30 Ekim 2022 Pazar

BELLEK - 30 EKİM -

 


OLAYLAR:

  • 1757 - Osmanlı Padişahı III. Mustafa'nın tahta çıkışı.
  • 1873 - Teodor Kasap tarafından çıkarılan mizah gazetesi Hayal yayınlanmaya başlandı.
  • 1895- İstanbul’da ilk Ermeni eylemi gerçekleşti.
  • 1905 - Aspirin ilk kez satışa sunuldu.
  • 1918 - Çekoslovakya'da Cumhuriyet ilan edildi.
  • 1918 - I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu ile galip devletler arasında Mondros Mütarekesi imzalandı.
  • 1919 - Sedat Simavi tarafından çıkarılan siyasi mizah dergisi Diken yayınlanmaya başladı.
  • 1920 - Kars'ın kurtuluşu: Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki Ordu büyük bir zafere imza attı.
  • 1920 - Avustralya Komünist Partisi Sidney'de kuruldu.
  • 1922- Benito Mussolini İtalya’nın başbakanı oldu. İtalya Kralı Mussolini’yi Roma’ya çağırarak yeni hükümeti kurma görevini verdi; Faşist Parti’nin mecliste sadece 36 Milletvekili bulunuyordu. Meclis’te milliyetçi, liberal, katolik partilerin Milletvekilleri, sol-sosyalist 106 Milletvekilinin ret oyuna karşı 306 Milletvekili ile Mussolini hükümetine onay verdi. 15 bakanlıktan 4’ünü alan Faşist Parti’nin lideri Mussolini KHK’lar çıkararak sermayeden ve toprak ağalarından alınan vergileri iptal etti. Mussolini, topraksız köylülerin ve işçilerin işgalindeki toprakları ve fabrikaları sahiplerine geri verdi, 8 saatlik iş gününü iptal etti. 
  • 1923- Mustafa Kemal tarafından Başbakanlığa atanan İsmet İnönü kabinesi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde güvenoyu aldı.  İsmet İnönü Cumhuriyet’in ilk Başbakanı Oldu.
  • 1927- Fransa ile Yugoslavya, ‘Küçük Antant’ı (Çekoslavakya, Romanya, Polonya) desteklemek için antlaşma imzalandı
  • 1937 - Yeni Ankara Garı törenle açıldı.
  • 1938- Orson Welles’in radyoya uyarladığı Dünyalar Savaşı (H.G. Wells) oyunundaki Marslıların istilasını gerçek sanan Amerikalılar büyük panik yaşadı.
  • 1942 - İngiliz ordusu, El Alameyn'de Alman ordusuna karşı saldırıya geçti.

  • 1955- Yaşar Kemal’in “İnce Memed” romanının birinci cildi yayınlandı. Roman, Şubat-Mayıs 1954’de ilk kez Cumhuriyet Gazetesi’nde tefrika edilmişti
  • 1956 - Birleşik Krallık ve Fransa, İsrail ve Mısır'a Süveyş Kanalı'nı 12 saat içinde terk etmelerini bildirdi.
  • 1960 - Birleşik Krallık'ta ilk başarılı böbrek nakli Michael Woodruff tarafından gerçekleştirildi.
  • 1961 - Sovyetler Birliği, Arktik Okyanusu'nda yer alan Novaya Zemlya takımadasında 58 megaton gücünde bir Hidrojen bombası denemesi yaptı. Bu Dünyada meydana gelmiş insan elinden çıkmış en güçlü patlamaydı. Nikita Kruşçev "Çar Bombası" kod adlı bu denemenin aslında 100 megaton gücünde planlandığını, ancak serpintiden korktukları için gücü kısıtlı tuttuklarını bildirmişti.
  • 1961 - Türkiye ve Almanya resmî işçi alım anlaşmasını imzaladılar.
  • 1965- Endonezya’da 3 milyon üyeli Komünist Parti’nin 18 Ekim’de feshedilmesinin ardından Başbakan Sukarno diğer partilerin de feshini istedi. Endonezya’da orta rütbeli solcu subaylar 30 Eylül’de G.Kurmay Başkanı ile 5 generali öldürüp “Devrimci Konsey” ilan etmişler, ancak daha sonra darbe girişimi bastırılmıştı. Endonezya’da 30 Eylül’deki “darbe girişimi” gerekçe gösterilerek Komünist Parti üyelerine karşı ülke çapında “sürek avı” başlatmıştı.
  • 1965- TİP MYK üyesi Behice Boran:”Ecevit fikir özgürlüğünden, demokrasiden söz ediyor, sonra, ‘ortanın solu sola duvar çekmiştir’ diye demeç veriyor. AP’yi de sağa duvar çekmeye davet ediyor. Bu sola açılmak değildir; solu kapamak, AP’yi de işbirliğine davet etmektir.”
  • 1965- Fransa Sosyalist Partisi’nden bir heyet Şam’da Suriye Baas Sosyalist Partisi’yle “ABD’ye karşı blok oluşturmak için” görüştü.
  • 1968- Üniversite öğrenci birlikleri, Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB) ve TMGT 10 Kasım’da Ankara’da sonlanacak olan “Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü”nü Samsun’dan başlattı. 14. kilometrede Deniz Gezmiş’in de aralarında olduğu bazı gençler gözaltına alındı.
  • 1968-  İnşaat Mühendisleri Odası: “İstanbul’un Nazım İmar Planı kesinlik kazanmadan Boğaz Köprüsü ve çevre yolları yapılmamalı.”
  • 1970 - Vietnam'da son altı yılın en şiddetli muson yağmurları: 293 kişi öldü, 200 bin kişi evsiz kaldı.
  • 1973 - Boğaziçi Köprüsü, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından açıldı.
  • 1974- Boksör Muhammed Ali yeniden ağır sıklet şampiyonu oldu. “Vietkonglularla neden savaşayım, onlar beni hiç aşağılamadılar ki!” Bu sözler dünya boks tarihinin efsane ismi Muhammed Ali’ye ait. 1970’de temyiz davasını kazanıp tekrar boksa dönen Muhammed Ali, Joe Frazier’in ardından George Foreman’ı da -8.raundda nakavt ile- yendi. 
  • 1978- Almanya’yı ziyaret eden Alparslan Türkeş Dortmund’da konuştu: ”MHP anarşi çıkarıyor diyenin ağzını yırtarım.”
  • 1978-  Oktay Arayıcı’nın yazıp Can Gürzap’ın yönettiği “Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi” oyunu AKM’de sergileniyor.
  • 1980- 1972’den beri CHP Genel Başkanlığı’nı yürüten Bülent Ecevit, genel başkanlıktan istifa etti. Ecevit’in yaptığı yazılı açıklama gazetelerde yayınlan(a)madı; MGK Genel Sekreterliği Ecevit’in istifa açıklamasını “siyasi maksatlı” bularak yayınlanmasını uygun görmedi.
  • 1980- Fatsa kırsalında yapılan bir operasyonda yakalanan Devrimci Yol militanı Sadi Ekiz’in (1947- Fatsa), sorgu gerekçesiyle götürüldüğü Çullu tepesinde kaçtığı iddiasıyla kurşuna dizildiği açıklandı. 
  • 1980 - El Salvador ve Honduras sınır ihtilaflarına son veren bir barış antlaşması imzaladılar. İki ülke 1969'da aralarında yaptıkları bir millî futbol maçından sonra tarihe "Futbol Savaşı" olarak geçen beş günlük bir savaşa tutuşmuşlardı.
  • 1983 - Erzurum ve Kars'ta meydana gelen depremde, 1330 kişi öldü, 534 kişi yaralandı.
  • 1983 - Arjantin'de yedi yıllık askerî rejim sonrasında ilk demokratik seçimler yapıldı.
  • 1984- İstanbul’da işçi çıkarma yasağının kaldırılmasından sonra çeşitli fabrikalarda çalışan 95 işçi işten çıkarıldı.
  • 1990- Cumhurbaşkanı Özal Çankaya Köşkü’nden telekonferans sistemiyle katıldığı Fransız Antenne-2 televizyonundaki açıkoturumda: “Laiklik Türkiye’de kök salmıştır. Türkiye’nin aşırı dinci, fundamentalist bir yöne gidebileceği yolundaki kehanetleri son derece yararsız buluyorum.”
  • 1990- – Şanlıurfa’da 3 yaşındaki oğlunu keserek öldüren ve cezaevinde 4 gün önce intihara kalkışan İ.H.Altun: ”Her hareketimi tarikatın etkisiyle yapıyorum.”
  • 1991- 6 ay ile 4 yıl arasında tutuklu yargılanıp beraat eden 1215 DİSK davası sanığından 35’inin “haksız ve keyfi” tutuklu kaldıkları süreler için devlet aleyhine açtığı tazminat davalarında devlet 90 milyon TL’nın üzerinde maddi ve manevi tazminat ödemeye mahkum edildi.
  • 1993- Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz: ”Terörün kaynağında mutlaka ateizm, tanrıya inanmamazlık var. Çünkü bir Müslüman kimsenin canına kıyamaz. Ermeniler, beşikteki çocukları bile katletmişlerdir. Yani bu olaylar, Müslüman Kürtlerin yapabileceği bir iş değildir.”
  • 1994- Sivas Katliamı davasında ölüm cezası istenen Y.Karataş’ın firarda olduğu 14 ay boyunca Sivas’taki evinde yaşadığı ortaya çıktı
  • 1995 - Kanada'nın Québec Eyaletinde özerklik isteyenler, bu konuda yapılan halk oylamasını kıl payıyla kaybettiler (Oy oranı 49.4% 'a 50.6% idi). Kazansalardı Québec'in Kanada'dan bağımsızlığı için görüşmelere başlayacaklardı.
  • 1996- Asya Finans Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Kalkavan’dan “Fetva Kurulu” açıklaması: ”Gelecek tekliflerin daima Fetva Kurulu’ndan geçmesi gerekiyor. Belirli projeler ve tasarılar hakkında profesör düzeyinde 3 ağabeyimizden İslami kurallara uyulup uyulmadığı konusunda icazet alıyoruz.”
  • 1996-  CHP İstanbul İl yöneticileri ve Milletvekili Algan Hacaloğlu, 1 yıl 8 aylık hapis cezası Yargıtay’ca 18 Ekim’de onanan Yaşar Kemal’i evinde ziyaret etti. Yaşar Kemal: “Hapse konulsam daha iyiydi. Cezamın 5 yıl ertelenmesi yazı yazmamın önündeki en büyük engeldir.”
  • 1998- Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) SEKA İzmit Müessesesi’nin kapatılması kararını iptal etti.
  • 1998-  Şili eski diktatörü A.Pinochet, temyiz başvurusu sonuçlanıncaya kadar “güvenlik” gerekçesiyle gözetim altında tedavi gördüğü hastaneden kuzey Londra’da özel bir akıl ve ruh hastalıkları kliniğine nakledildi.
  • 1998-  Türkiye’ye giriş yaptığında gözaltına alınan Yalçın Küçük, kesinleşmiş 2 yıllık hapis cezasını çekmek üzere Edirne Cezaevi’ne gönderildi.
  • 1999- Yalova’da depremde hasar gören yaklaşık 8 bin binanın onarım, proje kontrol ve mühendislik, müşavirlik hizmeti için Bayındırlık Bakanlığı’na başvuran 46 müşavirlik bürosundan, sadece MHP’nin eski Belediye Başkan adayının da bulunduğu 4’ünün yeterli görüldüğü öğrenildi.
  • 2001- Britanya yurttaşı, Pakistan kökenli yazar Tarık Ali Münih Havaalanı’nda, Karl Marx’ın “İntihar Üzerine” başlıklı kitabını taşıdığı için uçuşu engellenerek bir süre gözaltına alındı.
  • 2001 - Michael JacksonInvincible albümünü piyasaya sürdü.
  • 2003- ABD Kongresi, Başkan George W.Bush’un Irak’a 87 milyar dolarlık ek bütçe talebine onay verdi.   
  • 2004- İçişleri Bakanı A.Aksu Abdullah Çatlı, Oral Çelik,Haluk Kırcı ve Alaattin Çakıcı gibi ülkücülerin MİT tarafından kullanıldığına ilişkin eski MİT’çi Mehmet Eymür’ün iddialarına istinaden CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol’un soru önergesini cevapladı: ”Devlet sırrıdır.”
  • 2006- Pakistan ordusu, Afganistan sınırında bir medreseyi Taliban yanlısı militan eğitiliyor gerekçesiyle bombaladı; çoğu çocuk 83 kişi öldü. Birçok kentte halk Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’i protesto etti.
  • 2008- Roma’da bütçede devlet okullarına ayrılan payda kesinti yapılıp özel okullara teşvik getirilmesini 1 milyon kişi protesto etti.
  • 2011- Van depreminin ardından 14 saat içinde organize olarak çalışmalara başlayan rock müzisyenleri ve organizatörler Maçka Küçükçiftlik Park’ta 12.500 kişiye konser verdi. Van’a yardım için 400 bin TL toplandı. 
  • 2012- Arap Baharı’yla birlikte ayaklanmaların başladığı ve 1.5 yıldır devam ettiği Bahreyn’de, hükümet, “ifade özgürlüğünün istismar edildiğini” söyleyerek her türlü gösteriye yasak getirdi.
  • 2013- Kültür Bakanlığı, Gezi Direnişi’ne destek verdikleri gerekçesiyle 15 özel tiyatroya devlet yardımını kesti.
  • 2016- Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak ve DBP’li Meclis Üyesi Fırat Anlı tutuklandı.
  • 2017- Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur “Ailenize, evinize kadar ulaşan baskılar, tehdide varan müdahaleler var” diyerek hem AK Parti hem de belediye başkanlığı görevinden istifa etti.
  • 2020 - Ege Denizi'nde 6,9 Mw büyüklüğünde deprem meydana geldi.


  • DOĞUMLAR:

  • 1632 - Christopher Wren (d. 20 Ekim 1632 - ö. 25 Şubat 1723) 
  • 17. yüzyıl İngilteresi'nde yaşamış tasarımcı, gök bilimci, geometri uzmanı ve çağının en tanınmış mimarlarındandır. 1666 Büyük Londra Yangını'nın ardından ortaya çıkan tahribattan sonra, St Paul Katedrali'nin de aralarında bulunduğu 53 Londra kilisesinin yanı sıra birçok kamu binasını tasarlamıştır. Royal Society adını verdiği eğitim akademisini kurmuş ve 1680-82 yılları arasında da başkanlığını yapmıştır. Isaac Newton ve Blaise Pascal yürütmüş olduğu çalışmaların üzerine yeni yorumlar getirmişlerdir. 2 Eylül 1666 tarihinde başlayan ve 3 gün boyunca kentte hüküm süren Büyük Londra Yangını'ndan sonra, 1668 yılında, kentte başlatılan bayındırlık çalışmaları çerçevesinde yıkılmış St Paul Katedrali'nin onarım görevi diğer 52 mahalle kilisesi ile birlikte Christopher Wren'e verildi. Bir önceki katedralin plan ve çizimlerine göre, eski katedralin üzerine bir yenisini inşa etme önerisi 1669 yılında reddedildi. 1670-1673 arasında tasarladığı Yunan Haçı biçimindeki çizimlerde çok radikal olduğu gerekçesiyle geri çevrildi. Üçüncü ve kabul gören tasarımın yapımına 1675 yılının haziranında başlandı.
  • 1741 - Angelika Kauffmann, İsviçreli Neoklasik ressam (ö. 1807)
  • 1762 - André Chénier, Fransız yazar (ö. 1794)
  • 1839 - Alfred Sisley, Britanyalı ressam (ö. 1899)
  • 1861 - Antoine Bourdelle, Fransız heykeltıraş (ö. 1929)
  • Theodor Wiegand (d. 30 Ekim 1864, Bendorf - ö. 19 Aralık 1936, Berlin), 
  • Batı Anadolu'da Priene, Didim, Milet ve Bergama gibi önemli antik kentlerde kazılar yaptı. Priene'de Hans Shrader ile birlikte Zeus Tapınağı’nı ortaya çıkardı. Milet'te 15 yıl sürdürdüğü kazılarda 2. yy'da yapılmış 15.000 kişilik tiyatroyu temizledi, güney agorasını ortaya çıkardı ve agoranın anıtsal kapısını Berlin'e götürülerek Bergama Müzesi'nde yeniden kurdu. Bergama'daki kazılarda Serapis Tapınağı'nı, Asklepieion olarak bilinen sağlık merkezindeki tapınakları ve buraya giden kutsal yolu ortaya çıkardı.
  • 1871 - Paul Valery, Fransız yazar (ö. 1945)
  • 1878 - Arthur Scherbius, Alman elektrik mühendisi (ö. 1929)
  • 1885 – ABD’li şair Ezra Pound doğdu.
  • 1906 - Giuseppe Farina, İtalyan otomobil yarışçısı (ö. 1966)
  • 1910 - Miguel Hernández, İspanyol şair ve drama yazarı (ö. 1942)
  • 1911 - Ruth Hussey, Amerikalı aktris (ö. 2005)
  • 1930 - Néstor Almendros, İspanyol görüntü yönetmeni (ö. 1992)
  • 1930 - Clifford Brown, Amerikalı caz trompetçisi (ö. 1956)
  • 1932 - Louis Malle, Fransız sinema yönetmeni (ö. 1995)
  • 1935 - Michael Winner, İngiliz film yönetmeni (ö. 2013)
  • 1937 - Claude Lelouch, Fransız film yönetmeni, senarist, görüntü yönetmeni, aktör ve yapımcı
  • 1939 - Tanju Gürsu, Türk oyuncu, senarist, yönetmen ve yapımcı (ö. 2016)
  • 1951 - Harry Hamlin, Amerikalı oyuncu
  • 1953 - Charles Martin Smith, Amerikalı film oyuncusu, senaristi ve yönetmeni
  • 1956 - Juliet Stevenson, İngiliz oyuncu
  • 1957 - Kevin Pollak, Amerikalı oyuncu ve komedyen
  • 1960 - Diego Maradona, Arjantinli futbolcu (ö. 2020)
  • 1976 - Ümit Özat, Türk futbolcu ve teknik direktör
  • 1978 - Doğa Rutkay, Türk aktris



ÖLÜMLER:


(derleyen: mstfkrc)

29 Ekim 2022 Cumartesi

KISA KISA GÜNDEM - 29 EKİM

 


1) A101’de büyük tehlike: Bu ürünü satın alırken dikkat edin (Yeniçağ)


A101’de bir skandal daha… Milyonlarca insanın alışveriş yaptığı A101’de son kullanma tarihi geçen peynir, tüm uyarılara rağmen satılmaya devam ediyor.(
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bu-urunu-satin-alirken-dikkat-edin-a101de-buyuk-tehlike-591999h.htm)

2) Rusya tahıl koridoru anlaşmasındaki rolünü askıya aldı (Yeniçağ)


Rusya Savunma Bakanlığı, Moskova'nın Ukrayna limanlarından Karadeniz yoluyla gıda ve gübre taşınmasını öngören tahıl anlaşmasına katılımını askıya aldığını açıkladı.(
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/son-dakika-rusya-tahil-koridoru-anlasmasindaki-rolunu-askiya-aldi-592089)

3) TOGG’un fabrikasına ruhsat daha dün verilmiş. Bursa Belediye Başkanı Alinur Aktaş paylaştı(Yeniçağ)


Bursa Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Twitter hesabından TOGG fabrikasının ruhsatını imzaladığını duyururken fabrikaya ruhsatın daha bir gün önce verildiği ortaya çıktı. Fabrika bu güne kadar ürettiği test araçlarını ruhsatsız fabrikada üretmiş.(
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bursa-belediye-baskani-alinur-aktas-paylasti-toggun-fabrikasina-ruhsat-daha-dun-verilmis-592063)

4) İBB reklamını Kanal 7 kabul etti, NTV ve CNN Türk yayınlamadı(Yeniçağ)


İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “yarın ne olacak” temalı 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı filmi ana akım medyada kendisine yer bulamadı.(
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/tetikciden-daha-cok-tetikci-ciktilar-ibb-reklamini-kanal-7-kabul-etti-ntv-ve-cnn-turk-yayinlamadi-591954)

5) Katıksız Atatürkçü Erol Manisalı hayatını kaybetti. Cumhuriyetin doğduğu gün vefat etti (Yeniçağ)


Katıksız Atatürkçülüğüyle tanınan ünlü yazar Prof. Dr. Erol Manisalı 82 yaşında hayatını kaybetti. Ünlü yazar Prof. Dr. Erol Manisalı bugün sabaha karşı tedavi gördüğü Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde 82 yaşında yaşamını yitirdi. Prof. Dr. Erol Manisalı 1940 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. London School of Economics’den mezun oldu. 1975 yılında profesör unvanını aldı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde Öğretim Üyeliği yapan Prof. Dr. Erol Manisalı aynı kurumun Avrupa ve Orta Doğu Araştırmaları Merkezi'nin başkanlığını üstlendi. Yurtiçinde ve İngiltere, ABD, Japonya, Almanya, İsviçre, Hollanda, Belçika, Avusturya, Norveç ve Mısır'da çok sayıda konferans verdi ve uluslararası konferanslarda aktif katılımcı olarak bulundu.Uluslararası İktisadi ve Siyasi İlişkiler ile Türkiye-Avrupa ilişkilerinde uzmanlaşan Prof. Dr. Manisalı bu konularda araştırmalara ve kitaplara imza attı. Uzmanlık alanlarında ve onun dışında uluslararası konularda ve Türkiye'nin ekonomik süreçlerine ve dış ilişkilerine ilişkin, Attilâ İlhan'la sohbetlerini içeren ve denemelerini bir araya getiren Prof. Dr. Manisalı’nın 40'ın üzerinde kitabı bulunuyor.Prof. Dr. Manisalı'nın çoğu yurtdışındaki bilimsel ve araştırmaya yönelik dergilerdeki makalelerinin yanında, gazete ve dergilerde çok sayıda makalesi yayımlandı. Avrupa ülkelerinin hemen hepsinde, ABD, Çin, Japonya ve Mısır'da onlarca konferanslar verdi ve çok sayıda seminere katıldı. Yerli ve yabancı medyada çok sayıda televizyon programına katıldı ve güncel gelişmeler üzerine kamuoyunu aydınlattı. 1970'lerden itibaren birçok araştırmaya imza atan Prof. Dr. Erol Manisalı’nın başlıca araştırmaları şunlardır:  Otomotiv Sanayisinin AET Karşısındaki Durumu, Türkiye'de Demir-Çelik Sanayisi ve AET Karşısındaki Rekabet Koşulları, İlaç Sanayisinin AET Karşısındaki Durumu, Türkiye'de Küçük ve Orta Ölçekli Sanayinin Geleceği, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ve Bölgesel İşbirliği. Economist, Newsweek, L. Expansion, L'Heb'do (İsviçre), Wall Street Journal, die Welt, F.A. Zeitung, die Presse; BBC, ITV, Deutsche Welle gibi yabancı medya kuruluşlarında da açıklamaları, değerlendirmeleri ve söyleşileri yayımlandı. Bugüne kadar Cumhuriyet'teki köşe yazılarına devam eden Prof. Dr. Manisalı alanında pek çok ödülün de sahibiydi.
(BASTON SEVDASI) Baston merakıyla da bilinen Prof. Dr. Manisalı, geçen aylarda baston koleksiyonundan oluşan bir sergi açmıştı. Schneidertempel Sanat Merkezi’nde açılan sergide yirmi beş adet antika baston yer almıştı.







6) Rusya: İngiltere Donanması yetkilileri Nord Stream saldırısında rol aldı (SOL)


Rusya Savunma Bakanlığı, İngiltere Kraliyet Donanması yetkililerinin 26 Eylül'de Baltık Denizi'ndeki Nord Stream boru hattı ağındaki patlamaların planlanması ve uygulanmasında yer aldığını belirtti.


Rusya, Danimarka ve İsveç'in olayları soruşturmasını engellediğini belirtirken Kuzey Akım boru hattı patlamalarını "uluslararası terör eylemleri" olarak sınıflandırıyor. Rusya Dışişleri Bakanlığı, soruşturmanın ancak Moskova'nın katılması halinde güvenilir ve objektif kabul edilebileceğini savunuyor. Eylül ayında, Baltık Denizi altında Nord Stream 1 ve 2 sualtı boru hatlarının dört dizisinden üçünde patlama meydana geldi. Patlamalar Almanya'ya gaz dağıtımını durdurdu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bunun Avrupa'nın enerji altyapısına kasıtlı bir saldırı olduğunu belirterek patlamalardan ABD ve İngiltere'nin sorumlu olabileceğini ima etti. Nord Stream 2'nin inşaat Eylül 2021'de tamamlandı, ancak Almanya faaliyete geçmesini erteledi.

7) Pfizer Covid-19 aşısına 100 katı zam yapacak(Cumhuriyet)


Bilim insanları Özlem Türeci ve Uğur Şahin’in kurduğu BioNTech ile Covid-19 aşısı geliştiren Pfizer, hatırlatma dozuna yüzde 10 bin zam yapmayı planlıyor.

ABD merkezli Pfizer ilaç şirketi, koronavirüse karşı BioNTech ile geliştirdiği aşılara zam yapmayı planlıyor. Plana göre Pfizer, üretimi doz başına tahmini 1,18 dolara mal olan Comirnaty için 130 dolar kadar ücret talep edecek. Quartz ekonomi dergisinin haberine göre, Pfizer, Comirnaty'nin çok dozlu aşının yerine geçeceğini ancak 2023 yılından itibaren 110 ila 130 dolar arasında satılacağını açıkladı.(FİYAT NEDEN YÜKSELİYOR?) Pfizer yaptığı açıklamada, "Covid-19 aşısının yapım ve dağıtım maliyetlerini artıran acil durum ve geleneksel model arasında önemli farklar var" dedi. Pfizer,"Bu maliyetler arasında tek bir kanal yerine birden fazla kanal ve ödeyici aracılığıyla dağıtım yapmanın yanı sıra dozları üç kata kadar daha pahalı olabilen ve daha yüksek nakliye maliyetleriyle karşılaşan tek şişelerde üretmek de yer alıyor" diye ekledi. Pfizer ayrıca, şirketin beklentisinin, özel sigortalı hastaların çoğunun aşı için cepten ödeme yapmamaya devam edeceği ve sigortasız hastalara aşıyı ücretsiz olarak almaya devam edebilmeleri için mali yardım sağlayacağı yönünde olduğunu belirtti.

8) İşçiler olmadan cumhuriyet olmaz (ARZU ÇERKEZOĞLU-DİSK Genel Başkanı/BİRGÜN)

"Nüfusun çok büyük bir çoğunluğunun kölelik koşullarını sürdürerek Cumhuriyet’i yeniden inşa etmemiz, ayağa kaldırmamız mümkün değildir. Bugün Cumhuriyet önümüzdeki yüz yılda ancak ve ancak Emeğin Türkiye’si olarak var olabilecektir."

Sözlük tanımına baktığımızda cumhuriyet, bir ulusun egemenliği kendi elinde tuttuğu yönetim biçimine denir. Halk, topluluk anlamına gelen “cumhur”dan türetilmiş bir kavramdır. Yani özünde Cumhuriyet halkın egemenliğine işaret eder.

Cumhuriyet ile beraber egemenliğin kaynağı değişir. Egemenlik artık bir hanedan ailesinden gelmez, babadan oğula geçmez. Egemenliğin kaynağı “cumhur” olarak ifade edilen halktır.

Öte yandan özellikle son yarım yüzyılda tüm dünyada halkın geniş kesimlerinin söz ve karar hakkının giderek daha fazla kısıtlandığı, halkın geniş kesimlerinin siyasetten dışlandığı gelişmeleri, örneğin neoliberalizmin tahribatını göz ardı ederek, bu yıkım yok sayılarak insanlığın tarihsel bir kazanımı olan cumhuriyet deneyimlerini geleceğe taşımak da oldukça zordur.Özellikle nüfusun dörtte üçü ücret gelirleriyle geçinen bugünün Türkiye’sinde işçi sınıfının ‘cumhur’dan dışlanmasına dair her adım, aslında fiilen Cumhuriyet’in ortadan kaldırılmasına yönelik bir hamledir. Nüfusun dörtte üçünün kendi geleceği, ülkenin geleceği, neyi üreteceği, nasıl üreteceği ve nasıl bölüşeceği üzerinde söz ve karar hakkının olmadığı bir düzene her şey denebilir ama maalesef Cumhuriyet denemez. Özellikle son 30-40 yılda, nüfusun hızla işçileştiği koşullarda, hem nicel olarak çoğunluk olan hem de ülkenin tüm değer ve güzelliklerini üreten milyonların söz sahibi olmadığı bir cumhuriyet, ismiyle çelişecektir. Kısacası işçi sınıfı olmadan cumhuriyet olmaz.

Sadece ülkemizde değil, az ya da çok tüm dünyada demokratik kazanımların gerileyerek otoriter, baskıcı, ayrımcı iktidarların yükselişini görüyoruz. Bu yükselişin temelinde, emeğin örgütlenmesinin engellenmesine dayalı politikalar vardır. Her yerde ve her tarihsel dönemde sendikalar başta olmak üzere emeğin örgütlü gücü zayıfladıkça, işçi sınıfının toplumsal ve siyasi gücü geriletildikçe demokrasi de gerilemiştir

Türkiye de yarım asırdır bu politikaların cenderesindedir. 24 Ocak ve 12 Eylül ile başlayan iktisadi açıdan liberal, siyasal açıdan otoriter ve baskıcı rejim giderek kurumsallaştı ve bugünkü rejimin yolu işçi sınıfının örgütlerinin dağıtıldığı, halkın hakkını arayıp soracağı demokratik tüm kanalların ortadan kaldırıldığı darbe koşullarında kuruldu.

Askeri zor ile önü açılan neoliberal politikalar bugüne kadar neredeyse kesintisiz sürdü. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yaratılan ekonomik değerler tek tek satıldı. Özelleştirmeler ile Türkiye’nin kamusal birikimi yok edildi. Kamu ekonomisi özelleştirildi ve kamu hizmetleri ticarileştirildi. İşçi sınıfının kazanımları saldırıya uğradı; sağlık, sosyal güvenlik ve eğitim alanları başta olmak üzere sosyal haklar paralı hale getirildi, metalaştırıldı. Çalışma hayatında güvencesizlik arttı. Esneklik uygulamaları ile işçi sınıfının kazanımları ve koruyucu düzenlemeler zayıflatıldı. İş hukukunun koruyucu düzenlemeleri birer birer ortadan kaldırıldı. Çalışma yaşamı sadece güvencesiz değil, güvenliksiz bir hal aldı. Çalışırken ölüm, iş cinayetleri azalmak bir yana arttı.Tüm bu saldırıları gerçekleştirmek için dikensiz gül bahçesi yaratılmak istendi. Sendikal haklar ağır baskılarla yüz yüze kaldı. Sendikal haklar hem yasal düzeyde hem uygulamada aşındı. Bunun sonucunda sendikalaşma ve toplu pazarlık kapsamı ciddi biçimde zayıfladı. Türkiye işçi sınıfının yüzde 90’dan fazlası sendikal korumadan yoksun bırakıldı. Neoliberal örgütsüzleştirme saldırısı özellikle AKP döneminde hız kazandı ve Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun (ITUC) Küresel İşçi Hakları endeksinde ülkemiz dünyada işçilerin haklarının en kötü olduğu 10 ülke arasına girdi.

Grev hakkı devlet tarafından sistematik biçimde ihlal edilerek kullanılamaz hale getirildi. Yine AKP iktidarı döneminde grevler erteleme adı altında yasaklandı. Üstelik ülkemizin Cumhurbaşkanı anayasal bir hak olan grevleri yasaklamayı yerli ve yabancı sermaye temsilcilerine canlı yayınlarda övüne övüne anlattı, onlardan alkış aldı. Sadece grev hakkının değil salon toplantılarından yürüyüşlere, imza toplamaktan mahkemede hakkını savunmaya kadar her türlü demokratik hak arayışının keyfi biçimde kısıtlandığı ve engellendiği bir ülke, sermayenin bu alkışları arasında adım adım inşa edildi.

Geçmişte de kalıcılık kazanamayan demokratik haklar bir bir ortadan kaldırıldı. Laikliğin ortadan kaldırılması ile işçi sınıfının tevekkülü sağlanmak istendi. İşçi sınıfının birliğinden korkulduğu için ayrımcı politikalar, böl-parçala-yönet politikaları hız kazandı. Ve en nihayetinde amaç hasıl oldu ve ülkemizde otoriter bir başkanlık rejimi getirildi. Türkiye ağır bir demokrasi krizi içine girdi. Kuvvetler ayrılığı ortadan kalktı, tüm kuvvet tek kişide toplandı, denge ve denetleme mekanizmaları işlemez oldu. Yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını tamamen yitirdi; uluslararası antlaşmalar bir kenara atıldı. Seçme ve seçilme hakkına dahi el uzatıldı.

Cumhuriyet’in altını oyan ve tek adam rejimini yaratan süreç aslında toplumun en büyük kesimi olan ücretlileri baskı altında alarak, son lokmasına göz koyma stratesinin bir parçası olarak, evet bir sermaye programı olarak işletildi. İşçi sınıfının kendi hak ve çıkarlarını savunan bir sınıf olarak var olmaması için her türden ırkçı, gerici, ayrımcı, baskıcı ve otoriter politikaya ihtiyaç duyanlar, cumhuriyetin temellerinin sarsılmasından hiç de rahatsızlık duymadı. Aksine aktif veya pasif biçimlerde bu sürece destek verdi.Sayısal olarak hızla artarken, siyasi ve toplumsal etkisi azalan bir işçi sınıfı hayali, cumhuriyetin temellerini tamamıyla sarstı. Egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu bir yönetim biçimi olarak tarif edilen Cumhuriyet fikri, o milletin çoğunluğu işçileştiği andan itibaren sermayenin hayalleriyle taban tabana çelişti.

İşte bu nedenle, sermayenin bu egemenliğini, nüfusun çok büyük bir çoğunluğunun kölelik koşullarını sürdürerek Cumhuriyeti yeniden inşa etmemiz, ayağa kaldırmamız mümkün değildir. Bugün Cumhuriyet önümüzdeki yüzyılda ancak ve ancak Emeğin Türkiye’si olarak var olabilecektir. İnsanca yaşayabilmek ve geleceğe umutla bakabilmek için neoliberalizmin ve otoriter rejimin tahribatlarını ortadan kaldıracak ve harcında eşitlik, özgürlük, demokrasi, sosyal ve ekonomik haklar olan emeğin dünyasını ve Türkiye’sini inşa etmek mümkün ve zorunludur.

Yani önümüzdeki dönemde, kritik bir seçim sürecinde sadece nasıl bir Cumhurbaşkanı sorusuna yanıt vermeyecek, daha da önemlisi nasıl bir cumhuriyet istediğimize, cumhuriyetin nasıl kendi anlamının hakkını vermekten edindiği güçle yaşayabileceğine dair fikirlerimizi de savunacağız.

DİSK olarak Cumhuriyet’i yaşatmanın zorunlu ve mümkün yolunu, sermayenin değil halkın egemenliğini esas alan “EmeğinTürkiye’si” olarak tanımlıyoruz. Emeğin Türkiye’sinde demokratik ve sosyal bir cumhuriyet için mücadele başlıklarımızı önümüzdeki günlerde kamuoyuna duyuracak ve bu mücadeleyi örgütleyeceğiz. Sermaye egemenliğinin enkaza çevirdiği bu ülkeyi, en demokratik, en barışçı, en özgürlükçü, en adil, en eşitlikçi biçimiyle, Emeğin Türkiye’si olarak kendi ellerimizle yeniden kuracağız.

(derleyen: mstfkrc)

Türkiye kışı böyle karşılıyor: Doğalgaz hayal, kömür ve odun çok pahalı; tezek, kabuk ve çöp yakacağız - ÖZKAN ÖZTAŞ / SOL-Özel

 Doğalgaz krizi nedeniyle Avrupalı emekçileri zorlu bir kış bekliyor. Konu AKP iktidarı ve ülke medyasında da sıklıkla ele alınırken, gözden kaçan büyük bir nokta var: Türkiye...


Ukrayna-Rusya savaşı sonrasında yaşanan enerji krizi nedeniyle Avrupalı emekçileri bu yıl diğer yıllara göre çok daha zor bir kış bekliyor. Bazı Avrupa ülkeleri enerji tasarrufu için derece kotaları, düzenli elektrik kesintileri gibi başlıkları ele almış durumda. Döviz kuru farkından dolayı Avrupa'da yaşayan emekliler Türkiye'de doğalgaz fiyatına tatil yapmaya teşvik edilmeye dahi çalışılıyor.

Avrupalı emekçilerin bu kışı nasıl geçireceği Türkiye'de medyada da sıklıkla gündem edilirken, AKP iktidarı ve özel olarak Erdoğan da sürekli bu başlığı dile getiriyor ve Türkiye'nin bu yıl "doğalgaz krizi" yaşamayacağı ifade ediliyor.

Yani herkes gözünü Avrupa'ya çevirmiş durumdayken, Türkiye'deki tablo yeterince konuşulmuyor. Oysa Doğu Anadolu'nun kimi bölgelerine yılın ilk kar taneleri düştüğü sırada, erken soğuyan havalar emekçileri şimdiden kara kara düşündürmeye başlamış durumda.

'Her şey çok pahalı, Kömür yerine tezek ya da talaş alacağız'

Türkiye'nin azımsanmayacak bir bölümünde hala doğalgaz alt yapısı yok ya da yeterli değil. Emekçiler rutin olarak kış aylarını soba kurup kömür yakarak geçiyor. Böyle örneklerde ise yurttaşların katı yakıt ürünlerine ulaşması her geçen gün zorlaşıyor. Bir ton kömürün fiyatı, kalitesine göre yedi bin 500 ila on bin lira arasında değişiklik gösteriyor. Bir yurttaşın bir ton kömür ile kışı geçirmesi ise neredeyse imkansız. Yer yer tüketimin 3-4 tona ulaştığı soğuk yerlerde ise kömür almak bir hayal oldu. 

Konuyla ilgili soL Haber'e konuşan Kars'ın Digor ilçesinden Özgür Yardımcıel bu kış birçok Karslının kış hazırlıklarını tamamlayamadan kış aylarına girdiğini beliriyor. Yardımcıel "Birçok insan artık eskisi gibi tedarikleri sağlamak konusunda zorluklar çekiyor. Eskisi gibi kışa girerken bir çuval un, bir teneke yağ, şeker ve çay almak lüks oldu. Kömür falan almak artık hayal. Normalde en az 2 ton kömür alması gereken biri artık 1 ton kömür alıp geri kalanını da marangozlardan talaş alarak ya da hayvan gübresi yakarak kışı geçirmeyi planlıyor" diyor. 

Özgür Yardımcıel, insanların koyun gübrelerini biriktirerek kışlık yakacak olarak ayırdıklarını belirtiyor

Doğalgaz zamlarından sonra soba fiyatlarında artış var

Birçok yurttaş ise yaz aylarından beri sobalarında yakmak için yakacak eşyaları biriktirdiğini ifade ediyor. Tadilatı olan evlerden çıkan kapı, çerçeve ve zemin döşemeleri ile çeşitli katı atıklar kışlık yakacak olarak biriktilmiş durumda. Ormanlık köylerde yaşanan yağışlarda taşan derelerin taşıdığı dallar ve ağaçlar ise yurttaşların kışlık odun sağladığı yerlerden biri haline gelmiş durumda. 

Aynı süreçte odun fiyatlarında artış gözlemlenirken emekçiler "Doğalgaza çözüm yok ama en azından sobaya atacak bir şey buluruz diye düşündük" diyor. Geçtiğimiz seneye kıyasla yüzde 200 artan kömür fiyatlarından ötürü aynı artış kömür satışlarında gözlemlenmezken sobalar emekçilerin son çaresi oldu. Ancak soba fiyatları da eskisi gibi değil. En ucuz soba 1500 liradan başlıyor. Böyle olunca da yurttaşlar teneke sobalara yöneldi.

'Kömür çok pahalı onun yerine fındık ve ceviz kabukları aldık. Bunu bulamayanlar da çöpleri yakacak'

Ağrı'da yaşan Mehmet Tekdemir "Sobalar da eskisi gibi ucuz değil artık. Hepimizin bildiği sobaların fiyatların 1500-2000 liraya kadar ulaştı. Millet artık teneke sobalar temin ediyor. Normalde teneke soba çok işe yaramaz. Kömür yakınca erir bu sobalar ama insanlar zaten kömür de alamıyor. Kovanın için üç beş kömür atıp geri kalanını ceviz kabuğu ya da fındık kabuğuyla falan idare edeceğiz. Bunu da bulamayanlar çöp yakacak. Biz mesela bu kış yeterli miktarda kömür alamadık. Onun yerine yaz aylarından ceviz kabuğu falan temin ettik. Bazı gıda firmaları fındık ve ceviz kabuklarını kışlık yakacak olarak satıyor. Birçok sobacı da ceviz sobası dediğimiz bu sobaları üretiyor" diyerek anlatıyor yaşadığı sıkıntıları 


Pelit sobası olarak da bilinen, fındık-ceviz gibi kabuklu ürünlerin yanmasın sağlayan fındık-ceviz sobası

'Kapı ve pencerelere çuval sererek soğuk havayı önlemeye çalışıyoruz'

Kışın zor geçtiği şehirlerde birçok emekçi soğuğu kırmak için alternatif yollar arıyor. Ağrı'da çalışan inşaat işçisi Nadir, "Kömür çok pahalı. Kimse dilediği gibi ne alabiliyor ne de yakabiliyor Çoluk çocuk olunca da yakmak zorundayız tabii. Ama dış kapının önüne falan böyle çuvallar ile rüzgarı kesecek şeyler yaptık. Evi yeterince ısıtamıyoruz bari soğuğu azaltalım diye düşündük. Ama çok mümkün değil. Ağrı'da kışın zaman zaman hava sıfırın altında 30 dereceye kadar düşüyor. Kömürcüler yılbaşında yeni bir zam daha gelir diyorlar kömür için. Bakalım ne yapacağız" diyor. 

'Kömür fiyatları hayvan gübresini de etkiledi'

Geçtiğimiz sene kış aylarında emekçilerin rotası tezek olarak bilinen hayvan gübresine dönmüştü. Bir traktör römorku dolusu tezeğin geçen sene fiyatı 600-700 lira iken bu sene bunun en az 1500 liraya çıkacağı düşünülüyor. Birçok çiftçi hayvan gübrelerini kışlık yakacak olarak kullanmak için biriktiriyor. Bu sene artan kömür fiyatları ve doğalgaza gelen zamlardan sonra yıllardır kimsenin yüzüne bakmadığı tezeğe de zam gelecek gibi görünüyor. 

Iğdır'da öğrencilerle gerçekleştirdiği dayanışma örnekleri ile tanınan ve çalıştığı yeri bir kütüphaneye çeviren Doktor Mehmet Kum ise yoksul ailelerin tezek ihtiyacını karşıladıkları örnekleri anlatırken "Telefonlarım susmuyor. Herkes bize de tezek yollama imkanın var mı hocam diyor. Bırakın tezeği bir çoğunun sobası dahi yok. Bu haliyle kış zor geçer" diyor. 

Yaşanan hayat pahalılığı ve artan zamlardan sonra emekçileri zorlu bir kış bekliyor. Üstelik ülkenin bir kısmında kar yağışı başladı bile. 

ÖZKAN ÖZTAŞ / SOL-Özel


Cumhuriyet'ten geriye elde ne kaldı, ne yapılmalı? - SOL / ÖZEL

 

Dayanışma Meclis üyeleri Aydemir Güler, Fatih Yaşlı, Gamze Yücesan Özdemir ve Oğuz Oyan, 29 Ekim'in bugünkü anlamını soL'a değerlendirdi.

Cumhuriyetin ilanının üzerinden 99 yıl geçti. Peki bir asırdan gün almaya başlayan Anadolu topraklarında atılan bu en büyük tarihsel adımdan geriye ne kaldı?  

Dayanışma Meclis üyelerinden TKP PM üyesi, yazar Aydemir Güler, akademisyen/yazar Fatih Yaşlı, akademisyen/yazar Prof. Gamze Yücesan ve iktisatçı Prof. Oğuz Oyan'a aynı soruyu sorduk.

"Bir asırdan gün alan Cumhuriyet'in bugün karşı karşıya kaldığı en önemli mesele nedir? 29 Ekim'de en fazla neyi tartışmalıyız? Bu bir asırlık tecrübeden çıkarılacak sonuç ne olmalı ki, biz eşitlikçi, özgür, laik bir ülkede yaşayabilelim?"

Yanıtları şu şekilde:

Aydemir Güler:

Bir asrı geride bırakan siyasal-toplumsal yapıya Cumhuriyet diyeceksek bile, bu artık 1923’te kurulan Cumhuriyet değil. O, bir önceki zirve noktası 1908 olan bir devrimin ürünüydü. Bugün elimizdeki, onun katili olan yapı ise 12 Eylül 1980’in çocuğu. Bir karşıdevrim… Üstelik bir gece ansızın falan değil, göstere göstere geldi. Arkasında Türkiye sağının bütün hamlelerinin sağladığı birikim var.

Devrim feodaliteyi yıkmalıydı; Cumhuriyetimizin içine yuvalanan sağcılık yeter ki yoksul köylüler harekete geçmesin, ayaklar başolmasın diye ağalara el uzattı. Devrim halk kitlelerini belli ölçülerde harekete geçirdi; ama devrime zenginler esas olarak, fırsat bu fırsat, sağa sola çökmek için katıldılar. Çöktüler de! Devrimimiz bağımsızlığı silah elde kazandı; ama mandacılıkta saltanatçılardan geride kalmayanlar sağcılarla birlikte yürümeyi seçince, onlarda ülkeyi 2. Dünya Savaşında Nazilere yedeklediler neredeyse. Ekim Devrimiyle kader ortaklığına dayanarak kurulan Cumhuriyet’ten Soğuk Savaşın öncüsünü imal ettiler, kalkıp ABD’ye teslim ettiler…

Cumhuriyet saltanatı yıkmıştı. Ama Türkiye sağı hep saltanatçı oldu! Hilafeti bitirdi, ama hilafetçiler kaldı! Laiklik biat eden cemaat üyeliğini bitirir, yurttaşlığı başlatır. Lakin Cumhuriyet, tarihinin büyük kısmında laik yurttaşların hak aramasından hoşlanmamış ve laikliği bir devlet uygulamasına indirgemiştir. Laiklik bir halk aydınlanması olamadığı için gözümüzün önündeyıkıldı.

Yüzüncü yıla girerken karşımızdaki saltanatçı, şeriatçı, işbirlikçi bir sermaye diktatörlüğü. Çok dramatik, ama bizi buraya getiren dinamiğin özü, Cumhuriyetin sınıfsal içeriğidir. Cumhuriyet bir burjuva devrimi olduğu için, bizzat onun egemen sınıfı, ileri yürümeye engel oldu. Kapitalizm sömürü düzenini sağlamlaştırmak için hakkını arayan yurttaşın yerine köleler koymak ister. Kâr uğruna her şey satılabilir! Sermaye sınıfı Cumhuriyetin bütün değerlerinin hainidir. Bakmayın resmi bayramlarda sergilenen Atatürk övücülüğüne; zenginler ve sağcılar Mustafa Kemal düşmanıdır! Yüz yıl sonra Cumhuriyeti yeni bir sınıfsal içerikle yeniden kurmak gerekiyor. Hainimizle hesaplaşmadan bu olmaz. Hainimizle hesaplaşmak emekçilerin altından kalkabileceği bir görevdir ve hedefi sosyalizmden başka bir şey olamaz. Burjuvazi, devrimine ihanet etti ve Cumhuriyetin bütün ileri adımlarının sahipliğini, savunuculuğunu, yeniden kuruculuğunu “bize” bıraktı. Yüzyıl sonra sosyalizmden aşağısı kurtarmaz.

Fatih Yaşlı:

Cumhuriyetin bugün karşı karşıya kaldığı en önemli mesele, Cumhuriyet varmış gibi yapılması, onun gericiler tarafından çökertildiğinin kabul edilmemesidir. Rejim inşa eden bir parti olarak AKP, on yıllardır devam eden bir süreci nihayete erdirmiş ve 1923 paradigmasının tabutuna son çiviyi çakmıştır. Buna rağmen Cumhuriyetin 100. kuruluş yıldönümüne girilirken “Türkiye yüzyılı” adlı bir seçim kampanyasına girişebilmekte, kendisini “Cumhuriyetçi” gibi sunabilmektedir. Aynı şekilde düzen muhalefeti de siyasal İslam 1923 Cumhuriyetini yıkmamış gibi yapmakta ve içi boşaltılmış bir şekilde Cumhuriyet kutlamalarında bulunmaktadır. Oysa az önce de belirttiğim üzere artık ortada kutlanabilecek bir Cumhuriyet yoktur. Laiklik, aydınlanma, bağımsızlık, kamuculuk… Eğer Cumhuriyet’in koordinatlarını böyle sıralayacak olursak bugün içinde bulunduğumuz rejime, hele hele bir de Saray’dan ve saltanat-hilafet özlemcileri tarafından yönetiliyorsak, Cumhuriyet diyemeyiz.

Dolayısıyla yola buradan çıkmalı, varlığını kutlayacağımız bir Cumhuriyet bulunmadığını ve onu yeniden yeni baştan kurmamız gerektiğini bilmeliyiz her şeyden önce. Ancak kuracağımız yeni Cumhuriyet’in bir “eşitler cumhuriyeti” olacağını, Cumhuriyetin kazanımlarından geriye düşmeden, ayağımızı onlara basıp daha ilerisini, daha eşitini, daha özgürünü kurmamız gerektiğin de bilmemiz gerekiyor.  Bu ise kaçınılmaz olarak Türkiye’nin sermaye düzeniyle hesaplaşmayı zorunlu kılıyor; çünkü Türkiye gericiliği Cumhuriyeti sermayenin çıkarları adına, sınırsız sömürü adına, şirketlerin, holdinglerin, patronların kârlarına kâr katması adına yıktı. Tam da bu nedenle yeni Cumhuriyeti bu ülkeyi omuzlarında taşıyanlar, bu ülkenin zenginliğini yaratanlar, emeğiyle geçinenler, işçiler, emekçiler hep beraber kuracaklar, Cumhuriyetin değerleriyle sosyalizmin değerlerini onlar buluşturup iktidara taşıyacaklar.

Gamze Yücesan Özdemir:

Bugünden geriye baktığımızda Cumhuriyetin kurucu felsefesinin tüm toplum lehine ilerletilebildiği ve Anadolu aydınlanmasının halkçı programlarla iç içe geçtiği dönemler, emekçi halkın siyaset alanında etkin olduğu dönemlerdir. Dolayısıyla bugün Cumhuriyetin kurucu felsefesini yeniden inşa etmek ancak emekçi sınıfların Cumhuriyet içinde temsilinin artmasıyla mümkün olacaktır. İşçi sınıfının temsilinin artması, siyasetin sosyal yurttaşlık ve hak söylemi temelinde şekillenmesine izin verir. Diğer bir deyişle, bugünün koşullarında, sosyal devletin yok olduğu ortamda, derin yoksulluğa düşen işçi sınıfının dili, derdi ve çözümü Cumhuriyetin geleceğini belirleyecektir. Cumhuriyet onlarla, onların endişeleri, özlemleri ve değerleriyle kuruldu, onlarla yükselecektir. Bu saptama Türkiye’de solun da Cumhuriyetin kurucu felsefesini her dem aklında tutmasını gerektirir.

Bir asırlık Cumhuriyet yalnızca emperyalist işgale karşı kurtuluş mücadelesi değil, aynı zamanda monarşik ve din temelli hanedanlığa karşı bir yurttaşlık ve laiklik mücadelesidir de. Cumhuriyetle tesis edilen yurttaşlığın ve laikliğin tarihsel anlamını ve değerini teslim etmek, onu sosyal yurttaşlık temelinde genişletmek isteyen herkes için tarihsel bir sorumluluktur. Başka bir dünya umudunu besleyen kılcal damarlar ancak Cumhuriyetin kurucu felsefesinin içerilip aşılması ile büyütülebilir.

Bir asır sonra Cumhuriyeti selamlamak, Cumhuriyetin sınıfsal sarkacında laik, halkçı, kamucu ve antiemperyalist programları yeniden talep ve inşa etmekle mümkündür.

Oğuz Oyan:

99. yılını andığımız Cumhuriyet bugün ne yazık ki kuruluş ilke ve hedeflerinden çok uzağa düşmüş durumdadır. Karşı karşya kalınan önemli mesele, dinci bir bağnaz siyasetin saldırılarıyla cisimleşen 20 yıllık bir karşıdevrim sürecinin sonunda Cumhuriyetin kendini koruyamaz duruma düşürülmesidir.

Bu süreç AKP dönemiyle başlamış değildir kuşkusuz. Bundan 76 yıl önce Cumhuriyetin kurucu partisinin eğitim ve laiklik başta olmak üzere aydınlanma devrimlerini yarıda bırakarak giriştiği ve üstelik sol akımlara kapalı tuttuğu çok partili siyasal sistemin, henüz kırsal özellikleri ağır basan bir toplumda daha iyi sonuçlar vermesi beklenemezdi. 1950-2002 arasında, geçici ve kısmi istisnalar dışında sağ partilerin hakimiyetinde geçen dönemler boyunca Türkiye siyasetinin ağırlık merkezi hep daha fazla sağa çekildi. İç ve dış sermayenin güdümündeki askeri darbeler, özellikle 12 Eylül darbesi, bunu konsolide etti.

2002 sonrasındaki AKP dönemi ise, dinci siyaset tarafından Cumhuriyetin tüm kurumlarının adım adım ele geçirildiği, adalet sisteminin Saray rejiminin arka odasına dönüştürüldüğü, yürütmenin her türlü denetim düzeneğinin dışına çıkarıldığı, 2017 Anayayasıyla 1961 Anayasası'ndan arta kalan tüm demokratik kazanımların iğdiş edildiği... her bakımdan geri bir siyasi yapıya evrilmiştir. İktidar dışındaki düzen muhalefeti ise bu tahripkâr gidişe büyük ölçüde seyirci kalmıştır. Dolayısıyla en önemli meselemiz sadece Cumhuriyetin ilke ve kurumlarının son 20 yıldır nihai tasfiyesinden ibaret değildir; dinci sağ ile örtük bir tarihsel sentez arayışına giren anamuhalefet partisinin savrulduğu çizgidir. Bu, 1970'lerdeki CHP hükümetlerinin "toplumsal uzlaşmayı" sağa ödün verme çizgisinde aramalarını çok aşan yeni bir durumdur.

29 Ekim 2022'de ve önümüzdeki 100. yıl sürecinde en fazla tartışmamız gereken şey, yeniden bir Cumhuriyet kurulması ve bunun devrimci bir temelde inşası olmalıdır. Çünkü 76 yıldır süren ve son 20 yıldır katmerlenen geriye gidişi tedrici bir temelde tersine çevirme olanakları yoktur. Cumhuriyet ancak şimdiki halinin zıttı olarak yani bir "emekçi cumhuriyeti" olarak yeniden inşa edilebilir ve bu, toplumsal ve siyasal bir meşruiyet temeline oturtulabilir. Daha eşitlikçi, özgür, laik bir ülkede yaşayabilmenin artık olmazsa olmaz koşulu budur.

SOL/ÖZEL