuz 2025-

 

Özgür Özel T24'e açıkladı; CHP hangi durumda İmamoğlu yerine aday çıkaracak, komisyona ne zaman üye verecek, 'İBB itirafçılığı' için yorumu ne, CHP'ye kayyım atanabilir mi?-GÖKÇER TAHİNCİOĞLU & CEREN BALA TEKE-

"Resmen reddedilene kadar adayımız İmamoğlu, aday olamazsa en doğru adaya bakılır; CHP’ye kayyım atanamaz, dokunulmazlığım kaldırılamaz"

Özgür Özel T24'e açıkladı; CHP hangi durumda İmamoğlu yerine aday çıkaracak, komisyona ne zaman üye verecek, 'İBB itirafçılığı' için yorumu ne, CHP'ye kayyım atanabilir mi?

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, çözüm süreci kapsamında TBMM"de kurulacak komisyona, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş"un resmî olarak, “Komisyon kararlarında nitelikli çoğunluk esas alınacak” açıklamasını yaptığı anda üye vereceklerini söyledi. CHP"nin komisyona bu şartlarda üye vermemesinin partinin tarihsel tutarlılığını heba edeceğini ifade eden Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan"ın kendilerini komisyonda istemediğini savundu ve “Erdoğan bizden korksun” diye konuştu. Özel, geçmişte dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek verilmesini yanlış bulduğunu belirtirken, Kürt seçmenle CHP arasındaki travmanın aşıldığını da vurguladı. Özel, erken seçim olması ve Ekrem İmamoğlu"nun cumhurbaşkanı adayı kabul edilmemesi ihtimali için de “Adaylığı reddedilene kadar adayımız İmamoğlu. Reddedilirse oturur en doğru ismi belirleriz” dedi.

Özel, CHP Genel Merkezi"nde T24"ün sorularını yanıtladı.

-TBMM"de kurulacak komisyonla ilgili ilkeleri sıraladınız, net biçimde aktardınız. Ancak bu iş ne zaman sonuçlanacak?

Bizim esas talebimiz şu; eşit temsil olsun ve nitelikli çoğunluk olsun. Onlar eşit temsil meselesine şu sebepten yanaşmıyor; diğer partilere de eşit temsil verince çok kalabalık olması gerekiyor. 100 kişi gibi. Bizim partinin temsili ve katkısı için on kişiye de ihtiyaç yok. Yani dört arkadaş halleder aslında bu işi. Ama böyle istiyorlar sayıyı.  Bu noktadan sonra nitelikli çoğunluk şöyle bir önem kazanıyor. AKP ve MHP işi çözmüş durumda gibi zaten. O zaman bizim bir anlamımız yok. Hiç olmazsa böyle demokratikleşme üzerinden bizim bir sürü çalışmamız var. Bizim kurmuş olduğumuz Adalet ve Demokrasi Komisyonu sekiz, dokuz aydır çalışıyor.

Sekiz başlıkta yirmi altı ayrı öneride bulundu MYK'ya. Her biri de bu süreçte CHP bu komisyondan ne talep etmeli ne yapmalı şeklinde öneriler. Çok kapsamlı bir hazırlık oldu. Biz hazırlıklıyız.

“Komisyona katılma ihtimalini operasyonlara indirgemek yanlış”

Şimdi Meclis"te kurulacak komisyona da katılım noktasını şuna indirgiyorlar; CHP"ye operasyonlar dursun… Sanki 18 Mart günü ülkede her şey güllük gülistanlık mıydı? Tutuksuz yargılamanın esas olması, iddianamelerin hızlı yazılması, savcıların mafyavari yöntemler uygulaması falan bunlar sadece bugünün bizim karşımıza çıkardığı sorunlar mı? Elbette bunları da ben her görüştüğüm kişiye de yani Numan Bey'e de anlattım, İbrahim Bey'e de anlattım, bütün partilerin genel başkanlarına da anlatıyorum. Özellikle AK Parti'den kimi görsem anlatıyorum ve anlattırıyorum. "Yani biliyor musunuz döneminizde neler yaşanıyor?" diyorum. Kadınları çocuklarıyla tehdit ediyorlar, babaları oğullarıyla tehdit ediyorlar.

“Mesafe alıyorsak komisyonda kalırız”

Bu işin bir kısmı ama zaten Türkiye'de mesela nefret söyleminin cezalandırılması gibi bir ihtiyaç var. Terör tanımının gerçekten terörü tarif etmesi gibi bir ihtiyaç var. Diğer otoriter popülist liderlerden devşirilen işte dezenformasyon yasası gibi bir mesleği, gazetecilik mesleğini, kriminalize eden ve tehdit altına alan bazı yasaların ortadan kalkması gibi önemli ihtiyaçlar var. Genel olarak; düşünce özgürlüğü noktasındaki her türlü hem kötü düzenlemelerin hem de kötüye kullanılan düzenlemelerin değişmesi gerekiyor. O yüzden biz komisyona girip muhalefet edip, çatır çatır siyaset yapıp orada doğrusunu anlatıp ondan sonra eğer mesafe alınıyorsa komisyonda kalırız.

“AKP için bu iklimden çıkış kapısı, komisyon bir fırsat”

AKP, hukuk tanımazlıkta, demokrasiyi ayaklar altına almakta, saldırganlıkta kritik bir noktaya geldi. Şimdi geri dönemiyorlar. Dönüş daha maliyetli geliyor. Ama ileri de gidemiyorlar. Buradan sonrası olmayacak. Bunlara bir çıkış lazım. Ve kendi yönetim anlayışları ve Erdoğan'ın karakteri üzerinden baktığımızda kolay kolay da kendi kendilerine yapamayacaklar. Yani bu ülkeyi getirdikleri bu noktadan kendilerine de ülkeye de bir çıkış arıyorlarsa bu komisyon bunun için çok iyi bir fırsat. Ama burada samimiyet lazım yani veya gerçekten iyi niyet lazım.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Gökçer Tahincioğlu, Ceren Bala Teke

“Erdoğan bizi hiç kandıramadı”

Bugüne kadar Cumhuriyet Halk Partisi, Erdoğan'ın kandırabildiği bir parti olmadı. Biz Erdoğan tarafından kandırılmadık. Bu yüzden de bu seferde kimse düşünmesin yani CHP giriyor, Erdoğan bunları kandıracak… Öyle mi yapacak, böyle mi yapacak?

“Mücadele ancak hukuksuzlukların kalkmasıyla yumuşar”

Mücadelede zerre gerileme olmayacak. Sert mücadelemizin yumuşaması gerçekten yapılan bütün hukuksuzlukların ortadan kalkmasıyla mümkün yani. Yoksa öyle aynı komisyona girdik diye geri adım atmayız.

“Yirmi komisyonda zaten birlikteyiz, dikta rejimini bırakacaklarsa orada olacağız”

Biz bunlarla yaklaşık yirmi tane komisyonda birlikte çalışıyoruz zaten. Oraya girmek nasıl AK Parti'yle MHP'yle iş tutmak demek değil ise bu da öyle ama bu komisyonun bir tarihi görevi var. Hem terörün sonlanmasına katkı sağlayacak hem de terörü bahane ederek ülkedeki dikte rejiminden geri adım atılmasını sağlayacak. Yani terörü bahane edip ülkede kurulan dikta rejimini, herkesi terörist diye yaftalamayı, herkesi tutuklamayı bırakacaklarsa ve biz bu iki işlevi birlikte görecekse orada olacağız.

“Kurtulmuş, açıklama yaptığı anda üye vereceğiz”

-Durum ne zaman netleşecek?

Grup başkan vekillerine söyledim. Meclis Başkanı bir açıklama yapsın ve "nitelikli çoğunluk kesinlikle aranacak" desin. Biz de isimleri bildirelim dedik. Yolladığı yazıda yok çünkü öyle bir şey. Bunu söylediği anda üye vereceğiz. O komisyona gidilmesi ve savunulması lazım. Bizim komisyondaki üyelerin yedi tanesi hukukçu ve aslında orası bir hukuk komisyonu. Bir çeşit teknik hazırlık komisyonu yani. Meclis komisyonunda hukukçu olmayan, siyasetçi arkadaşlarımız da olacak. Coğrafya da önemli, tüm Türkiye'yi temsil edecek arkadaşlar olacak.

“Anayasa konuşmayacağımızı bilecekler, yasa yaparız, anayasa yapmayız”

-Kırmızı çizginiz ne? "Anayasa konuşmayız" dediniz mesela. Ne konuşulursa komisyondan çekilirsiniz? İşin doğası gereği anayasa gündeme gelecek gibi…

Bizi o komisyona davet eden de o komisyonda kalmamızı isteyen de o komisyonda anayasa konuşmayacağımızı bilecek. Yani biz bu konuda çok netiz. Mevcut anayasaya uymayanlarla anayasa yapamayız. Bizim anayasa konuşma şartlarımız bu komisyonla ilgili tutumumuzdan çok önce çok netti zaten. Anayasaya uymayanlarla anayasa yapmayız. Can Atalay içeride duruyorken, Osman Kavala içeride duruyorken, AİHM kararına rağmen Gezi'deki arkadaşlar çeşitli lehlerine kararlara rağmen içeride duruyorken, Selahattin Demirtaş içeride duruyorken, öbür taraftan haklarında bir somut iddia daha ortaya konmamışken ve iddianame yazılmıyorken İstanbul'un seçilmiş belediye başkanı içerideyken olmaz. Toplumun da yüzde 75"i bunların siyaseten içeride tutulduğunu biliyorken nasıl anayasa yapacağız bunlarla birlikte yani? Böyle bir zemin yok. Komisyona yazdığımız on altı maddelik öneride de yasal çalışmalarla sınırlı olmak üzere diye yazdık. Yasa yapabiliriz, anayasa yapamayız.

“Erdoğan, CHP"yi komisyonda istemiyordu”

-Erdoğan sizi komisyonda ne kadar istiyor, gerçekten istiyor mu sizce?

İstemiyordu bence. Çünkü uzun süredir ayak sürüyor ve bu sürece Devlet Bahçeli'yle Erdoğan'ın yaklaşımları biraz birbirinden farklı. İşin o kısmıyla hiç ilgilenmiyorum. Benim siyaseten bildiğim bir şey var.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un CHP lideri Özgür Özel'i TBMM'deki ziyareti

“Komisyonda yer almamak tarihsel tutarlılığı heba eder”

Tarihte bazen kritik dönemeçler olur, kırılma anları olur. Orada tarihin doğru yerinde yer alıyor musunuz? Sosyal Demokrat bir parti CHP. Örgüt silah bırakacağını açıklamış. Belli ki yaklaşık bir buçuk yıldır örgütle devletin birtakım yetkilileri de bu konuyla ilgili görüşmüşler. Ve bu işin bir yasal zemininin oluşması lazım. Bunun için parlamentoya önemli bir görev düşüyor. Ve biz de yıllardır böyle bir iş yapılacaksa parlamentoda yapılsın ve Kürt sorunu çözülecekse parlamentoda çözülsün, demokratikleşme çerçevesinde çözülsün demişiz. Şimdi bu noktada kategorik olarak bu komisyona girmemek CHP'nin tarihsel tutarlılığını heba eder, reddeder.

“İnsanların endişesini anlıyorum, kendimize güvenelim”

Ama şunu anlıyorum, insanların endişesini… Bütün duygular travmatize edilmiş durumda şu anda. Özellikle muhalif seçmenin Adalet ve Kalkınma Partisi'ne daha doğrusu bu saray rejimine en ufak bir güveni kalmamış. Onlarla hiçbir şey yapılamayacağını düşünüyorlar. Bu konuda da çok haklılar. Ama bu mesele bir koalisyon görüşmesi değil. AK Parti'nin geçmişini aklama görüşmesi değil. AK Parti'nin AK Parti'ye gelecek için kredi verme görüşmesi değil. Erdoğan'a bir kez daha seçilme hakkı verme görüşmesi değil.

“O zaman Meclis"ten de çekilmem lazım”

Hem bizim hem DEM"lilerin hem de Türkiye'nin bütün aydınlarının "Türkiye'de Kürt sorunu vardır. Türkiye'de devletin birçok uygulaması hukuk devletine uygun değildir" diye yaptığımız bütün itirazların tartışılabileceği ve yasa yoluyla ortadan kaldırılabileceği bir zemin, bir imkân var. Bunu kategorik olarak ben Erdoğan'la aynı yerde yapmıyorsam o zaman Meclis"ten de çekilmem lazım. Çünkü Meclis"te de bir sürü komisyonda duruyorsun. Erdoğan'la aynı komisyonda olmam dersen Plan Bütçe Komisyonundan da çekileceksin, Meclis"ten de çekileceksin. Bu başka bir şey. Meclis"ten çekilme, sine-i millet tartışmaları falan yapıyorlar.

“Meclis"ten çekilsek Erdoğan mutlu olur, 400"le gelirler”

E biz Meclis'ten çekilsek en çok Erdoğan bundan memnun olur. Çünkü hemen altmış gün sonra ara seçim olur. Biz çekildiğimiz Meclis"e bir daha girmeye çalışmayacağımıza göre, girsek bile çekildiğin sandalyenin yarısını bugünkü denklemde veya üçte birini onlar alacağına göre… İstedikleri dört yüzü rahatlıkla yapıp Anayasayı istedikleri gibi değiştirecekler.

“CHP"nin olmadığı yerden korkmak lazım”

CHP'nin girdiği, olduğu yerden değil; olmadığı yerden korkmak lazım yani. Komisyon da olsa öyle, Meclis de olsa öyle. CHP çekilsin meclisten, dört yüz milletvekili alsın AK Parti, olur. Al başına belayı. O yüzden biraz özgüvenin yüksek olması lazım. Karşımızda ismen Recep Tayyip Erdoğan var. Cismen de bir Recep Tayyip Erdoğan var. Ama karşımızda o siyaseti domine eden, hep kazanan, hep kazanacak olan bir Recep Tayyip Erdoğan falan yok. O işleri biz 31 Mart gecesi geride bıraktık. O işleri biz 5 Kasım Kurultayı ile bıraktık. Söylüyoruz; özgüveni yüksek, sokaktan korkmayan, meydandan korkmayan, eylemden korkmayan, iktidarın çizdiği siyaset sınırları içine hapsolmayan siyasetle sonuç alacağız dedik. İlk girdiğimiz yerel seçimden birinci çıktık. İlk gireceğimiz genel seçime doğru adım adım ilerliyoruz.

“Erdoğan bizden çekinsin”

Erdoğan çekinecekse bizden çekinsin. Erdoğan bizim komisyona girmemizi istemiyor. Girmeyelim diye dünya kadar, ya dünya kadar, manevra yaptılar buna yönelik. Yani düşünsenize şimdi geçmişte Cumhuriyet Halk Partisi'nin bunlar nezdinde suçu "DEM"lenmek'ti. Neydi? DEM'lenme diye neyi söylüyorlardı? Ne yapıyorduk biz? DEM Parti'yle Meclis"te karşılaşınca el sıkışıyorduk. Bayramlarda birbirimize gidip geliyorduk o kadar yani. Ama bizi mesela DEM"lenmekle suçluyorlardı. Kendileri DEM"i PKK'nın uzantısı olarak konumlandırıyorlardı ve bizim DEM'le normal siyasi parti ilişkisi kurmamızı Abdullah Öcalan'la iş görmek olarak tutup veya Kandil ile siyaset yapmak olarak görüyorlardı. Şimdi son dokuz ayda biz geçmişte bunların hiçbirini yapmamış olmamıza rağmen, Kürt seçmenin veya DEM seçmeninin iradesine saygımızı gösteriyorken onlar tam da bizi suçladıkları şeyleri yaptılar. Gizli de görüştüler, açık da görüştüler, birbirlerine methiyeler de düzüyorlar ve bu şartlar altında şeytanlaştırdıkları, hedefe koydukları DEM şimdi ortada yok ama hemen yeni bir düşman ürettiler. CHP ile bayramlaşmayacaklarını söylediler. Suçum ne benim? Geçmişte bizim suçumuz DEM'le görüşmekti. Şimdi sen DEM'le görüşüyorsun, Abdullah Öcalan'la görüşüyorsun. Bende değişen bir şey yok. Benim suçum ne?

“CHP reaksiyon değil aksiyon partisidir”

Onlar Cumhuriyet Halk Partisi'ni bu sürecin dışında tutup Cumhuriyet Halk Partisi'ni edilgen pozisyonda tutmak istiyorlar. Ama Cumhuriyet Halk Partisi bir reaksiyon partisi değil, bir aksiyon partisi. Cumhuriyet Halk Partisi mesela o komisyonu teklif eden parti, o komisyonda da demokratikleşmeyi yasalar yoluyla bu kadar yasağı, bu kadar baskıyı ortadan kaldırmaya o komisyonu davet edecek parti. O yüzden edilgen değiliz biz. Etken bir siyaset yapıyoruz. O komisyona da etken olmak için gidiyoruz. Edilgen olmak için değil. AK Parti'nin, MHP'nin peşinden yürümek için falan değil. Doğru bildiklerinizi savunmak için gidiyoruz. "E yarın öbür gün siz girersiniz ama sizi kandırırlar" diyorlar.

“Partiyi mi elimden alacak, ona da kalkıştılar”

Ne yapacak? Partiyi elimden mi alacak? Ona bile kalkıştılar vaktiyle, kayyım atamaya çalıştılar. Yani ne yapacak? beni nasıl kandıracak, ben olmadık bir şeye rıza mı gösterdim? O yüzden bütün muhalif seçmenleri, partinin üyelerini ve seçmenlerini hem partilerine hem de kendilerine güvenmeye davet ediyorum. Kimsenin bir endişesi de olmasın. Sonuçta Cumhuriyet Halk Partisi bu süreçte bir yanlışın parçası olmak için değil, doğruları yapmak ve yaptırmak, bu süreçten kaybeden olmak için değil; bütün Türkiye'ye kazandırmak için bir mücadele veriyor.

MİT Başkanı İbrahim Kalın, 26 Temmuz'da CHP lideri Özgür Özel'i TBMM'deki makamında ziyaret etti

-MİT Başkanı İbrahim Kalın ile görüşmeniz basına pek yansımadı. Neler görüşüldü? Devletten gerçekten bu süreçle ilgili samimi bilgi alabildiğinizi düşünüyor musunuz?

Gizli görüşme. Bir de böyle çok yansıyacak bir şey de yok. Yani şöyle söyleyeyim; bizle görüşen kişilerin samimiyetinden bir şüphemiz yok ama yeni bir bilgi de yok yani. Bize yapılan sunumlar zaten bildiğimiz şeylerin biraz daha detaylandırılmış hali. Ama İbrahim Kalın'ın politik geçmişi, ismi, cismi ortada ama sonuçta bugünkü görevi icabıyla biz onları devletin bir kurumu olarak görüyoruz. Onlardan da öyle bir yaklaşım bekliyoruz. CHP'nin gücünün farkındaysanız bilin ki biz o gücü en iyi şekilde kullanacağız mesajını verdik.

-Size sürekli "Ankara siyaseti yapın" diye bir ısrar da var. Özellikle bu ısrarı nasıl yorumluyorsunuz?

Bir arada "Gel partinin başında genel merkezde otur. Böyle çok dışarılarda gezersen alırız partiyi" demişlerdi. Ankara siyaseti dediği; bu mücadele eden ve Türkiye'nin tamamını gezen muhalefet anlayışından rahatsız olduğunu aslında. Gel Ankara'da salı günleri bir grup toplantısı yap. Arada da birkaç şey yaparsan yap, yapmazsan yapma. Bizim yaptığımız her cumartesi bir şehirde miting. Bu hafta da Aksaray'a gidiyoruz. Mitinglerin, meydanların Erdoğan"ı rahatsız ettiğini, sevmediğini ve fobisi olduğunu biliyoruz. Onu kastediyor "Ankara siyaseti" diye.

“Adaylığı reddedilene kadar adayımız İmamoğlu”

-Erken seçim için 2 Kasım"ı işaret ettiniz. Peki şimdi 2 Kasım için CHP'nin bir yol haritası var mı? CHP"nin de bir aday sorunu yok mu? Belli ki bu tarihte Ekrem beyin aday olabilmesi hukuki duruma göre mümkün olmayacak. Bu durumda iktidar 2 Kasım için "tamam" derse ne yapacaksınız?

Ekrem İmamoğlu, resmen seçim kararı alınıp adaylık başvurusunun zamanı gelene kadar Cumhuriyet Halk Partisi'nin adayı. Çünkü adayı değiştirmek artık adayın bile elinde değil. 15,5 milyon kişi gelmiş, oy vermiş. Bu 15,5 milyon kişinin içinde analiz edildiğinde de öyle şeyler çıkıyor ki ömrü boyunca CHP'nin kapısından geçmemiş insanlar gelmişler ve o haksızlığa karşı dayanışma içinde adaya oy vermişler. O kişilerin adayı Ekrem İmamoğlu, son ana kadar Ekrem İmamoğlu'nun aday olması için hem hukuki hem siyasi bütün şartları ve zeminleri zorlayacağız.

“Aday olamazsa en doğru adaya bakılır”

Aday olamadığı bir nokta olduğunda o gün dönülüp bakılır kim kazanacak, en doğru aday kim? Kimle kazanılıyor? Başka bir karar vermek gerekirse ve ümit ediyorum gerekmez. O kararı hep beraber, birlik beraberlik halinde veririz. Önemli olan şu; yani bu iktidarı değiştirmek için ne yapmak gerekiyorsa onu yapacağız. Ekrem İmamoğlu'nun ön seçim süreci de buna dairdir. Gözaltına alınıp tutuklandıktan sonraki süreçte buna dair doğrusunun bu olduğuna inandığımız için bu mücadeleyi veriyoruz.


“Dokunulmazlıkların kaldırılması yanlıştı, engelleyemedim”

-Belediye operasyonlarıyla ilgili olarak “Bir dönem Kürtlere yapılan şimdi CHP"lilere yapılıyor” söylemi epey yaygın. Özellikle 19 Mart"tan bu yana… Bir dönem “Seni başkan yaptırmayacağız” diyen ve en sert muhalefet olarak görülen Selahattin Demirtaş sekiz yıldır içeride. Sizce gerçekten benzer şey mi yaşanıyor? Farklı süreçler ise farklılığı ne? Bugün olsa dokunulmazlıklar için nasıl bir tavır sergilerdiniz?

O gün de zaten yirmi küsur arkadaş dışındaki bütün CHP'liler orada "hayır" oyu kullanmıştı rakamlara bakarsak. MYK'da ben dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı çıkanların en başında geliyordum ve karşı çıkan dört-beş arkadaştan bir tanesiydik. Daha Mecliste oylama başlamadan önce bile hiç değilse grubun oylamaya girmemesinin doğru olacağını savunuyordum. Ama sonuçta parti oyladı, girildi ve çıkan sonuç yanlıştı. 31 Mart seçimlerinden hemen sonra daha o gün Van'da mazbatayı ikinci olana vermeye çalıştılar. Oraya on milletvekili arkadaşımızı gönderdik. Kürt meselesinde benim genel başkanlığım ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu yeni yönetiminde yani eski yönetimi böyle bir devr-i sabık olarak nitelendirecek halim yok. Artısıyla, eksisiyle, doğrusuyla, yanlışıyla hepimiz o yönetimin içindeydik. Ama ayrıştığımız, farklı düşündüğümüz çok noktalar vardı. 12 tane askerimiz şehit olmuştu o günlerde. Kışın bulunmamaları gereken, droneların onları koruyamadığı bir yerde.

“Camide linç organize ettiler”

Gel bunun altına imza at dediler. "Ben sizinle bir A4'ün altında buluşup da sorumluluğunuzu ortadan kaldırmam" deyip imza atmadım. Memleketimde camide linç organize ettiler. Şehit cenazesinde saldırdılar. Sonra o caminin olduğu ilçeyi de yüzde altmışla kazanıp kimin linç olduğunu onlara gösterdik ama o imzayı atmadığım gibi on gün sonra aynı bölgeden yeniden şehitler geldi. Yine kağıt uzattılar. Cenazede canımı zor kurtarmışım. Yine imzalamadım. Bu sefer diğer muhalefet partileri de imzalamadı. Öyle bir bildiri çıkmadı. Çünkü o kolaycılık. İşte biz koyarız muhalefetin önüne kağıdı ve imzalarlar. Bu konforlu siyaset alanını Erdoğan'a bırakmadık. O günden bugüne de bırakmıyoruz.

“Kürt seçmenle CHP arasındaki travma aşılmış görünüyor”

Her şeye rağmen yanlış karardı yani. Mesela o süreçte Kürt seçmeninin CHP"ye yaklaşımı çok olumsuz bir noktaya gitmişti. Bugün geldiğimiz noktada artık hani o travma, Kürt seçmenle CHP arasındaki o travma, aşılmış görülüyor.

-Kemal Bey döneminde Zafer Partisi ile protokol yapılması da arayı açmıştı, bu da aşılmış mıdır sizce?

O protokolden parti sözcüsünün bile haberi olmadığı daha sonra ortaya çıkmıştı. Şimdi bir Kemal Bey eleştirisi olarak dönüp oraya bir şey demek istemem. Seçimi kazanma refleksiyle Kemal Bey'in aldığı bir bireysel karar. Zaten hani tartışmadığımız, bilmediğimiz bir meseleydi.

“Denemesi bedava, kayyım atanamaz, kurultayda seçilmeyen CHP"yi yönetemez”

-Net biçimde sormak isterim zira yine tartışılacak, CHP"ye kayyım atanabilir mi, ihtimal var mı?

Kayyım atanamaz. Denemesi bedava. Çok net söylüyorum. Denemesi bedava. Atanamaz Cumhuriyet Halk Partisi'ne kayyım. CHP'yi kurultayda seçilmemiş kimse yönetemez. İstanbul'un emanetine Saraçhane'de sahip çıkıp elimize verilen o bayrağı yere bırakmamışız da Atatürk'ün partisinin bayrağını mı yere bırakacağız? Mümkünü yok. İşin o kısmı çok net. AK Parti ve AK Parti'nin yönetim anlayışından her kötülük beklenir ama o iş o kadar kolay değil. 19-26 Mart arası Saraçhane'de yaşananlar ve o günden bugüne verdiğimiz mücadele milletin elimize verdiği bayrağı yere bırakmamak için. Çünkü siyaset budur yani. Talep edersiniz, ben taşıyacağım dersiniz, verirler. Taşıyıp taşımadığınıza bakarlar. İyi taşımayanın elinden geri alabilirler. Ama bayrağı bırakana bir daha yüzlerine hiç dönmezler. İman ettiğim bir şeydir bu. Bütün arkadaşlar bilir. Millet dönüp bir daha yüzüne bakmaz senin.

“İki kişiye bir şey olsa Demirtaş"tan beter ederlerdi, ölmeyi göze alacaksın”

Örneğin; o günlerde dediler ki "Sokağa mı davet ediyorsun." Ben ilk "Yok, sokağa davet etmiyorum. Hakkım makkım" desem. Şimdi kayyım vardı. "Sokaksa sokak, sokağa davet ediyorum" dedim. Ben bilmiyor muyum? O sokak davetinden sonra akşam çatışmada iki kişinin başına bir şey gelse Demirtaş'tan beter… Adamı aldılar, "Direnmeye davet ediyorum" lafı üzerinden bütün ölümlerin sorumlusu ilan ettiler mesela. Ama bazen ölmeyi, hapse girmeyi göze alamazsan o anda sen bu işin insanı değilmişsin demektir. Yani gelip de Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkan koltuğunu kendine yakıştırıyorsan "Ben bu işi yaparım abi" diyorsan ölünecek gün öleceksin. Gömülecek gün gömüleceksin. Hapse atılacaksan hapse atılacaksın. Her şeyi göze alacaksın. O yüzden ben göze almışım. Karşımdakiler alamazlar. Bu kadar eminim yani.

“Tehditler geliyor, tedbir alıyoruz”

-Tehdit alıyor musunuz?

Alıyorum, tutuklananlar var. Devletin koruma kararı da var tabii hakkımızda. Ama yani eşimi kızımı tehdit edip tutuklu olan tipler var. Tehditler geliyor, buna uygun tedbirler de alınıyor diyeyim.

“Dokunulmazlığı kaldırmaya cesaret edemezler”

-Dokunulmazlığın kaldırılması endişeniz var mı? Sizce iş buraya kadar gelir mi?

Gelmez. Cesaret edemezler. Çünkü şu anda anayasal dokunulmazlığın ötesinde bir toplumsal dokunulmazlığa sahip olduğumuzu hissediyoruz. Bu 19 Mart sürecinden sonra meydanda herkes birbirine çok sahip çıktığı için bana da sahip çıkıyorlar. O yüzden de hani böyle bir süreçte dokunulmazlığı kaldırıp hapse atmaya cesaret edemezler. O iş, kolay bir iş değil. Dokunulmazlığın kaldırılmasını hangi siyasi görüşten olursa olsun doğru bulmam ve bu bizim için yeni bir mücadele, direniş alanına dönüşüyor.

“TRT ayrı kanal tahsis etsin”

-Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu"nun duruşmalarının TRT"den yayınlanmasını gündeme getirmiştiniz. Bahçeli"nin olumlu yaklaşımı sonrasında Erdoğan da “Sayın Bahçeli böyle bir şey kullandıysa bana göre gayet güzel bir takdirdir. Hayırlı olur, inşallah diyelim” demişti. Bu konuyla ilgili bir gelişme var mı?

9 Mayıs günü kanun teklifimizi sunmuştuk. Meclis kapanırken de hatırlattık gelin çıkaralım diye ama yanaşmadılar. Şimdi bu komisyon çalışmaları sırasında da hatırlatacağız. Zaten bu Türkiye için aslında genel bir kazanım olacak. Bizim önerimiz şu; yargılanan kişinin ya da tarafların kabul etmesi durumunda yargılamalar televizyonlar tarafından verilebilir. Biz TRT'nin bu sürece yönelik bir kanal tahsis edip tamamını vermesini istiyoruz. Ayrıca isteyen her televizyonun da frekans üzerinden erişip canlı verebilmesini istiyoruz. Şöyle endişeler dile getiriliyor. "Ya TRT iddianameleri, iddiaları verir, cevapları vermez" Doğru yani… Seçimlerde bize beş dakika AK Parti'ye bin 265 dakika veren bir kanaldan ne beklenir yani? Biz kamu yayıncılığı yapması açısından TRT'yi söyledik ama frekans verilerek bütün televizyonlara da açık olmasını savunuyoruz. Herhalde Bahçeli o lafının arkasında duracaktır.

“Etkin pişmanlık rekoru kırıldı, insanların onuruyla oynuyorlar”

-İmamoğlu odaklı soruşturmalarda etkin pişmanlıktan yararlananların sayısı neredeyse 70"e ulaştı. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?

Etkin pişmanlıktan yararlanan ya da etkin pişmanlığa zorlanan kişi sayısı hiç normal değil. Zaten hani ortalamaların çok çok çok üstünde. Çünkü bu şuna dönüşmüş durumda; bunlar ilk yola çıkarlarken kişi kendinden bilir işi tabii… "Gör bak mutlaka para alıyorlar, rüşvet alıyorlar ve bu rüşvetleri muhtemel ki yazlıklarında, yayla evlerinde, korumalarının, şoförlerinin evlerinde, şunların orasında, burasında muhtemel ki bu paraları saklıyorlar" dediler. 560 milyar TL'nin peşine düştüler. Delikli kör kuruş bulamadılar da bize bir delikli kör kuruş gösteremediler. Bazı kasalardan dolar alma görüntüleri gördük TRT'de. Ben inanamadım. Yani "Mustafa Akın'ın Ekrem İmamoğlu'nun korumasının yayladaki evinin kasasına ulaşıldı" diyor. Ve dünya kadar dolar çıkarılıyor. Hemen arama tutanağını istedim. "Sadece 48 adet mermi çıktı" yazıyor. TRT'ye dedik bunu nasıl yaptınız? Dediler ki "Yayladaki arama görüntüleri yoktu. Stok video kullandık". Stok video kasadan dolar çıkan video. Bulamadın mı başka? Beni bile kandırdın sen yani. Şimdi bu durumda tabii insanların onuruyla, haysiyetiyle oynuyorlar.

“Fatih Keleş"i tehdit ettiler, oğlunun tutuklanacağını önceden söylediler”

Ben tabii geçmişten beri 270"in üzerinde cezaevine, 350"nin üzerinde ziyaret yapmıştım geçmişte de. Etkin pişman kişi işlediği suçu itiraf edip yargının işini kolaylaştırdı. Kendi itirafıyla bir kereye mahsus kullanılmak üzere cezasında yarı yarıya indirim yapılma olanağı veren bir şey. Şu anda adam 3 - 4 kez etkin pişmanlıktan yararlanıyor. "Bak bu ekran kapanacak" diyor, "10 yıl beni de göremezsin çocuklarını da göremezsin" diyor. Fatih Keleş, isim vererek söyleyebilirim yani. Kandıra Cezaevi"nden alıyor, Çağlayan"a götürüyor. Bir kere bu götürmenin kendi hukuksuz. Yani orada bir trafik kazası olup ölse sen bu adamı niye götürüyorsun? Mahkemeye mi götürüyorsun? Yok. Adam bir talepte mi bulmuş? Etkin pişmanlıkta bulunacağım diye? O zaman götürebilirsin, çağırabilirsin. Yok. Götürüyorlar. Bir odaya alıyorlar. Usule göre avukatın hazır, önceden hazır bulundurulması lazım. Avukat yok ve hiç alınmıyor. Başsavcı var. Olmaması lazım. Soruşturma yürüten üç tane savcı var. Toplam dört kişiler. Diyor ki "beni niye getirdiniz? Ben ifade vermeyeceğim. Avukatım olmadan konuşmayacağım da". "Sohbete çağırdık" diyor. Ya hukuk sisteminde sohbet diye bir şey mi var? Ondan sonra da "anlat bakalım paraları ne yaptın? Kasayı nereye kaçırdın? Gömdün mü?" Diyor ki "yok böyle bir şey". Sonra da diyor ki "Yahu senin bir oğlan varmış, yirmi altı yaşında. Kapalı yer, eve meve bir de giremiyormuş bu ara çok. Şimdi bu çocuk ne yapacak ya? Sıkılmasın." Ertesi gün oğlunu aldı. Şimdi bu yargılama mı? Orta çağda yapılmaz böyle yargılama. Her yerden de itirafçı diye adını sızdırdılar. Adını sızdırdılar bir de hani nasılsa itirafçı olmaktan utanıyordur, oldu diye sızdıralım. Nasılsa bu böyle duyuldu diye atsın bir imza. Olmayan bir şeye imza attırmaya çalışıyorlar. Ben bunlarla ilgili HSK'ya başvuruda bulundum. Müfettiş görevlendirmelerini bekliyoruz, muhakkak görevlendirmeleri bekliyoruz. Teker teker. Bekar mısın? Evli misin? Yok. Bekarım. E çocuklar kimle kalıyor? Benle. E şimdi kim bakacak onlara? Hay Allah. İyisi mi sen buradan Silivri'ye dönme. Sen buradan evine git. Hadi at şu imzayı... Böyle yargılama mı olur yani?

“Savcı, kafasındaki kurguyu anlattırıyor, baskı kalkınca yeni bir sürecin başlayacağını düşünüyorum”

Şu an etkin pişmanlıktan yararlananların ilerleyen süreçte bu baskı kalkınca bunu baskı altında yaptıklarını söyleyeceklerini ve yeni bir sürecin başlayacağını düşünüyorum. Çünkü bu soruşturma savcılığından canını kurtarmaya çalışıyor insanlar yani. Mesela ilk başlarda şey diyordum "ya olmayan bir şeyi nasıl söylerler." Sonra anladım ki bu etkin pişmanlık mesela adam üç sayfa ifade vermiş, beş sayfa ifade vermiş, üç gün sürmüş. Savcı anlattıkça anlatıyor. Savcı kendi kafasındaki kurguyu anlatıyor ve anlattırmaya çalışıyor. Bir yandan düşünüyor insan kendi çocuğunu, kendi yakınlarını mesela. İnsan kendi katlanıyor da senin yüzünden çocuğunu atıyorlar falan. O yüzden bu etkin pişmanlık müessesesi çok toksik bir müessese haline geldi. Bence zaten rakamlar da koyacaktır ortaya.

“Seçim için toplumsal talep yaratacağız”

-Tuncay Özkan, erken seçim için vekiller ve belediye başkanlarının istifa etmesi önerisinde bulundu. Bunu nasıl değerlendirirsiniz? Mitingler, mevcut kampanyalar dışında bir şey olacak mı?

Erken seçime zorlamak için ne yapmak gerekiyorsa yapalım ama milletvekillerinin istifa ettirilmesi erken seçim değil, ara seçime yol açar. Çekildiğin meclise bir daha giremeyeceğin için de adamlara 450 milletvekili verirsin. Yoksa bir dakika beklemeyiz. Belediye başkanlarını istifa ettirelim. E yerine meclis içinden yenisi seçilecek. Belediyeler el değiştirecek. Erken seçim zorlamak için birçok şey yapacağız ama önce Cumhurbaşkanlığı aday ofisi üzerinden halka projeleri anlatacağımız seferberlik hali olacak. Bir ay içinde bin 380 ziyaret planladık. CHP bu seçime gerçekten hazır ve gerçekten istiyor meselesini yerleştirmek bence çok önemli. Erken seçim talebimizin vazgeçilemez ve ertelenemez bir toplumsal talebe dönüşmesini sağlamamız lazım. Yoksa bizim istememiz, Tayyip Bey'in kaçmasından beklediğimiz sonucu alamayacağımız kesin.

“Cellatlık yaptırıyorlar”

-Bazı savcılarla ilgili sert sözleriniz oldu, bir dönüş yaşandı mı?

İstanbul'daki bu soruşturmayı yürüten ve en sert işleri yapan, cezalandırmaları, uzağa sürgünleri yapan, tehditler eden, beyaz Torosları koyan adam FETÖ'nün okulundan mezun. FETÖ'nün okulunda çocuk okutanı attılar. Babası FETÖ'nün okulunda hademe olanı attılar. Beyaz Torosçu, FETÖ'nün öğrencisi, FETÖ yetiştirmiş. Onu atmak akıllarına gelmemiş. Şimdi FETÖ'nün okulunda okumuş yeni bir hâkim almışlar. Stajını devrin AK Partili bakanının bürosunda yapmış adamı almışlar, getirmişler ki onun da sorarsan o da FETÖ'cü diye en çok söyledikleri kişi… Yani okuduğu okul FETÖ'cü, staj yaptığı kişiye kendileri diyor zaten. Şimdi o adama Türkiye'nin en kritik davasını vermişler. Cellatlık görevi yaptırıyorlar.


“O günkü şartlarda Kemal Bey"le konuşacak bir şey yoktu”

-Kemal Kılıçdaroğlu"nun sizinle görüşmek istemediği doğru mu?

En son taziyeye gittim. Ondan önce de ne zaman istesek görüştük. Altan Öymen cenazesinde de geldi, oturdu makam odasında. Önceki genel başkanlara nasıl davranılması gerekirse öyle davranıyorum Kemal Bey'e. Saygıda hiç kusur etmiyorum. Kemal Bey de böyle ikili diyaloglarda hiç kusur etmiyor. Ama onun dışında bu 15 Haziran sürecinde giden arkadaşlara "eğer olursa Özgür Özel'i de çağırırım" demişti.

O süreçte bana dediler ki "Gidip konuşacak mısın?" O şartlar altında konuşacak bir şey yoktu ama ben geçen sene tüzüğü yaparken de randevu aldım, gittim. Tüzük hakkında Mansur Başkan ve Ankara İl Başkanı varlığında uzun bir sunum yaptım kendisine. Böyle böyle yapacağız diye. Yani yapmam gereken her şeyi yapıyorum, yapmaya da devam edeceğim.

“O süreçten ne parti ne Kemal Bey yarar gördü, artık geride bırakıyoruz”

Ümit ediyorum o partinin sürekli televizyonlarda tartışıldığı süreçleri de artık geride bırakıyoruz. Daha sağlık olsun. Ne parti yarar gördü bundan ne Kemal Bey yarar gördü. Hiçbirimiz yarar görmedik yani.

Şimdi mesele Tayyip Bey'i yıpratma zamanı, AK Parti'yi yıpratma zamanı yani. Biz birbirimizi niye yıpratalım? Bana "siyasetteki başarın veya yeteneğin nedir" dersen ben, sahadaki tansiyonu okurum. Yani sokağa çıktığımda anlarım vatandaşın ne düşündüğünü. Şu anda vatandaş CHP'nin bir mağduriyet yaşadığını, bir siyasi saldırı altında olduğunu, haksızlığa uğradığını düşünüyor ve bu yüzden de ahlaki üstünü CHP'de tutuyor. AK Parti'nin yaptığını ahlaki bulmuyor. Ahlaki üstünlük, siyasette psikolojik üstünlüğü getiriyor. Çoğunluk enerjisine çevirmek de maharettir. Şu anda Cumhuriyet Halk Partisi çok önemli bir şey yapıyor. Ahlaki üstünlüğü psikolojik üstünlüğe siyaseten çevirmiş durumda ama bunu bir çoğunluk enerjisiyle destekliyor.

“Her kesimden razılık duyan bir siyasi güçteyiz”

Bu komisyon tartışmasında da 280 küsur şehit ve gazi derneğini gezdik. Hepsinin söylediği CHP'nin tutumundan razıyız. Bu ahlaki üstünlük elinizde olmadan, psikolojik üstünlüğü elde tutmayarak ve çoğunluk enerjisiyle sahada desteklenmeyerek yapılabilecek bir iş değil. Hem DEM'li seçmenden hem milliyetçi seçmenden hem şehit ailelerinden hem Cumartesi Annelerinden razılık duyan bir siyasi güçteyiz.

Parti kedisi Zafer

Özel, söyleşiye başlarken, koşup gelen ve masaların üzerinde rahatça gezinen CHP Genel Merkezi"nin kedisi Zafer"i anlattı. Zafer"in isminin CHP"nin birinci parti çıktığı 31 Mart 2024 seçimi gecesi doğmuş olmasından geldiğini söyleyen Özel, şunları anlattı:


İzmir'de doğdu, sokağa terk edilmişti. Dört kardeştiler. Hatta gecenin 12'si gibi o an yeni seçilen belediye başkanı aradı. Ben de "daha ilk geceden görüntülü görüşmeler başladı" dedim. Bir açtım. Dedi ki "Genel başkanım bunları bulduk. Biz bunu aldık. Siz hangisini istersiniz?" "Beyazı alalım" dedim. Bir ay sonra falan geldi. O zaman geldiğinde de çok küçüktü böyle. Alman sosyal demokrat Lars Klingbeil, geldiğinde gördü. "Parti kedisi" dedi. Aradı eşini, diyor ki "Özgür'ün makam odası var, bizim genel merkez kadar. İçinde de parti kedisi var." Kadın anlayamadı. "Parti kedisi mi" diye sordu. Sonra Almanya'ya gittiğimde TikTok hesaplarında sordular bana. "Lars"a da tavsiye ediyoruz" dedim. Sonra o da TikTok hesabından canlı yayına katılmış. "Özgür Özel'in bize bir parti kedisi hediye etmesini bekliyoruz" demiş. Ona da hediye edeceğiz. Şero"yu hatırlıyorsunuz, onun da anıt mezarı var bahçemizde. Zafer, hiç kötülük görmediği için herkese çok güveniyor.

                                                                  ***

Öne Çıkan Yayın

Cumhuriyet "Köşebaşı + Gündem" -2 Ağustos 2025-

Hizbullahçı babanın El-Kaide ve IŞİD’le bağlantılı oğlu: ‘Şeriat ve savaş’ çağrısıyla yeniden sahnede -Aytunç Ürkmez- Radikal İslamcı Tevhid...