13 Ocak 2023 Cuma

BELLEK - 13 OCAK -

 


OLAYLAR:

  • 1840 - Lexington adlı buharlı gemi, Long Island (New York) açıklarında yandı ve battı: 139 kişi öldü
  • 1863 – Darülfünun, Kimyager Derviş Paşa’nın verdiği halka açık fizik dersi ile eğitim hayatına başladı. Osmanlı Devleti’nde açılan ilk üniversitedir. Eğitim, Ayasofya yakınlarında tanınmış İtalyan mimar Fosatti’nin yaptığı binada başladı.
  • 1888 - National Geographic Society kuruldu.
  • 1898 - Emile Zola'nın L'Aurore gazetesinde yayımladığı J'accuse (İtham ediyorum) başlıklı açık mektupDreyfus davası'nı kamuoyunun dikkatine taşıdı.
  • 1920- Karakol Cemiyeti ve Türk Ocaklarının organize ettiği İstanbul Sultan Ahmet Meydanı’nda protesto mitingleri yapıldı. Bu mitinglerde Şair Mehmet Emin Yurdakul, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Halide Edip Adıvar, Şükufe Nihal konuşmacı olarak kürsüye çıktılar.
  • 1925- Kurtuluş Savaşı komutanlarından Halit Paşa, Meclis’te Ali Çetinkaya tarafından bir “kaza kurşunu”yla vurularak öldürüldü.
  • 1942 – İstanbul’da halka ekmek karnelerinin dağıtımına başlandı. Kaymakamlıklara gidemeyecek durumda olanların karneleri liseli kız ve erkek öğrenciler tarafından evlerine teslim ediliyor. Yapılan açıklamaya göre 7 yaşına kadar olan çocuklara günde 187.5 gram, erişkinlere 375 gram, ağır işçilere ise 750 gram ekmek verilecek.
  • 1951 - Demokrat Parti'nin komünistler hakkındaki tahkikatı ve TKP tevkifatı.
  • 1956 - Adnan Menderes ve Namık Gedik hakkında 6-7 Eylül Olayları nedeniyle soruşturma açılmasını isteyen önerge reddedildi.
  • 1966 - Hürriyet gazetesi, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Lyndon Johnson'un, eski Başbakan İsmet İnönü'ye yazdığı mektuba ilişkin, gazeteci Cüneyt Arcayürek'in haberini yayımladı. Mektup ve İnönü'nün cevabi mektubu, 14 Ocak'ta TBMM'de görüşüldükten sonra, 15 Ocak'ta kamuoyuna açıklandı. Bu mektup 1964'teki Kıbrıs bunalımı sırasında yazılmıştı ve Lyndon Johnson mektubunda, Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahale etmemesini istemişti.
  • 1968 - Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı İsmet İnönü, Türkiye İşçi Partisi'ne (TİP) çattı; "Şimdi kalkmışlar kalkınma, plan, yabancı sermaye, petrol geleceği ve antiemperyalist mücadele hakkında bizimle doğru yön yarışması yapmak istiyorlar" dedi
  • 1969 - Devekuşu Kabare Tiyatrosu, "Bir Şehr-i İstanbul Ki" oyununu sahneye koydu.
  • 1970 - Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) yöneticisi, Fakir Baykurt, Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı tarafından açığa alındı.
  • 1971- İş Bankası Ankara/ Emek Şubesi soygununu gerçekleştirenlerden Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan için “vur emri” çıkarıldı.
  • 1971- Adalet Partisi hükümetinin hazırladığı “Üniversite Polisi” ve “Ortak İlkeler” kanun tasarıları, İstanbul Üniversitesi’nde Öğretim Üyeleri Sendikası’nca düzenlenen Forum’da “faşist tedbirler” olarak tanımlandı.
  • 1978- İstanbul Laleli’de İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu’nun devrimci öğrencilerinin üzerine bir araçtan ülkücülerce açılan yaylım ateşinde Gökhan Yüksel ve Kudret Uybaş hayatını kaybetti.
  • 1984 - Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in güne dair notları: "ODTÜ'de öğrencilerden büyük ilgi gördüm. Sevgi gösterilerinde bulundular. Düşündüm de 12 Eylül 1980'den evvel acaba cumhurbaşkanı böyle üniversiteye gelip rahatlıkla dershanelere girebilir miydi? İşte o noktadan bu duruma gelinebilmiş ise 12 Eylül Harekâtı'nın sağladığı huzur ve güven ortamının yararı kendiliğinden ortaya çıkıyor demektir."
  • 1986 - İşkence yapanlara verilen cezaların arttırılması ve sorgu sırasında sanık avukatlarının da hazır bulunmasını öngören yasa önerisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde reddedildi.
  • 1990- TRT’de ”Perde Arkası” adlı programı yapan Ertürk Yöndem: “Ülkemizin bütünlüğünü sağlayıcı kritik konulu programlarda devletin görüşüne paralel hareket etmek zorundayız.”
  • 1990 - Atatürk Barajı'nda su tutulmaya başlandı.
  • 1990 - Amerika Birleşik Devletleri'nin ilk zenci valisi L. Douglas WilderVirginia'da görevine başladı.
  • 1993-  İçişleri Bakanlığı’nca valiliklere, valiliklerin de üniversite ve diğer eğitim kurumlarına gönderdiği genelgede “Kamu Çalışanları Platformu’nu oluşturan sendikaların ‘toplu sözleşmeye çağrı’ adı altında yapacağı eylemlerin izlenmesi ve tutanak tutulması”istendi.

  • 1993-
    9 Ocak’ta Eskişehir Çarşı Camii’ndeki vaazında ”Alevilerin kestiği yenmez, cenaze namazları kılınmaz, evlerinin önünden bile geçmek caiz değildir” diyen imam Enver Töre, çıkarıldığı Sulh Ceza Mahkemesi’nce tutuklandı. Töre, TCK’nın 321/2.maddesine göre yargılanacak
  • 1994 - Başkent Üniversitesi kuruldu.
  • 1994 - Grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı istemek ve yüzde 15'lik memur zammını protesto etmek için memurlar Ankara'da eylem yaptı. Polis, memurlara müdahale etti. Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar bazı memurları tokatladı.



  • 1994 - İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Bedrettin Dalan, "Dolmabahçe Sarayı sanat adına bir rezalettir ve mimarı Ermeni Balyan Usta'dır" dedi. Dalan'ın bu sözlerine Mimarlar Odası tepki gösterdi.
  • 1997 - Susurluk soruşturması kapsamında özel tim görevlisi polisler Ayhan ÇarkınOğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy, tutuklanarak ceza evine gönderildi. 14 Ocak'ta ise Sedat Bucak'ın 3 koruma polisi ile şoförü de, DGM'ye sevk edildi. Koruma polisi Ömer Kaplan, savcılık tarafından serbest bırakıldı. 2 polis ile şoför tutuklandı.
  • 2001 – Murathan Mungan’ın Diyarbakır Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenen “Mahmud ile Yezido” oyunu yasaklandı. Şivan Perver’in şarkısı ve bazı Kürtçe kelimeler gerekçe gösterildi. Eser daha önce İstanbul ve Ankara’da sahnelenmişti.
  • 2005 – Terörizmin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi Tadil Protokolü, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Silahlı eyleme karışanlar siyasi suçlu olarak nitelenmeyecek.
  • 2005- Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ile 5 polis memuru dahil 13 kişinin öldürülmesi, çok sayıda kişinin yaralanması olaylarına katıldığı iddiasıyla yargılanan Hizbullah üyesi Mehmet Fidancı müebbet hapse mahkûm edildi
  • 2005-  Yunanistan’da Yüksek Mahkeme, “milli güvenlik gerekçesiyle” Batı Trakya’da adları içinde “Türk” kelimesi olan derneklerin faaliyet gösteremeyeceğine karar verdi.
  • 2007- “Türkiye Barışını Arıyor” adlı konferansa katılan Yaşar Kemal: “Kürtler insanlıktan mahrum kaldığı halde kendini azınlık saymadı. Çünkü azınlık değil, kardeştiler”..
  • 2008- Bir yazısında Fethullah Gülen’e “Feto” diyen Fırat Gazetesi’nin sahibi H.Boğaztekin Cumhuriyet Savcısı tarafından tehdit edildi: “Hocadan özür dile, yoksa seni yakarım.”
  • 2010 - Haiti'de 7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. 30.000 ile 50.000 arasında insan öldü


DOĞUMLAR:

  • 915 - II. Hakem, 961-976 yılları arasında Kurtuba Halifesi (ö. 976)
  • 1810 - Ernestine Rose, Amerikalı yazar (ö. 1892)
  • 1866 - Georgi Gürciyev, Rus öǧretmen, guru ve yazar (ö. 1949)
  • 1866 - Vasili Kalinnikov, Rus besteci (ö. 1901)
  • 1891 - Julio Baghy, Macar aktör (ö. 1967)

  • 1893 - Chaim Soutine, Rus dışavurumcu ressam (ö. 1943)
  • 1895 - Jane Marken, Fransız oyuncu (ö. 1976)
  • 1899 - Lev Kuleşov, Sovyet sinema teorisyeni ve yönetmeni (ö. 1970)

  • 1921 - Necati Cumalı, Türk yazar (ö. 2001)
  • 1921 - Şecaettin Tanyerli, Türk tango şarkıcısı (ö. 1994)

  • 1946 - Ordal Demokan, Türk bilim insanı (ö. 2004)
  • Ordal Demokan (d. 13 Ocak 1946, İstanbul ö. 29 Ekim 2004, Ankara).

    Türkiye’de plazma fiziğinin öncü isimlerinden. ODTÜ Fizik Bölümü Plazma Fiziği Laboratuvarı kurucusu ve ODTÜ fizik bölümü merhum öğretim üyesi. Araştırma ilgi alanı “Işın-Parçacık Etkileşimi”dir.

    Hayatı
    13 Ocak 1946 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. 1962 yılında TED Ankara Koleji’nden mezun oldu ve ardından Orta Doğu Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünde 1966’da lisans ve 1967’de yüksek lisans eğitimini tamamladı. 1964 ve 1967 yılları arasında TÜBİTAK bursiyeri olarak seçildi. 1967-1969 tarihleri arasında Fulbright ve Iowa Üniversitesi eğitim burslarına layık görüldü ve 1970 yılında Iowa Üniversitesi’nde doktora (PhD) çalışmasını tamamladı.

    Eylül 1970’de Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fizik bölümünde yardımcı doçent olarak çalışmaya başladı. Ordal Demokan, 1972’de ODTÜ’de Plazma Fiziği Laboratuvarını kurarak Plazma Fiziği çalışmalarının öncüsü olmuştur. 1976 yılında Doçent unvanını almıştır. 1978-1979 yılları arasında TAEK (Türkiye Atom Enerjisi Kurumu) plazma ve lazer bölümü müdürlüğünü üstlenmiştir.

    1979-1981 yılları arasında Jülich Araştırma Merkezi Plazma Fiziği bölümünde misafir araştırmacı olarak bulunmuş ve TEXTOR Tokamak deneyi üzerinde çalışmıştır. 1982 yılında yeni kurulan Gazi Üniversitesi’ne dönmüştür ve 1982-1983 yılları arasında Teknik Eğitim Fakültesinde çalışmıştır. 1983 yılında Elektrik ve Elektronik Mühendisliğinde bölüm başkanlığı yapmıştır.

    1984 yılında tekrar Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümüne dönmüştür ve 1984-1985 yıllarında bölüm başkan yardımcılığı yapmıştır. 1988 yılında[3] profesörlük unvanını almıştır.

    Vefatı
    Ordal Demokan 29 Ekim 2004’te Ankara’da ehliyetsiz bir sürücü tarafından kendisine çarpılması sebebiyle 58 yaşında yaşamını yitirdi. Sürücü 18 yaşından küçük olduğu için ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı.Demokan’ın cenazesi Kocatepe Camii’de  öğle namazının ardından kılınan cenaze namazından sonra, Cebeci Asri Mezarlığı’nda toprağa verildi

  • 1972 - Ozan Doğulu, Türk DJ ve aranjör
  • 1977 - Şeyla Halis, Türk tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu
  • 1977 - Orlando Bloom, İngiliz sinema oyuncusu
  • 1990 - Liam Hemsworth, Avustralyalı aktör
  • 1997 - Luis Díaz, Kolombiyalı futbolcudur



ÖLÜMLER:


      (derleyen: mstfkrc)


12 Ocak 2023 Perşembe

BELLEK - 12 OCAK -

 


OLAYLAR:

  • 1875 – Beyoğlu’nda Tünel işletmeye açıldı. Tünel, 1863’de Londra’da hizmete giren yeraltı toplu taşıma sistemlerinden sonra inşa edilen dünyanın en eski 2. yeraltı toplu taşıma sistemidir.
  • 1915 - ABD Temsilciler Meclisi, kadınların da oy kullanması yönündeki kanun teklifini reddetti.
  • 1923 - Paris'teki Pasteur Enstitüsü'nde, tetanoza karşı antiserum geliştirildi.
  • 1932 - Hattie Wyatt Caraway, Amerika Birleşik Devletleri senatosuna seçilen ilk kadın politikacı oldu.
  • 1934 - Yunanistan'ın eski Başbakanı Elefterios VenizelosAtatürk'ü Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterdi.
  • 1951 - Uluslararası Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi yürürlüğe girdi.

  • 1952 - ABD yönetimi, Marshall Planı çerçevesinde Türkiye'ye 58 milyon dolarlık askeri yardım yapılmasına onay verdi.
  • 1961 - Siyasi partilerin faaliyetine izin verildi.
  • 1966 - Lyndon B. Johnson, Amerika Birleşik Devletleri'nin, komünist saldırganlık sona erene kadar Güney Vietnam'da kalacağını açıkladı.
  • 1966 - Fikir suçlarının da af kapsamına alınması istendi. 19 Temmuz günü Meclis'ten çıkan 780 sayılı Af Kanunu'nda 765 sayılı TCK 141. ve 142. madde "suçluları" af kapsamı dışında bırakıldı. Vergi ve döviz kaçakçılığı suçları da af kapsamına alınmıştı.
  • 1967 - Dr. James Bedford, gelecekte tekrar canlandırılmak üzere, kriyojenik olarak dondurulan ilk insan oldu.
  • 1971 - Anayasa Mahkemesi, özel yüksek okulların anayasa'ya aykırı olduğuna karar verdi.
  • 1976 - BM Güvenlik Konseyi, 1'e karşı 11 oyla, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün, oy verme hakkı olmaksızın Güvenlik Konseyi tartışmalarına katılmasına karar verdi.
  • 1976 - Akaryakıt bayileri direniş yaptılar, akaryakıt satmadılar. Bayiler kâr oranlarının arttırılmasını istiyor.
  • 1977- Erzurum’da bir hastaneyi basan ülkücüler, 5 gün önceki ülkücü baskınında yaralanan arkadaşlarını ziyaret eden 2 öğrenciden birini öldürüp diğerini yaraladı.
  • 1983 – 261 sanık hakkında idam cezası istenen 759 sanıklı Fatsa Dev-Yol davası Amasya’da başladı. İdamı istenenler arasında eski belediye başkanı Fikri Sönmez de bulunuyor. Kimlik yoklamasına geçildiğinde, sorunları dinlenmeden kimlik bildirmeyeceğini belirten sanıklar salondan çıkarıldı.
  • 1983- 1980’de Tariş Çiğli İplik Fabrikası’nın işgalinden dolayı yargılanan 4 kişi müebbet, 23 kişi çeşitli hapis cezaları aldı, 141 kişi beraat etti.
  • 1988- Tercüman ve Milliyet gazetelerinde çıkan ”öğrenci derneklerinin illegal örgütlerin kontrolünde olduğu” şeklindeki haberleri protesto için Cağaloğlu’ndaki Milliyet Gazetesi önünde toplanan 100 kadar öğrenciye saldıran polis birçok öğrenciyi döverek gözaltına aldı.
  • 1988 - Tek tip elbise giymeyen tutuklu ve hükümlülerin ziyaretçileriyle görüştürülmemesi cezaevlerinde sorun yarattı.
  • 1993- Yeşilyurt köylülerine dışkı yedirilmesine ilişkin Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’nda 1989’da açılan ve kabul edilen davanın ilk duruşmasında, köylülerin şikayeti “kabul edilebilir”bulundu. Av.Hasip Kaplan ve Adalet Bakanı Seyfi Oktay “gereğinin yapılacağını” söyledi.
  • 1995- Toplu sözleşme farklarının bono ile ödenmesini protesto için Haber-İş üyesi 3 bin çalışan İstanbul Avrupa Yakası’nda iş bıraktı.
  • 1995- 175 itfaiye işçisinin 3 milyar TL civarındaki alacaklarını ödemediği için İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Vakıfbank Aksaray Şubesi’ndeki hesabındaki yaklaşık 300 milyon TL bloke edildi, bir başka hesaptaki 3 milyar TL’na yakın tutar için İcra talimatı bekleniyor.
  • 1996- “HABİTAT-II Toplantısında İzlenecek Yöntem” konulu seminerde konuşan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı R.Tayyip Erdoğan: ”Belediyeler, elindeki imar yetkisini uygulayamıyor, odalar ve koruma kurulları her şeye müdahale ediyor. Valilik de kaldırılıp seçilmiş tek kişi yönetmeli.”
  • 1997- Eyüp Kapalı Spor Salonu’na 500 metre uzaklıkta toplanan sendika, parti ve kitle örgütlerinden yaklaşık 1.500 kişi Metin Göktepe’nin fotoğraflarıyla Spor Salonu’na yürüdü. Topluluk, Spor Salonu’nun kapısına “Metin Göktepe Stadyumu” yazılı pankart asıp karanfil bıraktı.
  • 1998- Malatya’da oruç tutmadığı gerekçesiyle 7 Ocak’ta ülkücülerce bıçaklanan Ümit Cihan Tarho’nun katil zanlıları olarak gözaltına alınan 5 ülkücü tutuklandı.
  • 1998- Siirt’te 5 Aralık’ta yaptığı konuşma sırasında okuduğu şiirden dolayı “halkı din, dil, ırk, mezhep gözeterek kışkırtmak” suçundan hakkında Diyarbakır DGM’ce soruşturma başlatılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı R.Tayyip Erdoğan İstanbul DGM’de ifade verdi.
  • 1998 - 19 Avrupa ülkesi, insan klonlanmasının yasaklanması konusunda anlaştılar.
  • 2003 – ABD’nin Körfez’e askeri yığınağı sürerken, Amerikalı savaş karşıtlarının ülke çapında gösterilerinin ilki Los Angeles’ta yapıldı. Aktör Martin Sheen’in başını çektiği 20 bine yakın Amerikalı savaşı protesto etti.
  • 2003- ABD’de, Illinois eyalet valisi George Ryan, 167 ölüm cezasını ömür boyu hapse çevirdi. ABD’de 37 eyalette ölüm cezası uygulanıyor.
  • 2004 – İran’da Anayasa Koruyucular Konseyi tarafından parlamento seçimlerine katılımları veto edilen reformcu milletvekilleri Meclis’te oturma eylemine başladı. 
  • 2006 -Abdi İpekçi’yi katletmekten idam, iki gasptan müebbet alan Mehmet Ali Ağca, eski Adalet Bakanları dahil hukukçuların tüm itirazlarına rağmen saat 09.30’da tahliye oldu. Ağca’yı cezaevi çıkışında Oral Çelik’in adamları ve ülkücüler karşıladı. Ağca,”ruh sağlığı askerliğe uygun değildir” raporu almak için Haydarpaşa GATA’ya başvurdu. Ağca’nın GATA’da sağlık kontrolünden geçtiği sırada tahliyesini protesto eden 300 TKP’li GATA’ya yürüdü.
  • 2006- ABD Başkanı George Bush’a Gürcistan’ı ziyareti sırasında bombalı saldırı girişiminde bulunduğu öne sürülen Ermeni asıllı Vladimir Arutunyan terörizm, suikast girişimi ve vatana ihanetten ömür boyu hapse çarptırıldı.
  • 2006 - Mina'da, (Suudi Arabistan) şeytan taşlama sırasında çıkan kargaşada 362 hacı adayı öldü
  • 2010- İranlı nükleer fizik profesörü Masoud Ali Mohammadi başkent Tahran’da düzenlenen bir bombalı saldırı sonucu öldürüldü. İran basını İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri’ni saldırıya dahil olmakla suçladı.
  • 2010- AİHM, üniversite öğrencisi Önder Babat’ın İstanbul Beyoğlu’da öldürülmesi olayını etkili şekilde soruşturmadığı gerekçesiyle Türkiye’yi mahkum etti.
  • 2013- Biyolojik pasaport uygulamasıyla doping yaptığı tespit edilen Türk milli atlet Alemitu Bekele, 4 yıl cezalı atletler listesine alındı.
  • 2016 - İstanbul'daki Sultanahmet Camii yakınlarında, bombalı bir saldırıda 10 kişi öldü, 15 kişi yaralandı
  • 2018- ABD Başkanı Donald Trump, İran’a nükleer anlaşma kapsamında sağlanan yaptırım muafiyetini “son kez” uzatma kararı aldı.


DOĞUMLAR:


ÖLÜMLER:

  • 1665 - Pierre de Fermat, Fransız matematikçi ve hukukçu (d. 1601)
  • 1905 - Abdullah Galib Paşa, Osmanlı siyasetçi (d. 1829)
  • Abdullah Galib Paşa (5 Mart 1829, İstanbul - 12 Ocak 1905, İstanbul), 
  • Mısır tüccarlarından Ketencizade Mehmet Sadık Efendi’nin oğludur. Memuriyete, Maliye Varidat Muhasebesi Rumeli Odası’nda maaşsız olarak başlamıştır. 1854'ten sonra kırım ordusu muhasebecisi, Seraskerlik Makamı Müsteşarlığı, Divan muhasebat başkanlığı ardından maliye müsteşarlığı ve rüsumat emirliği görevlerinde bulundu. 1871 yılında maliye nazırı oldu daha sonra ise 1873’te Hüdavendigâr Vilayeti Valiliği’ne getirildi. Galib Paşa 1876'da Mevlevi tarikatına bağlı V. Murat'ın tahta çıkışı ile Defteri hakani nazırı vezir rütbesiyle ikinci defa maliye nazırlığına çıkartılmıştır. V. Murat'ın aynı yıl tahttan indirilmesiyle azledilmiştir. 5 Şubat 1877 tarihinde 25 bin kuruş maaşla Şehremaneti’ne tayin olunmuştur. Bu görevi 6 Aralık 1877 tarihine kadar yürütmüştür. Sonra Hüdavendigâr, Haleb, Kastamonu, Cezayir-i Bahr-i Sefid ve Selanik’te Valilik yapmıştır. 1891’de Evkaf Nezareti’ne getirilmiştir. Cenazesi, II. Mahmut Türbesi avlusuna defnedilmiştir. Kendi adını taşıyan camii Kadıköy Bağdat caddesi üzerinde çok merkezi bir yerdedir. Evi Erenköyde Galip paşa köşkü olarak bilinir.

  • 1976 - Agatha Christie, İngiliz yazar (d. 1890)
  • 1977 - Henri-Georges Clouzot, Fransız film yönetmeni ve senarist (d. 1907)
  • 1983 - Nikolay PodgorniSSCB Devlet Başkanı (d. 1903)
  • 1985 - Sabri Kiraz, Türk futbolcu ve teknik direktör (d. 1918)
  • 2003 - Maurice Gibb, İngiliz müzisyen (Bee Gees grubu üyesi) (d. 1949)
  • 2010 - Daniel Bensaïd, Fransız filozof, sivil atvist ve düşünür (d. 1946)
  • 2012 - Erzurum'da antrenman yaparken dengesini kaybederek düşen Bursa Uludağ Kayak Kulübü'nün 18 yaşındaki millî kayakçısı Aslı Nemutlu, kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.
  • 2013 - Alev Sururi, Türk tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu (d. 1931)
  • 2014 - Alexandra Bastedo, İngiliz oyuncu ve aktivist (d. 1946)

  • 2014 - Halet Çambel, Türk arkeolog, yazar ve Olimpiyatlardaki ilk Türk kadın sporcu (d. 1916)
  • 2015 - Yelena Obraztsova, Rus mezzo-soprano (d. 1939)
  • 2018 - Frankie Muse Freeman, Amerikalı siyahi kadın insan hakları aktvisti ve avukatı (d. 1916)
  • 2019 - Batton Lash, Amerikalı çizgi roman sanatçısı (d. 1953)
  • 2020 - Tony Garnett, İngiliz oyuncu, televizyon ve film yapımcısı (d. 1936)

      (derleyen: mstfkrc)

Latin Amerika'da esen sol rüzgâr ne anlatıyor? (2) - Yazı dizisi / Hazırlayan: İbrahim VARLI-BİRGÜN

 

Rousseff’in hikâyesi Castillo’nun hikâyesidir

Latin Amerika’da tehdidin kaynağı oligarşidir. Latin Amerika başkanlık sistemlerine özgü yasama ve yürütme arasındaki sistemik kriz Brezilya ve Peru’da net şekilde görüldü. Anayasa başta olmak üzere bu otoriter-oligarşik kurumsal yapı Castillo’yu devirdi.

        Fotoğraflar: Depo Photos-AA

Kazım ATEŞ, Akademisyen

Bütün Latin Amerika’da, 1980’ler, “kayıp ona yıl” (la década perdida) olarak adlandırılan derin bir ekonomik krize tanıklık etti. Peru ekonomik krizi, Aydınlık Yol (Sendero Luminoso) ile on yılda on binlerce insanın öldüğü bir iç savaşla birlikte yaşadı. 1980’lerin sonuna gelindiğinde siyasal ve kurumsal, radikal bir dönüşüm kaçınılmaz hale gelmişti. Bu dönüşüm için iki aday çıktı. İlki, bütün dünyanın tanıdığı, Nobel ödüllü bir yazar Mario Vargas Llosa’ydı. Llosa’nın, Peru’nun krizden çıkışının ancak bir neoliberal şok programıyla, ortodoks kemer sıkma politikasıyla mümkün olduğunu savunması, sadece yoksul alt sınıfları değil burjuvazinin merkantilist politikalardan faydalanan kesimlerini, ayrıca artık miadını doldurmuş muhafazakâr partilere yaslanan beyaz elit imajı, yerliler ve diğer beyaz-olmayan nüfusu yabancılaştırdı.

Llosa’nın rakibi, Peru Tarım Üniversitesi rektörü olmak, kısa dönem bir TV programında yorumcu olmak dışında tanınırlığı olmayan, yerleşik kurumsal siyasal sistemin dışından gelen bir isim olan Alberto Fujimori’ydi. Fujimori’nin başkan adaylığının bir yönü kişisel zorunluluklar ve rastlantılardır. Aslında diğer partiler listesine almadığı için, Peru yasalarının verdiği bir imkânla, senatör seçilebilmek için başkan adayı oldu. Kazanmasını sağlayan koşullar da (diğer adaylar arasındaki sert rekabet, solun ortak aday çıkaramaması, Llosa’nın yarattığı olumsuz imaj vs) bir aşırı belirlenim örneğidir. Seçim başarısının diğer yönünde ise Peru’daki ekonomik ve siyasi krizin sorumlusu olarak gördüğü siyasal elitlere karşı, Peru halkının da sahip olduğu genel eğilimi yansıtan popülist/halkçı söylem vardı.

FUJİMORİ’NİN KATI REJİMİ

Bu söylemin başarılı olmasında kurumsal siyasetin, hem mevcut siyasal elitlerin hem de Japon asıllı olması dolayısıyla Lima’nın zengin beyaz elitleri dışından gelmesi nedeniyle özellikle yoksul yerlilerin özdeşleşmesini sağlayan bir profil olması gibi özellikler etkili oldu. Ancak, genel olarak akademik çalışmaların bu yönünü öne çıkarması Fujimori’nin esas sahip olduğu desteğin üzerini örtmektedir.

Birincisi Fujimori’nin saldırısı “partidocracia” (partilerin yönetimi) ile sınırlıydı, yani siyasal elitleri karşısına alırken ekonomik elitlerle arasını her zaman iyi tuttu. Fujimori, 1970’lerdeki gücünü korumaktan uzak olmasına rağmen sendikalara saldırmayı ihmal etmedi. İkincisi, Fujimori’yi seçimden önce de sonra da Peru’nun en güçlü “partisi”, ordu destekledi. 1988’de yayımladığı Yeşil Kitap’ta, ordu, ekonominin hızla liberalleşmesini, önemli kamu işletmelerinin özelleştirilmesini ve devlet müdahalesinin sınırlanmasını önermiş; Aydınlık Yol’a karşı mücadelesinde ordunun yetkilerinin genişletilmesini istemiş ve bütün bunlar için 15 yıla kadar yayılabilecek bir geçiş döneminde otoriter bir rejimin gerekli olduğunu ifade etmişti.

1992 yılında Fujimori, işte bu ordunun desteğini arkasına alarak, “Fujimorazo” olarak adlandırılan “autogolpe” ile parlamentoyu kapatmış, yüksek yargıyı dağıtmış, anayasayı askıya almıştır. Bugün hala yürürlükte olan yeni anayasa kabul edilmiş, seçim döneminde Llosa’nın savunduğu ama kendisinin eleştirdiği radikal bir kemer sıkma politikası uygulamıştır. Yine bu dönemde, radikal neoliberal programın uygulanması için zorunlu görülen, iktidarı liderde yoğunlaştıran siyasal yeniden yapılanmanın uluslararası finans kurumlarının tam desteğini aldığı unutulmamalıdır. Nihayetinde Fujimori, özellikle yerlilere yönelik sistematik insan hakları ihlalleri ve yolsuzluk suçları nedeniyle şu anda hapishanededir ancak bugünün Peru’sunun sosyal-siyasal çerçevesi onun yarattığı otoriter rejim, anayasal-kurumsal yapı ve özellikle onun döneminde palazlanan yeni Peru oligarşisi tarafından çizilmektedir.

Devam etmeden önce iki noktanın açıklanmasında fayda olabilir. Birincisi, Latin Amerika başkanlık sistemlerine özgü yasama ve yürütme arasındaki sistemik kriz; ikincisi, hala bir oligarşiden söz edilip edilemeyeceğidir. Bütün başkanlık sistemlerine özgü bir çatışma ekseni, her ikisi de halkoyuyla seçilmiş başkan ve parlamento arasında egemenliğin temsil edilmesi konusundaki gerilimdir. Bunun yanı sıra Latin Amerika başkanlık sistemlerine özgü bir diğer gerilim/çatışma ekseni, Latin Amerika’da kongrenin, ABD’de olduğu gibi dar bölge ile değil çok partili, nispi temsil sistemiyle belirleniyor olmasından kaynaklanmaktadır.

Kendileri de halkoyuyla seçilmiş başkanlar kongrede çoğunluk desteği bulamamakta ve dolayısıyla yasa yapmakta zorlanmaktadır. Kongre çoğunluğu, Peru’da olduğu gibi, uzlaşmaz ve düşmanca bir partinin kontrolündeyse siyasal bir kriz kaçınılmaz hale gelmektedir. Eğer başkan, Pedro Castillo örneğinde olduğu gibi, kurumsallaşmış partilerden, parti sisteminden değil dışarıdan gelmiş bir isimse, kongre desteğinden tamamen mahrum kalabilmektedir. Bu sistemik kriz, çok sayıda başkanın görev süresini tamamlamadan indirilmesine yol açmaktadır. Latin Amerika tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur.

SİSTEMİN AÇMAZLARI

Latin Amerika’da başkanların yasal, de jure yetkileri yetersiz kaldığında de facto güçleri, kongredeki parti desteği ve/veya halk desteği etkili olabilmektedir ve dolayısıyla başkanlar bu sistemik krizi atlatabilmek için kitle mobilizasyonuna başvurmaktadır. Kitle desteği olmadığında, başkanın düşürülmesi, haksız ve adaletsiz olduğunda bile kaçınılmaz hale gelmektedir. Örneğin Brezilya’da Dilma Rousseff’in 2016 yılında azledilmesi, bu krizin en tipik örneğidir. Roussef’e yöneltilen suçlamaların hiçbir dayanağı yoktu. Federal bütçenin kötü yönetilmiş olduğu suçlaması önceki başkanların yaptığı rutin bir uygulamaya dayanmaktaydı. Yolsuzluk konusunda hiçbir delil sunulamamıştı. Rousseff’e yönelik yolsuzluk suçlamasını yönelten isimlerin başında gelen Kongre Başkanı Eduardo Cunha’nın kendisi daha sonra yolsuzluktan hapis cezası almıştır. Daha sonra ortaya çıkan tapeler, Rousseff’in “Operação Lava Jato” (Araba Yıkama Operasyonu) olarak bilinen ve muhalefet liderlerinin dâhil olduğu yolsuzluk soruşturmasını engellemek için görevden alındığını göstermiştir.

Ortada hiçbir suç olmamasına rağmen Rousseff başkanlıktan indirilmiştir çünkü ne Kongre’de parti çoğunluğuna ne de kitle desteğine sahiptir çünkü o dönem yaşanan ekonomik kriz, ardı sıra düzenlenen dünya kupası ve olimpiyat oyunlarının krizi derinleştirmesinin sonucunda Rousseff de facto güçten de mahrum kalmıştır. Rousseff’in hikâyesi biraz da Castillo’nun hikâyesidir.

TEHDİDİN KAYNAĞI OLİGARŞİ

İkinci nokta, "Latin Amerika’da demokrasiye yönelik tehdidin kaynağı, oligarşi mi popülizm mi?" sorusudur. Genel olarak liberal ana akım çalışmalar tehdidin kaynağında popülist-otoriter liderlerin tehdit kaynağı olduğunu ileri sürmektedir. Popülizm/halkçılık tartışmasının ve liberal eleştirisinin sorunlarını şimdilik bir tarafa bırakarak, tehdidin kaynağında oligarşinin yattığını ileri süreceğim. Latin Amerika çalışmalarında oligarşik dönem, büyük toprak sahiplerinin ya da bu sınıfların hegemonik olduğu iktidar blokları için kullanılır. Dolaysıyla toprak sahibi oligarşinin tasfiye edilmesiyle, örneğin Peru’da 1968 darbesiyle, özellikle Juan Velasco Alvarado yönetimiyle, oligarşik dönemin kapandığı kabul edilir.

Oligarşiyi, Latin Amerika’nın tarihsel sosyolojisinin değil siyaset teorisinin bir kavramı, zengin azınlığın siyasal kararları belirlediği ya da etkilediği bir rejim olarak kullandığımızda, Latin Amerika demokrasilerinin yaşadığı krizlerin bir nedenini bulmaya yaklaşmış oluruz. Özellikle Fujimori dönemi, radikal neoliberalleşmenin daha da güçlendirdiği sanayi ve finans çevrelerinin siyasal iktidarının arttığı, bu iktidarı en azından dengelemesi beklenen örgütlü/sendikalı işçi sınıfı hareketinin oldukça zayıfladığı, zayıflatıldığı, ekonomide enformelleşmeye paralel olarak toplumun genel olarak örgütsüz ve atomize olduğu bir dönemdir. Bir küresel mesele olmakla birlikte hâkim sınıfların siyasal iktidarı ve etkisinin en açık olduğu ülkelerden biri Peru’dur. Buna paralel olarak, yine Fujimori döneminde, radikal bir bürokratik-teknokratik yönetme biçimi kurumsallaşmıştır. Bu güç ve kapasite, Kongre’den yargıya, sivil bürokrasiden orduya, düşünce kuruluşlarından medyaya uzanan geniş bir ağı ifade etmektedir.

YOLSUZLUK SARMALI

Bunun en açık örneklerinden bir tanesi, Araba Yıkama Operasyonu’nun derinleştirilmesiyle ortaya çıkan Odebrecht skandalıdır. Brezilya merkezli, çokuluslu bir inşaat şirketi olan Odebrecht’in Peru’nun da dâhil olduğu çok sayıda Latin Amerika ülkesinde yöneticilere, kongre üyelerine, eski ve mevcut başkanlara rüşvet verdiğinin ortaya çıkmasıyla birlikte Peru’nun eski başkanları Ollanta Humala ve Alejandro Toledo tutuklandı, eski başkanlardan Alan García intihar etti. Soruşturma o dönem başkan olan Pedro Kuczynski’yi de içine alınca başkan Kongre tarafından görevden alınmadan istifa etti. Yerine geçen yardımcısı Martín Vizcarra’nin başka bir yolsuzluğu ortaya çıkınca o da görevden alındı.

Şu anda darbe ve yolsuzluk gerekçesiyle Castillo’yu başkanlıktan indiren muhalefetin lideri olan Keiko Fujimori, Odebrecht soruşturması çerçevesinde rüşvet aldığı gerekçesiyle bir buçuk yıldan fazla süre tutuklu yargılandı. Odebrecht sadece rüşvet dağıtmadı, başkan adaylarının seçim kampanyalarını finanse etti. Keiko Fujimori, Kuczynski, Toledo, Humala, hepsi bu finansal destekten yararlandı ve sonrasında çıkarılan çok sayıda yasayla Odebrecht ve diğer büyük şirketleri korumayı görev bildi.

CASTILLO’NUN YAPAMADIĞI

2021 geldiğinde son üç yılında üç başkan değiştiren Peru bir kurumsal, politik, ahlaki çöküşün içindeydi. Bu çöküşe, Covid-19 salgınının ürettiği ekonomik maliyetin yıkıcı sonuçları da eklendi. Pedro Castillo bu krize yanıt vermeyi, krizin ürettiği demokratik talepleri, rakibi Keiko Fujimori’nin çağrıştırdığı otoriter rejime ve yoksul yerlilere yönelik sistematik baskı dönemine tepkiyi örgütlemeyi başardı. Castillo, seçilmesi sağlayacak kampanyada, “kalpsiz zenginleri” ve “sermayenin yozlaşmış politikacılarını” halk düşmanları olarak gösterdi. “Zengin bir ülkede yoksul kalmayacak” sloganıyla “halkın kokusunu ve rengini taşıyan bir anayasa” için kurucu meclis toplama, halkın iradesini engelleyen bütün engelleri kaldıracağının sözünü verdi.

Peru’nun beyaz elitlerine karşı yoksul bir yerli, bir köy öğretmeni olarak katıldı seçime. 2017’deki grev dalgasını örgütleyenlerden birisiydi. Ancak başkanlığı sırasında ne vaatlerini yerine getirebildi ne de seçim dönemindeki mobilizasyonu devam ettirebildi. Her fırsatta başkanlıktan indirmeye çalışan, düşmanca bir Kongreyle ve Peru oligarşisiyle karşı karşıya kaldı. Siyasi krizleri atlatabilmek için yaptığı her kabine değişikliği yeni bir kriz yarattı. Kongrenin onaylayacağını düşündüğü, sağcı bakanları atadıkça kendisini destekleyen Perú Libre partisiyle de arası açıldı. Castillo, belki bir son çare olarak, Kongre’de üçüncü defa başkanlıktan düşürme oylamasının yapılacağı gün bir autogolpe girişiminde bulundu.

Peru anayasası iki defa güvenoyu alamadığında başkanın Kongre’yi kapatıp seçime gidebileceğini söylüyor. Taraflar bu maddeyi kendince yorumlayarak, karşı tarafı darbe yapmakla suçluyor. Ana akım liberal entelektüeller ve akademisyenler, Peru’nun sağ muhalefetiyle birlikte, Castillo’yu otoriter olmakla ve hukuka aykırı demokratik olmayan bir autogolpe ile eleştiriyorlar ancak Peru’da bizatihi hukukun otoriterliğin kaynağı olduğunu ihmal ediyorlar.

İhlal edildiği söylenen anayasanın Fujimori döneminden kalma otoriter bir anayasa olduğunu; yüksek yargının, Fujimori taraftarlarının çoğunluğa sahip olduğu Kongre tarafından belirlendiğini; medyanın Fujimori’nin yarattığı zenginlerin kontrolünde olduğunu; ekonomik kaynakların Peru oligarşi tarafından siyasal kaynak olarak da kullanıldığını ve dolayısıyla anayasa başta olmak üzere bu otoriter-oligarşik kurumsal yapının değiştirilmesi taleplerinin sert biçimde bastırıldığını görmüyorlar.

Böyle olunca da, kendilerinden birisi olarak gördükleri Castillo’nun serbest bırakılması, yerlilerin kimlik/kültür haklarını ve sosyal adaleti içeren demokratik bir anayasa için kurucu meclis talebiyle sokağa çıktığı için öldürülen, yaralanan, tutuklana yoksul yerlileri de görmezden geliyorlar. Oysa Peru’lu yoksullar, sadece yoksul oldukları için değil, sözleri dinlenmediği, kimlikleri saygı görmediği için isyan ediyorlar; oligarşik bir Peru’ya karşı demokratik bir Peru talep ediyorlar.

***

İNKALARIN YURDU PERU

İnka uygarlığının külleri üzerinden yükselen Peru, başta altın ve bakır olmak üzere zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip. Peru, Bolivya ve Guatemala’nın yanında nüfus çoğunluğunu Kızılderili halkın oluşturduğu üç ülkeden biri.


Hazırlayan: İbrahim VARLI-BİRGÜN