15 Ekim 2024 Salı

T-24 "KÖŞEBAŞI" + "GÜNDEM" -15 Ekim 2024 -

 

Gizli kamu borçları (III): Buzdağının görünmeyen kısmında Çin mi var?-Binhan Elif Yılmaz-

Çin, şeffaflık konusunda uluslararası arenada çok tartışmalı bir pozisyona sahip

Çin, dünyanın en büyük alacaklısı ülke. Sahra Altı Afrika ve diğer bazı düşük gelirli ülkelerin toplam borç stokunun yüzde 15'ini elinde bulunduruyor (1). Küresel krizden bu yana Afrika'da 3.500'den fazla proje ve yatırım Çin tarafından finanse ediliyor. Son yirmi yıldır bu zayıf hükümetlere büyük miktarda kredi vermesi, Çin'i dünyanın en büyük resmi alacaklısı haline getirdi. Ayrıca Çin, Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) ile birçok ülkede altyapı projelerini finanse etmeye devam ediyor.

Çin, aynı zamanda gizli kamu borçlarıyla ilgili en uç örnek. Böyle bir uç geçişin nedenlerinden biri, kamu borcu istatistiklerinin çok önemli bir kısmı Dünya Bankası borç istatistiklerinde yer almaması. Başka bir nedenle, Çinli kreditörlerin ve Çin'in borçlarının, sözleşme borçlarının çok önemli bir kısmının yayımlanması ya da incelenmesine izin verilmemesi. Bir başka nedenle de borçlanma zamanında gizli borçlanmanın varlığı.

Aslında Dünya Bankası'ndan borç alan tüm okullar, kamu ve özel sektör borçlularının devlet garantisi verilmemiş borçlarına ilişkin veriyi bu kuruma sağlanması gerekiyor. Buna karşılık Dünya Bankası'ndan borç almayan ülkelerin borç istatistiklerini, uluslararası borç kayıt defterine açıklama bulunmuyor.

Gizlilik konusunda oldukça ünlü olmasına rağmen Çin hükümetinin aslında bu borçları gizlenmiş söylenmiyor. Çünkü Çin, Paris Kulübüne üye değil. O nedenle herhangi bir yere bildirmek zorunda değil.

Merkezi Paris'te bulunan ve 38 üyeden oluşan Paris Kulübü dış alacaklılar tarafından yapılan borç verme işlemleri, kamuya açık değil. Paris Kulübü'ne üye ülkelerin kulüp alacaklı raporlama sistemi borçlarını bildirme yükümlülüğündeyken, üye olmayanlar için ve dolayısıyla Çin için böyle bir bildirim bulunmuyor.

Bu nedenle Çin'in yurtdışındaki kaynakları hakkında özet veri yok. Oysa Çin'in son yıllarda uluslararası finans piyasalarındaki varlığı ve hacmi özellikle Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) kapsamındaki yatırımları nedeniyle artıyor. Bildirim kaynağı yok ama geri ödeme sistemi yeniden değerlendiren uluslararası alacaklılardan gelen fonlama masraflarının azalmasına neden oluyor. Tüm borçların gerçek boyutu hakkında bilgi eksikliği, çok sayıda kuruluş ve uluslararası düzeyde dikkat dikkat çekiyor (2).

Çin'in küresel borçlarına ait bazı değişikliklere göre (3) 2000-2017 yılları arasında gelişme gösteren ve 676 milyar $ olarak tahmin edilen Çin kredilerinin 385 milyar $'ı olduğu Dünya Bankası'na bildirilmedi. Bu tutarın yüzde 61'i olan 235 milyar dolar, üç güvencede kalmış durumda. Bu ülkeler de Venezuela, Rusya ve Kazakistan. Dünya Bankası kurallarına aykırı olarak ortak girişim ya da ortak girişim için verilen Çin kredileri mevcut. Söz konusu olan, belirli büyük projeler için yerleşik, sınırlı, korunaklı şirketler ve özel amaçlı bilgi araçlarının bazılarının çoğunluğunun hissi bu şekilde borçlu olup, bazı hükümetlerin kendi hisselerine sahip olan özel şirketler tarafından kontrol ediliyor. Görüldüğü gibi Dünya Bankası devlet sigortası olmadığı sürece bu borçların kamu borçları olarak sınıflandırılmıyor ve borçlu olan bu hükümetlerin bu borçlarının raporlanması gerekmiyor (4).

Ancak buzdağının görünmeyen kısmı nedeniyle Çin, şeffaflık konusunda uluslararası arenada çok kişilikli bir konuma sahip. Ayrıca borç sözleşmelerinin maddeleri konusunda da Gizlilik var. Çin kredi sözleşmelerinin, borçlulara yardımcı mı yoksa engel mi desteklediğini araştıranlar dışında, borçluları uluslararası borç batağına sokmak ve egemenliklerini sağlamak amacıyla şeffaf olmayan sözleşmeler kullanarak korunmayı desteklediği ileri kalıcılar (5) de var .

Bazı yazarlar da Çin'in kasıtlı olarak "borç tuzağı diplomasisi" izlediğini, hükümetin muhataplarına sert koşullar dayattığını ve ülkelerdeki ekonomik sorunlarla karşılaştığında, biriken varlıklara el koymasına izin veren sözleşmeler imzalattığını ileri sürüyorlar (6).

Çin'in verdiği dış borçlara ilişkin yasal şartların ilk sistematik analizini yapan Gelpern vd. (2021) (7) borçluları ile yaptığı sözleşmeler arasında 100 sözleşmelik olanları değerlendirmiştir. Bulgulardan biri; Çin sözleşmelerinin borçlanma koşullarının, hatta kusurların varlığının açıklanmasının gizlilik haklarının ortaya çıkması yönünde. Bir başka bulgu; Çin kreditörleri "Paris Yok Kulübü" üyelerine katıldı. Üçüncüsü; Çin sözleşmelerindeki “iptal, hızlandırma ve istikrar” oranlarının alacaklı ülkesi, borçluların iç ve dış politikalarını etkileme potansiyelinin olduğu ortaya çıktı.

Sözleşmelerde, Paris Kulübü Yok ve İşlemin Karşılaştırılabilirliği Yok maddeler yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Borç sözleşmelerindeki bu maddeler, borç alan ülkenin Çin'e olan borçlarını Paris Kulübü alacaklılarıyla koordineli ve/veya yönlendirilebilir karşılaştırılabilir koşulları yeniden başlatmasını yasaklıyor. Ayrıca Çin kredisini iptal etme veya yeni düzenlemeler yapma etkili bir şekilde sınırlanıyor.

Ayrıca Çin Eximbank ve Çin kamu bankaları ile yapılan tüm sözleşmeler, çapraz temerrüt maddesinin farklı versiyonlarını içermektedir. Borçlunun temerrüde düşmesi durumunda borç verene fesih hakkı ve tam geri ödeme (hızlandırma) talep etme hakkı veriyor. Ayrıca borçlu ülke, Çin'in yatırım çıkarlarına aykırı herhangi bir eyleme karşı çapraz temerrüde düşüyor. Hem çapraz temerrüt hem de çapraz darbe alma maddeleri borçluya performans göstermek için baskı yapıyor. Bazı sözleşmeler de, Çin ile borçlular arasındaki seçenekleri sona erdirmeye neden olacak şeyleri içeriyor.

Görüldüğü gibi Çin sözleşmeleri, resmi kredi uzmanlarıki emsallerinden daha ayrıntılı geri ödeme güvenceleri ve Çin'e diğer alacaklılara göre avantaj sağlayan unsurlar içermektedir. Hatta Çin bu konuda yaratıcı tasarım bile kullanıyoruz.

Sonuçta Çin'den borç alan yelpazesinde gizli kamu borcu sorunu ortaya çıkıyor. Araştırmalar Çin'den borç alan bir ülkenin Çin'e olan gerçek ve potansiyel geri ödeme yükümlülüklerini, GSYİH'sinin yüzde 5,8'ine eşdeğer bir miktarda eksik olduğunu bildirdiğini ileri sürüyor (8).

Gizli kamu borçları; Çin hükümeti, Çin yerel yönetimleri ( şu özette ayrıntılı açıklamalar ) ve Çin'den borç alan düşük gelirli ülkelerle sınırlı değil. Bu borçlar ne kadar gizli olsa da, krizin gerçek boyutu ortaya çıkıyor. Ayrıca uluslararası finansal sistemlerin gözleri üstünde. Bu nedenle gizli kamu borçlarının büyüklüğünün bir kısmı ölçülebiliyor. Bir sonraki yazımda bu konunun ele alınacağı yer.
Görüşmek üzere.


(1) Bkz. Melecky, M. (2021). Güney Asya'da Bir Sonraki Mali Krizi Önlemek İçin Gizli Borç Çözümleri. Dünya Bankası, Washington DC, ABD.
(2) Bkz. Alfaro, L. ve Kanczuk, F. (2019). Açıklanmayan Borç Sürdürülebilirliği. NBER Çalışma Raporu No. 26347 http://www.nber.org/papers/w26347
(3) William&Mary Üniversitesinde bir araştırma laboratuvarı olan AidData'da bu veriler mevcuttur. Yayın bilgisi için bkz. Brautigam, D. ve Huang, Y. (2021). Çin'in "Gizli Borcu"nun Gerçek Hikayesi Nedir?. Econstar, Bilgilendirme Belgesi, No. 06/2021.
(4) Bkz. Brautigam, D. & Huang, Y. (2021). Çin'in "Gizli Borcu"nun Gerçek Hikayesi Nedir? Gizli Borç”?. Econstar, Bilgilendirme Belgesi, No. 06/2021.
(5) Bkz. Tillerson, R. (2018). ABD-Afrika İlişkileri: Yeni Bir Çerçeve. George Mason Üniversitesi.
(6) Bkz. Chellaney, B . (2017). Çin'in Borç Tuzağı Diplomasisi. Project Syndicate, 23 Ocak, Brautigam, D. (2019). Çin'in 'Borç Tuzağı Diplomasisi'ne Eleştirel Bir Bakış: Bir Memin Yükselişi. Alan Geliştirme ve Politika, 5(3) , 1-14, Moody's (2018). Sovereings-Africa, Çin'in Borç Vermesi Büyümeyi Destekliyor, Sahra Altı Afrika'daki Mali ve Dış Baskıları Artırıyor. Moody's Yatırımcı Hizmetleri, 14 Kasım, Parker, S. & Chefitz, G. (2018). Borç Defteri Diplomasisi: Çin Kötü Kredileri Nasıl Stratejik Yatırımlar. Diplomat.
(7) Bkz. Bkz. Gelpern, A., Horn, S., Morris, S., Parks, B. & Trebesch, C. (2021). How China Lends 100 Borca Nadir Bir Bakış Yabancı Hükümetlerle Sözleşmeler. Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü, Çalışma Belgesi, Washington DC.
(8) Bkz. Brautigam, D. & Huang, Y. (2021). Çin'in "Gizli Borcu"nun Gerçek Hikayesi Nedir?. Econstar, Bilgilendirme Belgesi, No. 06/2021.

                                                                               /././

Sisli Vadi dosyasında önemli gelişme: Tesis yöneticisinin ölümüyle ilgili cinayet soruşturması başlatıldı!-Tolga Şardan-

Yeni soruşturmanın konusu, Sisli Vadi adlı tesisin yöneticisi Ümit Solmaz’ın cinayete kurban gittiği iddiası. Tesiste çalışan 7 Afgan personelin konumu, Solmaz’la ilgili cinayet soruşturmasında önemli hale geldi. İkinci kattaki odasında herhangi bir sel felaketi izi bulunmayan ve odasından çıkmadığı tanık ifadeleriyle ortaya çıkan Ümit Solmaz’ın, sonrasında odasından yaklaşık 500 metre ileride cansız bedeninin bulunması soru işaretlerine neden oldu.

Kırklareli’nin İğneada bölgesinde geçen yıl eylülde Sisli Vadi (Foggy Valley) adlı tesiste yaşanan sel felaketiyle ilgili gelişmeleri Büyüteç’e konu ediyorum, bir süredir.

Kaçak faaliyet gösteren tesiste sel sularının kurbanı olan 6 yurttaşın yaşamını yitirmesindeki ihmaller zincirini ortaya çıkacak yargılamanın duruşması cuma günü Kırklareli’nde görüldü.

Savcılığın mütalaası duruşma sırasında dosyaya girdi. Geçen haftaki Büyüteç’te savcının mütalaasını “bilinçli taksirle ölümden olası kastla ölüme sebebiyet vermeye” çevirdiğini aktardım.

Savcının suçun niteliğini değiştiren bu görüşü davanın seyrini bir anda değiştirdi kuşkusuz.

Bugüne kadar daha düşük ceza alma olasılığı bulunan sanıkların, değişen mütalaayla daha ağır ceza alması gündeme geldi.

Ortaya çıkan yeni tablo, sanıkların pek de hoşuna gitmedi elbette.

Yeni soruşturma başlatıldı

Selde yaşamını yitirenlerin hakkının arandığı yargılama devam ederken; Kırklareli Cumhuriyet Başsavcılığı, yeni bir soruşturma için düğmeye bastı.

Yeni soruşturmanın konusu, Sisli Vadi adlı tesisin yöneticisi Ümit Solmaz’ın cinayete kurban gittiği iddiası.

Aslına bakarsanız, Kırklareli Valiliği’nin bilgisiyle kaçak faaliyette bulunduğu anlaşılan tesisin yöneticisi Solmaz’ın ölümündeki soru işaretleri en başından beri mevcuttu.

Yakınlarını kaybeden aileler, olay sonrası ortaya çıkan veriler ışığında Solmaz’ın cinayet sonucu öldüğünü hep anlatageldiler bugüne kadar.

Ancak, bu iddia kısa süre öncesine kadar adliye yönetimince hep sümenaltı edildi. Aileler, sürecin ilk başından itibaren iddiayı yargı safhasında da gündeme getirdi. Fakat dönemin Kırklareli Cumhuriyet Başsavcısı Hazım Arslancı ile sel felaketi soruşturmasını yürüten savcı Muzaffer Lekesiz dikkate almadı.

HSK’nın yaz kararnamesiyle Kırklareli Adliyesi’nde yaşanan değişiklik sonrasında, ailelerin “Ümit Solmaz’ın ölümüyle ilgili iddiaları” yeni başsavcı tarafından ciddiye alındı.

Başsavcılık, iddianın soruşturulması amacıyla yeni bir dosya açtı, savcı görevlendirmesi yaptı.

Ümit Solmaz’ın öldürüldüğü iddiasının araştırılması amacıyla savcılık talimatıyla kolluk güçlerinden özel bir araştırma ekibi oluşturuldu.

Soruşturma savcısı, olayla ilgili bilgileri olan tanıkların ifadesini alıp dosyaya koydu.

Kayıp Afgan çalışanların sırrı

Sisli Vadi soruşturması sırasında adı gündeme gelen ve tesiste çalışan 7 Afgan personelin konumu, Solmaz’la ilgili cinayet soruşturmasında önemli hale geldi.

Şöyle ki; Afgan çalışanlar sürecin başından bu yana tesiste yaşananların en yakın tanıkları.

Ancak, devam eden yargılamaya esas olan soruşturma dosyasında söz konusu Afganların izi hiç yer almadı.

Üstelik, yakınlarını kaybeden aileler bu konuyu ısrarla anlatmalarına rağmen ilerleme sağlanamadı.

Bugün gelinen noktada, ikinci kattaki odasında herhangi bir sel felaketi izi bulunmayan ve odasından çıkmadığı tanık ifadeleriyle ortaya çıkan Ümit Solmaz’ın, sonrasında odasından yaklaşık 500 metre ileride cansız bedeninin bulunması soru işaretlerine neden oldu.

Kaldı ki, Solmaz’ın başında darbe izleri bulunduğunu da belirtmek gerekiyor bu aşamada.

Savcılık soruşturmasının tamamlanmasıyla Solmaz’ın ölümüyle ilgili sis perdesi aralanmış olacak.

Yakınları yitiren acılı anne anlatıyor

Sel felaketinden kızını ve damadını yitiren Safiye Yaşa’ya ulaştım.

Yaşa, felaketin ilk anından itibaren olayın peşini bırakmadı. Yanına diğer mağdur ailelerini alarak, ihmali bulunanların peşinde.

İstanbul’da yaşayan Yaşa, ailesiyle birlikte İstanbul – Kırklareli ve İstanbul – Ankara hattında hak arama mücadelesinde.

Çalmadık kapı bırakmadı en başından bu yana.

Kırklareli Adliyesi ikinci evi oldu adeta. Keza, hemen her hafta Ankara’ya gelerek savcı mütalaasına kadar ağır aksak giden adli soruşturmanın hızlanması için Devlet’in kapısında destek arıyor.

Mağdur ailelerinin süreçteki en büyük duvar, yine devlet maalesef.

Tesisin kaçak faaliyet göstermesine göz yuman kamu görevlilerinin olması ve tesis sahibinin söz konusu kamu görevlileriyle bağlantısının bulunduğunun gün ışığına çıkması, Yaşa Ailesi başta tüm mağdur ailelerin zor günler yaşamasına neden oluyor.

Okuduğunuz Büyüteç’i yazmadan önce Safiye Yaşa’ya telefonla ulaştım.

Kendisiyle daha önce de görüşüp yaşadıklarını Büyüteç’e geçen şubatta konu ettim.

Uzun bir aradan sonra yeniden görüştüğüm Safiye Yaşa, savcılık mütalaasıyla birlikte sürecin değişmesinden mutlu olduklarını aktardı öncelikle.

Yaşa; “Başsavcı ve soruşturma savcısının değişmesi, yargılamaya olumlu yansıdı. Ancak hem Adalet Komisyonu Başkanı hem de yargılamayı yürüten mahkemenin başkanının değişmemesi, adaletin yerini bulması konusunda bizi endişelendiriyor” diyerek süreci özetledi.

Yaşa, sözlerine şöyle devam etti:

“Aileler olarak başından beri Ümit Solmaz’ın durumunu yargıya anlattık. Ama bir sonuç alamadık. Ayrıca, tesisin sahibi Bülent Bayrak’ın kullandığı telefonların kayıtlarını ve HTS’lerinin istenmesini ısrarla mahkemeden ve savcılıktan talep ettik. Bir sonuç alamadık.

Aileler olarak, tesisin içinde “mıntıka temizliği yapıldığına” inanıyoruz. Kamera çözümleri bir türlü yapılmadı. Şimdi Ankara’daki Jandarma Kriminal’den raporu bekliyoruz. Ama bize ‘görüntülere ulaşamadık’ açıklamasını yapacaklar büyük olasılıkla.

Ümit Solmaz’ın iki telefonu vardı. Kaldığı konteynerde telefonu ve bilgisayarı yoktu. Sonrasında ailesine teslim edilen telefon ise sıfırlanmıştı.

Dosyada Burhan Kip ve Mehmet Gamsız’a takipsizlik verilmesi de dikkat çekici.”

“Cumhurbaşkanımızla görüştük”

Sık sık Ankara’ya gelen Yaşa, şunları anlattı:

“Geçen hafta Ankara’daydık. Sayın Cumhurbaşkanımız ile Meclis’te ayak üstü görüştük. Daha önce de görüşmüştük. Kendisi bizimle ilgilendi. Görüşmede, daha önceki yaşananları ve şimdiki gelişmeleri anlattım. Kendisine ‘sizin sözünüz senet. Vicdanlı bir savcı geldi, olası kasttan mütalaa verdi’ dedim.

Beni dinledikten sonra, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’u çağırdı. Davanın ne aşamada olduğunu bizzat sordu. Bakan Tunç; Cumhurbaşkanımıza, ‘İçişleri Bakanlığı’nda dosya var. Memur suçlarını kapsayan ve memurlar suçları konusunda izin verilmesini bekleyen dosya var’ dedi.

Ben de İçişleri Bakanlığı’ndaki raporun 1.5 aydır onay için bekletildiğini söyledim.

Cumhurbaşkanımız, ‘Yılmaz Bey, İçişleri Bakanımızla birlikte bu işi neticelendirin’ diyerek talimat verdi. Şimdi İçişleri Bakanlığı’nca hazırlanan raporu bekliyoruz.”

*    *   *

Sel felaketinin ardından devam eden süreçte Kırklareli Valiliği ile Kırklareli Adliyesi’nde görevli yöneticiler değişti.

Yeni tayinlerle beraber dosyanın seyri değişti. Aileler, devlette zor da olsa muhatap bulabiliyor. Adaletin yerini bulması, biraz olsun ailelerin yüreğini soğutacak.

                                                         /././

Faili meçhul cinayetler tarih oldu: Yargıtay, Ağar ve arkadaşları hakkında Susurluk-JİTEM davasındaki beraat kararlarını onadı -Gökçer Tahincioğlu-

Yargıtay, Susurluk çetesi üyelerinin, 1993-96 yılları arasında 19 faili meçhul kalan cinayeti işlediği iddiasıyla açılan, aralarında eski bakan Mehmet Ağar’ın da bulunduğu 18 sanıklı davada verilen beraat ve zamanaşımı kararlarını yerinde bularak onadı. Böylece Ağar, Korkut Ekenİbrahim Şahin ve eski özel harekât polisleri hakkındaki yıllardır süren dava kesin hükme bağlanmış oldu.

Tarihe “faili meçhul cinayetler davası” olarak geçen, özellikle organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in ifşaları sırasında büyük tartışma yaratan davada, Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkların beraatini kararlaştırmış, bu kararı istinaf mahkemesi bozmuştu. İkinci yargılama sonrasında da yerel mahkeme beraat kararı vermişti. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi (istinaf) ikinci beraat kararına ilişkin itirazını tamamladı ve bu kez beraat kararını yerinde buldu. Mahkeme, Behçet Cantürk ve Abdülmecit Baskın cinayetleri yönünden, dosyaların zamanaşımına girdiğine hükmederken, diğer cinayetler için beraat kararının yerinde olduğunu belirtti.

Tarihe karıştı

Yargıtay 1. Ceza Dairesi, bu kararlarla ilgili temyiz incelemesini tamamladı. Bazı cinayetler yönünden zamanaşımı kararı verilmesi gerektiğini belirten daire, dosyanın bu kısmını düzelterek onadı ve bu durumu bozma nedeni saymadı.

Daire, oybirliğiyle aldığı kararda, beraat hükümlerini de şu gerekçeyle yerinde buldu: “Yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan ve dosya kapsamına göre yeterli olduğu anlaşılan delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterildiği, soruşturma ve kovuşturma aşamasında delillerin toplandığı bu haliyle eksik incelemenin bulunmadığı, hükme esas alınan raporların yeterli olduğu, deliller ile desteklenemeyen duyuma dayalı, soyut ve çelişkili beyanlar ile delil niteliğine haiz olmayacak belgeler dışında başkaca delil bulunmaması nazara alınarak, Mahkemenin yargılama sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dava dosyası içeriğine göre, sanıkların üzerine atılı suçu işlediklerine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından şüphe sanıklar lehine değerlendirilerek atılı suçlardan beraat kararları verilmesinde bir isabetsizlik görülmediği anlaşılmakla, temyiz sebeplerinin incelenmesinde hükümlerde hukuka aykırılık bulunmamıştır.”                   /././

  Öcalan’dan mektup getiren akademisyen Özcan: Devlet Öcalan’la görüşse de bu akılla sonuç çıkmaz; biri Japonca diğeri İspanyolca konuşuyor -Candan Yıldız-

Ufukta yeni anayasa meselesi var… Acaba AKP, Erdoğan’ı yeniden aday yapacak ya da 50+1’i aşağıya çekecek yeni anayasada DEM’i yanına mı  çekmek istiyor?

Aynı nehirde iki kez yıkanamayacağı gibi,  ‘ne oluyor’ sorusunu sordurtan gelişmelerin 2013-2015 Çözüm Süreci’nin aynısı olmayacağı kesin.

Cari siyasetin hafızasına kazınmış malum sözle ifade edersem ‘Hiçbir şey olmadıysa da kesinlikle bir şeyler oluyor” diyelim…

O zaman olan ne?

Olanların/ olacakların aktörlerinden birinin MHP lideri Devlet Bahçeli olması rastlantısal mı?

Bahçeli’nin “Biz durduk yere, anlık dürtü ve keyfe keder el vermeyiz” sözleri bir aklın, devlet aklının olduğuna işaret ediyor.

Ama kimin ya da neyin aklı?

Çözüm Süreci’nden farklı bir süreç yaşanıyor.  Dönem o dönem gibi değil. Tek benzerlik Abdullah Öcalan’ın ana aktör olduğuna dair vurgunun öne çıkarılması…

Hatırlayacaksınız, Çözüm Süreci öncesinde cezaevlerinde yaygın ve uzun süren bir açlık grevleri vardı ve taleplerden biri Abdullah Öcalan’a yönelik tecritin kaldırılmasıydı. Öcalan’la görüşüldü ve açlık grevleri sona erdi, görüşmeler başladı.

Yine hatırlayacaksınız, Öcalan’ın yargılandığı süreçte idam cezasının kaldıran iktidarın ortaklarından biri MHP’ydi…

El sıkma hamlesinin milliyetçiliğin ideolojik partisi/taşıyıcısı MHP’nin liderinden gelmesi de tesadüf olmasa gerek.

Toplumu son sekiz yıldır kutuplaştıran siyaseti, milliyetçiliğin pompalandığı iklimin yaratıcılarını düşündüğümüzde olası olacaklar konusunda toplumu ikna edebilecek aktörler üç aşağı belli…

Gazeteci Amberin Zaman’ın ”Öcalan-Kandil görüştü” haberinin yarattığı etki bir yana, görüşmeden çok  bir hareketliliğin olduğu açık. Yıllardır ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmeyen Öcalan’ın ailesi ya da vasisi ile görüştürülmesi yeni bir şey söyleyecek gelişmelere dair.  

Tarafların “yoğurdu üfleyerek yeme” temkinliliği olsa da gelişmelerin Kürt meselesinde daralan siyaset alanına genişleme imkanı sunduğu açık.

En azından DEM için, CHP için…

Bu gelişmeleri, iddiaları ihtimalleri, 2019 yerel seçimlerinde İstanbul’da tekrarlanan seçim öncesi iktidar ya da devlet tarafından Öcalan’dan mektup alması için İmralı’ya gönderilen, akademik tezi PKK üzerine olan Prof. Ali Kemal Özcan’a sordum.

Özcan’ın yorumu şu…

“Devlet ve Öcalan arasında bir görüşme olduğuna inanıyorum. Fakat Öcalan İspanyolca, devlet Japonca konuşuyor. Birbirlerini anlamıyorlar. Dolayısıyla görüşmelerin bir sonuca ulaşması mümkün görünmüyor. Öteden beri söylüyorum. Bu sorun Türk-Kürt ilişkisi sorunudur. 1924 Anayasası’nda vatandaşlık tanımı (Vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür) ile başladı bu sorun… Kürtleri inkâr o zaman başladı. Ben şimdi İngiltere vatandaşı olsam İngiliz mi olacağım! “

Öcalan’ın mektubunun etkisinin olmamasında dönemin devlet yetkililerinin de sorumluluğu olduğunu savunan Özcan’ın anlattıkları devlet içindeki farklı yaklaşımlara, taraflara işaret eder nitelikte…

“İmralı’da iki günlük görüşmeden sonra artık vedalaşıyoruz. Ben ayaktayken devlet görevlisi üç kişi tokalaştı. Öcalan’ın kamuoyuna dönük açıklamasının (mektup) bir kopyasını bana verdiler. Öcalan’a dedim ki avukatlar cevap vermezse ben ne yapayım?  Diğer devlet görevlileri de şahit. Öcalan ‘nasıl cevap vermezler, yoksa azlederim. Avukatlarımdan birini sağına, diğerini soluna alıp konuşursun’ dedi. Ben yine ikna olmadım. Yine sordum. ‘Başkanım avukatlar cevap vermezse telefonuma ben yine de açıklamayı yapayım mı?’ diye… Benim dediğimi anladı.

Parmağını hem bana hem devlet yetkililerine kaldırarak, ‘Sakın ha sakın, avukatsız okursan ters teper, seni komplocu ilan ederler. Nitekim de öyle oldu. Avukatsız okumama sebep oldular.  Hatta yetkililerden biri bana ‘Hocam endişelisiniz galiba’ dedi. Benim endişem kendimle ilgili değil, sonuçlardan siz sorumlusunuz dedim. Öcalan’ı benimle birlikte dinlemelerine rağmen neden bu açıklamayı yaptılar, sonuçları ortada… Neden avukatsız okuttular. O avukatı getirme imkanları yok muydu, bal gibi vardı. Niyetlerini okuyamam ama anlıyoruz ki bu meseleyi, Öcalan’ı bilmiyorlar. Ben devlette Erdoğan kanadının çözüm istediğine inanıyorum. Ama Erdoğan’ın etrafındaki kadrolardan bu meseleyi okuyan, çalışan, Öcalan’ın örgütle ilişkisini bilen kadro yok maalesef. Çözüm konuşulmadan Öcalan’la görüşülse ne olacak. Bu sorun Türk-Kürt ortak beka sorunudur.”

Şimdi rivayetler, okumalar, yorumlar, analizler farklı…

Ufukta yeni anayasa meselesi var… Acaba AKP, Erdoğan’ı yeniden aday yapacak ya da 50+1’i aşağıya çekecek yeni anayasada DEM’i yanına mı çekmek istiyor?

Acaba bu gelişmeler CHP’ye son seçimlerde dolaylı destek veren DEM Partisi ile CHP arasını açmak için mi? Ya da CHP’nin olası tepkilerinin DEM seçmeni üzerinde alerji yaratmasına zeminini hazırlamak için mi?

Acaba İran’ın bölgede Kürtlerle gelişen ilişkisinin yarattığı rahatsızlık mı?

İsrail-İran geriliminin olası sonuçlarına karşı ön almak için mi? Ya da Kürtlerin uzatılan ele temkinliliğinin karşıt siyasetini üretmek için mi?

Acaba gerçekten bir barış imkânı yaratılmak mı isteniyor?

Öyle bir zemin ki her şey mümkün…

                                                           /././

                                                   T24 - GÜNDEM

Resmi Gazete'de yayımlandı: Sığınmacıların Türkiye'de izinsiz çalışma süreleri uzatıldı

Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanan, "Uluslararası İşgücü Kanunu Uygulama Yönetmeliği"ndeki düzenlemeye göre, sığınmacıların çalışma izni muafiyetinin süresi uzatıldı. Düzenlemeye ile kapsam dahilindeki sığınmacılar, içişleri Bakanlığı'nın bildiriminde belirlenen kapsam ve sürelerde çalışma izninden muaf tutulacak. Yönetmeliğe göre, Türkiye'ye “önemli hizmet ve katkı sağlayabilecekleriyle ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca bildirilen” yabancıların muafiyetleri de 3 yıla çıkartılabilecek. Bu düzenleme, insani ikamet izni ve geçici koruma altında bulunan yabancıları da kapsıyor. Ayrıca, Türkiye’den başka bir ülkeye geçmek amacıyla gelen yabancılar da bu muafiyetten faydalanabilecek.

                                                              ***

Savcıyı tehdit eden şahsın Instagram albümü ortaya çıktı
                                                       ***

AKP Gençlik Kolları Başkanı, konserde genç kadını darp etti.

AKP Gençlik Kolları Başkanı, konserde genç kadını darp etti
AKP Keskin Gençlik Kolları Başkanı Melih Ünlüer, iddiaya göre; Kırşehir'de gittiği konserde 25 yaşındaki Fatma Banu Çoban'ı darp etti. AKP'li Ünlüer'in, olayın ardından attığı yumrukla övündüğü öğrenildi.(https://t24.com.tr/haber/akp-genclik-kollari-baskani-konserde-genc-kadini-darp-etti,1189900)
                                                           ***

Tarikat müridinden Esra Erol'a ölüm tehdidi: Parpa parça edilip surlardan aşağı atılırsın

Çanakkale'de kendisini mehdi ilan ederek insanları kandıran Mustafa Çabuk'un tutuklanmasının ardından müridi Hasan, Esra Erol'u ölümle tehdit ettiği bir video yayınladı. Hasan videoda, "Benim canımla uğraşma. Parça parça edilip surlardan aşağı atılırsın" dedi. Çanakkale'nin Bayramiç ilçesinde 'Hilafeti Muhammediye Tarikatı' diye adlandıran 200 kişilik grup, 'mehdi' olarak kabul ettikleri Mustafa Çabuk'la yaşıyordu. Emniyet güçlerinin şafak operasyonu ile Mustafa Çabuk, çıkar amaçlı suç örgütü kurma ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından gözaltına alındı. Olay sonrası tehdit mesajları alan Esra Erol, ses kayıtlarını sosyal medya hesabından paylaştı. Mustafa Çabuk'un müridi Hasan, "Ey Esra Erol, sen benim canımı aldın ben de senin canını alacağım. Seni destekleyenlerin de canını alacağım. Herkesin canını alacağım. Benim canımla uğraşma. Parça parça edilip surlardan aşağı atılırsın" sözleriyle ölüm tehdidinde bulundu.

(T24)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder