28 Şubat 2017 Salı

Vergilerimiz tek kişiye emanet olsun mu? - ÇİĞDEM TOKER





16 Nisan’da neden hayır diyeceğimi, 41 maddede listeleyerek açıklamıştım. Hayır diyecek kişi, topluluk ve kurumların, birbirine benzer olduğu kadar, hiç benzemeyen, nesnel olduğu kadar, son derece kişisel sayısız gerekçeleri bulunduğu giderek daha yaygın görülüyor.
Bu, zaten hayır diyeceklerin, birbirlerini ikna etmek gibi beyhude, dahası incitici ve haklı öfke uyandıran zorlama ittifak girişimlerine karşı sağlıklı bir gelişmedir.
Yine de bu nedenlerin tamamının bir tek paydada sadeleştiğini görmek mümkün:
O payda, en geniş anlamıyla demokrasinin varlığını oylayacak olmamızdır. 


***
Hayır’ımın gerekçelerini erken sayılacak bir tarih olan 5 Şubat’ta; hukuk, ekonomi, siyaset, eğitim diye bölümlere ayırarak listelemiş olsam da, her geçen gün ne çok eksik bıraktığımı fark ediyorum.
Bugün, o eksiklerden biri olan “bütçe hakkı”na değineceğim.
Bütçe, anayasanın 161. maddesinde düzenleniyor.
Önümüze gelecek değişiklik, şu anda Meclis’e ait olan bütçe hakkını (da) partili Cumhurbaşkanı’na devrediyor. Baştan, teknik detaya girmeden söyleyelim:
Referandumdan evet çıkarsa, toplanan vergilerimizin yönetimiyle ilgili son söz tek kişide, partili Cumhurbaşkanı’nda olacak. 

***
- Anayasanın yürürlükteki maddesinde “bütçe”den tasarı diye söz ediliyor. Bir kanun tasarısı kastediliyor.
Devlet aygıtını, halihazırda yöneten bir hükümet olduğu için, bütçe gibi bir “egemenlik” metninin, Meclis’e tüm hükümet üyesi bakanların imzasını taşıyan bir kanun tasarısı olarak gönderilmesi bize normal geliyor.
Fakat bu sistem tamamen değişiyor. Hedeflenen tek adam rejiminde, hükümet artık olmayacağı için bir kanun tasarısına gerek görülmeyerek, bütçe, “kanun teklifi”ne dönüşüyor. Bu “teklif”i Meclis’e sunan makam da doğal olarak hükümet değil, Cumhurbaşkanı. 

***
Pakette, bütçenin sunuluş ve yürürlüğe giriş takvimlerinde değişiklik yapılmamış. Mali yılbaşından (1 Ocak) 75 gün önce sunulma ve Bütçe Komisyonu’nun 55 günde görüşme süreleri korunuyor.
Gelin görün ki, yürürlüğe girme esasıyla ilgili olarak, tıpkı Meclis’i fesih yetkisinde olduğu gibi, Cumhurbaşkanı’na bütçede de ferahfeza bir yetki ve manevra alanı tanınmış.
Değişiklik maddesinde “bütçe kanununun süresinde yürürlüğe konulamaması” diye bir hal düzenleniyor. (Mevcut anayasada olmayan bu ifadede, olası kriz hallerinin hesap edildiği öngörülebilir.)
Bu durumda önce geçici bütçenin hazırlanacağı, bunun yetişmemesi durumunda da önceki yıl bütçesinin “yeniden değerleme” oranına göre artırılarak yürürlüğe konulacağı hükme bağlanıyor.
Örneğin, 2017 bütçesi 645.1 milyar TL.
Anayasa değişmiş olsa, bütçe maddedeki yürürlüğe giremezse, yeniden değerleme oranı olarak ilan edilen, yüzde 3.83 oranında artırılmış bir 2018 bütçemiz olacak.
Bu kadar kolay yani.
Maliye’nin, bürokrasinin, kurumların, üniversitelerin, yatırımcı kuruluşların aylar boyu çalışıp ihtiyaçlarını belirlemesine, onaya götürmesine filan gerek kalmayacak. Ancak sorun şu ki, ülkemizde yıllık hazırlanan bütçeler, yıl sonu geldiğinde yeniden değerlendirme oranlarının çok üzerinde oranlarla artırılıyor.
Bu, mali açıdan ciddi sorunlar üretecek bir alandır.
Fakat “bütçe hakkı”nda asıl büyük sorun, ülkenin tamamından tahsil edilecek vergilerimiz hakkında, partili Cumhurbaşkanı’nın tek söz ve hak sahibi olmak istemesinde yatmaktadır.
16 Nisan’da, “Vergilerimiz tek kişiye emanet olsun mu” sorusunu da oylayacağız.

Çiğdem Toker / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder