Yeni doğmuş bebeklerin gözlerindeki süt buğusu açılır açılmaz gördükleri ilk uzuvları, elleridir. Tabii eski usulde küçükken kıpırdamasın, büyüdükçe ana baba, erişkin olunca da otorite karşısında hazır ola geçsin diye mumya gibi kundaklanan biçarelerden söz etmiyorum!
Kolları bacakları serbest, dolayısıyla beyinleri de özgür bırakılan bebekler, yumuk ellerini büyük bir merakla seyreder önce. Kendilerine aidiyetini hemen değil, zamanla keşfederler. Parmaklarının açılış kapanışını hayretle izler, ağızlarına götürüp emer, tadına bakarlar. Ellerini dış dünyayı tutmak için kullanmayı, yavaş yavaş öğrenirler.
Sizin evde de öyle miydi, ben küçükken bizim evde bir ‘sol el’ sendromu vardı. Boyum henüz lavabo düzeyine erişirken, elimi yüzümü yıkamamı denetleyen babam: “Sol el” diye uyarırdı. “Burnunu sol elinle sümkür!” Annem ise taharet eğitiminde soldan yana ısrarlıydı. Ama her ikisi de sofra adabında aynı kefeye koyuyorlardı ağırlıklarını. Mama kaşığı illa ki sağ elle tutulacaktı. Biraz daha büyüyünce bıçak sağ elin otoritesi altına giriyor, sol ele daha az tehlikeli bir aletin, çatalın sorumluluğu veriliyordu ancak. Bütün bu zorlamalara çok kızdığımı, ancak açıktan karşı çıkamadığımı iyi anımsıyorum. Baskıya karşı çocuk aklımla üstü kapalı bir mücadele verdim ve anne babamın görmediği her yerde sol yerine sağ elimi kullandım; solak olamadığım için sağda da sağ elime abandım.
***
Bugün bile sol bileğim daha ince, sol elim daha atıldır ve sessiz zafiyeti, Orhan Veli’nin müthiş dizesini anımsatır: “Sol elim/Acemi elim/Zavallı elim!”
Böyle bir sol elle büyüdükten sonra, 1968’li yılların Türkiye’sinde sol yumruklarını sıkıp havaya kaldırarak yürüyen gençliğe hem şaşırdım, hem de hayran kaldım.
Şaşırdım, çünkü güçsüz ellerini yumruk yapmakla bu gençliğin kimseyi etkili biçimde dövemeyeceği kesindi!
Hayran kaldım, çünkü ezilmişleri savunmakta hakkı yenen sol eli bile unutmamışlardı…
Oysa sonradan gördüm ki, dünya solcuları sağ ellerini yumruk yapıp sallıyorlardı!
Sonuç olarak sağ yumruğunu sıkan dünya solu, zaman içinde önemli haklar edindi. Sol elin ezilmişliğini savunan bizim solcular ise, hava almakla kalmayıp epeyce dayak yediler.
Günümüz politikacıları, sağ ya da sol yumruk sıkmak yerine parmak işaretleri yapmayı tercih ediyorlar. Çeneleri yeterince düşük olmasına karşın, ellerine sağır dilsizlerin de anlayacağı dili konuşturuyorlar.
***
Sesli sohbette olduğu gibi bu sessiz sohbette de laf lafı açıyor, ama herkes her işaretten aynı şeyi anlamıyor!
Muktedirin rabia işaretini gören seçmen, yandaş ise orta parmağıyla baş parmağını birbirine sürtüp para beklediği mesajıyla yanıt veriyor.
Muhalif seçmen aynı rabiadan Amerikan Doları’nın fiyatını anlıyor ve muktedirin yanlışını düzeltmek üzere beş parmak gösteriyor.
İktidarın küçük ortağı bozkurt işareti yapınca coşanların birbiriyle toslaşarak selamlaştığına bakılırsa, bozkurttan kurt mu yoksa keçi mi anladıkları biraz karışık…
Yaklaşan erken seçimlerde iktidara rakip ve aday liderler, ya medya sansürlü ya da hapisanede oldukları için parmakla yetinmek lüksüne sahip değil. Onlar iki kollarını birden havaya kaldırarak görünmeye çalışıyor ve seçmeni imdada çağırıyorlar.
Türkiye’nin siyasal arenasında kullanılmayan tek el işareti kaldı: sağ ya da sol, tüm eli yumruk yapıp orta parmağı havaya dikmek.
Bir elini kalbine koyup öteki eliyle gözümüzü, cebimizi, dibimizi oyanlara; bakalım sandıklar nasıl bir el hareketiyle yanıt verecek. Alkış mı tutacak, avuç mu gösterecek, parmak mı dikecek… Pek yakında göreceğiz.
Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder