Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimi için 24 Haziran 2018 Pazar günü Türkiye sandığa gidiyor. Bir değil, iki seçim yapılacak. Cumhurbaşkanlığı ve TBMM için iki ayrı oy pusulasını aynı zarfa koyup aynı sandığa atacağız.
Alabildiğine karışık bir yöntem olduğu kabul ediliyor. Zaten böyle olması için iktidar partisi elinden gelen ve aklından geçen ne varsa hepsini yasa haline getirip “hukuki” hale getirdi. Anayasa’ya göre arkası mühürsüz oy pusulaları bile “geçerli” kabul edildi. Sandıkların yerleri değiştirildi. Özellikle iktidar partisine en düşük oy çıkan bölgelerde bu düzenleme yapıldı. Hiç kimse, “Merak etmeyin, seçimlere hile karıştırılmaz, bu hükümet asla böyle bir şeye izin vermez, demokrasinin namusu sandıktır, iktidar sandığa ihanet etmez” diyemiyor!
İşte böylesi bir “ahval” ve “şerait” altında seçimlere gidiyoruz. Yani şartlar çok “namüsait”…
Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabı’ndakine çok benzeyen bir durum söz konusu…
Ama öte yandan da Ataol Behramoğlu’nun ülkesine olan sevgisini, güvenini ve umudunu yansıttığı şiiri duruyor orta yerde:
“Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Zinciri altında kımıldayan
Bitecek sanıldığı yerde başlayan!”
İşte böylesine bir yerdeyiz.
AKP çok yıprandı. Kolay değil 2002-2018 arasında 16 yıl iktidarda kaldı. Yola çıkarken partinin en tepe noktalarında bulunanlar içinde sadece 1 kişi yerinde duruyor. Her yerde o var. Seçim kampanyasının ortasında o duruyor. ‘Yaparsa o yapar’ deniliyor. Her şeyi o yapıyor! Seçim kampanyasının en etkileyici filminin seslendirmesini bile… Bu seçimin çok önemli noktasında Kürt seçmenlerin ağırlıkla oy verdiği Halkların Demokratik Partisi (HDP) yer alıyor. Yüzde 10’luk barajı aşması gerekiyor. Ki, muhalefet AKP’yi tek başına iktidar konumundan indirebilsin. İlk kez birbiriyle farklı yelpazede yer alan siyasi partiler (CHP-SP-İYİ Parti-DP) bir araya geldiler. Kampanya boyunca çok iyi çalıştılar. Ama bütün bu emeklerin kaderi HDP oylarının sandığa girmesi ve girdiği oranda da çıkmasına bağlı. Bu da yetmiyor. Batı illerinden HDP’ye 7 Haziran 2015’te çıkan oyların, yine aynı oranda çıkması gerekiyor. Hatta biraz daha üzerinde olabilmeli ki, 66 ile 100 milletvekili AKP’ye “hediye” edilmesin.
Bu tespit sadece HDP’lilere ait değil. Bağımsız kişiler, kurumlar, analizciler de bu yönde görüş açıklıyorlar.
Özetle ifade etmek gerekirse şöyle denilebilir: -Bu seçimin aritmetiği var.
İşte böylesi bir “ahval” ve “şerait” altında seçimlere gidiyoruz. Yani şartlar çok “namüsait”…
Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabı’ndakine çok benzeyen bir durum söz konusu…
Ama öte yandan da Ataol Behramoğlu’nun ülkesine olan sevgisini, güvenini ve umudunu yansıttığı şiiri duruyor orta yerde:
“Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Zinciri altında kımıldayan
Bitecek sanıldığı yerde başlayan!”
İşte böylesine bir yerdeyiz.
AKP çok yıprandı. Kolay değil 2002-2018 arasında 16 yıl iktidarda kaldı. Yola çıkarken partinin en tepe noktalarında bulunanlar içinde sadece 1 kişi yerinde duruyor. Her yerde o var. Seçim kampanyasının ortasında o duruyor. ‘Yaparsa o yapar’ deniliyor. Her şeyi o yapıyor! Seçim kampanyasının en etkileyici filminin seslendirmesini bile… Bu seçimin çok önemli noktasında Kürt seçmenlerin ağırlıkla oy verdiği Halkların Demokratik Partisi (HDP) yer alıyor. Yüzde 10’luk barajı aşması gerekiyor. Ki, muhalefet AKP’yi tek başına iktidar konumundan indirebilsin. İlk kez birbiriyle farklı yelpazede yer alan siyasi partiler (CHP-SP-İYİ Parti-DP) bir araya geldiler. Kampanya boyunca çok iyi çalıştılar. Ama bütün bu emeklerin kaderi HDP oylarının sandığa girmesi ve girdiği oranda da çıkmasına bağlı. Bu da yetmiyor. Batı illerinden HDP’ye 7 Haziran 2015’te çıkan oyların, yine aynı oranda çıkması gerekiyor. Hatta biraz daha üzerinde olabilmeli ki, 66 ile 100 milletvekili AKP’ye “hediye” edilmesin.
Bu tespit sadece HDP’lilere ait değil. Bağımsız kişiler, kurumlar, analizciler de bu yönde görüş açıklıyorlar.
Özetle ifade etmek gerekirse şöyle denilebilir: -Bu seçimin aritmetiği var.
***
İnce’nin eşeği
Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce’nin 1973 ve 1977 seçimlerinde CHP adına Bülent Ecevit’in seçmen üzerindeki etkisine benzer bir dalga yarattığı kabul ediliyor. Hazırcevap oluşu, nükte yeteneği sürati, üstün hitabet yeteneği, hiç sürç-ü lisan etmemesi, seçmenlere “hah işte budur” dedirtti.
Yıllardır tek kale oynayan Erdoğan’ı çok şaşırttı. O kadar ki, Muharrem İnce’nin ne yaptığını ancak günler sonra kavrayıp, ona cevap yetiştirmeye kalktı. Ama olmadı tabii…
Mesela Erdoğan dedi ki: Bay Muharrem Edirne’ye gitti, Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etti!
Herkes kendi kendine sorup Erdoğan adına cevapladı: Ne zaman gitti?
-Yirmi altı gün önce!
Deniz kenarında yaşayanların bildiği bir şaka sözü vardır. İnce böylesi bir yanıt verdi mi acaba?
-Uyan da balığa çıkalım!
Bu kampanya döneminde Muharrem İnce gerçek bir politika yıldızı haline geldi. Ona yakıştırılan fıkra tadında anekdotlar bile anlatılır oldu.
Yandaş-çanak-vidanjör medya mensubu bir gazeteci İnce’yi sıkıştırmak için “Siz Samsun’da bisiklete bindiniz” diye sorup taşı gediğine koyduğunu zanneder: Eşeğe de inecek misiniz?
İnce anında cevabı yapıştırır:
-Neden olmasın, sen kendini hazır hissettiğin anda söyle, hemen bineyim!
Yıllardır tek kale oynayan Erdoğan’ı çok şaşırttı. O kadar ki, Muharrem İnce’nin ne yaptığını ancak günler sonra kavrayıp, ona cevap yetiştirmeye kalktı. Ama olmadı tabii…
Mesela Erdoğan dedi ki: Bay Muharrem Edirne’ye gitti, Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etti!
Herkes kendi kendine sorup Erdoğan adına cevapladı: Ne zaman gitti?
-Yirmi altı gün önce!
Deniz kenarında yaşayanların bildiği bir şaka sözü vardır. İnce böylesi bir yanıt verdi mi acaba?
-Uyan da balığa çıkalım!
Bu kampanya döneminde Muharrem İnce gerçek bir politika yıldızı haline geldi. Ona yakıştırılan fıkra tadında anekdotlar bile anlatılır oldu.
Yandaş-çanak-vidanjör medya mensubu bir gazeteci İnce’yi sıkıştırmak için “Siz Samsun’da bisiklete bindiniz” diye sorup taşı gediğine koyduğunu zanneder: Eşeğe de inecek misiniz?
İnce anında cevabı yapıştırır:
-Neden olmasın, sen kendini hazır hissettiğin anda söyle, hemen bineyim!
***
Erdoğan’ın müthiş öngörüsü
AKP resmi olarak 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nde iktidara geldi. Ama Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olması için 2003 yılının Mart ayının gelmesi gerekti. Erdoğan bir takım “katakulli” ile seçim dışında bırakılmıştı. Yüzde 34 oy ile TBMM’de ezici bir çoğunluk elde edince, Siirt’te yeni bir seçim düzenlendi. Ve Erdoğan bu özel seçimi kazanıp parlamentoya girdi. Altı ay geçici Başbakanlık yapan Abdullah Gül koltuğunu Erdoğan’a devredip Dışişleri Bakanı oldu.
Erdoğan henüz bir aylık Başbakan iken bir yurt içi gezisinde Akşam gazetesinden Şakir Süter’i uçağına tek gazeteci olarak davet etti. Şakir, sahici gazeteci olduğundan aklına gelen ve sorulması gereken bütün soruları sordu. Erdoğan da cevap verdi. Bunlardan biri de şu idi: Kaç yıl iktidarda kalacağınızı öngörüyorsunuz?
Erdoğan en iyimser tahminini yaparak şöyle dedi: Üç dönem… Sanıyorum ki, bir iktidar üç dönemde yapabileceklerinin hepsini gerçekleştirebilir!
İşte şimdi o yerdeyiz Erdoğan 5’er yıldan üç dönemi tamamladı. Şimdi gitme vakti. Eğer seçmenler onu göndermeyi başarırsa, bu Erdoğan için de büyük bir artı olacaktır. 15 yıl sonrasını o zaman görmüştü denilecek!..
Bir de şu var: Güçlü bir iktidarın en önemli başarısı iktidarı seçim kaybederek devretmesidir.
-Sandıkla geldi, sandıkla gitti!
Erdoğan henüz bir aylık Başbakan iken bir yurt içi gezisinde Akşam gazetesinden Şakir Süter’i uçağına tek gazeteci olarak davet etti. Şakir, sahici gazeteci olduğundan aklına gelen ve sorulması gereken bütün soruları sordu. Erdoğan da cevap verdi. Bunlardan biri de şu idi: Kaç yıl iktidarda kalacağınızı öngörüyorsunuz?
Erdoğan en iyimser tahminini yaparak şöyle dedi: Üç dönem… Sanıyorum ki, bir iktidar üç dönemde yapabileceklerinin hepsini gerçekleştirebilir!
İşte şimdi o yerdeyiz Erdoğan 5’er yıldan üç dönemi tamamladı. Şimdi gitme vakti. Eğer seçmenler onu göndermeyi başarırsa, bu Erdoğan için de büyük bir artı olacaktır. 15 yıl sonrasını o zaman görmüştü denilecek!..
Bir de şu var: Güçlü bir iktidarın en önemli başarısı iktidarı seçim kaybederek devretmesidir.
-Sandıkla geldi, sandıkla gitti!
Nazım Alpman / BİRGÜN