4 Aralık 2021 Cumartesi

Bugün 4 Aralık Dünya Madenciler Günü: 'Kazaların neredeyse tamamı önlenebilir' + AKP’li yıllarda en az 1890 maden işçisi hayatını kaybetti...(SOL)

 Bugün 4 Aralık Dünya Madenciler Günü: 'Kazaların neredeyse tamamı önlenebilir' (ASLI İNANMIŞIK / SOL)

4 Aralık'ta başta Soma Faciası olmak üzere ölümlü kazaların acısı hâlâ tazeyken, madenciler kazaların önlenebilir olduğuna ve işçilerin örgütlenmesinin önemine dikkat çekiyor.

Tarihi çok eskilere dayanan madencilik ülkemizde de önemli bir yer tutuyor. Ancak 4 Aralık Dünya Madenciler Günü bu yıl da kaza, ölüm, ihmallerle hatırlanıyor.

Soma Katliamı'na kadar ülkemizde gerçekleşen en büyük maden kazası Kozlu Maden Faciası'ydı. 3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak'ın Kozlu ilçesindeki taş kömürü ocağında meydana gelen zincirleme patlamalarda 263 madenci yaşamını yitirmişti. Patlamanın ardından yeraltında çıkan yangınların denetim altına alınamaması ve ocağın tüm katlarındaki göçükler ve ulaşım yolları tahribatı nedeniyle ocak yüzey açıklıklarından kapatılmıştı. Kazadan kurtulanların ifadelerini temel alan soruşturmada kazanın oluşma nedenleri tam olarak açıklığa kavuşturulamadı.

AKP’li yıllarda da madenci katliamları arttı. İSİG Meclisi'nin açıklamasına göre, 2001'den bu yana madenlerde en az 1890 maden işçisi yaşamını yitirdi. "Taşeronlaştırma, göçmen ve kaçak işçilik" gibi güvencesiz çalıştırma biçimlerine vurgu yapılan açıklamada, "Soma, Karadon, Küre, Mustafakemalpaşa, Ermenek, Gediz, Dursunbey, Şirvan, Çöllolar, Aşkale ve Kozlu katliamları yakın geçmişimizde yaşadığımız toplu iş cinayetleridir. Bu tablodan da anlaşılacağı gibi 12 Eylül’le başlayan neo-liberal politikalar, devamı olan AKP iktidarı döneminde derinleştirilmiştir" denildi.

Devletin işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında son derece duyarsız kaldığı ve maden işçilerinin ölüm istatistiklerinin bile çelişkili ve yetersiz olduğunun altı çizildi.

Soma'nın acısı hâlâ taze

Cumhuriyet tarihinin en büyük işçi katliamı olarak kayıtlara geçen 2014'te Manisa'da gerçekleşen Soma faciasındaysa 301 işçi yaşamını yitirmişti.

Soma 301 Madenciler Sosyal Yardımlaşma Derneği Başkanı İsmail Çolak, 4 Aralık Dünya Madenciler Günü'nde madencilerin çalışma koşullarına dikkat çekerek, gerekli önlemlerin alınmasını istedi.

soL'a konuşan Çolak, "Hiçbir çocuğun babasız, hiçbir baba-annenin evlatsız kalmadığı, insanların eşlerini yakınlarını yitirmediği çalışma şartları oluşturulmalı" dedi. "Umarım böyle 4 Aralıklar görebileceğiz" diyen Çolak, "Bizler için bugün zor bir gün. Emekli bir madenci olarak tüm önlemlerin alındığı o günlerin gelmesini diliyorum" şeklinde konuştu.

'Kazaların neredeyse tamamı önlenebilir'

TMMOB Maden Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Aykut Akdemir de madencilikte teknik anlamda değil fakat üretim ilişkileri açısından ilkellik olduğuna dikkat çekti. soL'a konuşan Akdemir, "Madenciliğin tehlikesi çoklu ölümlerden kaynaklanıyor. Ancak neredeyse bütün kazalar önlenebilir" dedi.

Asıl denetim mekanizması işçinin kendi örgütlülüğü olduğunu vurgulayan Akdemir şunları söyledi:

"Ülkemizde madencilik teknik anlamda ilkel değil. İlkellik tanımı üretim ilişkilerinde ve patronlarda geçerli. Aslında madencilikteki kazalar diğer sektörlerdeki kadar yüksek değil ve çoğu da taş ocakları ile mermer ocaklarında gerçekleşiyor. Yeraltında gerçekleşenlerse çoklu ölümle olarak karşımıza çıkıyor. İnşaat ve metal sektörü iş kazalarının yaşandığı sektörler. 

Madenciliğin tehlikesi de çoklu ölümlerden kaynaklanıyor. Ancak neredeyse bütün kazalar önlenebilir. 100 kazanın 91'i çalışanların tehlikeli hareketlerinden kaynaklı.Yüzde7-8 kadarı üretimden, makine-ekipmandan, projelendirmeden yani yönetim biçiminden, yüzde 1-2 kadar da önlenemez kazalar.

İşçilerden kaynaklı kısmının da büyük bölümü çözülebilir ama üretim ilişkilerinin düzenlenmesi gerekiyor önce. İşçiye 'Çok çalışırsan çok para veririm' mantığıyla Soma'daki gibi 'prim' kavramıyla yaklaşılmamalı. Bundan kurtulmak gerekiyor. Çalışma sürelerinin düzenlenmesi gerekiyor. En önemlisiyse çalışanların ücretleri. Bu ücretler yaşam standartlarını yakalaması gerekiyor ki, işe geldiğinde işçi bunları düşünmesin. Bu önemli bir faktör. Tabii ki eğitim de oldukça önemli. İşçiler sınava girecek artık, mesleki yeterlilik kurumu sınav yapacak, sınavdan geçerlerse belge alıp öyle çalışabilecekler. Belgesi olmayanlar çalışamayacaklar. Alınması gereken eğitim süreciyse Türkiye'de tamamlanabilmış değil, buna karşılık gelen, bunu gerçekleştirebilecek bir kurum da yok henüz malesef. Ama kesinlikle işçinin eğitilmesi de ihtiyaç var.

'Asıl denetim mekanizması işçinin kendi örgütlülüğü'

Yeraltı maden ocaklarında geniş alanda 10 kişi çalışmıyor, dar alanda 200 kişi çalışıyor. Risk buralardan başlıyor. Emek yoğun bir alan olduğundan patronlar açısından da kullanışlı bir sektör ayrıca. Bu sektörde çok yatırım yapmazsınız, yalnızca işçiye yatırım yaparsınız.

Denetim kısmı da tartışmalı. Denetimi kim yapacak? 3'lü bir sac ayağından bahsediliyor: Devlet, işveren, işçi ya da örgütü. Devlet zaten daha önce sizin tarafınızdan seçilmiş, işverense her zaman standart bir tavır içerisinde. Önemli olan burada işçi ayağında aslında. İşçinin nasıl tavır aldığı. Asıl denetim mekanizması da işçinin kendi örgütlülüğü. Özellikle iş güvenliği sürecinde işçinin de dahil olması gerekiyor. Örneğin Soma'da güçlü bir sendika olsaydı bu kaza olmazdı."

Dünyada durum ne?

Dünyada da özellikle kömür madenlerinde çok ölümlü, büyük maden kazaları yaşanmaya devam ediyor.

Bazı önemli maden kazaları şöyle:

  • Çin’in Liaoning eyaletinde Benzi yakınında Honkeiko kömür madeninde 26 Nisan 1942'de, dünyanın en çok ölümlü kömür madeni kazası meydana geldi.Madende gaz ve kömür tozu karışımının neden olduğu patlamada bin 549 kişi hayatını kaybetti. Patlamada maden kuyusunun girişi kapandı. 
  • Fransa’da 10 Mart 1906'da meydana gelen kazada, bin 99 kişi hayatını kaybetti. Dünya tarihinin en ölümlü ikinci kömür madeni kazasının nedeni, kuyulardan birinde çıkan yangının yol açtığı büyük patlama olarak biliniyor.
  • Kaza, 15 Aralık 1914'te Japonya’nın Kyuşu adasında Mitsubişi Hojyo kömür madeninde meydana geldi. Japonya tarihinin en ölümlü maden kazasında, 687 kişi yaşamını yitirdi.
  • 1975’teki Hindistan’ın Chasnala maden kazasında 375 kişi hayatını kaybetti.
  • İtalya’da 1985’te 268 kişinin öldüğü kaza ise son 50 yıldaki en ölümcül üçüncü maden faciası olarak kayıtlara geçti. 
  • 5 Ağustos 2010 günü Şili’de bir bakır madeni ocağında meydana gelen kazadaysa, 33 işçi mahsur kalmış ve kazanın hemen ardından başlatılan çalışmalar sonucunda, kazadan 16 gün sonra işçilerin bir güvenlik odasına sığındıkları anlaşılmıştı. 69 gün sonra da işçiler sağ olarak kurtarılmıştı. 

Türkiye'de şimdiye kadar yaşanan bazı önemli maden ocağı kazaları şöyle:

7 Mart 1983: Armutçuk'ta grizu patlaması (103 kişi).

7 Şubat 1990: Amasya Yeni Çeltik'te grizu patlaması (68 kişi).

3 Mart 1992: Kozlu'da grizu patlaması (263 kişi).

26 Mart 1995: Yozgat'ın Sorgun ilçesinde grizu patlaması (37 kişi).

8 Eylül 2004: Kastamonu'nun Küre ilçesinde yangın (19 ölü).

2 Haziran 2006: Balıkesir'in Dursunbey ilçesinde grizu patlaması (17 kişi).

10 Aralık 2009: Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesinde grizu patlaması (19 kişi).

17 Mayıs 2010: Zonguldak'ta grizu patlaması (30 kişi).

13 Mayıs 2014: Soma Maden Katliamı (301 kişi).


AKP’li yıllarda en az 1890 maden işçisi hayatını kaybetti...(SOL)

İSİG Meclisi, 4 Aralık Dünya Madenciler Günü nedeniyle bir açıklama yayımlayarak, 'AKP’li yıllarda madenlerde en az 1890 maden işçisi hayatını kaybetti' dedi.

İSİG Meclisi Dünya Madenciler Günü nedeniyle bir açıklama yayımladı. Açıklamada, sermayenin ve neo-liberal uygulamaların maden işçilerini ölüme terk ettiği ve AKP’li yıllarda madenci katliamlarının arttığı not edildi.

İSİG Meclisi tarafından yapılan açıklamada, ‘taşeronlaştırma, göçmen ve kaçak işçilik’ gibi güvencesiz çalıştırma biçimlerine vurgu yapılarak, “Soma’da 301, Karadon’da 30, Küre’de 19, Mustafakemalpaşa’da 19, Ermenek’te 18, Gediz’de 18, Dursunbey’de 17, Şirvan’da 16, Çöllolar’da 11, Aşkale’de 8, Kozlu’da 8... AKP’li yıllarda madenlerde en az 1890 maden işçisi hayatını kaybetti” denildi. 

“AKP’li yıllarda da madenci katliamları artarak devam etmiştir. Soma, Karadon, Küre, Mustafakemalpaşa, Ermenek, Gediz, Dursunbey, Şirvan, Çöllolar, Aşkale ve Kozlu katliamları yakın geçmişimizde yaşadığımız toplu iş cinayetleridir. Bu tablodan da anlaşılacağı gibi 12 Eylül’le başlayan neo-liberal politikalar, devamı olan AKP iktidarı döneminde derinleştirilmiştir” denilen açıklamada, devletin işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında son derece duyarsız kaldığı ve maden işçilerinin ölüm istatistiklerinin bile çelişkili ve yetersiz olduğunun altı çizildi.

Yapılan açıklamada, maden işçilerinin öncelikli sorunları ve talepleri şu şekilde sıralandı:

- İşyerlerinde İSİG önlemleri ya eksik ya da hiç alınmamaktadır. Bu nedenle maden sektöründe çalışan birçok işçi meslek hastalıklarına yakalanmakta, iş kazası geçirmekte ve iş cinayetlerinde hayatını kaybetmektedir. Soma bölgesinde, katliam ve üretim kapasitesinin teknolojik imkanların dayatması sonucunda mecburi İSİG iyileştirmelerine gidildi. Ancak Anadolu'nun birçok bölgesinde İSİG önlemlerinin izine rastlanmamakta, kara düzen işleyişi devam etmektedir. Türkiye’deki bütün madenlerde İSİG önlemleri alınmalıdır.

- Özel sektörde yeraltı çalışanı statüsünde olan maden işçilerinin en önemli taleplerinden birisi ise çalıştıkları süreç içerisinde 2014 sonrası getirilmiş olan çift asgari ücret uygulanmasına rağmen yaşlılık ödeneklerinin (emeklilik maaşlarının) düşük ücret üzerinden ödeniyor olmasıdır. TKİ'nin bünyesindeki sahalarda çalışan maden işçileri emeklilik maaşını yüksek ücretten almaktayken sektörün çoğunluğunu oluşturan özel sektör çalışanı yeraltı işçileri bu durumun dışında kalmaktadır. Bu durum emekli olmuş olan madencilerin çoğunun tekrar işe girmesine sebep olmakta; güvencesiz, düşük ücretli işlerde emeklilik yaşındaki insanların yaşamak için çalışmaya mahkum olması anlamına gelmektedir. Tüm maden işçileri için emeklilik maaşındaki bu durum düzeltilmelidir.

- Yine Soma bölgesi haricindeki madenlerde (İSİG önlemlerinin alınmaması, çift asgari ücret uygulaması) gibi Maden Kanunu ve İş Kanunu’ndaki maden işçilerine özgü kanunlar uygulanmamaktadır. Kanuna aykırı uygulamalar hiçbir idari, cezai veya hukuki denetime tabi olmadan hayata geçirilmektedir. Asıl işte taşeron çalıştırılması yaygınlaştırılmış durumdadır. Altın, nikel, gümüş, bakır, krom gibi işletmelerde sağlık kontrolleri ve İSİG eğitimleri prosedürel olarak yapılmış gibi gösterilmekte, madencilerin bedeninde çalışırken oluşan hasarlar ancak madenci hastalıktan çalışamaz hale gelince ancak tespit edilebilmektedir. Tüm madencillik sektöründe meslek hastalığı başvurusu, tespiti istisnalar dışında mümkün olmamaktadır. Meslek hastalıkları önleme, tespit ve tedavisine dönük acil adımlar atılmalıdır.

- Özel maden işletmelerinde sendikal örgütlenmenin oldukça sınırlı tutulması bir devlet politikasıdır. Dünyanın en ağır işini yapan maden işçileri sendikasız, kuralsız, ucuz çalışmaya mahkûm edilmektedir. Sendikal mecburiyet durumunda sarı sendikalar işyerlerine patron yamağı olarak sokulmaktadır. Son beş yılda binin üzerinde yeni maden ruhsatı verildi. Doğa metalaştırılırken tarım toprakları ucuza istimlak edilip toprağın sahibi çiftçilerin ucuz işgücüne dönüştürülmesi ülkenin dört yanında hızla sürdürülmektedir. Maden işçilerinin üzerindeki sendikal baskılar kaldırılmalı ve sendika seçme özgürlüğü engellenmemelidir.(SOL)


KISA KISA GÜNDEM (4 ARALIK 2021)


 1-AKP’li belediyenin 7 aracı kayıp (MÜSLÜM EVCİ-SÖZCÜ)


Sayıştay, AKP’li Niğde Belediyesi adına tescil edilmiş araçların listesi ile idarenin taşıtlarına ilişkin envanter kayıtlarının karşılaştırılması sonucunda; 7 adet taşıtın belediye adına tescilli olmasına rağmen idarenin kayıtlarında bulunmadığını tespit etti.

                             ***






2-Resmi Gazete'de yayımlandı: 'Made In Turkey' ibaresi kaldırıldı.(SOL)

Resmi Gazete'de yayımlanan genelge ile Türkiye'nin ihraç ettiği ürünlerde "Made In Turkey" yerine "Made In Türkiye" ibaresi kullanılacağı duyuruldu.

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan imzalı genelgede, devletler ve uluslararası kuruluşlarla olan her türlü faaliyet ve yazışmada da "Turkey", "Turkei", "Turquie" ibareleri yerine "Türkiye" ibaresi kullanılacağı ifade edildi.

                                                                        ***

3-Kargo ücretlerine zam geliyor, tarih verildi: Yüzde 40 artış (SOL)

Doğalgaz, akaryakıt ve gıda zamlarının ardından sıra kargoya geldi.

GKN Kargo Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Akyürek, Türkiye’de 7-8 kargo şirketinin faaliyet gösterdiğini ve bu şirketlerin 15 Aralık itibariyle kargo ücretlerine yüzde 40 zam yapacağını söyledi.

Ekonomist'ten Özlem Yılmaz'ın haberine göre Akyürek, “Aralık 15’ten sonra kargo şirketlerinde yüzde 40 zam söz konusu olacak. Kargo ücretlerindeki artış tüketici tercihlerini değiştirecek. Pandemide yükelişe geçen e- ticaret, kargo ücretleri nedeniyle cazibesini kaybedecek. Tüketicilerin fiziki mağazalara kayışı olacak” ifadelerini kullandı.

                                                                  ***

4-Hekimlerden İzmir'de miting (Sibel Bahçetepe-Cumhuriyet)

“Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği”ne karşı sağlık emekçilerinin tepkileri sürüyor. Sağlıkçılar, Ankara ve İstanbul’un ardından bugün saat 13.30’da İzmir Gündoğdu Meydanı’nda miting düzenleyecek. Aile hekimleri, 1 Temmuz 2021’de yürürlüğe giren yönetmeliğe karşı hukuk mücadelesi başlatmış iş bırakma eylemleri ve mitingler yapmıştı.

                                                                          ***
5-Prof. Dr. Erinç Yeldan’ın mezunu olduğu Boğaziçi Üniversitesi’ne girişi yasaklandı.(BİRGÜN)

Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan, mezunu olduğu Boğaziçi Üniversitesi’ne girişinin Genel Sekreterlik emriyle yasaklandığını açıkladı. Yaşanan duruma itiraz edeceğini kaydeden Yeldan, "Bu keyfi ve hukuk dışı uygulamayı kabul etmiyorum",
“Bu keyfi ve hukuk dışı uygulamanın tam da Boğaziçi Üniversitesinin Rektörülüğüne yakışır olduğunu söyleyebilirim. Ülkem adına utanıyorum” ifadelerini kullandı.

                                                                       ***
6-Rüşvet soruşturması: Başsavcılık, Sağlık Bakanlığı'ndan belge istedi.(BİRGÜN)


Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Alexion isimli ABD’li ilaç firmasının Türkiye’de sağlık bürokratlarına rüşvet verdiği iddiasıyla ilgili başlattığı soruşturmada, Sağlık Bakanlığı'nın da aralarında bulunduğu kurumlardan belge istedi. Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu’nun hazırladığı raporu Ankara Emniyeti Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne gönderen Başsavcılık, iddialar ve kişiler hakkında ayrıntılı araştırma yapılması, mal varlığı bilgilerinin de araştırılması istendi.

                            ***

7-Milli Eğitim Şurası: Komisyonda reddedilen okul öncesi dini eğitim Genel Kurul'da kabul edildi.(Evrensel)

20. Milli Eğitim Şûrası’nda 4-6 yaş grubu çocukların eğitimine din eğitimi eklenmesi kabul edildi. 
5 yaş okullaşma oranının yüzde 100’e ulaşması için okul öncesi eğitimin zorunlu ve ücretsiz olması önerisi ise kabul edilmedi. 

Diyanet İşleri Başkanlığının 4-6 yaş grubu Kuran kurslarının okul öncesi zorunlu eğitimden sayılmasına ilişkin hazırlığı, Eğitim-Bir-Sen’in okul öncesi eğitime din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin eklenmesi önerileriyle tepkilere neden olan şûrayı protesto eden Eğitim Sen ve Eğitim-İş şûraya katılmadı.
                                                                       ***
8- 162. Yılımız Kutlu Olsun - Serdar Şahinkaya

Bizim yüreğimiz, 1897’de Mülkiye’ye gönderilen Abdülhamit’in şekerlerini yerlerde ezerek kabardı.

Sonra, Resneli Niyazi’nin gezdiği dağlarda hürriyete sevdalandı.

Sonra, dedi ki; Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet…

Sonra o hürriyetin rüzgârı ile Bandırma’nın güvertesinde bir çift mavi göz ve bir çatal yürek ile buluştu.

Sonra şahin olup Anadolu’ya uçtu: Havza, Amasya, Erzurum, Sivas hattından.

Sonra bir kış ayazında bozkırın Ankara’sında Seymenlerle kucaklaştı sevdamız.

Artık ustalaştı kanatları.

Sonra 1920’nin baharında o balkonda kurucu iradeye dönüştü .

Sonra da Haymana, Afyon tarikiyle İzmir’in derin lacivertinde fırtına kanatlı martılarla kucaklaştı.

Bizim sevdamız, kurtuluşla coştu, kuruluşla derinleşti ve 1923 Cumhuriyeti ile taçlandı…

Hâlâ, yakıtı 1789'un aydınlaması ve 1917'nin emek kardeşliği olan Bandırma'nın güvertesinde yüzümüzü yalayan rüzgâr, kırlaşmış saçlarımızı okşamakta…

Ve hâlâ, 23 Nisan 1920’de balkondaki kurucu irade, bizlerin yüreğinde, aklında…

Ve bugün yine haykırmaktayız ve haykıracağız:
KAHROLSUN İSTİBDAT, YAŞASIN HÜRRİYET…

Serdar Şahinkaya /19 Mayıs 2020. 22.00


3 Aralık 2021 Cuma

KISA, KISA GÜNDEM (3 ARALIK 2021)



 (1)-BU KIŞ ÇOK ZOR GEÇECEK /Doğalgazda sanayi abonelerine yüzde 20 zam geldi (YENİÇAĞ)

Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ'nin (BOTAŞ) internet sitesinde aralık ayına ilişkin tarife tablosu yayımlandı. Açıklamaya göre, büyük sanayi ve ticari kuruluş abone grupları ile elektrik üretim amaçlı kullanılan doğalgaz tarifesine yüzde 20 oranında zam geldi. Açıklamaya göre, konutlarda kullanılan doğalgaza zam yapılmadı ancak büyük sanayi ve ticari kuruluşlara sağlanan doğalgaza yüzde 20 zam geldi. Elektrik üretim amaçlı kullanılan doğalgaz tarifesi de yüzde 20 oranında arttı.

                                   ***



(2)-Cumhuriyet’te Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya görevden alındı.
(YENİÇAĞ)


Cumhuriyet Gazetesi'nin Türkiye Gazeteciler Sendikası ile yaptığı toplu sözleşmenin ardından işten çıkarılan 8 sendika üyesi gazeteciye destek veren Aykut Küçükkaya, genel yayın yönetmenliği görevinden alındı.

                                      ***










(3)-Orhan Uğuroğlu yeni Maliye Bakanının şirketlerini açıkladı.(Yeniçağ)

Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine getirilen Nureddin Nebati'nin ticaretle uğraştığını ve yüzlerce mağazasının olduğu ortaya çıktı. 

"NUREDDİN NEBATİ DE TÜCCAR ÇIKTI" 

Gazeteci Orhan Uğuroğlu, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada yeni bakana ilişkin "Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati de TÜCCAR çıktı" ifadesini kullandı."Nebati ailesi 110 mağaza açtı" diyen Uğuroğlu, "Bu mağazaların 97’si yurt içinde, 13’ü ise yurt dışında faaliyet gösteriyor. BG Baby, Tyess, Nebbati, BG Store gibi işletmelerin de sahibidir Nebati ailesi" diye yazdı. Uğuroğlu son olarak, "Hayırlı işler Tüccar Bakan" dedi.

                                                                      ***
4)-Dün indirim yapılan benzine bugün zam geldi.(Sözcü)

Dün 58 kuruş indirim yapılan benzine bugün 44 kuruş zam geldi. Yarından itibaren pompaya yansıyacak olan bu zamlarla İstanbul'da benzinin litresi 9,55 TL'ye, Ankara'da 9,60 TL'ye ve İzmir'de 9,62 TL'ye çıkacak.

                            ***







(5)-Avrupa Birliği'nden Ukrayna'ya 31 milyon avro güvenlik yardımı(SOL)

AB onayladı, Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitriy Kuleba, 'güvenlik yardımı olarak' Silahlı Kuvvetler'e 31 milyon avro kaynak aktarma kararı aldığını söyledi.Sputnik’te yer alan habere göre, Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba, AB’den alınacak alınacak kaynağın ilaç, mühendislik, mayın temizleme, lojistik ve siber güvenlik ihtiyaçları için kullanılacağını iddia etti.

Öte yandan Kuleba, Stockholm'deki Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Dışişleri Bakanları Toplantısı kapsamında AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'le bir araya gelmiş ve görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada “Rusya'yı caydırma ve Moskova'nın Ukrayna'ya karşı yeni bir saldırganlık başlatmaya karar vermesi halinde Rus ekonomisini vurabilecek belirli ekonomik kısıtlamalar üzerindeki çalışmaları hızlandırma ihtiyacını görüştük” demişti.                          ***

(6)-Bakan Koca: Evlilik öncesinde SMA taramasını zorunlu hale getiriyoruz.(Cumhuriyet)   

SMA Bilim Kurulu toplantısı ardından açıklama yapan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca evlilik öncesi SMA taramasının zorunlu hale getirileceğini bildirdi. Ayrıca yeni doğan bebekler için, hastalıklar açısından yapılan genetik taramalara SMA hastalığı dâhil edilmiş durumdadır. Böylece, tedavinin etkili olduğu erken dönemde yakalama şansı ortaya çıkacaktır. Çalışma, ay sonuna dek uygulamaya konuyor.

                                       ***

(7)-Bakanlık, İzmir'de 12 araziyi 90 milyon 106 bin lira bedelle satışa çıkardı! (BİRGÜN)

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, İzmir'de 12 kamu arazisini toplam 90 milyon 106 bin TL fiyatla satışa çıkardı. 
Bakanlık tarafından Çeşme'de satışa çıkarılan araziler arasında 5 konut alanı, 2 turizm tesisi alanı ve 1 makilik alan yer alıyor. Gaziemir'de 3 konut alanı ve Bayındır'da ise 1 sanayi alanı satış listesinde. Satış fiyatları 1 milyon 614 bin TL ile 21 milyon 717 bin TL arasında değişen 12 araziden toplam 90 milyon 106 bin 889 TL gelir elde edilecek.Vadeli, KDV'den muaf ve açık artırma ile satılacak arazilerin satış toplantısı, 14 Aralık Salı günü saat 10:30'da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Konferans Salonu ile TOKİ İstanbul Hizmet Binası Konferans Salonu'nda yapılacak. Araziler için yüzde 25'i peşin ve 24 ay vade ile ipotekli tapu verilecek.                                     ***

(8)-Hasta onaysız dini rehberlik (MUSTAFA BİLDİRCİN-BİRGÜN)


Diyanet’in manevi rehberlik uygulaması kapsamında Covid-19 hastalarını aradığı öğrenildi. Hasta bilgilerinin izinsiz şekilde paylaşıldığı öne sürüldü.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2015 yılında Sağlık Bakanlığı ile imzaladığı protokol kapsamında başlatılan Manevi Rehberlik Projesi’nin kapsadığı alan giderek genişledi. 2015 yılında pilot olarak seçilen altı kentteki hastanelerde uygulanmaya başlanılan proje, 2021 yılı itibarıyla Türkiye’nin geneline yayıldı. Çok sayıda hastanede Manevi Rehberlik Birimi oluşturulurken Diyanet, hastaların manevi destekle daha çabuk iyileştiğini iddia ederek projesinin arkasında durdu.




Hindistan’da çiftçi direnmesinin zaferi - Korkut Boratav / SOL

 Hindu faşizminin yenilgisinde örgütlü sınıf mücadelesi ön planda belirleyici oldu. 

Neredeyse iki hafta boyunca Saray’ın Türkiye’yi sürüklediği ekonomik şoku yaşıyoruz, izliyoruz, tartışıyoruz. Yaygın kötümserliğe karşı en azından dış dünyadan gelecek “iyi haberlere” hasret kaldık. 

“Müjde” Hindistan’dan geldi. Hindistan köylü ve çiftçileri, bir yıllık çetin bir direnme sonunda   Hindu faşizmini, bir boyutuyla da emperyalizmi yenilgiye uğrattı. Prabhat Patnaik tarafından da “köylülüğün emperyalizme karşı zaferi” olarak yorumlandı (IDEAS, 29 Kasım).

Bizler için de bir teselli, belki örnek olabilir. 

Çiftçi mücadelesinin aşamaları 

Hindistan’da “köylülük” (yani çiftçiler, köylüler) tarafından yürütülen, 12 aylık bir sınıf kavgasından söz ediyorum.  Bu mücadelenin başlayışını ve ilk aylarını Sol Haber’de iki yazıda (18 Aralık 2020 ve 5 Mart 2021 tarihli) aktarmış, tartışmıştım. Bu bilgileri güncelleştirelim.

“Köylü” veya “çiftçi” kavramlarını geçişli olarak kullanıyorum. Piyasa için üretim yapan; on dönüm civarındaki kendi toprağını aile emeği ile işleyen 110 milyonluk bir köylü nüfus söz konusudur. Bunlara, 40 milyon civarında orta/zengin çiftçi de eklenebilir. 

Köylülük, Hint toplumunun tüm sınıflarına damgasını vurmuştur.  Her yıl en az 500.000 emekçi tarımdan kopmakta; ama köyleriyle bağlarını korumaktadır. 120 milyon göçmen işçi vardır; büyük çoğunluğu hâlâ köylüdür.

Hindu faşisti Narendra Modi hükümeti, Ekim 2020’de üç yasadan oluşan bir tarımsal reform taslağını parlamentodan geçirdi. 26 Kasım’da “kıyamet koptu”. 40 çiftçi birliğinden oluşan Samyukta Kisan Morcha (SKM), yasaların iptali talebiyle ülke çapında direnme kararı aldı. Direnme, onbinlerce çiftçinin  başkent Yeni Delhi’yi kuşatması ile somutlaştı. 

Yasaların hedeflediği “tarımsal reform”, Türkiye’de 20 küsur yıl önce hayata geçirilen Dünya Bankası kaynaklı bir başka “reform”un benzeridir: Hükümetin belirlediği taban fiyatları üzerinden ürünlerin alımını güvenceye alan tarım satış birlikleri etkisizleşecektir. Tarımsal piyasalara ticaret sermayesinin sınırsız girişi sağlanacak; uluslararası şirketleri devreye sokan sözleşmeli tarım serbestleşecektir. 

Ana hedef Hindistan tarımını uluslararası işbölümüne yönlendirmektir: Hint çiftçisi ticarî-tropikal ürünlerin ağırlığını artıracak;  “ucuz” tahıl ürünleri, devlet destekleri sayesinde üretim fazlası veren ABD’den, AB’den ithal edilebilecektir.

Anayasa Mahkemesi, yasaların uygulanmasını 18 ay boyunca durdurdu. Modi çiftçi temsilcileri ile bir süre görüştü; sonunda uzlaşmayı reddetti.

Direnme, ekim, hasat mevsimlerini de kapsadı; kesintisiz on iki ay sürdü. Delhi kuşatmasına katılımda fiili bir “rotasyon” uygulandığını; direnişin çeşitli eyaletlerden desteklendiğini; oralara da yayıldığını öğrendik

Hindistan faşizminin halk muhalefetine karşı kullandığı yöntemler, bizlere de aşina gelecektir:  İktidar partisi BJP’nin trolleri, “havuz medyası”,  “ulusal bayrağa hakaret, anarşi, bölücülük, Mao’cu teröristler…” suçlamaları içeren kampanyalara geçecek; direniş kamplarına BJP destekçisi milisler saldıracaktır. 

Hastalık, trafik kazası gibi nedenlerle 700 civarında direnişçinin öldüğü tahmin ediliyor; çatışmalar sonunda hayatlarını kaybedenler de oldu 

Direnme yıldönümünden bir hafta önce, 19 Kasım 2021’de Başbakan Modi yenilgiyi kabul etti. Tarımsal reform yasalarının uygulanmasını duyurdu. 

Çiftçi örgütlerinden BKU lideri Tikait, “direnmeye son vermek için yasaların parlamento tarafından da iptal edilmesini, ayrıca taban fiyat düzenlemelerini de bekleyeceğiz” dedi. Ama, direnme kamplarında zaferlerini kutlayan çiftçilerin kısa zamanda köylerine dönmesi beklenir. (The Wire, 19 Kasım, MR Online, 20 Kasım, JACOBIN ve Counterpunch, 28 Kasım).

 

                            19 Kasım 2021: Direniş kamplarında çiftçiler zaferi kutluyor.

Neo-faşizm ve temsilî demokrasi

Modi çiftçiler karşısında niçin yenilgiye uğradı? 

“Güney” coğrafyasındaki neo-faşizmi ile temsilî demokrasinin bağdaşma sorunu akla geliyor. Bu rejimler belli bir “meşruiyet” sınırını korumak zorundadır ve bu engel klasik faşizme geçişi güçleştirmektedir.  Askerî darbeler, o sınırı aştığı için neo-faşizm dışında yer alır. 

Üç eyalette bu yıl yapılan ara-seçimlerde de BJP kötü sonuçlar aldı. Daha da önemlisi, direnişin kuşattığı Yeni Delhi’ye komşu olan Pencab, Uttarakhand ve Uttar Pradesh’te önümüzdeki yıl genel seçimler yapılacaktır. Bu üç eyalet köylülerinin seçmen ağırlığı göz ardı edilemez. Üstelik direnişe yaygın katıldıkları da açıklanıyor. 

Modi’yi geri çekilmeye zorlayan etkenlerden biri, böylece, seçim endişesi olarak ortaya çıkıyor. Brezilya ve Türkiye’deki neo-faşist iktidarlar da zayıfladıkça tuhaf tepkilere sürükleniyor.  Galiba “temsilî demokrasi tuzağı” karşısında bunaldıkları için… 

Marendra Modi’nin yenilgisinde de seçim endişelerinin etkili olduğu açıklanıyor. Partisi BJP, Batı Bengal’de iktidarı devralmakta iddialıydı. 2021 baharında bu eyaletin seçim kampanyasına Modi doğrudan doğruya katıldı; yenilgiye uğradı. Çiftçi direnmesinin etkili olduğu anlaşılıyor.  

Örgütlü mücadelenin belirleyici rolü 

Hindu faşizminin yenilgisinde örgütlü sınıf mücadelesi ön planda belirleyici oldu. 

Hindistan toplumunda halk sınıflarının örgütlenme düzeyleri etkileyici boyuttadır. Dünya Sosyal Forumu’nun 2004’teki Mumbai toplantısına katıldığımda bu durumu doğrudan doğruya gözledim: Bu büyük uluslararası protesto toplantısını Hindistan’ın çeşitli sendikaları, emekçi örgütleri, sol yelpazenin tüm hareketleri elbirliğiyle düzenledi; pürüzsüz sürdürdü.

Çiftçiler son eylemlerini, aylar boyunca köylerinden, bostanlarından, tarlalarından uzakta yürüttü. Şaşırtıcıdır ve dünya sınıf mücadeleleri tarihinde saygın bir yer alacaktır. 

Hindistan toplumunda köylülüğün, kentlere de taşan ağırlığına yukarıda değindim.  “Delhi kuşatması”nı sürdüren çiftçilerin kent varoşlarının sakinleri, yerel örgütler, “hemşeri dernekleri” tarafından da etkili biçimde desteklendiğini öğrendik.

Direnme, 40 çiftçi örgütünden oluşan Samyukta Kisan Morcha (SKM) tarafından yürütüldü. Aylarca süregelen çetin koşullarda SKM’nin bütünlüğünü koruması sonucu da belirledi.  

İzleyebildiğim kadarıyla, SKM içinde yer alan ve Hindistan Komünist (M) Partisi’nin etkili olduğu AIKS örgütü, direnmenin militan çizgisini oluşturmada, korumada öne çıktı.

Türkiye’de köylülük, 1970’li yıllarda sol örgütlerin yaygın, dinamik katılımı sayesinde sınıf mücadeleleri içinde yer almaya başlamıştı. Ecevit döneminin CHP’si de unutulmamalı. Sonraki “tarım reformu” 12 Eylül araya girdiği için sineye çekildi. Ülkeleri, 12 Eylül-benzeri bir şok yaşamadığı için Hindistan köylüleri talihlidir. 

Kıssada hisse: Örgütlü halk er veya geç her yerde muzaffer olur; Türkiye dahil… 

Korkut Boratav / SOL

2 Aralık 2021 Perşembe

Karınca duası gibi etiketlerden kurtuluyor muyuz? - Nazife YAŞAR / EVRENSEL

 Gıda hakkındaki bilgilerin yer aldığı etiketlerdeki yazılar karınca duası gibi olunca okunmuyor. Etiket yönetmeliğindeki değişiklik sorunu giderebilecek mi? Gıda Mühendisi Zafer Şenyurt’la konuştuk.


Hazır gıdalarla ilgili en önemli bilgiler ambalaj üzerindeki etikette saklıdır. Ama ambalajlı gıdaları satın alırken tüketicinin en çok dikkat ettiği şey tavsiye edilen tüketim tarihi (TETT) ve son tüketim tarihidir (STT) sanırım. Tarihle ilgili bilgileri bulmak bile büyük çaba gerektirirken, tarihler dışındaki bilgiler karınca duası kadar küçük olduğu için isteseniz de okuyamazsınız. Bütün bu olumsuzluklar tüketicinin etiket okuryazarı olmasını engelliyor. Tüketicinin etiket okuryazarı olması gerekiyor çünkü satın aldığı ürünün muhafaza şartlarından, işletme kaydına,  E kodlara (Her bir gıda katkı maddesi için Avrupa Birliği tarafından belirlenen kod numaraları) kadar birçok bilgi içeriyor etiketler.

Tarım ve Orman Bakanlığı, “Gıda Etiket Yönetmeliğinde” değişikliğe gidiyor. Bir taslak hazırlandı ve bu taslak, ilgili bakanlıklar, üniversiteler, kitle örgütleri, sektör ve tüketici temsilcilerinin görüşüne sunuldu. Paydaşlar bir ay içinde görüşlerini bildirecekler. Görüşler alt komisyonda değerlendirilecek ve daha sonra Ulusal Gıda Kodeks Komisyonunda ele alınacak. Komisyonda son şekli verilecek olan yönetmelik, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin onayının ardından Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girecek. Hazırlanan taslakla ilgili sorularımızı Gıda Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Zafer Şenyurt yanıtladı. 

‘TÜKETİCİ, ETİKETLİ ÜRÜNLERİ TERCİH ETMELİ’

*Değişikliğe geçmeden önce, etiket okuryazarlığı nedir?

‘Etiket okuryazarlığı’ kısaca, ürün etiketlerinde gerekli tüm bilgilerin okunur ve anlaşılır şekilde yazılması ve yazılan bilgilerin tüketiciler tarafından okunup anlaşılabilmesidir. Gıda etiketleri, marka ve ürün adının yanı sıra, besin ögeleri, alerjen uyarısı gibi beslenme bilgilerini, üreticiye ait bilgileri, işletme onay/kayıt numarası, tavsiye edilen son tüketim tarihi, gramaj bilgisi, saklama koşulları, ürün içerik bilgileri, kullanım şekli ve barkod gibi bilgileri içerir. Üreticilerin mevzuata uygun şekilde bilgileri düzenleme sorunluluğu ve zorunluluğu var. Ancak ürün içerikleri etiket bilgilerini doğruluyor mu, esas sorun burada aslında. Ürünün etiket bilgilerine uygun içeriğe sahip olup olmadığı, uygun koşullarda tüketiciye sunulup sunulmadığı gıda güvenliği açısından çok daha önemli. Bunun için etkin denetim şart. Tüketicilerin alışveriş yaparken etiketli ürünleri tercih etmeleri, etiket bilgilerini okumaları, anlamaları ve şüpheli ürünleri ilgili birimlere bildirmeleri güvenilir gıdaya erişimde büyük önem taşımaktadır.

‘DENETİM ARTIRILMALI’

Vatandaş olarak ne yediğimizi biliyor muyuz?

Son yıllarda bilinçli gıda tüketimi konusunda görece ilerleme olsa da, bilgi eksikliği ve etiket okuryazarlığı konusunda sıkıntıların olduğunu söyleyebiliriz. Tedarik zincirlerinde yaşanan değişimler ve farklı nedenlerle tüketici tercihlerinde yaşanan değişiklikler de etiket okuryazarlığının önemini artırmıştır. Ekonomik şartlar nedeniyle tüketici tercihlerinde yaşanan zorunlu değişiklikler ise, izinsiz ve gerekli koşulları sağlamayan görece daha düşük fiyatlı merdiven altı ürünlerin piyasaya sürülmesini körüklemiştir. Bu nedenle, zaten yetersiz olan denetimin nicelik ve nitelik açısından artırılması her zamankinden daha büyük önem arz etmektedir.

SIK DEĞİŞİKLİKLER EKSTRA ETİKET MALİYETİ GETİRİYOR

“Gıda Etiket Yönetmeliği’nde değişiklik” hakkında ne düşünüyorsunuz, gerekli miydi, ihtiyacı karşılayacak mı?

Gıda etiketlerinde tüketici açısından temelde iki sorun yaşanmaktadır. Bunlardan birincisi etiket bilgilerinin okunamayışı, diğeri ise okunan bilgilerin anlaşılamaması veya yanlış algıya yol açan bilgilerle tüketicilerin yanıltılmasıdır.

Taslağa göre, yapılmak istenen değişikliklerle bu sorunların giderilmesi amaçlanıyor. Etiketler daha iyi okunabilecek, etiketlerde yanıltıcı görseller, isimler ve ifadeler kullanılamayacak ve bu şekilde gıda okuryazarlığı desteklenecek. Gıdanın adı ve içerik bilgisi mevcut düzenlemeye göre, ambalajın boyutuna bağlı olarak 2.5 kat daha büyük yazılacak. Bu haliyle bakıldığında, bu değişikliklere ihtiyaç olduğu ve gıda okuryazarlığına katkı sağlayacağı söylenebilir. 

Burada iki önemli değişiklik göze çarpıyor: Birincisi, etiketin tüketiciler tarafından okunmasını kolaylaştıracak bazı yazım değişiklikleri, diğeri ise tüketiciyi yanıltıcı görsel isim ve ifadelerin yasaklanması. Şöyle ki; ürünün içinde sadece aroma olduğu halde, kullanılan görsel ve ifadelerle sanki aroma yerine ham maddenin doğal halinin kullanıldığı algısı oluşuyordu. Etiket yönetmeliğinde ihtiyaca ve değişen koşullara bağlı olarak zaman zaman değişiklikler yapılıyor zaten. Sık sık değişiklik yapılmasının üreticilere ekstra etiket maliyeti getirdiğini de belirtmek gerekir.












TASLAKTAKİ DÜZENLEMELER NELER?  

  • *Taslak düzenlemeye göre, gıda etiketlerinde yanıltıcı ifadeler, isimler, görseller kullanılamayacak.
  • *Gıdanın adı ve içindekiler bilgisi (bileşenler listesi) ambalajın boyutuna bağlı olarak, 2.5 kat daha büyük yazılacak.
  • *Bir ambalajın en geniş yüzeyinde markanın en büyük yazıldığı alan “temel görüş alanı” olarak belirlendi. Gıdanın adının temel görüş alanında da yazılması zorunlu olacak.
  • *Birbirine benzeyen ve tüketiciler tarafından benzer gıdalarla karıştırılabilecek gıdalarda yanıltıcı görsel, isim ve ifade kullanılmayacak.
  • *Tüketiciler tarafından karıştırılabilecek, birbirine benzeyen gıdalarda gıdanın adı etiket üzerinde markanın geçtiği her yerde, gıdanın markasının hemen yanında veya altında gıdanın markası ile aynı punto büyüklüğünde yazılacak.
  •  *Üretiminde meyve veya sebze yerine sadece aroma verici kullanılan bir gıdanın etiketinde aroma verici ile ilgili görsel bulunamayacak. Gıdanın adında “… aromalı” ifadesi kullanılacak ve gıdanın adının geçtiği her yerde en az 3 milimetre olacak şekilde yer alacak.
  • *Tüketiciler tarafından karıştırılabilecek birbirine benzeyen gıdalarda, özelliklerini taşımadığı bir gıdanın adı kullanılarak, “… tadında”, “… lezzeti”, “… keyfi” gibi ifadeler kullanılamayacak.
  • *Bir gıda bileşeninin görselinin etikette veya ürün adında yer alması durumunda görselin olduğu her yerde veya ürün adının yanında veya altında o bileşenin miktarı en az 3 milimetre olacak şekilde yer alacak.
  • *Tatlandırıcı içeren gıdalarda “Tatlandırıcı içerir” veya “Tatlandırıcılı” ifadesi temel görüş alanında gıdanın adının yanında veya altında en az 3 milimetre olacak şekilde yazılacak.
  • Nazife YAŞAR / EVRENSEL


Tanzim Market’in iflasına karar verildi+Alın teri kamu zararıymış / BİRGÜN

 Tanzim Market’in iflasına karar verildi.(02/12/2021)

İşçilerin ücretlerini ödemeden konkordato ilan eden ucuzcu marketler zinciri Tanzim Market’in iflasına karar verildi.

Ucuzcu marketler zinciri Tanzim Market’in Yalova Adliyesi’nde dün görülen konkordato davasında iflas kararı çıktı. 

Mağaza Market-Sen, Tanzim Market’in aylarca ücretini ödemediği işçilerin alacaklarının Ücret Garanti Fonu’ndan ödenmesi gerektiği konusunda açıklama yaptı.

Mağaza Market-Sen Örgütlenme Koordinasyonu Üyesi Doğan Can Aras’ın, davaya ilişkin yaptığı açıklamada şöyle konuştu:“Biz Tanzim Market işçilerinin hakkını alabilmesi için konkordato davasına İstanbul'dan buraya kalkıp geldik. Hepimizin bildiği gibi bir Ücret Garanti Fonu var. İşçiler çalıştığı sürede maaşından kesinti yapılıp oluşturulan bir fon bu. Böylesi zor zamanlarda işçiler mağdur olmasın diye işçilerin yararlanabileceği bir fon ama ne yazık ki konkordato komiserleri Tanzim Market işçilerinin bu fondan yararlanmasını engelledi. Sadece idari personellerin bu fondan yararlanabileceğini söylediler. Biz bunu bütün kamuoyuna anlattık. Şimdi geldiğimiz nokta da şunu tekrar ediyoruz: İflasta da konkordatoda da işçilerin yanında olun.”

Tanzim Market işçisi Gizem Gül ise şöyle konuştu “Biz hakkımızı kesinlikle yerde bırakmayacağız. İşçiler burada bu kadar toplanabiliyorsa diğerleri de üstüne düşen görevleri yapsın artık. Sadece evimize ekmek götürmek istiyoruz. Başka bir amacımız yok. Patronlar rahatça kafelerinde otururken altında son model jeepler ile gezerken bizler iş yerine saatlerce yürüyerek gidiyorduk. Bunlar neden görülmüyor?” İşçi Hareketi Koordinasyonu adına konuşan Konkordato ilan etmek devlet garantisi altında. İflas ilan etmek devlet garantisi altında” dedi Tanzim Market yüzlerce işçiyi 2 ay maaş ödemeden çalıştırdıktan sonra 37 şubesini kapatarak merkezini İstanbul Yalova’ya taşımış hemen ardından da konkordato ilan etmişti. 2020 yılında kurulan Tanzim Market’la ilgili dün görülen davada iflas kararı verildi.

Alın teri kamu zararıymış (18/11/2021)

İşçilerin ücretlerini ödemeden konkordato ilan eden ucuzcu marketler zinciri Tanzim Marketlere karşı Mağaza Market-Sen’in yaptığı basın açıklamasında “Tanzim Market İşçilerinin alacakları ‘kamu kaynaklarını zarara uğratmamak’ adına ödenmiyor” dendi.

İlk mağazalarını 2020 yılında açan Dost Mağazacılık A.Ş. bünyesindeki Tanzim Market işçilerinin en az 2 aylık maaşları, fazla mesai, yol, yemek ücretleri Tanzim Market patronu tarafından ödenmedi. Bunun üzerine Tanzim Market İstanbul’daki tüm şubelerini kapatarak konkordato ilan etti, merkezini Yalova’ya taşıdı.

Mağaza Market-Sen konuya ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“İşverenin konkordato ilan etmesi, aciz vesikası alması ve iflası durumlarında işçilerin ödenmeyen ücret alacaklarını karşılamak amacıyla oluşturulan bir Ücret Garanti Fonu var. Bu fondan yararlanmak Tanzim Market işçilerinin hakkı. Ancak geldiğimiz süreçte Tanzim Market’in konkordato süreci için atanan komiserler, bu hakkı fiilen ortadan kaldırıyor. Komiserler şirketin idari personelinin alacaklarının bu fon üzerinden ödeneceğini ancak işçi alacaklarının ‘kamu kaynaklarını zarara uğratmamak’ adına ödenmeyeceğini anlatıyor. Bu keyfi inisiyatif işçilerin hakkını yiyen patronlarla aynı tarafta durmaktır. Bu keyfi inisiyatif, işçi alacaklarının ‘hukuki boşluklarda’ buharlaştırılmasıdır. Buna izin vermeyeceğiz. Ücret Garanti Fonu İŞKUR çatısı altında işletiliyor. İŞKUR’un ödemesi gereken bu alacaklardan Çalışma Bakanlığı sorumludur. Tanzim Market işçilerinin hakkını alması için Çalışma Bakanlığı’nı harekete geçmeye çağırıyoruz.”

Mağaza Market-Sen yetkililere göreve davet etmek için 21 Kasım Pazar günü saat 15.00’de İstanbul Gaziosmanpaşa Meydanı’nda basın açıklaması yapacağını duyurdu. Ayrıca 1 Aralık Çarşamba, Tanzim Market’in Yalova Adliyesi’nde görülecek davasını da takip edeceklerini belirtti.(BİRGÜN)