Ne garip. 14 yaşında bir çocuğu sokak ortasında öldürüyorlar. Yine mağdur olup onlar ağlıyorlar. Tabutunun başında çığlık atan annesini binlerce kişiye
yuhalatıyorlar. Yine mağdur olup onlar ağlıyorlar. Tayyip Erdoğan ağlıyor
Fethullah Gülen ağlıyor, Menzilcisi, Nurcusu ağlıyor. Mağduriyet, bizim
İslamcıların en büyük sporu. Ağlamaksa en vazgeçilmez eylemleri. Hiç
vazgeçmiyorlar.
28 Şubat’ın ardından Milli Görüş gemisini ilk terk edenlerin bitmeyen mağduriyet öykülerini dinlerken aklıma düştü. En çok da “irtica paranoyası yarattılar” dediklerinde şaşırdım. Madımak’ta yanan otel, sırtından vurulan aydınlar, elde silahla “Kemalist düzeni yıkmaya geldik” talimleri... Sahi hepsi ama hepsi paranoya mıydı?
‘ELİNİZDEN GELENİ ARDINIZA KOYMAYIN’
Mersin, 17 Temmuz 1998, sıcak bir yaz gecesi. 37 yaşındaki Konca Kuriş, kocasıyla çalıştıkları işyerinden evine dönüyordu. 3 adam başlarına silah dayadı. Konca’yı arabaya bindirip götürdüler.
Aslında sürpriz değildi, tehdit ediliyordu. Beş çocuğundan biri olan kızı Sırma, tanıklığını söyle anlatıyor: “Telefonun sesine uyandım. Annemin salondan yatak odasına doğru koşup kapıyı kapattığını duydum. Telefonda ‘Elinizden geleni ardınıza koymayın’ dediğini duydum. Salonun kapısında beni görünce irkildi. ‘Sen uyumuyor muydun?’ dedi. Sordum. ‘Yok bir şey’ dedi, ilk defa o zaman korktuğumu hatırlıyorum. Ağladığımı hatırlıyorum. Sesindeki endişeyi ilk defa o zaman gördüm.” (Kültürhane.org, Burçak Görel röportajı)
Konca Kuriş’in hedef seçilmesinin nedeni “kâfirlik” değildi. Tanrı’yı anlama defterini kapatmamıştı. Yolculuğunu sürdürüyordu. Zaten o hep “Yatağımda çok huzurlu bir şekilde ölmek istemem, benimsediğim yolda ölmek isterim” demiyor muydu?
‘SİZ NE BİÇİM FEMİNİSTSİNİZ?’
Kayınpederinden dini konularda ilk telkinleri aldı. İbadete başladı. Dini cemaatlerle ilişki kurdu. İslamcı İktibas dergisinde yazıları yayımlandı. Zamanla tutucu din anlayışına karşı çıktı.
Teyzesi Necla solcuydu. Mersin’de Bağımsız Kadın Derneği’nde beraber çalıştılar. Kadın hakları, Kuriş’in geleneksel din anlayışına eleştirilerinin mihenktaşıydı.
Aslında pek kolay olmadı. Teyzesi, Pazartesi dergisine (Mart 2000) şöyle anlatmıştı:
“Konca derneğe gelmeyi çok istedi ve başardı. ‘Benim başımın örtülü olması kadın sorunundan uzak olmamı mı gerektiriyor, siz ne biçim feministsiniz?’ deyip geldi derneğe.”
Televizyonlara çıktı, anlattı. İslamı çağın aklıyla yeniden yorumlamak gerektiğine inanıyordu. Örtülüydü ama Kuran’da başörtüsü zorunluluğu olmadığını savunuyordu. Çok kadınla evlilikleri eleştiriyordu. Kadınla erkeğin yan yana namaz kılabileceğini söylüyordu. Bu ve benzer fikirleri, hedef alınması için yeterliydi. “İrtica”, gericilik demek değil miydi zaten? Hizbullah’ın onu kaçırmasının da nedeni buydu.
DİNCİ TERÖRE 35 GÜN DİRENDİ
Bulunması için kadınlar aylarca eylem yaptı. “Konca’yı Hemen İstiyoruz” afişleri duvarlara asıldı. İmzalar toplandı. Valiliklere fakslar çekildi. Gösteriler düzenlendi. Ama olmadı.
Onu kaçıran Hizbullah militanları, ellerini ve ayaklarını bağlayıp, bir kutuya koyup, Konya Meram’da bir eve getirmişti. Tam 35 gün boyunca, insanlık dışı işkencelerle sorguladılar. Bir de marifet gibi kaydetmişlerdi.
“Başka bir İslam”ı savunan başörtülü Konca, işkencelerin sonunda katledildi. Otopsi raporuna göre “dış etkenlerle boğulma” sonucu öldürülmüştü. Uzmanlar, ağza ve burna tıkılan bez ya da yastıkla hayatına son verilmiş olduğunu söylüyordu.
Devlet “irticayla mücadele” diye bir gündemi önüne koymasaydı, cesedi hiçbir zaman bulunamayacaktı. Zira, PKK ile karşı karşıya gelmesi nedeniyle Hizbullah’ın sırtı, kimi kamu görevlileri tarafından sıvazlanıyordu. Kimi siyasetçiler örgüte “öfkeli çocuklar” diyerek bakıyordu.
Sadettin Tantan’ın İçişleri Bakanlığı döneminde, 23 Ocak 2000’de, polisin Hizbullah operasyonunda bulundu. Evde Kuriş’le birlikte 4 ceset vardı. Hepsi işkence görmüştü. Domuzbağıyla bağlanıp bodruma gömülmüştü. Çürümüşlüklerinden farklı zamanlarda son nefeslerini verdikleri anlaşılıyordu.
Konca Kuriş’in cesedi o haldeydi ki ailesi bile tanıyamadı. Mersin’deki diş doktorunun çıkardığı ağız haritası sayesinde cesedin onun olduğu kesinleşti.
Ağabeyi Mehmet Genç, kardeşinin işkence kasetini basına şöyle anlattı:
“Konca’nın 35 gün büyük direnç gösterdiği belli. Ama onu kaçıran, yakalanır yakalanmaz ‘her şeyi söyleyeceğim’ diye hemen polise teslim olmuş. Bir kadın 35 gün direnmiş arkadaşlar.”
KATİLLERİ HALAY ÇEKEREK ÇIKTI
Konya’daki ev, Hizbullah’ın mezar evlerinden sadece biriydi. Türkiye’nin dört bir yanından çıkan cesetler, 90’lı yıllara yayılan irticai terörün kanıtı olarak tarihe geçti.
O evlere polisten sonra giren gazeteci Emrah Cengiz, gördüklerini OdaTV’ye şöyle anlatmıştı: “Bodrum kata indik. Unutamadığım çok net bir görüntü var. Tavana sabitlenmiş çengeller. Büyükbaş hayvanların kesildikten sonra asıldığı büyük çengellerden. Hizbullah bu çengellere asıp sorgu ve işkence yapmış insanlara. Hâlâ oldukları yerde duruyorlardı.”
Hizbullah, o cinayeti bir bildiriyle üstlendi: “İslam düşmanı ve laik-feminist Konca Kuriş, Allah ve Kuranıkerim karşıtı fiilleri ve söylemleri nedeniyle, Hizbullah savaşçıları tarafından kaçırılarak üslerimizde sorgulanmıştır. Dinsiz-laik T.C.’nin resmi din söylemleri ile talimatları paralelinde hareket eden ve Siyonistlerce de kullanılan Konca Kuriş, Müslümanları şüpheye sevk edecek fiiliyatlara giriştiği için şeri hükümler gereği cezalandırılmıştır.” (Ayşe Düzkan, Artı Gerçek)
Çilesi ölünce de bitmedi. Dinci teröre kurban giden Kuriş’in vasiyetinin yerine getirilemediğini teyzesi Necla şöyle anlattı:
“Cenazesinin kadınlar tarafından kaldırılmasını vasiyet etti. ‘Kadınlar ön saflarda olsun, üzerime toprağı onlar atsın’, dedi. Ama cenazesinde, bize önceden söz verilmesine karşın fiili bir durum yaratıldı ve biz oradan dışlandık. Kadınlardan kaçırılır gibi götürüldü cenaze.”
10 yıl önce, şimdikine benzer bir yargı reformunda, Kuriş’in katilleri tahliye edildiğinde ben Silivri Cezaevi’ndeydim. Sonradan FETÖ’den tutuklanacak hâkimime şöyle bağırmıştım:
“Konca Kuriş’in nasıl işkenceyle öldürüldüğünü gördünüz mü? Onu katleden Hizbullahçılar halay çekerek çıktılar. Ben hapishaneden izledim. Yazıklar olsun.”
“İrtica paranoyaydı” diyen muktedir İslamcı... Manikürlü tırnağını dibinden kesersen; mağdur ol, ağla. İpek kıyafetine güvercinler pislerse; mağdur ol, ağla. Ama Mersin’de, şehir mezarlığında, 8 Mart’ta, ayak ucundaki mermer vazoya kadınların mor çiçekler bıraktığı bir mezar görürsen; sadece utan!
Barış Terkoğlu / CUMHURİYET