16 Mart 2022 Çarşamba

Taş Yapı bir hastane parasını nasıl yuttu? - Bahadır Özgür / BİRGÜN

 

İktidarın pek sevdiği Taş Yapı, aldığı iki hastane ihalesinden bir hastane kadar parayı nasıl cebe atmış. Bakın, bir lavabo parasından başlayıp devasa hastaneyi yutacak kadar bir maliyeti kamuya nasıl yüklüyorlar?

Yeter ki kamunun parasını yemek isteyin; ya bir yol bulunur, ya bir yol açılır. AKP’nin her ikisinde de mahir olduğu muhakkak. Her gün karşımıza yeni yeni yollar, türlü türlü hileler çıkarabiliyor. Birazdan okuyacağınız hikâye de neredeyse bütün ihalelerde geçerli bir yöntemi anlatıyor. Nasıl oluyor da ihale fiyatı ile inşaatçıya ödenen nihai miktar arasında devasa farklar oluşuyor? İşte kamu zararının tanımı tam olarak o farkta gizli.

Taş Yapı iktidarın en sevdiği inşaatçılardan. Özellikle İstanbul rantı denildiğinde akla ilk gelen isimlerden birisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yakın ilişkisi bulunan Emrullah Turanlı.

Taş Yapı’nın ihalesini alıp tamamladığı iki önemli proje, Okmeydanı ile Göztepe Eğitim ve Araştırma hastanelerinin yeniden inşasıydı. 

Okmeydanı’nın ilk fazı tamamlandı ve Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesi, Göztepe ise Prof. Dr. Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi adıyla hizmete girdi. İhaleleri İstanbul’da depreme hazırlık amacıyla dönüşüm projelerini yürüten İstanbul Valiliği’ne bağlı İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İPKB) gerçekleştirildi. Taş Yapı ile 2013 ve 2014’te sözleşmeler imzalandı.

Şimdi iki projeye dair ciddi bir yolsuzluk iddiası gündemde. Bir mimarlık şirketi temsilcisi delilleri hem savcılığa hem de projelerin sahibi İstanbul Valiliği’ne sundu. Dosyaya bakılırsa kamudan alınan iki hastanenin inşaatından, bir hastane daha yapacak kadar para inşaatçının cebine girmiş!

İş Bitirme Belgesi’ne göre hastane için ilk sözleşme bedeli 391 milyon 530 bin 574 lira 49 kuruş. Toplam sözleşme bedeli 473 milyon lira. Projenin bitiminde inşaatçıya ödenen miktar tam 750 milyon 487 bin 749 lira 81 kuruş.

Ne olmuş da kamudan çıkan para ikiye katlanmış? Gelin Okmeydanı Hastanesi üzerinden adım adım inceleyelim…

BİR LAVABO FİYATI HER ŞEYİ DEĞİŞTİRİR

Şirketlerin ihaleyi aldıktan sonra artan maliyetleri gerekçe göstererek fiyat farkı talep etmesi yaygın bir durum. Burada kamunun sıkı denetimi şart. İhale Kanunu’nu yazanlar “inşaatçıya güven olmaz” diyerek bazı önleyici mekanizmalar getirmişler. En önemlisi de müşavirlik hizmeti. Kısaca açıklayalım.

İnşaat ihalelerinde üç ana aktör görürsünüz: İşveren, yüklenici, müşavir. Burada işveren kamu, işi alan inşaatçı. Müşavirlik hizmeti veren şirketler ise kamu adına ‘a’dan ‘z’ye her şeyden sorumludur. Onayları olmadan tek çivi çakılamaz, değişiklik yapılamaz. Kısaca kamunun parası müşavire emanettir. Gelin görün ki iktidar bu hizmeti de yandaş ağına çevirdi. İnşaatçı yandaş, onu denetleyecek şirket yandaş olursa, oradan kamunun hayrına iş çıkar mı?

Okmeydanı ihalesinde müşavir firmamız Yüksel Proje. İmza attığı bazı önemli işleri sıralarsak kimliğini kolayca anlarsınız: İstanbul-İzmir Otoyolu, Kuzey Marmara Otoyolu, İstanbul-Ordu-Giresun-Rize-Muş havalimanları, Ankara-İstanbul ve Ankara-Sivas Hızlı Tren Yolu, Yavuz Sultan Selim ve Osman Gazi köprüleri… Bir de 35 milyon liraya ihalesini aldığı Kanal İstanbul etüt projesi tabii.

Taş Yapı da ihaleden kısa süre sonra maliyet artışını bahane ediyor. Sonrasında normal prosedür şu: Müşavirlik firması kendisi ile sözleşme yapmış taşeronlardan fiyat toplanmasını ister. Sözleşmeli taşeronlar, sözleşmelerinde yazılı fiyatların üzerinde ve enflasyon vs. dikkate alınarak yapılan artışlar dışında keyfi fiyat veremez. Müşavir firma fiyatları karşılaştırır, gerekli düzeltmeleri yapar, kamu adına en uygun olanlara onay verip hakkediş ödemesi için işveren kuruma gönderir.

Taş Yapı böyle yapmamış. Sözleşmeli 85 firma dururken, gidip 60 başka firmadan fiyat almış. Müşavir de buna göz yummuş. İyice fahiş olanları az biraz düzeltip İPKB’ye göndermiş. Oysa sözleşmeli firmaların fiyatları ile onaylanan fiyatlar kıyaslandığında, kamunun göz göre göre zarara uğratıldığı ortaya çıkıyor.

Mesela; bir firmadan alınan akrilik tezgahın fiyatı, inşaatçıya yapılan kesin hakkediş tablosunda 784 lira 34 kuruş olarak yazılı. Buna karşın aynı ürünü imal eden sözleşmeli firmanın fiyatı 365 lira 38 kuruş. Aradaki fark 2.15 kat. Veya 449 lira 32 kuruş yazılmış bir lavabonun fiyatı, 208 lira 80 kuruş. Neredeyse her kalemin fiyatında aynı farklar dikkati çekiyor. Devasa bir hastanede bulunan yüzlerce ürünü, işi, hizmeti düşünün. Kamu böyle zarara uğratılıyor işte. Vatandaşın vergisinden inşaatçıya ödenen tutarın iki katına çıkarılmasının yolu, bir lavabonun fiyatının 2 katı şişirilmesinden geçiyor.

SAVCIYA DELİLİ KENDİ ELİYLE VERDİ

Savcılığa sunulan dosyada Sağlık Bakanlığı’nın yatak başına maliyet hesabı dikkate alındığında, Okmeydanı Hastanesi’nde kamunun 204 milyon 912 bin 749 lira 81 kuruş zarara uğratıldığı; 

Göztepe Hastanesi de dikkate alınırsa, Taş Yapı’nın kamudan haksız aldığı paranın yarım milyar liraya yakın olduğu ileri sürülüyor. 590 yataklı yeni bir hastane parası demek bu.Olayın inşaatçı ayağı bu şekilde. 

Gelelim Yüksel Proje’nin yaptıklarına…

Okmeydanı Hastanesi yapımı için Hazine tarafından İslam Kalkınma Bankası’ndan 158,9 milyon avro kredi kullanıldı. Kredinin şartları arasında olan ve sözleşmeye de konulan maddelere göre, “eğer yüklenici rüşvetçi veya hileli uygulamalar ile meşgul olmuşsa… görevi sonlandırılabilir” deniliyor. Devamında “hileli uygulama”dan kastedilenler arasında “yapay rekabetsiz seviyelerdeki teklif fiyatlarını oluşturmak için teklif sahipleri arasında tasarlanmış işbirliğine dayalı uygulamaları” içerdiği belirtiliyor. Kısaca delillere bakıldığında Taş Yapı ve Yüksel Proje buna aykırı davranmış.

Ayrıca Kamu İhale Yasası’na göre, “yüklenici ile müşavir firma arasında organik ilişki” olamaz. Bunun anlamı şöyle: Bir projeyi denetlerken, aynı süreçte aynı firma ile başka iş ilişkisi yürütemezsiniz. Burada Taş Yapı, savcılık soruşturmasında kendisini savunurken adeta usulsüzlüğün delilini kendi eliyle sunmuş. Suç duyurusunun delilleri arasında Taş Yapı’nın 350 bin TL tutarında ödemeyi Yüksel Proje’ye havale ettiğine dair bir dekont, “organik ilişki”nin kanıtı olarak yer alıyor. Taş Yapı ise bunu reddederek şu savunmayı yapıyor:

“Konya Metrosu Projesi’nde ön hazırlık işleri kapsamında, Yüksel Proje’ye yaptırdığımız çalışmalar için ilk seferde 350.000 TL’lik kısım ödenmiştir. Projede hakkedişlerin karşılığı olan KDV dahil 436 bin 292 TL fatura 28.07.2021 tarihinde kesilmiş olup, hakkedişi de yapılmıştır.”

Özetle Okmeydanı Projesi devam ederken, Konya Projesi’nde de beraber çalışmışlar. Savcılık suç duyurusunda ileri sürülen “organik ilişki” böylece gerçekleşmiş olmuyor mu?


Savcılıktaki dosyanın tamamı elinde olduğu halde İstanbul Valiliği ne yapıyor peki? Hiçbir şey. Üstüne üstlük Okmeydanı ihalesinin ikinci fazını da aynı isimlere vermeyi uygun buluyor. Böylece çark, hız kesmeden işlemeye devam ediyor.

Bahadır Özgür / BİRGÜN


Erdoğan: Refah seviyesinin kıyısında bulunuyoruz - SOL

 

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulundu.

Kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulunan AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya-Ukrayna savaşına dair "Dışişleri Bakanını Rusya'ya gönderiyorum. Kendisi iki tarafla da yapacağı görüşmelerle ateşkesi sağlamaya çalışacaktır" dedi.

Erdoğan'ın öne çıkan açıklamaları şöyle:

  • "Gerilimlerin zirve yaptığı dönemlerde dahi tüm taraflarla konuşmayı başarabilen ülkelerden biriyiz. Belirleyici güç konumumuzu herkese kabul ettiriyoruz. Eskiden kendi topraklarından vatandaşların can ve mal güvenliğini sağlamakta zorlanıyorduk. Eskiden Türkiye olarak kendi vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılaşmakta sıkıntı çekiyorduk. Dünyada işler yolunda giderken; içerideki yönetimin beceriksizliği nedeniyle kara günler yaşadık. Şimdi dünyanın değerlerini temsil ettiğimiz bir yerde duruyoruz"
  • "Rusya ve Ukrayna arasındaki bu üst düzey temas, somut sonuç alınamasa da kapı açmak için önemlidir. Dışişleri Bakanını Rusya'ya gönderiyorum. Kendisi iki tarafla da yapacağı görüşmelerle ateşkesi sağlamaya çalışacaktır"
  • "Türkiye'nin bölgesinde ve dünyada genişleyen etki alanının olumlu neticelerini almaya başladıkça kazandırdığımız geniş vizyonumuz daha iyi anlaşılacaktır"
  • "Hamdolsun milletimiz ortaya çıkan eserlerden neyi nasıl yaptığımızı görüyor, takdir ediyor. Sakarya'daki Tank Palet fabrikası yüzünde kendi milletine etmedik hakaretleri bırakmayanları unutmadık. Herkesin konuştuğu insansız hava araçlarını eleştirenlerin vatana ihanet peşinde olduklarını daha iyi anlıyoruz. Kendi uçağımızı kendi silahımızı kendi otomobilimizi geliştirmemizi engelleyen zihniyetin bir kez daha ülkemize aynı kötülüğü yapmasına izin vermeyeceğiz"

  • "Fiyatlaması küresel düzeyde yapılan petrol, gıda gibi ürünlerin artışlarını insanımıza en az düzeyde yansıtılması için elimizden geleni yapıyoruz. Refah seviyesinin kıyısında bulunuyoruz"
SOL

TARİHTE BUGÜN (16 MART)

  


OLAYLAR: 

  • 1521 - Ferdinand MagellanFilipinler'deki Homonhon adasına vardı.
  • 1848 - Öğretmen Okulları Kuruldu.
  • 1868 - İşsiz güçsüzler ve yoksulların yaşantısını merkezine alan roman, öykü ve oyunlarıyla bilinen sosyalist gerçekçi akımın öncülerinden Rus yazar Maksim Gorki  doğdu.
  • 1909 - Almanya millî futbol takımı, tarihinin en farklı mağlubiyetini İngiltere karşısında aldı: 9-0.
  • 1909 - Nubar Terziyan, yüzlerce film çeviren sinema sanatçısı (ÖY-1994) doğdu.
  • 1914 - Ürgüplü Mustafa Hayri EfendiŞeyhülislam olarak atandı.
  • 1920 - İtilaf Devletleriİstanbul'u işgal etti. "Kurtul Sevgili İstanbul Güzel İstanbul Ya beni şehit et, yahut da kurtul Sen esir oldukça Bana yaşamak dünyada haramdır Haramdır mutlak..." Cevat Kazım'ın dizelerinde anlattığı İstanbul'un işgali gerçekleşti. Şehzadebaşı karakolu ansızın basılmış, içeride bulunan askerler öldürülmüştü. İşgali öğrenen Mustafa Kemal, işgal kuvvetlerinin temsilcilerine çektiği protesto telgrafında, "İstanbul'un işgali olayında doğacak büyük mesuliyete son bir defa olarak dünyanın dikkat nazarını çekeriz" diyordu.
  • 1921 - SSCBAnkara Hükümeti'ni resmen tanıdı; Moskova Antlaşması imzalandı.
  • 1924 - Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun (3 Mart) kabulünden sonra medreseler kapatıldı.
  • 1924 - Roma Antlaşması doğrultusunda İtalyaRijeka'yı topraklarına kattı.
  • 1926 - Robert H. Goddard, ilk sıvı yakıtlı roketi fırlattı.
  • 1932 - Ankara Demirspor kuruldu.
  • 1935 - Adolf HitlerVersay Antlaşması'nı iptal ettiğini açıkladı.
  • 1939 - Hitler, Bohemya ve Morayva'yı Alman himayesine aldığını, Prag Kalesi'nde açıkladı.
  • 1939 - Mısır Prensesi Fevziye Fuad ile İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi evlendi.
  • 1945 - II. Dünya Savaşı: Küçük bir Japon direnişi kaldıysa da Iwo Jima Muharebesi sona erdi.
  • 1956 - Keman sanatçısı Suna Kan İtalya'da ödül aldı Gazeteler, "Paganini sağ olsaydı, Suna Kan'ı alnından öperdi" diye yazdılar.
  • 1964 - TBMM'de gizli yapılan olağanüstü toplantıda, Hükümete gerektiğinde Kıbrıs'a müdahale yetkisi verildi.
  • 1965 - Zeki Müren'in başrolünü oynadığı Çay ve Sempati oyunu, 16 Mart 1965 tarihinde Arena tiyatrosunda sahnelenmeye başladı.
  • 1968 - Amerika Birleşik Devletleri başkanı JohnsonVietnam'a 35.000 ila 50.000 asker daha göndermeye karar verdi.
  • 1968 - Vietnam Savaşı sırasında My Lai katliamı gerçekleştirildi.
  • 1915 - Haldun Taner, yazar (ÖY-1986) doğdu.
  • 1971 - Deniz Gezmiş ve Yusuf AslanSivas'a bağlı Gemerek'te jandarmayla girdikleri çatışma sonunda yakalandı.
  • 1972 - Cumhuriyet SenatosuDeniz GezmişYusuf Aslan ve Hüseyin İnan hakkındaki idam kararını onayladı.
  • 1978 - 16 Mart Katliamıİstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde öğrencilere yönelik bombalı saldırıda 7 öğrenci öldü. 16 Mart günü öğle saatlerinde İstanbul Üniversitesi'nden çıkan kalabalık bir solcu öğrenci grubunun üzerine bomba atıldı, 7 öğrenci öldü, 31'i ağır olmak üzere 100'den fazla kişi yaralandı Ölen öğrencilerin adları şöyle: Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Hatice Özen, Hamit Akıl, A Turan Ören, Murat Kurt, Abdullah Şimşek.Olay kamuoyunda büyük bir tepkiyle karşılandı Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, DİSK, 20 Mart'ta "Faşizme İhtar" adıyla işi bırakma eylemi gerçekleştirdi Polis Memurları Dayanışma Derneği, Pol-Der İstanbul Şubesi Başkanı, bombalı saldırı istihbaratının olaydan 10 gün önce üniversitedeki polis amirliğine bildirildiğini açıkladı Olayın sanıkları olduğu ileri sürülen şimdiki Milliyetçi Hareket Parti milletvekili Mehmet Gül'ün de içinde bulunduğu 5 ülkücü delil yetersizliğinden beraat ettiler Zamanaşımına bırakılan dosya, bir grup avukat tarafından 16 Mart 1988'de yeniden açıldı, yargılama sürüyor..
  • 1978 - Sıkıyönetim Komutanlığı 1981 yılının 16 Mart'ında İstanbul'daki 156 cinayetin sağ eylemciler tarafından işlendiğini açıkladı.
  • 1978 - İtalya'da eski Başbakanlardan Aldo MoroKızıl Tugaylar tarafından kaçırıldı.
  • 1979 - Çin-Vietnam SavaşıÇin Halk Kurtuluş Ordusu ülkesine geri döndü. Savaş sona erdi.
  • 1980 - Van Cezaevi'nden tünel kazılmak suretiyle 33 mahkûm kaçtı.
  • 1982 - Yüce Divan'da rüşvet suçlamasıyla yargılanan eski Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı 16 Mart 1982 günü 36 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
  • 1985 - Yaşar Kemal'in aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan ve Peter Ustinov'un yönetip oynadığı İnce Memed adlı filmin Türkiye'de gösterilmesi yasaklandı.
  • 1988 - Saddam Hüseyin'in emriyle Halepçe'ye zehirli gaz saldırısı yapıldı.
  • 1994 - TBMM tarafından dokunulmazlıkları kaldırıldıktan sonra gözaltına alınan beşi DEP'li altı milletvekili, Türk Ceza Kanunu'nun 125'inci maddesine muhalefet ettikleri gerekçesiyle DGM'ye sevk edildi. Vatana ihanetle suçlanan milletvekilleri, tutuklanarak cezaevine konuldu.
  • 1996 - Profesör İlhan Arsel'in "Biz Profesörler" adlı kitabının davasında Savcı Abdurrahman Yılancı, Hakim Yücel Yurdakul'u taraflılıkla suçlayarak reddetti. Savcının Hakimi reddetmesi Türk adliye tarihinde ilk kez gerçekleşti.
  • 1999 - Kosova'daki Sırp güçlerine karşı, 70 gün sürecek hava harekâtı başlatıldı. Sırplara göre 2.000 Amerikalılara göre ise 5.000 kişinin öldüğü savaşın sonunda Sırp kuvvetleri Kosova'dan çekildi.
  • 2000 - AİHM, Özgür Gündem gazetesinin Türkiye aleyhine açtığı davada Türkiye'nin 'ifade özgürlüğünü' ihlal ettiğine ama etnik ayrımcılık yapılmadığına karar verdi. Türkiye 31 milyar lira tazminat ödeyecek. 1995'teda gazeteye yapılan bombalı saldırıda gazetenin binası ve arşivi yok olmuş, failler bulunamamıştı.
  • 2001 - Çin'in sanayi merkezlerinden Şiziyazuag'da dört patlama meydana geldi. Enkaz altından 108 kişinin cesedi çıkarıldı.
  • 2002 - F tipi cezaevi uygulamalarına karşı yapılan ölüm orucu eyleminde DHKP-C davasından tutuklu Doğan Tokmak eyleminin 290. gününde hayatını kaybetti.Ölüm orucu eyleminde yaşamlarını yitirenlerin sayısı 50'ye ulaştı.
  • 2003 - İsrail'in Gazze operasyonlarını protesto eden Filistinlilere destek veren 'Uluslararası Dayanışma Hareketi'nden Amerikalı Rachel Corrie bir evin yıkılmasını engellemek isterken İsrail buldozeri tarafından ezilerek hayatını kaybetti. 
  • 2003 - ABD, Britanya ve İspanya devlet başkanlarının, Azor adalarında yaptığı zirveden "Sonsuza kadar diplomasi beklenemez. 17 Mart Irak konusunda karar almak için BM'nin son günü" kararı çıktı. Fransa, Almanya ve Rusya ise ortak açıklamayla "Gerekçe yok. Bu koşullarda hiçbir şey güç kullanmayı haklı göstermez"dedi.
    2004 - Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun Karadon maden ocağındaki grizu patlamasında, 8 Çinli işçiden 5'i öldü, 3'ü yaralandı.
  • 2004 - YÖK Başkanı ve Galatasaray Üniversitesi'nin eski rektörü Prof.Dr.Erdoğan Teziç'e,Fransa'da Sorbonne Üniversitesi tarafından 'Docteur Honoris Causa' unvanı verildi. Türkiye'den bu unvanı alan ilk bilim insanı oldu.
  • 2005 - İsrailEriha'yı resmi olarak Filistin yönetimine devretti.
  • 2005 - AB, savaş suçlusu General Ante Gotovina'yı Lahey'e teslim etmeyen Hırvatistan'la başlaması gereken müzakereleri süresiz erteledi. AB tarihinde ilk kez bir aday, beklemeye alındı.
  • 2006 - Fransa'da hükümetin kabul ettiği yeni iş yasasına karşı 500 bin öğrenci protesto yürüyüşü yaptı.
  • 2008 - Harvard Tıp Okulu uzmanlarının yaptığı araştırmada kanserli tümörlerin hızla yayılmasını sağlayan mekanizma çözülerek tümörlerin yayılmasının engellenmesi için yeni bir yöntem bulundu.
  • 2008 - BM Çevre Programı tarafından yayınlanan araştırmaya göre yeryüzündeki buzulların ortalama erime oranı, 2004-2005 dönemiyle 2005-2006 dönemi arasında neredeyse iki kart arttı 
  • 2009 - Lüksemburg’da ötanazi yasayla kabul edildi.
  • 2010 - Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) askeri silah transferleri raporuna göre 2009'da Türkiye dünyada en çok askeri silah satın alan 10. ülke oldu.
  • 2012 - AFGANİSTAN'ın başkenti Kabil'de Türk askerlerini taşıyan Sikorsky tipi bir nakliye helikopteri düştü. Kazada 12 askerimiz şehit oldu.
  • 2014 - Kırım, tartışmalı bir referandumla Ukrayna'dan ayrılıp Rusya'ya geçmeyi kabul etti.
  • 2018 - İngiltere, Ankara Antlaşması gereği, Türk vatandaşlarına verdiği süresiz oturma iznini kaldırdı.
  • 2019 - Yeni Zelanda'nın Christchurch kentinde 2 camiye düzenlenen silahlı saldırıda 50 kişi hayatını kaybetti. Saldırı, saldırgan tarafından sosyal medyadan canlı yayınlandı.
      


ÖLÜMLER:

  • 1736 - Giovanni Battista Pergolesi, İtalyan müzisyen (d. 1710)
  • 1822 - Jeanne Louise Henriette Campan, Fransız eğitimci ve yazar (d. 1752)
  • 1898 - Aubrey Beardsley, İngiliz illüstratör ve yazar (d. 1872)
  • 1913 - Tatyos Efendi, Osmanlı Ermenisi müzisyen (d. 1858)
  • 1919 - Yakov Sverdlov, Yahudi asıllı Rus devrimci (d. 1885)
  • 1929 - Kel Hasan Efendi, Türk tuluatçı (d. 1865)
  • 1935 - John James Richard Macleod, İskoç hekim ve fizyolog (Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü sahibi ve İnsülini bulanlardan) (d. 1876)
  • 1938 - Egon Friedell, Avusturyalı filozof, tarihçi, gazeteci, oyuncu, kabare sanatçısı ve tiyatro eleştirmeni (d. 1878)
  • 1940 - Selma Lagerlöf, İsveçli Nobel Edebiyat Ödülü sahibi ilk kadın yazar (d. 1858)
  • 1944 - Mehmed Abdülkadir EfendiII. Abdülhamid'in ve Bidâr Kadınefendi'nin oğlu (d. 1878)
  • 1955 - Nicolas de StaëlFransız ressam (d. 1914)
  • 1957 - Constantin Brâncuși, Rumen heykelci ve çağdaş soyut heykelciliğin öncülerinden (d. 1876)
  • 1966 - Emin Türk Eliçin, Türk yazar (d. 1906)
  • 1998 - Pertev Naili Boratav, Türk halk bilim araştırmacısı (d. 1907)
  • 2000 - Thomas FerebeeAmerikalı pilot (Atom bombası'nı atan Enola Gay uçağının bombacısı) (d. 1918
  • 2002 - Vietnamlı General Van Tien Dung, 85 yaşında öldü. 1975'te başkomutan olan Dung, ABD destekli Güney Vietnam'ın başkenti Saygon'a giren Komünist kuvvetlere liderlik etti. "Ho Şi Minh Zaferi"nin baş mimarıydı.
  • 2015 - Firuz Çilingiroğlu, Türk hukukçu ve Onursal Yargıtay Başsavcısı (d. 1924


  • Kaynaklar:Vikipedi, https://www.tarihtebugun.gen.tr/, https://www.tarihtebugun.org/


  • 15 Mart 2022 Salı

    Rusya emperyalist mi? (I-II) - Hayri Kozanoğlu / BİRGÜN



    (I)

    Rusya, eski Sovyetler Birliği’nin en büyük ekonomisi, dünyanın yüzölçümü olarak en geniş ülkesidir. Buna karşın ABD, Çin hatta gelecek potansiyeli düşünülürse Hindistan ile boy ölçüşecek “büyük güç” potansiyeline sahip değildir. Avrupa ölçeğinde ise açık ara en büyük devlettir. Sürekli bu arada kalmışlığın sıkıntılarını yaşıyor.]

    Ekonomik egemenlik alanı oldukça dardır. 2014’te kurulan Avrasya Ekonomik Birliği, Rusya dışında Kazakistan, Belarus, Ermenistan ve Kırgızistan’ı kapsıyor. Söz konusu ülkeler en son 1578 milyar dolarlık GSMH`ye sahip Rusya’nın ancak toplam %15’i kadar üretimi bulunan, potansiyeli sınırlı ekonomilerdir. Yani Soğuk Savaş döneminin Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi Comecon’un gölgesi bile sayılamazlar. 1991’de kapanan Comecon bugünkü rakamlarla 3.5-4 trilyon dolarlık bir ekonomik yapıya denk geliyordu.

    Hammadde Üretiminde Rusya

    Rusya bilindiği gibi ABD ve Suudi Arabistan’ın ardından dünyanın üçüncü büyük petrol üreticisidir. Petrol ihracatında ise, birinci sırada yer alıyor. Dünyanın en zengin doğalgaz rezervlerine sahip, aynı zamanda en büyük ihracatçısıdır.

    Hububat konusuna gelince, Rusya, Çin ve Hindistan’dan sonra dünyanın üçüncü bğyğk buğday üreticisi ve en büyük ihracatçısı. Ukrayna ile birlikte dünya buğday ihracatının yaklaşık dörtte birini gerçekleştiriyorlar. Rusya arpa, çavdar, mısır, soya üretiminde de ön sıralarda yer alıyor. Rusya ile Ukrayna, bir numaralı alıcıları Türkiye olmak üzere ayçiçeği yağı ihracatında da başı çekiyorlar.

    Rusya ayrıca bakır, nikel, alüminyum gibi maden üretiminde de iddialı, nitekim Ukrayna işgali ile birlikte tüm bu hammaddelerin fiyatları keskince yükseldi. Araba üretiminde önem taşıyan paladyum, yonga imalatında kullanılan neon gazı gibi bazı daha az bilenen emtialarda da Rusya en stratejik üretici konumunda. Kendisi ile birlikte ekonomik yaptırımlara muhatap olan Belarus ise gübre imalatı için hayati önemdeki potasyumun bir numaralı üreticisi.

    Rusya-Brezilya Benzerliği

    Tüm olguları sıraladıktan sonra, kritik soruyu sorabiliriz: Bir çok hayati emtianın üreticisi olmak, dünya fiyatlarını etkiler konumda bulunmak, Rusya’yı emperyalist yapmaya yeter mi? Bu soruya bir önceki yazımda, Putin’in emperyal özlemleri dışında, küresel kapitalizmin egemenlik ve rekabet mücadelesinde askeri gücü bir yana bırakılırsa, ABD’nin başını çektiği “kolektif emperyalizmle” aşık atacak gücü bulunmuyor şeklinde, yani olumsuz cevap vermiştim. Bu cevabı da, doğal kaynaklarını küresel ekonomiye pazarlamak dışında, emperyalist sayılmak için gereken birikim ve sömürü mekanizmalarını kuramamasıyla gerekçelendirmiştim.

    Bu yönüyle Rusya; ABD ile ekonomisi entegre Meksika’ya değil de daha çok hammadde zengini Brezilya’ya benzetilebilir. Ukrayna ve Gürcistan’a yaptığı askeri müdahalelerin ekonomik olmaktan çok jeopolitik yönünün ağır bastığı söylenebilir. Gürcistan’ın kayda değer bir ekonomik potansiyelinin olmadığı ortada. Ukrayna’nın ekonomik kaynaklarının kontrolüne yönelik çok sistemli bir işgal stratejisi olsaydı, temelde Almanya’ya doğalgaz ihracatını amaçlayan 11 milyar dolar maliyetli Kuzey Akım 2 projesini hayata geçirmezdi. Tüm sevkiyatını Ukrayna üzerinden yapmayı planlardı. Ama yine de, emperyalizm konusunun tartışılmaya açık olduğunu, farklı görüşleri dinlemenin, anlamaya çalışmanın önem taşıdığını düşünüyorum.

    Lenin’de Emperyalizmin 5 Özelliği

    Bu aşamada 3 yıl önce Monthly Review dergisinde yayımlanan Stansfield Smith’in “Rusya Emperyalist mi?” makalesine referans vermek istiyorum. Smith, Lenin’in kapitalist emperyalizmi oluşturan 5 temel özellik sınıflandırması üzerinden Rusya’nın dünyadaki konumunu masaya yatırıyor (Is Russia imperialist? Stansfield Smith, MR online, 2 Ocak 2019).

    Lenin’in “Kapitalizmin En Yüksek Aşaması Emperyalizm” eserinin günümüz küresel kapitalizm koşullarını tam açıklayıp açıklamadığı da elbette sorgulanabilir. Ancak yine de, genel hatlarıyla Lenin’in emperyalizm tahlilinin bugün de analizlerin eksenine konulabileceğini düşünüyorum.

    Hatırlatmak gerekirse Lenin’e göre emperyalizm 5 temel özelliği:

    → Üretim ve sermayenin yoğunlaşması;

    → Banka sermayesiyle sanayi sermayesinin kaynaşması;

    → Meta ihracından öte sermaye ihracının önem kazanması;

    → Dünyayı aralarında paylaşan uluslararası tekelci kapitalist birliklerin oluşması;

    → Yeryüzü topraklarının büyük kapitalist güçler tarafından paylaşımının tamamlanması şeklinde sıralanır.

    Smith bu 5 özelliği göz önünde bulundurarak Rusya’nın küresel ekonomideki konumunu analiz ediyor. İsterseniz, burada aynı izlek üzerinden, ancak istatistikleri güncelleyerek devam edelim.

    1) Uluslararası kapitalist tekeller arasında Rusya’nın gücü:

    Forbes dergisinin 2021 sıralamasında ilk 100’de 39 ABD, 16 Çin, 8 Japon, 5 Alman firmasına karşın 2 Rus firması (Sberbank 51’inci, Rosneft 99’uncu sırada) bulunuyordu.

    Emek üretkenliğine ilişkin 62 ülke arasında yapılan sıralamada Norveç 1’inci, ABD 3’üncü, Almanya 6’ncı sırada yer alırken, Rusya 40’ıncı sıradaki Türkiye’nin arkasında, 42’ncilik basamağındaydı. Diğer bir ifadeyle, Rusya’da emek üretkenliği ABD’nin %30 civarında seyrediyor (World Population Review, Most Productive Countries 2022).

    Dünya imalat sanayi üretiminde Çin, ABD, Japonya ve Almanya ilk 4 sırayı alırken, Rusya 11’incilikle yetiniyordu. Çin’in 3868 milyar dolar, ABD’nin 2308 milyar dolar üretimine karşın, Rusya’nın 212 milyar dolarlık imalatı vardı (Macro Trends, Manufacturing Output by Country).

    2) Rusya’nın hammadde ve yüksek teknolojili mal ihracatı:

    2020 yılında küresel ihracatta Çin 2591 milyar dolar, ABD 1431 milyar dolar, Almanya 1380 milyar dolar ile ilk 3 sırayı alırken, Rusya 331 milyar dolarla 16’ncı konumdaydı (Statista.com’dan alınmıştır).

    Gelelim yüksek teknolojili mallar ihracatına; burada da, Çin 654 milyar dolarla zirvede bulunurken, onu 210 milyar dolarla Almanya, 193 milyar dolarla Kore izliyor, ABD 156 milyar dolarla dördüncü sıranın ötesine geçemiyordu. Rusya ise 10.2 milyar dolarlık ihracatla, İsrail ve Brezilya’nın altında ancak 29’uncu sırada kendine yer bulabiliyordu (indexmundi.com’dan alınmıştır).

    Geriye Rusya’nın finans kapitaldeki yeri ve dünya silah üretimindeki ağırlığı kalıyor.

                                                                                 ***

    (II) 

    Lenin’in ‘emperyalizm, sermaye ihracının büyük anlam kazandığı finans kapital ve tekeller çağıdır’ önermesinden hareket edersek Rusya’nın sermaye ihracı temelinde bir aktör olmadığını söyleyebiliriz.

    3) Rusya’nın Küresel Finansal Sistemdeki Yeri Küresel Bankalar ve Rusya

    Bilançolarındaki varlıklar temel alınarak yapılan dünyanın 100 büyük bankası sıralamasında 21 Çin, 12 ABD, 9 Japon, 6 İngiliz bankası bulunuyor. Rus bankaları arasında bir tek Sberbank 67’nci sıradan kendine yer bulabiliyor. Çin’de finans sisteminin bankacılık ağırlıklı olması, buna karşın ABD’de sermaye piyasalarının yani borsa ve tahvil piyasalarının gelişkinliği bu tabloyu ortaya çıkarıyor. Ancak her halükarda Rusya’nın dünya bankacılık sektöründe büyük bir ağırlığı bulunduğu söylenemez. (advaratings.com sitesinden alınmıştır.)

    Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ve Rusya

    Sermaye ihracı ile ithalinin önemli bir göstergesi olarak bir ülkenin yurtdışındaki toplam doğrudan yabancı sermaye (DYS) yatırımlarının ve o ülkeye yapılan DYS’leri ölçü alabiliriz. Rusya’ya yapılan DYS’lerin toplam stoku 2000 yılında 20.7 milyar dolar iken, 2010 yılında 464.2 milyar dolara yükselmiş, 2020’de 446.7 milyar dolara gerilemiş. Buna karşın Rusya’nın yurtdışına DYS’leri 2000’de 19.2 milyar dolar, 2010’da 336.4 milyar dolar, 2020’de 379.6 milyar dolar şeklinde gerçekleşmiş. 20 yılda çok büyük sıçramalar gözlenmesine karşın, Rusya’nın küresel DYS’nin ancak %1.07’sini çektiğini, %0.97’sini ise başka ülkelere yatırdığını görüyoruz.

    ABD’de 10.8, Çin’de Hong Kong’la birlikte 3.8, Hollanda’da 2.9, İngiltere’de 2.2 trilyon dolarlık DYS yatırımı var. Buna karşın yurtdışına ABD’nin 8.1, Çin’in 4.3, Hollanda’nın 3.8, İngiltere’nin 2.1 trilyon dolarlık DYS yatırımı söz konusu. Bu rakamlarla karşılaştırıldığında DYS yatırımı konusunda da Rusya’nın kayda değer bir aktör olduğu söylenemez (UNCTAD, World Investment Report 2021).

    Çok Uluslu Şirketler Sıralamasında Rusya

    Dünyanın piyasa değerine göre en büyük 100 çok uluslu şirketini incelediğimizde ABD’nin 59, Çin’in 14, İsviçre, Hollanda ve Japonya’nın 3 şirketine rastlıyoruz. Bu listede hiçbir Rus şirketi bulunmuyor. Rusya’nın en büyük şirketleri 67 milyar dolarla Gazprom ve 40 milyar dolarla Lukoil. Halbuki dünyanın 100. büyük şirketi Belçikalı Anheuser Busch’un piyasa değeri 128 milyar dolar. Rusya’nın bu kategoride de büyük bir ağırlığı bulunmadığını söyleyebiliriz. Haliyle tüm bu istatistikler Ukrayna savaşı öncesine ait. (visualcapitalist.com Temmuz 2021).

    Küresel Servet Birikimi ve Rusya

    İsviçre bankası Credit Suisse her yıl Küresel Zenginlik Raporu yayımlıyor. 2021 raporunda hisse senetleri, tahviller, yatırım fonları, banka hesaplarını içeren ülkelerin kişi başına serveti, vergi cennetleri bir yana bırakılırsa İsviçre’de 674, ABD’de 505, Avustralya’da 484, Fransa’da 299, Japonya’da 257, Çin de 68 bin dolar. Rusya’da ise 27 bin dolar dolaylarında. ABD dünyadaki toplam servetin yüzde 30.20’si, Çin yüzde 17.90’ına sahipken, Ruslar ancak yüzde 0.73’ünü ellerinde tutuyor.

    Lenin’in “emperyalizm, sermaye ihracının büyük anlam kazandığı finans kapital ve tekeller çağıdır” önermesinden hareket edersek, Rusya’nın sermaye ihracı temelinde ağırlıklı bir aktör olmadığını söyleyebiliriz.

    4) Rusya’nın Askeri Ağırlığı

    Rusya’nın gücünü açıkça hissettirdiği alanların başında silahlanma geliyor. 1949’dan beri nükleer silahlara sahip bulunan Rusya, Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü 2021 Yıllığı’na göre, dünyada en fazla savaş başlığına sahip ülke.

    ABD’nin üslere yerleştirilmiş ve ateşlenmeye hazır 1800, Rusya’nın 1625 savaş başlığı bulunurken depolanmışlar da dahil savaş başlığı stoku ABD’de 5550, Rusya’da 6255. Hemen arkalarından gelen Çin’in o da aktif olmayan sadece 350 savaş başlığı bulunduğu düşünülürse, bu iki ülkenin nükleer silahlanmadaki kahredici etkinliği daha iyi anlaşılabilir.

    Silah satışlarında da ABD ile Rusya büyük farkla ilk iki sırayı alıyor. ABD dünya silah satışlarında 2011-15 aralığındaki yüzde 32’lik ağırlığını 2016-20 döneminde yüzde 37’ye çıkarırken; Rusya’nın aynı dönemlerde, yüzde 26 olan ağırlığı yüzde 20’ye gerilemiş. Rusya’nın en önemli pazarları yüzde 2`yle Hindistan, yüzde 18’le Çin ve yüzde 15’le Cezayir. Farklı bir sınıflandırmayla Rusya; yüzde 49’la Hindistan, yüzde 41’le Mısır, yüzde 77 ile Çin, yüzde 69’la Cezayir, yüzde 66’yla Vietnam, yüzde 89’la Kazakistan ve yüzde 99’la Belarus’un ana silah tedarikçisi. (SIPRI Fact Sheet Mart 2021, Trends in International Arms Transfers 2020).

    ABD’nin 70’in üzerinde ülkede 800’ü aşkın askeri üssü bulunuyor. Rusya’nın ise 10 ülkede 21 askeri üssü var. Suriye Tartus’taki deniz üssü stratejik bir öneme sahip. Eski Sovyetler Birliği üyesi ülkeler dışında da Sudan ve Eritre’de askeri tesisler bulunduruyor.

    Rusya silahlanma bütçesi açısından da dünyada üçüncü sırada yer alıyor. Yıllık 61.7 milyar dolarlık askeri harcamaları, en büyük müttefiki Çin’in 252 milyar doları ile toplanınca 314 milyar doları buluyor. Ancak bu rakam bile ABD’nin 778 milyar dolarlık bütçesinin yarısına bile ulaşamıyor. Rusya’nın hemen arkasında 45-60 milyar dolar harcama aralığında İngiltere, Suudi Arabistan, Almanya, Fransa, Japonya, G.Kore tam 6 ülke yer alıyor.

    Rusya’nın yakın tarihte hinterlandında kabul ettiği Gürcistan, Ukrayna, Moldova ve Yugoslavya’ya müdahale ettiği biliniyor. Ancak bu askeri harekatlarda temel motivasyonun jeopolitik kaygılar dışında, doğal kaynaklar ve serveti ele geçirmek, ekonomik sömürü mekanizmaları kurmak motivasyonuna dayandığını söylemek zor görünüyor.

    Sonuç
    Putin’in genişlemeci özlemleri olsa da, bu tahayyülün sınırları ve ufku oldukça dar. Novorossiya, yani “Yeni Rusya” sloganıyla Ukrayna ve Belarus’u Rusya ile birleştirme planı da Çarlık dönemi hayallerine takılıp kalmış, arkaik bir fikirdir.

    Soğuk Savaş döneminde ABD’nin başını çektiği Atlantik Bloku ile Sovyetler Birliği askeri güçleri yanında her biri kendi özerk ekonomik etki alanına sahip, başka ülkelere ihraç edilecek bütünlüklü bir ideolojisi bulunan iki ayrı sistemi temsil ediyordu. Kendi açılarından etnik ulusal kimlikleri aşan, evrensellik iddiaları taşıyan bir cazibe sunuyorlardı. Putin’in ise, Slav-Ortodoks Hıristiyan dünyası dışında etkisi olacak, farklı coğrafyalarda rıza ve ikna mekanizmalarını harekete geçirerek hegemonya kuracak bir fikri çerçevesi de bulunmuyor.

    Bugünkü Rusya askeri gücü dışında, rakamların ortaya koyduğu gibi küresel tekellerin ve finans kapitalin rekabet dünyası içerisinde söz sahibi olacak bir potansiyele sahip değil. Etki alanındaki ülkelere sermaye ihraç ederek, kar ve sömürü mekanizmaları kuracak bir noktaya da gelememiştir. Sadece petrol ve doğalgaz piyasasında önemli güçlerden biri olarak dengeleri etkileyen ülkeler arasındadır.

    Tüm bu nedenlerle niyetinden bağımsız, bugün Rusya’yı emperyalist diye niteleyerek, ABD-AB-Japonya’nın başını çektiği kolektif emperyalizmle aynı kefeye koymanın yerinde olmadığını düşünüyoruz. Ancak bu konudaki tartışmaların devamının anlam taşıdığına da inanıyoruz.

    Hayri Kozanoğlu / BİRGÜN

    Yer yerinden oynasın - Barış Pehlivan / CUMHURİYET

     

    Bildiğim çok şey vardır, şu anki bakanlara ve geçmişteki bakanlara ilişkin bildiklerim vardır. Şu ana kadar konuşmadım ancak konuşursam yer yerinden oynar.” 

    Bunu dedikten bir süre sonra cezaevinde şişlendi. Adı Hazım Sesli, suçlama FETÖ’nün bürokrasi imam yardımcısı olmaktı. 15 yıl hapisle cezalandırıldı. 

    Geçen hafta...

    Bir hâkim sosyal medya hesabından “Yargı” adlı diziyi eleştirdi. Dizide hâkimlerin ve savcıların entrikalar çevirir şekilde yansıtılmasına tepki gösteriyordu.

    Televizyon dizisi için böylesine bir çıkış yapan Sabri Lider Şengül Gebze 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin hâkimiydi. 

    Nereden hatırlıyorum, diye düşünürken...

    Takvim gazetesinin internet sitesinde 16 Eylül 2016’da yayımlanan bir haber çıktı karşıma. “FETÖ’cü ünlü isimlerin listesi” başlığını taşıyordu ve devam ediyordu: 

    FETÖ’nün himmet planlaması Uşak’taki soruşturmada deşifre oldu. Örgütün MİT ve bürokrasi imamı olan Hazım Sesli’nin işadamlarını gruplara ayırdığı ve her grup için ayrı bir günde sabah ve akşam toplantılar düzenlediği ortaya çıktı. FETÖ imamı Sesli’den ele geçirilen belgelere göre ünlü isimlerin himmet listesi şöyle...” 

    İşte o haberdeki listede salı gününün karşısında yazan isimlerden biri oydu: “Sabri Lider Şengül (Bakırköy 11. Ağır Ceza Hâkimi)” 

    Doğru, hâkim Şengül bir dönem Bakırköy’de de görev yapmıştı. 

    Keşke, Hazım Sesli bildiği ne varsa anlatsa da gerekirse yer yerinden oynasa...

                                                                               ***

    ASIL NEDEN

    Asıl neden bu mu?” Telefonuma gelen mesajda böyle yazıyordu. Bu, dediği şu uzun cümleydi: “Gezi kalkışması öncesi Şubat 2013’te sanık Mehmet Osman Kavalanın, PKK terör örgütü elebaşı Abdullah ÖcalanaSırrı Süreyya Önder aracılığı ile selam göndermesi ve elebaşı Öcalan tarafından akil adam olarak yanına istenen üç kişiden biri olması da bu anlamda dikkat çekicidir.” Gezi davası savcısının esas hakkındaki görüşünde yazıyordu bu satırlar. Ne garip, aynı savcının aynı davada aynı sanıklar için bundan iki yıl önce yazdığı görüşte bu cümle yoktu. Şimdi ağızdan kaçmış gibi araya sıkıştırılmıştı. Altındaki derin öykü, o cümlenin eklenişindeki sırdı.

    Tarih: 28 Şubat 2013. İmralı tutanaklarının bir bölümü Namık Durukan imzasıyla Milliyet gazetesinde yayımlandı. Orada Öcalan “Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz” diyordu. Lakin bunu Sırrı Süreyya Önder’in şu sözüne yanıt olarak veriyordu: “Bir de başkanlık meselesi var. Kamuoyu bu konuda çok hassas. Osman Kavala’nın size selamları var. Totaliter bir yapıya dönüşmesinden endişe ediyorlar.” Kavala İmralı’ya aslında Selahattin Demirtaş’ın gideceğini düşünüyordu. Bundan dolayı “çözüm süreci” ve “başkanlık” konularındaki görüşlerini bir yazıya döküp Demirtaş’a göndermişti. Sırrı Süreyya Önder’in “Endişe ediyorlar” şeklindeki özetinin sırrı Demirtaş’a atılan e-postadaki işte o yazıdaydı. Gazeteci Murat Yetkin yazmıştı: Öcalan’a başkanlığa karşı olduğuna dair görüşü aktarılan Kavala’yı, “başkan” olmak isteyen Erdoğan hiç affetmeyecekti. Keza, Sabah gazetesinden Hilal Kaplan’ın 2015’te yayımlanan yazısı da bunu doğrular nitelikteydi. Kaplan’ın iddiasına göre, Demirtaş’a “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganını söyleten Kavala’dan başkası değildi. İktidar aklı, büyük oyunu yine görmüştü!

    Yani nasıl ki Demirtaş aslında o sözünden dolayı içerideyse “ilham aldığı kişi” de hapiste olmalıydı. Buradan bakıldığında... Parlamenter sisteme dönmeyi vaat eden Millet İttifakı’nın, başkanlık sistemiyle birlikte onun iki kurbanının da önündeki duvarları yıkmayı arzulaması önemli bir kesişimdi. Dedim ya, savcı Gezi davasında ceza isterken İmralı defterini de açıyordu. Gezi sırasında Kürt hareketinin aldığı çekingen tutum bir yana... “Öcalan’a selam gönderdi” diyerek itham edilen Kavala’nın asıl suçu, savcının okuduğu ama yazmaktan çekindiği İmralı tutanaklarındaki şu cümledeydi: “Başkanlığın totaliter bir yapıya dönüşmesinden endişe ediyor.

    Barış Pehlivan / CUMHURİYET