Cumhuriyet tarihinde dış siyasetin bu kadar çok ülkede soruşturma konusu edildiği tek bir dönem olmamıştır. Yine Cumhuriyet tarihinde yurtdışındaki Türkiyeliler belli bir partinin uzantısı konumuna çekilmemiştir.
Devlet olanakları ve kamu kaynaklarını kullanan karanlık bir ağın mensuplarından birisi, mensubu olduğu odaklarla çıkar çatışması yaşıyor ve ardı ardına açıklamalarda bulunuyor. Yeni bir şey öğreniyor değiliz. Yıllardır bildiklerimiz bu kez bir itiraf olarak önümüze seriliyor. Tam da bu nedenle önemli. Ortada hukuken itiraf ve suç duyurusu olan iddialar var. Dolayısıyla hukuken üzerine gidilmesi, sorgulanması, soruşturulması gerekiyor. Üstelik itiraf konuları o kadar fazla ve o kadar çok konuyu kapsıyor ki sadece bir tanesine odaklanmak, orada bir temizlik yapılmasını sağlamak belli ki yeterli olmayacak. Türkiye dış politikası ile ilgili konular da bu cümleden önemli bir yer tutuyor. Bu yazıda daha önce ele aldığım “Avrupa’da Bozkurt hareketi yasaklamaları” ile gündeme getirdiğim konuyu biraz daha açacak ve ortaya saçılan itirafların ötesinde nelerin sorgulanması gerektiğine dikkat çekmeye çalışacağım.
Hürriyet, Yeni Şafak ve Milliyet sayfalarında yakın zamana kadar “Gurbetçi İş İnsanı” olarak tanıtılan Taner Ay’ın gayri meşru çete ağı tarafından fonlandığına ilişkin bilgiler ortaya çıktı. Avrupa siyasetini izleyenler bu kişinin Almanya’da yasaklanan “Osmanen Germania”nın Duisburg Başkan Yardımcısı olduğunu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Metin Külünk, MİT Başkanı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile fotoğrafları olduğunu biliyordu zaten. Ancak konunun bu seviye de bırakılmasında büyük eksiklik var. Osmanen Germania Avrupa’da iktidar blokunca oluşturulmuş ya da desteklenen gruplardan sadece ama sadece bir tanesi. Avrupa ülkelerinde bu grupları destekleyen ve yine Türkiye’deki iktidar bloku partilerince desteklenen ve ilgili ülkeler kanunlarınca ve ilgili ülke vatandaşı olan kişilerce kurulmuş siyasi partiler var. Bu partilerin ilgili ülkelerde mercek altına alınması üstüne birbiri ardına kapandığı ya da profil düşürmeleri son derece dikkat çekici. Sanki görünmez bir bu partileri sosyal medya ve internet ortamından silmeye çalışmış, sanki bunlar hiç kurulmamış gibi. Bir yıl önce ardına düştüğüm bu soruyu bu kez “son itiraflar” vesilesiyle bir kez daha gündeme taşımak ve bu oluşumları sorgulamak gerekiyor. Önce bu grupların neler olduğunu anımsayalım.
AKP-MHP DESTEKLİ AVRUPA PARTİLERİ
Anadolu Ajansı’nın 2017’de yayınladığı “Avrupa’nın kendisine yabancılaştırdığı Müslümanlar kendi partilerini kuruyor” başlıklı haber ve burada yayımladığı liste tam da tartışmanın panoramasını sunuyor. Özellikle Bulgaristan Haklar ve Özgürlükler Hareketi’nden ayrılarak kurulmuş olan DOST, Hollanda’da merkez sol İşçi Partisi’nden ayrılarak kurulmuş DENK ve Fransa’daki Eşitlik ve Adalet Partisi (PEJ) adlarıyla kurulan partiler doğrudan AKP ideolojisinde ve organik şemsiyesi altında ortaya çıkmış partiler olarak dikkat çekiyor. Bazen Türk ve Müslüman etnik azınlık bazen de Türk ya da gayri Türk Müslüman göçmen toplumlarının oylarına yaslanan bu oluşumlardan Yunanistan’daki Dostluk Eşitlik ve Barış Partisi (DEB), Avusturya’daki Yeni Gelecek Hareketi (NBZ), yine Fransa’daki Fransız Müslüman Demokratları Birliği (UMDF) ve Fransız Müslümanları Partisi ile İspanya’daki Melilla Koalisyonu’nun adlarını da anmalıyız.
Görüldüğü üzere ciddi sayıda ülkede ciddi sayıda partiden söz ediliyor. Peki ilgili ülkelerde kurulan ve oradaki insanların oylarına talip olan bu partiler neden web sitesine sahip değiller, neden sosyal medya kanalları yok? Sanki oy almamak halka kendilerini tanıtmamak için kurulmuşlar! Bu soruya verilecek en kestirme yanıt 2015’te başlayan bu Avrupa içi AKP uzantısı partiler yaratma siyasetinin 2018’den itibaren ciddi bir protestoya neden olmaları ve iktidar bloğunun bu gruplara “profil düşürün” demek zorunda kalmış olmasıdır.
Zira adını andığımız ülkeler bu adımları başka bir ülkenin kendi egemenlik alanında ve topraklarında doğrudan iç işlerine müdahale olarak gördüler ve karşı adımlar attılar. Önce doğrudan AKP’yi ve bu partileri hedef almak yerine bu oluşumlarla bağlantılı “Osmanen Germania” gibi kuruluşlar incelemeye alındı. Ardından Avusturya Fransa ve son olarak Almanya’da “bozkurtlar” yasaklandı. Ve yine Cumhuriyet tarihinde olmadığı kadar çok sayıda Avrupa ülkelerinde elçilik çalışanı ismi “ajanlık” suçlaması ile soruşturma hatta dava dosyası içine girdi.
Cumhuriyet tarihinde dış siyasetin bu kadar çok ülkede soruşturma konusu edildiği tek bir dönem olmamıştır. Yine Cumhuriyet tarihinde yurtdışındaki Türkiyeliler belli bir partinin uzantısı konumuna çekilmemiştir.
Hatırlatmak gerekirse yukarıdaki “karşı-önlemler” arasında andığımız “Bozkurt yasağı” gerekçe metinlerinde bozkurtların ırkçı ya da aşırı milliyetçi ideolojileri ve kriminal yasadışı bağlantılarının yanında bir ağ olarak yabancı bir devletin etki araçlarıyla ilişkileri öne çıkıyor. Konsolosluklar, diyanet camileri, başka bazı devlet ve yarı devlet kuruluşlar (Mesela Maarif Vakfı Okulları) ve uyuşturucu ticareti ve ırkçı eylemlere katılan ve bozkurt olarak anılan kişilerin ilişki ağının nerede başlayıp nerede bittiğinin tespit edilemeyecek iç içe geçtiği ileri sürülüyor.
Bu uyarıların Bozkurtlar üzerinden MHP’ye, ve MHP üzerinden aslında AKP’ye yönelik “iç işlerimize karışmayın” ültimatomu olduğunu yorumlamak için kahin olmaya gerek yok.
Mafya lideri Alaattin Çakıcı’yı MHP lideri Bahçeli’nin “yurtdışında ülke adına önemli işler yapmış bir milliyetçi” olarak lanse etmesi tam da Avrupa ülkelerinin arayıp da bulamayacakları türden açık bir itiraf. Tüm bunların siyaseten bağlandığı güncel adresi ise AKP ve lideri Erdoğan. Şimdi bunlara bir de başka itiraf eklendi ve bunu söyleyen kişinin doğruluğu eğriliğinden bağımsız hukuki bir suç duyurusu ve itiraf olarak değerlendirilmesi gerekir. Bunu ülkemizin hukuk makamları yapmazsa, hukuk kurumlarımızın yolunu açmak için bağımsız komisyonlarca soruşturulması da meşrudur.
TÜRKİYELİLER PARTİ UZANTISI DEĞİLDİR!
AKP’nin devleti ve devletin dış misyonlarını kendi parti organları gibi kullanması ve uluslararası siyasette önümüzdeki yıllarda daha da çok konuşulacak içişlerine müdahaleler geliştirmesi sadece Türkiye’nin dış siyasette başına yeni sorunlar açmakla kalmıyor, milyonlarca Türkiyeli göçmen özellikle 2014’ten bu yana, “AKP Yanlısı ve Karşıtı” olarak kutuplaştırılıyor da. Şimdi bunların gayri meşru ağlar, çeteler ve bunların aralarındaki kirli para transferleri ile ilgili iddialar bastırılarak savuşturulamaz. Dış siyasetimizin de iç siyasetimiz gibi temize çekilmesi lazım. Yeni ve temiz bir başlangıç için soruları ortaya koymaya ve bunların fikri, hukuki ve siyasi takipçisi olmamız gerekir. Bu, ülkemiz vatandaşları kadar yurtdışında yaşayan milyonlarca Türkiyelinin de talebi ve beklentisidir.
Ben bu yazıda bu adı geçen kuruluşlar ve bunların yönetici şahısları hakkında tek tek isimler verip aralarındaki bağlantıyı şema olarak gösterecek değilim. Aslında bunlar parça parça değişik yazı ve belgelerde mevcut zaten.
2014’ten bu yana yurtdışında yaşayan yurttaşların ülkelerindeki konsolosluk ve elçilik binalarında oy kullanmalarının yanında Diyanet camilerinde kurulan (Fransa Strasburg’da mesela) seçim merkezlerine gitmek durumunda kalmaları bu camilere mensup olmayan yurttaşların tepkilerine neden oluyor. Keza Hollanda’da tam da DENK partisi-AKP ilişkisi konuşulurken diyanet bağlantılı camilerde bu partinin propaganda yapmasına izin verilmesi örneği veriliyor. Sadece Hollanda’da bu nitelikte 148 cami olduğu düşünülürse camilerin ve cemaatin siyasallaştırılmasının ne düzeyde olduğunu ve tüm Avrupa’da nasıl bir network oluşturdukları hesap edilebilir.
EGEMENLİĞE MÜDAHALE HASSAS BİR KONUDUR!
Avrupa ülkelerinin sayıları on milyonları bulan ve oylarıyla ülkelerdeki siyasi denklemi değiştirme gücüne sahip olan Türkiyeli ve/veya Müslüman göçmen kökenli toplulukların siyasi araç olarak kullanılmasını mazur görmeleri ya da buna göz yummaları mümkün değil. Nitekim burada çok sert bir kayaya çarpılmış olsa gerek ki Avrupa’da AKP tarafından kurdurulduğu söylenen söz konusu partilenin sosyal medya görünürlüğü yok denecek seviyede. Arayın göreceksiniz ne demek istediğimi. Parti var, vekil var, belediye encümeni var ama sosyal medyası yok. Hatta web sayfası bile yok! Arşiv sistemleri sayesinde bir şeyler buluyorsunuz ancak. Demek ki 2015-2018 bandında yürütülen çalışmaları revize etme ihtiyacı çıkmış ama henüz bunun nasıl yapılacağı bulunmamış durumda.
Şimdi ülke içi ve dışında gayri meşru paralarla fonlanan kişi ve kuruluşların ülkemiz ve halkımızın alnına nasıl bir kara leke çaldıklarını daha fazla itiraf ve delil ile görüyoruz. Ülkemiz ve halkımızın bu karanlık işlerden, başka ülkelerin iç işlerine karışarak hem ülke ile barışımızı bozan, hem de orada yaşayan milyonlarca Türkiyeli göçmenin zor duruma düşmesine, daha da beteri kendi aralarında kutuplaşmasına neden olan kirli ilişkilerden kurtulması şart.
İç siyasette olduğu gibi dış siyasette de güçlü bir ülkeyi tam da bu ne idiğü belirsiz mafya bozuntularından kurtulduğumuz gün kurmaya başlayacağız.
Hakan Güneş / BİRGÜN