“AMK küfürü çok yaygın, uyarınca erkekler bize Femi-Nazi diyor”/ İkbal ve Ayşenur için seslerini duyurmaya çalışan liseli genç kızlar anlattı -Candan Yıldız-
“Bir erkek arkadaşımız Ayşenur ve İkbal’in fotoğrafını yakamıza takmayı heves olarak gördü!”
Münevver Karabulut, Özgecan Aslan, Pınar Gültekin, Aleyna Çakır (Sema Esen), Esra Hankulu, Ceren Damar Şenel, Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner…
Yaşları birbirine uzak değildi.
Öyküleri ayrı, katledilişleri benzer…
Prof. Alev Özkazanç, dünyada giderek sertleşen, genç erkekler arasında popüler hale gelen bir erkek hareketinden, Incel’lerden bahsederken, bu genç erkek öfkesinin önümüzdeki döneme damgasını vuracağı tespitiyle tehlikeye dair önemli bir vurgu yapıyor.
Incel olmaya aday ya da kendisini bu kulüpte gören, çevrim içi uygulamalarda örgütlenen bu genç erkeklerin varlığı, Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner’i katleden Semih Çelik profiliyle yeniden konuşulur oldu.
Tanımadıkları ama yaşları, giyinişleri, yaşadıkları bölgenin yakınlığı gibi faktörlerle Ayşenur ve İkbal’le empati kuran, onlara yönelik vahşete ses çıkaran lise öğrencisi genç kızlarla konuştum…
Ayşenur ve İkbal için yapılan eyleme katılan liseli genç kızlar
Eyüpsultan’da, Oğuz Canpolat Anadolu Lisesi’nin karşısındaki parktaki eylem sonrası konuştuğum 16-17 yaşındaki lise öğrencisi genç kızlara, kendi dünyalarına da sirayet eden kadın cinayetlerini sordum. Okuldaki erkek öğrencilerin bu tür cinayetlere nasıl yaklaştığını konuştuk. Anlattıkları oldukça çarpıcı…
“Gece rahat uyuyabilmek için” orada olduklarını söyleyen bu genç kızlar, Ayşenur ve İkbal’in katledilmesine ilişkin, intihara ilişkin sosyal medyadaki filtresizliği, sürekli dozu artan şiddet görüntülerini eleştirerek söze başladılar.
Altı lise öğrencisi genç kızın anlattıklarını dikkatli okumanız temennisiyle sözü onlara bırakıyorum…
“Biraz şanslıysak katledilmiyoruz”
“Film sahnesi gibiydi… Gerçekten inanmak zor. Bir annenin bunu yaşaması, annenin feryadı… Hepsi çok zor şeyler. Eğer şanslıysak iyi bir ailenin içine doğuyoruz. Ailemizdeki erkekler tarafından, ailemiz tarafından katledilmiyoruz. Eğer biraz daha şanslıysak ileri yaşta sevgilimiz iyi oluyor, eşimiz iyi oluyor. En azından eşimiz tarafından katledilmiyoruz. Ama yine de yetmiyor çünkü sokakta katledilme ihtimalimiz var. Tamamen şansa yaşıyoruz.
“Bu cinayetler hepimizi etkiliyor”
Bütün kadın cinayetleri bizi etkiliyor ama özellikle cinayetin bu kadar yakınımızda yaşanması, aynı semtte yaşanması daha tedirgin ediyor bizi…
Bu olaya biraz da olsa tepkimi gösterebilmek için katıldım bu eyleme… Çünkü elimden başka hiçbir şey gelmiyor gerçekten. Kadınların öldürülmesine ağzımızı bile açamadığımız için, etrafımızdaki insanların buna bir tepki verdiğimizi, rahatsız olduğumuzun anlaması için geldim. Ama beklediğimiz etkiyi de alamadık. O kadar az sayıda ki insanlar. Birimiz bir şey yapsak, ben arkadaşımı getirsem o arkadaşını getirse o kadar şey olabilir. Ama kimse bir adım bile atmak istemiyor. Bu üzücü.
Görüntüleri gördüğümde o an beni kötü etkilemesini geçtim, o kızların ailesini düşündüm. Çünkü bir genç kızın o halini asla blurlama olmadan, filtreleme olmadan, apaçık bir şekilde gösterilmesi… Ailesinden biri sosyal medyaya girse bunu görebilir. Gerçekten çok kötü…
“Incel gruplarını duyduk”
Günümüzde böyle olayları duymamak imkansız gibi bir şey. İçinde bulunmadım Allahıma şükür ama arkadaş çevremden duydum. Böyle bir zamanda bulunmamak da zor ama…
Benim yaşımda, 16-17 yaşındaki genç bir kızın sürekli, belirli saatlerde dışarıda olması gerekiyor. Eğlenmeyi geçtim… Sınav dönemimiz yaklaştı, dershaneye gidiyoruz, kütüphaneye gidiyoruz. Verimli vakit geçirmek için geç saatlerde çıkmamız gerekiyor. Ve asla tekin bir sokak yok. Akşama kalmayayım desem, benzer saldırılar gündüz yapılıyor. Tenha yerden geçmeyeyim desem kalabalık yerlerde yapılıyor. Kendimizi korumanın bir yöntemi yok…
“Kendimizi korumaya çalışıyoruz ama çok zor tabii”
Tepkimizi ortaya koymak istedik, göz yummak istemedik. O kadınlar yerinde biz de olabilirdik. Yaşlarımız birbirine çok yakın ve oturduğumuz yer de çok yakın. Cinayeti işleyen kişi de, dışardan bakıldığında asla anlaşılmayacak biri… Belki böyle biri olduğunu kimse anlamamıştı, iç dünyasını kimse bilmiyordu. Biz de öyle insanlarla karşılaşabiliriz. O yüzden tepkimizi koymaya geldik buraya.
Akşam bir yere çıkmak zorunda kalıyoruz, her şeyi sabah halledemiyoruz diyelim. Sokak lambalarının bile yanmadığı sokaklar var. Oraları tercih etmemeye çalışıyoruz, veya kalabalıktan gidelim, şunun yanından geçmeyelim, şuradan yürmeyelim gibi… Yürürken bile çok fazla düşünüyoruz. Çünkü ne olacağı hiç belli olmuyor. Kimin ne düşündüğünü bilemezsin. O yüzden biz de biraz kendimizi korumaya çalışıyoruz ama çok zor korumak tabii…
Ayşenur ve İkbal için yapılan eyleme katılan liseli genç kızlar
“Kadınların öldürüldüğünü insanların gözüne sokmak istedik”
Bu zamana kadar bir sürü kadın öldürüldü ve hâlâ öldürülmeye devam ediyor. Belki bu şekilde eylem yaparak, insanların gözüne sokarak ve gerçekten var olduğunu göstererek bundan sonra olmasını tamamen engellemese bile azaltabiliriz veya insanları caydırılabiliriz diye buradayım.
“AMK kullanımı çok yaygın erkek arkadaşlarımızda”
AMK kullanımı çok yaygın. Erkek arkadaşlarımızı kadınlar hakkında şaka yaptıklarında uyarıyoruz ama pek etkisi olmuyor, aynı şekilde yapmaya devam ediyorlar. Şaka adı altında çok fazla söylemde bulunuyorlar.
O yaştaki erkekler feminizmi kadın üstünlüğü olarak görüyorlar. Eşitlikten bahsettiğimizde Femi-Nazi’ye bağlıyorlar. Femi-Nazi diyorlar.
Bugün erkek arkadaşlarımızdan daha fazla tepki bekliyorduk. Ama hiç düşündüğümüz gibi olmadı. Dalgaya vuranlar oldu. Mesala bir arkadaşım bana dedi ki, ‘Ben kız arkadaşımdan ayrıldığım zaman asla onu öldürmeyi düşünmedim’ Zaten normal bu değil mi, bunu övünelecek bir şey gibi söylüyorlar. Olması gereken bir şeyi sanki üstünlermiş, daha iyi düşünüyorlarmış, daha zekilermiş gibi söylüyorlar.
“Ayşenur ve İkbal’in fotoğrafını yakamıza takmayı ‘heves’ olarak gören erkekler var”
Yakalarımıza taktığımız Ayşenur ve İkbal’in fotoğraflarından kalmamıştı. Bir arkadaşımız ben de istiyorum dediğinde bir erkek arkadaşımız bize gelip “Siz de şuna versenize, hevesini alsın” demişti. Yani bu bir heves değil, bunu anlamıyorlar. Empati kuramıyorlar bizim gibi… Bizi de üzdü bu durum. Çünkü arkadaşlarımız bu erkekler. Ama böyle bir düşünce yapısında olduklarını biz de bilmiyorduk.
“Bizi ‘kadın kadının kurdudur’a inandırdılar”
Ben lise öğrencisiyim, Silivri'den bu eylem için geldim. Çok fazla katledilen kadın var. Çok fazla kadın cinayetine şahit olmak zorunda kaldım. Ben çok uzun süre tarikat yurtlarında büyüdüm, cemaat yurtlarında kaldım. Kadınların nasıl mobbinge maruz bırakıldıklarına bire bir şahit oldum.
Küçükken ‘kadın kadının kurdudur’ lafına o kadar inandırdılar ki, bir zaman sonra eylemi kendi sosyal medya hesabımdan duyurduğumda, çoğu kadın gelmekten korktu, yanlış anlaşılmaktan korktu. Bu eylemin siyasi olarak algılanmasından korktu. O kadar inandırmışlar ki kadınların birbirine düşman olduğunu… Aslında öyle değil, biz kadınlar, mesela olur da bir teyzenin veya bir başkasının sizi sırf kadın olduğu için ezdiğini görürseniz, aklınıza sakın ‘kadın kadının kurdudur’ lafı gelmesin. Çünkü bu ataerkil sistemin dayattığı bir söz zaten. Bizden bunu istiyor. Bir kadın bir kadını eziyorsa, muhtemelen diğer bir erkek tarafından ezilmemek için yapıyordur. Tabii ki yaptığı doğru değil ama bu sistematik bir şey.
“Öldüren erkek değil öldürülen kadın suçlanıyor”
Yayın yasağına rağmen İkbal’le ilgili bir video servis edildi. Yorumlara bakın, keşke gitmeseymiş, keşke tek gitmeseymiş. İnşallah empati yapmak zorunda kalmazlar, inşallah o hissi hissetmek zorunda kalmazlar. Çünkü kadınlar öyle şeylerle tehdit ediliyorlar ki, öyle mobbinge maruz kalıyorlar ki… Belki İkbal, oraya gittiğine dair ailesine haber veremedi, belki öldürülmekten korktuğu için söyleyemedi. Hadi diyelim ki İkbal gerçekten kendi isteğiyle gitti bu yine de öldürülmesini haklı çıkaran bir durum değil. Ama nedense kadın cinayetleri sürekli sebeplendiriliyor. Asla bir erkek tarafından öldürüldüğü manşet olmuyor. Bir uyuşturucu kullanıcısı tarafından öldürüldüğü, bir anime hayranı tarafından öldürüldüğü manşetlerde yazıyor.
“Erkek patronuna ses çıkaramayan erkek, kadına saldırıyor”
İktidar ve aterkillik hariç her şey ama her şey suçlanıyor. Erkekler cinnet geçirip ya da uyuşturucu kullandıkları, çok sinirlendikleri için kadınlara saldırıyorlar ya… Erkekler neden askerdeki baş çavuşa saldırmıyor? Neden patronuna saldırmıyor? Neden erkek öğretmenine saldırmıyor da kız arkadaşına saldırıyor? Kadın cinayetleri tamamen politiktir ve iğrenç bir zihniyetin sonucudur.
“Incel oluşumundaki erkekler, kadınlar onları dışladıkça daha çok hırslanıyorlar”
Incel adlı oluşumda olanlar birbirlerini sürekli destekledikleri için kadınlar onları dışladıklarında daha çok hırslanıyorlar. Eskiden diyordum ki böyle düşünen erkekleri toplumdan dışlayarak soyutlayarak belki bir çare bulunabilir. Ancak şu an emin oluyorum ki hayır, biz onları dışladıkça onları itip kaktıkça daha çok hırslanıyorlar. Daha çok öldürme hevesiyle doluyorlar.
Ama benim en çok sinirlendiğim kısım sanat dünyasındaki bazı insanların şarkı sözleriyle veya yazdıklarıyla şiddeti normalleştirmeleri… Kadın arkadaşlarımız, kız arkadaşlarımız bu cinsiyetçi rap şarkılarını belki eğlenme amaçlı dinliyorlardır, hiçbirinin kadınların öldürmesini desteklediğini asla düşünmüyorum, ama bu tamamen bilinçsizlik. İnsan duya duya alışır. O nedenle bu tür rap parçalarını dinlememeliyiz, boykot etmeliyiz bana kalırsa…
/././
Gerçeğinden düşük ücret bordrosu düzenleyen işverenlere hapis cezası gelebilir…-Murat Batı-
Gerçeğinden daha düşük ücret bordrosu düzenleyenleri Hazine ve Maliye Bakanlığı tespit ettikten sonra konunun hem vergi kaybı açısından hem de suç oluşturması anlamında VUK m.3’teki delillerle ispatlaması gerekmektedir.
İşverene tabi ve belirli bir iş yerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlere ücret adı verilir. Çalışanla işveren arasında bir iş sözleşmesi yapılır ve bu iş sözleşmesine binaen çalışana ücreti verilir. Ancak ülkemizde maalesef genel teamül olmuş bir uygulama var ki o da çalışana gerçek ücreti değil de daha düşük bir bedel banka üzerinden yatırılmakta kalan tutar ise -genellikle elden- ispatı çok zor bir yolla verilmektedir. Bu uygulama hem sigorta prim hem de vergi kaybına neden olmaktadır.
Bu uygulamanın ortasında yer alan temel belge ise ücret bordrosudur. Çünkü gerçekte ödenen ücretin altında düzenlenen ücret bordrosu Vergi Usul Kanunu m.359/a-2 kapsamında yanıltıcı belge kapsamındadır. Dolayısıyla düzenleyen hakkında -işverene- beş (5) yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Evet doğru duydunuz; beş yıla kadar hapis cezası…
VUK m.229 ila m.252 hükümlerinde düzenlenmesi gereken belgelere dair detaylı açıklamalara yer verilmiştir. Bunlardan biri de ücret bordrosudur. VUK m.238 uyarınca işverenler her ay ödedikleri ücretler için ücret bordrosu tutmaya mecburdurlar.
VUK m.359/a-2 uyarınca “muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar hakkında on sekiz aydan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” VUK m.359/a-2 üçüncü fıkra yanıltıcı belgenin tanımını “gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belge ise, muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgedir.” şeklinde düzenlemiştir.
Ancak VUK’ta belgenin tanımı yapılmamıştır. VUK m.359’da geçen belge kavramından VUK m.227 ve devamı maddelerde yer alan vesika kavramı anlamında olduğu anlaşılmaktadır. Bu belgelerden bir tanesi de ücret bordrosudur.
Buna göre yanıltıcı belgeden söz edebilmek için bu suç eylemi açısından gerçek bir muamele söz konusudur ama düzenlenen belge söz konusu işlemi doğru yansıtmamaktadır.
Kanun maddesi gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu sadece mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belgeleri sahte belgeden ayırmak suretiyle muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge olarak ayrı şekilde nitelemiştir. Gerçeğe aykırılık iki şekilde ortaya çıkabilir. İlki teslim edilen mal ya da ifa edilen hizmet ile belgede belirtilen mal ya da hizmetin aynı olmamasını ifade eden mahiyet itibariyle gerçeğe aykırılık; diğeri ise belgede yer alan malın ve/veya hizmetin sayı ile ifade edilen biriminin ve birim ya da fiyatın gerçeği yansıtmamasını ifade eden miktar itibariyle gerçeğe aykırılıktır.
Ayrıca VUK m.359 uyarınca düzenlenen belgenin yanıltıcı belge sayılabilmesi için bu belgenin kesinlikle vergisel işlemlerde kullanılacak bir belge olması gerekmektedir.
Ücret bordrosu, VUK m.359/a’da “Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan” şeklindeki cümle uyarınca VUK’a göre düzenlenen ve saklanma mecburiyeti bulunan belgeler arasındadır. Dolayısıyla VUK m.359/a-2’de yer alan koşulların gerçekleşmesi durumunda yanıltıcı belge kapsamındadır.
Bu nedenle gerçek bedelin altında ücret bordrosu düzenleyenler VUK m.359/a-2’deki suçu işlemiş sayılacaklarından haklarında on sekiz aydan beş yıla kadar hapis cezası uygulanabilecektir.
Gerçeğinden daha düşük ücret bordrosu düzenleyenleri Hazine ve Maliye Bakanlığı tespit ettikten sonra konunun hem vergi kaybı açısından hem de suç oluşturması anlamında VUK m.3’teki delillerle ispatlaması gerekmektedir. Bu, uygulamada çok kolay değildir. Bu nedenle özellikle Vergi Denetim Kurulu üyeleri (vergi müfettiş ve yardımcıları) konu hakkında genellikle rapor düzenlememektedirler.
Konu hakkında rapor düzenlememe nedenlerinden biri de sanıyorum yanıltıcı belge kavramını sadece mal/hizmet alım/satımına özgülemelerinden kaynaklıdır.
Ancak bahsettiğim hususla alakalı özellikle iş mahkemelerinde yüzlerce dosya bulunmakta ve bunların büyük bir kısmı işçi lehine sonuçlanmaktadır. Yani işçi ücret bordrosunda yazan tutardan daha fazla bir tutarı -elden alma gibi- farklı yollarla aldığını ispat edebilmektedir. Bu mahkemelerdeki dosyaların Hazine ve Maliye Bakanlığı nezdinde çok güzel bir veri tabanı oluşturacağını buradan çekilen dosyalar üzerinden özellikle vergi kayıp (vergi ziyaı gibi) ve kaçağının da önlenip Hazineye gelir yaratacağını belirtmemde fayda var.
Bu yönde verilecek cezaların neticesinde, çalışanların prim kaybından dolayı da emeklilik vs. gibi özlük haklarından mahrum kalmayacağı da aşikardır.
/././
Çaya boya katan tüzel firmanın "kişilik hakkı" nedir? -Füsun Sarp Nebil-
Bu firmaların karşısına çıkacak ve sen halkın sağlığını tehlikeye atıyor, üstüne bunun bilgilendirilmesini de engelliyorsun" diyerek dava açacak "tüketici dernekleri" yok mu? Bu tür kararlar veren mahkemeleri de HSK'ye şikâyet edecek dernekler yok mu?
Tarım ve Orman Bakanlığı, harika bir iş yapıyor ve taklit-tağşiş yapılan veya sağlığı tehlikeye düşürebilecek gıdalar listesi yayınlıyor. Kanserlerin bu kadar çoğaldığı ve bu nedenle yiyecekler konusunda çok endişeli olduğumuz bu dönemde kendilerini kutlamak lazım. Bravo...
Ancak Tarım ve Orman Bakanlığı'nı kutlarken, Adalet Bakanlığı için aynı şeyi söyleyemeyeceğiz. Çünkü halkın sağlığını tehlikeye atan ya da halkı kandıran firmaların duyurulmasını engelleyen mahkemeler, Adalet Bakanlığı'na bağlı ve bunu neden yaptıklarını biz halka / tüketicilere anlatmadıkları / anlatamadıkları sürece, kendilerinden şikayetçiyiz.
Konu şu: Tarım ve Orman Bakanlığı çaya boya kattığı tespit edilen firmaların ismini yayınlamış. Bu konudaki haber ise, kişilik hakları ihlali (!!!) gerekçesiyle, Pazar (Rize) Sulh Ceza Hakimliği’nin 7 Ekim 2024 tarihli ve 2024/1459 sayılı kararıyla erişime engellenmiş.
Bu karara bakınca hemen akla gelen sorular şunlar;
1)Tüzel kişi olan firmaların, "kişilik hakkı ihlali" ne demek? Nasıl oluyor?
2)Çaya boya katarak, sahtekârlık (taklit ve tağşiş) yapan 3 firmanın, bunu medyadan saklamak için nasıl bir hakkı var?
3)Bu arada, bu çayı içen / içecek olan insanların kandırılmama ya da sağlıklı kalma hakkı ne oluyor?
4)Son olarak da soralım; bu yayını bir bakanlık yapıyor. Yani haberde yalan yok. O zaman bu yayından haber yapılması nasıl engelleniyor?
Biz de bunlar hangi firmalarmış diye merak ettik ve baktık; Tarım ve Orman Bakanlığı'nın sayfasında 3 firma gözüküyor:
Tabii ki akla hemen, geçen yıl bu zamanlar ortalığa dökülen "Para ile Erişim Engelleme" haberi de geliyor. Doğrusu bu erişim engelleme kararını veren kimse ya da Adalet Bakanlığı bunun hangi nedenle "kişilik hakkı ihlali" kapsamına sokulduğunu açıklaması gerekiyor.
Yaman Akdeniz hoca da bu konuya dikkat çekmiş:
Kendisine sorduk. Şunları ekledi:
"2 gün sonra iptal olacak bir hükme istinaden ve Bakanlığın başlattığı resmi ifşa web sitesi üzerinden kamuoyu bilgilendirmeleriyle ilgili yapılan duyurularla ilgili yapılan haberler nasıl kişilik haklarını ihlal edebilir?
Bu kararı veren Hakimliğin bu uygulamadan haberi yok mu?
Bu uygulamadan haberi yoksa bile dayanak hükmün iptal edildiğinin ve 10 Ekim'den itibaren de artık bu hükmün olmayacağının da mı farkında değil sulh ceza hakimlikleri?"
Halk sağlığını koruma ya da tüketici dernekleri neredesiniz?
Bu olaya bakınca aklımıza bir soru daha geliyor... Bu firmaların karşısına çıkacak ve "sen halkı kandırıyorsun" ya da "sen halkın sağlığını tehlikeye atıyor, üstüne bunun bilgilendirilmesini de engelliyorsun" diyerek dava açacak "halk sağlığını koruma" dernekleri ya da "tüketici dernekleri" yok mudur?
Ya da bu tür kararlar veren mahkemeleri aynı şekilde; "Halkın yararına olacak, halkın kandırılmasını ve/veya sağlığını tehlikeye atacak ürünler konusunda bilgilendirilmesini engelliyorsun" diye HSK'ye şikâyet edecek dernekler yok mudur?
Not : Tarım ve Orman Bakanlığı'nı yazının başında kutladık ama Türkiye'nin en büyük köfte zincirinde domuz eti kullanıldığına dair iddialar çerçevesinde, ilgili firmanın adını açıklamamalarını da anlayamıyor ve eleştiriyoruz.
/././
Biyometrik fotoğraf tartışması adliyede bitti: Hâkim, eşi arayınca dükkana polisle gitti, biri çocuk iki fotoğrafçıya adli kontrol kararı çıktı -Cengiz Anıl Bölükbaş-
Fotoğrafını beğenmeyen kadın, fotoğrafçılarla arasında çıkan sözlü tartışmada "korktuğunu, bu yüzden eşinin hâkim olduğunu söylediğini" ileri sürdü
Mersin Tarsus’ta biyometrik fotoğraf çekimine giden, uyarıya rağmen aksesuarlarını çıkarmayan daha sonra çekilen fotoğrafları beğenmeyen M.E.A adlı kadın, dükkanının fotoğraflarını çekmek istemesi ve kendisine tepki gösterilmesi üzerine, iddiaya göre, “Benim eşim hâkim, buraya polis yığarım” dedikten sonra kocasını aradı. M.E.A.’nın Tarsus’ta hakim olan eşi, yolda gördüğü polisleri yanına alarak dükkana geldi. Önce emniyete götürülen ancak bununla yetinilmeyerek doğrudan savcılığa çıkartılan biri çocuk iki fotoğrafçı mahkemeye sevk edildi ve haklarında yurtdışına çıkış yasağı kararı verildi. Fotoğrafını beğenmeyen kadın, fotoğrafçılarla arasında çıkan sözlü tartışmada, "korktuğunu, bu yüzden eşinin hâkim olduğunu söylediğini" ileri sürdü. Tarsus 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin, darp izi bulunmamasına, tanıkların darp ve hakaretin söz konusu olmadığını söylemelerine rağmen biri çocuk iki kişi için verdiği karar tartışmalara yol açtı.
Olay, 26 Eylül’de Mersin Tarsus’ta yaşandı. Biyometrik fotoğraf çektirmek isteyen M.E.A., 18 yaşından küçük R.T.’nin, “Aksesuarla kabul edilmiyor” uyarısına tepki gösterdi. Bunun üzerine R.T., başka işi olduğunu belirterek, fotoğrafı abisinin çekmesini istedi. M.E.A., ağabey N.T.’nin çektiği fotoğrafı beğenmedi. N.T.’nin iddiasına göre kaba bir üslup kullanması üzerine, “Başka bir dükkanda çekilin, sizden para da istemiyoruz” yanıtı alan M.E.A., dükkanı ve kardeş iki fotoğrafçıyı cep telefonu ile kayda almaya başladı. M.E.A. ile 18 yaşından küçük olan kardeşi R.T. arasında tartışma yaşandı. M.E.A., bu sırada telefonunun elinden alındığını söyledi. Olay yerine gelen N.T. ise telefonu geri verdi. İddiaya göre bu sırada M.E.A., eşinin hakim olduğunu, dükkana polis yığacağını söyledi.
Yaşanan tartışmanın ardından M.E.A.’nın hâkim olan eşi, yanına polisleri alarak olayın yaşandığı dükkânın önüne gitti. Polisler şikâyet üzerine, dükkânın sahibinin kardeşi olan R.T.’yi, çocuk yaşta olmasına rağmen Benli Şehit Muhittin Kılıç Polis Merkezi’ne götürdü. Diş randevusuna giden N.T. ise önce polis merkezine ardından doğrudan savcılığa götürüldü. İki taraf da karşılıklı olarak şikayetçi oldu.
M.E.A., darp raporu almak için hastaneye gitti. Raporda darp izi bulunmadığı, sadece sağ el bilekte hassasiyet olduğu tespiti yapıldı.
“Emir kipiyle konuştu”
Dükkânın sahibi N.T., götürüldüğü savcılıkta verdiği ifadesinde, kardeşinin nüfus dairesine ya da başka bir kuruma verilecek fotoğraflarda küpe ve kolye gibi takıların bulunması durumunda kabul etmedikleri uyarısında bulunduğunu, ‘’yeni kural mı koydunuz?’’ yanıtı aldığını, M.E.A.’nın nüfus dairesinde tanıdıkları olduğunu söyleyerek telefonla görüşme yaptığını sonra da “problem yok siz çekin” dediğini anlattı. N.T., şöyle devam etti:
“Kız kardeşim fotoğraf çekim aşamasında kadını saçlarını kulağının arkasına alması konusunda uyardı, kadın yine ‘daha ne kadar alabilirim’ diyerek kız kardeşimi tekrar tersledi. Bunun üzerine kardeşim fotoğrafı benim çekmemi istedi. ’Ben de gidip kadının fotoğraf çekim işlemini gerçekleştirdim. Fotoğrafı bilgisayara yüklediğim esnada henüz tam ekran açılmadan kadın hemen ‘bu ne biçim fotoğraf, böyle fotoğraf mı çekilir, ne biçim çekmişsiniz’ diyerek tepki gösterdi. Ben de ‘fotoğraf tam açılmadı, büyütüp bakalım’ dedim. Fotoğraf tam ekran açıldıktan sonra kadın tepkisine devam ederek ‘gözüm yukarıda gibi duruyor tekrar çek’ diyerek emir kipiyle bana konuşmaya başladı. Ben de ‘fotoğrafın açısında sıkıntı yok, biyometrik fotoğraf kurallarına uygun ve objektife bakmışsınız tekrar çekeceğimiz fotoğraf bundan farklı olmaz’ diyerek, herhangi bir ücret talip etmeksizin ‘dilerseniz başka bir yerde fotoğrafınızı çektirebilirsiniz’ dedim. Bunun üzerine kadın tamam dilerek fotoğraf çektirmekten vazgeçti, ben de iş yerinde bulunan diğer müşterilerle ilgilenmeye başladım.
“Kocasının hâkim olduğunu, bizim önümüze bir düzine polis yığacağını söyledi”
Kadın da bu esnada çantasını alıp iş yerinden çıkmıştı. Ben iş yerinde bulunan başka bir müşteri ile ilgilenirken dışarıdan ‘siz göreceksiniz, benim kocam hâkim’ diye kadının konuştuğunu duydum, dışarı yöneldiğimde iş yerimden çıkan kadının kız kardeşim ile tartıştığını gördüm. Kız kardeşim kadına ‘bizim fotoğrafımızı çekemezsiniz’ diye cevap veriyordu. Bunun üzerine müşterimden rica ederek dışarı çıktım. Dışarı çıktığımda kız kardeşimin elinde kadının telefonu vardı. Daha sonradan öğrendiğime göre kadın iş yerimizin fotoğraflarını çekerken kız kardeşimim kadının elinden telefonu aldığını öğrendim. Kız kardeşime ne olduğunu sordum, kız kardeşim de ‘bizim ve iş yerinin fotoğraflarını çekti, silsin’ dedi. Ben de bunun üzerine kız kardeşimin elinden telefonu alarak kadına verdim ve ‘lütfen fotoğraflarımızı siler misiniz’ dedim. Ancak kadın fotoğrafları silmeyeceğini, kocasının hâkim olduğunu, bizim önümüze bir düzine polis yığacağını söyledi. Ben de kocanız ‘hâkim olabilir, biz size hizmet vermek istemiyoruz, lütfen gidin’ diyerek kadını uyardım. Ancak kadın gitmemekte ısrarcıydı. Olay bundan ibarettir, kadına gerizekalı salak şeklinde ya da başka bir şekilde hakarette bulunmadım. Kadının elinden zorla telefon aldığım ve elini kıvırdığım iddiaları asılsızdır. Sonradan öğrendiğime göre biz iş yerinden ayrıldıktan sonra kadın bizden şikayetçi olarak iş yerimizin önüne bir sürü polis ekibi çağırmış, böyle yaparak devletin gücünü kullanarak biz göz dağı vermeye çalışmış. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum, söyleyeceklerim bu kadardır.”
“Bana ‘siz görürsünüz, buraya polis yığacağım’ dedi”
Abisinin yanında çalışan 18 yaşından küçük olan R.T., verdiği ifadesinde, abisine paralel anlatımlarda bulundu ve M.E.A.’nın tartışma sırasında, “Siz görürsünüz, buraya polis yığacağım” dediğini öne sürdü.
“Korktuğum için eşimin hâkim olduğunu söyledim”
M.E.A., ifadesinde, ‘’Orada benim biyometrik fotoğrafım çekildi. Ben fotoğrafımı gördükten sonra fotoğraftaki duruşumu beğenmediğimi yukarıya doğru baktığımı beyan edip bayan şahsa ‘tekrar çeker misiniz’ diye sorunca bayan şahıs orada bulunan dövmeli gözlüklü olan erkek şahsa dönüp ‘tekrar çekilmek istiyor’ dedi. Erkek şahıs bana dönüp ‘niye tekrar çekilmek istiyor, neyini beğenmemiş’ dedi. Ben de şahsa yukarıya doğru baktığımı fotoğraftaki duruşumu beğenmediğimi söyledim. Erkek şahıs eliyle kapıyı doğru göstererek sert bir şekilde "lütfen başka yere gider misiniz" dedi. Şahıs bana açıklama yapma gereği bile duymadı” dedi.
Olayın ardından yapılan bu davranışları doğru bulmadığını ve gerekli yerlere bildirim yapmak amacıyla telefonumu çıkararak iş yeri tabelasının fotoğrafını çektiğini dile getiren M.E.A., şunları söyledi:
“Fotoğrafı çektikten sonra dönüp oradan ayrıldığım esnada dövmeli erkek olan şahıs arkadan ‘ne yapıyorsun sen, niye fotoğraf çekiyorsun’ şeklinde yüksek sesle konuştu. Erkek ve bayan şahıs hızla bana doğru yaklaşarak üzerime doğru yürüdüler. Erkek olan şahıs telefonu elimden zorla almaya çalıştı ve o esnada sol elimi bilek hizasından kıvırdı. Ben de şahıslardan korktuğum için ‘eşim hâkim, bu yaptığınız doğru değil, hakkınızda şikayetçi olacağım’ dedim. O esnada korku ve panik içinde olduğum için bana zarar vermesinler diye eşimin hâkim olduğunu söyledim. Bu olaylar esnasında bayan şahıs ‘sileceksin o fotoğrafları’ şeklinde bağırarak üzerime doğru yürüdü. Şahıslara kamuya açık bir alanda olduğumu, istesem başka bir vakitte de bu fotoğrafı çekebileceğimi söyledim. Bayan şahıs bana ‘fotoğrafı silmeden buradan gidemezsin, o fotoğrafı sileceksin’ dedi. Şahıslar bana zorla baskı yaptığı için telefon elimdeyken kendim çekmiş olduğum fotoğrafı sildim. Erkek olan şahıs o esnada iş yeri içine doğru yürüdü ve bana içeriden ‘gerizekalı salak’ şeklinde konuştu. Bayan şahıs bana ‘eşin hâkim de sen kendini Allah mı sanıyorsun’ şeklinde konuştu. Ben şahıslara çekilen fotoğraftaki duruşu beğenmediğimden tekrar fotoğraf çekilmeye talep ettiğimi, müşteriye karşı bu şekilde bir üslubun olamayacağını açıklamaya çalışırken dövmeli olan erkek şahıs telefonda görüşürken iş yeri sahibi olarak düşündüğüm şahıs ‘eşi hakimmiş de yok savcıymış da’ şeklinde alay eder bir tonda konuşuyordu. Daha sonra genç bayan bana telefon getirdi ve telefondaki şahıs iş yeri sahibi olduğunu söyledi. Şahıs bana ‘senin yaptığın yanlış, bir tatsızlık yaşanmış olabilir ancak benim iş yerimin fotoğrafını çekemezsin’ dedi. Daha sonra iş yeri sahibi dükkânın önüne gelerek aynı şekilde bana yaptığınız yanlış şekilde konuşmaya devam etti. Ben eşimi arayarak korku ile durumu anlattım. Daha sonra olay yerine polisler intikal etti. Telefonumu zorla elimden almaya çalışıp bana hakaret eden dövmeli erkek şahıs ve üzerime yürüyüp bana hakaretlerde bulunan genç bayan şahıstan davacı ve şikayetçiyim.”
Görgü tanığı, hakaret ve darp iddialarını yalanladı
Olayla ilgili ifadesi alınan görgü tanığı da, M.E.A.’nın dükkana geldiğini, fotoğrafı beğenmeyince fotoğraftan vazgeçerek dışarı çıktığını söyledi. Daha sonra iş yeri sahibinin kız kardeşi R.T. ile kadın arasında bir tartışma yaşandığını ve iş yeri sahibi N.T.’nin de olaya dahil olduğunu söyleyen görgü tanığı, “Ancak ben olayda herhangi bir hakarete ya da darp olayına şahit olmadım. N.T.'inn kadın şahsa gerizekalı dediğini ya da kolunun tutarak telefonu elinden almaya çalıştığını görmedim. Böyle bir şey olsa görürdüm ve duyardım. Çünkü olayın başından sonuna kadar oradaydım. Olayla ilgili söyleyeceklerim bu kadardır” dedi.
Fotoğrafçı ve kardeşine yurt dışına çıkış yasağı
Tarsus 1. Sulh Ceza Hakimliği, darp raporu olmaması ve görgü tanıklarının ifadesine rağmen, N.T. ve kardeşi R.T. hakkında “birden fazla kişi tarafından birlikte yağma” suçundan yurt dışına çıkış yasağı verilmesine karar verdi.
T24 - GÜNDEM
Discord'a erişim engeli getirildi!
Son günlerde tartışma yaratan Discord'a erişim engeli getirildi. Erişim engeli kararı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'nun sitesinde yer aldı. Erişim engeli, Ankara 1. Sulh Ceza Hakimliği kararıyla getirildi. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Discord isimli sosyal medya platformunda 5651 Sayılı "İnternet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ve bu yayınlar yoluyla işlenen suçlarla mücadele edilmesi" hakkında kanunun 8/1 maddesinde yer alan "çocukların cinsel istismarı ve müstehcenlik" suçlarının işlendiğine dair yeterli şüphenin bulunduğunu belirtti.(https://t24.com.tr/haber/discord-a-erisim-engeli-getirildi,1188593)
***
Anadolu Ajansı'nın, İmamoğlu’na açmış olduğu tazminat davası reddedildi.
Büyükçekmece 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, Anadolu Ajansı'nın (AA), Cumhurbaşkanlığı ilk tur seçimlerinin yapıldığı 14 Mayıs 2023 gecesi İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun açıklamalarını gerekçe göstererek açtığı 100 bin liralık tazminat davasını reddetti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu 14 Mayıs gecesi Cumhurbaşkanlığı ilk tur seçimleri sırasında CHP Genel Merkezi’nde, Anadolu Ajansı seçim sonuçlarını eleştirmişti. Bu eleştirileri gerekçe gösteren Anadolu Ajansı (AA) yönetimi İmamoğlu aleyhine 100 bin lira tazminat talebiyle dava açmıştı. Bu dava Büyükçekmece 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görüldü. Mahkeme, istinaf yolu açık olmak üzere davanın reddine karar verdi.(https://t24.com.tr/haber/anadolu-ajansi-nin-imamoglu-na-acmis-oldugu-tazminat-davasi-reddedildi,1188563)
***
Mansur Yavaş'tan Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu" unvanını kaldıran Google'a tepki!
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk aramasında görülen "Eski Türkiye Cumhurbaşkanı" tanımını gelen tepkiler üzerine "Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu" olarak güncelleyen arama motoru Google, şimdi de "Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu" ibaresini kaldırdı.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş sosyal medya hesabı X'ten yaptığı paylaşımda 6 ay önce yazdığı bir mesajı alıntılayarak Google'ın Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili aramalarda 'Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu' ibaresini kaldırmasına yeniden tepki gösterdi.
Yavaş, 21 Mayıs 2024 tarihinde yine aynı sebepten, "Google'ı, değerli liderimiz ve kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk'ün gerçek mirasını yansıtacak şekilde unvanını güncellemeye davet ediyoruz" cümlesini içeren bir paylaşım yapmıştı.(https://t24.com.tr/haber/mansur-yavas-tan-ataturk-un-turkiye-cumhuriyeti-nin-kurucusu-unvanini-kaldiran-google-a-tepki,1188601)
(T24)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder