15 Ocak 2023 Pazar

BELLEK - 15 OCAK -

 


OLAYLAR:

  • MÖ 588 - Babil hükümdarı II. NebukadnezarKudüs'ü kuşattı. Kuşatma 18 Temmuz MÖ 586'ya dek sürdü.

  • 1559 - İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth taç taktı.
  • 1759 - British Museum açıldı.
  • 1870 - Amerika Birleşik Devletleri'nin Demokrat Parti'sini, eşek sembolü ile tanımlayan ilk politik karikatür yayımlandı.
  • 1884 - İstanbul Erkek Lisesi açıldı. Okulun ilk adı "Şems-ül Maarif" idi. 1896 yılında resmi okullar arasına dahil edildi.
  • 1889 - Daha önce adı Pemberton İlaç Şirketi olan Coca-Cola şirketi, Atlanta Georgia'da resmen kuruldu.
  • 1892 - Basketbolun kuralları ilk kez, oyunun doğum yeri sayılan Springfield, Massachusetts'te (Amerika Birleşik Devletleri) James Naismith tarafından yayımlandı.
  • 1915 - Sarıkamış Harekâtı bitti.
  • 1919 - Mustafa Kemal PaşaŞişli'deki evinde, Albay İsmet (İnönü) Bey ile Anadolu'ya geçmek konularını görüştü.
  • 1919 - Almanya'nın tanınmış sosyalistleri, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht öldürüldü.
  • 1919 - İngilizler Mondros Mütarekesinin 7. Maddesine dayanarak Antep'i işgal etti.
  • 1932 - Samsun'da Mustafa Kemal Paşa'nın, Anadolu'ya ayak bastığı yerde dikilen Onur Anıtı açıldı.
  • 1932 - Üsküdar ağaçlandırıldı, Harem-Salacak arasındaki sırta 1000 çam ağacı dikildi.
  • 1935 - Kuğu Gölü Balesi'nin açılışı yapıldı.
  • 1940 - Ankara Radyosu Fransızca, Yunanca, Farsça ve Bulgarca haber yayınına İngilizceyi de ekledi.
  • 1945 - Müttefik Devletler gemilerinin Boğazlardan geçişine izin verildi.
  • 1949 - İmam Hatip Liseleri açıldı.
  • 1952 - Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye'nin Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı'na (NATO) girişini onayladı.
  • 1957 - Mısır Hükûmeti, ülkedeki bütün İngiliz ve Fransız bankalarının kamulaştırılacağını açıkladı.
  • 1958 - İçişleri Bakanlığının açıklamasına göre, İstanbul'da 40000, Ankara'da 45000, İzmir'de ise 4500 gecekondu var.
  • 1964 - III. Londra Konferansı toplandı. Birleşik KrallıkTürkiyeYunanistan ve Kıbrıs Hükûmetleri ile Kıbrıs Türk ve Rum toplumu liderleri katıldı.



  • 1966 - Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Lyndon Johnson'ın ve eski Başbakan İsmet İnönü'nün  1964 yılında yazdıkları mektuplar kamuoyuna açıklandı.
  • 1969 - Sovyetler BirliğiSoyuz 5 uzay aracını fırlattı.
  • 1970 – Muammer Kaddafi, kendini Libya devlet başkanı ilan etti
  • 1970 - Nijerya'dan bağımsızlığını kazanmak için 32 aydır sürdürdükleri çatışmalardan sonra  Biafra teslim oldu.
  • 1972 - Tarihi Yeniköy Adliyesi yandı.
  • 1973 - Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Richard Nixon, Kuzey Vietnam'daki birliklerinin saldırılarını durdurduklarını ve barış görüşmelerinde ilerleme kaydettiklerini açıkladı.
  • 1978- 40 demokratik kitle örgütünün katılımıyla Beşiktaş’tan Taksim’e yürüyüş ve “Emperyalizme, Faşizme, Şovenizme Karşı Eylem Birliği” mitingi yapıldı. Mitingte yaptığı konuşmada suç unsuru bulunduğu gerekçesiyle Dev-Genç Genel Sekreteri Bülent Uluer gözaltına alındı.
  • 1981 - Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Konya'da konuştu: "Şuna inanınız ki bu memlekete, bu vatana komünizmi de faşizmi de sokturmayacağız! Bölücülerin ve dinimizi istismar edenlerin yapmak istediklerine müsaade etmeyeceğiz! Atatürk'ün ilkelerini tekrar yerine oturtacağız!"
  • 1985 - Almeida Neves, Brezilya Devlet Başkanı seçildi. Neves, 21 yıl aradan sonra ilk sivil Devlet Başkanı oldu.
  • 1986- SHP İçel Milletvekili Ali İhsan Elgin Başbakan Turgut Özal’ın yanıtlaması talebiyle Meclis’te bir soru önergesi verdi: “PKK operasyonunda ölü ele geçirildiği açıklanan Bingöl’ün Genç ilçesi köy öğretmeni Sıddık Bilgin’in karakolda işkence görüp ardından kurşunlandığı doğru mudur?”
  • 1986- Brezilyalı solcu din adamı Carlos Alberto Libanio Christo (bilinen adıyla “Friar Betto”) ile yaptığı söyleşisi “Fidel ve Din”adıyla Havana’da kitap olarak yayınlanan Castro: “Hristiyanlığın, kapitalizmle olandan on bin kez daha fazla sosyalizmle birleştiği nokta var.”
  • 1988- Yargıtay, “Sanığın güvenlik görevlilerinin sanıkları itirafa zorlamak için” uyguladıkları kötü muameleleri “işkence”, “zalimane”, “haysiyet kırıcı” ve “gayri insani” muameleler olarak sınıflandırarak,”bir hafta iş ve gücüne engel olacak şekilde dövülmesi işkence kapsamına girmediği” yolunda bir karar verdi.
  • 1988- 12 Eylül 1980’den bu yana 39 ton kitap müsadere edildi. Tek bir yayınevine (Bilim ve Sosyalizm) ait 133 bin 607 kitap yakıldı.
  • 1989- Cizre’ye bağlı Yeşilyurt köyünü gece basan askerler ve polis özel timleri, “13 Ocak’ta Cizre’de 2 polisi öldüren 3 PKK’lının köyde saklanıp kaçtıkları” iddiasıyla köylülere dayak attı, eziyet etti ve 8 köylüye insan pisliği yedirdi. Köylüler, Avukat Hasip Kaplan aracılığıyla bir dilekçeyle yaşanılanları tüm devlet yetkilileri ve OHAL valiliğine bildirmelerine rağmen ses çıkmadı. Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Celal Başlangıç 20 Ocak’ta yalnız başına 23 Ocak’ta da SHP milletvekilleri Cüneyt Canver ve Fuat Atalay ile köye giderek Av.Hasip Kaplan ve köylülerle görüştü; tüm görüşme ayrıntılı olarak 24 Ocak’ta Cumhuriyet’te yayınlandı. 12 Haziran 1990’da Asliye Ceza, Yargıtay’ın ağır ceza hükmüne rağmen Binbaşı Çağlayan’a ”fena muamele”den 2 ay 15 gün hapis cezası verdi, 375 bin TL para cezasına çevirdi ve erteledi. AİHM’e götürülen davada 1994’de Türkiye 4 köylüye 300’er bin Frank tazminat ödemeye mahkum oldu.
  • 1991- Sosyalist Birlik Partisi (SBP) kuruldu; Sadun Aren genel başkanlığa getirildi. SBP’nin kuruluşunda Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nden ayrılan bir grup, daha sonradan Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ve Sosyalist Parti yeraldı. Çeşitli mesleklerden 245 kişi bir bildiri yayınlayarak SBP’nin kuruluşunu desteklediklerini açıkladı. SBP’nin kuruluş bildirgesinde “Devletçi sosyalizmi reddederek insanı hiç bir yüce ideolojinin aracı kılmayan, çoğulcu, demokratik bir sosyalizm için mücadeleyi esas kabul ediyoruz” denildi. SBP Meclis’te 4 milletvekiliyle temsil ediliyor.
  • 1991- 9 Ocak’ta okula giderken Devrimci Sol üyesi olduğu iddiasıyla otobüsten indirilerek gözaltına alınan Hacettepe Üniversitesi öğrencisi Birtan Altunbaş (24), Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde gördüğü işkenceden dolayı kaldırıldığı GATA’da hayatını kaybetti.
  • 1991 - Birleşmiş Milletler'in Irak'a, Kuveyt'ten çekilmesi için tanıdığı süre doldu.
  • 1992- Aralarında Joan Baez ile Vera Tulyakova’nın da bulunduğu “Nazım dostları” Nazım Hikmet’in 90.doğum yılında şairin 41 yıl önce Türkiye’den ayrıldığı nokta olan Tarabya Oteli’nin önünde denize çiçekler ve kağıttan gemiler bıraktı.
  • 1992 - Avrupa Birliği'nin, Hırvatistan ve Slovenya'nın bağımsızlığını resmen tanıması üzerine  Yugoslavya dağılmış oldu.
  • 1993 - Serik Tepesi'nde bulunan PKK kamplarına operasyon düzenlendi, yaklaşık 150 PKK militanı öldürüldü.
  • 1994 – Kürt işadamı 44 yaşındaki Behçet Cantürk, Sapanca’da yol kenarında ölü bulundu.
  • 1996– Şırnak Güçlükonak’ta içinde 6’sı eski 4’ü yeni toplam 10 korucunun bulunduğu minibüs tabur ile köy yolu arasında taranıp içindekilerle yakıldı. Genelkurmay’ın 1 gün sonra helikopterle ilçeye götürdüğü gazetecilere ”Olayı PKK’nın yaptığı” söylendi. 12 Şubat’ta bölgeye giden ”Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu” incelemeleri sonrası bulgularını açıkladı: 3 gün önce gözaltına alınan 6 eski korucu ile karakola çağrılan 4 korucu öldürülüp minibüse saldırı sırasında öldürüldükleri süsü verilmiş, araç şoförü de kaçarken vurulmuştu. Çalışma Grubu 16 Nisan 1996’da G.Kurmay Başkanlığı aleyhine suç duyurusunda bulundu; G.Kurmay 2.Başkanı Çevik Bir de grup üyelerine ”hakaret davası” açtı. İHD eski İstanbul Şube Başkanı Ercan Kanar, Petrol-İş eski Genel Başkanı Münir Ceylan ve Şanar Yurdatapan 10 ay hapse mahkum edildi, Yargıtay bozdu. Olayı ”Korku Tapınağı” adlı kitabında-benzer katliamlarla birlikte-anlatan gazeteci Celal Başlangıç da yargılandı ve beraat etti. 12 Temmuz 1996’da olay AİHM’e taşındı. AİHM “etkili soruşturma yürütülmediği” gerekçesiyle Türkiye’yi 10 kişi için tazminat ödemeye mahkum etti. O tarihte DYP-CHP koalisyonunda İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı olan Adnan Ekmen 13 yıl sonra: 2009’da “Katliamı JİTEM yaptı” itirafında bulundu..
  • 1996 - Yayınına uzunca bir süre ara vermiş olan Son Havadis gazetesi, yeniden çıkmaya başladı.
  • 1997 - Basında promosyonu yasaklayan yasa TBMM'de kabul edildi.
  • 2000- ABD’de Enerji Bakanlığı Utah eyaletinde 33 bin 600 hektar toprağın bölgenin yerli halkı olan Ute kabilesine geri verileceğini açıkladı. Ama, arazi artık radyosyonla kirlenmiş durumda.
  • 2001- Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin kabine toplantısında ABD’de yaşayan yoksullara 95 milyon dolar yardım yapılması kararı aldı. Bu rakam, ABD’nin Iraklı muhaliflere ayırdığı yardım parasına eşit.
  • 2001 - Vikipedi yayın hayatına başladı.
  • 2002 – Sağlık Bakanlığı’nın, ilaç fiyatlarının yüzde 10 oranında aşağı çekilmesi uygulamasına karşı çıkan Eczacılar kepenk kapattı.
  • 2003 – Türkiye idam cezasının kaldırılmasını öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6 No’lu protokolünü resmen imzaladı. Türkiye’nin imza atmasıyla, 44 üyeli Avrupa Konseyi’nde protokolü imzalamayan ülke kalmadı.
  • 2003- ABD’nin Georgia eyaletinde evli olmayanların seks yapmalarının suç olarak kabul eden 170 yıllık yasa, yürürlükten kaldırıldı. ABD’de halen 10 eyalet ile başkent Washington’un bulunduğu District of Columbia’da yasa yürürlükte.
  • 2004 – AİHM’de görülen Lice olayları ile ilgili davada Türkiye 225 bin avro (382 milyar lira) tazminat ödemeye mahkum oldu. 1993’te Lice’de meydana gelen olaylarda 30 kişi ölmüş, 400 konut ve 250 işyeri kullanılamaz hale gelmişti.
  • 2005 - Filistin Lideri Yaser Arafat'ın 11 Kasım 2004'te ölmesinin ardından 9 Ocak'ta Devlet Başkanı seçilen Mahmud Abbas, yemin ederek göreve başladı. Başbakanlığa Ahmed Kurey'i getiren Abbas, İsrail'e karşılıklı ateşkes ve nihai barış anlaşması çağrısında bulundu.
  • 2005 - Teksas'taki bir askeri mahkeme, ordu mensubu Charles Graner Jr.'ı, Iraklı mahkûmlara fiziksel ve cinsel tacizde bulunduğu gerekçesiyle 10 yıl hapse mahkûm etti.
  • 2006 – Şili’de yapılan devlet başkanlığı seçimini ikinci turda sol koalisyonun kadın adayı Michelle Bachelet yüzde 53.4 oy oranıyla kazandı. 1973’te sosyalist Allende hükümetinin devrilmesinden sonra bütün ailesiyle birlikte işkence görmüş, Allende’nin danışmanı olan subay babası ile erkek arkadaşı işkencede ölmüştü.
  • 2006- Norveç Dışişleri Bakanlığı,”barış çabalarına zarar verdiği” gerekçesiyle bundan böyle içinde PKK’nin de yer aldığı AB’nin terör örgütleri listesini tanımayacağını açıkladı.
  • 2007- İdam edilen devrik Irak lideri Saddam Hüseyin'in üvey kardeşi Barzan İbrahim el Tikriti ile eski Irak Devrim Mahkemesi Başkanı Avad Hamid el Bender, asılarak idam edildi ve Tikrit kentinin Avca köyünde Saddam Hüseyin'in yanına gömüldü.

  • 2008- Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın iki çocuğunun, 1999’da “Santour” şirketinden “borç para” ile satın aldıkları yolcu gemisinin ardından 10 bin TL’lık şirket kuruluş sermayesini 2003’de 500 bin TL’na yükseltip 2 geminin daha işletmeciliğini aldıkları öğrenildi.
  • 2011- Başbakan Erdoğan, Galatasaray’ın yeni stadyumu TT Arena’nın açılışında ıslıklandı. Stada gelişi anons edilirken ve Adnan Polat’ın konuşmasında adının geçtiği yerlerde ıslıklanan Erdoğan, Ajax maçı başlamadan stattan ayrıldı.
  • 2014- Avrupa Birliği, “radikalleşmeyle ve şiddeti benimseyen aşırılık”la mücadele için bilgi bankası oluşturma kararı aldı.
  • 2016- Burkina Faso’nun başkenti Ouagadougou’daki bir otele bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda 28 kişi hayatını kaybetti.

  • 2018- Ulaştırma Bakanı Arslan, Kanal İstanbul’un güzergahını açıkladı: ”45 km’lik Küçükçekmece-Sazlıdere-Durusu koridoru üzerinde; Küçükçekmece Gölü’nden girecek, Terkos Barajı’nın oradan Karadeniz’e çıkmış olacak.”
  • 2018 - İngiltere'nin inşaat devi Carillion iflas etti


DOĞUMLAR:


ÖLÜMLER:

  • 1597 - Juan de Herrera, İspanyol mimar, matematikçi, araştırmacı ve asker (d. 1530)
  • 1781 - Henry Cheere, İngiliz heykeltıraş (d. 1703)


  • 1866 - Massimo d'Azeglio, İtalyan devlet adamı, yazar ve ressam (d. 1798)

  • 1896 - Mathew Brady, Amerikalı fotoğrafçı (d. 1822)


  • 1919 – Alman devrimciler Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, Berlin’de Freikorps (serbest kıtalar) adlı çeteler tarafından başları dipçikle ezilerek öldürüldü. Bir kanala atılan Rosa’nın cesedi ancak Mayıs 1919’da bulunabildi. Berlin’de Kasım 1918 ayaklanması ile kurulan Cumhuriyet’in “Toplumsal Cumhuriyet”e dönüşümü için 5 Ocak 1919’da harekete geçen devrimciler bastırıldı. Sosyal Demokrat Parti (SPD) hükümeti 11 Ocak’ta anti-komünist ”Freikorps” güçleriyle karşı saldırıya geçip devrimcilerin işgalindeki resmi binaları geri aldı.
  • 1945 - Sami Yetik, Türk ressam (d. 1878)
  • 1955 - Yves Tanguy, Fransız-Amerikalı ressam (d. 1900)


  • 1956 - Enis Akaygen, Türk siyasetçi ve diplomat (d. 1880)
  • Mehmed Enis Akaygen (13 Mayıs 1880, Filibe - 15 Ocak 1956, İstanbul), Türk diplomat ve siyasetçi.

    1866-1870 yılları arası Filibe belediye başkanlığı yapan Enis Efendi'nin torunudur. Babası Cafer Bey, 1889 yılında vefat edince, dedesi tarafından büyütüldü. Filibe'de Saint-Joseph Ortaokulu'ndan mezun olduktan sonra 1897 yılında İstanbul'a göç etti. Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. 1901 yılında Hâriciye'ye girdi. Sanki-Petersburg ve Bükreş'te görev yaptı. İstiklal Harbi yıllarında Müdâfaa-î Millîye grubunda görev yaptı. Savaştaki hizmetleri neticesinde İstiklal Madalyası ile taltif edildi. Mustafa Kemal Atatürk tarafından cumhuriyet hariciyesinin kuruluş komisyonunda Tevfik Rüştü Aras ve Suat Davaz ile birlikte görevlendirildi. Cumhuriyet'in ilanı ile birlikte Moskova'ya tayin olmuş (1923-1925), dışişleri bakanlığı müsteşar yardımcılığı (1925-1927), dışişleri bakanlığı müsteşarı (1927-1929), Atina elçisi (1929-1934), Tahran büyükelçisi (1934-1939) ve tekrar Atina büyükelçiliği (1939-1945) görevlerinde bulundu. 1937 yılındaki Trakya Manevraları'nda yabancı heyetlere eşlik etti. Yunanistan devleti tarafından kendisine 1945 yılında Yunan Devlet Liyakat Nişanı verildi. 1946 yılında İstanbul milletvekili olarak TBMM'ye girdi. 1948 yılında Demokrat Parti'den ayrılıp arkadaşları ile Millet Partisi'ni kurdu. Mehmed Enis Akaygen, Fransızca, İngilizce, Farsça ve Arapça bilmekte, evli ve beş çocuk babasıydı.

  • 1971 - Etem TemAtatürk'ün fotoğrafçısı (d. 1901)

  • 1984 - Fazıl Küçük, Kıbrıslı siyasetçi (d. 1906)
  • 1987 - Mustafa Demir, Türk asker (Makbule Atadan'ın manevi oğlu) (d. 1918)
  • 2000 - Nezihe Becerikli, Türk tiyatro ve sinema oyuncusu (d. 1918)
  • 2007 - Lale Oraloğlu, Türk tiyatro sanatçısı (d. 1924)
  • 2011 - Susannah York, İngiliz oyuncu (d. 1939)
  • 2016 - Dan Haggerty, Amerikalı oyuncu (d. 1942)
  • 2018 - Turan Özdemir, Türk tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu (d. 1952)
  • 2019 - Edyr de Castro, Brezilyalı oyuncu ve şarkıcı (d. 1946)



      (derleyen: mstfkrc)


14 Ocak 2023 Cumartesi

Kırıntılarla beslenenler: Soylu’nun ebabilleri + Emin Şen ihale iddialarını ve Soylu ilişkisini yalanlamadı + Ebabil Harekâtı'nın yöneticisinden itiraf: Emin Şen’le buluştuk, Soylu’ya yakınız (BİRGÜN)

 

                İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve danışmanı Emin Şen, bir reklam filmi çekiminde.

Kırıntılarla beslenenler: Soylu’nun ebabilleri (Berkent Gültekin / BİRGÜN)

Soylu’nun maaşının nereden ödendiği belli olmayan danışmanı olan Emin Şen’in yönetiminde olduğu 4 şirket, Jandarma’dan Emniyet’e, belediyelerden bakanlıklara 5 yılda kamu kurumlarından pazarlık usulüyle toplam 30’dan fazla ihale aldı. Ancak sözünü ettiğimiz bu meblağların bugün tüm gücüyle muhalefetin üzerine çöken iktidar aygıtının kontrol ettiği paranın çok çok ufak bir kısmı olduğunu belirtmemiz gerekiyor.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun etrafında kümelenen troll gruplarına yönelik açıkladığı dosya, devlet bürokrasinin AKP eliyle nasıl kullanıldığının özeti gibiydi. Madalyonun diğer yüzü ise Fethullahçılık ve liberallik üzerinden AKP iktidarıyla kurulan siyasal ilişkinin nasıl paraya tahvil edildiğini anlatıyor.

Özel’in “Soylu’nun troll ordusu” olarak nitelendirdiği Ebabil Harekâtı, 360 Sosyal Medya, Reklam ve Organizasyon adlı bir limited şirketine dayanıyor. Şirketin 16 Ekim 2010 tarihinde İstanbul’da kuruluyor. Kurucuların siyasi kimlikleri oldukça dikkat çekici. Kamuoyunun AKP iktidarına liberal argümanlar üzerinden verdiği destekle tanıdığı Genç Siviller hareketinden Turgay Oğur’un eşi Neslihan Er Oğur ile aynı hareketin mensubu Mücteba Kılıç, Süleyman Soylu’nun danışmanı Emin Şen ile bu şirketin kurucuları arasında yer alıyor.

1995 yılında ağlayarak okuduğu şiirle Fethullah Gülen’i ve salonda kendisini dinleyenleri gözyaşlarına boğan Mücteba Kılıç, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra 26 ay tutuklu kaldıktan sonra beraat etmiş bir isim. Kılıç aynı zamanda AKP’ye “soldan destek verme” operasyonun önemli aparatlarından biri olan ve Erdoğan’ın 12 Eylül 2010’daki anayasa değişikliği referandumundan sonra teşekkür ettiği Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) adlı oluşumun da üyesi. Genç Siviller’in önde gelen simalarından Turgay Oğur ise dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Çankaya Köşkü’ndeki resepsiyonuna Converse marka ayakkabısıyla katılarak Türkiye’de esecek özgürlük rüzgârının(!) müjdesini erkenden vermişti.

Sözünü ettiğimiz hayli mütevazı bir şirket. Üç ortağın toplam sermayesi 5 bin lira. Bu zaten o tarihte bir limited şirket kurmak için alt limit. Mücteba Kılıç 1.650 lira, Neslihan Er Oğur ile Emin Şen ise 1.675 lira koyarak başlıyorlar işe. Bir kıyaslama yapmak açısından belirtelim, bu para o dönemin şartlarında her bir ortak için yaklaşık 3 asgari ücrete denk geliyor. En az parayı veren Mücteba Kılıç, şirketin müdürü oluyor. Ocak 2021’de şirket adres değişikliğine gidiyor İstanbul Kağıthane’den Beyoğlu’ndaki Mis Sokak’a taşınıyor. İki ay sonra Neslihan Er Oğur, hisselerini 825’er lira şeklinde iki ortağa eşit şekilde paylaştırarak ortaklıktan çekiliyor. Bu arada Emin Şen ve Mücteba Kılıç, şirketi tekrar Kağıthane’ye taşımaya karar veriyor.

Şirkette Kasım 2011’de bir hisse devri daha yaşanıyor. Bu kez Mücteba Kılıç, 2.475 liralık hissesini Emin Şen’e, 25 liralık hissesini ise şirket dışından Hakan P.’ye satarak 360 Sosyal Medya’nın ortağı olmaktan çıkıyor. Böylece Özgür Özel’in açıkladığı dosyanın merkezinde olan Emin Şen, şirketin müdürü oluyor. Emin Şen 4 ay sonra, şirketi İstanbul’un revaçta olan semtlerinden Harbiye’ye taşıyor. Haziran 2013 Hakan P.’nin 25 liralık minik hissesini devretmesiyle Şen, 5 bin lira sermayeli şirketin tek yetkilisi haline geliyor. Tam Gezi Direnişi’nin patlak verip iktidarın dijital alandaki zayıflığını anladığı bu dönemden sonra 360 Sosyal Medya için sermaye artırımları dönemi başlıyor.

SOYLU BAKAN OLUYOR, ŞİRKET BÜYÜYOR

İlk sermaye artırımı kanuni bir zorunluluk... Zira 2014 yılında Ticaret Kanunu’nda yapılan değişiklikle, limited şirketlerin asgari sermaye tutarını 10 bin liraya çıkarmaları şart koşuluyor. Aksi halde devlet, şirketlerin “münfesih”, yani geçerliliği kalmayan organizasyonlara dönüşeceğini belirtiyor. Emin Şen de şirketin sermayesini 12 bin liraya çıkarıyor. Şirketin kendi ölçütleri içinde esas büyük sıçrama ise bundan sonra yaşanıyor. 2 yıl sonra, Mart 2016’da, 360 Sosyal Medya’nın sermayesi yüzde 1.150 artışla 150 bin liraya çıkıyor. Kayıtlarda bu artırımın 135 bin 979 liralık kısmının geçmiş yılın kârından geldiği bilgisi yer alıyor. 1 yıl sonra şirketin sermayesi yüzde 333 artışla 650 bin liraya yükseliyor. 500 bin liralık artışın tamamı kârdan sermayeye aktarılıyor. Nisan 2017’de gerçekleşen bu büyüme, Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanlığı görevine getirildiği tarihten 8 ay sonrasına rastlıyor. İhalelerle işlerini yoluna sokan Emin Şen, şirketini Şubat 2018’de yeniden Beyoğlu’na götürmeyi başarıyor.

Özgür Özel’in açıklamalarında geçen ve Emin Şen’in yöneticisi olduğu diğer şirketlerin (Native, Asist, Kıvılcım) de benzer bir hikâyesi var. Native Teknoloji ve Bilişim Hizmetleri ile Asist Bilgi Teknolojileri Elektronik Haberleşme adlı şirketlerde Şen’in ortağı, AKP İstanbul İl Yönetim Kurulu’nun eski üyelerinden Erkan Gül. Haziran 2016’da kurulan Native Teknoloji Şubat 2020'de sermayesini 100 bin liradan 1 milyon liraya çıkardı ve şirketin en büyük ortağı 600 bin liralık hissesiyle Emin Şen. Asist’in de sermayesi 1 milyon lira.

5 YILDA 30’DAN FAZLA İHALE

Soylu’nun maaşının nereden ödendiği belli olmayan danışmanı olan Emin Şen’in yönetiminde olduğu 4 şirket, Jandarma’dan Emniyet’e, belediyelerden bakanlıklara 5 yılda kamu kurumlarından pazarlık usulüyle toplam 30’dan fazla ihale aldı. Kamu spotu yapmak ve sosyal medya yönetmeye kadar birçok başlıkta iş yapmak için girilen bu ihaleler arasında süresi birkaç günü bulan da var birkaç ayı bulan da... İhalelerin bedelleri 150 bin liralardan 300 bin liralara kadar değişkenlik gösteriyor. 360 Medya’nın 2016-2019 yılları arasında aldığı ihaleler toplamı yaklaşık 2,5 milyon lira. Asist şirketiyle alınan ihaleler 3 milyon lirayı geçiyor. Diğer iki şirket de hesaba katıldığında kamudan alınan toplam para 5-6 milyon liraya kadar çıkıyor.

Kamudan çalınan her kuruşun hesabı sorulmalı. Çünkü halkın cebinden haksız şekilde kaynak hortumlamanın büyüğü küçüğü olmaz. Ancak sözünü ettiğimiz bu meblağların bugün tüm gücüyle muhalefetin üzerine çöken iktidar aygıtının kontrol ettiği paranın çok çok ufak bir kısmı olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Emin Şen ya da onun gibi sosyal medyada trollük yapan Ebabil Harekâtı gibi ekipleri kontrol eden küçük komutanlar, bu işte sadece 

kendilerine verilen görevleri yapıyor. Onlar aslında bu büyük rant çemberinin içinde kırıntılarla beslenen ufak kuşlar. Yarın geçmişlerinden dolayı farklı suçlamalara maruz kalıp harcanabilirler. Onların işi hakaret etmek, hedef göstermek ve yalan söylemek. Rant sisteminin başrolleri koltuklarında kaldıkça, halkın ve muhalefetin üzerine kırıntılarla besledikleri askerlerini salmaya devam edecekler.

                                                                      /././


Emin Şen ihale iddialarını ve Soylu ilişkisini yalanlamadı 

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Emin Şen'in İçişleri Bakanlığı’nda "basın müşaviri" olarak görev yaptığını açıkladı. İsmail Saymaz'a konuşan Emin Şen ise, ihaleleri ve Soylu için çalıştığını yalanlamadı.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'in Emin Şen'in İçişleri Bakanlığı’nda "basın müşaviri" olarak görev yaptığını açıklaması üzerine gazeteci İsmail Saymaz'a konuşan Şen, ihaleleri ve Soylu için çalıştığını reddetmedi.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında İçişleri Bakanlığı Müşaviri olduğu ileri sürülen Emin Şen'in liderliğinde hareket eden 'Ebabil Harekâtı' isimli hesabın 8 bin troll'e bilgi servis ettiğini ileri sürmüş, 25 kişilik Telegram kanalında üretilen içeriklerin sosyal medyada yayılması karşılığında bu kişilere maaş verildiği de iddia edilmişti. Özgür Özel, Emin yirin'in kamudan aldığı ihaleler sayesinde maaş ödemesi yapıldığını belirtmişti.

İHALE İDDİALARINI YALANLAMADI

İddialarla gündeme gelen Şen, gazeteci İsmail Saymaz'a konuştu. Seda Selek moderatörlüğündeki Perdenin Önü Arkası’nda görüşmesini aktaran Saymaz, Şen'in kamu ihalesi ve Süleyman Soylu iddialarını yalanlamadığını ifade etti.

İşte İsmail Saymaz görüşmeye dair şu ifadelere yer verdi: “Devlet memuru değilim dedi. Ben de o halde İçişleri Bakanlığı sitesindeki ‘müşavir’ ifadesini nasıl açıkladığını sordum. Karmaşık bir cevap verdi. Özgür Özel’in elindeki ekran verisinin 2014 yılına ait olduğunu, 2016 yılından sonra danışman diye anıldığını ifade ediyor. ‘Üretildi mi o zaman’ diye sordum, hayır üretilmemiş. Bir tarihte bugün ya da bir tarihte kendini bakan müşaviri olarak tanıtmış ya da öyle aktarmışlar.

Hiçbir yaşamında devlet memuru değilmiş. Devlet memuru olmadığı halde bakan müşaviri olarak yazılmış. En azından yayınlanan SGK kayıtlarına göre devlet memuru değil. Ama müşavirlik bir devlet memurluğu olduğu için kendisini müşavir olarak mı tanıttı diye düşünüyor insan. Bunu açıklayamadı.

''EBABİL’LE İLİŞKİSİ OLDUĞUNU REDDEDİYOR''

Ama Süleyman Soylu’nun uzun yıllardan bu yana sosyal medya danışmanlığını yapıyor, bugün de hala. ‘Sekiz bin kişiye maaş vermiyorum’ diyor, ‘Ebabil’le bir ilişkim yok sadece takipçisiyim’ diyor.

Ebabil, Telegram’da örgütlenen fakat operasyonlarını daha çok Twitter’da yapan AKP yanlısı bir sosyal medya grubu. O WhatsApp grubunda önce o günün gündemine göre hangi konu ve kişiler seçilecekse o belirleniyor. Hangi slogan ve argümanlarla o konu hakkında kampanya yürütülecekse o tespit ediliyor ve topluca harekete geçiliyor. ‘Ebabil gibi grupların parayla çalıştığını düşünmüyorum’ dedi. Gönüllü olarak hizmet veriyorlar diye düşündüğünü söyledi.

''50- 100 BİN LİRALIK ‘KÜÇÜK’ İHALELER ALMIŞ''

Şirketleri sordum. 360’la biten şirket. O dört şirketten ikisinin kendisine ait olduğunu, bir tanesinin kardeşine ait olduğunu, birinin ise kendisiyle hiç ilişkisinin olmadığını söylüyor. Kendisine ait olan şirketlerden 360 olan, kamudan çok sayıda ihale almış, yarım milyar civarında. Yüksek meblağda ihale almış. İhale aldığı kamu kurumları belli. TÜBİTAK, Jandarma Genel Komutanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gibi bakanlıklardan ihale almış.

''JANDARMA VE EMNİYETİN SOSYAL MEDYA HESAPLARINI KULLANMIYORUM''

‘Sizin pozisyonunuz devletten çok sayıda ihale almanızı sağlamış’ dedim, reddetmedi. Ama ‘Aldığım ihaleler küçük küçük ihaleler, 50 bin lira, 100 bin lira’ diyor. Sosyal medya eğitimleri, sosyal medya sorumluluğuna ilişkin çalışmalar gibi kampanyaları ajanslarından aldığını söylüyor. Ancak diyor ki, ‘Ben jandarma ya da emniyetin sosyal medya hesaplarını kullanmıyorum.’ Bu iddianın doğru olmadığını söylüyor, benimle ilgisi yok diyor.

Bir diğeri Genç Sivillerle beraber ortak bir şirket kurduğu iddiası. Doğru diyor, ‘Ben Genç Siviller ile iki sene kaldım. Orada Neslihan Oğur ve Mücteba Kılıç ile orak işler kurduk ama onlar bir buçuk iki ay gibi bir sürede ayrıldılar. Şirket o sürede hiçbir ihale almamıştı’ diye savundu.

TWEETLERİ İRONİYMİŞ

Tweetlerini sordum, bunların aslında ‘bazı paylaşımlara yönelik ironik cevaplar, alay edici cevaplar

                                                                  /././


Ebabil Harekâtı'nın yöneticisinden itiraf: Emin Şen’le buluştuk, Soylu’ya yakınız

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun danışmanı Emin Şen’e bağlı olduğunu iddia ettiği Ebabil Harekâtı’nın yöneticisi Emin Şen’le İstanbul-Haliç’te ofisinde buluştuklarını açıkladı.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'in İçişleri Bakanlığı’nda ‘basın müşaviri’ olarak görev yaptığını açıkladığı Emin Şen’e bağlı olduğu öne sürülen Ebabil Harekatı’nın yöneticisi, Şen ile görüştüğünü ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya yakın olduklarını söyledi.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında İçişleri Bakanlığı Müşaviri olduğu ileri sürülen Emin Şen'in liderliğinde, Bakan Süleyman Soylu’ya bağlı olarak hareket eden 'Ebabil Harekâtı' isimli hesabın, 8 bin troll'e bilgi servis ettiğini ileri sürdü. Özel, 25 kişilik Telegram kanalında üretilen içeriklerin sosyal medyada yayılması karşılığında bu kişilere maaş verildiği de iddia etti.. Özgür Özel, Emin Şen'in kamudan aldığı ihaleler sayesinde maaş ödemesi yaptığını belirtti.

T24’ten Hazar Dost'a konuşan ve isminin paylaşılmasını istemeyen Ebabil Harekâtı yöneticisi kişi, Emin Şen ve AKP bağlantıları hakkında çeşitli iddialarda bulundu.

Başlangıçta Ebabil Harekâtı'nın ‘gönüllü bir yapılanma’ olduğunu savunan kişi, farklı isimlerde benzer oluşumların olduğunu söyledi.

Kendisinin sosyal medya paylaşımlarından herhangi bir kazanç elde etmediğini ileri süren yönetici, Ebabil Harekatı’nın ‘Soylu’nun ekibi’ olarak çalıştığını belirtti.

“EMİN ŞEN'İN OFİSİNDE BULUŞTUK”

Ebabil yöneticisi, CHP’li Özgür Özel’in İçişleri Bakanı Soylu’nun danışmanı olan Emin Şen’in ‘trolleri yönettiği’ iddiası için “Emin Şen ile 31 Mart İstanbul seçimleri döneminde Haliç yakınındaki ofisinde buluştuk. Bu buluşma için mekanı Selami Haktan ayarladı” dedi.

"AKPLİ DANIŞMANLA GÖRÜŞTÜK"

Ebabil yöneticisi, sosyal medyayı iyi kullandıklarını söylerken AKP’li başka bir danışmanla daha görüştüklerini ileri sürdü.

Yönetici, söz konusu danışmanın talebinin ise sosyal medyada ‘derli toplu paylaşım yapılması’ olduğunu söyledi.

SELAMİ HAKTAN KİM?

Ebabil Harekâtı hakkında yaptığımız açık kaynaklı araştırmada ise yapılanmanın 2018-2019’da Facebook üzerinden kurulduğunu anlıyoruz.

Ardından yapılanmanın Telegram grubu, sosyal medyada ‘sahte’ isim ve resim kullanan Selami Haktan tarafından popüler hale getiriliyor.

Hatta Ebabil Harekâtı’nın askıya alınan ilk hesabının ilk beğenisi de Selami Haktan’ın hesabına ait.

Selami Haktan, sosyal medyada birçok hesabı bulunan etkili bir isim.

Ebabil Harekâtı'nın yöneticisi, “Selami Haktan kim? Gerçek bir kişi mi?” sorusuna da şu yanıtı verdi:

“Asıl beyin o diyebiliriz. Sahte isim kullanıyor, ben gerçek ismini vermeyeyim. 50-55 yaşlarında. AKP’li birçok yönetici ve isimle ilişkisi olduğunu biliyorum. Görüşmeler gerçekleştiriyor. Emin Şen'in ofisinde buluşmayı da o ayarlamıştı.”

EMİN ŞEN: EBABİL HAREKATINDAN KİMSEYİ TANIMIYORUM

İddiaların odağında olan İçişleri Bakanı Danışmanı Emin Şen ise T24’e yaptığı açıklamada, sosyal medya ajansı üzerinden aldığı ihalelerin ‘büyük’ meblağlar olmadığını söylerken “Ebabil Harekâtı'ndan kimseyi tanımıyorum. Selami Haktan kimdir bilmiyorum” dedi.

2019 yerel seçimlerinde AKP’ye yakınlığıyla bilinen Misvak adlı karikatür dergisinden birilerinin kendisini arayarak “Ofisini kullanabilir miyiz?” diye sorduğunu belirten Şen, “Kullanabileceklerini söyledim, Cumhur Frankfurt da onlarla beraber geldi. Ama herhangi bir ticari faaliyetimiz olmadı” ifadelerini kullanarak iddiaları yalanladı.

“EBABİL HAREKATININ BAZI PAYLAŞIMLARINI DESTEKLİYORUM”

Şen, Ebabil Harekatı’ndaki 8 bin kişiye ödeme yapıldığı iddialarının tamamen asılsız olduğunu söylüyor. Kendisinin de Ebabil Harekâtı’nın Telegram kanalına abone olduğunu belirten Şen, “PKK’lı hesaplara karşı yaptıkları paylaşımlarını destekliyorum. Canan Kaftancıoğlu siyasi bir kimlik, neden yapılsın. Yapılanları desteklemiyorum, Kaftancıoğlu da güldü zaten" dedi.

NE OLMUŞTU?

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, dün TBMM’de yaptığı açıklamada, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun danışmanlığını yapan Emin Şen’in SM360 ve Native isimli şirketleri üzerinden kamudan aldığı ihalelerle ‘sosyal medya trollerine ödeme yaptığını’ söylemiş, Şen’in Ebabil Harekatı adlı yapılanmayı yönlendirdiğini belirtmişti.

İçişleri Bakanlığı’nın resmi sitesinde Emin Şen, ‘Basın müşaviri’ olarak kayıtlıyken Özel’in açıklamaları sırasında bu kayıt ‘Danışman’ olarak değiştirildi. Ardından bakanlıktan yapılan açıklamada, “Emin Şen, kadrolu çalışan değildir. Uzun süredir İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya sosyal medya danışmanlığı yapmaktadır” denildi. (BİRGÜN)

1918-1923 arası işgali yaşayan şehir ve halkın tanıklıkları 100 yıl sonra anımsanıyor - Deniz Burak Bayrak / Cumhuriyet

 


“Kendimi işgal altında hissettim.” Sayfamızın şefi Yazgülü Aldoğan, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde açılan “Meşgul Şehir” sergisini beraber gezerken bana böyle söyledi. Bir İstanbul âşığı olarak söylediğinde o derece haklıydı ki bunu hissetmemiz ve dile getirmemiz için sergi salonuna girip iki üç fotoğrafa bakmamız yetti.

Sergideki belgelere, dijital görsellere ilişkin suya sabuna dokunmadan çok romantik bir sergi yazısı kaleme alınabilir. Bunların çeşitliliğinden üstünkörü söz edilebilir. Ya onlardan yansıyanlar? Ya yüzyıl öncesinden bize seslenen İstanbul halkının yüreğimizi sızlatan yaşadıkları? Bu izlenim yazısında daha çok 1918-1923 arası beş yıl boyunca kimin yöneteceği ve bunun nasıl olacağına ilişkin hiçbir fikri olmayan, unutulup yitmiş “meşgul” İstanbullular hakkında biraz düşünelim istiyorum. 

              Bir Türk sivilin çantasını inceleyen Britanya deniz piyadesi

SARSICI FOTOĞRAFLAR...

Birinci Dünya Savaşı’nda yenik düşmüş ve çok zor yıllar geçirmiş İstanbul’un çilesi savaştan sonra da bitmemişti. Bu bitmeyen çile, “İşgal İstanbul’unda Siyaset ve Gündelik Hayat” altbaşlığıyla açılan “Meşgul Şehir” sergisinde, görebilene çok net bir şekilde kendini belli ediyor. Dört bir taraftan sömürge kuvvetleri tarafından kuşatılan halkın çaresizliği fotoğraf ve dijital materyallere yansıyor. İşgal kuvvetleri subaylarının mutlu görüntülerinin arasında sivil Türk halkını seçebilmek çok kolay. Yüzlerindeki ifade açık seçik ortada. En sarsıcı olansa bir Britanya deniz piyadesi tarafından fakir olduğu su götürmez bir sivil Türkün çantasının belki de her gün geçtiğimiz sokakta, bir asır önce arandığını gösteren bir fotoğraf oluyor. Başka bir fotoğrafta ise şehrimizin sembollerinden Galata Kulesi’nin tepesinde bir Britanya bayrağının dalgalandığı görülüyor.

Sergide sürekli değişen ve dönüşen işgalin görünen yüzü ve yaşama tutunmaya çalışan İstanbul halkının hikâyelerini okuyoruz. Bu bazen görsel bazen yazılı oluyor. Ama duygulandırdığı şüphesiz. Enstitü yöneticisi Gülru Tanman “İşgal İstanbul’unun bin bir yüzünü göstermeye çalıştığımız, olaylar kadar kişisel tanıklıkları da öne çıkardığımız bir sergi kurguladık” diyor. Gizem Tongo ve Daniel-Joseph MacArthur-Seal’ın kürate ettiği sergide beş yüze yakın materyal kullanılmış. Birçok ülkenin arşivlerinden çıkan ve ilk kez sergilenen belgeler de var. 

                              Galata Kulesi’nde çekilen Britanya bayrağı

Sergide görülen yalnızca askeri bir gelişme değil. Zengin bir siyasi, sosyal ve kültürel buket de. İtilaf Devletleri tarafından hapsedilen, sokakta vurulan ya da işsiz kalma korkusuyla yaşayan müzisyenlerin de hikâyesi. Bunları görmek ve anlamak için anılar gerekli. Bu da fazlasıyla mevcut. 

O döneme baktığımızda en rahatsız edici durumlardan biri işgalci askerlerin sürekli gülümseyen halleri. Sanki tatile gelmişçesine mutlu yansımalar gerçekten can sıkıcı. Bir de boş zamanlarını at yarışı, kriket, polo yaparak geçirmeleri; düzenledikleri birtakım yardım etkinlikleri! Kime, neye yardım ediyorlarsa!

BİR DAHA ASLA!

İstanbul, savaş sonrası işgal edilen yegâne başkent. Sergi, İtilaf Devletleri’nin şehri terk edişinin 100. yılında, şehrin yitip giden insanlarını hatırlamak, halı altına süpürülenleri yeniden okumak ve “farkına varmak” için de bir fırsat. “Meşgul Şehir” 26 Aralık’a kadar açık olacak. Ama şunu belirtelim ki mekândan ayrıldığınızda “meşgul” İstanbul halkıyla fazlaca empati, bir parça hüzün ve içinizden “Bir daha asla!” dediğinizi duyumsayacaksınız.

Deniz Burak Bayrak / Cumhuriyet


Zındık yazı - Orhan Gökdemir / SOL

 


Başından beri sınıflara yaslanıyor, ideolojiye dayanarak yol alıyor. Egemen sınıf egemen bir tarih kurgusu da oluşturuyor haliyle.


George Granville Monah James, şimdi adı unutulmuş bir mantık profesörü. Geride ancak meraklılarının arayıp bulabildiği bir kitap bırakmış; başlığı “Çalınmış Miras…” James’in kitapta söylediği şu; Bugün Yunan felsefesi diye bildiğimiz şey hemen hemen Büyük İskender’in Mısır’ı fethi ve ardından İskenderiye Kraliyet Kütüphanesi’nin talan edilmesinden sonra ortaya çıkmış bir külliyat. Yani Yunanlı filozofların yaptığı aslında o yağmada ele geçirilenler üzerinde yapılan bir tür çeviri faaliyeti. Yunanlılar, İskenderiye Kütüphanesinde bulduklarını düşünceleri, bilgileri yettiğince kendi dillerine çevirdiler sadece. Sert ve sarsıcı bir iddia.

Bu konuyla ve bu dönemle ilgili bilgimizin çok az olduğunu, ilgilenenlerin de bu az sayıdaki bilgiyi yok sayma eğiliminde olduğunu biliyorum. Yunanlıların dehası, tarihin ve tabii felsefe tarihinin büyük tabularından biridir. Buna karşılık, Yunan dehası dediğimiz şey yarım yüzyıl gibi kısa sayılabilecek bir zaman aralığında parladı ve söndü. Bunun neden ve nasıl olduğu üzerinde pek çok düşünür akıl yürütmüş. Marx, Yunanlıların bu ışığı toplumsal gelişimlerinin henüz çocukluk aşamasında olmalarına bağlıyor örneğin. İskenderiye Kütüphanesinden alınan destek, böyle bakınca, daha makul geliyor. İlla bir hırsızlık olması da şart değil ayrıca.

Bir de hatırlatma. Mısır seferinde Büyük İskender’e eşlik eden Aristotales, seferden sonra Yunanistan’a dönüp sayısız kitap “yazdı”. Hocası Platon’un ona “okuyucu” dediği söyleniyor. Okuyan elbette yazar da!

James’e göre, Aristotales’in askeri kitap seferinden önce Pisagor, Thales, Ksonofanes, Parmenides, Zenon ve Melissus gibi birçok Yunan filozofu da Mısır’a eğitim amacı ile gitmişti. Bu filozofların bir kısmı Mısır’da eğitimlerini tamamlayıp ülkelerine döndükten sonra ağır ithamlarla karşılaştı ve ağır cezalarla yargılandı. Çünkü Mısır’dan dönüşte beraberlerinde Yunanlıların alışık olmadığı inançlar ve tanrılar da getirmişlerdi. Mısır kültüründe uzak yıldızlar önemli yer tutuyordu. Belli ki Güneş’in yanan bir küre olduğunu ve uzak yıldızların da birer güneş olduğunu biliyorlardı. Mısır’ın kadim tanrılarından Tot’un marifetlerinden biri Güneş, ay ve yıldızların hareketlerini hesaplamak ve mevsimleri düzenlemekti. Tarihi Yunanlılarla başlatan uygarlığımızın bunu keşfetmesine daha binlerce yıl vardı.

James’in “Çalınmış Miras”ı bize alışık olduğumuzdan oldukça farklı bir fotoğraf gösteriyor. Haliyle ortalama bakışın da hayli dışında. Biliyoruz bu terslik, bir yazarı önemsememek veya unutmaya terk etmek için yeter sebeptir.

2013 yılında yitirdiğimiz Martin Bernal’in “Kara Atena”sı da benzer bir direnişle karşılaşmıştı. Türkçesini arkadaşım Özcan Buze’ye burçluyuz. Aklıselim dünya, tarihimizin ve felsefemizin tek kaynağının Yunanistan olamayacağı fikrini duymaya hazır değildir henüz.

***

Bu tür sarsıcı iddialardan birinin sahibi ile soL’da kapsamlı bir söyleşi yapıldı birkaç ay önce. Truva’nın tarihteki rolünü yeniden tartışmaya açan Dr. Eberhard Zangger’e göre “Truva savaşı” diye bildiğimiz destansı olay bir “sıfırıncı” Dünya Savaşıydı. Truva’da, aslında, Yunanlıların başını çektiği koalisyon güçleri ile Truvalıların başını çektiği koalisyon güçleri karşı karşıya gelmişti. Truva safında savaşanlar Anadolu’daki site devletlerin askeri güçleriydi. Sonunda Truva yenildi ve savaşı Yunanistan koalisyonu kazandı. Fakat savaşın yol açtığı yıkım o kadar güçlü oldu ki, Bronz Çağı sonunda Ege’yi o güne kadarki tüm uygarlık birikimini yok eden 300-400 yıl sürecek büyük bir karanlığa sürükledi. Homeros’un İlyada ve Odysseia destanları aslında Ege’deki bu müthiş yıkımı anlatıyordu.

Bu karanlık çağ yeni bir tarih yazımı için de olanaklar yaratıyordu. “Kendi kendisinin babası olan Yunan uygarlığı” tezi de bu olanağı kullanmıştı. Yani Avrupa merkezli tarih anlayışı “Sıfırıncı Dünya Savaşının” yol açtığı o karanlığın içinden çıkıp geliyordu. Dr. Eberhard Zangger şöyle devam ediyor; “Avrupalı arkeologlar uzunca bir süre Batı uygarlığının doğuşunu M.Ö. 776’daki ilk Olimpiyatla ve Homeros destanlarının derlenmesiyle eş zamanlı gördüler ve böyle bir algı yarattılar. Bu model, kabul edelim ki, 150 yıl önceki tek gerçeklikti ve insanların kafalarına bu şekilde yerleştirildi. Ama Yunan kültürü yoktan var olmadı herhalde, mutlaka bir önceli vardı. Benim üzerinde durduğum da bu. Soru şu: Ege’de, Erken Demir Çağı’nda, M.Ö. 1200’den 800’e, hatta daha öncesinde, Orta ve Geç Bronz Çağı’nda, M.Ö. 2000’den 1200’e ne yaşandı?”

Ne yaşandığı ayrı ama o tarihlerdeki siyasi haritanın yapılmak istenen kurguya ters olduğu açıktı. Çünkü karanlık çağda bölgede Anadolu kültürlerinin hâkimiyeti söz konusuydu. Kökleri Anadolu’da olan bir Yunan Uygarlığı ise bu tarih yazımı için uygun bir malzeme değildi. Görmezden gelmek en iyi yoldu. Dr. Zenger’in Troya’nın aslında kayıp “Atlantis” şehri olduğunu iddia etmesi bu yok saymayı kolaylaştırdı. İnsanlığın hayallerini süsleyen kayıp uygarlığın köklerinin Anadolu’da ve merkezinin Troya’da olması kabul edilemez bir iddiaydı.

***

Felsefeden giderek uzaklaştığımız ve “kör inancın” içine giderek daha fazla battığımız bugünlerde zındıklık ederek soralım: Bize dayatılmış tepetaklak alemlere bu kadar kolay alışmamız ve inanmamız nasıl mümkün olabiliyor? Örnek olsun, uzaya binlerce uydu göndermiş ve kesintisiz dünyayı izleyen bir uygarlığın ahfadı olarak, duvarlarımızı süsleyen haritaların çarpıtılmış projeksiyonlar olduğu söylense şaşırmaz mısınız? Dünya haritalarına kaynaklık eden “Merkatör Projeksiyonu”nundan söz ediyorum.


Özetleyeyim: Merkatör Projeksiyonu, Gerardus Mercator'ün silindirik projeksiyona verilen ad. İlk Merkatör Projeksiyonlu Dünya haritası Mercator tarafından 1569'da çizildi. Bu yöntemle yapılan haritalarda meridyen ve paraleller birbirini dik kesiyordu. Yani merkezinde bir ışık kaynağı bulunan küresel dünyanın, ekvatoruna teğet olarak geçirilen bir silindir vasıtasıyla harita elde edilmesini sağlayan bir projeksiyondu bu.  Orantılı bir projeksiyondu ve şekil bozulmaları minimumdu. Ancak ekvatordan uzaklaştıkça hızla artan alan bozulmaları söz konusuydu. Haliyle Merkatör projeksiyonuna sahip olan haritalarda sadece ekvatora yakın olan bölgelerde doğru sonuçlar alınıyor, kutuplara doğru gittikçe şekiller bozuluyordu. Öyle küçük bozulmalardan da söz etmiyoruz. Örneğin 7.700.000 mil karelik bir sahaya sahip Güney Amerika ile 800.000 mil karelik Grönland adası aynı büyüklükte görünüyordu. Afrika ile Grönland’ın büyüklükleri bu projeksiyona göre aynıydı, oysa Afrika Grönland’ın 14 katı büyüklüğünde bir kıtaydı. (Grönland’ın yüzölçümü 2 milyon kilometrekareden biraz fazla. Afrika Kıtası’nın yüz ölçümü ise hemen hemen 30 milyon kilometrekare.) Antarktika kıtası kıtalar arasında büyüklükte beşinci olmasına karşın bu haritayla birlikte birinciliğe zıplamakta, Grönland Afrika kadar olmakta, Kuzey Avrupa ülkeleri ekvatordaki ülkeleri toprak miktarları bakımından sollamaktaydı. Yani bu projeksiyonla elde edilen haritalar gerçekte “yalan bir dünyanın” haritalarıydı.

Bu yalan dünya, 1973’te, Alman film yapımcısı ve tarihçi Peters’in itirazına kadar sorgusuz kabul edilmişti. Peters, bu projeksiyonun yanlış olmaktan öte, ırkçı niyetlerle hazırlanmış olduğunu iddia etti. Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinin olduklarından çok daha büyük görünmelerinin gerçek nedeni buydu. Tuhaf bir rastlantı, Martin Bernal de tarihte Yunanistan’ın öne çıkarılması ve Mısır’ın etkisinin görmezden gelinmesinde bu ırkçılığın rolüne dikkat çekiyordu.

Bugün kullandığımız pek çok haritanın merkezinde Avrupa’nın olması da böyle bir çarpık bakışın ürünü. Oysa Dünya küreseldir, kürenin ne merkezi vardır ne de altı üstü. Merkatör projeksiyonunun emperyalizmin bir simgesi haline geldiğini söyleyenler ortaya güçlü deliller sürüyor haliyle. Örneğin Büyük Britanya’nın “topraklarında Güneş batmayan imparatorluk” olduğu dönemlerde İngiliz üretimi Dünya haritaları başka alternatifleri olmasına karşın Merkatör izdüşümünden asla vazgeçmemişlerdi. Çünkü bu projeksiyon hem İngiltere’yi hem de dominyonları olan Kanada ile Avustralya’yı olduğundan daha büyük gösteriyordu. Ekvatora yakın olan İngiliz sömürgeleri ihtiyaca uygun olarak daha küçüktü ve İngiltere de Dünya’nın tam merkezindeydi. Yani Merkatör haritaları İngiltere’nin sömürge politikalarının ve yaratmak istediği algının görsel coğrafi zeminini oluşturuyordu.

***

İnancı, bilimi, tarihi, sanatı, edebiyatı yaratanlar bizleriz. Haliyle kendi sınırlılıklarımızı, hayallerimizi ve isteklerimizi de katıyoruz bu yaratının içine. Hepsi baştan sona insani işlerdir. Demek ki herkes gibi iki göze sahip olmanız, gerçeği olduğu gibi göreceğiniz anlamına gelmiyor. İnsanın görme eylemi tanık olduğumuz en ideolojik iştir. Tarih de saf bir bilim değildir, tam tersine iktidar ve sınıf savaşlarının karşılaşma alanıdır. Başından beri sınıflara yaslanıyor, ideolojiye dayanarak yol alıyor. Egemen sınıf egemen bir tarih kurgusu da oluşturuyor haliyle. Mevcut bakış açımızda kapitalizmin, tabii emperyalizmin tartışılmaz bir etkisi var demek bu. Bu durumda gerçeğe yaklaşmanız için kuşkuyu sürekli beslemeniz, sürekli öğrenip yeni sorular sormanız gerekir. Öyle ya, bu kadar çarpık olan bir dünya neden çalınmış bir mirasın üzerinde duruyor olmasın!

Başka türlü bir tarihe ve başka türlü bir dünyaya ulaşmak için pek çok işaretler belirdi. Yeter ki, her ne olursa olsun gerçeğin peşinden gitmekten korkmayın. Unutmayın, bu tutumun size yapabileceği tek şey aklınızı özgür kılmaktır.

Orhan Gökdemir / SOL

Arkeolojik sit alanı 7 yılda adım adım böyle yağmalandı! - Yusuf Yavuz / SOL

 


Burdur’da 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı’na turistik tesis inşa eden işletmeci, sit kararının kaldırılması için bakanlığa dava açtı. Sit kararı iptal edildi.

Burdur’da, Karacaören Baraj gölü kıyısındaki arkeolojik sit alanında turistik tesis inşa eden işletme sahibi, sit kararının iptali için Bakanlığa dava açtı. Isparta İdare Mahkemesi’nde görülen davada, üç profesörün hazırladığı bilirkişi raporuna dayanılarak arazinin sit niteliği taşımadığı yönünde karar çıktı. Karara yapılan itiraz üzerine Konya Bölge İdare Mahkemesi yeniden keşif ve inceleme yapılmasına karar verdi. 2014’te koruma altına alınan arkeolojik kalıntıların bulunduğu alanda yapılan incelemede, kültür varlıklarının üzerinde 7 yılda ortaya çıkan yapılaşma adım adım belgelendi. Konya Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozarak tüm işlemleri iptal etti. Mahkemenin oy çokluğu ile aldığı ve itiraz yolu kapalı olan kararda, yerel mahkemenin kararına dayanak teşkil eden bilirkişi raporundaki maddi hatalara da yer verildi. 

GÖL KIYISINDAKİ ARAZİ 2014’TE ARKEOLOJİK SİT İLAN EDİLDİ

Burdur’un Bucak ilçesine bağlı Karacaören köyünde bulunan arkeolojik kalıntıları içeren parseller, 2014 yılında Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 1. ve 3. Derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edildi. Sit ilanı süreciyle ilgili arkeolog ve harita mühendisinden oluşan uzmanların hazırladığı 10 Kasım 2014 tarihli raporda, alanda antik dönemden kalan yerleşim izleri görüldüğü kaydedildi. Raporun ardından, 17 Kasım 2014 tarihli kurul kararıyla geç antik dönemi de kapsayan kalıntılar tespit edilen arazinin bir kısmı 1. derece, geri kalanı ise 3. derece arkeolojik sit alanı ilan edildi. 

ARAZİ SAHİBİ ‘SİT KARARININ KALDIRILMASI’ İÇİN DAVA AÇTI

Ancak arkeolojik sit alanı olarak koruma altına alınan arazide 3 yıl önce yapılaşma başladığı tespit edildi. Özel bir enerji şirketinin sahibine ait olduğu belirtilen ve üzerinde turistik tesis inşa edilen arazideki sit statüsünün kaldırılması için mülk sahibi tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhinde dava açıldı.

KORUMA BÖLGE KURULU SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU

Isparta İdare Mahkemesi’nde açılan davanın ardından Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu uzmanlarından oluşan bir heyet 16 Ocak 2020 tarihinde alanda inceleme yaptı. Yapılan incelemede, inşaat faaliyeti uygulanan alanda herhangi bir koruma amaçlı imar planı bulunmadığı belirlendi. Koruma Kurulundan izin alınmadan birçok fiziki ve inşai uygulamaların yapıldığı tespit edilen incelemenin ardından Kurul, “yapılan izinsiz uygulamalar hakkında suç duyurusunda bulunulmasına, izinsiz uygulamalara yönelik ilgili Kurumlarca ivedilikle işlenmenin yapılarak Müze Müdürlüğü uzmanları denetiminde kaldırılmasının sağlanmasına” karar verdi.

SİT ALANINDA TURİSTİK TESİS İNŞA EDİP HİZMETE AÇTILAR

Koruma Bölge Kurulu’nun 17 Ocak 2020 tarihli kararında ayrıca söz konusu alanın koruma statüsünün değiştirilmesi için mülk sahibi tarafından yapılan başvurunun uygun bulunmadığı görüşüne de yer verildi. Bu arada arkeolojik sit alanı statüsündeki özel mülkiyete konu arazide inşa edilen 13 bungalov, 300 kişilik restoran, otopark ve yüzme havuzu gibi ünitelerden oluşan tesis, Haziran 2020’de işletmeye açıldı. Projedeki bungalov sayısının iki katına çıkarılacağı belirtilirken işletme sahibi firmanın arazideki sit kararının kaldırılması için Kültür ve Turizm Bakanlığı’na karşı dava açtığı davayı gören Isparta İdare Mahkemesi, yerinde bilirkişi incelemesi yaptırdı. 

MAHKEME DAVA İÇİN ÜÇ PROFESÖRDEN OLUŞAN BİLİRKİŞİ ATADI

Mahkeme, Sanat Tarihi Uzmanı Prof. Dr. Kasım İnce, (Pamukkale Üniversitesi) Arkeolog Prof. Dr. İsa Kızgut (Akdeniz Üniversitesi) ve Arkeolog Prof. Mehmet Özhanlı (Süleyman Demirel Üniversitesi) tarafından hazırlanan bilirkişi raporu ile davacı işletmenin Süleyman Demirel Üniversitesi’ne hazırlattığı fiziki jeoradar raporuna dayanarak 31 Mayıs 2022 tarihli kararında alanla ilgili koruma kurulunun almış olduğu 1. derece sit kararını iptal etti, 

ÜÇ AKADEMİSYEN ‘SİT KARARI İÇİN YETERLİ VERİ YOK’ GÖRÜŞÜ VERDİ

Üç akademisyenin hazırladığı bilirkişi raporunda, söz konusu alanda ‘Saklı Göl Evleri’ olarak anılan bir tatil kampı bulunduğu belirtilerek, özetle şöyle denildi: “Üzerinde, söz konusu duvar, kiremit ve seramik parçalan dışında, tarihi eser bulunmayan bu alanın bir yerleşim yeri olmaması ve korunan duvarın, tarihi eser için ünik bir örnek teşkil etmemesi alanın, Arkeolojik Sit olarak tescillenmesini zorlaştırmaktadır. Alanla ilgili tutulan 10.11.2014 tarihli ilk raporda belirtildiği gibi tarihlemede emin olunamayan bu duvar bölümünden yola çıkılarak bir tarihi değer biçmek yanlışa götürür. Yüzeyde görülen kiremit ve seramik parçalan arkeolojik değerdedir. Ancak alanın bir yamaç olmasından dolayı bu tür malzemelerin daha yukarından doğa olaylarıyla yağmur vb. akıp gelme ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır… Alanda yerinde yapılan inceleme ve gözlemler ve de dava dosyasında bulunan raporlardaki fotoğraflar incelendiğinde; söz konusu alanın yüzeyinde görülen, yerel moloz taşlarla basit kuru duvar tekniğinde yapılmış teras duvarı ile az miktarda görülen kiremit ve seramik parçalan alanın, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 6. ve 23. Maddelerine göre I. ya da III. derece Arkeolojik Sit olarak belirlenmesi için yeterli değildir. Alanda yapılan jeoradar çalışmasında çıkan, yeraltında da arkeolojik veri bulunmadığı sonucu da bu görüşü desteklemektedir.” 

YEREL MAHKEME SİT KARARINI İPTAL ETTİ, KARARA İTİRAZ EDİLDİ

Isparta İdare Mahkemesi’nin bilirkişilerin yeterli arkeolojik veri bulunmadığı yönündeki görüşüne dayanarak aldığı iptal kararının ardından davalı kurum olan Kültür ve Turizm Bakanlığı istinaf yoluyla kararın bozulmasını talep ederek Konya Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurdu. İtiraz başvurusunda, parselin sit alanı olarak tescilinin ardından izin alınmadan tek katlı restoran, havuz, bungalov evlerden oluşan bir tatil kompleksi yapıldığı, zemininde tesviye çalışması yapılarak ahşap asfalt ve parke taşı malzemelerle kaplandığı, taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının tahrip edildiğinin ve yok edildiğinin bilirkişilerce dikkate alınmadığı, bilirkişi raporunun eksik incelemeye dayalı olduğu, rapora itirazlarının yerel mahkemece değerlendirilmediği ve eksik incelemeye dayalı verilen mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu savunuldu. 

ÜST MAHKEME, BİLİRKİLİŞİ RAPORUNU KESİN DELİL SAYMADI

Davaya bakan Konya Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozarak itiraz yolu kapalı olmak üzere davayla ilgili tüm işlemlerin iptaline karar verdi. Dava konusu alanda yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasının ardından alınan mahkeme kararında, yerel mahkemenin kararına esas olan bilirkişi raporunda yer verilen, “alanda sit koşulları bulunmadığı” yönündeki görüşlere atıfta bulunularak bilirkişi raporunun bağlayıcı olmadığına işaret edildi: “Bilirkişi raporları, mahkemelerin yargılamada maddî olayın aydınlatılması için kullandıkları bir araçtır. Ancak bilirkişi görüşü, yargılama açısından kesin delil niteliğinde bir delil değildir, bilirkişi görüşü takdirî bir delildir. Bu bakımdan, bilirkişi raporunda yer alan değerlendirmelerin mahkemeler bakımından herhangi bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır.”

MAHKEME SİT ALANINDAKİ 7 YILLIK TAHRİBATI ADIM ADIM BELGELEDİ

Konya Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi’nin 24 Kasım 2022 tarihinde oyçokluğu ile aldığı iptal kararında ayrıca Karacaören Baraj Gölü kıyısındaki arazide yer alan sit alanının 2014 yılından bu yana adım adım nasıl işgal edildiği de belgeleriyle ortaya konuldu. Kıyaslamalı uydu görüntülerine de yer verilen mahkeme kararında, parselin bulunduğu kısmın, 2014 yılında yüzey araştırmalarının yapıldığı tarihte doğal topoğrafyasının bozulmadığı; parsel yüzeylerinin ağaçlarla kaplı (çamlık ve çalılık) olduğu, parsel üzerinde tesviye, kazma, yarma, dolgu vb. çalışmaların yapılmadığı, parsel üzerinde yapı ve tesis bulunmadığı belirtildi. 

SİT ALANI İLAN EDİLDİKTEN SONRA TOPOGRAFYA TAMAMEN DEĞİŞMİŞ

Sit alanı kararının tapu siciline şerhinin ardından turistik tesis yapımına yönelik parselde zemin tesviyesi yapıldığı, ağaçların kesildiği, parsel üzerine asfalttan ve parke taşından araç ve yaya yolları, konaklama mekânları, restoran, yüzme havuzu, otopark vd. yapılar ve müştemilatlar inşa edildiği kaydedilerek, “Yapılar ve müştemilatlar dolayısıyla parselin gerek III. Derece sit alanı gerekse I. Derece Sit Alanı tespitinin yapıldığı dönemdeki topoğrafyasının tamamen değiştiği görülmektedir” denildi. 

KORUMA İMAR PLANI VE KURUL İZNİ OLMADAN İNŞAAT YAPILMIŞ

Kararda ayrıca turistik tesis inşa edilen alanda herhangi bir koruma amaçlı imar planı bulunmadığı ve Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulundan izin alınmadan birçok fiziki ve inşai uygulamaların yapıldığı kaydedildi.

MAHKEMEDEN KÜLTÜR MİRASINA İLİŞKİN MEVZUAT DERSİ

Davaya konu arazideki kültür varlıklarının tarihlendirilmesiyle ilgili hem yerel mahkeme kararına dayanak teşkil eden bilirkişi raporunda hem de çeşitli kaynaklarda tartışmalı değerlendirmeler bulunuyor. Konya Bölge İdare Mahkemesi’nin verdiği bozma kararında, ilgili mevzuata da atıfta bulunularak şöyle deniliyor: “Arkeolojik sit alanı içerisinde bulunan duvar kalıntısının tarihlemesi bakımındansa bir ittifak bulunmamaktadır. Tam olarak tarihlemenin mevcut verilerden yola çıkılarak yapılamadığı, 2014 yılındaki duruma göre Roma - Bizans Döneminden kalabileceğine dair değerlendirmeler olduğu gibi, 19 uncu yüzyıl öncesinden ancak Bizans dönemi sonrasından da kalma olabileceğine dair değerlendirmelerin de bulunduğu görülmektedir. Bu duvar kalıntısının 19 uncu yüzyıldan sonra yapılmış olabileceğine dair net bir ifade yer almamakla birlikte, raporlarda bunu ima eden açıklamalara da yer verilmiştir. Lâkin mevzuatta, bir yapının kültür varlığı olarak tespitinde ya da bir alanın sit alanı olarak tespitinde, kültür varlığı tespitine konu yapının 19 uncu yüzyıldan sonra yapılmış olması, o yapıyı doğrudan tespit dışı tutmamakta, Yönetmelik'te sayılan diğer hususlar bakımından şartlar mevcutsa yapı ve alan yine tespite konu olmaktadır.”

NİHAİ YARGI KARARI SONRASI TESİSE NE OLACAK

Konya Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi’nin iptal kararının ardından gözler şimdi idarenin atacağı adımlarda. Daha önce Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu konuyla suç duyurusunda bulunmuştu. Nihai yargı kararının ardından konunun önümüzdeki aylarda yeniden Kurul gündemine gelmesi bekleniyor. Karacaören Baraj Gölü kıyısındaki arkeolojik sit alanı üzerinde “eko-turizm” işletmeciliğini sürdüren tesisin ise dava sürerken iki ayrı taş ev inşa ettiği belirtiliyor. Tesiste hizmet veren bunlalov ve taş evlerin gecelik konaklama ücretleri ise 2200 ila 3900 TL arasında değiştiği belirtildi.

Yusuf Yavuz / SOL