6 Kasım 2022 Pazar

KISA KISA GÜNDEM (6 KASIM 2022)

 


1) Japonya ve İngiltere Çin'e karşı askeri pakt kuruyor (SOL)

Japonya ve İngiltere'nin kuracağı askeri paktın, Çin'e karşı caydırıcılık oluşturmasını amaçladığı ve Hint-Pasifik'te ABD'yle iş birliğinin geliştirilmesini hedeflendiği bildirildi.(https://haber.sol.org.tr/haber/japonya-ve-ingiltere-cine-karsi-askeri-pakt-kuruyor-354399)

2) Japon basını: ABD, Japonya ve Güney Kore liderleri KDHC'ye karşı buluşacak(SOL)

ABD Başkanı Biden'ın gelecek haftalarda Japonya Başbakanı Kişida Fumio ve Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol ile görüşeceği belirtildi (https://haber.sol.org.tr/haber/japon-basini-abd-japonya-ve-guney-kore-liderleri-kdhcye-karsi-bulusacak-354182)

3) Şehirlerarası otobüste 'namaz molası' tartışması: Firmadan 'laiklik' açıklaması (SOL)

Abdullah Gündüz isimli bir şahıs, Öz Erciş Seyahat firmasına öğle ve akşam namazları için mola talebinde bulundu. Ancak bu talep firma tarafından 'diğer tüm yolcuların hakkına girmek' karşılığı ile reddedildi. Gündüz isimli vatandaş bu durumu sosyal medya hesabından paylaşırken, olay tartışma yarattı. Öte yandan firmanın avukatı olduğu belirtilen Av. Tuncay Keserci de sosyal medya hesabından "Öz Erciş Sehayat Firması adına yazılı açıklamamızı kamuoyunun bilgisine sunarız" diyerek bir paylaşım yaptı.('Birkaç yolcu ibadet edecek diye...') Firmanın açıklaması olduğu öne sürülen metinde anayasa ve laiklik vurgusu yapılarak şu ifadeler yer aldı: "Otobüs gibi toplu taşıma araçlarının önceden belirlenen güzergahlar ve bu güzergahlar üzerinde bulunan mola yerleri dışında, hayati tehlike arz edecek durumlar hariç olmak üzere durması, bizzat toplu taşıma sisteminin bu niteliğinden dolayı amaca uygun değildir. Anayasanın 2.maddesinde Türkiye Cumhuriyet, demokratik ,laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlanmıştır. Anayasanın 14.maddesine göre, anayasada tanımlı hakların hiçbiri, özellikle demokratik ve laik anlayışı ortadan kaldırma amacıyla kullanılamaz. Anayasanın 23.maddesi "yerleşme ve seyahat hürriyeti" ni ve 24.maddesi "din ve vicdan hürriyeti"ni güvence altına almıştır.  Buradan hareketle müvekkil şirketin sadece bir veya birkaç yolcu ibadet edecek diye ibadet etmeyen ve öngörülen zamanda varmak istediği notkaya ulaşmak isteyen diğer yolcuların ,bahsi geçen anayasal haklarını görmezden gelmesi şirket politikamız nedeniyle mümkün değildir. Tüm yolcuların bu prensiplere saygı duymasını beklediğimizi kamuoyuna saygı ile duyururuz."

4) Tanık madenciler konuştu: Sensörlere hava tutularak değerler düşük gösterilmiş (SOL)

Amasra'daki madenci katliamına tanık olan işçilerin ifadeleri ortaya çıktı. İşçiler yeterli havalandırma olmadığını, patlamaya engel olacak enjeksiyonun 1 yıldır yapılmadığını anlattı. 

Bartın Amasra'daki maden ocağında 41 işçinin yaşamını yitirdiği patlamayla ilgili soruşturma kapsamında hazırlanan bilirkişi raporunda, tanık madencilerin ifadelerine yer verildi. Maden işçileri, ocakta yeterli havalandırma olmadığını, işçilere kapsamlı eğitim verilmediğini ve gaz oranını izleme merkezinin görmediğini söyledi. Bartın'da Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessese Müdürlüğü’ne ait maden ocağında 41 madencinin yaşamını yitirmesi, 11 işçinin yaralanmasıyla ilgili kazada 7 kişilik bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan 28 sayfalık ön rapor savcılığa sunuldu. DHA'nın haberine göre raporda, kazaya ilişkin 53 tanık madencinin ifadesine başvurularak, 17 soru sorulduğu belirtildi. Tanıklardan 17'si kaza anında madende olmadıkları için ayrı tutulurken, diğer 36 madencinin beyanlarının dikkate alındığı belirtilerek, ifadelerine raporda yer verildi.('Ufak çaplı yangınlar olurdu') Buna göre tanıklardan 19'u, "Maden ocağında meydana gelen kaza öncesinde daha önce yangın, su birikimi veya gaz birikimi nedeniyle üretim durdu mu?" sorusuna; "30 Ağustos 2010 yılında eksi 236 kotta baraj patlaması oldu ve yangın çıktı. Tatil gününe denk geldiği için kimse yaralanmadı. Üretim, zamanı hatırlamamakla beraber durduruldu. Bunun dışında çalıştığımız yer maden olduğu için ufak çaplı yangın olurdu; ama kimseye zarar vermedi" cevabını verdi.('Ölen işçiler maskelerini takamamış halde bulundu') 13 tanık ise ''Maden ocağında acil durum eylem planı var mı? Var ise sizlere acil durumlarda neler yapılması gerektiği anlatıldı mı, bu konuda eğitim verildi mi? Meydana gelebilecek tüm riskler bu planda değerlendirilmiş mi?" sorusuna şu yanıtı verdi: "Ani bir olay esnasında temiz hava yoluna doğru hareket edilmesi, maske takıp maske istasyonlarına gidilmesi söylendi. Yılda 2 gün iş güvenliği kursu veriliyor. Ancak bu eğitimler teorik kalıyor, uygulamalı olmuyor. Vefat eden arkadaşlarımız 2-3 yıllık tecrübeye sahip. Onlara daha kapsamlı bir eğitim verilseydi vefat sayısı çok daha az olabilirdi. Vefat edenlerin çoğu maskelerini takamamış bir halde bulundu.''('Yeterli havalandırma yok') 7 madenci, "Maden ocağında aktif kullanılabilir yeterli sayıda vantilatör var mı?" sorusu üzerine; ocakta yeterli havalandırma olmadığını, vantilatörlerin özelliğini yitirmiş olduğunu, işçilerin izne çıkartıldığında bu vantilatörlerin değiştirileceğinin kendilerine söylendiğini, arkadaşlarını kurtarmak için maden ocağına indiklerinde vantilatör ve vantüplerin toz patlamasından kaynaklı eridiğini gördüklerini söyledi.('Beton enjeksiyonun bir yıldır yapıldığını görmedik') Tanık madenciler ayrıca, ayak arkasına beton enjeksiyon yapıldığını, ayak (üretim yeri) altlarına taş tozu serpildiğini ve kömür tozunun patlamasının bu şekilde engellendiğini ancak yaklaşık 1 yıldır bunun yapıldığını görmediklerini belirtti. ('Hava tutularak değerler düşük gösterildi' duyumu) Madenciler ayrıca eksi 350 kotta çalışan arkadaşlarının, oranın ekstra sıcak olduğunu söylediklerini, bazen de orada bulunan hava sensörlerine hava tutulmak yoluyla değerlerin düşük gösterildiği konusunda duyumları olduğunu, sensörle arın arasında mesafe olduğunu, (sensörlerin ayak başına veya baca çıkışına uzak oldukları) ve bu nedenle düşük değer verdiğini, gaz oranı yükselince sensöre ulaşmanın biraz zaman aldığını, bunun için de el dedektörleri kullanılması gerektiği, gaz oranını izleme merkezi göremediği için patlamanın gerçekleştiğini ifade etti.(8 kişi tutuklanmıştı) Öte yandan soruşturma kapsamında TTK Amasra Müessese Müdürü Cihat Özdemir’in de bulunduğu 8 kişi tutuklanırken, 4'ü adli kontrolle olmak üzere 16 kişi serbest bırakıldı.

5) Boğaziçi Üniversitesi ders vermesini engellediği akademisyenle övündü (SOL)

'Dünyanın En Etkili Bilim İnsanları' listesinde Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Barlas da yer aldı. Rektörlük ise ders vermesini engellediği Barlas'ın başarısını sosyal medya hesabından paylaştı. 

Uluslararası akademik yayıncılık kuruluşu Elsevier ile Stanford Üniversitesi’nin “Dünyanın En Etkili Bilim İnsanları” listesinde Boğaziçi Üniversitesi'nin kayyum rektörü Naci İnci'nin ders vermesini veto ettiği akademisyen Yaman Barlas da yer aldı. Cumhuriyet'ten Sena Tufan'ın haberine göre; Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yaman Barlas, “Operations Research” alanında “Kariyer Boyu Etki” ve “Yıllık Etki” kategorilerinde yer alırken, söz konusu konusu başarılar Boğaziçi Üniversitesi’nin resmi sosyal medya hesabından paylaşıldı. Üniversitenin söz konusu paylaşımına çok sayıda Boğaziçili tepki gösterdi. Tepkiler arasında, “Övündüğünüz her iki kategoride de bulunan Yaman Barlas Hoca’nın öğrencilere ders vermesini yasaklama amacınız nedir?”, “İşte bu şovunu yaptığımız hocalar her gün rektörlük binası önünde 'Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz' diyor. Bu arada, her iki kategoride de yer alan hocamızı da kayyum kovdu” ifadelerine yer verildi. ('Anlamsız ve çelişkili') Konuya dair konuşan Barlas, şu ifadeleri kullandı: “Ders vermemin reddedilmesinin ardından, üniversitenin tüm eğitim ve araştırma listelerinden ve sistemlerinden erişimim engellenmişti. Ayrıca temmuzda aldığım başka bir prestijli uluslararası ödül ise rektörlük tarafından ısrarla gözardı edildi ve hiçbir şekilde üniversite sitesinde haber yapılmadı. Tepeden inme rektör atandığından beri kişisel olarak yaşadıklarım, akademik meşruluğu olmayan bir yönetimin yapabileceği anlamsız ve çelişkili işlere sadece bir örnek."

6) Singapur'da Türk baharatlarında kanserojen madde tespiti: İade kararı verildi (SOL)

Singapur'un Türkiye'den ithal edilen Arifoğlu ürünü üç baharatın kanserojen maddeleri içerdiği gerekçesiyle iade edileceği belirtildi.  Singapur merkezli Straits Times gazetesinde yer alan habere göre, söz konusu ürünlerde endüstriyel boya tespit edildi. Haberde üç ürünün adı şöyle sıralandı: Arifoğlu Sumak - 250 gram, Arifoğlu Tatlı Biber - 70 gram, Arifoğlu Tavuk Baharatı -180 gram Singapur Gıda Dairesi'nin (SFA), yapılan incelemelerin ardından, ürünleri ithal eden Pronto Gıda Hizmetleri şirketine ürünleri iade etme talimatı verdiği ifade edildi. SFA tarafından yapılan açıklamada, ürünü satın alın tüketicilere ürünü kullanmayı durdurma çağrısı yapıldı.

7) Özelleştirilen şeker fabrikaları batakta: Zarar katlanarak artıyor (SOL)

2023 yılına kadar tamamı özelleştirmede olan Şeker Fabrikaları A.Ş., dönem zararı 2,1 milyar liraya ulaşırken, özkaynakları ise eksi 3,2 milyar liraya geriledi.

Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş, özelleştirmeyle birlikte altüst oldu. Şirketin zararı katlanarak artarken özkaynakları ise gittikçe geriledi. BirGün'den Mustafa Bildircin'in haberine göre, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. ve bağlı ortaklıkları, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 20 Aralık 2000 tarihli kararıyla özelleştirme kapsamına alındı. 2007 yılında tüm kamu hisselerinin özelleştirme programına alınmasıyla kurum, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na bağlandı. Özelleştirme Yüksek Kurulu, özelleştirme işlemlerini sürekli erteledi ve özelleştirme işlemlerinin tamamlanmasının 31 Aralık 2023’e kadar uzatılmasına karar verildi. Özelleştirmede kurumun kıymetli taşınmazları ve kâr eden fabrikaları genellikle pazarlık yöntemiyle özelleştirildi. Şekerde özelleştirme, nişasta bazlı şeker kullanımının artması gibi halk sağlığı açısından telafisi olmayan sorunları da içeren birçok sorunu da beraberinde getirdi.(Zarar katlandı) Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş’nin mali dengesi, özelleştirmelerle birlikte tersine döndü. Şirketin hemen her yıl katlanarak artan zararı 2021 itibarıyla 2 milyar lirayı da aştı. Mali raporlar, şirketin özkaynaklarında yaşanan erimeyi de gözler önüne serdi. 2019 yılına eksi 583,9 milyon lira özkaynak ile giren Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş’nin özkaynakları, 2020 ve 2021 yıllarında sırasıyla eksi 1 milyar 71 milyon lira ve eksi 3 milyar 214 milyon lira olarak gerçekleşti. Şirketin özkaynakları 2020 yılına oranla 2021 yılında yüzde 200 oranında azaldı.(Yıllar içerisinde artan zarar) Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın kamu işletmelerine yönelik mali raporlarına göre, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş’nin dönem zararı yıllar itibarıyla şöyle kaydedildi: 2019: 968,6 milyon lira 2020: 969,8 milyon lira 2021: 2,1 milyar lira

8) Milli sporcu Adem Asil, Artistik Cimnastik Dünya Şampiyonası'nda 1. oldu (SOL)

Milli sporcu Adem Asil, İngiltere'de düzenlenen 51. Artistik Cimnastik Dünya Şampiyonası'nda halka aletinde altın madalya elde etti. Liverpool kentinde devam eden organizasyonun bireysel alet finallerine yükselen Adem Asil, halka aletinde serisini sundu. Adem Asil, 14.933 puanla altın madalya kazandı. Organizasyonda Çinli Jingyuan Zou ikinci, Birleşik Krallık'tan Courtney Tulloch üçüncü oldu.

9) AKP’li Arnavutköy Belediyesi 29 parseli birden satışa çıkardı (BİRGÜN)


İBB’nin atıl durumdaki arsa satışını engelleyen AKP’liler, partilerine ait belediyelerde çok sayıda parseli satış listesine eklemeye devam ediyor. Son olarak AKP’li Arnavutköy Belediyesi 29 parseli birden satışa çıkardı.
(https://www.birgun.net/haber/akp-li-arnavutkoy-belediyesi-29-parseli-birden-satisa-cikardi-409007)

10) 3 milyon çocuk kürtaj oldu! (BİRGÜN)

TAPV ve UNFPA’nın öncülüğünde hazırlanan rapor kız çocuklarının yaşadığı mağduriyeti ortaya koydu: 5 çocuktan 1’i çocuk yaşta evlendiriliyor. 3 milyon çocuk istenmeyen gebelik sebebiyle güvenli olmayan bir şekilde kürtaj oldu.

Raporda öne çıkanlar şöyle: • Her 2 kadından 1’i bedeni üzerinde söz sahibi değil. • Her 3 kadın ve kız çocuğundan 1’i şiddete maruz kalıyor. • Her 5 çocuktan 1’i çocuk yaşta zorla evlendiriliyor. • Erken yaşta evlendirilen her 3 kız çocuğundan 1’i yine çocuk yaşta anne oluyor. • 3 milyon kız çocuğu, istenmeyen gebelik sebebiyle güvenli olmayan bir şekilde kürtaj oluyor. • Her üç gençten biri, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardan nasıl korunacağını bilmiyor. • Yeni HIV pozitif tanısı alanların üçte biri gençler. • Her 3 kız çocuğundan ikisinin reglinin ne olduğuna dair hiçbir fikri yok. (https://www.birgun.net/haber/3-milyon-cocuk-kurtaj-oldu-408982)

11) Ultrason randevusu Ocak 2024’e verildi (Mustafa Bildircin-BİRGÜN)

Tedavisi Ankara İbn-i Sina Hastanesi’nde gerçekleştirilen bir hastadan doktor, üç ay sonrası için meme ultrasonu istedi. Meme ultrasonu için randevu almak isteyen hasta, ancak 26 Ocak 2024 tarihine randevu bulabildi. Sağlık Bakanlığı’nın, “Kanserde erken Teşhis hayat Kurtarır” sloganıyla yürüttüğü kampanyayı anımsatan CHP Milletvekili Gamze Taşcıer, “Erken randevu da hayat kurtarır” dedi. Meme kanseri şüphesiyle tedavi gören hastaya, muayene tarihinden 1 yıl 2 ay sonrasına ultrason randevusu verilebildi. İktidarın, “Sağlıkta çağ atladık” söylemenin kağıt üzerinde kaldığını ortaya koyan skandal durum büyük tepki çekti.(BECERİKSİZLİĞİN FATURASINI HALK ÖDÜYOR) AKP’nin sağlık politikalarını eleştiren CHP’li Taşcıer, şunları söyledi: “AKP sağlık sistemini öyle bir hale getirdi ki vatandaş kanserden ölüm döşeğindeyken teşhisini yeni alabiliyor. İbn-i Sina Hastanesi’nde tedavi gören bir hastaya, üç ay sonra yaptırması istenilerek meme ultrasonu çektir denmiş. Ama randevu 2022’de değil, 2023’te de değil, 2024’ün Ocak ayına verilmiş. İşte AKP’nin sağlıkta reform yaptık dediği sistemin hali budur. 2022 yılındayız, bir ultrason randevusu bile ancak 2024’e alınabiliyor. Türkiye'de kadınlar arasında en çok görülen kanser türü meme kanseri. Sağlık Bakanı, ‘Meme Kanseri Farkındalık Ayı’ kapsamında yaptığı açıklamada erken tanının ne kadar kolay olduğunu anlatıyordu. Bu kanser türünde erken tanı gerçekten de kolay, ama vatandaş ultrason cihazıyla yan yana gelemiyor. Nasıl erken teşhis alacaklar? Türkiye'de yılda yaklaşık 25 bin kadına meme kanseri teşhisi konuluyor. Bunlar randevu almayı başarıp teşhis alabilenler. Daha 2022 yılından 2024’e randevu verildiği bir ülkede bu sayının aslında çok daha fazla olduğu aşikardır. AKP’nin beceriksiz sağlık politikasının faturasını, halk sağlığından olarak ödüyor.”

12) İzmir’de nefret mitingi: LGBTİ'ler yine hedef haline getirildi (Evrensel)

"Büyük aile buluşması" adı altında yapılan LGBTİ karşıtı mitinglerden biri bugün İzmir'de gerçekleştirildi. Katılımın az olduğu mitingde LGBTİ'ler hedef alındı. İstanbul Saraçhane’de başlayan ve ardından Urfa, Konya, Ankara'da yapılan LGBTİ karşıtı miting son olarak bugün İzmir’de yapıldı. İzmir Büyük Aile Platformu tarafından çağrısıyla yapılan miting için Konak Meydan’ında toplanıldı. 150’ye yakın dernek ve kitle örgütünün bir araya gelip yaptığı mitingde yapılan konuşmalarda nefret ve LGBTİ karşıtı söylemler ön plana çıktı. Katılımın az olduğu mitinge aileleriyle gelen gençler dikkat çekti. Ayrıca platformun istemediği basın kuruluşunda çalışan gazeteciler, görüntü ve fotoğraf alması engellenerek, emniyet tarafından miting alanı dışına çıkarıldı. Mitinge İzmir Demokrasi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper ve Katip Çelebi Üniversitesi Saffet Köse de mitinge katıldı. Miting açılış konuşmasında, “Biz onların LGBT dayatmalarına karşı bir araya geldik. Çocuklarımızı bu istismardan, gençlerimizi bu yozlaşmadan korumak için buradayız. Fikrimiz hür vicdanınız hür, bu dayatmaları kabul etmiyoruz” diyerek, LGBTİ karşıtı nefret içerikli söylemler yer aldı.(KONUŞMALARDA LGBTİ'LER HEDEF HALİNE GETİRİLDİ) Ayrıca yapılan konuşmalarda LGBTİ'ler hedef haline getirildi. İzmir Aile Platformu Adına konuşan Avukat Nuriye Kadan, “Batı kaynaklı bu dayatmayı herkese anlatacağız. Türkiye Cumhuriyeti’ne eril devlet diyenler yabancı devletleri pek seviyor ve paralar alıyorlar. O paralarla ideolojik işgale kalkıyorlar” dedi. İzmir Sivil Toplum Kuruluşları Başkanı Uğur Bayrak ise “Farklılarımızı bir kenara koyarak ülkesini, vatanını seven herkes LGBT dayatmasına karşı mücadele etmeli” derken, mitingde söz alan İzmir Katip Çelebi Rektörü Saffet Köse de “Dayatmacı ve aileyi bozan lobilere ve dayatmalara karşı gerekli önlemlerin ivedilikle alınmasını söylüyoruz” dedi. TGB Genel Başkanı Kayahan Çetin ise, “Üniversitelerimizde bizim yuvamızda LGBT’lere alan açmaya çalışanlar sesimizi duysun, öğrenci kulüpleri öğrencilerin kendini ifade ettiği yetenek geliştirdiği yerdir. Batı fonlarıyla beslenen kirli emperyalist fonlar giremez” diye konuştu.

(derleyen: mstfkrc)


 




Kars, Van, Hakkari listenin başında: 2,5 milyon öğrenci okula gidemiyor (ÖZKAN ÖZTAŞ-SOL)+Çocuklar okula aç gidiyor: 'Açlıktan fenalaşan öğrencim var' (SOL-Antalya)

 


Kars, Van, Hakkari listenin başında: 2,5 milyon öğrenci okula gidemiyor


886 bini kız öğrenci olmak üzere yaklaşık 2,5 milyon öğrenci okula gidemiyor. ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr Ayşe Yüksel eğitimdeki sorunları soL için değerlendirdi.

Ülkemizde 886 bini kız öğrenci olmak üzere yaklaşık 2,5 milyon öğrenci eğitimden mahrum. Öğrencilerin bir kısmı aile ekonomisine katkı sunmak için bir kısmı toplumdaki dinci gericiliğin sonuçlarıyla eğitim çağında okuldan uzak kalmış durumda. Yaşanan sorunların kaynağını ve yarattığı sonuçları soL Haber için değerlendiren Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel, sorunun çok boyutlu olduğunu ifade ediyor. 

Bugün 866 bin kız çocuğu okula gidemiyor. Bu sayıya erkek çocuklarını da dâhil edince okul çağındaki yaklaşık iki buçuk milyon çocuk eğitimden mahrum. Bu, hiç kimsenin okula gidemediği koca bir ülke demek. Bunun gelecekte yaratacağı sorunlar neler olabilir?

Atatürk devrim ve ilkeleri ile ülkemizde laik, bilimsel, ücretsiz ve karma eğitim modeli kuruldu. Atatürk’ün hayali olan “çağdaş ülke seviyesinin üzerine çıkabilme” hayali ancak bu yöntem ile mümkün olacaktı.

Ne yazık ki Büyük Önderimiz Atatürk’ün fiziksel kaybı ardından eğitimde, bu ilkelerden uzaklaşılmaya başlandı. Son yirmi yıldır Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) yöneticileri ile devletin eğitim kurumları, hem niteliksel hem de söz edilen ilkeler doğrultusunda hızla kötüye doğru gitti.

'4+4+4 sistemi yasalaştırılarak ortaokul aşamasında imam hatiplerin önü yeniden açılmış oldu'

Cumhuriyet tarihinin en önemli yasası, 1997 yılında, zorunlu eğitim ve öğretimin ‘İlköğretim’ başlığı altında sekiz yıla çıkarılması olmuştur. Böylece öğrenciler 6-13 yaş arasında laik eğitim ile ortaöğretimde meslek ya da düz liseye devam edebilecekti. Bu durum, o yıllarda imam hatip liselerinin önünü kesmiş oldu çünkü ilköğretimi bitiren öğrenciler kendi kararları ile istedikleri liseye gidebilecek yaşa gelmiş oluyorlardı. Yöneticiler bu durumdan rahatsız oldukları için 2012-2013 eğitim ve öğretim yılından itibaren 4+4+4 sistemi yasalaştırılarak ortaokul aşamasında imam hatiplerin önü yeniden açılmış oldu.

Günümüzde zorunlu eğitim adeta dört yıllık ilkokul ile kısıtlandı; ortaokul ve lisedeki öğrenciler açık öğretim ya da kurslar ile örgün eğitimden uzaklaştırıldı. Öğrencilerin okula devamsızlıkları takip edilmedi ve böylece öğrenciler bir üst sınıfa atlatıldı. Mesleki öğretimle de öğrenciler, bir gün okula gidip dört gün sanayide çıraklık yapmaya başladı. Ortaokul ve lisede devam takibi zorunluluğu kalmayınca okul dışı kalan öğrenci sayısı çoğaldı. MEB’in Eylül 2022 tarihli raporunda örgün eğitim dışındaki öğrencileri raporlayınca bu sayılardan haberdar olduk. En üzücü olan ise MEB’ in açıkladığı son istatistiki verilere göre paylaştığınız sayılardan daha da vahim bir tablo ile karşı karşıyayız. Bu tabloya göre:

5-17 yaş grubunda 1 milyon 200 bin 892 çocuk örgün eğitim dışında.

Şu an da açık öğretimde 1 milyon 738 bin 198 kayıtlı öğrenci var.

Mesleki eğitim merkezlerindeki öğrenci sayısı 1 milyona ulaşmak üzere.

'Cumhuriyet tarihimiz boyunca görülmemiş kitlesel bir okul terki yaşanıyor'

Ülkemizde yıllardır öğrencilerimize eşit, nitelikli ve kamusal eğitim hakkı sağlanmıyor. Bu sorun; çocukların ve gençlerin yaşadığı eşitsizlikler, COVİD-19 salgını ve ekonomik kriz birlikte daha da kangrenleşti. Şu anda yoksulluktan kaynaklı olarak Cumhuriyet tarihimiz boyunca görülmemiş kitlesel bir okul terki yaşanıyor.

'Bir milyondan fazla çocuk cemaat ve tarikat yapıları içerisinde'

Bu sonuç, geleceğimizi oluşturacak olan çocukların ve gençlerin çağdaş eğitimden uzaklaşarak cemaat ve tarikatların eğitimine geçmesi demektir. Yapılan araştırmalar, bir milyondan fazla çocuğun cemaat ve tarikat yapıları içerisinde olduğunu bildirmektedir. Mevcut eğitim sorunlarının devam etmesi toplumun; bilimsel düşünceye inanan, çağdaş yaşamı benimseyen ve çağa ayak uyduran yapısını bozacaktır. Bilimsel düşüncenin yerini kanıta dayalı olmayan bilgiler aldığında, gelişmiş ülke seviyesinin üstüne çıkma hayalinden uzaklaşılacak ve geriye gitmeye başlayacağız.

Okula gidemeyen öğrenci sayısının fazla olduğu ya da genel olarak eğitime ulaşamama sorununun en yoğun olduğu şehirler hangileri? 

Dünyanın birçok ülkesinde özellikle salgın dönemi ile birlikte ücretsiz okul yemeği uygulamaları, eğitim bursu vb. adımlar atılarak okul terkinin, eğitimde eşitsizliğin önüne geçilmeye çalışıldı. Ancak bizim ülkemizde bu adımlar, ekonomik dezavantajlar başta olmak üzere diğer nedenlere bağlı olarak ciddi bir okul terkinin yaşanacağı çok açık olmasına rağmen atılmadı ve gerekli önlemler alınmadı. Eğitime yeterli bütçe ayrılmadı. Şu anda mecliste bütçe görüşmeleri yapılıyor. Başta yoksul ailelerin çocukları ve özellikle kız çocukları olmak üzere dezavantajlı tüm çocukların okula geri dönmesi için ücretsiz okul yemeği, korunma ve eğitim desteği/bursu sağlanmalı ve eğitime yeterli bütçe ayrılmalıdır.

Bugün, ÇYDD olarak 53 ilde eğitime destek çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz. Günümüzde ülkemiz hızla kentleşti ama çarpık kentleşme nedeni ile her kentin içinde kırsal nüfus çok fazla. Doğu Anadolu Bölgesinde; Kars, Van ve Hakkâri illerinde çok yoğun çalışıyoruz. İstanbul, İzmir ve Ankara gibi göç alan büyük şehirlerde kırsal bölgeden göç edenlere ulaşıyoruz. COVID-19 salgın koşulları ve ekonomik kriz sonucu gereksinim çok fazla çoğaldığından destek talep sayısı da çok arttı. Günün sonunda, beş yıl önce kendi kendine yeten aileler öncelikle burs desteği talebi ile gelmeye başladılar.

11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü ardından okula gidemeyen kız öğrenciler için ÇYDD’nin burslu öğrencilerine 'Bu çocukları bize bildirin' şeklinde bir çağrısı olmuştu. Neden böyle bir yöntem izleme ihtiyacı duydu ÇYDD

MEB’in söz konusu raporunu haber yapan sayılarla ilgili BirGün Gazetesi’den Musatafa Kömüş’ün haberini okuduğumuzda uykularımız kaçtı; hemen bu konuda neler yapabiliriz diye konuşmaya başladık. 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Gününde MEB’e çağrı yaptık ancak bizi arayan olmadı. Biz de fırsatları değerlendirerek kız çocuklarına ulaşmak için kendi ekosistemimizi harekete geçirdik. Burs verdiğimiz çocuklara çevrelerindeki okul dışı kalan çocukları ÇYDD ile buluşturmalarını söyleyerek ulaşmaya çalışıyoruz.

Eğitimin zorunlu olması ile kesintisiz olması arasında bir ayrım gözetiyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız?

Zorunlu eğitimi 8 yıla çıkarmak çok önemli bir adımdı; okullaşmanın artması açısından ciddi olumlu etkileri oldu. Ancak 2012 yılında çıkarılan 4+4+4 yasasıyla eğitim fiilen 4 yıla düşürüldü. Trafik kazası, sağlık sorunu vb. olağandışı durumlar için geçerli olan açık öğretim olağanlaştırıldı. Nişanlandıkları veya evlendikleri takdirde çocukların açık öğretimde eğitime devam edebilecekleri, ilkokuldan sonra hafızlık eğitimi alabilecekleri gibi düzenlemelerle kesintisiz eğitim ortadan kaldırıldı. Bu yasa çocukların, gençlerin gelecek yaşantısını değiştirebilmenin tek koşulu olan çağdaş eğitim hakkını ellerinden aldı.

Okula gidemeyen kız çocuklarını ne bekliyor? Öne çıkan sorunlar nelerdir?

Okula gidemeyen kız çocuklarını çocuk yaşta evlilik, ergenlikte annelik ve dolayısıyla da kendi kendine yetemeyen, dünyaya neden geldiğini “eş” ve “anne olma” rolü dışında bilemeyen kadın olacaklar. Kadın, tüm gelişmemiş ülkelerde olduğu gibi geri planda kalacak, erkek egemen bir topluma doğru gidilecek. Kadın, eve kapanacak; hayattan koparılacak.

'Köy okulları kapatıldı köy okulları din adamlarına kaldı'

Bugün pek çok yerde taşımalı eğitim olanağıyla köy okulları kapandı. Köy okullarının önemi nedir? Köyde bir öğretmenin olması başka hangi açıdan olanaklar sunuyor?

Çocukluğumuzdan beri köy deyince aklımıza köy okulu öğretmenleri, çocuklar ve anneler gelir. Öğretmenlerin sadece çocukları değil, köy halkını da eğittiği gelir aklımıza; okuma yazma bilmeyen velilere kurslar açılır, genel kültür konularında bilgilendirme yapılır ve anneler okuldan, öğretmenden çok şey öğrenirdi. Öğretmen köyde devletin temsilcisiydi…

Ne yazık ki köy okulları kapatıldı, kamu adına “köy” sadece din adamlarına kaldı. Düşünün; uzak bir köyde yetişenler, yaşayanlar devleti sadece “din” anlamında tanıyor. Genel kültür bilgisi, aydınlanma din adamı üzerinden oluyor; tabii ki bu da bilimsel, evrensel değerler ışığında gerçekleşmiyor. Köy halkı devleti, din ağırlıklı tanımış oluyor.

'Memleketimizde yüzlerce Aladağ örneği yaşanmaya devam ediyor'

Köy okulları hem kamusal eğitimin temel koşulu olan erişilebilirlik ve kapsayıcılık ilkesinin yaşama geçmesi açısından hem de aydınlanma mücadelesi açısından çok değerli ve vazgeçilmezdi. Ancak son 20 yılda 20 bine yakın köy okulu kapatıldı. Aladağ köyü, yaşanılan bu durumun örneklerinden yalnızca biridir. Köylerdeki okulların kapatılması ve çok sayıda ilçede de kamu yurtlarının bulunmaması sonucunda çocuklar dini yapıların yurtlarına mecbur bırakıldı ve böylece çocuklarımızın yaşamlarını, umutlarını kaybetmiş olduk. Şu anda memleketimizde yüzlerce Aladağ örneği yaşanmaya devam ediyor.

'Türkân Saylan’ın adı unutturulmaya, MEB kurumlarından silinmeye çalışıldı'

ÇYDD'nin geçmişte yaptırdığı bazı okulların zaman içinde yıprandığını ve adında "Çağdaş" ya da "Türkân Saylan" geçtiği için de tadilatının yapılmadığıyla ya da aksatıldığı örneklere rastladık. Bu konuda ne söylemek istersiniz? Ülkede Türkân Saylan'a dönük öfkenin kaynağı sizce nedir?

Unutulmaz Genel Başkanımız Prof. Dr. Türkân Saylan, MEB ile protokoller imzalayarak kalkınmada öncelikli bölgelere köy okulları, kız öğrenci yurtları, Yatılı İlköğretim Bölge Okulları’nın onarımı, kültür merkezleri gibi birçok kurumun inşasını ve donanımı gerçekleştirerek MEB’e teslim etti. Yıllar içinde, derneğimizin bu binaları bize sormadan ya yıkıldı ya boşaltıldı ya tabelası değiştirildi ya da başka bir amaç için kullanılmaya başlandı. Bazılarını dava konusu yaptık, davalar devam ediyor.

Prof. Dr. Türkân Saylan, “Atatürk’ün kızı” olarak kendini tanımlar, onun kurduğu laik Cumhuriyete borçlu olduğunu hissederdi. Devlet okullarında okumuş, meslek sahibi olmuş biri olarak yaşamının son anına kadar çağdaş eğitime destek olmak için gönüllü çalıştı. Onun inandığı bilimsel düşünce, milli eğitimde yerini dinci eğitime bıraktığı için Türkân Saylan’ın adı unutturulmaya, MEB kurumlarından silinmeye çalışıldı.

Türkân Hocamıza bu kişilerin öfke duyması, onların bilimsel düşünceye inanmamaları yüzündendir. Türkân Hoca onlara “Görevlerini yapıyorlar, öyle yetiştirilmişler.” derdi. Biz de bu öfkeyi değil, Türkân Saylan’ı seven ve yaptıklarını saygı ile anan düşünceyi destekliyor, o düşünce ile yol alıyoruz.

(ÖZKAN ÖZTAŞ-SOL)

                                                                       /././

Çocuklar okula aç gidiyor: 'Açlıktan fenalaşan öğrencim var' 

Eğitim emekçileri ve hekimler öğrencilerin durumunu soL'a anlattı: 'Birçok öğrenci okula aç gidip geliyor. Beden eğitimi derslerinde açlıktan fenalaşan öğrenciler var.'


Geçtiğimiz gün Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkanı'nın soL TV'de Erkan Yıldız'ın hazırlayıp sunduğu "Ne Demek?" adlı programda eğitimden mahrum kalan öğrencilere dair verdiği bilgiler, ülkemizdeki eğitim sorunlarına dair ciddi veriler sunuyor. Bakanlığın resmi verilerinden çıkarılan sonuçlara göre 866 bini kız çocuğu olmak üzere yaklaşık 2,5 milyon öğrenci, okul çağında ve okuldan mahrum durumda. 

Ancak okula giden öğrencilerde ise durum pek iç açıcı değil. Çok sayıda öğrenci yeterli beslenemiyor ya da kırtasiye ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Hem öğretmenler hem de hekimler yaşanan sorunların bariz olduğunu, birçok öğrencinin okula aç gidip geldiğini, yeterli beslenemeyen öğrencilerde ise bedensel gelişimlerinin sorunlu olduğunu ifade ediyor. 

'Son 2 yıldır çocukların gelişim sorunlarında artış gözlemliyoruz'

soL'a konuşan eğitim emekçileri son 2 yıldır eğitim verdikleri okullarda bedensel gelişim sorunları konusunda artış gözlemlediklerini ifade ediyor. Eğitimciler "Antalya'da çeşitli bölgelerde bu durum farklı şekillerde tezahür ediyor. Muratpaşa ya da Konyaaltı gibi görece orta sınıf ailelerin oldukları birçok okulda aileler maddi destek sunarak bu sorunları çözmeye çalışıyor. Ancak Kepez gibi yoksul emekçilerin yoğun yaşadığı ve ekonomik gelirin düştüğü yerlerde öğrencilerde bariz gelişim sorunları var. Ve bu sorunlar sadece bedensel gelişimi değil aynı zamanda zihinsel gelişimi de kapsıyor. Birçok aile artık çocuğunun beslenmesini karşılayamıyor" diyerek içinden geçtiğimiz süreci anlatıyor.

'Çocukların yüzde 80'i okula aç geliyor'

Öğrencilerin yüzde 80'inin okula kahvaltı yapmadan geldiğini ifade eden eğitimciler, "Eski usulle ilerlemiyor artık işler. Zaten ailede hem anne hem baba birlikte çalışıyor artık. Yoksa geçinemiyorlar. Yani çocuklar kalkıp okul hazırlığı yapacakları zaman veliler çoğunlukla ya servise binmiş evden ayrılmış ya da zaten mesaiye başlamış oluyorlar. Çocuklar yaygın örnekte kendi kendilerine okula hazırlanıyor ve kahvaltı falan yapmadan geliyorlar.  Aileler genelde zeytin peynir ekmek koyarak sabah kahvaltı yapmalarını tembih ediyor ama o kadar sağlıklı ilerlemiyor bu süreç" diye belirtiyor. 

'Beden eğitimi derslerinde açlıktan fenalaşan öğrencilerim var'

Konuya ilişkin soL'a açıklamalarda bulunan bir beden eğitimi öğretmeni de "Ben mesela Kepez'de görev yapıyorum. Çocukların çoğu zaten okula aç geliyorlar. Kantinde beslenmeye çalışıyorlar ama kantinlerin durumu da berbat. Derslerde fenalaşan öğrencilerim oluyor bazen. Eskiden de bu tür örnekler olurdu. Ama şimdi epey çoğaldı bu durum. Sorduğum zaman da genelde öğrencilerin aç olduklarını, okula aç geldiklerini ya da günün sonuna doğru bir şey yiyemedikleri için açlıktan fenalaştıklarını öğreniyorum" diyor. 

'Kantinde kötü beslenmek için dahi aylık 1000 liraya ihtiyaç var'

Emekçi mahallelerinde genelde kantinlerin durumlarının kötü olduğuna işaret eden eğitimciler, en ucuz ürünün genelde tost olduğunu belirtiyor. Semtine ve okuluna göre değişiklik göstermekle birlikte Antalya'daki okullarda kantinde satılan tostların 15 ila 25 lira arasında değişiklik gösterdiği biliniyor. 

Eğitimciler kantinlerle alakalı olarak "Kantinler gerçekten kötü durumda. Yani her şeyin en kötüsü kantinde var desek abartmış olmayız. Çoğu aile beslenme için evden bir şeyler gönderiyor ama daha ekonomik değil artık. Kantinlerde de amiyane tabirler içi boş tost satıyorlar. Makul bir tost yese bir öğrenci günlük en az 25 lira harcaması lazım. İki çocuğunu okula gönderen bir ailenin sadece kantindeki tost masrafı 1000 lirayı geçer. Böyle olunca da sağlıksız ürünler çıkıyor ortaya. Mesela okullarda öğrencilerin sağlığını korumak için cips ve türevi şeyler satmak yasak. Ama aç kalan öğrenciler 'noodle' dedikleri bir tür pratik makarna yiyor. Kantinde sıcak su alıp plastik kaplarda haşlayarak bunu yemek zorunda kalıyor" diyor. 

Eğitimciler aynı zamanda Eski Kepez Anadolu Lisesi olarak bilinen şehit Celal Özcan Anadolu Lisesi'nde de kantin satışlarını arttırmak için "dışarıdan yiyecek getirilmesinin yasaklandığını" ancak velilerin tepkisiyle bu uygulamanın hayata geçmediği örneklere de rastladıklarını ifade ediyorlar. 

'Öğretmenler olarak biz çözmeye çalışıyoruz, çocukların beslenmesini pay ettiğimiz oluyor'

"Okula her gün beslenme çantasını getirmeyen öğrenciye neden diye sorduğumda cevap alamadım" diyen eğitimciler, "Ailelerini aradığımızda da hocam ben beslenme koyamıyorum durumum yok" dediklerini ifade ediyorlar. Öğrencilerin artık okula beslenmek için yiyecek getiremediklerini söyleyen eğitimciler çoğu örnekte öğretmenlerin bir araya gelerek çocukların beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için dayanışma gösterdiklerini ifade ediyor. 

Eğitimciler "Öğretmenler arasında bazen üç beş bir şeyler topluyoruz ve ailelerine ulaştırmaya çalışıyoruz. Ya da gıda desteğinde bulunmaya çalışıyoruz. Bazen iş çığırından çıkıyor. Böyle durumlarda da yapacak bir şey kalmıyor geriye. Öğrencilerin beslenmelerinden fazla olan ürünleri olmayan öğrenciler ile pay etmeye çalışıyoruz. Böylesi örnekler arttıkça gerçekten eğitim için psikolojik olarak yer kalmıyor bazen" diyorlar. 

'Çocuklar yeterli beslenme bilincine sahip değiller'

soL'a konuşan Antalya'daki aile sağlığı merkezi hekimi Dr. Esra da çocuklardan yeterli beslenme için bir bilince sahip olmalarını beklemenin hata olacağını, Milli Eğitim Bakanlığı'nın öğrencilerin ihtiyaç duyacakları kalori hesabına göre destek sunması gerektiğini ifade ediyor. 

Aile sağlığı merkezi hekimi yaptığı açıklama, "Devlet okullarında beslenme için sadece kantin var. Orada da tost, simit, ayran vs var. Çoğu öğrenci kahvaltısını evde yapıyor. Bazı örneklerde öğle arasında evden getirdikleri çerez, tost, küçük kaplarda hazırlanmış akmayan kokmayan şeyler götürüyorlar. Evleri okula yakın olan aileler ise çocuklarını alıp eve götürüp yemek yedirip okula geri getiriyor. Tabi bunun sayısı çok sınırlı. Ve fakat bunun için de aylık para veriyor aileler ve her ailenin bütçesi bunun için uygun olmayabiliyor. Sonuçta öğünü yeterli ve ihtiyaca uygun bir şekilde sağlamak zor oluyor. Çocuklar kendi ihtiyaçlarını sağlama bilincinde olmadıkları için yeterli beslenemiyorlar. Sabah erken kalkıp kahvaltı yapmadan okula giden Ortaokul çocukları oldukça fazla" ifadelerine yer veriyor. 

'Özel okullarda da durum farklı değil. Beslenme masrafları pahalı, ürünler kalitesiz'

Özel okullarda da durumun çok farklı olmadığını ifade eden Dr. Esra, özel okulların fahiş fiyatlar ile beslenme hizmeti sunduklarını ancak bunun da aldıkları ücrete kıyasla çok iyi olmadığını söylüyor. "Özel okullarda bu sorun kısmen çözülmüş durumda. Ancak bu örneklerde de yaygın olarak öğle yemeği çıkıyor. Nadiren kahvaltı ve ara öğün veriyor özel okullar. Bu örnekler de daha çok birinci ve ikinci sınıf öğrenciler için geçerli oluyor. Böylesi örneklerde de yemek ücretlerinin çok yüksek olduğu ve kalitenin düşük olduğuna dair eleştiriler var" diye tamamlıyoruz sözlerini. 

'Kantinler beslemiyor, çocukların midesini dolduruyor sadece'

Birçok öğrencinin sağlık sorunlarıyla uğraştığını ifade eden Dr. Esra, kantinlerin beslenmek için yeterli olmadığını, öğrencilerin karınlarını doldurmaktan başka bir işe yaramadıklarını ifade ediyor. Dr. Esra "yeterli protein almayan çocuklar kısa boylu, anemik oluyorlar. Ve sık hastalanıyorlar. Okulun kantininden alınan gıdalar sadece karın doyuruyor. Bunlar uygun besin kaynağı olmadığı için obeziteye neden oluyor. Evden okula aç giden çocuklarda öğrenme güçlüğü, dikkat dağınıklığı, baş ağrısı oluyor" diyor.

'Uzman diyetisyenler eşliğinde menüler hazırlanmalı ve ücretsiz bir şekilde sunulmalı'

Bu sorunun çözümü için uzmanlar tarafından belirlenen yiyeceklerin öğrencilere ücretsiz sunulması gerektiğini ifade eden Dr. Esra "Olması gereken, okulda kahvaltı, ara öğün ve öğle yemeğinin çocukların ihtiyacına göre, besin değeri diyetisyence belirlenmiş, dengeli bir şekilde içeriğinin düzenlenmiş (protein, karbonhidrat ve yağ) bir şekilde standart ve ücretsiz verilmesidir" diyor. 

(SOL-Antalya)

BELLEK - 6 KASIM -

 


 OLAYLAR: 

  • 1860 - Abraham Lincoln, ABD başkanı seçildi.
  • 1903- İstanbul’da Tıbbiye-i Şahane adlı okul öğretime başladı.
  • 1913 - Hint lider Mahatma Gandhi tutuklandı.
  • 1917- Bolşevik devrimi başladı (eski Rus takvimine göre 25 ekim). Lenin Bolşevik Parti Merkez Komitesi’nin yardımıyla Petrograd’da gizli bir eve yerleştirildi. Petrograd’da kızıl birlikler akşam 22:00’ye doğru köprüleri, garları ve telgraf idaresini ele geçirdi. Lenin gizlendiği ve ihtilale dair direktifler gönderdiği evden gece ayrılarak ihtilalin yönetildiği Smolny Enstitüsü’ne geçti.
  • 1917 - Finlandiya, Rus İmparatorluğu'ndan bağımsızlığını ilan etti.
  • 1923 - Amerikalı Jacob Schick, ilk elektrikli tıraş makinesinin patentini aldı.
  • 1923 - Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu kuruldu.
  • 1928 - Herbert C. Hoover, ABD Başkanı seçildi.
  • 1931 - İstanbul'da dolmuşlarda sarı-siyah damalı bant uygulaması başlatıldı.
  • 1936 - İzmit'te kâğıt ve karton fabrikası açıldı.
  • 1937 - İtalyaAlmanya ile Japonya arasındaki anti-komünist pakta katıldı.
  • 1943 - II. Dünya Savaşı sürerken RusyaKiev şehrini Almanlardan geri aldı. Almanlar çekilirken Şehrin birçok tarihi binasını yerle bir etmişti.
  • 1944 - ABD'nin "Hanford Atomik Tesisleri"'nde plütonyum üretimi mümkün oldu. Bu plütonyum daha sonra Japonya'nın Nagasaki şehrine atılacak olan Şişman Adam kod adlı atom bombası'nın yapımında kullanılacaktır.
  • 1955 - Kayseri Şeker Fabrikası'nda üretime başlandı.
  • 1956- Dwight Eisenhower, ikinci kez ABD başkanı oldu.
  • 1966- Yurtdışında çalışan Türk işçilerinin tasarruflarını değerlendirmek amacını taşıyan “Türksan İşçi Emeği Anonim Şirketi”, Almanya’nın Köln kentinde 3 bin ortağın katılımıyla yapılan toplantıda kuruldu. Şirketin sermayesi 10 milyon lira.
  • 1971- Kültür Bakanı Talât Halman onarımda olan İstanbul Kültür Sarayı’nın isminin Atatürk Kültür Merkezi olarak değiştirildiğini açıkladı. Halman: ”Cumhuriyet devrinde Saray kurulmaz, bu imparatorluk devrindeydi” dedi.
  • 1971 - ABD Atom Enerji Komisyonu AEC, Alaska'nın Aleut takımadalarında bulunan  Amchitka  adasında Cannikin kod adı verilen ABD'nin en büyük yer altı hidrojen bombası denemesini yaptı.
  • 1972- İsmet İnönü’nün Genel Başkanlığı bırakmasının ardından Cumhuriyet Halk Partisi’nde istifalar devam ediyor; 18 parlamenter daha istifa etti.  
  • 1972- Hükümetin işçi ve işveren temsilcileriyle düzenlediği toplantı sona erdi. Toplantıda hükümete biri Odalar Birliği, diğeri Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği tarafından olmak üzere, iki ayrı muhtıra verildi. Bu muhtıralarda özellikle toplu sözleşme düzeni, Ortak Pazar ilişkileri, yatırımların finansmanı, halka açık anonim şirketlerin teşviki ve sermaye piyasası üzerinde duruldu.
  • 1975- 1.5 milyar liralık buğday ithali konusunda Amerika ile Türkiye mahkemelik oldu. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin 500 bin ton buğday alımı için Amerika ile yaptığı anlaşmaya Maliye Bakanlığı “Bu yıl buğday ürünü yüksek rekoltede” gerekçesiyle karşı çıkarak ithal için gerekli parayı vermedi. Bu gelişme üzerine Amerika, “Satış sözleşmesinin haksız yere feshedildiği” gerekçesiyle Londra’da Türkiye aleyhine açtığı tazminat davasını kazandı. Amerika’ya ödenecek tazminat miktarı açıklanmadı.
  •  1977- TRT Genel Müdürlüğü’ne Prof. Nevzat Yalçıntaş atandı.
  • 1977- TRT Türk Hafif Müziği Denetim Kurulu, sözleri Bülent Ecevit’e ait olan Modern Folk Üçlüsü’nün ”Takalar Geçiyor”adlı şarkısını yasakladı. Denetim Kurulu “Takalar Geçiyor’un sözlerinde bölücülük ve bölgecilik yapıldığı” gerekçesiyle TRT’den yayınına izin vermedi.
  • 1979- Sıkıyönetim Komutanlığı, İlerici Gençlik Derneği’ni (İGD) kapattı.
  • 1981- Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Kanunu yürürlüğe girdi; Yükseköğretim Kurulu (YÖK) kuruldu. Tüm yönetsel kurullar lağvedilip yeniden kurulacak, başkanları atamayla gelecek. Mevcut rektörlerin görev süresi 31 Temmuz 1982’de, dekanlar, müdürler ve bölüm başkanlarının süresi 31 Ağustos 1982’de sona erecek. Kurulduğu günden bu yana eleştirilen YÖK’ü protesto için her yıl 6 Kasım’da üniversite öğrencileri eylemler yapıyor.  
  • 1981-  İzmir’de yapılan 2.Türkiye İktisat Kongresi’nde konuşan Başbakan Yardımcısı Turgut Özal: ”Madenler yabancı sermayeye açılmalı.”
  • 1982 - AÜ SBF Basın ve Yayın Yüksek OkuluSiyasal Bilgiler Fakültesi'nden (SBF) ayrılarak Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi (İlef) adını aldı.
  • 1982- Emekli büyükelçi Mahmut Dikerdem’e Salvador Allende madalyası verildi. Barış Derneği davasından tutuklu olan Dikerdem, madalyasını alamadı. Portekiz eski Cumhurbaşkanı K.Gomez, Mahmut Dikerdem’e verilmek üzere ”Dünya Barış Konseyi” adına Dikerdem’in oğluna Lizbon’da düzenlenen törenle madalyasını teslim etti
  • Mahmut Şerafettin Dikerdem (6 Ocak 1916, İstanbul - 3 Ekim 1993, İstanbul), 
  • Türk büyükelçi, yazar ve kapatılan Barış Derneği Genel Başkanı. Mahmut Dikerdem gazeteci ve yazar Mehmet Ali Birand'ın dayısıdır.1935 yılında Galatasaray Lisesini bitiren Mahmut Dikerdem, 1938 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu ve Dışişleri Bakanlığına girdi. 1942 yılında Cenevre'de devletler hukuku doktorası yaptı. Akşam gazetesinde "M.D." rumuzuyla haftalık dış politika yazıları yazdı. 1948-1950 Yaprak dergisinde "M. Fırtınalı" adıyla edebiyat-sanat yazıları yayınladı. Mahmut Dikerdem belki de hariciyenin Marksist kimliği ile bilinen tek mensubu idi. 1957-1972 yılları arasında, Ürdün, İran, Gana ve Hindistan'da büyükelçilik görevinde bulundu.
  • 1960'tan sonra "Mehmet Bora", "Mahmud Ferhad" adlarıyla YönÖncü ve Forum gibi gazete ve dergilerinde yazdı. Büyükelçi olduğu zamanlarda 1974 Kıbrıs Harekâtı'nı eleştirirken, alternatif olarak "üslerden arınmış, bağımsız ve federal Kıbrıs" tezini savundu. 1976 yılında Dışişleri Bakanlığı Merkez Yüksek Danışmanlığı görevindeyken emekli oldu. 1976'dan başlayarak PolitikaMilliyet ve Cumhuriyet gazetelerinde güncel dış sorunlara ilişkin yazıları çıktı. 1977'de "nükleer silahların yasaklanmasını, tüm askeri ittifakların kaldırılmasını" isteyen Barış Derneğinin Kurucu Başkanı oldu. Barış Derneği 1979'da Sovyetler Birliği'nin ve diğer sosyalist ülkelerin Soğuk Savaş döneminde barış ve silahsızlanma politikasında önemli rol üstlenen Dünya Barış Konseyine üye oldu.
    « İçtenlikle inanıyorum ki, beni yetiştiren ve her şeyimi ona borçlu olduğum halkıma yaşamım boyunca mütevazı bir hizmette bulunabilmişsem; bunu otuz yedi yıllık mesleki görevimden çok, üç buçuk yıllık Barış Derneği Başkanlığı'nda yerine getirebildim. »

    12 Eylül darbesinin ardından Barış Derneği Davası'nda yargılandı, işkence gördü ve hüküm giydi. 1982 yılında İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesinde yargıçlara şöyle sesleniyordu:

    « Barış Derneği'nin Genel Başkanı sıfatıyla yüksek mahkemenizden talebim şudur: halkımızın özlemleri ve hayatî çıkarları doğrultusundaki düşüncelerimizden ötürü bizi hayalî suçlarla huzurunuza gönderen bu iddianameye itibar etmeyiniz. Dünyanın döndüğünü kanıtladığı için mahkûm edilmek istenen bir bilim adamının, yargıçlarına "ne yapayım ki dünya dönüyor" dediği gibi, bizi de "ne yapalım ki dünya halkları barış istiyor" demeye zorlamayınız. Dünyanın döndüğü nasıl tartışılmaz bir gerçek ise, tüm dünya halklarının barış içinde yan yana yaşamak istedikleri ve topluca intihar demek olan savaşı reddettikleri de o kadar açık ve kesin bir gerçektir. »

    Mahmut Dikerdem 3 Ekim 1993'te İstanbul'da öldü.

  • 1983- 12 Eylül’den sonra kurulan partilerin katıldığı ilk genel seçimde Anavatan Partisi (ANAP) 211 milletvekili ile tek başına iktidar oldu. Halkçı Parti (HP) 117, Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) 71 milletvekili çıkardı.  
  • 1985 - Kolombiya'da, Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri'ne bağlı solcu gerillalar Adalet Sarayını ele geçirdi; çatışmalarda 11'i hakim 115 kişi öldü.
  • 1986- YÖK’ü protesto için İzmir ve İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen öğrenciler TBMM Başkanı N.Karaduman’a YÖK Kanunu’nun 44. md’nin değişmesini de içeren 7 bin imzalı dilekçeyi teslim etti. Yürüyüşçüleri Ankara girişinde karşılayan 200’e yakın öğrenciden 30’u gözaltına alındı.
  • 1987- İsveç Sendikal Hareketi Uluslararası Merkezi, 1987 yılı “Özgürlük Ödülü”nün sendikal özgürlük ve demokrasi için verdiği mücadeleden dolayı DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk’e verilmesi kararını aldı. Baştürk’e ödülü 5 Aralık 1987’de Stockholm’da verilecek
  • 1987- Yurt-Kur Genel Müdürü: “Yurtlarda öğrencilerin mezhepleriyle ilgili soru sorulması 1984 yılında alınan MGK kararından sonra başlatıldı.”
  • 1988- Hükümet yetkilileri, PKK militanlarının Mardin’in Dargeçit ilçesinde bir köye yaptıkları baskında 3’ü öğretmen 4 kişiyi öldürdüklerini ileri sürdüler.
  • 1989 - Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı GAP kuruldu.
  • 1991 - TBMM’de yemin töreninde Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) milletvekilleri  Hatip Dicle ve Leyla Zana'nın yemin dışında Kürtçe olarak ek sözler söylemeleri tartışma yarattı. SHP Genel Başkanı Erdal İnönü Dicle ve Zana'nın partiden istifa etmelerini istedi.
  •  1991- Sovyet gizli servisi KGB resmen kaldırıldı
  • 1992- Kuzey Irak’taki PKK kamplarına düzenlenen askeri harekâtın maliyetinin 2 trilyon lira olduğu açıklandı. 
  • 1994- SHP ile CHP birleşti. SHP lideri Murat Karayalçın ile CHP lideri Deniz Baykal “Bütünleşme Protokolü”nü imzaladı. 24 Aralık’ta her iki partinin bütünleşme kurultayları, 28 Ocak’ta da eşitlenmiş delegelerle bütünleşme ortak kurultayı toplanacak.
  •  1994- İzmir Üniversiteleri Öğretim Elemanları Derneği (İZÜNİDER) tarafından düzenlenen mitinge girmek isteyen 300 kadar öğrencinin üst aramasına ve pankartlarına el konulmasına karşı çıkması üzerine cop, tekme ve yumruklarla öğrencileri dağıtan polis 4’ünü gözaltına aldı.
  • 1996- Susurluk kazası bağlantılı “çete” iddiaları İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’a da yönelince Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Tansu Çiller, Ağar’ın istifasını istedi.   
  • 1996- İstanbul’da YÖK ve paralı eğitimi protesto için Çemberlitaş’tan Beyazıt’a yürüyen yaklaşık 1.000 öğrencinin İstanbul Ünv’ne girişini engelleyen polisin cop, sopa ve köpeklerle saldırısı sonucu bir çok öğrenci yaralandı,yaklaşık 400 öğrenci dövülerek gözaltına alındı.
  • 1996-Ankara Üniversitesi’nde SBF’nin önüne doğru YÖK karşıtı sloganlarla yürüyüşe geçen 200 kadar öğrenciyi çembere alan “robocop” polisleri, bir süre oturma eylemi yapan öğrencileri coplayarak gözaltına aldı; akşam üzeri yaklaşık 100 öğrenci serbest bırakıldı.
  • 1997- İstanbul Beyazıt Meydanı’nda İÜ Öğrenci Koordinasyonu’na bağlı yaklaşık 4 bin öğrenci YÖK karşıtı gösteri yaptı.
  • 1999- YÖK’ü protesto mitingleri yasaklanan öğrenci ve eğitimciler, Kültür Bakanı İstemihan Talay’ın Tepebaşı TÜYAP Kitap Fuarı’nı gezdiği sırada Fuar önünde protesto gösterisi yaptı, çok sayıda kişi dövülerek gözaltına alındı.
  • 2000- Afganistan’da Taliban lideri Muhammed Ömer, yayımladığı kararnameyle sakalsız erkeklere iş vermek de dahil hiç bir hizmetin sağlanmayacağını açıkladı.
  • 2001- KESK ve DİSK’li yaklaşık 5 bin çalışan işsizlik ve yoksulluğa karşı Saraçhane Parkı’na yürüdü
  • 2001 - Belçika havayolu şirketi Sabena, iflas ettiğini açıkladı.
  • 2001 - Michael BloombergNew York Belediye Başkanı seçildi.
  • 2002 - Winona RyderNew York'ta bir butikten 5.500 dolar değerinde eşya çalmaktan suçlu bulundu.
  • 2002- Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, adında ve tüzüğünde “Alevi-Bektaşi” kelimelerine yer verdiği gerekçesiyle 2000’de kurulan Alevi Bektaşi Kuruluşları Birliği Kültür Derneği hakkında mahkemece verilen kapatma kararını bozdu.
  • 2003- Kızılay Meydanı’nda YÖK’ü protesto etmek isteyen öğrencilere polis cop ve gaz bombalarıyla müdahale etti. 
  • 2003- Tunceli’de YÖK’ü ve AKP iktidarının eğitim politikalarını protesto etmek isteyen yaklaşık 700 lise öğrencisine polis saldırdı, bazı öğrencilerle DEHAP ve EMEP il başkanları gözaltına alındı
  • 2004- Şili’de ordu, Augusto Pinochet’nin askeri diktatörlüğü döneminde yapılan insan hakları ihlallerinde sorumluluğu olduğunu ilk kez kabul etti. 1973’teki darbeden 1990’a kadar devam eden Pinochet diktatörlüğünde, muhalif 30 bin kişi öldürüldü, kayboldu ya da işkenceden geçti.
  • 2004- YÖK’ü protesto için Laleli’den Beyazıt’a yürüyen öğrenciler ve kitle örgütleri üyelerine polis Beyazıt Meydanı’nda müdahale etti. Kızılay civarında Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun öncülüğündeki protestolar polisle çatışmaya dönüştü, 50 öğrenci gözaltına alındı.
  • 2006- İstanbul’da Eğitim-Sen, üniversite öğrencileri ve çeşitli gruplar ayrı ayrı Beyazıt Meydanı’nda YÖK’ü protesto etti.
  • 2007- AKP hükümetinin 2004’de Meclis’ten geçirdiği Maden Yasası’ndan yararlanan birçok firmanın Kaz Dağları’nda 2017 yılına kadar uzanan ve tekrar uzatılabilen arama ve işletme ruhsatları bulunuyor.
  • 2007- Beyazıt Meydanı’nda Eğitim-Sen ve Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) üyeleri YÖK ve sınır ötesi operasyonlara karşı gösteri yaptı
  • 2008- Ankara’da Yurtsever Cephe Öğrenci Birliği öncülüğünde birçok ilden gelen binlerce öğrenci ODTÜ’den YÖK Genel Merkezi’ne yürüdü, Eğitim-Sen ve diğer kitle örgütleriyle buluşup miting yaptı. İstanbul Beyazıt Meydanı ve İzmir’de de gösteriler yapıldı.
  • 2008 - ABD'de bir zamanların çocuk yıldızı Skylar Deleon cinayet suçlamasıyla yargılandığı mahkemede idama mahkûm oldu.
  •  2010- Çeşitli illerden İstanbul’a gelen TKP’li öğrenciler YÖK’ün kuruluş yıldönümünde Tünel’den Taksim’e ve Dolmabahçe’ye yürüdü. Nejat Yavaşoğulları Dolmabahçe’de konser verdi.
  • 2012- Kuruluş yıldönümünde YÖK İstanbul ve İzmir’de protesto edildi. Öğrenci Kolektifleri’nin Dolmabahçe’de ve TKP, Kolektif, Genç-Sen ve Gençlik Muhalefeti’nin Ege Ünv’ndeki gösterilerine polis saldırdı. İstanbul’da “YÖK Karşıtı İnisiyatif” Çapa’dan Beyazıt’a yürüdü.
  • 2012 - Barack Obama, ABD Başkanlık seçimlerini ikinci kez kazandı.
  • 2013- Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat’ın cesedinde ve mezarındaki toprakta radyoaktif polonyum elementine rastladığı bildirildi.
  • 2013- Ankara’daki YÖK protestolarında polis Yüksel Caddesi’nde plastik mermi ve gaz bombalarıyla öğrencilere saldırdı. AÜ DTCF Dekanlığı öğrenciler tarafından işgal edildi.
  • 2013- ODTÜ Devrim Stadı’nda yüzlerce öğrenci vücutlarıyla “Diren” yazdı.
  • 2013- 55 gündür direnen Punto Deri işçilerini Küresel San.İşçileri Federasyonu yöneticisi B.Landas ziyaret etti.
  • 2015 - CNBC-e yayın hayatına son verdi.



 DOĞUMLAR: 


 ÖLÜMLER: 




  (derleyen: mstfkrc)