TCDD’den alınıp kültürel etkinlikler için Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilen tarihi Sirkeci Garı’ndaki ‘dönüşüm’ tepki çekti -Mustafa Çakır-
Protokol ile 29 yıllığına Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilen tarihi Sirkeci Garı’nda, “Aile ve Alışveriş Festival” alanı açıldı.
Alanda, eşek sütü ürünlerinden kuruyemişe, giysilerden takı ve gözlemeye kadar birçok ürününün satışa sunulması sendikanın tepkisini çekti. Uygulamaya tepki gösteren Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası Genel Sekreteri Murat Oral, “Tarihi Sirkeci Garı’nı pazar yerine dönüştürdüler” dedi.
İstanbul’daki tarihi Haydarpaşa ve Sirkeci garlarının geçen yıl ağustos ayında yapılan protokolle 29 yıllığına Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilmesi tepki çekmişti. Şimdi de Sirkeci garına alışveriş tezgahları konuldu. Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası Genel Sekreteri Murat Oral, alanda eşek sütünden yapılan ürünlerden takı ve giysiye kadar birçok ürünün satıldığına dikkat çekti.
“Tarihi garı pazar yerine dönüştürdüler” diyen Oral, şöyle devam etti:
“Daha Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devir işlemi bitmeden bunlar yapılıyor. Yargı süreci devam ediyor. Sirkeci Gar’da lojmanlar, ticari işletmeler, Orient Expres Restaurant, büfeler, kafeler, gar müdürlüğü var. 500’ün üzerinde çalışan var. Bir yanda yolcu taşımacılığı da devam ediyor. Kazlıçeşme Sirkeci arası banliyö treni çalışıyor.”
‘BU MUDUR KÜLTÜREL ETKİNLİK ?’
Oral, faliyetin “kültür festivali” olarak gösterildiğine dikkat çekti. Alanın pazar gününe kadar açık kalacağına işaret eden Oral, eleştirilerini şöyle sıraladı:
“Burayı kiraya veren Kültür ve Turizm Bakanlığı. Eşek sütü ürünlerinden tutun da bal, peynir, gözlemeye kadar herşey var. Bakanlık burada kültürel etkinlikler yapılacağını ifade ediyordu. Bu mudur kültürel etkinlik ? Bir yanda gişelerde biletler satılıyor, bekleme salonları var, müze var. Müzeye giden turistler var. Orient Express Restaurant var. Restauranta ait masalar var. Hangi turist gelir de buraya oturur ? ‘Bu turihi mekanı İstanbul’un yüzü yapacağım’ iddiasıyla demiryollarından alıyorsun sonra da bunu yapıyorsun. Ya sizin ilk icratınız bu mu olacak?”
***
Gazetemiz Cumhuriyet gündeme getirdi, Diyanet’in gericiliği yargı ve Meclis’e taşındı -Aytunç Ürkmez-
Gazetemiz Cumhuriyet’in gündeme getirdiği, Diyanet’in bakanlıklara gönderdiği “4-6 yaş arası Kuran kursu açılması” genelgesi hakkında Meclis’e soru önergesi veren CHP Gaziantep Milletvekili Av. Hasan Öztürkmen; “Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş resmi kamu kurumlarına hangi yasal yetki ile genelge gönderdi?” dedi.
Gazetemiz Cumhuriyet, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 13 Mart’ta “2025 Aile Yılı” kapsamında 17 bakanlığa kamu kurum ve kuruluşlarında haftada 5 saat ders verecek “4-6 yaş arası Kuran kursularının” açılması için bir yazı gönderdiğini gündeme getirdi. Av. İsmail Sami Çakmak ise 7 Nisan’da Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın genelge yayımlama yetkisinin olmadığını anımsatarak; “Şikayete konu kursların açılması Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş amaç ve ilkelerine, laiklik ilkesine alenen meydan okuma ve dinamitlemedir” gerekçesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
‘ERBAŞ’IN İFADESİNE BAŞVURULDU MU?’
Av. Çakmak’ın yargı girişimin ardından, CHP Gaziantep Milletvekili Av. Hasan Öztürkmen de konuyu önceki gün Meclis’e taşıdı. CHP’li Öztürkmen, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın yanıtlaması istemiyle TBMM’ye söz konusu Kuran kursları hakkında soru önergesi verdi. Soru önergesinde gazetemiz Cumhuriyet’in ilgili haberine değinen Öztürkmen; Cumhurbaşkanı Yılmaz’a şu soruları yöneltti:
“Diyanet İşleri Başkanlığı'nın genelge yayınlama yetkisi var mı? Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş resmi kamu kurumlarına hangi yasal yetki ile genelge gönderdi? Diyanet İşleri Başkanlığı'nın gönderdiği söz konusu genelge üzerine hangi kamu kurumlarında 4-6 yaş grubu Kuran öğretim programı başlatıldı? Türkiye genelinde açılmış olan 4-6 yaş Kuran kursu sayısı kaç? Bunların kaçı resmi kamu kurumları bünyesinde faaliyet gösteriyor? Söz konusu genelgeyle ilgili Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş hakkında yapılan suç duyurusu nasıl sonuçlandı? Erbaş’ın ifadesine başvuruldu mu?”
***
Yeni jeopolitik üzerine düşünceler -Ergin Yıldızoğlu-
Trump’ın uygulamaya soktuğu gümrük tarifeleri şokuyla gündeme gelen ticaret savaşlarının jeopolitik etkileri genellikle ABD ve Batı merkezli düzen açısından değerlendiriliyor. Ben burada, gelişmeleri, ABD’nin birinci dereceden rakibi ve geleceğin hegemonya adayı Çin açısından düşünmeye çalışacağım.
‘ÜÇ KÜTLE PROBLEMİ’
2025 yılında Trump’ın ikinci başkanlık döneminde uygulamaya konulan tarifeler, Çin’e karşı 2018’deki, ilk gümrük tarifeleri denemesinin çok ötesine geçerek ABD’nin yapısal, kalıcı bir ekonomik savaş başlattığını düşündürdü. Elektrikli araçlar, yapay zekâ donanımı, kuantum bilgisayarı, yeşil enerji ekipmanları, elektrikli taşıtlar gibi çağın stratejik alanlarına getirilen bu tarifeler aklıma “Üç Kütle Problemi” başlıklı ünlü Çin bilimkurgu romanını getirdi. Bu romanda, kendi uygarlıkları çökmeye başlayan uzaylılar, yerleşmek üzere dünyaya doğru yola çıkıyorlar. Ancak amaçları istila ve soykırım olduğundan, dünyadaki teknolojik gelişme hızından korkuyorlar (Ya teknolojik kapasiteleri bizi geçerse?) ve gelmeden önce teknolojik gelişmeyi durdurmaya çalışıyorlar. Trump tarifeleri de Çin’in, teknolojik gelişme sürecini yavaşlatarak ABD hegemonyasına direnme kapasitesini kırmayı amaçlıyor. Doğal olarak da Pekin, bu tarifeleri serbest ticaretten sıradan bir sapma, salt bir ekonomik ticaret savaşı olarak değil, ABD hegemonyasının “kıskacının” sistematikleşmesi olarak yorumluyor.
KARŞI HAMLE
ABD’nin 2018’deki, ilk gümrük tarifeleri uygulamasından sonra Çin, ticaret ve teknoloji alanında Batı’ya bağımlılığını azaltacak bir, “kısmi özerklik” hedefliyordu. Bu kez, Çin’in, Yuan bazlı ticaretin yaygınlaştırılması, BRICS+ yapısının güçlendirilmesi ve Güney ülkelerinin bu çerçeveye dahil edilmesi, ABD tahvillerinin satılarak stratejik ortaklarla ikili para sistemine geçilmesi, Kore, Tayvan gibi ABD’ye bağımlı ekonomilere baskı uygulanması gibi alanlarda aktif bir karşı stratejiyi gündeme getirmeye başladığını düşünmek olanaklı.
Çin’in bu karşı stratejisi, 21. yüzyılın büyük güç rekabetinde yapay zekâ (AI) ve yarı iletkenler (çipler), alanındaki gelişmelerin, sadece ekonomik kalkınmanın değil, aynı zamanda ulusal egemenliğin ve küresel jeopolitik etkinliğin temel araçları haline geldiği gerçeğine dayanıyor. Bu strateji, yapay zekâ ve yarı iletkenlere ilişkin teknolojilere, kıymetli minerallerin çıkarımına ve işlenmesine artık birer milli güvenlik meselesi olarak bakıyor. Bu anlayışla Çin için, pazar payı elde etmenin, kimi stratejik minerallerin tedarikinin denetlenmesinin ötesinde, çip, yapay zekâ ve kuantum bilişim, yeşil sanayileşme, altyapı alanlarında bilimsel teknolojik gelişimin küresel lideri konumuna yükselmeyi amaçlıyor.
Bu açıdan bakınca da tarifeler, Tayvan üzerinden yürütülen teknoloji savaşıyla birleşiyor, ABD’nin Tayvan’a verdiği teknoloji ve askeri destek, Çin tarafından “sınır aşımı” olarak algılanıyor; TSMC gibi şirketlerin çip üretiminde oynadığı rol, Tayvan’ı sadece siyasi değil, jeoteknolojik bir cephe haline getiriyor.
İKİ KUTUP: ‘YENI SOĞUK SAVAŞ’
Teknolojik gelişme alanında başlayan adeta bir “yeni soğuk savaşı” andıran ortamda, iki kutuplu bir yeni sistemin şekillenmekte olduğunu düşündüren veriler hızla birikiyor. Bir tarafta ABD liderliğinde, geleceği hızla belirsizleşmekte olan AB ve NATO ekonomisi, diğer taraftan Çin liderliği altında toplanmaya başlayan BRICS bloku.
Bu kutupların, ekonomik siyasi yansımaları da Çin-Rusya-Hindistanİran-Güney ekonomilerinin oluşturduğu BRICS+ blokunun, ABD liderliğinde NATO tipi liberal tedarik zincirlerinden neoliberal ekonomiden ve liberal demokrasiden farklı ekonomik siyasi şekillenmeleri olarak karşımıza çıkıyor.
Batı merkezli emperyalist sistem içinde tarihsel olarak geri bıraktırılmış bağımlı ülkelerin egemen sınıfları da ABD sistemine dahil olmaktansa artan oranda, Çin’in altyapı, kredi ve siyasi bağımsızlık vaat eden sistemine yöneliyorlar.
2025 yılının, Trump tarifeleri, Çin tarafında, salt bir “uyarı” değil, adeta bir nihai sinyal, neoliberal liberal düzenin sonu ve “post-American” (Amerika sonrası) bir çağın doğuşu olarak okunuyor. Çin, kendini, misyonunu, ABD merkezli düzen yıkılırken onun yerini alacak, yeni bir düzenin kurucu gücü olarak görüyor.
Donald deli mi?-Ergin Yıldızoğlu-
Donald Trump’ın, “Kurtuluş günü” sloganıyla açıkladığı gümrük tarifeleri, mali piyasalarda şok etkisi yarattı. S&P 500 iki günde yüzde 10 geriledi, 5 trilyon dolar silindi. Ekonomi basınında egemen kanaat “ABD kendine zarar verdi” Financial Times; “mantıksız”, “Kral Trump deli mi?” The Economist; “Vahim bir hesap hatası” Die Zeit; “Çin’in işine yarayacak” Wall Street Journal yönünde şekillendi. Bu kanaatler, büyük ölçüde, söz konusu “tarifelere”, artık dağılmakta olan neoliberal küreselleşme bağlamında bakmaktan kaynaklanıyor.
Gerçekteyse, bu tarifeler üzerinde düşünürken dikkate alınması gereken iki yeni bağlam var. Birincisi kapitalizmin yapısal (ekonomik ve hegemonya) krizi, ikincisi de ABD’de MAGA hareketi ve Trump üzerinden devleti ele geçirmeye başlamış dinci/faşist entelijansiyanın, ABD siyasetine ve bu krize ilişkin projeleri.
Neoliberal ve küreselleşmeci iktisatçılar ticareti “herkesin kazandığı” bir oyun olarak görürken Trump ve yönetim kadrolarını dolduran faşist entelijansiya, küreselleşmeyi, bir tür ekonomik savaş olarak okuyor sistemi düzeltmek değil, yıkarak yeniden kurmak istiyor. Onlara göre küresel ticaret sistemi, uzun yıllardır Amerikan işçisini yoksullaştırdı, Çin’in yükselmesine zemin hazırlayarak ABD egemenliğini/“İmparatorluğunu” aşındırdı. Trump ve etrafındakiler bu sistemi düzeltmek değil; yıkarak yeniden kurmak istiyorlar. Tarifeler bu bağlamda küreselleşmeye karşı bir tür radikal müdahale niteliği taşıyor.
BİR FAŞİST PROJE
Trump’ın imzaladığı “başkanlık kararnamelerini” hazırlayan faşist entelijansiya, ABD’nin küresel ekonomik ilişkilerde artık “iyi niyetli hegemon” değil, çıkarlarını, ekonomik ve askeri yollardan açıkça dayatan bir imparatorluk olması gerektiğine inanıyor. Gümrük tarifeleri bu bağlamda birer savunma değil, saldırı aracı olarak devreye giriyorlar: ABD pazarının sunduğu talebe erişim, küresel güvenlik mimarisinden yararlanma “izni” diğer ülkelerin sermayeleri için artık sadece bir ekonomik fırsat değil, aynı zamanda onlar üzerinde bir jeopolitik baskı aracıdır!
Trump yönetimi bu stratejiyi sadece Çin’e karşı değil, Avrupa’dan Japonya’ya kadar müttefik ülkelere de uygulamayı amaçlıyor. Faşist entelijansiya, askeri sınai kompleksin, sanayi sermayesinin çıkarlarına, Trumpçı MAGA hareketinin arzularına (fantezilerine) uymayan tedarik zincirlerini parçalamak ve yeniden şekillendirmek istiyor.
Trump’ı yönlendiren faşist entelijansiya, tarifeleri sadece ticareti değil, siyasi ve kültürel değerleri küresel çapta yeniden şekillendirme amacıyla da kullanmak istiyor. Örneğin, federal hükümetle iş yapmak isteyen yabancı şirketlere, çeşitlilik, eşitlik, kapsayıcılık (ırkçılık, kadın, LGBTİ hakları) ve/veya iklim krizi bağlamında yayımlanan başkanlık kararnamelerine uyma şartı dayatılıyor. Faşist entelijansiyanın elinde Amerika artık küresel sisteme, yalnızca piyasa kurallarını değil, kendi kültürel ve politik normlarını dayatan bir güç olmayı amaçlıyor.
ABD iç piyasasında fiyat artışlarına, bazı sektörlerde daralmaya yol açması, geçim sıkıntısı krizini derinleştirmesi beklenen bu önlemler, Trump rejiminin toplumsal tabanına bir büyük oyunun parçası, kısa vadede sıkıntı, uzun vadede zafer, refah vaadi olarak sunuluyor.
Sisteme karşı öfke duyan geniş kesimlere, “Bakın sizin için savaşıyoruz” mesajı veriliyor. Ekonomik milliyetçilik, “beyaz ırkın” üstünlüğüne dayalı bir imparatorluk fantezisi, dış politikada ve içeride bir hegemonya aracına dönüşüyor.
Trump başkan olduktan sonra hızla devreye giren politikaları ve bu gümrük tarifeleri Trump’ın istikrarı bozulmuş aklından çıktığını düşünürsek üç tehlikeli gelişmeyi gözden kaçırırız. Birincisi ABD’de bir faşist entelijansiya devleti ele geçiriyor, yeniden şekillendiriyor. İkincisi, bu faşist entelijansiya, uluslararası siyasi kültürel ortamı ABD’nin ekonomik askeri gücüne dayanarak yeniden şekillendirmeyi planlıyor. Üçüncüsü de hemen tüm Avrupa ülkelerinde, bu projeye olumlu bakan faşist hareketler gelişmeye devam ediyor.
Özetle, Trump rejimi, ABD’nin diğer devletler karşısında küresel üstünlüğünü var olan neoliberal düzeni yıkarak, küresel çapta kendi faşist iradesine tabi bir düzen inşa ederek korumak istiyor.
Zorba -Mehmet Ali Güller-
Barrack’ın Türkiye hedefi -Mehmet Ali Güller-
/././
Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder