Kapitalist dünya ekonomisinde ve devletler arası ilişkilerde hegemonya merkezinin sorun çözme, güvenlik sağlama kapasitesi geriledikçe düzen dağılmaya, devletler kendi başlarının çaresine bakmaya, milliyetçi, ırkçı emperyalist ideolojiler, liderler yükselmeye, entropi (istikrarsızlık-karmaşıklaşma) artmaya başlar.
II. Dünya Savaşı sonrası dönemin hegemonya merkezi, ABD’nin, kapitalizmin yapısal krizi içinde başlayan gerileme sürecine uyum sağlamakta zorlanması, süreci şiddete dayanarak geri çevirme çabaları dağılmayı ve entropiyi hızlandırıyor.
Dünya pazarı parçalanıyor mu?
“Jeopolitik” alanının ilk isimlerinden amiral Mahan (1840-1914), büyük güçler arasında önce ticari rekabetin sertleştiğine, bunun giderek askeri çatışmalara yol açtığına işaret ediyordu. Bugün ticari rekabetin sertleşerek, ticaret savaşları aşamasına geldiğini kolaylıkla söyleyebiliriz.
Dahası, ABD yönetiminin, Çin’in yükselmesine karşılık korumak için almaya başladığı ekonomik önlemler, yalnızca bir ABD -Çin ticaret savaşı dinamiğini tetiklemekle kalmıyor, ABD hegemonyasının dayandığı devletleri de vuruyor.
ABD, Asya ticaret anlaşmasından çıkarak, Japonya’nın, G.Kore’nin bölgedeki konumunu zayıflatmıştı. ABD’nin dış ticarette uygulamaya koyduğu korumacılık önlemleri, hem Avrupa’da, özellikle de Almanya’da sert, misillemeyi gündeme getiren bir direnişle karşılaştı. ABD’nin İran nükleer anlaşmasından çıkarak, yeni yaptırımlarla bir ekonomik savaşa hazırlanması, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, Avrupa Birliği’nin ekonomik, siyasi çıkarlarıyla çelişiyor, bir ABD karşıtı direniş hattının oluşmasına yol açıyor.
Wall Street Journal’ın aktardığına göre ABD, Latin Amerika ülkeleri ve Kanada arasında sürmekte olan serbest ticaret anlaşması görüşmelerini, ABD’nin dayatmaları çıkmaza sokmuş. Dahası bu dayatmalar, Meksika’da ABD karşıtlığını güçlendiriyor, 1 Haziran’daki genel seçimlerde, “ekonomik ulusalcılıktan” yana “popülist” politikacı Obrador’un kazanma şansını artırıyormuş.
Dağılma içinde dağılma
Hegemonya merkezinin etrafındaki destek ülkeler bloku dağılırken, bu blokun en önemli bileşeni Avrupa Birliği’nin dağılma riski artıyor. Birliğin geleceğini sorgulayan ilk darbe İngiltere’den gelmişti. AB üyeleri Brexit’e, kendi saflarını sıklaştırarak cevap verdiler. Ancak AB’nin 3. büyük ülkesi İtalya’da genel seçimlerde ortaya çıkan tablo, 5 Yıldız hareketi ile sağ (faşist özellikler sergileyen) Kuzey Birliği’nin yeni hükümetinin koalisyon programı, AB’nin geleceğine yönelik çok tehlikeli olasılıklara işaret ediyor. Her iki parti de neo-liberal modelden, AB-İtalya ilişkilerinden, AB ekonomik düzeninden, göçmen politikalarından hoşnut değil; Rusya’ya yönelik yaptırımların kaldırılmasını istiyorlar. Yeni hükümet bu programı uygulamaya koyarsa, AB’nin ekonomik düzenini, Rusya’yı hedef alan yaptırımlara uymayı kabul etmezse, AB’nin güvenlik mimarisini, NATO ilişkilerini bozmaya aday. Bunlar yetmezmiş gibi, AB’nin çevresindeki stratejik bölgelerde türlü krizler gelişmeye devam. Örneğin, Ege’de Yunanistan ve Türkiye uçakları sık sık birbirini taciz ediyor. Balkanlar’da Sırp milliyetçileri, Bosna-Hırvat-Sırp federasyonundan çıkmak istiyor. Afrika’da Mısır ve Etiyopya arasında, Nil’in sularının paylaşılmasına ilişkin anlaşmazlıklar, Sudan, Katar ve Türkiye’nin katılımıyla tırmanıyor. Yemen’de savaş devam ediyor.
Bu sırada, Golan Tepeleri’nde İsrail’in İran hedeflerini vuran saldırıları, Lübnan seçimlerinden Hizbullah’ın güçlenerek çıkması, İsrail - İran çatışmasının tırmanacağını gösteriyor. Irak seçimlerinde, İran’dan farklı politikalar izleyen, Suudilerle iyi ilişkiler kuran Şii lider Sadr’ın zaferi de, İran ile Suudi Arabistan arasındaki nüfuz mücadelesinin Irak’a sıçramasını beklememiz gerektiğini söylüyor. Bu ortamda petrol fiyatları da yeniden yükselmeye başlıyor.
AKP Türkiye’si de yöneticilerinin cahilliği ve sınır tanımayan siyasi ihtirasları sayesinde, bu “dağılma içinde dağılmaya” bir ekonomik ve siyasi krizle katılmaya hazırlanıyor.
Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET
II. Dünya Savaşı sonrası dönemin hegemonya merkezi, ABD’nin, kapitalizmin yapısal krizi içinde başlayan gerileme sürecine uyum sağlamakta zorlanması, süreci şiddete dayanarak geri çevirme çabaları dağılmayı ve entropiyi hızlandırıyor.
Dünya pazarı parçalanıyor mu?
“Jeopolitik” alanının ilk isimlerinden amiral Mahan (1840-1914), büyük güçler arasında önce ticari rekabetin sertleştiğine, bunun giderek askeri çatışmalara yol açtığına işaret ediyordu. Bugün ticari rekabetin sertleşerek, ticaret savaşları aşamasına geldiğini kolaylıkla söyleyebiliriz.
Dahası, ABD yönetiminin, Çin’in yükselmesine karşılık korumak için almaya başladığı ekonomik önlemler, yalnızca bir ABD -Çin ticaret savaşı dinamiğini tetiklemekle kalmıyor, ABD hegemonyasının dayandığı devletleri de vuruyor.
ABD, Asya ticaret anlaşmasından çıkarak, Japonya’nın, G.Kore’nin bölgedeki konumunu zayıflatmıştı. ABD’nin dış ticarette uygulamaya koyduğu korumacılık önlemleri, hem Avrupa’da, özellikle de Almanya’da sert, misillemeyi gündeme getiren bir direnişle karşılaştı. ABD’nin İran nükleer anlaşmasından çıkarak, yeni yaptırımlarla bir ekonomik savaşa hazırlanması, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, Avrupa Birliği’nin ekonomik, siyasi çıkarlarıyla çelişiyor, bir ABD karşıtı direniş hattının oluşmasına yol açıyor.
Wall Street Journal’ın aktardığına göre ABD, Latin Amerika ülkeleri ve Kanada arasında sürmekte olan serbest ticaret anlaşması görüşmelerini, ABD’nin dayatmaları çıkmaza sokmuş. Dahası bu dayatmalar, Meksika’da ABD karşıtlığını güçlendiriyor, 1 Haziran’daki genel seçimlerde, “ekonomik ulusalcılıktan” yana “popülist” politikacı Obrador’un kazanma şansını artırıyormuş.
Dağılma içinde dağılma
Hegemonya merkezinin etrafındaki destek ülkeler bloku dağılırken, bu blokun en önemli bileşeni Avrupa Birliği’nin dağılma riski artıyor. Birliğin geleceğini sorgulayan ilk darbe İngiltere’den gelmişti. AB üyeleri Brexit’e, kendi saflarını sıklaştırarak cevap verdiler. Ancak AB’nin 3. büyük ülkesi İtalya’da genel seçimlerde ortaya çıkan tablo, 5 Yıldız hareketi ile sağ (faşist özellikler sergileyen) Kuzey Birliği’nin yeni hükümetinin koalisyon programı, AB’nin geleceğine yönelik çok tehlikeli olasılıklara işaret ediyor. Her iki parti de neo-liberal modelden, AB-İtalya ilişkilerinden, AB ekonomik düzeninden, göçmen politikalarından hoşnut değil; Rusya’ya yönelik yaptırımların kaldırılmasını istiyorlar. Yeni hükümet bu programı uygulamaya koyarsa, AB’nin ekonomik düzenini, Rusya’yı hedef alan yaptırımlara uymayı kabul etmezse, AB’nin güvenlik mimarisini, NATO ilişkilerini bozmaya aday. Bunlar yetmezmiş gibi, AB’nin çevresindeki stratejik bölgelerde türlü krizler gelişmeye devam. Örneğin, Ege’de Yunanistan ve Türkiye uçakları sık sık birbirini taciz ediyor. Balkanlar’da Sırp milliyetçileri, Bosna-Hırvat-Sırp federasyonundan çıkmak istiyor. Afrika’da Mısır ve Etiyopya arasında, Nil’in sularının paylaşılmasına ilişkin anlaşmazlıklar, Sudan, Katar ve Türkiye’nin katılımıyla tırmanıyor. Yemen’de savaş devam ediyor.
Bu sırada, Golan Tepeleri’nde İsrail’in İran hedeflerini vuran saldırıları, Lübnan seçimlerinden Hizbullah’ın güçlenerek çıkması, İsrail - İran çatışmasının tırmanacağını gösteriyor. Irak seçimlerinde, İran’dan farklı politikalar izleyen, Suudilerle iyi ilişkiler kuran Şii lider Sadr’ın zaferi de, İran ile Suudi Arabistan arasındaki nüfuz mücadelesinin Irak’a sıçramasını beklememiz gerektiğini söylüyor. Bu ortamda petrol fiyatları da yeniden yükselmeye başlıyor.
AKP Türkiye’si de yöneticilerinin cahilliği ve sınır tanımayan siyasi ihtirasları sayesinde, bu “dağılma içinde dağılmaya” bir ekonomik ve siyasi krizle katılmaya hazırlanıyor.
Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET