Kars, Van, Hakkari listenin başında: 2,5 milyon öğrenci okula gidemiyor
886 bini kız öğrenci olmak üzere yaklaşık 2,5 milyon öğrenci okula gidemiyor. ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr Ayşe Yüksel eğitimdeki sorunları soL için değerlendirdi.
Ülkemizde 886 bini kız öğrenci olmak üzere yaklaşık 2,5 milyon öğrenci eğitimden mahrum. Öğrencilerin bir kısmı aile ekonomisine katkı sunmak için bir kısmı toplumdaki dinci gericiliğin sonuçlarıyla eğitim çağında okuldan uzak kalmış durumda. Yaşanan sorunların kaynağını ve yarattığı sonuçları soL Haber için değerlendiren Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel, sorunun çok boyutlu olduğunu ifade ediyor.
Bugün 866 bin kız çocuğu okula gidemiyor. Bu sayıya erkek çocuklarını da dâhil edince okul çağındaki yaklaşık iki buçuk milyon çocuk eğitimden mahrum. Bu, hiç kimsenin okula gidemediği koca bir ülke demek. Bunun gelecekte yaratacağı sorunlar neler olabilir?
Atatürk devrim ve ilkeleri ile ülkemizde laik, bilimsel, ücretsiz ve karma eğitim modeli kuruldu. Atatürk’ün hayali olan “çağdaş ülke seviyesinin üzerine çıkabilme” hayali ancak bu yöntem ile mümkün olacaktı.
Ne yazık ki Büyük Önderimiz Atatürk’ün fiziksel kaybı ardından eğitimde, bu ilkelerden uzaklaşılmaya başlandı. Son yirmi yıldır Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) yöneticileri ile devletin eğitim kurumları, hem niteliksel hem de söz edilen ilkeler doğrultusunda hızla kötüye doğru gitti.
'4+4+4 sistemi yasalaştırılarak ortaokul aşamasında imam hatiplerin önü yeniden açılmış oldu'
Cumhuriyet tarihinin en önemli yasası, 1997 yılında, zorunlu eğitim ve öğretimin ‘İlköğretim’ başlığı altında sekiz yıla çıkarılması olmuştur. Böylece öğrenciler 6-13 yaş arasında laik eğitim ile ortaöğretimde meslek ya da düz liseye devam edebilecekti. Bu durum, o yıllarda imam hatip liselerinin önünü kesmiş oldu çünkü ilköğretimi bitiren öğrenciler kendi kararları ile istedikleri liseye gidebilecek yaşa gelmiş oluyorlardı. Yöneticiler bu durumdan rahatsız oldukları için 2012-2013 eğitim ve öğretim yılından itibaren 4+4+4 sistemi yasalaştırılarak ortaokul aşamasında imam hatiplerin önü yeniden açılmış oldu.
Günümüzde zorunlu eğitim adeta dört yıllık ilkokul ile kısıtlandı; ortaokul ve lisedeki öğrenciler açık öğretim ya da kurslar ile örgün eğitimden uzaklaştırıldı. Öğrencilerin okula devamsızlıkları takip edilmedi ve böylece öğrenciler bir üst sınıfa atlatıldı. Mesleki öğretimle de öğrenciler, bir gün okula gidip dört gün sanayide çıraklık yapmaya başladı. Ortaokul ve lisede devam takibi zorunluluğu kalmayınca okul dışı kalan öğrenci sayısı çoğaldı. MEB’in Eylül 2022 tarihli raporunda örgün eğitim dışındaki öğrencileri raporlayınca bu sayılardan haberdar olduk. En üzücü olan ise MEB’ in açıkladığı son istatistiki verilere göre paylaştığınız sayılardan daha da vahim bir tablo ile karşı karşıyayız. Bu tabloya göre:
5-17 yaş grubunda 1 milyon 200 bin 892 çocuk örgün eğitim dışında.
Şu an da açık öğretimde 1 milyon 738 bin 198 kayıtlı öğrenci var.
Mesleki eğitim merkezlerindeki öğrenci sayısı 1 milyona ulaşmak üzere.
'Cumhuriyet tarihimiz boyunca görülmemiş kitlesel bir okul terki yaşanıyor'
Ülkemizde yıllardır öğrencilerimize eşit, nitelikli ve kamusal eğitim hakkı sağlanmıyor. Bu sorun; çocukların ve gençlerin yaşadığı eşitsizlikler, COVİD-19 salgını ve ekonomik kriz birlikte daha da kangrenleşti. Şu anda yoksulluktan kaynaklı olarak Cumhuriyet tarihimiz boyunca görülmemiş kitlesel bir okul terki yaşanıyor.
'Bir milyondan fazla çocuk cemaat ve tarikat yapıları içerisinde'
Bu sonuç, geleceğimizi oluşturacak olan çocukların ve gençlerin çağdaş eğitimden uzaklaşarak cemaat ve tarikatların eğitimine geçmesi demektir. Yapılan araştırmalar, bir milyondan fazla çocuğun cemaat ve tarikat yapıları içerisinde olduğunu bildirmektedir. Mevcut eğitim sorunlarının devam etmesi toplumun; bilimsel düşünceye inanan, çağdaş yaşamı benimseyen ve çağa ayak uyduran yapısını bozacaktır. Bilimsel düşüncenin yerini kanıta dayalı olmayan bilgiler aldığında, gelişmiş ülke seviyesinin üstüne çıkma hayalinden uzaklaşılacak ve geriye gitmeye başlayacağız.
Okula gidemeyen öğrenci sayısının fazla olduğu ya da genel olarak eğitime ulaşamama sorununun en yoğun olduğu şehirler hangileri?
Dünyanın birçok ülkesinde özellikle salgın dönemi ile birlikte ücretsiz okul yemeği uygulamaları, eğitim bursu vb. adımlar atılarak okul terkinin, eğitimde eşitsizliğin önüne geçilmeye çalışıldı. Ancak bizim ülkemizde bu adımlar, ekonomik dezavantajlar başta olmak üzere diğer nedenlere bağlı olarak ciddi bir okul terkinin yaşanacağı çok açık olmasına rağmen atılmadı ve gerekli önlemler alınmadı. Eğitime yeterli bütçe ayrılmadı. Şu anda mecliste bütçe görüşmeleri yapılıyor. Başta yoksul ailelerin çocukları ve özellikle kız çocukları olmak üzere dezavantajlı tüm çocukların okula geri dönmesi için ücretsiz okul yemeği, korunma ve eğitim desteği/bursu sağlanmalı ve eğitime yeterli bütçe ayrılmalıdır.
Bugün, ÇYDD olarak 53 ilde eğitime destek çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz. Günümüzde ülkemiz hızla kentleşti ama çarpık kentleşme nedeni ile her kentin içinde kırsal nüfus çok fazla. Doğu Anadolu Bölgesinde; Kars, Van ve Hakkâri illerinde çok yoğun çalışıyoruz. İstanbul, İzmir ve Ankara gibi göç alan büyük şehirlerde kırsal bölgeden göç edenlere ulaşıyoruz. COVID-19 salgın koşulları ve ekonomik kriz sonucu gereksinim çok fazla çoğaldığından destek talep sayısı da çok arttı. Günün sonunda, beş yıl önce kendi kendine yeten aileler öncelikle burs desteği talebi ile gelmeye başladılar.
11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü ardından okula gidemeyen kız öğrenciler için ÇYDD’nin burslu öğrencilerine 'Bu çocukları bize bildirin' şeklinde bir çağrısı olmuştu. Neden böyle bir yöntem izleme ihtiyacı duydu ÇYDD
MEB’in söz konusu raporunu haber yapan sayılarla ilgili BirGün Gazetesi’den Musatafa Kömüş’ün haberini okuduğumuzda uykularımız kaçtı; hemen bu konuda neler yapabiliriz diye konuşmaya başladık. 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Gününde MEB’e çağrı yaptık ancak bizi arayan olmadı. Biz de fırsatları değerlendirerek kız çocuklarına ulaşmak için kendi ekosistemimizi harekete geçirdik. Burs verdiğimiz çocuklara çevrelerindeki okul dışı kalan çocukları ÇYDD ile buluşturmalarını söyleyerek ulaşmaya çalışıyoruz.
Eğitimin zorunlu olması ile kesintisiz olması arasında bir ayrım gözetiyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız?
Zorunlu eğitimi 8 yıla çıkarmak çok önemli bir adımdı; okullaşmanın artması açısından ciddi olumlu etkileri oldu. Ancak 2012 yılında çıkarılan 4+4+4 yasasıyla eğitim fiilen 4 yıla düşürüldü. Trafik kazası, sağlık sorunu vb. olağandışı durumlar için geçerli olan açık öğretim olağanlaştırıldı. Nişanlandıkları veya evlendikleri takdirde çocukların açık öğretimde eğitime devam edebilecekleri, ilkokuldan sonra hafızlık eğitimi alabilecekleri gibi düzenlemelerle kesintisiz eğitim ortadan kaldırıldı. Bu yasa çocukların, gençlerin gelecek yaşantısını değiştirebilmenin tek koşulu olan çağdaş eğitim hakkını ellerinden aldı.
Okula gidemeyen kız çocuklarını ne bekliyor? Öne çıkan sorunlar nelerdir?
Okula gidemeyen kız çocuklarını çocuk yaşta evlilik, ergenlikte annelik ve dolayısıyla da kendi kendine yetemeyen, dünyaya neden geldiğini “eş” ve “anne olma” rolü dışında bilemeyen kadın olacaklar. Kadın, tüm gelişmemiş ülkelerde olduğu gibi geri planda kalacak, erkek egemen bir topluma doğru gidilecek. Kadın, eve kapanacak; hayattan koparılacak.
'Köy okulları kapatıldı köy okulları din adamlarına kaldı'
Bugün pek çok yerde taşımalı eğitim olanağıyla köy okulları kapandı. Köy okullarının önemi nedir? Köyde bir öğretmenin olması başka hangi açıdan olanaklar sunuyor?
Çocukluğumuzdan beri köy deyince aklımıza köy okulu öğretmenleri, çocuklar ve anneler gelir. Öğretmenlerin sadece çocukları değil, köy halkını da eğittiği gelir aklımıza; okuma yazma bilmeyen velilere kurslar açılır, genel kültür konularında bilgilendirme yapılır ve anneler okuldan, öğretmenden çok şey öğrenirdi. Öğretmen köyde devletin temsilcisiydi…
Ne yazık ki köy okulları kapatıldı, kamu adına “köy” sadece din adamlarına kaldı. Düşünün; uzak bir köyde yetişenler, yaşayanlar devleti sadece “din” anlamında tanıyor. Genel kültür bilgisi, aydınlanma din adamı üzerinden oluyor; tabii ki bu da bilimsel, evrensel değerler ışığında gerçekleşmiyor. Köy halkı devleti, din ağırlıklı tanımış oluyor.
'Memleketimizde yüzlerce Aladağ örneği yaşanmaya devam ediyor'
Köy okulları hem kamusal eğitimin temel koşulu olan erişilebilirlik ve kapsayıcılık ilkesinin yaşama geçmesi açısından hem de aydınlanma mücadelesi açısından çok değerli ve vazgeçilmezdi. Ancak son 20 yılda 20 bine yakın köy okulu kapatıldı. Aladağ köyü, yaşanılan bu durumun örneklerinden yalnızca biridir. Köylerdeki okulların kapatılması ve çok sayıda ilçede de kamu yurtlarının bulunmaması sonucunda çocuklar dini yapıların yurtlarına mecbur bırakıldı ve böylece çocuklarımızın yaşamlarını, umutlarını kaybetmiş olduk. Şu anda memleketimizde yüzlerce Aladağ örneği yaşanmaya devam ediyor.
'Türkân Saylan’ın adı unutturulmaya, MEB kurumlarından silinmeye çalışıldı'
ÇYDD'nin geçmişte yaptırdığı bazı okulların zaman içinde yıprandığını ve adında "Çağdaş" ya da "Türkân Saylan" geçtiği için de tadilatının yapılmadığıyla ya da aksatıldığı örneklere rastladık. Bu konuda ne söylemek istersiniz? Ülkede Türkân Saylan'a dönük öfkenin kaynağı sizce nedir?
Unutulmaz Genel Başkanımız Prof. Dr. Türkân Saylan, MEB ile protokoller imzalayarak kalkınmada öncelikli bölgelere köy okulları, kız öğrenci yurtları, Yatılı İlköğretim Bölge Okulları’nın onarımı, kültür merkezleri gibi birçok kurumun inşasını ve donanımı gerçekleştirerek MEB’e teslim etti. Yıllar içinde, derneğimizin bu binaları bize sormadan ya yıkıldı ya boşaltıldı ya tabelası değiştirildi ya da başka bir amaç için kullanılmaya başlandı. Bazılarını dava konusu yaptık, davalar devam ediyor.
Prof. Dr. Türkân Saylan, “Atatürk’ün kızı” olarak kendini tanımlar, onun kurduğu laik Cumhuriyete borçlu olduğunu hissederdi. Devlet okullarında okumuş, meslek sahibi olmuş biri olarak yaşamının son anına kadar çağdaş eğitime destek olmak için gönüllü çalıştı. Onun inandığı bilimsel düşünce, milli eğitimde yerini dinci eğitime bıraktığı için Türkân Saylan’ın adı unutturulmaya, MEB kurumlarından silinmeye çalışıldı.
Türkân Hocamıza bu kişilerin öfke duyması, onların bilimsel düşünceye inanmamaları yüzündendir. Türkân Hoca onlara “Görevlerini yapıyorlar, öyle yetiştirilmişler.” derdi. Biz de bu öfkeyi değil, Türkân Saylan’ı seven ve yaptıklarını saygı ile anan düşünceyi destekliyor, o düşünce ile yol alıyoruz.
(ÖZKAN ÖZTAŞ-SOL)
/././
Çocuklar okula aç gidiyor: 'Açlıktan fenalaşan öğrencim var'
Eğitim emekçileri ve hekimler öğrencilerin durumunu soL'a anlattı: 'Birçok öğrenci okula aç gidip geliyor. Beden eğitimi derslerinde açlıktan fenalaşan öğrenciler var.'
Geçtiğimiz gün Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkanı'nın soL TV'de Erkan Yıldız'ın hazırlayıp sunduğu "Ne Demek?" adlı programda eğitimden mahrum kalan öğrencilere dair verdiği bilgiler, ülkemizdeki eğitim sorunlarına dair ciddi veriler sunuyor. Bakanlığın resmi verilerinden çıkarılan sonuçlara göre 866 bini kız çocuğu olmak üzere yaklaşık 2,5 milyon öğrenci, okul çağında ve okuldan mahrum durumda.
Ancak okula giden öğrencilerde ise durum pek iç açıcı değil. Çok sayıda öğrenci yeterli beslenemiyor ya da kırtasiye ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Hem öğretmenler hem de hekimler yaşanan sorunların bariz olduğunu, birçok öğrencinin okula aç gidip geldiğini, yeterli beslenemeyen öğrencilerde ise bedensel gelişimlerinin sorunlu olduğunu ifade ediyor.
'Son 2 yıldır çocukların gelişim sorunlarında artış gözlemliyoruz'
soL'a konuşan eğitim emekçileri son 2 yıldır eğitim verdikleri okullarda bedensel gelişim sorunları konusunda artış gözlemlediklerini ifade ediyor. Eğitimciler "Antalya'da çeşitli bölgelerde bu durum farklı şekillerde tezahür ediyor. Muratpaşa ya da Konyaaltı gibi görece orta sınıf ailelerin oldukları birçok okulda aileler maddi destek sunarak bu sorunları çözmeye çalışıyor. Ancak Kepez gibi yoksul emekçilerin yoğun yaşadığı ve ekonomik gelirin düştüğü yerlerde öğrencilerde bariz gelişim sorunları var. Ve bu sorunlar sadece bedensel gelişimi değil aynı zamanda zihinsel gelişimi de kapsıyor. Birçok aile artık çocuğunun beslenmesini karşılayamıyor" diyerek içinden geçtiğimiz süreci anlatıyor.
'Çocukların yüzde 80'i okula aç geliyor'
Öğrencilerin yüzde 80'inin okula kahvaltı yapmadan geldiğini ifade eden eğitimciler, "Eski usulle ilerlemiyor artık işler. Zaten ailede hem anne hem baba birlikte çalışıyor artık. Yoksa geçinemiyorlar. Yani çocuklar kalkıp okul hazırlığı yapacakları zaman veliler çoğunlukla ya servise binmiş evden ayrılmış ya da zaten mesaiye başlamış oluyorlar. Çocuklar yaygın örnekte kendi kendilerine okula hazırlanıyor ve kahvaltı falan yapmadan geliyorlar. Aileler genelde zeytin peynir ekmek koyarak sabah kahvaltı yapmalarını tembih ediyor ama o kadar sağlıklı ilerlemiyor bu süreç" diye belirtiyor.
'Beden eğitimi derslerinde açlıktan fenalaşan öğrencilerim var'
Konuya ilişkin soL'a açıklamalarda bulunan bir beden eğitimi öğretmeni de "Ben mesela Kepez'de görev yapıyorum. Çocukların çoğu zaten okula aç geliyorlar. Kantinde beslenmeye çalışıyorlar ama kantinlerin durumu da berbat. Derslerde fenalaşan öğrencilerim oluyor bazen. Eskiden de bu tür örnekler olurdu. Ama şimdi epey çoğaldı bu durum. Sorduğum zaman da genelde öğrencilerin aç olduklarını, okula aç geldiklerini ya da günün sonuna doğru bir şey yiyemedikleri için açlıktan fenalaştıklarını öğreniyorum" diyor.
'Kantinde kötü beslenmek için dahi aylık 1000 liraya ihtiyaç var'
Emekçi mahallelerinde genelde kantinlerin durumlarının kötü olduğuna işaret eden eğitimciler, en ucuz ürünün genelde tost olduğunu belirtiyor. Semtine ve okuluna göre değişiklik göstermekle birlikte Antalya'daki okullarda kantinde satılan tostların 15 ila 25 lira arasında değişiklik gösterdiği biliniyor.
Eğitimciler kantinlerle alakalı olarak "Kantinler gerçekten kötü durumda. Yani her şeyin en kötüsü kantinde var desek abartmış olmayız. Çoğu aile beslenme için evden bir şeyler gönderiyor ama daha ekonomik değil artık. Kantinlerde de amiyane tabirler içi boş tost satıyorlar. Makul bir tost yese bir öğrenci günlük en az 25 lira harcaması lazım. İki çocuğunu okula gönderen bir ailenin sadece kantindeki tost masrafı 1000 lirayı geçer. Böyle olunca da sağlıksız ürünler çıkıyor ortaya. Mesela okullarda öğrencilerin sağlığını korumak için cips ve türevi şeyler satmak yasak. Ama aç kalan öğrenciler 'noodle' dedikleri bir tür pratik makarna yiyor. Kantinde sıcak su alıp plastik kaplarda haşlayarak bunu yemek zorunda kalıyor" diyor.
Eğitimciler aynı zamanda Eski Kepez Anadolu Lisesi olarak bilinen şehit Celal Özcan Anadolu Lisesi'nde de kantin satışlarını arttırmak için "dışarıdan yiyecek getirilmesinin yasaklandığını" ancak velilerin tepkisiyle bu uygulamanın hayata geçmediği örneklere de rastladıklarını ifade ediyorlar.
'Öğretmenler olarak biz çözmeye çalışıyoruz, çocukların beslenmesini pay ettiğimiz oluyor'
"Okula her gün beslenme çantasını getirmeyen öğrenciye neden diye sorduğumda cevap alamadım" diyen eğitimciler, "Ailelerini aradığımızda da hocam ben beslenme koyamıyorum durumum yok" dediklerini ifade ediyorlar. Öğrencilerin artık okula beslenmek için yiyecek getiremediklerini söyleyen eğitimciler çoğu örnekte öğretmenlerin bir araya gelerek çocukların beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için dayanışma gösterdiklerini ifade ediyor.
Eğitimciler "Öğretmenler arasında bazen üç beş bir şeyler topluyoruz ve ailelerine ulaştırmaya çalışıyoruz. Ya da gıda desteğinde bulunmaya çalışıyoruz. Bazen iş çığırından çıkıyor. Böyle durumlarda da yapacak bir şey kalmıyor geriye. Öğrencilerin beslenmelerinden fazla olan ürünleri olmayan öğrenciler ile pay etmeye çalışıyoruz. Böylesi örnekler arttıkça gerçekten eğitim için psikolojik olarak yer kalmıyor bazen" diyorlar.
'Çocuklar yeterli beslenme bilincine sahip değiller'
soL'a konuşan Antalya'daki aile sağlığı merkezi hekimi Dr. Esra da çocuklardan yeterli beslenme için bir bilince sahip olmalarını beklemenin hata olacağını, Milli Eğitim Bakanlığı'nın öğrencilerin ihtiyaç duyacakları kalori hesabına göre destek sunması gerektiğini ifade ediyor.
Aile sağlığı merkezi hekimi yaptığı açıklama, "Devlet okullarında beslenme için sadece kantin var. Orada da tost, simit, ayran vs var. Çoğu öğrenci kahvaltısını evde yapıyor. Bazı örneklerde öğle arasında evden getirdikleri çerez, tost, küçük kaplarda hazırlanmış akmayan kokmayan şeyler götürüyorlar. Evleri okula yakın olan aileler ise çocuklarını alıp eve götürüp yemek yedirip okula geri getiriyor. Tabi bunun sayısı çok sınırlı. Ve fakat bunun için de aylık para veriyor aileler ve her ailenin bütçesi bunun için uygun olmayabiliyor. Sonuçta öğünü yeterli ve ihtiyaca uygun bir şekilde sağlamak zor oluyor. Çocuklar kendi ihtiyaçlarını sağlama bilincinde olmadıkları için yeterli beslenemiyorlar. Sabah erken kalkıp kahvaltı yapmadan okula giden Ortaokul çocukları oldukça fazla" ifadelerine yer veriyor.
'Özel okullarda da durum farklı değil. Beslenme masrafları pahalı, ürünler kalitesiz'
Özel okullarda da durumun çok farklı olmadığını ifade eden Dr. Esra, özel okulların fahiş fiyatlar ile beslenme hizmeti sunduklarını ancak bunun da aldıkları ücrete kıyasla çok iyi olmadığını söylüyor. "Özel okullarda bu sorun kısmen çözülmüş durumda. Ancak bu örneklerde de yaygın olarak öğle yemeği çıkıyor. Nadiren kahvaltı ve ara öğün veriyor özel okullar. Bu örnekler de daha çok birinci ve ikinci sınıf öğrenciler için geçerli oluyor. Böylesi örneklerde de yemek ücretlerinin çok yüksek olduğu ve kalitenin düşük olduğuna dair eleştiriler var" diye tamamlıyoruz sözlerini.
'Kantinler beslemiyor, çocukların midesini dolduruyor sadece'
Birçok öğrencinin sağlık sorunlarıyla uğraştığını ifade eden Dr. Esra, kantinlerin beslenmek için yeterli olmadığını, öğrencilerin karınlarını doldurmaktan başka bir işe yaramadıklarını ifade ediyor. Dr. Esra "yeterli protein almayan çocuklar kısa boylu, anemik oluyorlar. Ve sık hastalanıyorlar. Okulun kantininden alınan gıdalar sadece karın doyuruyor. Bunlar uygun besin kaynağı olmadığı için obeziteye neden oluyor. Evden okula aç giden çocuklarda öğrenme güçlüğü, dikkat dağınıklığı, baş ağrısı oluyor" diyor.
'Uzman diyetisyenler eşliğinde menüler hazırlanmalı ve ücretsiz bir şekilde sunulmalı'
Bu sorunun çözümü için uzmanlar tarafından belirlenen yiyeceklerin öğrencilere ücretsiz sunulması gerektiğini ifade eden Dr. Esra "Olması gereken, okulda kahvaltı, ara öğün ve öğle yemeğinin çocukların ihtiyacına göre, besin değeri diyetisyence belirlenmiş, dengeli bir şekilde içeriğinin düzenlenmiş (protein, karbonhidrat ve yağ) bir şekilde standart ve ücretsiz verilmesidir" diyor.
(SOL-Antalya)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder