Amerika emperyalist bir devlet. Bunu en iyi biz biliriz ve kendimizi bildik bileli kendisiyle ilişkimiz bu gerçeğe göredir:
6. Filoyu denize dökerken, İncirlik’in kapatılmasını ve NATO’dan çıkılmasını talep ederken, bağımsız bir kalkınma yolunu savunurken, uluslar arası emperyalist mali kuruluşlarla ilişkilerin kesilmesi gerektiğini ileri sürerken, “ABD Ortadoğu’dan defol” derken, her daim böyleydi.
ABD emperyalist hiyerarşinin tepesine yerleştiği dönemden beri karakterini hiç gizlemiyor. Suç dosyası kabarık. Hiroşima’da, Nagazaki’de, Vietnam’da, Kore’de işlediği insanlık suçları, sosyalizm yıkıldığından beri sergilediği saldırganlık, vb, hepsi ne olduğu hakkında hiç şüpheye yer bırakmayacak derecede açık olan kanıtlar.
Peki hal böyleyken bizim düzen partilerinin konumlanışı nasıl? Ağızlarından şimdiye kadar ABD’yi, batıyı, AB’yi eleştiren ve Türkiye’nin yeni bir iktisadi siyasi doğrultuya yerleşmesi gerektiğini savunan herhangi bir laf çıktı mı?
NATO’yu, IMF’yi, Dünya Bankası’nı, AB’yi, özelleştirmeleri reddeden tek bir kelime ettiler mi şimdiye dek?
Hayır.
Bizde AKP ve CHP de dahil, iktidarından, muhalefetine bütün düzen yapıları batı ve kapitalizm hayranıdır. Muhafazakar partilerin dönem dönem ortaya koydukları batı karşıtlığı yalnızca görünürdedir ve siyasetin dinselleştirilmesi amacını taşır. Sosyal demokratlık yapanlar ise zaten muhalif siyasetlerini gerici iktidarlara karşı batıyı savunmak üzerine kurarlar.
Neden mi?
Hepsi kapitalist ekonomi tutkunu oldukları, özel mülkiyeti, piyasayı, patron sınıfının çıkarlarını savundukları ve bu sınıfla organik bağlantılar içinde oldukları için.
Piyasa düzenini ABD temsil eder ve düzen partilerinin tamamı piyasa ekonomisi içinde tutunabilmek, piyasalardan para tırtıklayabilmek için ABD başta olmak üzere batının büyük merkezleriyle iyi geçinmek gerektiğini gayet iyi bilirler.
Kapitalizm kumarhaneleştiğinden, yani ülkeler sıcak paraya bağımlı hale geldiklerinden beri bu bilinç hali daha da gelişti.
Emperyalistlerin isteklerini yerine getirmek bakımından Demokrat Parti’nin, ANAP’ın ve AKP’nin eline hiç kimse su dökemez.
Demokrat Parti İngiltere ve Fransa Mısır egemenliğindeki Süveyş kanalını işgal etmeye çalışırken de (1956), Cezayir’in bağımsızlık talebi için (1957) “çekimser” kalırken de emperyalistlerin yanındaydı. ANAP Amerikancı bir darbenin hemen sonrasında iktidara geldi ve “ihracata yönelik kalkınma” diye Türkiye’yi sanayisizleştirdi. AKP döneminde ise her şey çok aleniydi ve O BOP’un eş başkanı olarak atandığını gizlemeye bile gerek duymadı.
Şimdilerde AKP’nin ABD’nin emperyalist karakterinin farkına varmış olduğu söylenebilir mi?
ABD YPG üzerinden Suriye’yi bölüyor. Kuzeyinde bir Kürt devleti kurmayı neredeyse başarmış durumda. Silah, para, asker elinde ne varsa Rojava’ya akıtıyor.
Bütün bunlar AKP’nin ABD’nin emperyalist olduğu gerçeği hakkında aklının başına gelmesine yaramış mıdır?
Görünürde evet. Ama yalnızca görünürde, retorik düzeyde. AKP ABD’nin YPG’ye verdiği desteğe çok söyleniyor. Afrin operasyonunu Kürt devletleşmesini engellemek üzere gerçekleştirdiğini ileri sürüyor. Bu operasyonun Türkiye’nin bölünmesini engellemek açısından tek çare olduğunu savunuyor. (Nereden nereye. Bir dönem YPG başkanı Salih Müslim’in bir ayağı Ankara’daydı.)
Ama bütün bunlar yalnızca laf salatası.
Neden mi?
Çok basit. Çünkü aynı AKP, uzun süredir ABD’ye YPG ile değil, kendisiyle işbirliği yapmasını öneriyor. Hatta hükümetin bazı üyeleri YPG’ye sunmakta olduğu destek nedeniyle ABD’ye ağza alınmayacak laflar eder ve suratına okkalı bir Osmanlı tokadı nakşetmekten söz ederken, aynı anda başka üyeleri stratejik müttefikliğin gereği olarak mevkidaşlarıyla samimi telefon görüşmeleri gerçekleştiriyor.
ABD ise işine bakıyor. AKP’nin Afrin’e girmiş olması savaşın Rusya’nın denetimindeki bölgeye taşınmasına yaradı, ABD bu şekilde Suriye’de yeniden inisiyatif kazandı, Afrin operasyonu sayesinde Kürtler ABD’ye daha bir yakınlaştı. AKP ise emperyalizmle savaş diye ancak milliyetçiliği harlıyor. Türk ve Kürt milliyetçilikleri yalnızca ABD’nin böl-parçala-yönet stratejisine destek sunuyor.
Güya hesapları Kürt koridorunu engellemek noktasında ne denli kararlı olduklarını göstermek. Akıl dışı. Bu hesap yalnızca ABD’nin Kürtlerden tamamen vazgeçme ihtimali söz konusu ise gerçeklik payı taşır. Böyle bir ihtimal yok. Yok ve daha da ötesinde AKP’nin aslında ne denli işbirlikçi bir yapı olduğunu ortaya çıkaran bir stratejidir. Diyor ki: “Suriye’yi ikimiz bölelim, Deyrez Zor petrolünü senin adına ben işleteyim, YPG de neymiş”.
ABD Kürtlerden vazgeçmez. ABD’nin Kürtlerle kurmakta olduğu ilişki yapısal nitelikte ve uzun dönemli bir perspektife dayanıyor. Bu perspektifte her somut olayda ortaya çıktığı gibi İsrail de yer alıyor. ABD AKP’ye “sen de gel, ama benim kurallarımla” diyor.
Diyor ama, ABD’nin perspektifi içinde Türkiye’de de aynen Irak ve Suriye’de olduğu gibi bir Kürt devletleşmesi de yer aldığı için, AKP’nin bunca yaşanandan sonra bu teklifi kabul etme zemini neredeyse bulunmuyor.
Emperyalizm açısından bölgeyi istikrarsızlaştırmak en önemli kazanımlardan birisidir. İşte şimdi AKP her yaptığıyla bölgeyi emperyalizme teslim eden, emperyalizmin Türkiye’ye müdahalesini davet eden işler çeviriyor.
Ne yapılmalıydı biliyor musunuz?
Suriye’de emperyalizmin tetiğini çektiği bu insanlık dışı savaşta hiç çekincesiz Suriye’nin bütünlüğü ve iç işlerine karışmama ilkesi savunulmalıydı.
ABD ile mücadeleyse, ABD emperyalistse işte bu yapılmalıydı, O’nun işgali yanında değil karşısında yer alınmalıydı.
İlker Belek / SOL