Enflasyonda bir düşüş eğilimi gözlenmiyor. Eğer bir de, ‘böyle olmuyor’ denir de, enflasyonun nedeninin faiz olduğu yolundaki tezler yeniden dolaşıma girerse,daha sıcak bir ilkbahar yaşanır.
Enflasyonu tek haneli rakamlara indirme umudu, ‘bir başka bahara’ olmasa da bir başka bahar ayına kalmış görünüyor. Çünkü tüketici fiyat endeksi (TÜFE) şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 0,73 arttı. Böylelikle son 12 ayın enflasyonu yüzde 10,26 olarak gerçekleşti. Bir yılın ortalama enflasyonu da yüzde 11,23 oldu.
Bilindiği gibi Merkez Bankası’nın 2018 yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 7,9. İlk 2 ayda yüzde 1,76’lık bir fiyat artışı ortaya çıktığına göre, ancak yılın geri kalan 10 ayında toplam yüzde 6, aylık ortalama yüzde 0,6 enflasyon trendiyle hedefler tutturulacak. Şimdilik bu oldukça zor görünüyor. Çünkü başta Kredi Garanti Fonu hem talebi artırıcı politikaların yan etkileri, hem de artan döviz kuru sepeti ve enerji fiyatları sonucu, maliyet kaynaklı olarak yüksek enflasyon eğilimi sürüyor. Bu durum “enflasyon beklentilerini de” yukarı çekerek, üçüncü olumsuz bir etkiyi devreye sokuyor.
Çekirdek enflasyon umut vermiyor
Özel kapsamlı TÜFE göstergeleri denilen, fiyatları çok oynak enerji, mevsimlik trendlere bağlı gıda ürünlerini ayıklayarak oluşturulan endekslere göz attığımızda da, hükümet yetkililerinin yüreğine su serpecek bir manzara ortaya çıkmıyor. Örneğin çekirdek enflasyon denilen C endeksinin aylık değişimi yüzde 0,49, yıllık artış hızı ise yüzde 11,94.
Fasulye yemeyelim yemesine de...
İsterseniz bir de ana harcama gruplarına göz atalım: Şubat ayında yüzde 55 ile fiyatı en fazla artan ürün taze fasülye. “Mevsimini bekle, kışın ortasında da fasülye yeme” diyebilirsiniz. Ne var ki geçtiğimiz ayda gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 10,27’lik, manşet enflasyona koşut bir eğilim gözlemliyoruz. Gıda yoksul kesimlerin harcama sepetlerinde, endeksteki yüzde 23 ağırlığından daha fazla yer tuttuğu için özellikle önemli. Ağırlığı yüzde 14,85 olan konut ise, yıllık yüzde 9,46 artışla ortalamanın altında kalan bir kalem. Bu da sektördeki durgunluğun bir yansıması kabul edilebilir. Düşüş görülen giyim ve ayakkabıya gelince, her yıl olduğu gibi, kış sezonunun ve yılbaşının geride kalmasıyla düzenlenen kampanyalar endeksi ocakta olduğu şubatta da aşağı çekti.
Üretici fiyatları sıçrama yaptı
Belki de, enflasyon cephesinde en fazla kaygı yaratacak sinyal yurtiçi üretici fiyat endeksinden (Yİ-ÜFE) geldi. Çünkü bu endeks şubat ayında yüzde 2,68’lik sıçrama yapınca, yıllık artış da yüzde 13,71 olarak gerçekleşti. Yİ-ÜFE 2017 Kasım’ında yüzde 17,30’u gördükten sonra, Ocak 2018’de yüzde 12,30’a kadar çekilmişti. Bu enflasyonun ivmesini kaybettiği, zamanla aynı trendin TÜFE’ye de yansıyacağı şeklinde iyimser yorumlara yol açmıştı. Muhtemelen ekimde döviz kurlarındaki artış şimdi fiyatlara aktarılıyor. Son üç ayda döviz sepeti göreceli istikrarlı seyretse de, önümüzdeki aylarda üretici fiyatlarını sakinleştirecek bir iklim bulunmuyor. Petrol fiyatlarının 60 doların üzerinde tutunması da, hem fiyat hem de kur etkisiyle enflasyona er veya geç yansıyacak. Ana sektör imalat sanayiindeki yüzde 14,27’lik yıllık artış oranı da iyimser bir yoruma izin vermiyor.
‘Faizleri düşürelim’ derlerse...
Büyümenin hızlanması aramalı ve sermaye malı ithalatını uyararak dış ticaret dengesini olumsuz etkilemişti. Aramalı fiyatları yüzde 17,66 ve sermaye malı fiyatları da yüzde 16,47 sıçrayarak Yİ-ÜFE’yi yukarı çeken unsurlar oldular. Bir yandan buralardan kaynaklı maliyet artışı, geçirgenlik etkisiyle tüketici fiyatlarına yansır. Bir yandan da, talebin zayıflamasıyla bunu ürün fiyatlarına tam bindiremeyen şirketler, sıkışan kârlar nedeniyle işçi ücretlerini kısma veya istihdamı daraltma yoluna gidebilirler.
Özetle, enflasyonda bir düşüş eğilimi gözlenmiyor. Eğer bir de, “böyle olmuyor” denir de, enflasyonun nedeninin faiz olduğu yolundaki tezler yeniden dolaşıma girerse, kurlar sıçrar. Daha sıcak bir ilkbahar yaşanır.
HAYRİ KOZANOĞLU / BİRGÜN