Ne zaman söyleyecekler diye beklerken, bir arkadaşım dillendirdi ilk. “31 Mart’taki son seçim, Ekrem İmamoğlu’na oy vermezsek AKP’yi durduramayız” dedi.
“Oğluna oy vererek imamı mı durduracaksın” dedim, şaşırdı.
Kılıçdaroğlu’nun icadıdır, ismiyle müsemmadır. Aday olarak atandıktan sonra dolaşmadığı cami, kapısını çalmadığı AKP’li kalmadı. “İstanbul’u yönetme tecrübesine sahip olmuş değerli başkanlarımla bir araya gelmeye devam ediyorum. Sayın Kadir Topbaş ve Sayın Ali Müfit Gürtuna’ya benimle paylaştıkları tecrübeleri ve önerileri için teşekkür ederim” diye paylaştı marifetini.
“Yönetme tecrübesi” dediği şehrin yağmalanması ve bir beton denizine dönüştürülmesinden ibaret. Ayrıca adı geçenlerin şehre başkan oldukları da şüphelidir. İhtiyaç oldu atandılar ve ihtiyaç oldu görevden alındılar. Ne Müfit Gürtuna’nın ne Kadir Topbaş’ın şehri yönettiğine tanık olan kimse yoktur.
Şehrin gerçek yöneticisinin kim olduğunu herkes biliyor. Belli ki İmamoğlu da biliyor. Saray’a çıkıp el etek öpmenin şart olduğunun farkında, randevu istedi, umutla bekliyor.
O arada yaptığı hazırlıkları paylaştı sosyal medya hesabından. Şöyle bir şey: Çizgi ilerliyor ve bir camiye dönüşüyor. Sonra camiden çıkan çizgi İstanbul yazısı oluyor. İstanbul çizgisi ilerleyip bir başka camiye dönüşüyor. Altta kırmızıyla “İmamoğlu”nu okuyoruz.
Şiiri de var: "Seni görüyorum yine İstanbul Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan Minare minare, ev ev, Yol, meydan. Geliyor Boğaziçi`nden doğru Bir iskeleden kalkan vapurun sesi, Mavi sular üstünde yine Bembeyaz Kızkulesi." İmlasına dokunmadım. Şairi Ziya Osman Saba’ymış. Herhalde içinde minare geçiyor diye seçilmiş olmalı.
Seçtiği şiir mi, yoksa iki camili çiziktirmesi mi daha sefil karar veremedim. CHP’nin İstanbul adayı iki cami arasında “bicumhuriyetçi”dir. Kılıçdaroğlu’nun hiçbir masraftan kaçınmayarak imal ettiği ikinci Ekmeleddin vakasıdır. "Ekremeddin" de onun kadar sağcı, onun kadar dincidir. Ekremeddin İmamoğlu, yeni nesil Ekmeleddin İhsanoğlu’dur...
***
Bizi ilgilendirmez ama not edelim; CHP’nin İstanbul adayı CHP’li de değildir. “Kazanırsam seçimin bittiği gün CHP rozetini çıkaracağım” dedi mesela. Cumhurbaşkanı AKP Genel Başkanı, rakibi Meclis Başkanı rozeti taşırken söyledi bunu. Niye çıkarıyorsun rozetini? Üstelik “AKP’den kurtulalım da kim olursa olsuncular” sana sırf o rozet yüzünden oy vermeye niyetliyken. Utanıyor rozetinden. Ekmeleddin de öyleydi. Cumhurbaşkanı adaylığından sonra Kılıçdaroğlu kapısını çaldı, vekillik teklif etti. Reddetti, gidip MHP’den aday oldu.
CHP’yi “komünist” sanan geleneğin doğal refleksidir. Rozetini takmazlar, takmışlarsa çıkarmak için yol ararlar, bulurlar.
***
Ankara’da Mansur Yavaş var, aslen MHP’li. Ankaralılar da İstanbullular gibi CHP’ye oy verip bir MHP’linin kazanmasını ve kendilerini AKP’den kurtarmasını bekleyecekler yeni yılda. Piyangodan büyük ikramiyenin çıkmasını beklemekten daha az rasyonel değil. Olur mu, olur!
İzmir’de bir muğlaklık var hala. Muğlaklık İzmir’in “çantada keklik” sayılmasından kaynaklanıyor. Kılıçdaroğlu kimi işaret ederse o kazanmış olacak, umulan bu. Adı geçen isimlerin ekseriyeti müteahhit-tüccar, Aziz Kocaoğlu’nu aratmayacak tipler. Dün Kılıçdaroğlu'nun aklındaki isimlerden birinin Prof. Sedef Gidener olduğu açıklandı. Zihin okuyan birileri yoksa etrafında, “uçuruldu” demek daha doğrudur. soL’da haberi var, biyografisi gayet net. DEÜ Tıp Fakültesi Hastanesi başhekimiyken sendikalaşmak isteyen işçileri işten çıkarmış. Sonra Fethullah Gülen cemaatiyle irtibatı olduğu iddiasıyla akademiden ihraç edilmiş. Böyle sicili olan biri Kılıçdaroğlu’nun aklına düştüyse, başkasına yer açılması imkânsızdır.
Fethullahcıları ve inşaatçıları sever, işçi düşmanlarına bayılır. Birkaç ay önce büyükşehirlere “ceo” aday bulmak için holding holding dolaşıyordu. Ciddiye almadılar, bunlara kaldı.
***
Kendine benzeyenleri buluyor, aday atıyor. İmamoğlu’nun adaylığı açıklanınca sosyal medya hesabı ortalığa döküldü. Anlaşıldığı kadarıyla Suriye’yi parçalamak üzere gönderilen cihatçı katillere İHH tırlarıyla yardım göndermişliği bile var.
Neo Osmanlı yancıları gibi davranıyorlar her adımlarında. Kılıçdaroğlu’nun da katıldığı adaylık açıklama töreninde “Fatih'in koyduğu ilkelerle, ruhla yönetmek zorundayız” diye özetlediler yerel yönetim felsefelerini. Fatih döneminde İstanbul’un nüfusu 50 bin civarındaydı, şimdi 20 milyon insan yaşıyor. Hem ne felsefesi olacak Fatih’in? Düşürmüş şehrin kalelerini, işgal etmiş, ölen ölmüş, kaçan kaçmış. Sağdan soldan insan toplayıp yıkımına yol açtığı şehri yeniden şehre dönüştürmeye çalışıyor. Hepsi bundan ibaret.
Eskiden seçim çalışmalarında bol keseden para dağıtan siyasilere kaynak sorarlardı. Yıkıldı o gelenek. Zaten Kılıçdaroğlu kaynağını açıklayıp konuyu ilelebet kapattı, kul hakkına müdahale edilmezse İstanbul’un milyarları vardı.
Yağmurdan kaçarken doluya, imamdan kaçarken oğluna tutulma durumu bu.
İktidarı muhalefeti, hepsi, tepeden tırnağa AKP’li. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de AKP’nin kaybetme olasılığı sıfır. Böyle bir ihtimal ortaya çıktı diyelim, YSK’nin görev süresi uzatılmış neferleri aportta bekliyor. Sağa açılanlara bu seçimde de çıkış bırakmadılar anlayacağınız.
***
İmamoğlu’nun İHH’cılarının sütkardeşleri kapımıza “Noel’le mücadele” bildirileri bıraktılar yılbaşından önce. “Noel’e Karşı Topyekûn Mücadele” başlığını taşıyordu bildiri ve Müslümanları Noel kutlamamaya davet ediyordu. “Topyekûn Mücadele” bölümü iktidarın “Enflasyonla Topyekûn Mücadele” logosundan ödünç alınmıştı. “Müdafaa-i İslam Hareketi” imiş organizasyonlarının adı. “Türkiye'nin İlmi ve Fikri, Mukavemet, Mücadele ve Farkındalık Hareketi” olarak tanımlıyorlar kendilerini. Dinle, toplumla, tarihle ile ilgili bilgileri bunalımlı bir kişisel gelişimci düzeyinde. Kültürel olarak da yakın oldukları “farkındalık” lakırdısından belli.
Laiklerimiz İslamcı cihatçıların bu “Noel” takıntısını bir türlü anlamlandıramadılar. Şöyle itiraz ediyorlar bu baskıya: “Müslüman Noel kutlamaz. Peki, Müslüman rüşvet alır mı? Müslüman kendisine dinini öğrensin diye teslim edilen erkek çocuğuna tecavüz eder mi? Müslüman devletini soyup soğana çevirir mi? Müslüman kul hakkı yer mi, adaletsizlik yapar mı?”
Bizim “Aklın Gözü”nden aktarayım: Dar-ül Harb'te rüşvet alınabilir. Çocuğa tecavüz recm ya da had cezası gerektirmez, küçük günahlardandır. Devlet kâfirse, yani laikse soyabilir. Kul hakkı fasa-fisodur, şirk dışındaki tüm günahları Allah affedebilir. İmamlara, İslam üzerinden gol atamazsınız, boş uğraş bunlar… Bu durumda neyi kutluyorsanız ona adıyla sanıyla sahip çıkacaksınız. İçiyorsanız saklamayacaksınız, inanıyorsanız altını çizeceksiniz, inanmıyorsanız söyleyeceksiniz, yaşam biçiminize saldırı varsa savunacaksınız.
Hem “Noel’i kutlamayın” diye yola dökülen sadece bu şaşı tarikatlar değil ki. Diyanet de karşı o akşam yaptıklarınıza. Devlet yaptırmamak için fırsat kolluyor, şehir merkezlerine çıkan bütün yollarda sıkıyönetim vardı dün. Sağcı-dinci koalisyonu esir aldı ülkeyi. Noel haram, OdaTV’yi hedef göstermek sevap, Çorum-Maraş tiyatro, grev imkânsız, bütün kabahat “sokaklarda dudak dudağa sevişenler”de...
***
Seçimi denk getirdikleri 31 Mart tarihi, 1909’daki gerici ayaklanmanın yıl dönümüdür. “Şeriat isteriz” diye sokaklara döküldüler, amaçları “Hürriyet” devrimini boğmaktı. Sonra başka bir fırtına çıktı, bütün karanlığı sildi süpürdü.
Boş verin imamı, oğlunu, yancısını, sağcısını. Sol bir rüzgâr gerek bize, bu karanlığı başka türlü dağıtmamız imkânsız.
Aydınlık yıllara öyleyse!
Orhan Gökdemir / SOL