“Diktatörler sırtlarından inmeye cesaret edemedikleri kaplanların üstünde dolanıp dururlar” diyor Churchill. “Ve kaplanlar hep acıkır” diye de tamamlıyor.
Erbakan’ın ölümünü beklediler. Erdoğan’ın emri Fethullah’ın kavliyle, 28 Şubat davasını kurdular. Kozmik Oda savcısına hazırlattıkları iddianamede, Erdoğan’ın kızlarını bile mağdur yazdılar. Yaşı 90’a varan generalleri hapse atmak yetmedi. Vural Avar gibi içeride ölenlerin ardından bayram ettiler. Dün, gazetemizde, yaşlı mahpusların, haftalardır Resmi Gazete’de yayımlanacak genelgeyi beklediği yazıyordu. Okuyunca düşündüm: Erbakan bugünün şartlarında muhalefet etseydi, hangi muameleyle karşılanırdı?
Ne demek istiyorum?
Şöyle anlatayım...
Tarih: 31 Mart 2019. Türkiye, yerel seçim için sandık başındaydı. Herkes İstanbul ve Ankara’ya kilitlendi. Ama günün en kötü haberi Malatya Pütürge’den geldi.
Aslında pazarın gelişi cumartesiden belliydi...
AKP’nin Pütürge Belediye Başkan Adayı Mikail Sülük’tü. Sülük’ün köyü, Pütürge’ye 30 kilometre uzaklıktaki Bölünmez’di. Hani bazı sandıklara bakıyor, “Nasıl oldu da başka partiye tek oy çıkmadı” diyoruz ya... Sülük ailesi, AKP’li başkan adayının köyünün, AKP’ye tulum çıkarmasını istiyordu. Bellerinde silahlarla dolaşıyor, köylülere, “Firesiz AKP’ye oy vereceksiniz” diyordu. Gelgelelim, Aktaş ailesinden “Vermeyeceğiz” diyen altı kişi vardı.
BİR GECE ÖNCE TEHDİT
Bir gece önce, başkan adayı Mikail Sülük’ün babası Hacı Sülük’ün başını çektiği grup, Hasan Aktaş’ı ziyaret etti, oy istedi. Ancak “Size vermeyeceğiz, Saadet Partisi’nin sandık görevlisiyiz” yanıtını aldı. Gerginlik çıktı, “Sizin için kötü olur” diyerek gittiler.
Hasan Aktaş, Sülükler’in niyetinin kötü olduğunu görmüştü. Sandık görevlisiydi. Hangi partiden yazılırsa yazılsın, oyların namusunu koruyordu. Bu bir kamu göreviydi. Güvenlik birimlerini arayarak köydeki sandıkta güvenliğin sağlanmasını istedi. Maalesef izin vermediler. Sadece Sülük ailesine yakın iki korucu ayarlandı.
Ve seçim sabahı...
Sabah yedide oy verme işlemi başladı. Hasan Aktaş, kuzeni İlyas Aktaş ile birlikte sandık başındaydı. Gelenlere yardım ediyor, seçimin sağ salim ilerlemesini sağlıyorlardı. Barışçıl bir ortam vardı. Hatta kendi amcaları bile AKP’ye oy vermişti.
AKP’li Belediye Başkan Adayı Mikail Sülük’ün babası Hacı Sülük, kardeşi Ömer Sülük, yeğenleri Hacı Ömer Sülük, Abdulkadir Sülük, Mahmut Sülük sabah erkenden oy kullandı. Belli ki niyetleri olay çıkarmaktı. Seçim günü, silah taşımak bile yasaktır ya... 5 kişilik gruptakiler, bellerinde silahla, oy kullanılan sınıfta, beklemeye devam etti.
Tam üç saat, gerilimli bekleyiş sürdü. Bir kıvılcım gerekiyordu. Saat onu geçtiğinde o da oldu.
SANDIK BAŞINDA KATLİAM
20 metrekarelik bir oda düşünün. Ortada bir sandık. İçeride 17 kişi var. 4’ü oy kullanmaya gelen vatandaş. Sülük ailesinden beş kişi. Gerisi sandık görevlisi.
Oy vermeye gelen bir kişi, kabine, karısıyla girmek istedi. İlyas Aktaş, bunun yasak olduğunu, izin veremeyeceklerini söyledi. Kenarda bekleyen Sülükler müdahale etti. Silahlarını çekerek Hasan Aktaş ve İlyas Aktaş’ı oracıkta katletti. Amcaları Ali Aktaş da yaralandı.
Saldırgan grup hızla okuldan çıktı. Aynı arabaya binip uzaklaştı. İşte o olay, sanki eşit güçlerin tartışmasıymış gibi, yandaş medyada, “sandık başında kavga” diye haberleştirildi. Oysa Saadet Partili sandık görevlileri, sadece demokrasinin selameti için mücadele ederken AKP’li belediye başkanının akrabaları tarafından katledilmişti.
Dava sürecinde de tuhaflıklar yaşandı.
Beş kişiden Mahmut Sülük o günden sonra yakalanamadı. Dosyası ayrılarak dört kişi yargılandı. Malatya Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan dava, kaçırılır gibi Kırşehir’e taşındı. Tanık ifadeleri olağandışı şekillerde alındı, kimi süreç içinde değişti.
Sanıkların Metin Feyzioğlu başta olmak üzere güçlü avukatları vardı. Ancak cinayeti kör balıkçı bile görmüştü. Şenyaşarlar’da olduğu gibi, ölenleri terörist ilan edemediler! Dört sanığa ikişer müebbet verildi. İstinaf da Yargıtay 1. Ceza Dairesi de onadı.
Her şey bitti derken beklenmedik şeyler oldu...
YUKARIDAKİLER DEVREYE GİRDİ
85 yaşındaki Vural Avar’ın hapisteki acı ölümünü konuşuyoruz ya...
Cinayeti azmettiren, aynı zamanda Belediye Başkanı Mikail Aslan’ın babası olan 75 yaşındaki Hacı Sülük, sağlık koşulları gerekçesiyle çarçabuk tahliye edildi. Öğrendiğime göre bugün, Malatya’daki evinde tarla işleriyle ilgilenmeye devam ediyor. Malatyalı AKP’li vekillerin ziyaretlerini kabul ediyor.
Hapiste kalan 3 sanık için ise “yukarıdaki hatırlı kişiler” devreye girdi. Beklenmedik bir şekilde, yıllar sonra, Yargıtay Savcısı, müebbet kararlarının bozulması için itiraz etti. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun başkanlığını yapan hâkim Eyüp Yeşil’in “üstün çabaları” ile bitmiş karar bozuldu.
TALİMAT BÜYÜK YERDEN
Salı günü dava yeniden görülmeye başlandı. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yazdığı 94 sayfalık karara bakarsanız, görünen şu: Sanıklardan ikisi de cinayetten değil, yardım suçundan ceza alacak ve muhtemelen yakında dışarı çıkacak!
Dün, Aktaş ailesinin avukatı Süleyman Sarıbaş’ı aradım. Sarıbaş, önceki günkü duruşmada, isyanını, “Aslında bu kararı da bu cüppeyi de yırtmam lazım ama saygısızlık etmek istemiyorum” diye göstermişti. Dünkü konuşmamızda ise davanın aşama aşama kaçırılışını özetledikten sonra, “talimat büyük yerden” dedi.
Katledilen Hasan Aktaş’ın kardeşi İzzet Sülük ise daha da öfkeliydi: “Beş kişinin de cezalarını çekmelerini istiyorum. Siyasi güçlerini kullanıp davayı bu noktaya getirdiler. Ya siyaset, bu dosyadan elini kolunu çeksin. Ya da katillerin hepsini bıraksınlar, onlar da hepimizi öldürsün, adalet bu diyelim.”
Bir uydurma davayla, “Erbakan’a darbe yaptılar” diyerek hapiste tutulan 80-90 yaşındaki generallere bakıyorum. Bir de yıllar sonra, sadece seçimde görevini yaptığı için katledilen Erbakancıların katillerinin nasıl kurtarıldığına. Haliyle, “25 yıl önce yaşananlara darbe diyeceksek bugüne ne diyeceğiz” diye düşünüyorum. YSK üyelerine “ahmak deme ihtimali”ne hapis cezası veren yargının, sandık kurulu üyelerinin katlindeki duruşunu da görüyorum. İnsanlığın en aşağı halini resmeden kelimeleri aklımdan geçiriyorum.
Er ya da geç... Zorbalar kaplanların sırtından inecek. O gün sadece biz değil, kaplanlar da özgürce dolaşacak.
Barış Terkoğlu / Cumhuriyet