17 Haziran 2018 Pazar

Halktan devşirilen ‘millet’in dramı - UĞUR KUTAY

Son zamanlarda İstanbul’u en çok kirleten pankartlardan birinde şu slogan/vaat göze çarpıyor: “Atatürk havalimanı arazisi, milletin bahçesi oluyor.”

Sloganlar, hakkında eleştirel düşünce üretilmesine olanak tanımayan, hatta üzerine düşünme işini neredeyse o sloganı üretenlerden başka kimsenin yapmadığı blok ifadelerdir. Kitlelerin gerçeklikle ilişkisinin iktidar medyası tarafından belirlendiği bir “Ben ne diyorsam o!” (post-truth) döneminde bolca slogan üretilir. Bunların çoğu da bilinçdışının ideolojik dışavurumu olarak ortaya çıkar.

Bu sloganda da seçilen sözcükler ve cümle yapısı bir kent hizmetine değil, doğrudan AKP’nin temel ideolojik savaşına vurgu yapıyor: ‘Burası bir zamanlar Atatürk’le ilgili, ona özel bir yerdi. Biz o araziyi alıp millete veriyoruz.’
‘Millet’ sözcüğünün tam da RTE sözlüğündeki anlamıyla -Millet: AKP yandaşları- kullanıldığı bu sloganda, AKP’nin varlık gerekçesi olan ideolojik düşmanlık billurlaşıyor: “Ülkeyi cumhuriyet yanlılarından alıp şeriat yanlılarına, sekülerlerden alıp dindarlara veriyoruz.”

Pankartın kime ait olduğunu bilmesek bile bu sloganın Atatürk Orman Çiftliği’ni talan edip gözümüzün içine baka baka kaçaksaray yapan, AKM’yi şehvetle yıkan zihniyetin ürünü olduğunu ilk tahminde bulabiliriz. Ülkenin kaderini belirleyen partinin ekonomiden, uluslararası ilişkilerden, eğitimden anlamaması yeterince kötü değilmiş gibi bir de ideolojisini ülkeyi 1923 öncesine döndürmek ve bunu mümkünse tam da 2023’te yaparak zaferini sembollerle perçinlemek arzusuna dayandırması ne feci bir şey!

Ama dünya hakkında o kadar cahiller ki, yaptıkları her şeyin kapitalist paradigmanın bir parçası olduğunu fark edemiyorlar.


Tam da RTE’nin bedava çay ve kek dağıtılacak ‘millet kıraathanesi’ni müjdelediği gün, 1930ların New York’unda gökdelen inşaatlarında çalışan göçmen işçilerin dramının anlatıldığı Giant (Devadlı bir çizgi roman okuyordum. Toplumcu gerçekçi estetiğin izlerini taşıyan bu muhteşem yapıtta, devasa bedeninden dolayı çalışma arkadaşlarının ‘Dev’ diye hitap ettiği bir inşaat işçisinin öyküsüne tanık oluyoruz. Kiralık bekar odasından çıkıp Manhattan’daki inşaat alanına giderken Dev her sabah 1929 ekonomik buhranının yıkım gücünü gösteren bir yapının, bir tür ‘millet kıraathanesi’nin önünden geçer. Yüzlerce işsizin bitmeyen kuyruklar oluşturduğu bu mekânlarda insanlara ‘bedava kahve ve kurabiye’ verilmektedir.

Giant’ı okuma şansı bulamayabilirsiniz, ama eğer bu tuhaf vaadini gerçekleştirme şansı bulursa RTE’nin bedava çay ve kek dağıtacağı ‘kıraathane’lere bakın, ekonomik buhran dönemlerinde açlıktan kırılan halkın nasıl çirkin bir şekilde oyalandığını birinci elden göreceksiniz...

Uğur Kutay / BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder