26 Haziran 2023 Pazartesi

KISA KISA GÜNDEM (26 HAZİRAN 2023)

 


İzmir'de Onur Yürüyüşü: Tüm sokaklar ablukada, 50'nin üzerinde gözaltı (Birgün)

İzmir'de yapılmak istenen Onur Yürüyüşü'nü engelleyen polis 50'den fazla kişiyi gözaltına aldı. Alsancak'ın bütün ara sokakları polis ablukası altına alındı.(https://www.birgun.net/haber/izmir-de-onur-yuruyusu-tum-sokaklar-ablukada-50-nin-uzerinde-gozalti-448232)

İstanbul’da Onur Yürüyüşü: En az 20 kişi gözaltına alındı (Birgün)


İstanbul'da Onur Yürüyüşü baskılara ve engellemelere rağmen gerçekleştirildi. Serbest dansçı Serkan Bozkurt ve avukat Dilara Özaydın'ın da aralarında olduğu en az 20 kişi gözaltına alındı. Eylemcilere yönelik tehditleriyle bilinen İl Emniyet Müdür Yardımcısı Hanefi Zengin yine benzer davranışlar sergiledi.(
https://www.birgun.net/haber/istanbulda-onur-yuruyusu-en-az-20-kisi-gozaltina-alindi-448184)

Yunanistan'da Miçotakis'in partisi mecliste çoğunluğu sağladı (soL)

Yunanistan'daki genel seçimlerde, resmi olmayan sonuçlara göre, son dört yıldır tek başına iktidarda olan Kiryakos Miçotakis'in liderliğindeki Yeni Demokrasi Partisi mecliste çoğunluğu sağladı.

Yunanistan'da bugün yapılan genel seçimlerde İçişleri Bakanlığı'nın açıkladığı verilere göre, sandıkların yüzde 97,75 oranında açıldığı resmi olmayan sonuçların ardından Yeni Demokrasi Partisi, yüzde 40,56 ile 300 sandalyeli meclise 158 milletvekili göndermeye hak kazandı. Radikal Sol İttifak (SYRIZA) yüzde 17,83 oyla 47 milletvekilliği kazanarak ana muhalefet olmayı garantiledi.

Yunanistan Komünist Partisi 20 milletvekili çıkardı

PASOK-KINAL ittifakı yüzde 11,86 ile 32, Yunanistan Komünist Partisi (KKE) yüzde 7,67 ile 20, Yunan Çözümü Partisi yüzde 4,45 ile 12, Zafer Partisi yüzde 3,7 ile 10, Özgürlük Seyri Partisi yüzde 3,17 ile 8 sandalyenin sahibi oldu. Seçime katılmasına Yunan yargısınca izin verilmeyen eski Altın Şafak Milletvekili İlias Kasidiaris'in desteğini açıkladığı aşırı sağcı Spartalılar Partisi ise yüzde 4,68 oy oranıyla meclise 13 milletvekili sokmayı başardı.

Yeni Demokrasi tek başında hükümet kuracak

Katılımın yaklaşık yüzde 53 olduğu seçimlerin resmi olmayan sonuçlarına göre, Yeni Demokrasi tek başına iktidara gelmek için gerekli 151 sandalye sayısını aştı. Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu'nun, hükümet kurma görevini vermek üzere yarın Miçotakis'i kabul edileceği belirtildi.

21 Mayıs'taki genel seçimlerde hükümet kurulamamıştı

21 Mayıs'taki genel seçimlerde Yeni Demokrasi yüzde 40,79 oy oranı ile birinci parti olmuş ancak tek başına iktidara gelmesi için gerekli 151 sandalyeye ulaşamamıştı. Yeni Demokrasi'yi, SYRIZA yüzde 20,07 ile takip ederken, PASOK-KINAL yüzde 11,46, KKE yüzde 7,23, Yunan Çözümü yüzde 4,45 oranında oy almıştı. Katılım oranının yüzde 61,1 olduğu seçimlerde, yüzde 3'lük seçim barajını aşarak parlamentoya girmeye hak kazanan parti sayısı 5 olmuştu. 21 Mayıs'taki genel seçimde hiçbir parti tek başına iktidara gelecek oy oranına ulaşamayınca 25 Haziran'da tekrar sandığa gidileceği duyurulmuştu.

Rehabilitasyon merkezi müdürü uyuşturucuyla yakalandı (soL)

Şırnak'ta uyuşturucuyla yakalanan rehabilitasyon merkezi müdürü tutuklandı.

Şırnak'ta bir rehabilitasyon merkezi müdürünün aracında 200 gram sentetik uyuşturucu bulundu. AA'nın haberine göre Jandarma Suç Araştırma Timleri (JASAT), uyuşturucu sattığı gerekçesiyle bir şüpheliyi takibe aldı. Yaklaşık bir aylık takip sonucu şüpheli H.A'nın Beytüşşebap ilçesinden Uludere ilçesine uyuşturucu getireceği bilgisi üzerine operasyon başlatıldı. Jandarma timleri, şüphelinin kullandığı aracı durdurdu. Narkotik köpeklerinin de katıldığı aramada araçta 200 gram sentetik uyuşturucu ele geçirildi. Gözaltına alınan ve Beytüşşebap ilçesinde özel bir rehabilitasyon merkezinin müdürü olduğu belirlenen şüpheli H.A., jandarmadaki işlemlerin ardından sevk edildiği adli makamca tutuklandı.

Mehmet Şimşek'ten BAE'ye ziyaret: 100 milyar dolar hayali (Rıfat Kırcı-Cumhuriyet)

İktidar olduktan sonra 200’ün üzerinde kamu varlığını satan AKP iktidarı, Varlık Fonu kapsamında yer alan gözde şirketleri hedefe koydu. Mehmet Şimşek yönetimindeki yeni ekibin Varlık Fonu’ndaki Türk Hava Yolları, Türk Telekom ve BOTAŞ gibi kurumların satışı için analiz yaptığı belirtiliyor. Hükümetin Körfez ağırlıklı 100 milyar dolarlık yabancı sermaye çekmek istediği öne sürülüyor. Ekonomistler “ABD, AB ve Japon sermayesinin bu güvensizlik ortamında yatırım yapması zor”, iş dünyası ise “Ekonomimizi dayanıklı kılmak için güvenli politikalara ihtiyacımız var” diyor.(https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/mehmet-simsekten-baeye-ziyaret-100-milyar-dolar-hayali-2093962)

İddia: THY, Türk Telekom ve Botaş gibi kurumların satışı için analiz yapılıyor (Birgün)

İktidar olduktan sonra 200’ün üzerinde kamu varlığını satan AKP iktidarı, Varlık Fonu kapsamında yer alan gözde şirketleri hedefe koydu. Mehmet Şimşek yönetimindeki yeni ekibin Varlık Fonu’ndaki Türk Hava Yolları, Türk Telekom ve BOTAŞ gibi kurumların satışı için analiz yaptığı iddia ediliyor.(https://www.birgun.net/haber/iddia-thy-turk-telekom-ve-botas-gibi-kurumlarin-satisi-icin-analiz-yapiliyor-448334)

Limanlar Katar'a peşkeş çekildi (Mustafa Çakır-Cumhuriyet)

AKP’nin özelleştirilen 19 limanda işletme sürelerini ihalesiz, rekabetsiz sadece ek sözleşme ile 49 yıla çıkaran düzenlemesi aralarında Katarlıların da bulunduğu şirketlere büyük kâr ettirdi. 8 işletme ile ek sözleşme imzalandı. Katarlılar 19 yıl için sadece 1.9 milyar TL ödeme yaptı. Böylece sadece Antalya Limanı’ndaki kamu zararının 5.5 milyar TL olduğu hesaplandı. (19 YILA KOMİK RAKAMLAR) Açıklamada ek sözleşme imzalanan 8 limanı işletecek şirketlerin ödeyecekleri tutarlar şöyle yer aldı: Alanya: Alidaş AŞ 34.7 milyon TL, Antalya: Ortadoğu Liman İşletmeleri 1.9 milyar TL, Çeşme: Ulusoy 286.3 milyon TL, Giresun: Giresunport AŞ 75.5 milyon TL, Kuşadası: Ege Liman İşletmeleri AŞ 725.3 milyon TL, Marmaris: Marmaris Liman İşletmeciliği AŞ 174.1 milyon TL, Sinop: Si Port AŞ 12.1 milyon TL, Salı Pazarı: Galataport AŞ 4.6 milyar TL (https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/limanlar-katara-peskes-cekildi-2093961)

 Dikmece köyünde 3 günde 2. yangın: Bu yaşananlar tesadüf değil (Çağdaş Bayraktar-Cumhuriyet)

Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası Hatay’da acil kamulaştırılma kapsamına alınan ve TOKİ yapılması planlanan Dikmece Köyü'nde üç gün içinde ikinci kez yangın çıktı. Önceki gün saat 19.00 civarında başlayan yangın 4 saatte kontrol altına alınabildi. Cumhuriyet’e konuşan Dikmece Köyü muhtarı Sezgin Yurtsever, “Bu yaşananlar tesadüf değil. Sorumlulardan hesap sorulmalı” dedi. (https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/dikmece-koyunde-3-gunde-2-yangin-bu-yasananlar-tesaduf-degil-2093977)

 İktidara yakın türkücü Yavuz Bingöl'e 'kalabalık' şoku: 8 kişinin katıldığı konserini iptal etti (Cumhuriyet)

Şanlıurfa'da konser için sahneye çıkan türkücü Yavuz Bingöl'ün, alanda sadece 8 seyircinin bulunması nedeniyle konserini iptal ettiği ortaya çıktı. (https://www.cumhuriyet.com.tr/magazin/turkucu-yavuz-bingole-kalabalik-soku-8-kisinin-katildigi-konserini-iptal-etti-2093914)

Kaçak madende göçük altında kalan madenci hayatını kaybetti: 5 gün sonra çocuğu doğacak (Birgün)

Alınmayan önlemler ve denetlenmeyen madencilik sektörü nedeniyle işçiler can vermeye devam ediyor. Zonguldak’ta 4 gün önce kaçak maden ocağında göçük altında kalarak yaralanan 33 yaşındaki madenci Uğur Bıyıklı bugün hayatını kaybetti (25/06/2023). Bıyıklı, 30 Haziran’da baba olmayı bekliyordu.(https://www.birgun.net/haber/kacak-madende-gocuk-altinda-kalan-madenci-hayatini-kaybetti-5-gun-sonra-cocugu-dogacak-448196)

İstanbul’da sahiller parsel parsel!(Evrensel)

Sadece bir mavi bayraklı plajın bulunduğu İstanbul’da denize girmek isteyen yurttaşlar plajlara girişte alınan ücretlerden şikayetçi. Büyük bir çoğunluğunda yalnızca şezlong ve şemsiye kullanımının giriş ücretine dahil olduğu özel tesislerde ücretlerin, hafta içi-hafta sonu fiyatları farklılık gösteriyor. Sarıyer’de yer alan birçok işletmede kişi başı giriş ücreti 150 TL ile 350 TL arasında değişirken, Heybeliada’da ise bu ücret özellikle hafta sonunda 560 TL’yi buldu. Büyükada’da yer alan tesise ise hafta sonu kişi başı giriş fiyatı 300 TL olarak belirlendi.

İstanbul’da yaz sezonuyla birlikte plaj ve sahillerde hareketlilik başladı. Sıcak havalarda denize girmek isteyenler özellikle Şile, Sarıyer, Büyükçekmece, Bakırköy, Adalar ve Silivri gibi noktaları tercih ediyor. İlçelerde ücretsiz halk plajlarının yanı sıra, ücretli plaj tesisleri de denize girmek isteyenlere şezlong, şemsiye sunuyor. Ücretli plaj tesislerinde, giriş ücretlerinin ise ilçeden ilçeye ve hafta içi-hafta sonu olarak değiştiği öğrenildi. Tesislerin, büyük bir kısmında giriş ücreti kapsamında, yalnızca şemsiye ve şezlong hizmeti verildiği, bir kısmında ise ücrete otoparkın da dahil olduğu görüldü. Bazı vatandaşlar ise, özel plaj tesislerinin belirlediği giriş fiyatlarından şikayetçi. Şile’de birçok tesiste, hafta içi giriş ücreti kişi başı 150-400 TL, hafta sonu 300-400 TL arasında değişirken, Silivri’de ücretler hafta içi ve hafta sonu 250-300 TL’yi, Büyükada’da hafta içi 150-300, hafta sonu ise 150-450 TL aralığını buldu. Heybeliada’da ise plajlara giriş ücreti hafta içi 300-480 TL, hafta sonu ise 400-560 TL ile ortalama açısından en yüksek ücretler olarak öne çıktı. Birçok işletmenin Kurban Bayramı’nda da hafta sonu tarifesi uygulayacağı öğrenildi.

BÜYÜKADA’DA BELTUR PLAJI HAFTA İÇİ 200 TL HAFTA SONU 300 TL

Büyükada’da çevre sakinleri, halkın kullanabileceği ücretsiz bir plaj bulunmamasından da şikayetçi. Öte yandan adada, İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı tesiste de hafta içi 200 TL, hafta sonu ise 300 TL fiyat belirlendiği görüldü. Tesisle ilgili hazırlanan bilgi metninde, “3 Haziran’da sezon açılışı yapılan Büyükada Halk Plajı giriş ücretleri bu sene için hafta içi 200 TL, hafta sonu 300 TL olarak belirlendi. Bu ücrete tekne ile ulaşım, şezlong ve şemsiye ücreti dahil. Kartal ve Bostancı’dan bizim plaj iskelemize gelen ve/veya ada içinden kendi ulaşım imkanları ile gelen tüm kişiler için aynı şekilde uygulanıyor” bilgilerine yer verildi. Tesiste, Adakart’ı bulunanlara, 7-12 yaş arasındakilere, öğrenci, gazi ve şehit yakınlarına indirim uygulandığı, 0-7 yaş arasındakilerin ise tesise girişlerinin ücretsiz olduğu öğrenildi. Adada yer alan plajların büyük çoğunluğuna ise elektrikli taksiler ve kişi başı ücreti 33.93 TL olan 13 kişilik elektrikli araçlar ve ile ulaşım sağlanabiliyor.

800 LİRA İSTENDİ

Büyükada’ya denize girmek için gelen 4 kişilik aileden Selen Şekerci, “Şezlong ve Bostancı’ya vapur ücreti 200 TL belirlenmiş, bence çok pahalı. Adada otobüs ücreti kişi başı 33 liraydı, yaklaşık 150 civarı da o yaptı. 4 kişilik bir aileyiz, 800 lira istendi. Saat 15.00 ve geriye çok az bir süre kaldı, girip girmemeyi düşünüyoruz şu anda. Bizce biraz pahalı, eğer burası belediye yeriyse ve bu fiyattaysa diğer yerleri düşünemiyorum” ifadelerini kullandı. Büyükada’da plaj fiyatlarını yüksek bulduğunu belirten bir turist ise, “Gerçekten çok pahalı. Gelen insanlar için fiyatların biraz daha düşürülmesi gerektiğine inanıyorum. Bence, 100 TL ya da 50 TL. Ben Türk değilim ama fiyatlar benim için de pahalı, aynı” dedi.

"SAHİLLERİMİZ GİDEREK PARÇA PARÇA KAPATILIYOR"

Büyükada’da yaşadığını belirten Yasemin Eren ise, “Buraya geliş gerçekten zor. Geçen sene Ada Kart’a yüzde 50 indirim vardı, bu sene nasıl bilmiyorum ama tabii çok pahalı 200 lira. 5 kişi gelmişler 1000 TL giriş ücreti verecekler. Önce buraya bir ulaşım da sağlasınlar, otobüs buraya kadar gelmiyor. Taksi ise hep kuyruk. Burada ciddi bir taksi ve otobüs problemi var” dedi. Büyükada sakinlerinden Semih Sevidi ise, “Ada halkının kamusal alanın kullanımıyla ilgili çok önemli dertleri olduğunu ve bunun mutlaka düzeltilmesi gerektiğini biliyoruz. Sahillerimiz giderek parça parça kapatılıyor. Son derece pahalı servislerle ada halkından da uzaklaştırılıyor. Bizim Adalı olarak tavsiye edebileceğimiz nitelikli, aynı zamanda girişi-çıkışı olan, denetimli ve güvenli plaj kalmadı” dedi.

İSTANBUL’DA 1 TANE MAVİ BAYRAKLI PLAJ VAR

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından edinilen bilgiye göre İstanbul’da 1 tanesi mavi bayraklı plaj olmak üzere, 90 adet denize girilebilir alan bulunuyor. Mavi bayraklı plaj ise Şile’de yer alıyor.

İBB’nin yayımladığı bir dergide yer alan metne göre ise İBB’nin İstanbul’da toplam 52 plajda hizmet verdiği, bu plajlarda 670 cankurtaran personelinin de ekipmanlarıyla birlikte çalıştığı aktarıldı. Sağlık Bakanlığına bağlı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğüne ait deniz yüzme suyu temizliğinin ölçüldüğü web sitesi ‘yüzme suyu takip sistemi’nde ise İstanbul’da toplam 112 denize girilebilir noktanın yer aldığı görüldü. Öte yandan, halk plajlarının özel tesislere göre daha yoğun olduğu gözlemlendi. Menekşe Plajı ve Büyükçekmece Plajı ücretsiz bir şekilde denize girmek isteyenlerin tercih ettiği noktalardan oldu.

(derleyen: mstfkrc)





Bir faiz kararının anatomisi - Hayri Kozanoğlu / BİRGÜN

 Ekonomi yönetiminin tüm söylemlerine karşın, enflasyonu düşürmek için bir planının olmaması dikkat çekiyor. Aksine yurtdışından döviz çekmeye odaklanıldığı için kurdaki kontrollü bir yükselişin arzulandığı izlenimi var.

                                                                                                                       Fotoğraflar: Depo Photos

Merkez Bankası’nın (MB) merakla beklenen 22 Haziran tarihli faiz kararına geçmeden önce, isterseniz bir genel değerlendirmeyle başlayalım. Kamuoyunda, bir takım muhalif çevreler de dahil şöyle hatalı bir okuma egemen: CV’leri parlak, yurtdışı finans çevrelerinde de karşılığı bulunan Mehmet Şimşek-Gaye Erkan ikilisinin sahne almasıyla “rasyonel” politikalara yönelindi, büyük bir yanlıştan dönüldü. Halbuki Nurettin Nebati-Şahap Kavcıoğlu döneminde MB rezervlerini tüketerek, doları 20 TL’nin altında tutma amacına ulaştı. Böylelikle toplumda bir istikrar barometresi kabul edilen dövizdeki oynaklık azaltıldı, döviz kuru geçişkenliği yoluyla enflasyonun daha da sıçraması önlendi. Politika faizleri yüzde 8.50’de tutularak, kredi kartları, tüketici ve ihtiyaç kredileri faizlerinin düşük seyretmesi sağlandı, böylece talepte canlılık korundu, tatminkar sayılacak bir büyümeyle seçimlere girildi. Bu sayede, seçim sürecinde büyük adaletsizlikler-usulsüzlükler yaşansa da, RTE’nin seçmenin gözünü boyayarak hak ettiğinden yüksek bir oy alması mümkün oldu. Ülke ekonomisinde büyük bir tahribata yol açacak olması, önümüzdeki dönemde sade yurttaşların, emeğiyle geçinenlerin büyük bedeller ödemelerinin kaçınılmaz hale gelmesi nedeniyle, “irrasyonel” sayılabilecek politikalar, RTE ve Cumhur İttifakı’nın bekası açısından aksine rasyoneldi. Diğer bir ifadeyle, Nebati-Kavcıoğlu zihniyeti bir döneme damgasını vurmuş olmasa, bugün Şimşek-Erkan o koltuklarda oturamazdı. Saray rejiminde konjonktürel ihtiyaçlara göre Berat Albayraklar gider, Naci Ağballar gelir, raf ömrü dolanların yerine yenileri monte edilir, yeter ki Reis’in tahtı sallanmasın…

Geldik 22 Haziran’a… MB politika faizini beklentilerin altında 650 baz puan artırarak yüzde 15’e yükseltti. Hemen ardından döviz kurlarında hareketlenme hızlandı, dolar haftayı 25.25TL, avro ise 27.5 TL’den kapattı. Gelin her zamanki gibi yine 10 maddede bu kararı bir değerlendirelim.

1- Bir ekonomide uygulanan politika faizinin düzeyi hakkında fikir yürütmek için ekonomi yönetimince beklenen enflasyonla karşılaştırmak gerekir. Şu anda elimizde Orta Vadeli Program’dan kalan yüzde 24.9 ile 4 Mayıs 2023 tarihli Enflasyon Raporu’ndaki yüzde 22.3’ten başka bir rakam yok. Son piyasa katılımcıları anketine göre 2023 sonu enflasyon beklentisi yüzde 38.55 idi. OECD’nin Haziran 2023 Ekonomik Görünüm Raporu ise yılın yüzde 44.8 enflasyonla kapanmasını bekliyordu. Anlaşılan, 27 Temmuz’da yeni Enflasyon Raporu gelene kadar ortalıkta somut bir veri bulunmayacak. Ancak yüzde 15’lik faizin derin bir eksi reel faize denk geldiği de ortada.

2- Para Politikası Kurulu’nun (PPK) karar metninin öncekilerdeki hamasi ifadelerden arındırıldığı, oldukça kısa ve net bir üslupla kaleme alındığı söylenebilir. Gaye Erkan’ın metne damgasını vurduğu anlaşılıyor. Notta enflasyonun yükselme eğilimde bulunduğu açıkça dile getiriliyor. Gelgelelim son karar merciinin Saray olduğunu hatırlayıp, bu kurulun yetkilerinin sınırlarını bilmekte yarar var. “TCMB cari dengeyi iyileştirecek stratejik yatırımları desteklemeye devam edecektir” cümlesi de bankaya görev tanımının dışında yüklenen misyonların terkedilmediğini gösteriyor.

3- PPK Kurulu 5 üye ile toplandı. Gaye Erkan dışındaki 4 kişi enflasyon yükselirken, faiz indirimi kararlarına imza atmış, son karar metni ile tamamen zıt belgelere onay vermişlerdi. Dolayısıyla kurumun zaten oldukça zedelenmiş itibarını ayağı kaldırmaya yönelik bir gelişme yok. Bizde, örneğin ABD Merkez Bankası (FED), gibi üyelerin kişisel yönelimleri bilinmiyor. O nedenle boş bulunan iki üyeliğe atama yapılması, belki zevahiri kurtarma yönünde yerinde bir adım sayılabilirdi. Ama o dahi yapılmadı. Zaten otokratik yönetimlerde kurumların saygınlığının fazla bir önemi yoktur.

4- FED, Avrupa Merkez Bankası, Japon Merkez Bankası gibi kurumlar da faiz artırım-indirim kararlarını kademeli gerçekleştiriyorlar. Sözlü yönlendirmelerle yeni bir faiz döngüsüne girildiğini ilan ediyorlar. Piyasalar da göreceli olarak büyük bir sarsıntı yaşamadan, işlem gören devlet tahvillerinin getirilerinin ayarlanmasıyla geçiş dönemine uyum sağlıyorlar. Bizde ise faiz artırım, büyük ölçüde “sıcak parayı” cezbetmeye yönelik olduğu ve büyük oranlarda artışlara gerek duyulduğu için, faiz istenen noktaya gelmeden yabancıların ilgisini çekmiyor. Tahvil piyasasındaki faiz oranları ise, büyük ölçüde makro ihtiyati düzenlemeler nedeniyle zorunlu alımlara dayanması, yabancıların ve bireylerin tamamen bu piyasanın dışında kalması nedeniyle zaten yeterince işlevli değil. Bu nedenlerle karar öncesi büyük bir faiz artışı beklentisi ile ancak kamu bankalarının alımlarıyla yatay seyreden döviz kurları, doların 2 günde 2 TL artışıyla sıçradı. Belirsizlik algısı arttı.

5- 22 Haziran günü Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek’in BAE’de bulundukları öğrenildi. Büyük olasılıkla kademeli faiz artışlarının şimdilik yabancı sermayeyi çekemeyeceği öngörüsüyle, “dost” körfez monarşilerinden finansman sağlanmaya çalışılıyor. Turizm gelirlerinin artışının da etkisiyle yaz aylarının böyle atlatması amaçlanıyor. Şimşek’in tüm şeffaflık söylemlerinin aksine, neyin pazarlığının yapıldığını bilmiyoruz. Ya döviz deposu adı altında yüksek dolar faizi vererek mevduat toplanmaya çalışılıyor, ya da stratejik kuruluşların satışına yönelik pazarlıklar yapılıyor. İkisi de ülke çıkarı açısından ayrı ayrı sakıncalı.

6- Ekonomi yönetiminin tüm söylemlerine karşın, enflasyonu düşürmek için bir planının olmaması dikkat çekiyor. Aksine yurtdışından döviz çekmeye odaklanıldığı için, sepet kurdaki kontrollü bir yükselişin arzulandığı izlenimi var. Zaten Goldman Sachs, Morgan Stanley, Merrill Lynch benzeri yatırım bankalarının 30 TL ve üstü dolar kurunu telaffuz etmeleri bir bakıma giriş yapma şartlarını dikte etmeleri anlamı da taşıyor. Sıcak para girişi geçici de olsa MB rezervlerini takviye eder ama, enflasyonun daha da sıçramasına yol açar. Haziran 2022’deki aylık yüzde 4.95 oranının da devre dışı kalmasıyla enflasyon Temmuzdan sonra yükselişe geçer, yılı da yüzde 50 civarında tamamlar. Kaldı ki, enerji fiyatlarının düşüşüyle, bir dönem çokça referans verilen çekirdek enflasyon, manşet tüketici enflasyonunun yüzde 6-7 üzerinde seyrediyor.

7- Politika faizinin uygulanması bankalara bu orandan likidite sağlanması şeklinde gerçekleşiyor. Bankalar ellerindeki dövizleri vererek swap yoluyla, ya da portföylerindeki devlet tahvilleri karşılığı API yöntemiyle TL sağlıyorlar. Bu, yıl içinde dalgalı, 1-1,5 trilyon TL arasında değişen, bu mekanizmayla yüksek enflasyon ortamında bankacılık sektörüne çok ciddi rant sağlayan bir uygulamaydı. Böylelikle bankalar da hem karlarını yükseltiyor, hem de ekonomi yönetiminin talimatları doğrultusunda göreceli ucuza kredi veriyorlardı. yüzde 15 oranı, haliyle bu yöntemin bankalar açısından cazibesini azaltacak kadar yüksek bir oran değil.

8- Peki bu 650 puanlık faiz artışı kredi piyasasını nasıl etkileyecek? Kredi kartlarına yüzde 1.36 vade farkı uygulanıyordu. Bu da kartlı harcama ve/veya nakit avans çekimi yoluyla talebi canlı tutuyor, kişilerin satın alma güçlerindeki gerilemeyi bir ölçüde törpülüyordu. Nitekim en son verilere göre kredi kartı kullanımları yıllık yüzde 160 artışla 1 trilyon 48 milyar TL’ye ulaştı. Referans faiz yoluyla kredi kartı aylık faizi yüzde 1.91’e yükselecek. Bu ayarlama ticari kredilerde aralığın yüzde 25 ila yüzde 32.2’ye, ihtiyaç kredilerinde ise yüzde 32.2 ila yüzde 35.7’ye çıkmasını getirecek. Ama yüksek faizler bankalara son karala biraz hafifletilse de, menkul tutma yükümlülüğü dayatacak. Bu oranlar talebi hafif yavaşlatsa da, henüz durdurmaya yeterli değil. Asıl sarsıntı önümüzde aylarda faiz artırımları sürerse yaşanacak.

9- BDDK’nin son verilerine göre KKM’deki para 2 trilyon 628 milyar TL’ye çıktı. Son faiz kararıyla dolar kurunun 25.25 TL’ye yükselmesiyle bu para 104 milyar dolara denk geliyor. Bu meblağ 1 ay önce 120 milyar doları aşmıştı. Peki bu veriler KKM yükünün azaldığı anlamına mı geliyor? Ne gezer! 1000 doları KKM’ye çeviren yurttaşa devlet bilindiği gibi garanti veriyor. O zaman 16 milyar dolar nereye gitti? Ne yazık ki, faiz yükü olarak Hazine ve MB’nin yani sade yurttaşın sırtına bindi. Bu da mevcut kurdan tam 408 milyar TL’ye denk geliyor.

10- Geçtiğimiz hafta asgari ücret de 11 bin 402 TL olarak açıklandı. Bu 20 Haziran 2023 günü geçerli kurdan 483 dolara denk geliyordu. Bir bakıma 500 dolar asgari ücret sözü tutulmamıştı. Ama sınırlı faiz artırımı kararı sonrası döviz kurlarındaki yükselişle birlikte, asgari ücret bir anda 450 dolara geriledi. Aslında insanlar lira kazanıp lira harcadıkları için normal dönemlerde asgari ücretin döviz cinsinden hesaplanması doğru değil. Ancak yüksek enflasyon dönemlerinde başka bir ölçüt olmadığından, resmi enflasyon verileri de inandırıcı bulunmadığından, ister istemez bu yola başvuruluyor. Bu arada ABD enflasyonu da arttırdığından, trendleri ölçerken bu hesaplamayı da doların satın alma gücü üzerinden düşünmek gerekiyor. Oksijen Gazetesi’nde Selçuk Şirin işte bu hesaplamayı yapmış, satın alma gücü temelinde asgari ücretin en yüksek noktaya 2013’te ulaştığını, ondan sonra düşüşe geçtiğini göstermiş. Yılın geri kalanında asgari ücret nerelere kadar geriler, yaşayıp göreceğiz. (Selçuk Şirin, Asgari Ücret ve Türkiye Yüzyılı, Oksijen Gazetesi, 23 Haziran 2023).

Hayri Kozanoğlu / BİRGÜN

Teşkilat-ı Mahsusa’dan Wagner’e: Devrimsiz ordunun trajedisi - Orhan Gökdemir / soL-Özel

 Emperyalizmin saldırısını paralı askerlerle durduramazsınız. Bunun için sadece silah değil, devrimci bir rüzgâr, yaslanacak bir halk, devrimci sınıf gerek. Yoksa hikâye Wagner olayındaki gibi biter.


Rusya Devlet Başkanı 
Vladimir Putin 2022'de, Ukrayna'da savaşmış subay ve askerlere ülkenin en yüksek madalyasını vermek için Rusya'nın güneyindeydi. Putin'in madalya verdiği askerlerden biri, grubun geri kalanından farklı üniformasıyla dikkat çekmişti. Bu üniforma Rus “girişimci” Yevgeni Prigojin'in kurduğu paralı asker grubu Wagner'in üniformasına benziyordu. BBC, üniformasıyla ayırt edilen o askerin Ekim 2019'da Moskova'daki bir kafeyi soymaya teşebbüsten tutuklanan ve yedi yıl hapis cezasına çarptırılan “dövüş sanatları tutkunu” Aik Gasparyan olduğunu iddia etti. Gasparyan, Wagner tarafından hapishaneden çıkarılmış ve Ukrayna'da savaşa gönderilmişti. Wagner'in kurucusu Yevgeni Prigojin Rus ceza infaz kurumlarını dolaşıyor, mahkumlara Wagner’e katılmaları halinde cezalarının bağışlanacağı sözü veriyordu. 

Mahkumları savaşa göndermek ilk defa Rusya’da karşılaştığımız bir durum değil. Tarihteki bütün “paramiliter” kuvvetler bu yöntemi uyguluyor. Osmanlının son döneminde kurulan “Teşkilat-ı mahsusa”, Türkçesiyle Özel Örgüt, benzer bir yönteme başvurmuş, hapisten suçluları çıkarıp örgüte asker yazmıştı.

İddialara göre bu şirket, 2015-2016'da giderek daha aktif hale gelen bu paralı asker şirketi, Ukrayna'nın doğusundaki Rus destekli direnişe yardım etmek için 2014 yılında kuruldu. Bugüne kadar Doğu Avrupa’nın yanı sıra Sudan, Suriye, Libya ve Afrika kıtasında faaliyet gösterdi. Grubun Rus gençleri arasında cazip hale getiren şey yüksek maaş vaadiydi. Şirket üyelerine ayda bin 500 dolar maaş veriyordu. Savaşa katılma halinde bu miktar 2 bin dolara çıkıyordu. 

Bu etkinliğine ve bilinirliğine karşın Rusya, Wagner'in devletle bağlantısını reddetti. Zaten yasaları, paralı askerlik karşılığında cezaların affedilmesine izin vermiyordu. Prigojin de Wagner ile bağlantılı olduğunu öne süren birçok gazeteciye dava açmıştı. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden sonra bu durum değişti, Prigojin Wagner Grubu ile bağlantıları hakkında daha rahat davranmaya başladı, grupla bağlantısını kabul etti. Tabii, bunu “Rusları savunmak” için yapmıştı. Kremlin de Prigojin'i hakiki bir vatansever ve kalbi Rusya için atan bir adam olarak tanımladı. Bu gelişmeden kısa süre sonra St. Petersburg'da bir Wagner Merkezi açıldı. Merkez, okul çağındaki çocuklar ve gençler için “Rusya'nın savaşma kapasitesini artırmayı amaçlayan bilişim, medya ve temel askeri eğitim alanlarında” eğitim ve öğretim etkinlikleri düzenleyecekti. 

Sonunda Kremlin ahalisi Wagner çetesi hakkında Tansu Çiller’in çizgisine geldi. Çiller, Susurluk kazasının ardından ölen uyuşturucu kaçakçısı-ülkücü Abdullah Çatlı için “vatan için kurşun atan da kurşun yiyen de kahramandır” demişti. Rusya Parlamentosu Başkanı da “Ülkemizi savunan herkes, ordu, gönüllüler, yeni askerler, Wagner üyeleri, hepsi birer kahramandır” diye tekrarlıyordu.

Sağcılık şartı

PMC Wagner olarak da bilinen Wagner Grubu, bir Rus paralı asker örgütlenmesi. Bizdeki SADAT gibi özel bir askeri şirket olarak faaliyet gösteriyor, Putin'in özel ordusu olarak kabul görüyor. Grup, bu tür askeri oluşumların yasak olduğu Rusya'da yasadışı olarak faaliyette. Tabiatıyla sağcı-milliyetçi bir örgüt bu.

Grup, 2014'ten 2015'e kadar Donbas'taki savaşta Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin oluşumuna yardım etti, bu sayede ünlendi. Suriye, Libya, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali'de Rus hükümetiyle ittifak halindeki güçlerin yanında savaştı. Eğitimini ve teçhizatını Rusya Savunma Bakanlığı sağlıyor, askeri istihbarat teşkilatının fiili bir birimi olarak kabul görüyor. İstihbarattan kasıt bir tür Kontrgerilla yapılanması olması. 2022'de Rusya'nın Ukrayna harekâtında da önemli bir rol oynadı örgüt. Ukrayna'da bulunan Wagner birliklerinin toplam sayısının 20 bin olduğu tahmin ediliyor. Grubu, Putin'le yakın bir patron olan Prigojin yönetiyor ve finanse ediyor. 


Ancak son zamanlarda Putin ile Prigojin arasında anlaşmazlıklar baş gösterdi. Wagner patronu, ordunun teçhizat ve destek verme konusunda isteksiz davrandığından yakınıyordu. Birkaç gün önce Prigojin’in, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Rusya Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov'u tehdit eden açıklamaları sonrası Rusya’da hareketli saatler yaşandı. Bunun bir darbe girişimi olduğu bile iddia edildi. Prigojin, Rus ordusunun yöneticilerine karşı büyük bir savaşın içine girdiklerini duyurdu, isyan bayrağı çekti ve hatta Moskova’ya yürümeye yeltendi. Yolda Kremlin ile anlaştılar, birlikler geri çekildi. Bir Rus iç savaşına dönüşebilecek bu ilginç olay da böylece ve şimdilik yatışmış oldu. 

Ayanlaşma ve Osmanlı usulü yeni feodalizm

Bütün bunlar sosyalizmin çözülüşünden sonra Rusya’da kurulan kapitalizmin aldığı güncel halle ilgili önemli ipuçları aynı zamanda. El konulan, yağmalanan devlet varlıklarıyla semiren yeni ayanlar ortaya çıktı, devletle bir anlaşmaya vardı. Böylece yeni bir feodalizm, sermaye düzeni ile eklemlendi.

Zaten olup bitenler Osmanlı’nın son döneminde ortaya çıkanlarla tuhaf bir benzerlik gösteriyor. Osmanlıda Ayanlık 17. yüzyılda merkezi devletin otoritesinin zayıflamasıyla başlamıştı. Ayanlar bu zayıflıktan yararlanarak ortaya çıktılar ve özellikle 18. yüzyılda taşrada etkin bir güç haline geldiler. Bu yeni sınıfı asker ve ulema kökenliler, zengin tüccarlar ve köklü ailelerinin başları oluşturuyordu. Her birinin kendi askeri gücü ve hükmettikleri toprakları vardı. Eski tımarlı sipahileri, suçluları ve işsizleri toplayıp silahlandırarak hızla güçlenen ve devletin baş edemeyeceği bir güç haline gelen ayanlar zamanla devletle uzlaşmanın bir yolunu da buldu. Osmanlı artık bir feodal beyler koalisyonuydu. Bu Osmanlıda geç bir feodalizme denk geliyordu. 

Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa da bu yoldan ilerleyenlerden biriydi. 19. yüzyılın başında Osmanlı kuvvetlerinin komutanı olarak Mısır’da iktidarı ele geçirdi. Birkaç yıl sonra Mısır’ı yöneten Memlukileri katlettirdi ve genel vali oldu. Mısır ekonomisinde, toplumunda ve devlet yönetiminde bir modernleşme hareketi başlattı. Mısır ordusu ve donanması hızla güçleniyor, Mehmet Ali Paşa Osmanlının içinde bir yeni Osmanlı olarak palazlanıyordu. 

Yunan bağımsızlık savaşı tam bu yıllarda patlak verdi. Mehmet Ali’nin Mısır’ı Yunan ayaklanmasına karşı mücadele eden Osmanlı’ya yardım etmekten kaçınmadı. Ancak 1827’de İngiliz, Fransız ve Rus birleşik filoları Navarin’de Osmanlı-Mısır donanmasını yok ederek, Yunanistan’ın bağımsızlığı için yolu açtı. 

Mehmet Ali Paşa Osmanlıya yardımı karşılığında Mora’yı alma planı yapmıştı. Fakat Yunanistan bağımsız olunca Mora planı da suya düştü. Mehmet Ali Paşa buna karşılık Suriye valiliğini istedi. Osmanlılar Suriye’yi vermeye yanaşmayınca Saraya karşı saldırıya geçti, önce Konya, sonra da Kütahya’ya kadar ilerledi. Birleşik Avrupa Osmanlının yardımına koştu, Paşayı barış yapmaya zorladı. Mustafa Reşit Paşa ve Fransa sefiri Varen, Kütahya'ya giderek Mehmet Ali Paşa'ya bir anlaşma önerisi götürdü. Paşanın bazı istekleri kabul edildi, Anadolu'da Mısırlılara yardım dolayısıyla itham edilen şahıslar hakkında af ilan edildi. Kavalalı kuvvetleri anlaşmanın ardından Adana taraflarına çekildi. Birkaç gün önce Rusya’da yaşananların tuhaf bir özetidir. 

Azaplarla savaşmak

Wagner, başka alanlarda da Osmanlı usulü savaş aygıtına benzerlikler taşıyor. Bu paramiliter yapı, bir anlamda Rusya’nın “azap”ları. “Azap”, Osmanlıda “özel bir sınıf askere” verilen ad. “Sınıf” dememiz sözün gelimi, daha çok bir çapulcu sürüsünden söz ediyoruz. Savaşırlar, kazanabilirlerse yağmalarlar, özetle budur.

Kökeninin Latince “adapi”, “asapi” veya “azapi” olduğunu iddia eden de var, Yunanca “aizypades” veya “atzoupades” olduğunu söyleyen de. “Gavur Padişah” II. Mahmut iplerini çekene kadar ayaktaydı, sonra neden kaldırıldı, bilemiyoruz. Varlıkları Yeniçerilerle birlikte mümkün olmuştu, onlar ortadan kalkınca bunların da nasıl kullanılacağına karar verilemediğini düşünebiliriz. Ayrıca savaşların niteliği değişiyordu, ateşli silahlar askerleri topyekûn azap haline dönüştürüyordu. Azaplı bir tarihleri var, Osmanlı savaş tarihinin gerçek kahramanlarıdır.

Kaynaklara göre hepsi bekardı. Savaştaki konumlarına göre sağ ve sol azaplar olarak anılır, “kırmızı börk” giyerlerdi. Anadolu köylerinden toplanıp getirilirler, eğitimine bakılmadan savaşa sürülürlerdi. Barış zamanlarında inşaat işlerinde kürekçi ameleydiler. Düzensiz, disiplinsiz ve vasıfsızdılar ama savaşlardaki yerleri en öndeydi. Hep ilk hedef olduklarından ve haliyle çok öldüklerinden arkadan gelen Yeniçeriler ancak cesetlerine basarak ilerleyebiliyordu.

Sefere hazırlanırken görevliler köylere gönderilip Azap toplatılırdı. Güçlü kuvvetli her köylü potansiyel birer Azaptı. Buna “Azap çağırtmak” deniliyordu. Fakat sorun şu ki ölüm korkusuyla çokça firar ediyorlardı. Osmanlı çözümü her Azaba bir “kefil” atamakta buldu. Kaçan Azabın masrafı kefilinden tahsil ediliyordu. “İslam Ansiklopedisi” savaştaki hallerini şöyle tarif ediyor: “Muharebe sırasında ordu saf-ı harp nizamında iken, merkez ile cenahların en önünde bulunurlar ve düşman üzerine ok yağdırırlardı. Ordu merkezinde yeniçerinin önünde topçular ve onların önünde de azaplar yer alırlardı. Tabii büyük kısım ile düşman arasındaki muharebede ilk hücuma azaplar maruz bulunduklarından, vaziyetleri tehlikeli ve hizmetleri büyüktü.”

Yalçın Küçük “Atamanoğlu Fatih” kitabında daha canlı bir tarif veriyor; En öndeler, haliyle çatışma başlar başlamaz geriye kaçışıyorlar. Fakat Yeniçeri ve çavuşlar geride, kaçmasınlar diye palayla onları beklemektedir. Geriye kaçamadıkları için mecburen ilerliyorlar. Yeniçerinin ön safta savaşacağı kuşkulu olduğunda savaşa girmek gerektiğinde “azap çağırtmak” şarttır ve savaş tarihimiz “zorunda bırakma” taktiğinden ibarettir. Haliyle arkada Yeniçeri elde pala beklemiyorsa kaçarlar. Osmanlının büyük icadıdır.

ÖSO: AKP usulü Azap

Azaplar cumhuriyet döneminde unutulmuştu. Düzen AKP eliyle yeni-Osmanlı hayalleri görmeye başlayınca Özgür Suriye Ordusu’nu icat etti. Bu icat, cumhuriyetten vazgeçip “İslam davası için” savaşmaya karar veren yeni ordu için elzemdi. Böylece yeniden savaşmanın da bir yolunu bulmuş oldular. Suriye’de başka güçler de aynı yola başvurdu, “YPG” karşı tarafın azaplarıydı. Böylece herkes kendi Azabını bulmuş ve savaş için vekalet vermiş oldu. Suriye’de halen süren şey genişletilmiş Azaplar savaşıdır. Asiller arkada vekiller önde, sanki Osmanlı işi köhne bir savaştayız. 

Birkaç yıl önce, “asil” ekonomik krizle sarsıldı, TL değer kaybediyordu. Azaplar tıpkı Rus Azapları gibi kazan kaldırdı, maaşlarının TL ile değil Suriye Poundu ile ödenmesini istedi. Azapların fıtratıdır, silahlarını her an herkese yöneltebilirler. Haliyle çok suç işlediler Suriye topraklarında. Yağmalarının, tecavüzlerinin haddi hesabı yok. Son seferlerinde yolunu çevirdikleri Hevin Halef adlı politikacı bir kadını sorgusuz sualsiz kurşuna dizip “etkisiz hale” getirdiler. Adlarının yıkanıp temizlenmesi gerekiyordu haliyle. Bizim Özgür Suriye Ordusu bir anda oldu Suriye Milli Ordusu. 

İsyan, yeni nesil Azap kuvvetinin sıradan işlerinden biri. Bu kapitalizmin Fransız Devrimi’nde yaratılan “halk ordusu”ndan vazgeçip paralı orduya geçmesinin bir getirisi. Böyledir, halka sırtınızı döndüyseniz Azapların arkasında oradan oraya savrulmanız kaçınılmazdır. 

Halk ordusu olmadan asla

Yıl 1789... Fransa’da devrim oldu. Kilisenin mallarına el konuldu, manastır yeminine son verilip, zalim papazlar kovuşturuldu. Doğum-ölüm-evlilik kayıtları kiliseden belediyeye devredildi, kadınlara boşanma hakkı tanındı. İnsan ve yurttaş hakları beyannamesi ile inanç hürriyeti yasal hale getirildi, kilisenin bu alandaki tekeline son verildi. Egemenliğin kaynağı ulustu artık, tanrı bundan böyle hiçbir iktidara kaynak olmayacaktı. Fransız yurttaşlığı karşısında bütün dini ve etnik kimlikler artık hükümsüzdü. Devlet bireyleri özgürleştirmekle yükümlüydü. Eğitim millileştirildi, askerlik her yurttaş için zorunlu hale getirilerek ordu halk ordusuna dönüştürüldü. Askerler halkın arasından gelecekti ve artık kral için değil ulus için savaşacaktı. Bu yepyeni bir ordu anlamına geliyordu.

Fransız Devrim Ordusu, Armée Révolutionnaire Française, 1792'den 1802'ye kadar laiklik, ulusçuluk, cumhuriyet gibi radikal fikirler için savaştı. Bu ordular, devrimci tutkuları, zayıf teçhizatları ve büyük sayıları ile ayırt ediliyordu. Bu bir halk ordusuydu. Bu ordu kısa zamanda yabancı güçleri Fransız topraklarından çıkarıp attı. Ardından birçok komşu ülkeyi istila ederek Fransa'ya bağlı cumhuriyetler kurdu. Gücü sayısından veya teçhizatından değil ideolojisinden geliyordu. Bugün bildiğimiz “milli ordu”nun kökenidir. 

Bir de Kızıl Ordu’yu biliyoruz. Kızıl Ordu, açık adıyla İşçilerin ve Köylülerin Kızıl Ordusu, 1946'ya dek Sovyetler Birliği'nin silahlı kuvvetiydi. 1918'de, Rus İç Savaşı esnasında Bolşeviklerin silahlı kuvvetleri olarak kuruldu, 1922 yılında SSCB'nin resmî ordusu oldu. İsmindeki “Kızıl” işçi sınıfını temsil ediyordu. Adı, 1946'da, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Silahlı Kuvvetleri olarak değiştirildi. Kızıl Ordu, Faşizmin yenilmesinin baş kahramanıydı. Avrupa ve ABD faşizmin istilası karşısında çaresiz kalmıştı. Kızıl Ordu yetişti faşizmin iradesini kırdı. Sırrı kızıllığındadır.

Paramiliter kuvvetler tekelci kapitalizmin icadı

Artık ne Fransız Devrim Ordusu’nun ne de Kızıl Ordu’nun izi kaldı. Tekelci kapitalizm “milli ordu”yu ortadan kaldırarak Fransız Devrimi’ne arkasını döndü. Kızıl Ordu’yu zaten düşman olarak görüyordu. Yıktıkları ordu geleneğinin yerine profesyonel-paralı askeri kuvvetleri kurdular. Böylece silah kullanma tekeli doğrudan sermaye sınıfının eline geçmiş oldu. 
Avrupa’da, Rusya’da, Türkiye’de sermaye düzenin temel doğrultusu bu. Halk çocukları değil artık cephede savaşanlar, uzman, maaşlı profesyoneller. Bunların yanında bir de Wagner, ÖSO gibi paramiliter Azap kuvvetleri iliştirildi. Düzen savaşa ihtiyaç duydukça en önde azaplar yürüyor. Paralı esas kuvvetler arkadan ilerliyor. 

Wagner için bir de Neo-Nazilikle, NATO’yla savaşma iddiası var. Ama para için savaşanlarla bu tür bir mücadeleyi yürütmek imkânsız. Bir de devrimci bir rüzgâr gerek savaşçılara. Bu kuvvetin dayanacağı bir halk, bir devrimci sınıf gerek. Yoksa hikâyenin sonu Wagner olayındaki gibi bitiyor. 

Emperyalizme, kapitalizme, onların paralı askerler çetesi NATO’ya direnmenin tek yolu orduyu halkın ordusu, devleti de halkın devletine dönüştürmek. Unutulmasın gericiliğe ve faşizme karşı savaşın hep bir kızıllığı var!

Orhan Gökdemir / soL-Özel

TSK’de Wagner’ciler var mı? - Barış Terkoğlu / Cumhuriyet

 

“Kalbin bende olduğu sürece sırrın sende kalabilir.” (Oscar Wilde)

Günlerdir “Wagner isyanı Türkiye’de olur mu” diye soruyoruz. Zaten olmadı mı? 15 Temmuz kalkışması, Said Nursi’nin takipçisi olan Nurcu Gülen tarikatının eylemi değil mi? Devletin içinde ya da dışında bütün paralel ordular, Wagner tehlikesi taşır.

Peki ders alındı mı? Bu köşede defalarca okudunuz. FETÖ’den sonra başta TSK olmak üzere devlet içinde örgütlenen tarikat yapılanmalarını anlattım. Hatta 15 Temmuz sonrasında bu yapıların önünün daha da açıldığını söyledim.

Bu seferki farklı. Önümde bir kitap duruyor. Yazarı Güray Belhan. Belhan, 2021 yılında, TSK’den kadrosuzluk gerekçesiyle emekli edilmiş bir kurmay albay. Kitabının ismi sorumuza yanıt veriyor: “Önüm, Arkam, Sağım, Solum Tarikat”.

Belhan, Atatürk milliyetçisi bir asker. Çoğu zaman Irak-Suriye sınırında, harekât bölgelerinde, Bosna’dan Afganistan’a kadar çatışma alanlarında görev yapmış. 2019-2021 aralığında icra edilen Pençe-3, Pençe Kaplan, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekâtlarının dördünde de yer alan tek albay. Meslek yaşantısı boyunca 138 takdir, şerit rozet ve ödül almış. Tek bir cezası yok. Buna rağmen “Savaşmaya devam edeyim” dediği dönemde, “kadrosuzluk” bahanesiyle, yaklaşık iki yıl önce emekli edilmiş.

Belhan, görev süresinde zaman zaman TSK içindeki FETÖ yapılanmasıyla karşı karşıya gelmiş. Hakkında FETÖ’cü savcılar tarafından soruşturma açılmış. Neyse ki ceza almadan kurtulmuş. Bu geçmişi nedeniyle, 15 Temmuz’un ardından, Genelkurmay Karargâhı’nda, Askeri Ataşe Yönetim Şube Müdürlüğü’ne getirilmiş. FETÖ’nün yıllarca kontrol ettiği sistemi değiştirmeye çalışmış.

TSK’DE TARİKAT YÜZÜĞÜ

Peki 15 Temmuz’dan sonra ne değişmiş?

Yanıtı belli. Bu kez başka tarikatlar “dokunulmaz” olmuş. Belhan, TSK içindeki tarikatçılarla karşı karşıya kalmasının hikâyesine kitabında yer veriyor.

“Komuta Kurmay Eğitimi”nin sonunda hatıra olarak yaptırılan dönem yüzüğünün tasarımında yaşanan tartışmayı Belhan anlatıyor. Atatürk silüetli üç yüzük tasarladıklarını söyleyen Belhan, buna bir albayın itirazını aktarıyor:

“Bir albay, yakın çevresindeki subayları farklı bir yüzük tasarımı işine soyundurmuştu. Yaptıkları çalışma neticesinde tasarımlarını yayımladıklarında bir husus hemen dikkatimi çekmişti. Bu yüzüklerde ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik hiçbir iz yoktu. Bu tarz yüzüklerden de yeni nesil kurmaylardan (tarikatçıları kastediyor) epey bir alan olmuştu. (…) Bu albayla belli bir süre aynı yerde çalışma durumum olmuştu. Bu albay ne mi demişti bana: Alnı secdeye değen adamdan zarar gelmez.  (…) 15 Temmuz’dan sonra ‘Komuta ve Kurmay Eğitimi’nde farklı grup ve tarikatlarla bağlantılı subayların bu eğitimde yer aldığını, normal IQ seviyesine sahip herkes görüp anlayabilirdi.”

                                              Tarikatçıların istemediği yüzük

HACCA GİDİYORUM YAZISI

Belhan, tarikat yüzüğü tasarlayan albayın sonrasında kritik bir göreve getirildiğini söylüyor.

15 Temmuz sonrasında, dini gösteriler TSK’de öyle hale gelmiş ki...

Geçenlerde Cumhuriyet’te okuduğumuz TSK’ye hac kontenjanının daha şaşırtıcı olanını anlatıyor:

“Bir gün plan subayım, bir askeri ataşemizden gelen mesajla birlikte yanıma geldi. Mesajdaki üslup daha önce hiç tanık olmadığım tarzda bir izin mesajıydı. Asya kıtası dışında bir yerde görev yapan bu ataşemiz, iznini Suudi Arabistan’da geçirmek istiyordu. Bu izin talebinde hiçbir sıkıntı yoktu. Suudi Arabistan’la ilgili de herhangi bir kısıtlama yoktu. Alışılmış şekilde bir izin talebi yapılsa durum gayet normal olurdu. ‘Yıllık iznimi hac farizamı yerine getirmek maksadıyla Suudi Arabistan’da geçirmek istiyorum’ diye yazmıştı. Yapacağı ibadeti Genelkurmay Karargâhı’na bildirmesini yadırgamıştım.”

Belhan’ın anlattığına göre bu isim de kritik bir göreve getirildi...

                                          Albay Belhan Haftanin Dağları’nda

TARİKATA KOLAY TERFİ

Son yıllarda birçok tarihi operasyonda bulunmasına, sicilinin çok yüksek olmasına rağmen 2021 YAŞ’ında TSK’den emekli edilen Belhan, bunu tarikatlarla yaşadığı sürtüşme başta olmak üzere ideolojik sebeplere bağlıyor:

“YAŞ sonucuna göre terfi ettirilen yeni nesil kurmay albaylardan (tarikatçıları kastediyor) 20 gün, 1 ay alay seviyesinde komutanlık yapanlar veya hiç yapmayanlar bile terfi ettirilmişti.”

Belhan, Kara Kuvvetleri Personel Başkanlığı’na “Neden” diye sorduğunda, “Seni biz emekli etmedik” yanıtını aldığını ve yukarının gösterildiğini söylüyor.

“TSK’de liyakate ve bilgiye dayalı bir sistemin oluşturulması elzemdir” diyen Güray Belhan, “Tarihten ders almaz iseniz aynı acıları tekrar yaşamaya mahkûm olursunuz” diyor. Haliyle dönüp Rusya’ya bakmaya gerek yok. Yakın tarihimiz, kendisine apoletli değil cüppeli komutanlar seçen, bizdeki Wagner adaylarını gösteriyor. Milli olmayan her ordu, paralel bir kapıya açılıyor.

“Sendenim” diyenlerin sırrını bilmek istemiyoruz ya... Ya bir gün bizden olmazlarsa?

Barış Terkoğlu / Cumhuriyet


25 Haziran 2023 Pazar

KISA KISA GÜNDEM ( 25 HAZİRAN 2023)

 


Aidatlara zam yolda(Birgün)


Asgari ücrete yapılan yüzde 34’lük zam konut aidatlarına da yansıyacak. En önemli gider kalemi olan personel maaşları nedeniyle aidatlar yükselecek. Yüzde 30 civarı artışın makul olduğunu belirten sektör temsilcileri, bunu fırsata çevirip fahiş artış yapanlara karşı uyarıyor.(
https://www.birgun.net/haber/aidatlara-zam-yolda-448069)

Faturalardaki artış onları bile bezdirdi: Saray raporunda pahalılık şikâyeti (Mustafa Bildircin-Birgün)

Yurttaşa tasarruf öğütleyen iktidar geçen yıl 42,8 milyar TL’lik ödenek üstü harcama ile toplam 257,6 milyar TL’lik mal ve hizmet alım giderine imza attı. Mal ve hizmet alım giderinde 2021’e oranla geçen yıl yüzde 93’lük artış yaşanmasının gerekçesi ise “Elektrik, akaryakıt ve ücretlerdeki genel artış” oldu.(https://www.birgun.net/haber/faturalardaki-artis-onlari-bile-bezdirdi-saray-raporunda-pahalilik-sikayeti-448044)

Kızılay makam aracı dağıtmış!(İsmail Arı-Birgün)

                                     Kızılay’ın yönetim kurulu üyeleri. (Fotoğraf: Kızılay)

Kızılay’daki başkanlık görevinden çadır sattığı için istifa etmek zorunda kalan Kerem Kınık’ın dört, Genel Müdür Altan’ın ise iki makam aracı olduğu ortaya çıktı. Kızılay’ın en az 57 yöneticiye makam aracı verdiği anlaşıldı.(https://www.birgun.net/haber/kizilay-makam-araci-dagitmis-448038)

İngiltere Parlamentosu'nun önüne Assange, Manning ve Snowden heykeli dikildi (Birgün)


ABD'ye ait gizli belgeleri açıklamak suçundan haklarında davalar açılan Wikileaks internet sitesinin kurucusu Julian Assange, belgeleri Assange'a sızdıran ABD askeri Chelsea Manning ve Ulusal Güvenlik Dairesi belgelerini sızdıran eski Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) çalışanı Edward Snowden'ın heykelleri, İngiltere Parlamentosu'nun önüne dikildi
.(https://www.birgun.net/haber/ingiltere-parlamentosu-nun-onune-assange-manning-ve-snowden-heykeli-dikildi-447955)

Tarım ve Orman Bakanlığı'nın numune yazısı tartışma yarattı: Hilenin önü açıldı (Şevval Aydoğan-Cumhuriyet)

Pide, lahmacun, mantı benzeri ürünlerin harçları üzerindeki denetimin kaldırılması gıda güvenliğini gündeme getirdi. Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Toprak, “hilenin önünün açıldığını” söylerken Tarım Orman-İş Başkanı Durmuş, “zehirlenmelerin olabileceğine” dikkat çekti.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/tarim-ve-orman-bakanliginin-numune-yazisi-tartisma-yaratti-hilenin-onu-acildi-2093679)

Otomobilin çarptığı '15 yaşındaki kurye' hayatını kaybetti (Cumhuriyet)

Kayseri'de, siparişten dönerken otomobilin çarptığı 15 yaşındaki elektrikli bisiklet sürücüsü çiğ köfteci kuryesi Mehmet Akif Zengin, yaşamını yitirdi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/otomobilin-carptigi-15-yasindaki-kurye-hayatini-kaybetti-2093685)

Eski Varlık Fonu başkanı Mehmet Bostan tutuklandı (soL)

Kamuyu zarara uğratmakla suçlanan Bostan ve Göktuna Silivri Cezaevi’ne gönderildi.

Eski Varlık Fonu başkanı Mehmet Bostan ve Mineks adlı yatırım danışmanlığı şirketinin patronu Bülent Göktuna, 25 milyon dolarlık bir usulsüz komisyona aracılık ederek devleti zarara uğrattıkları gerekçesi ile tutuklandı. Olayı duyuran gazeteci Toygun Atilla, 2017'de Mehmet Bostan'ın ani bir şekilde Varlık Fonu başkanlığı görevinden alındığını hatırlatarak, 2018'de dönemin Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak'ın Varlık Fonu'nda 25 milyon dolarlık bir açık olduğunu tespit ettiğini söyledi.  Atilla köşe yazısında soruşturmayı şu ifadelerle anlattı: 

"Yapılan incelemeler sonunda bu paranın Mineks Uluslararası Sermaye ve yatırım danışmanlığı firmasının yönetim kurulu başkanı Bülent Göktuna'ya transfer edildiği anlaşıldı. Bundan sonrasında ise olaya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan el koydu. Olayı Devlet Denetleme Kurulu'nun incelemesini istedi. Bu aşamada Binali Yıldırım ise olayın Devlet Denetleme Kurulu'na gitmesine gerek olmadığı yönünde görüş belirtti. Ancak Recep Tayyip Erdoğan bu konuda kararlıydı. Devlet Denetleme Kuruluna talimat vererek bu olayın akıbetinin araştırılmasını istedi."

Madımak Katliamı'nda yaşamını yitirenler 30. yıldönümünde Tuzluçayır'da anıldı (soL)

Sivas Katliamı'nın yıldönümünde Tuzluçayır'da düzenlenen anmada 'nefret söylemleri en ağır biçimde cezalandırılmalıdır' denildi.

Madımak Katliamı’nın 30’uncu yıl dönümünde Ankara Tuzluçayır Meydanı'nda anma etkinliği yapıldı. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği'nin öncülüğünde düzenlenen etkinliğe çok sayıda siyasi parti ve kurum katıldı. Katılımcılar adına konuşan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Mamak Şube Başkanı Fadime Yıldız, katliamın arkasındaki gerçeğin sorumluların açığa çıkarılamadığını belirterek ''Herkes bilmelidir ki, Sivas Madımak Katliamı insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olamaz'dedi.  Siyasal İslam referansı ile ülkeyi yönetmek isteyenlerin laikliğe savaş açtığını kaydeden Yıldız, konuşmasına şu sözlerle devam etti:

  • ÇEDES Projesi adı altında eğitimi tarikatlara, çocuklarımızı imamlara teslim ediyor. Yüksek sesle bir kez daha haykırıyoruz. İmamların yeri Camilerdir, Okulları Öğretmenlerimize bırakın…
  • Aleviliği baskı altında tutmak, asimile etmek adına ziyaret adı altında, Dergahlarımıza, inanç merkezlerimize gelen Cumhurbaşkanının Kutsal Sembollerimizi duvarlardan indirtmesi, adeta bize parmak sallamaktır. Yaratılan bu atmosferden cesaret alanlar Cemevlerimize saldırıyorken, Aleviliğin içini boşaltma hedefiyle Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı ‘Alevi Bektaşi Kültür Dairesi’ kurarak, Alevilerin kimliğini ve inancını yok sayan, Sünnileştiremediği Aleviliği ise yok etmeye programlı asimilasyon politikası izlemeye devam ediyor.
  • Bugün Türkiye tarihinin en gerici, ırkçı, dinci ve faşist meclisi oluşmuştur. İktidar seçim süresi boyunca bir Alevinin cumhurbaşkanı adayı olmaması ve seçimi kazanmaması için her türlü hakaret, iftira ve yalan kurgularla kimlik siyaseti ve Alevi düşmanlığı yaparak toplumu kutuplaştırmıştır.
  • Aleviler olarak bir kez daha diyoruz ki; Cemevleri Alevilerin ibadethanesidir ve Anayasal güvence altına alınmalıdır. Kapatılan ve el konulan Dergâhlarımız gerçek sahibi olan biz Alevilere geri verilmelidir. Her türlü ayrımcılık son bulmalı ve kime karşı olursa olsun nefret söylemleri en ağır biçimde cezalandırılmalıdır.

Kadına şiddeti engellemeye çalışırken öldürüldü (Evrensel)

İstanbul Esenyurt'ta kadın arkadaşına şiddet uygulayan Vahit Y., bu sırada olaya müdahale eden Özer Ç. ile kavga etti. Kavgada Özer Ç. silahla vurularak hayatını kaybetti, Vahit Y. ise kendi silahı ile yaralandı. DHA’nın haberine göre, olay, saat 19.00 sıralarında Yunus Emre Mahallesi 381 Sokak'ta meydana geldi. Vahit Y., kadın arkadaşı ile sokakta bilinmeyen nedenle tartışmaya başladı. Daha sonra kadına şiddet uygulayan Vahit Y.'yi gören Özer Ç. ise olaya müdahale etti.

KADINA ŞİDDETE MÜDAHALE EDEN KİŞİYE KURŞUN YAĞDIRDI

Özer Ç.'nin kadına şiddet uygulamasına engel olması üzerine Vahit Y. eve giderek silahla geri döndü. Sokağa silahla gelen Vahit Y., Özer Ç.'ye ateş etti. Bu sırada kurşunlardan kurtulmaya çalışan Özer Ç., Vahit Y.'nin elindeki silahı almaya çalıştı ancak silah peş peşe ateş aldı. Sokaktaki diğer kişiler de Vahit Y. üzerine atlayarak silahı aldı. Olay sırasında Özer Ç. ve Vahit Y. yaralandı.  Arbede çevredekilerin araya girmesiyle son buldu. İhbar üzerine olay yerine polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. İlk müdahalesi sağlık ekipleri tarafından yapılan yaralılar ambulans ile hastaneye kaldırıldı. Polis ekipleri emniyet şeridi çekerek olay yerinde inceleme yaptı. Kendi silahı ile vurulan Vahit Y.'nin hayati tehlikesinin olmadığı öğrenilirken, Özer Ç., kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Öte yandan Vahit Y.'nin sokakta silahla ateş ettiği anlar cep telefonu kamerasına yansıdı. Vahit Y. silahla Özer Ç.'ye ateş ederken, Özer Ç. ve yanındaki kişiler Vahit Y.'nin üzerine atlayarak silahı aldı. Bu sırada yaralandığı görülen Özer Ç. aldığı silahla ayağa kalkmaya çalışan Vahit Y.'ye ateş etti. Vahit Y. koşarak uzaklaşırken, biraz yürüyen Özer Ç. kanlar içinde yere yığıldı.

Vatandaşa yasaklanan orman, işletmelere de yasaklansın (Nisa Sude DEMİREL-Evrensel)

Yaz aylarında yangınları önlemek amacıyla ormanlık alanlara girişler yasaklanmaya başlandı. Valilikler tarafından alanın kararla, aralarında İstanbul’un da yer aldığı birçok şehirde, belirlenen alanlar dışında piknik yapmak, mangal yakmak ve konaklamak yasaklandı. Sonbahara kadar uygulanacak yasağı değerlendiren Prof. Dr. Erdoğan Atmış bu kararın yeterli olmadığına ve orman içerisindeki işletmelerin faaliyetlerinin devam etmesinin risk yarattığına dikkat çekti.

"GİRİŞ YASAK AMA TESİSLER ÇALIŞMAYA DEVAM EDİYOR"

Bu kararın gerekli bir karar olduğunu, yazın yangın riskinin yüksek olduğu dönemde insanların ormana girişlerini azaltmak gerektiğini ifade eden Atmış, “Zaten yangınların son yıllarda artıyor olmasının sebebi ormanların insan etkileşiminin artması. O sebeple bunu biraz sınırlamak gerekiyor” dedi. Fakat bu durumun ne kadar denetlendiğinin muallakta olduğunu ifade eden Atmış, bu iş için yeterli personel olmadığını ekledi. Bunun yeterli bir tedbir olmadığını çünkü 2021 yılında Türkiye’nin en büyün yangınlarının yaşandığını ve 20 katına çıkarak 140 bin hektar ormanın yandığını hatırlatan Atmış, “Yanan 140 bin hektar ormanın yüzde 25’i ormanlardaki enerji tesis ve trafolarından dolayı yandı. Yani bizim ormanlarımızdaki yangınları son yıllara ormancılık dışı alanlarda yapılan tahsisler arttırdı. Turizm, enerji, madencilik, yol, mezarlık için tahsis edilen alanlarla ormanlar parçalandı. Bu tesisler, 2021’de enerji ve trafolardan kaynaklanan nedenler gibi ormanlarda yangın riskini de arttırıyor. Orada çalışan işçiler de riske giriyor” ifadelerini kullandı.

"PİYASA ÖYLE İSTEDİĞİ İÇİN ÖNLEM ALINMIYOR"

Orman yangınlarının bir başka sebebinin ormanlarda odun üretimi yapılması olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Erdoğan Atmış, “Kullanılan makine ve araçların yangın riski oluşturması sebebiyle önceden üretim yapılmazdı, ama Türkiye’de 2018’den sonra odun üretimi yüzde 69 arttırıldı. Çünkü sanayinin oduna ihtiyacı vardı ve ormanlarda aşırı bir odun üretimi yapılıyor. Hatta yetişemiyor, yetişemeyince de yangın mevsiminde de üretime devam ediyorlar. Geçmişte önlem alınırdı fakat şimdi alınmıyor, çünkü piyasa böyle istiyor” dedi. Atmış, yapılması gerekenin, gerek İstanbul’da gerek diğer illerde kararları bir bütünsellik içerisinde almak, yangın riskinin nelerden kaynaklandığı tespit ederek müdahale etmek ve orman içinde faaliyet gösteren işletmelere yaz mevsiminde sınırlama getirmek olduğunu söyledi.

(derleyen: mstfkrc)