15 Ağustos 2022 Pazartesi

İnsanlık adına " Bir arpa boyu yol" alınmış mı? (15 AĞUSTOS)

 

    OLAYLAR:

  • 30- Kraliçe Kleopatra intihar etti; Mısır Romalıların eline geçti.
  • 1080 - Kars'ın alınışı.
  • 1261 - Bizans İmparatoru VIII. Mihail PaleologosKonstantinopolis'te taç giydi.
  • 1461 - Fatih Sultan Mehmet, Trabzon'u aldı. Böylece Trabzon İmparatorluğu'na son verildi.
  • 1826- Mehmet Reşit Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Atina’ya girdi
  • 1869- Akdeniz ve Kızıldeniz’i birbirine bağlayan, Avrupa ile Hint Okyanusu ve Büyük Okyanus arasındaki en kısa mesafe olan Süveyş Kanalı açıldı.
  • 1914 - Panama Kanalı'ndan ilk gemi geçti.
  • 1925- Tutuklu gazeteciler Mustafa Kemal Paşa’ya telgraf çekerek af istediler.
  • 1925-  Kayseri’de tayyare ve motor fabrikası kurulması için Junkers Firması’yla antlaşma imzalandı.
  • 1934- Türkiye, Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) üyeliğine kabul edildi.
  • 1935 - Adolf Hitler, Alman-Yahudi evliliklerini yasakladı.
  • 1947 - Hindistan bağımsızlığını kazandı. Jawaharlal Nehru Hindistan'ın ilk Başbakanı oldu.
  • 1947 - Pakistan'ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah, Genel Vali olarak Karaçi'de yemin etti ve görevine başladı.
  • 1951 - Nâzım Hikmet, Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarıldı.
  • 1953- Yaşar Kemal’in Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanmaya başlanan “Doğuda İnanılmaz Şeyler Gördüm” başlıklı röportaj dizisinden: “Çocuğu olmayan kadınlar Şeyhin idrarını içiyorlar..”
  • 1956 - Van, Özalp'te 1943 yılında 33 yurttaşın kurşuna dizilmesi olayıyla ilgili olarak, İsmet İnönü hakkında Meclis soruşturması açılması istendi.
  • 1956- – Ülke genelinde kaçakçılıkla mücadele görevi jandarma teşkilatına verildi.
  • 1960 - Kongo Cumhuriyeti, Fransa'dan bağımsızlığını ilan etti.
  • 1961- Eski Başbakan Adnan Menderes idam edildi. İktidarı elinde bulunduran Milli Birlik Komitesi, 65 yaşını aşan Celal Bayar ile idam kararları çoğunlukla alınan öteki hükümlülerin cezalarını müebbet hapse çevirdi.
  • 1962 - Stan Lee ve Steve Ditko'nun yarattığı Örümcek Adam yayınlandı.
  • 1966- Çorum Belediyesi yetmiş iki işçinin işine son verdi. Diğer işçilerin ise statüleri değiştirilip, ücretleri düşürüldü. İşverenin bu tavrı üzerine işyerinde örgütlü Genel-İş harekete geçti. Sendika Genel Başkanı Abdullah Baştürk’ün de aralarında bulunduğu elli dört işçi Çorum’dan yalınayak başlattıkları yürüyüşü 3 Ağustos’ta Anıtkabir’de tamamladı. Sendikanın açtığı dava 5 Ağustos’ta işçiler lehine sonuçlandı. Belediye Başkanı mahkeme kararını uygulamayınca işçiler bu kez 15 Ağustos’ta İstanbul’a yürüyüşe geçti. Bolu, Hendek, Düzce, Adapazarı ve İzmit’te geniş katılımlı karşılamalarla desteklenen işçiler başarıya ulaştı
  • 1969 - Woodstock Müzik ve Sanat Festivali, New York yakınlarında bir mandırada 400 bin kişinin katılımıyla başladı. Festival üç gün sürdü.
  • 1971 - Türkiye'de, Oyak-Renault tarafından Şubat 1971'de üretimine başlanan "Renault 12" marka otomobiller satışa sunuldu.
  • 1971- Adalet Partili İstanbul Belediye Başkanı Dr.Fahri Atabey İstanbul Kadıköy’de “Et Tanzim Satış Mağazası” açılışını yaptı. Atabey “Amacımız halka ucuz ve kaliteli et temin etmektir. Kasaplar insaflı hareket etmeye başladıkları an, bu satış yerleri kapatılır” dedi.
  • 1972- “Sofya’ya uçak kaçırmayı tertipledikleri” iddiasıyla Haziran’dan beri tutuklu olan Altan Öymen ve Emil Galip Sandalcı tahliye edildi.
  • 1972-  Gümrük ve Tekel Bakanı, İstanbul’da 21 Haziran 1971’den itibaren açılmaya başlanan yaş sebze-meyve ve et tanzim satış mağazalarından sonra “normal fiyatın üzerinde sigara satışının önlenmesi için gezici sigara tanzim satışının da yapılacağını” söyledi.
  • 1973 - Vietnam SavaşıABDKamboçya'yı bombalamayı durdurdu.
  • 1974 - Kıbrıs Harekâtı: İlerlemeye devam eden Türk Birlikleri, adanın en büyük 2. şehri olan Mağusa'ya girdi.
  • 1975- Öğrencilik yıllarında Öğrenci Derneği başkanlığı ve İTÜ Öğrenci Birliği başkanlığı yapmış olan 1960’lı yılların devrimci gençlik hareketlerinin öncülerinden Harun Karadeniz, 33 yaşında hapishanede kanserden tedavisine izin verilmediği için yaşamını yitirdi. Karadeniz, Olaylı Yıllar ve Gençlik, Eğitim Üretim İçindir, Devrimcinin Sözlüğü, Yaşamımdan Acı Dilimler ve Kapitalsiz Kapitalistler gibi dönemi anlatan teorik kitapları kaleme almıştır.
  • 1975-  Bangladeş’te askeri darbe: Şeyh Mucibur Rahman tüm aile fertleriyle birlikte öldürüldü. Devlet başkanlığına Muştak Ahmet getirildi.
  • 1975-  Maden-İş Sendikası, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine 5 işyerinde daha grev kararı aldı. Bunlar Böhler, Sert Maden, Beldesan, Türk Philips, Termobuhar kuruluşları.

  •                                                           
    (MECİT SÖNMEZ (24.07.1975 - 15.10.1977)
  • 1976- Nevşehir valisi Ruhi Su, Rahmi Saltuk ve İsmail İpek’in Hacı Bektaş’ı anma şenliklerine katılmasını yasakladı.
  • 1976-  İstanbul Sanayi Odası’nın 1975 yılı cirolarına göre belirlediği “Türkiye’deki 100 büyük firma” sıralamasında İPRAŞ 7 milyar 500 milyon lira ciro ile ilk sırada yer aldı. Onu 3 milyar 566 milyon liralık ciro ile Ereğli Demir Çelik ve 3 milyar 371 milyon liralık ciro ile Karabük Demir Çelik izliyor. SEKA dördüncü, Petkim beşinci, Oyak altıncı sırada yer alıyor.
  • 1977- Tekel ürünlerine yüzde 160’a varan zamlar yapıldı.
  • 1978- CHP iktidarının Maliye Bakanı Ziya Müezzinoğlu ABD’ye gitti. Müezzinoğlu, 18 Ağustos’ta Temsilciler Meclisi’nde oylanacak olan ambargonun kaldırılması kararı öncesi ABD’nin nüfuzu altındaki uluslararası kredi kuruluşlarından fon sağlanması vb. konuları görüşecek.
  • 1979- Et ve Balık Kurumu’ndan adam başı 1 kg ucuz et alabilmek için insanlar sabah erken saatte yüzlerce mt’lik kuyruğa giriyor.
  • 1984-  1383 imzalı Aydınlar Dilekçesi’yle ilgili hakkında dava açılan 56 sanığın yargılanmasına başlandı. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Askeri Mahkemesi’ndeki duruşmanın ilk gününde sorgusu tamamlanan 24 sanık dilekçelerinin “bildiri” vasfı taşımadığını söyledi.
  • 1984 - PKK, Hakkâri ve Şırnak illerinin Eruh ve Şemdinli ilçelerine saldırarak silahlı eylemlerine başladı.
  • 1986 - Türk savaş uçakları Irak topraklarına girip PKK kamplarını bombaladı.
  • 1989- Aziz Nesin, Mina Urgan, Rasih Nuri İleri, Mehmet Ali Aybar ve Emil Galip Sandalcı cezaevlerindeki açlık grevlerine destek amacıyla 48 saatlik açlık grevine başladı. 48.güne giren Aydın E Tipi Cezaevi’ndeki ölüm orucunda durumları kritik olan 6 tutuklu ve hükümlü İzmir Devlet Hastahanesine nakledildi.
  • 1989-  Kazlıçeşme’deki deri fabrikalarından çıkarılan işçilerin sayısı son 1 ayda 100’ü aşınca 3 bini aşkın işçi yemek boykotu yaptı.
  • 1989- “Kuş Cennetini Yaşatma Gönüllüleri”, çevreyi kirleten Bandırma/Bağfaş fabrikasını İstanbul Merkez binası önünde protesto etti.
  • 1991- Şişe-Cam’ın Paşabahçe fabrikalarında işten çıkarılan işçilerin 333’ü yeniden işe alındı.
  • 1993- Ordu’nun Mesudiye ilçesi Topçam nahiyesinde Ortaalan Köyü mezrasında konaklayan TİKKO birliğinin, devlet güçleriyle girdiği çatışmada Nurgül Bölükbaş ve Muzaffer Kahraman öldürüldü.
  • 1993-  RP’li Kağıthane Belediyesi’nden atılan 340 işçi için DİSK’in düzenlediği dayanışma şenliği sanatçıların katılımıyla yapıldı.
  • 1994- Roman ve filmlere konu olan “Çakal Carlos”, Sudan’da yakalandı. Carlos, daha sonra Paris’te mahkeme önüne çıkarıldı.
  • 1994-  6 büyük şehirde kamu çalışanları 2.17 TL’lık memur zammının 2 TL’nı Başbakan Çiller’e, 17 kuruşunu da Başbakan Yardımcısı Karayalçın’a postaladı.
  • 1995- Torino’ya transfer olan Galatasaray’ın eski futbolcusu Hakan Şükür törenle evlendi. H.Şükür’ün nikahını İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı R.Tayyip Erdoğan kıydı, şahitliğini Fethullah Gülen yaptı; Gülen’in önceki gece yapılan imam nikahını da kıydığı öğrenildi.
  • 1996- TKP (ML) militanı Mazlum Mansuroğlu’nun sorguda işkence ile öldürüldüğü bildirildi.
  • 1996- İki Kore’nin birleşmesi için sınır hattına yürümek isteyen öğrenciler Yonsey Üniversitesi’nde bugün de polisle çatıştı.
  • 1996-  Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel kumarhane yasağı yasasını onayladı.
  • 1997- Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ünvanlarından dolayı cezaevlerinde bulunan gazetecilere şartlı tahliye imkanı getiren yasanın TBMM’de kabulünün ardından, Özgür Gündem’deki yazılarından dolayı yaklaşık 3 yıl 8 aydır cezaevinde bulunan Işık Yurtçu ile Bülent Balta, Fatih Yeşilbağ (Özgür Gündem), Kadri Teymur, Güray Ülkü (Kızıl Bayrak), Salih Bal (Medya Güneşi), Mustafa Aslan (Newroz), Mustafa Demirdağ (Özgür Gelecek) ve Hatice Onaran (Devrimci Çözüm) cezaevlerinden salıverildi.
  • 1998- Cumartesi Anneleri’nin 170.eylemine polis engel oldu; İHD’li, ÖDP’li ve kayıp yakını 10 kişi gözaltına alındı.
  • 1999- Can Yücel vasiyeti gereği Bodrum’dan Mavi Yolculuk ile Datça’ya getirilerek toprağa verildi
  • 2000- Türkiye, ‘ Birleşmiş Milletler Bireysel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ‘ ile ‘Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’ni imzaladı.
  • 2000-  İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Gaziosmanpaşa, Bayrampaşa, Güngören, Adalar ve Üsküdar belediyelerinde Belediye-İş üyesi toplam 8 bin 255 işçi, 6 aydır süren toplu görüşmelerde anlaşma sağlanamaması üzerine greve gitti. İzmir/Konak ve Karşıyaka’da da grevler başladı.
  • 2000-  Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz’ün öldürülmesinden idamla yargılanan ülkücü İbrahim Çiftçi’nin de aralarında bulunduğu 4 sanığın ”Zorla 20 milyar TL’lık çek imzalatma, hürriyeti tahdit ve cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak”tan yargılanmalarına başlandı.
  • 2000-  Kuzey Kore ve Güney Kore 1953’ten beri birbirini görmeyen parçalanmış aileleri biraraya getirmek için buluşma düzenledi.
  • 2001- Türkiye genelinde Devlet Güvenlik Mahkemesi kapsamına giren “faili meçhul” dosyası adedi 18 bin 247; dosyaların 11 bin 523’ü Diyarbakır DGM’ye ait.
  • 2001- Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) partiye katılan 51 milletvekili ile Meclis’te grubu bulunan altıncı parti oldu.
  • 2001-  Din işlerinde çalışan emekçilerin örgütü Türkiye Diyanet ve Vakıf Hizmetleri Birliği Sendikası (Din-Bir Sen) kuruldu.
  • 2002- KESK’in “İnsanca yaşam” için İstanbul’dan başlattığı yürüyüşe katılanlar Adapazarı’nda polisçe engellendi.
  • 2004- Venezüella’da referandum yapıldı. Devlet Başkanı Hugo Chavez güven tazelemek için referandumu bizzat kendisi istedi. Venezüella halkının yüzde 58,25’i başkanın görevde kalması için oy kullandı.
  • 2004-  Yönetmen Ayşe Polat “En Garde” filmiyle 57. Locarno Film Festivali’nde Gümüş Leopar ödülünü aldı. Filmin başrol oyuncuları Maria Kwiatkowsky ve Pınar Erincin de En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü birlikte aldı.
  • 2005- İnsan hakları konusunda çaba gösteren beş kuruluş, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları ve Mazlumlarla Dayanışma Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi insan hakları konusunda bir ortak platform kurdu.
  • 2005-  Endonezya hükümeti ile Özgür Açe Hareketi arasında barış anlaşması imzalandı. 30 yıl süren çatışmalarda 15 binden fazla insan yaşamını kaybetti. Anlaşmaya göre, Özgür Açe Hareketi’nin 10 bin militanı silahsızlanacak ve bölgede çıkarılan doğalgaz ve petrol gelirlerinin yüzde 70’i bölge halkı yararına kullanılacak.
  • 2005-  Bulgaristan’da Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP), 2’inci Simeon Ulusal Hareketi (NDSV) ve Türk azınlığın partisi Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin kurduğu koalisyon hükümeti güvenoyu aldı.
  • 2006- İsrailli ünlü yazar ve barış eylemcisi David Grossman savaşta kaybettiği oğlu çavuş Uri Grossman’ı toprağa verdi.
  • 2006-  DİSK/Limter-İş üyeleri, Tuzla Tersaneleri’nde son 50 günde 4 işçinin hayatını kaybetmesini protesto etti.
  • 2006-  Şırnak’ta kolluk güçleriyle PKK arasında çıkan çatışmada 2 er öldü.
  • 2006-  Halkevleri, Filistin ve Lübnan’a gıda ve ilaç desteği için “Yaşasın Filistin, Filistin Yaşasın” kampanyası başlattı.
  • 2006-  Alaşehir’de çevre ilçelerden gelen binlerce üzüm üreticisi AKP’nin tarıma ilişkin politikalarını mitingle protesto etti.
  • 2007 - Peru'da Richter ölçeğine göre 8.0 büyüklüğünde deprem: 514 kişi öldü, 1090 kişi yaralandı.
  • 2008- Kanser tedavisi gördüğü Hollanda’da 4 gün önce hayatını kaybeden DHKP-C lideri Dursun Karataş (56) İstanbul Gazi Cemevi’nde yapılan tören ve yürüyüşle Gazi Mezarlığı’nda toprağa verildi.
  • 2009- KESK’in toplu sözleşme sürecini protesto için Diyarbakır ve İstanbul’dan başlattığı yürüyüş Ankara’da Başbakanlık önünde sona erdi.
  • 2010- Trabzon’un Maçka ilçesindeki tarihi Sümela Manastırı’nda 88 yıl aradan sonra bir günlüğüne ayin düzenlendi.
  • 2010- Adana’da DİSK, KESK, TMMOB, Tabip Odası, İKK ve Alevi Kültür Derneği üyeleri AKP İl binası önünde referandumda “Hayır” çağrısı yaptı.
  • 2010- Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu, Ankara’da miting gerçekleştirdi.
  • 2011- İstanbul Halkevi üyeleri, % 16’ya varan ulaşım zamlarının geri alınması için İdare Mahkemesi’ne başvurdu. ESP’liler de (Ezilenlerin Sosyalist Partisi) Mecidiyeköy Metrobüs durağında toplanarak turnikelerden ücret ödemeden geçme eylemi yaptı.
  • 2013- Karaburunlular balık çiftlikleri, taş ocakları ve rüzgar santrallerine karşı İzmir’e yürüdüler.
  • 2015- TSK çözüm sürecinin bitiminin ardından Doğu ve Güneydoğu’da 9 ilde 75 bölgeyi “özel güvenlik bölgesi” ilan etti. KCK ve Halk Meclisleri de 3 il ve 5 ilçede “özerklik” ilan etti.
  • 2015-  Devlet Bahçeli Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Yönetim sistemi değişmiştir” sözüne Twitter’dan sert yanıt verdi: ”Hayırdır, bu ülkede savaş veya darbe oldu da biz mi kaçırdık?”; “Bizim yerli üretim Hitler’e, Stalin’e, Kaddafi’ye tahammülümüz olmaz.”
  • 2021 - Taliban Afganistan yönetimini devraldı.


      DOĞUMLAR:
  • 1195 - Padova'lı Antonio, Fransisken rahibi, manevi doktrin uzmanı, tanınmış vaiz ve mucize gösterici (ö. 1231)

  • 1702 - Francesco Zuccarelli, İtalyan Rokoko ressamı (ö. 1788)
  • 1750 - Sylvain Maréchal, Fransız şair, filozof ve devrimci (ö. 1803)
  • 1769 - Napolyon Bonapart, Fransız asker ve İmparator (ö. 1821)
  • 1771 - Walter Scott, İskoç yazar (ö. 1832)

  • 1822 - Virginia Eliza Clemm Poe, Amerikalı yazar (ö. 1847)
  • Virginia Eliza Clemm Poe (evlilik öncesi soyadı Clemm; 15 Ağustos 1822, Baltimore - 30 Ocak 1847, New York), Amerikalı yazar Edgar Allan Poe'nun eşiydi. Kuzen olan çift, Virginia Clemm 13, Poe ise 27 yaşındayken evlendi. Bazı biyografi yazarları çiftin ilişkisinin karı kocadan çok ağabey kardeş ilişkisine benzediğini, aralarında cinsel anlamda bir ilişki olmadığını belirtir. Virginia Poe, Ocak 1842'de vereme yakalandı ve Ocak 1847'de 24 yaşındayken bu hastalıktan öldü.
  • 1879 - Ethel Barrymore, Amerikalı sinema ve tiyatro oyuncusu (ö. 1959)

  • 1881 - Mehmet Celâl Nuri İleri (15 Ağustos 1881, Gelibolu – 1 Kasım 1938, İstanbul), Türk gazeteci, yazar, siyasetçi, fikir adamı. Osmanlı Devleti’nden Cumhuriyet’e geçişin önemli simalarından birisidir. Gelibolu mebusu olarak Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda yer almış, ardından TBMM’nin ilk 4 döneminde milletvekilliği yapmış bir siyasetçi; 50 civarında kitap ve 2200’den fazla makale yayımlayarak Türk düşünce tarihinde önemli bir yer edinmiş bir gazeteci ve fikir adamı olan Celal Nuri, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu’da verilen ulusal mücadeleyi destekleyen İleri gazetesinin sahibi idi. Batıcı düşünce akımının önemli temsilcilerinden birisi olarak fikirleriyle yeni cumhuriyetin fikri mimarlarından birisi olmuştur. İstanbul Radyosu’nun kurucusu ve karikatürist Sedat Nuri İleri ile gazeteci ve hukuk profesörü Suphi Nuri İleri'nin ağabeyidir. Yeğeni Rasih Nuri İleri'dir.
  • 1942- Sevda Ferdağ, Türk sinema, dizi oyuncusu ve şarkıcı
  • 1944 - Sylvie Vartan, Bulgar pop şarkıcısı
  • 1945 - Begüm Halide Ziya, Bangladeş'in 1991-1996 ve 2001-2006 arasında görev yapan ilk kadın başbakanı
  • 1945 - Jill Haworth, İngiliz asıllı Amerikalı oyuncu (ö. 2011)
  • 1948 - Selami Şahin, Türk müzisyen
  • 1955 - Asım Can Gündüz, Türk gitarist (ö. 2016)
  • 1957 - Željko Ivanek, Sloven asıllı Amerikalı oyuncu
  • 1963 - Alejandro González Iñárritu, Meksikalı film yönetmeni
  • 1965 - Levent Ünsal , Türk oyuncu,sunucu ve seslendirme sanatçısı
  • 1968 - Debra Messing, Amerikalı oyuncu
  • 1969 - Yetkin Dikinciler, Türk oyuncu
  • 1970 - Anthony Anderson, Amerikalı oyuncu ve yazar
  • 1972 - Ben Affleck, Amerikalı oyuncu
  • 1984 - Salih Bademci, Türk oyuncu
  • 1985 - Emily Kinney, Amerikalı oyuncu ve şarkıcı
  • 1990 - Jennifer Lawrence, Amerikalı aktris

     ÖLÜMLER:

14 Ağustos 2022 Pazar

8 bin yıllık parmak izi - Evrensel

İzmir'in Kemalpaşa ilçesinde, Ulucak Höyüğü'ndeki kazılarda ortaya çıkarılan seramik atölyesinde kentin 8 bin yıl öncesinde yaşamış seramik ustalarına ait parmak izlerine de rastlanıldı.

    Fotoğraf: Kadir Özen/DHA

İzmir'in Kemalpaşa ilçesinde, Ulucak Höyüğü'ndeki kazılarda ortaya çıkarılan yapının, en eski seramik üretim atölyesi olduğu anlaşıldı. Seramik üretiminde kullanılan hamurların üzerinde, kentin 8 bin yıl öncesinde yaşamış seramik ustalarına ait parmak izlerine de rastlanıldı. Kazı başkanı Prof. Dr. Özlem Çevik, seramik üretiminde ilk uzmanlaşmayı fiziksel olarak göstermesi açısından atölyenin çok önemli olduğunu belirtti.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Trakya Üniversitesi, Kemalpaşa Belediyesi ve Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi'nin desteğiyle İzmir'in en eski yerleşim yeri, 8 bin 850 yıllık Ulucak Höyüğü'nde yürütülen kazı çalışmaları sürüyor. Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özlem Çevik'in, 2009 yılında kazı başkanlığını devraldığı höyükteki çalışmalarda bugüne dek İzmir'in tarihiyle ilgili birçok bulgu gün yüzüne çıkarıldı. Ulucak Höyüğü'nün, Ege Bölgesi'nin ilk çiftçilerine ev sahipliği yaptığı da bu çalışmalarla tespit edildi. Ayrıca ilk yerleşimcilerin 7,5 metrelik kültür tabakası boyunca evlerini birbiri üzerine inşa edip kesintisiz 1150 yıl boyunca aynı yerde iskan ettikleri de anlaşıldı.

                                  Fotoğraf: Kadir Özen/DHA


DÜNYA ARKEOLOJİSİ İÇİN ÖNEMLİ

Dünya tarihi için değerli olan Ulucak Höyüğü'nde ortaya çıkarılan seramik üretim atölyesi ve içindeki buluntular birçok yeni bilgiye de ulaşılmasını sağladı. Tarihteki en eski seramik üretim atölyesi olan 100 metrekarelik yapıda, seramik kapların pişirildiği fırınlar ve seramik kapların boyanmasında hematit boyayı öğütmek için kullanılan çok sayıda öğütme taşlarının yer aldığı kaydedildi. Kazı başkanı Prof. Dr. Özlem Çevik, "Tarihsel olarak Mezopotamya'dan Ege Bölgesi'ne kadar geniş bir coğrafyada ilk seramiklerin günümüzden 9 bin yıl önce yapıldığını biliyoruz. Bu ilk seramikler yapıldığı zaman olasılıkla kadınlar tarafından hane içi üretiliyordu. İlk seramiklerin ortaya çıkışından bin yıl sonra milattan önce 6 binlerde ise belirttiğim bu geniş coğrafyada bulunan seramikler üzerine yapılan incelemelerden yola çıkarak, bunların uzman seramik ustaları tarafından yapıldığı varsayılmaktaydı. Ulucak'ta bulduğumuz bu atölye, Yakın Doğu veya dünya arkeolojisi için önemli. Çünkü ilk kez seramiğin uzmanlar tarafından yapıldığını fiziksel olarak gösteren bir kanıt" dedi.

SERAMİK ÜRETİMİNDEKİ UZMANLAŞMA

    Fotoğraf: Kadir Özen/DHA

Atölye hakkında bilgi veren Prof. Dr. Çevik, "Bu yapı evlerden çok farklı. 6-7 odalı bir mekan. Bu alanlarda seramik üretimin tüm aşamaları uygulanıyor. Yani hamurun hazırlanmasından şekillendirilmesine, astar boyanın kullanımından perdahlanmasına kadar seramik üretiminin tüm zinciri yer alıyor. Buranın seramik üretim atölyesi olduğunu, rahatlıkla söyleyebiliriz. Tohum örneklerinin analizine göre ise aldığımız radyokarbon tarihlemelerden yapının, milattan önce 6 bine tarihlendiğini biliyoruz yani burası, 8 bin yıllık bir atölye. İnsanlık tarihinde seramik üretimindeki ilk uzmanlaşmayı, fiziksel olarak göstermesi açısından çok önemli. Bu atölye, seramik üretimindeki uzmanlaşmada en eski kanıt" diye konuştu.

Atölyedeki buluntularda parmak izlerine rastlanıldığını da kaydeden Prof. Dr. Çevik, "Seramik yapılmadan önce kil hamurun hazırlanması lazım. Atölye yanmış. Bulduğumuz hamurlarda, üzerindeki parmak izlerinin katılaşmış olduğunu gördük. 8 bin yıl önce ona dokunan insanların parmak izleri ve elleri böylelikle korunmuş" dedi.

"CİNSİYET AYRIMININ OLMADIĞINI GÖRÜYORUZ"

Parmak izlerinin incelendiğini belirten Prof. Dr. Çevik, "Gelişen teknolojilerle birlikte parmak izlerinin yaş ve cinsiyetini de tayin ettik. Yapılan ön inceleme, 11 yaşından daha küçük çocukların bu atölyede çalışmadıklarını ortaya koydu. Geçmiş köy toplumlarında seramiklerin, günümüzdeki gibi hane içinde kadınlar tarafından üretildiği varsayılır. Seramik yapımının elden çark teknolojisine dönüştüğü gelişkin topluluklarda ise seramik kapların erkekler tarafından uzmanlaşmış bir üretim faaliyeti olarak gerçekleştirildiği düşünülür. Erken seramik uzmanlaşmasına dair somut kanıtlar içeren Ulucak Höyük'teki parmak izlerine baktığımızda hem kadın hem de erkek olabilecek parmak izlerinin hamur üzerinde yer aldığını görüyoruz. Demek ki erken uzmanlaşmaya geçişte kadın veya erkek gibi keskin bir cinsiyet ayrımının olmadığını görüyoruz" diye konuştu.

(EVRENSEL)

 

İkinci Birinci Meclis + İslamcı faşizm - Özdemir İnce / Cumhuriyet

 


İkinci Birinci Meclis

“Kendi kişisel çıkarları için yabancılarla işbirliğine giren ve gücünü halktan almayan küçük bir azınlığın dışındaki tüm güçler; Aralarındaki Etnik, Dini ve Siyasi ayrımları erteleyerek Ulusal Kuruluş Mücadelesi yolunda birleşmelidir.” 

M. Kemal ATATÜRK (İrade-i Milliye, 1921)

***

Tarihçi (Prof. Dr.) Şaduman Halıcı ile sohbet etmekteydik. Bana “altılı masa” hakkında ne düşündüğümü sordu. “İkinci Birinci Meclis” çıktı ağzımdan. O ana kadar hiç düşünmemiştim bunu ama kulağım duydu. Hiç de içi boş bir remil değildi. Altı ayaklı masa, Atatürk’ün “Aralarındaki Etnik, Dini ve Siyasi ayrımları ERTELEYEREK Ulusal Kuruluş Mücadelesi yolunda birleşmelidir” sözlerini doğrular nitelikteydi: 

 - CHP, merkez sol

- İYİ PARTİ, milliyetçi merkez sağ

- SAADET PARTİSİ, dindar muhafazakâr

- DEMOKRAT PARTİ, liberal demokrat merkez sağ

- DEVA PARTİSİ, dindar muhafazakâr

- GELECEK PARTİSİ, dindar muhafazakâr

23 Nisan 1920’de açılan Birinci Büyük Millet Meclisi’nde, Sivas Kongresi’nde karar alındığı için siyasal parti yoktu ama iktidar ve muhalefet  vardı: İttihatçılar (İttihat ve Terakki), İtilafçılar, Bolşevikler, dinci muhafazakârlar, tarikatlar ve şeyhleri gibi çok farklı düşünsel ve inanç tabanının temsilciler vardı.

Birinci Meclis’teki gruplar: İstiklal grubu, Tesanüt grubu, Müdafa-i Hukuk zümresi, Halk zümresi, Islahat grubu.

Bu gruplar arasında yarışma Meclis’te kargaşa yaratınca Mustafa Kemal Paşa duruma müdahale etmiş ve 10 Mayıs 1921 tarihinde Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Grubu’nu kurmuş, bunun üzerine Meclis’teki üyeler üçe bölünmüş ve Meclis’te şöyle oturmuşlardı:

1- Hükümete yakınlar sağda. 

2- Hükümete karşı olanlar solda.

3- Yaşlılar ve tarafsızlar ortada.

 Birinci Grup sayılan  Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti (ARMHC) örgütlü hareket etmiş, bu grubun dışında kalan milletvekilleri “Biz de Anadaolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk’tan geliyoruz” diyerek İkinci Grubu kurmuşlardır. Bu iki grubun dünyaya bakışları farklıdır. Kurtuluş’tan sonraki devlet düşünceleri birbirine zıttır, ekonomi politikaları ayrıdır.

Ama ikisi de vatanın kurtuluşu ve Türklüğün özgür ve bağımsız yaşaması konusunda birleşmişlerdir. Birinci Meclis’i demokratik yapan bu özelliğidir.

Şu anda, Birinci Cumhuriyet AKP sayesinde yıkılmış ve altılı masa şu anda ikinci kurucu meclis durumunda. 2023’ten sonra ne olacak? Altı parti, İkinci Cumhuriyeti yeniden kuracak mı kurmayacak mı?

Güçlendirilmiş parlamenter sistemi mutlaka kuracaklarını ilan ettiler. Bunun anlamı şudur: Kuvvetler ayrılığı ilkesini mutlaka işler hale getirecekler. Hukuk devletini mutlaka onaracaklar. Anayasanın ikinci maddesine mutlaka itaat edecekler. Başta Öğrenim Birliği (Tevhidi Tedrisat) olmak üzere Devrim Yasalarını ödünsüz uygulayacaklar. Şeyhülislamlığa özenen Diyanet İşleri Başkanlığı’nı mutlaka laik Cumhuriyete uygun hale getirecekler. Merkez Bankası, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, TRT gibi anayasal kamu kuruluşlarını hükümetlerin etki ve saldırısına karşı donatacaklar... Ve bunları yapacak olurlarsa İkinci Cumhuriyetin kurucuları olarak tarihe geçecekler.

Altı partinin genel başkanları, benim çok partili rejime 25 yıl erken geçildiği görüşümü bilirler mi bilmezler mi, bilemem. Bu görüşüm 1950’de iktidara gelen merkez sağın temsilcisi Demokrat Parti’nin demokrasiye ihanet etmesine dayanmaktadır. Ondan sonra gelen merkez sağ partiler de “dini kullanarak” demokrasiye ihanet ettiler. Bu ihanetler olmasaydı, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 15 Temmuz hareketleri olmaz, AKP diye bir İslamcı parti 20 yıl iktidarı işgal etmez, R.T. Erdoğan adlı biri siyaset sahnesine çıkamaz ve ülkemiz dünya taşrasında gecekondu olmazdı. 1950’den sonra büyük bir fırsat kaçtı bari 2023’te kaçmasın.

                                                            /././

İslamcı faşizm 

İnanç bağlamında kitabi ya da bireysel Musevi faşizmi, Hıristiyan faşizmi olmadığı gibi İslam faşizmi de olamaz.

Son yıllarda, terör ya da  çağdışı, gerici, saplantılı bireysel ya da örgütlü şiddet olayları söz konusu olduğu zaman “La fascisme islamique”, “İslamic fascism” tanımı kullanılıyor. Bu deyiş, “yirminci yüzyılın başlarındaki Avrupa faşist hareketleri”ninkine benzer şekilde, “İslama inancın, dininin totaliter bir siyasal ideolojinin hizmetinde kullanılması için bir örtü olarak kullanılması” anlamına gelen bir terimdir. Bu nedenle çok dikkatli kullanılmalı.

Faşizmin internetdeki sıradan tanımı şöyle: İtalya’da, Mussolini’nin önderliği altında 1919’da başlayan, adını 1922–1943 yılları arasında iktidarda bulunan partiden alan, sendikalara, meslek kuruluşlarına dayanan, devlet sınırlarını genişletmek ereğini güden, tüm yetkilerin tek partinin ve tek kişinin elinde toplandığı düzen. // Demokratik düzen yerine aşırı, çarpıtılmış bir ulusçuluğa dayanan bir baskı düzeni kurmayı amaçlayan öğreti.

İslam adına yapılan eylemlerin tamamı maddi ve manevi şiddet, demokrasi karşıtlığı ve totaliterlik içerdiği için İslamcı faşizm(i) deyimi kullanılabilir.

“Din” dediğimiz olgu bireysellikten çıkıp toplumsallaşmaya, dahası toplumu yönlendirmeye kalkışırsa şu ya da bu şekilde faşizmle ve despotizmle örtüşür.

Tevrat, İncil ve Kuran’da yazılı olanlar indikleri, derlendikleri ya da yazıldıkları zaman ve mekânın bilgisiyle sınırlıdırlar. Yerçekimi hep vardı, uzay düzeni milyarlarca yıldır var ama bu bilgileri kutsal kitaplarda bulamazsınız. Dünyanın, dağların, denizlerin canlı varlıkların, insanın bilimsel oluşumunu da kutsal kitaplarda aramak saçmalıktır. Din dindir, bilim bilimdir: Bunları yarıştırmamak, çarpıştırmamak gerekir.

İnsanlık var oldulça hem Tanrı, hem din(ler) varlıklarını sürdürecek. Dinciler, dinbazlar istedikleri kadar tersini iddia etsinler, din bireyseldir. Bireyin bir dine inanmak, din değiştirmek özgürlüğü vardır. Ama bir birey bütün insanların aynı dine inanması gerektiğini düşünürse; bu bireyler bir topluluk oluşturup kendi dinlerini tek din olarak zorlamaya başlarlarsa; daha da ileri gidip düşünceyi silahlandırarak saldırıya geçerlerse buna faşist terörizm denir. Bu nedenle günümüzde İslam terörü değil ama İslamcı terör vardır: Hizbullah, İBDA-C, IŞİD, Boko Haram, Taliban, El-Kaide vb. örgütler. Bu terör örgütlerinin tamamı başta cihat kavramı olmak üzere çağdışı bazı kavramları güncelleştirerek terörün gerekçesi olarak kullanmaktalar.

Kutsal kitapları, bügün, zaman ve mekândan soyutlayarak yorumlamak son derece tehlikelidir. Tevrat’ın Tanrısı İsrailoğullarını özel olarak yarattığını söyler, onlara toprak tahsis eder (vaat edilmiş topraklar), onları kayırır ve korur, gerektiğinde oları yere çalar ama sanki dünyada İsrailoğullarından başka insan yoktur. Günümüz dünyasında Tevrat’a göre yaşamak mümkün değildir.

Kuran’da Tevbe suresi 5. ayeti okuyalım: “O haram aylar sona erince müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayın, esir edin // Eğer şirkten vazgeçer, namazı kılar ve zekâtı verirlerse yollarını serbest bırakın.”

Bu ayete dayanarak cinayet işlerseniz, kendinizi bu ayetle savunabilir misiniz?

Çağdaş devlet, bilimsel gerçeklerle çelişen dinsel bilgi ve inançlardan arındırılmış bilgiyle donanmış olmak zorundadır. Yani laik olmak!

Bizi kendi selefi dünyasında yaşamaya zorlayan AKP iktidarını “İslamcı” sıfatıyla tanımlamak zorundayız. Terör günümüzde ikiye ayrılmakta: Silahlı ve silahsız terör. Yanlışları dinin naslarıyla, fetvalarla korumak ve meşrulaştırmak silahsız terördür.

Özdemir İnce / Cumhuriyet

Mermer ocağına karşı direnen köylüler maden firmasını pes ettirdi - YUSUF YAVUZ / SOL

 












Akseki'de tarihi ve doğal mirasın yoğun olduğu 5 köyün ortasında mermer ocağı açılmasına karşı 4 yıldır bilimsel verilerle mücadele eden yöre halkı sonunda maden firmasına geri adım attırdı

Antalya’nın Akseki ilçesine bağlı 5 köyü etkileyecek bölgede özel bir firmaya yaklaşık 140 hektarlık alanda mermer ocağı ruhsatı verildi. Haziran 2018’de ÇED süreci başlatıldığı duyurulan proje kapsamında ilk etapta 520 bin metrekarelik alanda faaliyete başlamak isteyen firmanın ruhsat sahası içinde onlarca tescil edilmemiş arkeolojik kalıntı ile 151’i endemik olmak üzere binden fazla bitki türünün varlığı tespit edildi. Yöre halkının talebi üzerine bölgede yapılan incelemede, aralarında 1000 yaşındaki anıt zeytin ağacının da bulunduğu toplam 11 bin 578 zeytin ağacı tespit edilerek kayıt altına alındı. Yöre halkının mermer ocağı açılması planlanan bölgedeki doğal ve kültürel varlıkların korunması gerekliliğini bilimsel verilerle tespit edip ortaya koyunca firma ısrarından vazgeçti, bakanlık ise projeyle ilgili ÇED sürecinin sonlandırıldığını açıkladı. Karar, 4 yıldır yaşam alanlarını korumak için mücadele veren yöre halkı tarafından sevinçle karşılandı.

Akseki ilçesine bağlı Güzelsu, Pınarbaşı, Çaltılıçukur, Çukurköy ve Taşlıca köylerini etkileyecek bölgede mermer ocağı ruhsatı verilmesi yöre köylülerini ayağa kaldırdı. Tarihi ve doğal varlıkları vahşi madenciliğin etkisinden korumak için 4 yıldır mücadele eden yöre köylülerinin ilgili bakanlıklar nezdinde yürüttüğü bilimsel temelli mücadele sonunda maden firmasına geri adım attırdı. Mermer ocağı açılması planlanan bölgede bulunan doğal ve kültürel varlıkların yanı sıra yöre halkına rağmen sonuç alamayacağını anlayan maden firmasının projeden geri adım attı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ise firmanın talebi üzerine projeyle ilgili ÇED sürecinin sonlandırıldığını açıkladı.

'Firmanın talebiyle ÇED süreci sonlandırıldı'

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’nün projeyle ilgili ÇED sürecinin sonlandırıldığını açıkladı. İlgili kurumlar ile proje sahibi firmaya gönderilen 18 Temmuz 2022 tarihli ÇED süreci sonlandırma yazısında, projeyle ilgili ÇED sürecinin başlatılmasının ardından Temmuz 2018’de halkın katılımı toplantısının düzenlendiği kaydedilerek, “Söz konusu projeye ‘Proje Özel Formatı’ verilmiş, 11. 04. 2019 tarihinde 2. İDK toplantısı yapılarak projenin süreci durdurulmuştur. Kayıtlı dilekçede faaliyet sahibinin projeyi gerçekleştirmekten vazgeçtiği belirtilerek ÇED sürecinin iptal edilmesi ve konu ile ilgili gereğinin yapılması talep edilmektedir. Söz konusu ‘Ar:201800575’ ve ‘Ar:201800638’ Numaralı II-B Grubu Maden (Mermer) Ocağı Projesi ile ilgili olarak proje sahibinin talebi üzerine ÇED süreci sonlandırılmıştır” ifadelerine yer verildi.

Köylülerin mücadelesi örnek oldu

Akseki’ye bağlı Güzelsu, Pınarbaşı, Çaltılıçukur, Çukurköy ve Taşlıca köylerinin ortasında kalan geniş arazide yaklaşık 140 hektarlık mermer ocağı ruhsatı verilmişti. TEKNOMER adındaki özel bir madencilik firması, ilk etapta ruhsat sahasının 52 hektarlık kısmında mermer çıkarmak için ÇED başvurusu yapmış, ancak Haziran 2018’de başlatılan ÇED sürecinin sonlandırılmasını isteyen yöre halkı, 1000’den fazla ıslak imza toplayarak hem dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na hem de Kültür ve Turizm Bakanlığı ile ilgili diğer kurumlara resmi başvurular yapmıştı.

Akseki halkı Nisan 2019'da mermer ocağına karşı bölgenin doğasının ve tarihinin korunması için bir çalıştay düzenlemişti

Arkeolojik kalıntı tescillendi

Mermer ocağı açılması planlanan bölgenin proje tanıtım dosyasında yer verilen bilgilerin aksine tarım arazileriyle dolu olduğunu, ayrıca yüzlerce bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yaptığını ortaya koyan yöre halkı, bölgenin aynı zamanda arkeolojik kalıntılarla dolu olduğunu da belgeledi. Köylülerin gösterdiği alanda inceleme yapan uzmanların tespitlerinin ardından bugüne kadar mermer ocağı ruhsatı verilen bölgede tescil edilen arkeolojik kalıntı sayısının 60’ın üzerinde olduğu belirtiliyor.

Çukurköy Asarından getirilen bu parça köyün mezarlığında bulunuyor ve yöre halkınca Fatma Ana taşı olarak adlandırılıyor.

Zeytinlikler tehdit altındaydı

Öte yandan yöre köylülerinin talebi üzerine mermer ocağı açılmak istenen bölgedeki zeytin ağaçlarıyla ilgili bir tespit çalışması yapan Akseki İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü yetkilileri, 7 Ocak 2019 tarihli raporda özetle şu bilgilere yer vermişti:

“Söz konusu bölgede, 200 ile 1000 yaşları arasında olduğu tahmin edilen 4 adet anıt zeytin ağacı ve 255 zeytin üreticisi ve muhtelif yaşlarda yaklaşık 11 bin 578 adet zeytin ağacı olduğu, kurumumuzca saha çalışmalarıyla tespit edilmiştir.”

1,2 milyon metreküp atık çıkacaktı

Bakanlığın ÇED sürecini sonlandırdığı mermer ocağı projesi hayata geçseydi tarihi ve doğal mirasın yoğun olduğu bölgede yılda 1 milyon 200 bin metreküp ham mermer çıkarılması planlanıyordu. Proje dosyasında yer verilen bilgilere göre çalışmalar sırasında alandan çıkarılan malzemenin yalnızca yüzde 7’lik kısmının mermer olarak değerlendirileceği belirtilirken, yılda yaklaşık 1 milyon 116 bin metreküplük kısmının ise atık (pasa) olarak ayrılacağı kaydediliyor.

Yöre halkı yıkıma karşı yaşamı savundu

Antalya’nın özgün kırsal mimarisi ve üretim değerleriyle öne çıkan ilçelerinden biri olan Akseki’de son yıllarda birbiri ardına açılmasına izin verilen mermer ve taş ocakları oldukça hassas olan bölgeyi tehdit ediyor. Yıkım projelerine karşı son yıllarda giderek artan bilinç ve yaşam alanlarını koruma refleksi yöre halkını bir araya getirirken, bilim insanları ve kamu kurumlarına yapılan başvuruların ardından hazırlanan bilimsel rapor ve tespitler bilinçli mücadelenin kazanımı olarak maden firmasına geri adım attırdı.

YUSUF YAVUZ /  SOL

13 Ağustos 2022 Cumartesi

Olan bitenin Aslı! - Orhan Gökdemir / SOL

 


'Topladık, damıttık, işte işin aslı ortada; küçücük akıllarıyla koca ülkeye yeni bir don biçmeye çalışıyorlar hep birlikte.'

Robert College ve ABD Maine'de Bates College'dan mezun oldu. New York Üniversitesi'nde gazetecilik ve Ortadoğu üzerine yüksek lisansını tamamladı. Gazeteciliğe Cumhuriyet’te başladı. Yeni Yüzyıl, NTV, Radikal, Sabah, Habertürk, Akşam ve Milliyet’te köşe yazarı, muhabir, Washington temsilcisi ve Ankara temsilcisi olarak çalıştı. The New York Times, The Wall Street Journal gibi gazetelerde haber ve makaleleri yayımlandı. Öyle Amerikancıydı ki, Suriye’ye yönelik cihatçı saldırısında devrim bulmayı bile başarmıştı. Henry Barkey’in açıklamasından önce Halk TV’nin ekran yüzü olmaya hazırlanıyordu. Çok başarılı, çok renkli bir basın figüründen söz ediyoruz.

ABD Dışişleri Bakanlığı eski çalışanı Barkey, Osman Kavala ile akşam yemeği yediği iddiasıyla ilgili, neden şimdi bilinmez, bir açıklama yaptı ve “yemeği Osman Kavala ile değil Aslı Aydıntaşbaş ile yedik” dedi. 18 Temmuz 2016’da, demek ki 15 Temmuz şeyinden üç gün sonra, yemekte, “sivil toplum lideri” Osman Kavala ile karşılaşmışlar ve ayaküstü sohbet etmişler. Ekim 2020’de savcılık Kavala ile Barkey’i darbe planlamak ile suçladı, yemekteki o karşılaşmayı da plana kanıt gösterdi.

İddia böyle olunca tepki kaçınılmazdır. Aydıntaşbaş, “o şahıs” diyerek bahsettiği Barkey için “esrarengiz bir zamanlamayla yeni bir polemik başlatmıştır” dedi. Halbuki o şahıs Aslı Hanım’ın baş haber kaynağıydı. Düzenli olarak haberleşiyor, fikir ve bilgi alışverişinde bulunuyorlardı. KRT muhabiri Sultan Eylem Keleş “yemekteki siz miydiniz” diye sordu, “böyle bir iddia var ama bu olayla bir ilgim yok” cevabını aldı. “Henri Barkey'i tanıyıp tanımadığı” sorusunu ise “Herkes tanıyor, Washington'da büyükelçiliğe giden, yetkililerle, bakanlarla görüşen biriydi” diye yanıtladı. İstihbarat herkesin gözü önünde ve herkesin bilgisi dahilindedir. Demek ki bir Türk vatandaşı için “Amerikan casusluğu” mümkün değildir. Bilgi alışverişi doğaldır ve meşru kabul edilmektedir. 

Barkey bu ön kabulle, “hiç saklamadım” dedi, Washington’daki tanıdıklarının hepsi haberdardı. Demek, yemek ABD devlet yetkililerinin bilgisi dahilindedir. Saklama gereği nereden kaynaklanıyor peki? Kavala’ya açılan casusluk davasının iddianamesine bakmış, Aslı Hanım'ın adını orada görmeyince, başına bela gelmesin diye, ismini “Atlantic” mecmuası için yazdığı makalede anmamıştı. Onu darbe yapmakla suçlayan savcılık da arayıp sormamıştı. Bu durumda bilgiyi kendine saklamış olmasında suç şüphesi göremiyoruz. Tele1’de bu çekincenin sebebini sordular, “Zaten ABD kamuoyu Aslı Hanım'ın adını bilmez, sadece devlet nezdinde tanınır” dedi. Bizdeki gibi değildir, orada sadece “devlet ünlüsü”dür, adını anmamak için yeter sebeptir.

Fakat savcılık, o yemekte lokantada bulunan ve bulunma sebebi Barkey ile toplantı olmayan başkalarını iddianamede zikretti. Sylvia Tiryaki bunlardan biriydi. İfadesinde “Henri Barkey o gece Osman Kavala ile değil, 35-40 yaşlarında mavi elbiseli bir kadınla yemek yedi” dedi. Ancak casusluk iddianamesini yazan dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Vekili Hasan Yılmaz, bu tanık ifadesini dikkate değer bulmadı. O akşam Karaköy Lokantası’nda olan başka isimler de vardı. 15 Temmuz-17 Temmuz 2016 tarihleri arasında, Henri Barkey’in de aralarında olduğu bir grup ile Büyükada’da bir otelde “İran ve Komşuları” toplantısına katılan Marwa Daoudy, başka bir masada Sylvia Tiryaki ile birlikte oturuyordu. Onun adı da iddianamede zikredildi. İddianamede şöyle deniyordu: “Şüpheli Mehmet Osman Kavala’nın, darbe girişiminden hemen sonra 18 Temmuz 2016 tarihinde Henri J. Barkey ve Splendid Otel’deki toplantıya katılan Sylvia Tiryaki, Marwa Daoudy ile Beyoğlu ilçesindeki Karaköy Lokantası’nda akşam yemeğinde görüştükleri, sonrasında da şüpheli Henri J. Barkey’in yurtdışına çıktığı tespit edilmiştir…” Darbe şüphesi var ve fakat Aslı Aydıntaşbaş tamamen dışındadır!

                                                                      ***

Devam ediyoruz. Eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz, Osman Kavala’nın casuslukla suçlandığı iddianameyi yazdıktan bir hafta sonra Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla Adalet Bakanlığı’na bakan yardımcısı olarak atandı. Yılmaz, aynı zamanda Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) 1. Daire'nin de üyesiydi. Hâkim ve savcıların bütün özlük işleri, atama dahil, bu daireye bağlıydı. Hasan Yılmaz HSK içerisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kontrolü altında olduğu iddia edilen “İstanbul Grubu”nun da en önemli üyelerinden biriydi. Haliyle adı pek çok önemli dosya ile birlikte anılıyordu. Olmayan MASAK raporuna dayanarak firari patron Sezgin Baran Korkmaz’ın mal varlıkları üzerindeki tedbiri ve yurtdışı çıkış yasağını o kaldırmıştı. Cemal Kaşıkçı cinayeti davasının Suudi Arabistan’a devri kararını bozmak için Adalet Bakanlığı’na yapılan başvuruyu o reddetmişti. Libya’da öldürülen Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) personelinin kimliklerini ifşa ettikleri gerekçesiyle yargılanan gazetecilerin davasında savcı oydu. Ama nedense Aslı Aydıntaşbaş’ı iddianameye eklemeyerek korumayı tercih etmişti. Basit bir ihmal sayamayız. Nedenini arıyoruz, sade sorular soruyoruz. 

                                                                       ***

O yemekten bir yıl geriye gidelim. 2015 yılındayız. Yandaş basın aracılığıyla tuhaf ama ilginç bir haber servis edildi. Haber “Garo’nun ayrılma kararına HDP’den ret” başlığını taşıyordu. Habere göre Aslı Aydıntaşbaş ile sevgili olan HDP'li Garo Paylan, bu ilişkiyi bitirmeye karar vermişti. Durumu öğrenen HDP yönetimi, “Aslı'nın ABD'deki etkili çevresiyle irtibatımız kopmasın” diyerek bu ayrılığa karşı çıkınca, Garo Paylan da ilişkiyi sürdürmek zorunda kalmıştı!

Haberin çok zorlama olduğunu düşünebiliriz. Gerçek olduğunu kabul ettik diyelim, bu bilgiler ancak casusluk faaliyeti ile elde edilebilir. MİT kaynaklı olduğunu düşünebiliriz. Nihayetinde bir magazin haberidir. Ama kuşku götürmeyen, delilli bilgilerimiz var. Aslı Aydıntaşbaş, Paylan'ın milletvekili adayı gösterilmesinde etkili olan isimlerden biriydi. Köşe yazılarında hem Paylan'a hem de HDP'ye övgüler dizmişti. Hatta birlikte Yunanistan'a gitmiş o vesileyle Çipras'a tebriklerini iletmişlerdi. 


Sonra devir değişti, desteklenesi yeni partiler ortaya çıktı. Abdullah Gül’ün inayetiyle kurulan Ali Babacan Partisi bunlardan biriydi. Babacan’ın girişimi en büyük desteği Aslı Hanım'dan aldı. “İstanbul seçimleri, İmamoğlu’nun yükselişi ve Babacan/Gül hareketinin çıkışı, Türkiye’de siyasetin yeniden şekilleneceğinin habercisi” dedi bir yazısında. Yeni yatırım alanı Abdullah Gül ile Ekrem İmamoğlu arasında bir yerdeydi. Biri olmasa diğeriydi! Bu yeni yolun gönüllüleri çoktu. Unutulmasın diye liste yapıp yayınladılar sosyal medyada. Adına “Abdullah Gül PR'cıları” dediler. Hasan Cemal başı çekiyordu. Fehmi Koru, Ufuk Uras, Oral Çalışlar, Metin Münir, Ruşen Çakır, Aslı Aydıntaşbaş, Ali Bayramoğlu, Deniz Ülke Arıboğan, Oya Baydar, Can Dündar, Hayko Bağdat, Cihangir İslam arkadan geliyordu. Tabii Levent Gültekin’i unutamayız; Halk TV’deki Abdullah Gül PR’cılarının başıydı. Şimdi bir kısmı HDP Danışma Kurulu üyesidir. Aslında HDP etrafında toplanmış sol cenahta da ateşli ve pek radikal taraftarları vardır. Abdullah Gül, Ekrem İmamoğlu, Halk TV, HDP, bir ara Cumhuriyet gazetesi arasında dolaşıp duran bir liberal çizgidir bu. Çoğu “yetmez ama evet” kanalından gelir. Bir kısmı Karaköy’deki bir lokantada istihbarat ağına yakalanmıştır. Her ne olursa olsun esası bir magazin haberidir. Fakat tabii toplumda olduğu gibi magazin haberlerinde rastlantılara yer yoktur.

                                                                            ***

Rastlantı yoksa zorunluluk vardır. Aydıntaşbaş’ın üyesi olduğu pek çok kuruluştan biri İBB’nin İstanbul Kent Konseyi’dir. Peki, başka kim var bu Kent Konseyi'nde? Emre Alkin var mesela, liberalin önde gidenidir. Oyuncu Mert Fırat ve bizim Cengiz Özdemir var. Cengiz’le arkadaşlığımız çok eskilere dayanıyor. Foncu gazeteciler tartışması çıkınca Ruşen Çakır’a destek olmak için bize kılıç çekti. Rastlantı sayamayız.

Ayak izlerini takip ederek ilerliyoruz. Tele1 ABD Temsilcisi Yılmaz Polat, Aydıntaşbaş’ın başka bir yemek katılımını haber verdi birkaç gün önce. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, yönettiği şehir karla boğuşurken, İngiltere Büyükelçisi ile yediği yemeğe de eşlik etmişti. 

Yemeğin önemi şurada. İngiltere Büyükelçisi ilginç bir toplantıdan dönmüş, sıcağı sıcağına İmamoğlu ile yemeğe oturmuştu. O toplantı, 2021 Ekim’inde “Atina'da gizli Türkiye toplantısı” başlığıyla yansıdı basına. Yunanistan'ın sağcı gazetesi Estia’nın haberine göre, İngiltere'nin Atina, Lefkoşa ve Ankara büyükelçileri ile Yunan siyaset ve medya temsilcileri bir araya gelmiş, Türkiye’nin durumunu görüşmüşlerdi. Toplantıya büyükelçilerin yanı sıra Yunan hükümetinin bakanları, ana muhalefet Syriza partisi temsilcileri, gazete yayın yönetmenleri, köşe yazarları ve analistleri katılmıştı. Organizasyonu İngiltere'nin Atina Büyükelçisi Matthew Lodge yapmıştı. Ankara Elçisi katılımcılara, “Erdoğan'ın günleri sayılı, kansız bir geçişe gidiyoruz” demişti... Tartışmada darbe senaryolarının da konuşulduğuna değinen Estia gazetesi, “Bir saray darbesinde ailesinin korunması ve güven altına alınmasına yönelik garantilerle iktidarın barışçıl teslimine liderlik edebilecek şahıslara atıfta bulunuldu” diyordu. Gazeteye göre bu aracı şahıslar, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve görevdeki iki yetkiliydi. 

                                                                           ***

Madem dönüp dolaşıp gazetecilik mesleğine geliyoruz, bir isim daha zikredelim. Kamil Ekim Alptekin, Aslı Aydıntaşbaş’ın kısa süre evli kaldığı eşidir. Hollanda’da hukuk okumuş, okul biter bitmez ABD dış ilişkiler bürosunda işe başlamış. Orada Egemen Bağış’la kesişmiş yolları, sıkı dost olmuşlar. CV’sinde TABA ve DEİK başkanlığı, İsrail’le gaz alışverişi, uçak fabrikası sahipliği, AKP hükümeti adına lobicilik faaliyeti, Fethullah Gülen’in kaçırılması planı dahil ne ararsan var. Sezgin Baran Korkmaz skandalında da adı geçiyor. Meşhur “Artı 1 TV”nin sahiplerinden olduğu iddia ediliyor. 2007’de Atasay Kuyumculuk’un sahibi Cihan Kamer’le ortaklığa giriyor. İkili, Türkiye’de uçak filosu işletim merkezi kurmak için 120 uçak siparişi veriyor. Ancak sipariş verdikleri Eclipse Aviation adlı şirket iflasını açıklayınca proje yatıyor. Şirket iflasını isteyince Ekim Alptekin 1,5 milyar dolarlık şirketi 40 milyon dolara satın alıp uçak fabrikası sahibi oluyor. Şirketine de EA Havacılık adını veriyor. 2007’de Aslı Aydıntaşbaş ile evleniyor adamımız. Nikah şahitleri Şaban Dişli ve dönemin Enerji Bakanı Hilmi Güler oluyor. Bir yıl geçmeden boşanıyorlar. Genç bekarımız inşaat işine geçiyor, 2011 yılında EA İnşaat’ı kuruyor. Fenerbahçe Kongre Üyesi iş adamı Mehmet Karasu ile de böyle ortak oluyor. Artı 1 TV’nin kuruluşu o yıllara denk geliyor. 

2013’te Gezi Direnişi patlak veriyor. Yeni kurulan Artı 1 TV direnişin en ateşli yayıncısı oluyor. Görünüşe göre kanalın sahibi Altan Ertürk. Asıl patronun Mehmet Karasu olduğu iddia edilse de onun da arkasında Ekim Alptekin olduğu anlaşılıyor. Kanalın sert muhalefetinden rahatsız olan AKP hükümeti sahiplerinden yayınları sansür etmelerini istiyor. Bu girişim kanalda çalışan pek çok gazetecinin istifasıyla sonuçlanıyor. Alptekin, 17/25 yolsuzluk operasyonları başlayınca ortağına “kapatın bu televizyonu” diyor. Hatırlayacaksınız, o kanal son kez Yılmaz Özdil ile Uğur Dündar arasında patlak veren kavga ile gündeme gelmişti. 

                                                                       ***

Çok uzadı biliyorum. Daha yazacak pek çok şey kaldı geride. 2010’lu yıllarda Kemal Kılıçdaroğlu’nun himayesinde Aslı Hanım'ın öncülüğünde Bağdat’ta yapılan ikinci çarşaf açılımı ve meşhur Bilderberg toplantıları falan var yersizlikten yazamadığım. Bir vesile doğar yine yazarız. 

İstihbarat işinde dedikodu, magazin, hep vardır. Derin ilişkiler bu haberlerin satır aralarında saklıdır çünkü. Mehmet Eymür tarafından yazılıp 1986’da basına sızdırılan ünlü MİT Raporu’nun büyük bölümü lüks otellerin lobilerinden devşirilen magazin haberleridir. Kim kiminle nerede kıvamında bir rapordur yani. İşim sebebiyle bu tür bilgilerle ve raporlarla çok haşır neşir oldum. Yalçın Küçük hocamız da çok önemserdi, gerçeğe ulaştıran yollardan biridir. 

Magazine takılmayın, bilgi bilgidir, bakarız, anlamaya çalışırız. Topladık, damıttık, işte işin aslı ortada; küçücük akıllarıyla koca ülkeye yeni bir don biçmeye çalışıyorlar hep birlikte. O don sermayenin donudur. Söylediğimiz budur.

Orhan Gökdemir / SOL