Sahaflar Çarşısı'nın bu haftaki buluşmasında Yusuf Şaylan'la birlikte Aleksandra Kollantai'ın Sevgi Yolları kitabını konuşuyoruz.
Ankara'da da tarihe direnen mekanların sayısı azalıyor her yerde olduğu gibi. Yusuf Şaylan'la bu buluşmamızda bu mekanlardan birinde bir araya geliyoruz. Meşrutiyet Caddesi'ndeki Boğaziçi Pastanesi'nde konuşacağız bu haftaki kitabımızı. Yusuf ağabey geldiğinde, yüzünde güleç bir ifadeyle sandalyesini çekip oturuyor."Eskiden burası bak, tam şu karşıdaydı. Sonra buraya geldi. Nerden baksan altmış, yetmiş yıllık tarihi var buranın" diyor. Sabah erken saatler olmasına rağmen epey kalabalık. "Çaylarımızı söyleyelim önce" diyor Yusuf ağabey. Kendisi mekanın müdavimlerinden olunca oturanlardan çalışanlarına kadar birçok kişiyle sohbet ediyor çaylar gelene kadar.
Çaylar gelince çantasından kitabını çıkarıyor. Bu hafta sosyalizm ve kadın mücadelesinin önemli isimlerinden biri olan Aleksandra Kollantai'ı konuşacağız. Yusuf Şaylan parmakları masanın üzerinde "hazırım" der gibi. "Başlayalım mı?" diye soruyorum, evet dercesine gözlerini kırpıyor.
Peki ya devrimden sonrası?
Kollontai, sosyalizm tarihine damga vuran, edebiyat ve politika dünyasında önemli bir yere sahip olan bir figür. Yusuf Şaylan Aleksandra Kollantai'ın Sevgi Yolları kitabını özellikle de devrimden sonraki süreci kavramak adına okunması gerektiğini vurguluyor.
"İnsan bu döneme dair kitapları okuyunca, anlıyor ki hayat pek de öyle tek düze değil. İnsanın kendisi bir yanıyla da çok zor bir mevzu. Hatalar yapıyor, bazen bunlardan ders çıkarıyor ya da bazen hiç akıllanmıyor. Ama her seferinde komünistlerin daha iyisini yapmak ve daha iyisini kurmak için ellerinden geleni yaptığını gösteriyor tarih bize. Hatta bana kalırsa devrimi yapmak yaprağı yerden kaldırmak gibi bir şey. Esas mevzu ondan sonra başlıyor. Yeni insanı yaratmakta yani asıl konu.
Şimdi böyle deyince devrimi hafife alıyorum gibi anlaşılabilir. Maksadım bu değil ama devrimden sonra esas işin başladığının özellikle altını çizmek isterim. Aleksandra Kollantai işte bu açıdan zengin bir malzeme sunuyor bize. Bir de her şey bir yana kadın gerçekten inanılmaz bir kadın. kavgacı, inatçı, direngen, narin, hırçın, suskun, çığırtkan... Yani bir insanda mevcut olan her şey var. Ama öyle bir tarih bilinci ve birikimi var ki işte o her insanda olan özellikler Aleksandra Kollantai'da bir yeteneğe ya da avantaja dönüşüyor adeta. Biraz klişe gibi gelebilir 'Kadın Olmadan Devrim Olmaz, Devrim Olmadan Kadın Kurtulmaz!' sözü. Ben pek severim bu cümleyi. Aleksandra Kollantai biraz da bunun neden ve nasıl olduğunu anlatıyor bize kitabında"
Aleksandra KollantaiBolşeviklerin tüm erdemlerine sahip bir kadın
Kollontai, sosyalist hareketin en önemli isimlerinden biri. 1917 Ekim Devrimi'nde aktif rol aldı ve Sovyetler Birliği'nin ilk kadın bakanı olarak tarihe geçti. Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki çalışmalarıyla devrimci mücadelede kadınların yerini güçlendirdi. Onun eserleri, kadınların toplumsal hayatta ve devrimci mücadelede aktif rol almaları gerektiğini savunan güçlü birer manifestodur.
"Sevgi Yolları" edebi ve politik bakışını yansıtan bir eser. Bu kitap, sadece bir aşk hikayesi değil, aynı zamanda dönemin toplumsal ve politik dinamiklerini derinlemesine irdeleyen bir çalışma. Bugün de geçerliliğini koruyan temalarıyla, bireylerin toplumsal sorumlulukları, emekçi sınıfın mücadelesi ve devrimci bir bilincin inşası gibi konuları işliyor.
Kitap üç öyküden oluşuyor ve her biri farklı bir kadının devrimci mücadelesini anlatıyor. Vassilissa, olay örgüsünde öne çıkan karakterlerden biri. Vassilissa, Bolşevik Parti'ye katılmadan önce bile savaş karşıtı bir duruş sergileyen, idealleri uğruna mücadele eden bir kadın. Kollontai'nin güçlü kalemi, bu karakterler aracılığıyla sevgi, fedakarlık ve devrimci bilincin iç içe geçtiği bir dünyayı tasvir ediyor. Kitap, kadınların devrimci hareket içindeki yerini ve önemini vurgularken, sevginin ve insan ilişkilerinin politik mücadeledeki rolünü de gözler önüne seriyor.
Ancak Yusuf Şaylan bu özelliklerin dışında çok önemli olduğunu düşündüğü bir ayrıntıya dikkat çekiyor. Kitabın arka sayfalarında bir satır arasına saklanmış ve tarihi her şeyi baştan aşağı daha dikkatli okumamızı gerektiren bir ayrıntı bu. Yusuf Şaylan burayı anlatırken biraz iç çekiyor ve sakin sakin, kendinden emin ve rahat bir şekilde konuşuyor:
"Bak buraya şimdi, İlya Ehrenburg da anlatıyor Aleksandra Kollantai'ı. Bu ifadelere bakar mısın? 'O eski Bolşeviklerin bütün erdemlerine sahipti. Sıradan işçilerle rahatça konuşabilme yeteneğini de içeren yüksek bir zeka. Sanatla yakından ilgilenir, çağdaş edebiyatı - ki bu sadece Rus edebiyatıyla sınırlı değildi- tanırdı. Bütün eski Bolşevikler gibi inançlarını söylevlerde ve konuşmalarda yaptığı itirazlarda dile getirebilirdi. Konuşmacı olarak ünlüydü ve sonraları diplomat olarak sözlerini yazılı kağıttan okuma gereksinimini duymamıştı. Bu kadının doğal tavırları insanları cezbediyordu. Soğuk İsveç Kralı'yla da maden işçileriyle konuştuğu gibi teklifsiz konuşur ve her zaman kendi olarak kalmayı başarırdı. Evindeki hizmetçi kızı bana 'özel sekreterim' diye tanıştırmıştı. Elçilikte masaya hep birlikte oturulurdu. Çalışanlar, şoför ve hizmetçi kız."
Bu pasajı okuduktan sonra duruyor Yusuf Şaylan ve gülümsüyor. Yüzünde gururlu bir tebessüm beliriyor. Ve tekrar ediyor, "Elçilikte masaya birlikte oturulurdu. Çalışanlar, şoför ve hizmetçi kız."
Arkasına yaslanıp devam ediyor Şaylan, "Açıkcası sosyalizm güçlüyse bu yüzden. Ya da güçsüz olduğu anlarda bu özelliklerinden uzaklaştığı için diyebilirim. Bunlar hiçbir kitapta yazmaz. Hiçbir kitapta elçilikte diplomatik bir göreviniz varsa masaya şoförünüzle birlikte oturun yazmayacaktır da. Ama bir komünist diyelim ki yabancı bir ülkede diplomatlık görevindeyken, protokol bir misafiri geldiğinde onu şoförüyle eşitleme erdemine sahip olan değil midir? Mesela bu pasajı okurken aklımıza diplomatik bir saygısızlık ya da tuhaf bir şey gelmiyor değil mi? Sence Aleksandra Kollantai saygısızlık etmiş midir? Ya da sosyalizm deneyimine tuhaf düşecek bir bayağılık mıdır bu davranışı. Bak sorarken bile gülüyorsun. Öyle değil çünkü. Her misafirinde derin izler bırakan örnekler bunlar. İşte biz komünistler biraz böyleyiz. Eşitlik konusu yaşamı kavrayışımızda belirleyicidir. Basit ve düz bir mevzudan söz etmiyorum elbette. Bir de o dönemleri düşün. Aleksandra Kollantai ilk kadın bakan. Aynı zamanda diplomat. O yıllarda kadının adı bile yok. Ancak Sovyetler Birliği her alanda kadınlarla erkeklerin eşitliğini var etmeye çalıştı. Ve tarihin gördüğü en büyük başarılara imza attı." diyerek tamamlıyor sözlerini.
Yusuf Şaylan'Çeliği güçlü kılan esneyebilmesidir bir yanıyla'
Günümüzde Kollontai'ın fikirleri ve eserleri hala ilham verici. "Sevgi Yolları", sosyalist kadın hareketin klasiklerinden biri olarak kabul ediliyor. Kadınların özgürleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği ve devrimci mücadele konularındaki görüşleri, bugün de geçerliliğini koruyor. Kitap, genç kuşaklara kadın mücadelesinin köklü tarihini ve bu mücadelenin bugünkü önemini hatırlatıyor.
Aleksandra Kollantai'ın devrimden sonrası için yazdığı birçok şey bir yanıyla kitapta yazılanlar ile uygulamadaki farklar arasındaki açıyı da anlamak adına önemli. Şaylan buraya özellikle dikkat çekiyor.
"Bu eğilip bükülmek anlamına gelmemeli. Zor bir detay ama anlatmaya çalışayım. Yazılanları baz alacaksak eğer su kaç derecede kaynar mesela? 100 derece değil mi? Şimdi suyu o dereceye kadar getiren bir kişi su hala kaynamadıysa ne yapacak? Hayata mı küsecek? Yoksa 'Su zaten kaynamıyormuş bizi kandırmışlar' mı diyecek? İşte çelik bir irade burada birazcık esner. Eğilip bükülmez, ama esner. Çünkü bazı yüksekliklerde suyun daha yüksek derecelerde kaynayacağını öngörür ya da bilir. Ateşi körükler, daha çok odun taşır. İşte Kollantai'ı okumak bu açıdan önemli diyebilirim. Pratikler o teorik gerçeklerden beslenir ama çoğu zaman birebir örtüşmez. Komünistlerin eğilip bükülmemesi bir yana, teorinin o kavramsal ifadelerin karşısına kırılmamasının bir nedeni de budur. Çünkü kitapta yazılanlar hayata bir izdüşümü olarak geçmez. Farklılaşır.
Öyle zamanlarda insan esner. Ve daha iyisini yapmak için konumlanır. Mesela öyküdeki kahramanımızdan yola çıkarak bir örnek verelim. Kadın, eşi tarafından terk ediliyor ve bir çocukla yapayalnız kalıyor. Terk edenin de terk edilenin de kitabında yazmıyor böyle şeyler. Evet. Ama kadın da bu böyle olduğu için hayata küsmüyor. Kreş mücadelesi başlatıyor ve kreşler açmaya başlıyor. Bu tür zorluklar ya da nesnel durumlar daha iyisini yapmak için her zaman daha fazla mücadele edilmesi gerektiğini gösterir. Ama o nesnelliğe uygun olarak. Kaynama noktasını her daim arayarak, o topraklara özgü olanı bulup tarihsel olanla buluşturarak. Ama illa ki mevzuyu kökünden ele alarak. Geçiştirmeden ve basit olan çözümlerle vakit kaybetmeden."
Duruyor ve sessizliğe dalıyor Şaylan. Düşünüyor biraz sessizce ve gülümseyerek bir beyit okuyor.
"Bir bağ ki viran ola içi dikenle dola
Ayıklamak n'eylesin od ile yanmayınca"
Kimden bu dercesine bakıyorum gözlerimi kısıp. "Yunus Emre'den bu. Çok devrimci bulurum bu dizeyi. Viran olup dikenle dolan bağı ayıklamak yetmez. Yakacaksın. Başka çaresi de yok. Bu kitabı tekrar okuyunca bu beyiti tekrar tekrar anımsadım. Bak gördüğün gibi Anadolu insanı bu tür örneklerde pek bi mahirdir. Baktı ayıklanacak yanı yok, yakar atar viran bahçeyi. Bizim insanımız biraz da öyle değil midir? Pire için yorgan yakar. İşte o zaman daha iyisini kurmak kalır geriye" diyor ve yüzündeki gülümseme biraz daha belirginleşiyor.
"Sevgi Yolları", bireysel özgürlükler ile toplumsal sorumluluklar arasındaki dengeyi arayan bir eser olarak, günümüz okuyuculara önemli mesajlar veriyor. Kollantai’ın cesur ve öncü duruşu, bugün de ilham vermeye devam ediyor. Kadın mücadelesinin önemli ismi Kollantai için soL'da ve Gelenek Dergisi'nde yazılan yazıları da hatırlatıyor Yusuf Şaylan." Okurlar bir ara ona da bakmak isterler belki" diyor.
Aleksandra Kollantai'ın Sevgi Yolları kitabının kapağını kapatıyor ve kitabı çantasının içine koyuyor. Bugünlük bu kadar diyoruz. Haftaya Türkiye tarihinin ilginç sayfalarından birine bakacağız. Kalkmadan önce "Bir çay daha içeriz bence" diyor Şaylan ve daha cevabı almadan garsonun yanına gidiyor siparişi vermek için. Tüm masalar Aleksandra Kollantai'ın elçilik masasındaki buluşma sahnesini andırıyor, bir emekçi bahçesi gibi. Çaylarımızı yudumlayıp kalkarken haftaya buluşmak üzere sözleşiyoruz.
Özkan Öztaş/soL-Kültür
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder