“Kahire Sırları/The Nile Hilton Incident” bu kış gördüğüm en sürükleyici filmlerden biriydi. “Mısırlıların Fatih Akın’ı” diyebileceğimiz Mısır asıllı İsveçli yönetmen Tarık Salih tarafından yapılan film, gerçek bir cinayeti anlatıyor.
Uluslararası medyada yıllar önce günlerce gündemde kalan konuyu hatırlıyorum...
Suzanne Tamim isimli genç, alımlı bir Arap şarkıcı, Dubai’de bir otel odasında ölü bulunmuştu. Şok yaratan cinayeti, hâlâ o dönemde Mısır Devlet Başkanı olan Mübarek’in çevresinden Talat Mustafa adlı bir emlak kralının azmettirdiği anlaşılınca olay daha da büyümüş, skandala dönüşmüştü.
“Tamim cinayeti”nde bir bestseller için gerekli her malzeme vardı; aşk, intikam, şan, şöhret, para, kirli siyaset ve derin devlet ilişkileri.
Tarık Salih de işte öykünün bu potansiyelini görmüş ve perdeye aktarmış. Etkileyici hikâyeyi Dubai’den Kahire’ye taşıyarak köklerinin olduğu ülkenin siyasi içeriğine yerleştirmiş.
Cehennemin içyüzü
Olaylar silsilesi, Nil Hilton Oteli’nde Arap Baharı arifesinde ünlü bir şarkıcının boğazı kesilmiş olarak bulunmasıyla başlıyor.
Sudanlı kaçak bir göçmen olan kat hizmetçisi Selva, o sırada koridorda. Birtakım bağırış çağırışların ardından odadan çıkan katili görüyor...
Gerisi “tek görgü tanığı” olarak hayatı tehlikeye giren Selva’nın kaçışı ve olayı kovalayan rüşvetçi polis Nurettin’in serüveni hakkında.
Selva ile Nurettin’in kaçış-kovalamacası ardından tam bir Ortadoğu cehennemine savruluyoruz.
Mısırlı-İsveçli yönetmenin, cinayet üzerine dayalı öykü kurgusu ne denli sağlamsa, ‘70’lerin neorealist filmlerini andıran “Mısır cehennemi tasvirleri” de o denli güçlü ve etkileyici.
Salih’in kamerasıyla örneğin Kahire’nin yeni küresel evrenine dalıyoruz.
İş güvencelerinden yoksun kaçak göçmenlerin sahipsizliğini, Mısırlılar arasındaki uçurumları, güçlünün güçsüzü birer sinek gibi ezdiği cangılı, tepeye uzanan rüşvet piramidini, iktidarı kuşatan dokunulmazlık halkasını, “Reis”e çıkar ilişkisiyle bağlı olanların yargı üstündeki konumunu ve derin devletteki araçlarını.. yönetmen, baştan sona salt bir cinayet öyküsü gerilimi içinde anlatmış.
Polis Nurettin’in “şüpheli emlak kralı” ile görüşmeye gittiği süper lüks siteler, örneğin bize Mısır’ın tüm çarpık toplum yapısını anlatıyor.
Çölde yemyeşil golf sahaları ve özel güvenlik korumalarıyla çevrili yaşamların, ülkenin gerisiyle hiçbir ilgisi bulunmuyor.
Maskaralığa dönüşen seçim
Sisi Mısır’ının da şimdi işte bu “Kahire Sırları”nda anlatılan Mübarek Mısır’ından farkı yok.
Bilakis... Hafta başından bu yana üç gün süren son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sayılıp dökülenlerden, Salih’in anlattığı tezatların misliyle büyüdüğünü anlıyoruz.
“Figüran” makamından Reis’in yandaşları arasından cımbızla seçilen göstermelik tek bir rakip adayın yer aldığı son Cumhurbaşkanlığı seçimindeki Mısır da, Salih’in naklettiği gibi tam, devasa bir şantiyeye dönüşmüş durumda.
Mısır “Reis”inin tek bahsi, Ortadoğu’daki çok ülkede olduğu gibi “inşaat sektörü”.
Halen Kahire’ye 70 km. uzaklıkta, bu itibarla mesela yeni bir idari başkent inşa ediliyor. İçinde ramazanda açılacak muazzam bir cami barındıran yeni mega kentte 663 hastane ve 40 bin odalı oteller bulunacakmış. 800 bin işçinin çalıştığı “çılgın proje”, 2019’da bütünüyle işlev kazanacakmış.
Mısır’da inşaatçılığın en faal dallarından biri de bu arada ne var ki “hapishane inşa etmek” olmuş.
Sisi’nin işbaşına geldiği 2014’ten bu yana tam 17 yeni hapishane inşa edilmiş ve boş kalmasın diye hemen içlerine 60 bin siyasi tutuklu doldurulmuş. 54 gazeteci de bu meyanda demir parmaklıkları boylamış...
Hal böyle olunca seçimler baştan sona OHAL şartlarında, “Reis”in borazanı olan bir medyayla yapılıyor.
Bu ortamda biricik sorun “katılım”ı yüksek tutmak.
Sandıkların üç gün açık tutulmasının tek nedeni bu.
Sandığa gitmeyenleri “hain” ilan etmekten, din adamlarından alınan “şeriata uygun” fetvalarına kadar.. “Reis” her yöntemle, seçmeni(!) oy kullanmaya zorluyor.
Dünyanın “maskaralık” gözüyle baktığı, sonuçları önden belli “Sisi seçimi”nde katılım bir de istendiği gibi çıkmazsa, bu “meşruiyet şovu” zira boşa gitmiş olacak.
Nilgün Cerrahoğlu / CUMHURİYET
Uluslararası medyada yıllar önce günlerce gündemde kalan konuyu hatırlıyorum...
Suzanne Tamim isimli genç, alımlı bir Arap şarkıcı, Dubai’de bir otel odasında ölü bulunmuştu. Şok yaratan cinayeti, hâlâ o dönemde Mısır Devlet Başkanı olan Mübarek’in çevresinden Talat Mustafa adlı bir emlak kralının azmettirdiği anlaşılınca olay daha da büyümüş, skandala dönüşmüştü.
“Tamim cinayeti”nde bir bestseller için gerekli her malzeme vardı; aşk, intikam, şan, şöhret, para, kirli siyaset ve derin devlet ilişkileri.
Tarık Salih de işte öykünün bu potansiyelini görmüş ve perdeye aktarmış. Etkileyici hikâyeyi Dubai’den Kahire’ye taşıyarak köklerinin olduğu ülkenin siyasi içeriğine yerleştirmiş.
Cehennemin içyüzü
Olaylar silsilesi, Nil Hilton Oteli’nde Arap Baharı arifesinde ünlü bir şarkıcının boğazı kesilmiş olarak bulunmasıyla başlıyor.
Sudanlı kaçak bir göçmen olan kat hizmetçisi Selva, o sırada koridorda. Birtakım bağırış çağırışların ardından odadan çıkan katili görüyor...
Gerisi “tek görgü tanığı” olarak hayatı tehlikeye giren Selva’nın kaçışı ve olayı kovalayan rüşvetçi polis Nurettin’in serüveni hakkında.
Selva ile Nurettin’in kaçış-kovalamacası ardından tam bir Ortadoğu cehennemine savruluyoruz.
Mısırlı-İsveçli yönetmenin, cinayet üzerine dayalı öykü kurgusu ne denli sağlamsa, ‘70’lerin neorealist filmlerini andıran “Mısır cehennemi tasvirleri” de o denli güçlü ve etkileyici.
Salih’in kamerasıyla örneğin Kahire’nin yeni küresel evrenine dalıyoruz.
İş güvencelerinden yoksun kaçak göçmenlerin sahipsizliğini, Mısırlılar arasındaki uçurumları, güçlünün güçsüzü birer sinek gibi ezdiği cangılı, tepeye uzanan rüşvet piramidini, iktidarı kuşatan dokunulmazlık halkasını, “Reis”e çıkar ilişkisiyle bağlı olanların yargı üstündeki konumunu ve derin devletteki araçlarını.. yönetmen, baştan sona salt bir cinayet öyküsü gerilimi içinde anlatmış.
Polis Nurettin’in “şüpheli emlak kralı” ile görüşmeye gittiği süper lüks siteler, örneğin bize Mısır’ın tüm çarpık toplum yapısını anlatıyor.
Çölde yemyeşil golf sahaları ve özel güvenlik korumalarıyla çevrili yaşamların, ülkenin gerisiyle hiçbir ilgisi bulunmuyor.
Maskaralığa dönüşen seçim
Sisi Mısır’ının da şimdi işte bu “Kahire Sırları”nda anlatılan Mübarek Mısır’ından farkı yok.
“Figüran” makamından Reis’in yandaşları arasından cımbızla seçilen göstermelik tek bir rakip adayın yer aldığı son Cumhurbaşkanlığı seçimindeki Mısır da, Salih’in naklettiği gibi tam, devasa bir şantiyeye dönüşmüş durumda.
Mısır “Reis”inin tek bahsi, Ortadoğu’daki çok ülkede olduğu gibi “inşaat sektörü”.
Halen Kahire’ye 70 km. uzaklıkta, bu itibarla mesela yeni bir idari başkent inşa ediliyor. İçinde ramazanda açılacak muazzam bir cami barındıran yeni mega kentte 663 hastane ve 40 bin odalı oteller bulunacakmış. 800 bin işçinin çalıştığı “çılgın proje”, 2019’da bütünüyle işlev kazanacakmış.
Mısır’da inşaatçılığın en faal dallarından biri de bu arada ne var ki “hapishane inşa etmek” olmuş.
Sisi’nin işbaşına geldiği 2014’ten bu yana tam 17 yeni hapishane inşa edilmiş ve boş kalmasın diye hemen içlerine 60 bin siyasi tutuklu doldurulmuş. 54 gazeteci de bu meyanda demir parmaklıkları boylamış...
Hal böyle olunca seçimler baştan sona OHAL şartlarında, “Reis”in borazanı olan bir medyayla yapılıyor.
Bu ortamda biricik sorun “katılım”ı yüksek tutmak.
Sandıkların üç gün açık tutulmasının tek nedeni bu.
Sandığa gitmeyenleri “hain” ilan etmekten, din adamlarından alınan “şeriata uygun” fetvalarına kadar.. “Reis” her yöntemle, seçmeni(!) oy kullanmaya zorluyor.
Dünyanın “maskaralık” gözüyle baktığı, sonuçları önden belli “Sisi seçimi”nde katılım bir de istendiği gibi çıkmazsa, bu “meşruiyet şovu” zira boşa gitmiş olacak.
Nilgün Cerrahoğlu / CUMHURİYET