20 Eylül 2023 Çarşamba

KISA KISA GÜNDEM -20 EYLÜL 2023-



Resmi Gazete'de yayımlandı: Alkol yasağı genişletildi!(Cumhuriyet)

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, alkollü içki sunumu ve satışı ile tütün mamulleri satış yasağı genişletildi. Karar kapsamında sağlık, eğitim ve öğretim, kültür ve spor hizmeti verilen yerlerin bahçeleri de yasak sınırı içine dahil edildi.  https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/resmi-gazetede-yayimlandi-alkol-yasagi-genisletildi-2121249

İran’da 'karanlık' yasa Meclis’ten geçti: Kadınlara hapis tehdidi! (Birgün)

                                                                                                                             Fotoğraf: Depophotos
İran'da zorunlu "başörtüsü kuralı ihlallerine" karşı yaptırım yasası Meclis’ten geçti. Başörtüsü zorunluluğunu sertleştiren düzenlemenin 3 yıl süreyle deneme uygulamasına girmesi kararı alındı. Gerici yasa, mesleki faaliyetlerden men ve hapis cezasını da içeriyor.

İran Meclisi, kamuya açık yerlerde zorunlu başörtüsü yasası ihlallerine karşı para cezası, bankacılık hizmetlerinin engellenmesi ve adli işlem öngören yasanın deneme amaçlı 3 yıl süreyle uygulanmasını onayladı.

İran resmi haber ajansı IRNA'ya göre, yargının önerisi üzerine hükümet tarafından hazırlanarak Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin imzasıyla Meclis'e gönderilen "İffet ve Başörtüsü Kültürünün Desteklenmesi" yasa tasarısı oylamaya sunuldu.Tasarı, Meclis’te hazır bulunan 201 milletvekilinden 34'ünün "hayır" oyuna karşılık 152 oyla kabul edildi. 7 milletvekili de çekimser oy kullandı. Yasanın 3 yıl süreyle deneme uygulamasına girmesi kararı alındı.

Yasanın yürürlüğe girmesi için son olarak Meclis’ten geçen yasalar hakkında nihai incelemeyi yapan Anayasayı Koruyucular Konseyi (AKK) tarafından da onaylanması gerekiyor.

ÖNGÖRÜLEN YAPTIRIMLAR NELER?

İran'da geçen yıl Mahsa Amini gösterileri sonrasında yaygınlaşan zorunlu başörtüsü kurallarına yönelik haklı protestolara karşı koymak için hazırlanan tasarıya göre, başörtüsü kuralına aykırı hareket eden kadınlar ilk aşamada kısa mesaj ve benzeri yöntemlerle uyarılacak. Uyarıyı dikkate almayan ve başörtüsü kuralını yeniden ihlal edenler için para cezası verilecek.

Ceza bir ay içinde ödenmezse para cezası otomatik olarak kişinin banka hesabından kesilecek.

Herhangi bir nedenle cezaların tahsilinin mümkün olmaması halinde ise söz konusu kişinin tüm banka ve kredi kuruluşlarını kapsayacak şekilde banka kartı çıkarma ve yenileme dahil her türlü bankacılık işlemi yapması yasaklanacak. Cezalara itiraz ise 10 gün içinde yapılabilecek.

KADINLARA HAPİS TEHDİDİ

Dördüncü kez ihlal halinde para cezasının yanı sıra yargı tarafından söz konusu kişi hakkında dava açılması ve gerekli görülmesi halinde tutuklanması öngörülüyor.

Kanuna aykırı hareket edenler işletmeler ise yaptırım düzenlemesi kapsamında geçici süreyle mühürlenebilecek ve devlet tarafından sunulan vergi muafiyetlerinden men edilebilecek.

Sosyal, siyasi, kültürel, sanatsal veya sportif faaliyetlerde bulunan kişilerden yasaya aykırı davrananlar hakkında ihlal sayısına göre, para cezası, mesleki faaliyetlerden men ve son aşamada hapis cezası istemiyle dava açılabilecek.

Tasarıda ayrıca başörtüsü kuralına uymayan kadınlara yönelik hakaret, iftira, tehdit, saldırı veya özel hayatın gizliliğini ihlal gibi suç işleyenler hakkında da ilgili kanunlar çerçevesinde yargı tarafından dava açılacağı belirtiliyor.

Devlet okullarında şimdi de aidat dayatması: 'Personel maaşı için'(soL-Özel)

İzmir'in Bayraklı ilçesindeki iki ilkokulda temizlik ve güvenlik personelinin maaşlarının ödenmesi için velilerden para talep edildi. Veliler tepkili.   https://haber.sol.org.tr/haber/devlet-okullarinda-simdi-de-aidat-dayatmasi-personel-maasi-icin-384559

Milli halterciye 8 yıl doping cezası (soL)

Federasyondan yapılan açıklamada, Türkiye Dopingle Mücadele Talimatının ilgili maddeleri gereğince 23 yaşındaki milli halterci Batu Han Yüksel'e 8 yıl hak mahrumiyeti cezasının verildiği belirtildi. Batu Han Yüksel, bu yıl Ermenistan'da yapılan Avrupa Şampiyonası'nda erkekler 81 kiloda ikinci olmuştu. 

Diyanet'ten Taliban yönetimindeki Afganistan'a yetimhane: Kuran ve Türkçe dersi de var (soL)

Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı işbirliğinde Afganistan'ın Mezar-ı Şerif kentinde yetimhane açıldı. Yetimhanedeki çocuklara Kuran ve Türkçe dersleri verildiği belirtildi. https://haber.sol.org.tr/haber/diyanetten-taliban-yonetimindeki-afganistana-yetimhane-kuran-ve-turkce-dersi-de-var-384537

Silahlı suç örgütü lideri Zafer Koçak Antalya'da yakalandı: Dikkat çeken 'MHP' plakası ayrıntısı...(Cumhuriyet)

Antalya'nın Alanya ilçesinde, çok sayıda suçtan aranan ve hakkında 19 yıl 1 ay 2 gün kesinleşmiş hapis cezası bulunan silahlı suç örgütü lideri Zafer Koçak yakalandı. Koçak'la birlikte ele geçirilen MHP plakası ise dikkat çekti. https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/silahli-suc-orgutu-lideri-zafer-kocak-antalyada-yakalandi-dikkat-ceken-mhp-plakasi-ayrintisi-2121270

Mafya lideri Nadir Salifov ayrıntısı... Beylikdüzü’nde araç içerisinde kanlı infaz: 1 ölü 3 yaralı (Cumhuriyet)

Beylikdüzü’nde içerisinde Azerbaycanlı mafya babasının yeğeninin de bulunduğu araç kimliği belirsiz kişilerce kurşun yağmuruna tutuldu. Saldırıda araçta bulunan emekli polis memuru hayatını kaybederken, Antalya’da suikast sonucu öldürülen Lotu Quli lakaplı Azerbaycanlı mafya babası Nadir Salifov’un yeğeni Magamet Kurbanovi ve diğer iki kişi yaralandı. https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/mafya-lideri-nadir-salifov-ayrintisi-beylikduzunde-arac-icerisinde-kanli-infaz-1-olu-3-yarali-2121256

Bu utanç hepimizin... Cinsel suç mağduru çocuk sayısı 9 yılda 3 katına çıktı (Cumhuriyet)

GRAFİKLER:TÜİK

Türkiye'de güvenlik birimlerine gelen veya getirilen cinsel suç mağduru çocuk sayısı, 9 yılda yüzde 287 arttı. Verilere göre 2014'te 11 bin 95 olan cinsel suç mağduru çocuk sayısı geçen yıl 31 bin 890'a yükseldi.   https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/bu-utanc-hepimizin-cinsel-suc-magduru-cocuk-sayisi-9-yilda-3-katina-cikti-2121253

Dokuz Eylül Üniversitesi’nde maaşlı saadet zinciri (Yusuf Körükmez-Cumhuriyet)

Eski AKP milletvekili Fatma Seniha Nükhet Hotar’ın rektör olduğu İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde öğretim üyelerine yönelik mobbing, usulsüz işten çıkarmalar, adrese teslim atamalar gibi skandallara bir yenisi eklendi. İşletme fakültesinde iki öğretim üyesinin maaş karşılığı vermesi gereken zorunlu dersleri vermeden maaşlarını aldığı ve ardından 1-1,5 sene içinde de emekli olduğu ya da istifa ederek kurumdan ayrıldığı ortaya çıktı.  https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/dokuz-eylul-universitesinde-maasli-saadet-zinciri-2121152

Kaplan'ın villa ve araba hediye ettiği öne sürülen Yargıtay üyesi, 26 içeriği erişime engelletti (Birgün)
Yurtdışına çıkmaya çalışırken yakalandıktan sonra organize suç örgütü lideri olduğu gerekçesiyle tutuklanan Ayhan Bora Kaplan'ın villa ve otomobil aldığı iddia edilen Yargıtay üyesi Yüksel Kocaman, içinde kendi açıklamasının da yer aldığı 26 içerik için erişim engelli kararı aldırdı.  https://www.birgun.net/haber/kaplan-in-villa-ve-araba-hediye-ettigi-one-surulen-yargitay-uyesi-26-icerigi-erisime-engelletti-469885

‘Cennet’i ele geçiren Cengiz, oteli büyütüyor: Rantın ve talanın oteli genişliyor (Gökay BAŞCAN-Birgün)
Mahkeme kararlarına rağmen Cennet Koyu’na çöken Cengiz, otel projesinde büyümeye gitti. Çevre Bakanlığı projeyi onaylarsa doğal ve arkeolojik sit alanında devasa inşaat yapılacak. Koy, toza boğulacak.   https://www.birgun.net/haber/cenneti-ele-geciren-cengiz-oteli-buyutuyor-rantin-ve-talanin-oteli-genisliyor-469871

Milyarlık arazi Şimşek’in dostuna (İsmail Arı-Birgün)

Emlak Konut’un Beşiktaş’taki arazisi, Hayrullah Kubba’nın da içerisinde yer aldığı iş ortaklığına satıldı. Kubba AKP’li Bakan Şimşek’in de arkadaşı.



Megakentin en değerli bölgelerinden biri olan Beşiktaş’taki bir kamu arazisi daha yandaşlara satıldı.Kamu kuruluşu olan Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı, Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yaptığı açıklamada, Beşiktaş Akat’taki arsa için sözleşme imzalandığını belirtti. Yapılan açıklamada, “İstanbul Beşiktaş Akat Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı İşi'nin sözleşmesi Yiğit Enerji, Kubba İnşaat ve DBH Global İnşaat iş ortaklığı ile 07 Eylül tarihinde imzalanmıştır” denildi. Arazi üzerine yapılacak projeden toplam 7 milyar 52 milyon TL gelir sağlanacağı ve bu gelirin yüzde 40’ının da Emlak Konut’a bırakılacağı da açıklandı.(ŞİMŞEK, KIZINI İSTEMİŞTİ) Milyarlarca liralık arsayı alan iş ortaklığındaki Kubba İnşaat ise AKP’ye yakınlığıyla biliniyor. Kubba İnşaat’ın sahibi Hayrullah Kubba’nın Hazine ve Maliye Bakanı AKP’li Mehmet Şimşek ile yakın ilişkileri olduğu biliniyor. Hatta geçen yıl Bakan Şimşek’in, Kubba’nın kızını Ankara’daki komşusuna istediği belirtilmişti. Yerel basında, Antep’te bir özel hastane sahibi de olan Kubba’nın Şimşek’in kızı istemesinden dolayı mutluluk duyduğu ifade edildi. Muğla’nın Bodrum ilçesindeki Bitez Mahallesi'nde, kamu için kullanılması gereken Hazine arazisi Cumhurbaşkanlığı kararıyla imar planı değiştirilerek yapılaşmaya açılmıştı. Geçen yıl, 29 dönüm büyüklüğündeki arazinin 242 milyon liraya Kubba ailesine satıldığı ortaya çıkmıştı. Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras ise “Belediyemizce açılan davanın hukuki sürecini de yok saydılar ve arazideki ağaçları yangından mal kaçırır gibi yok etmeye başladılar” demişti. Bölge halkı da Hazine arazisinin satılmasına ve 50 yıl önce kendi elleriyle diktikleri ağaçların kesilmesine tepki göstermişti.

Musa Anter, 31 yıl önce katledildiği sokakta anıldı (Birgün)

Kürt yazar ve gazeteci Musa Anter’in Diyarbakır’da 20 Eylül 1992’de katledilmesinin üzerinden 31 yıl geçti. Anter Diyarbakır’da öldürüldüğü yerde anıldı. https://www.birgun.net/haber/musa-anter-31-yil-once-katledildigi-sokakta-anildi-469910

(derleyen: mstfkrc)









Cumhuriyet’in sanatoryumu nasıl Swiss Otel oldu? - Bahadır Özgür / duvaR

 Erdoğan kendisine özel yapılan helikopter pistine inip, Uludağ Milli Parkı içine kurulan Swiss Otel’i açacak. Bir milli parkta otel kurmaya izin var mı PEKİ? İşte hikayesi 50 yıl öncesinden başlayan bir Cumhuriyet mülkü yağması daha. Bakın AKP, verem hastalarına ait bir imtiyazı Fransız turizm tekeline nasıl tahsis etti.

Duvar’da önceki gün Pelin Akdemir’in önemli bir haberi yayınlandı. Uludağ Milli Parkı içindeki Swiss Otel’in açılışını yapacak olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için bir helikopter pisti inşa edildiği duyuruluyordu. 1’inci derece SİT alanı olan Kirazlıyayla’da, halkın kullanımına açık piknik alanına inşa edilen piste tepki büyüktü. Haberin detaylarını şuradan okuyabilirsiniz. 

İlk bakışta yine bir Erdoğan şatafatı daha. Ama asla yan yana gelmemesi gereken şu üç unsur, bundan çok daha fazlasını anlatıyor bize: Milli park, helikopter pisti, otel… Bunlar bir yerlerde buluşuyorlarsa eğer, orada mutlaka bir usulsüzlük, kamusal servetin yağmalanması, bir sermayedarın çıkarının korunması vardır.

Uludağ’da açılan Swiss Otel de tam böyle işte. Erdoğan rejiminin karakterini bir kez daha ele veren, yıllara yayılmış bir Cumhuriyet mülkü yağmasının tamamlanmasının hikayesidir bu. Cumhuriyet’in kültürel kimliğini de hedef alan bir yağma üstelik.

Cumhuriyet rejimi ilan edildikten sonra önceliklerden birisi, salgın hastalıklarla mücadeleydi. 1924 yılında Atatürk’ün talimatıyla ilk inşa edilen kurumlar İstanbul’daki Heybeliada Sanatoryumu ve Başkent’te tüberkülozla mücadele için açılan Keçiören Sanatoryumu’ydu. Uludağ’da ormanlık alana inşa edilen Kirazlıyayla Sanatoryumu ise 1949 yılında tamamlandı. İlk olarak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğretmenler, aileleri ve eğitim alanına dahil olan vatandaşların kullanımı için bir dinlenme tesisi olarak tasarlanmıştı. Ancak verem hastalığının yaygınlaşması üzerine burası, bulunduğu iklim koşulları ve bölgenin özelliği sebebiyle bir sanatoryuma dönüştürüldü.

Binanın mimarları Anıtkabir’i de tasarlayan Prof. Emin Onat ve Cumhuriyet’in ilk kadın mimarlarından Prof. Leman Cevat Tomsu’ydu. Özellikli bir mimari estetiğe sahipti. Mimarlık yayınlarında kolektif tasarım bilincine sahip, çevresi ile kurduğu uyumla örnek bir eser olarak gösteriliyordu. Yapının tapusunda tasarımdaki fikri ifade eden şu cümleler yazılıydı: Bu bina; şarken, garben, şimalen ve cenuben ormanla kaplı bir alanda tesis edilmiştir.”

Kirazlıyayla Sanatoryumu 1979 yılında, sağlık kuruluşu olarak kullanılmak kaydıyla Uludağ Üniversitesi’ne devredildi. Lakin ülkede kamusal ne varsa piyasaya açan, özel çıkarı gözeten bir ekonomi politikasını hakim kılan Özal iktidarıyla beraber, sanatoryumun işlevi de buna uygun bir dönüşüme uğramaya başladı. 1983-1994 arası üniversiteye bağlı konaklama tesisi olarak kullanıldı. 2000 yılında kullanıma kapatıldı, Tarım ve Orman Bakanlığı’na devredildi. Bundan sonrası tam bir AKP klasiği.

2015 yılında tesisi Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) kiraladı. Oda yapıyı mimari özelliklerini tahrip ederek restore etti ve patronlar için Uludağ Yaşam Boyu Eğitim Merkezi gibi gösterişli bir adla kullanmaya başladı. Yani bir tür eğitim tesisi statüsü kazandırıldı. Üstelik yapılaşma yüzde 150’den fazla arttı. 2018 yılında AA, Cumhuriyet’in önemli bir mirasının yeniden kullanıma açıldığını anlatan bir haber yayınladı. Bakanların, Bursalı patronların katıldığı açılış töreninde tesisin AKP sayesinde restore edilerek kente kazandırılmasından övgüyle bahsediliyordu. Sonra ne oldu peki?

BTSO burasının oldukça maliyetli olduğuna, odanın işletmeye devam edebilmesinin mümkün olmadığına karar verdi. Ve Swiss Otel’e kiraladı. 4 bin metrekare olan sanatoryum alanı kiralandıktan sonra aniden 10 bin metrekareye çıkarıldı. Otele uygun değişiklikler yüzünden mimari özellikleri bütünüyle silindi. Böylece uluslararası bir turizm tekeli, asla otel kurulamayacak bir bölgeye yerleşti. AKP iktidarı ve Bursalı patronların çabasıyla, Cumhuriyet’in verem hastalarına tanıdığı bir ayrıcalık özel çıkarların tekeline alınmış oldu.

Şimdi Erdoğan, bir Cumhuriyet mülkünü daha gasp edip sermayenin kullanımına sunmanın şerefine helikopteriyle oraya inecek, kırmızı kurdeleyi keserken, AKP’nin nasıl büyük hizmetlerde bulunduğundan, yerli ve milli bir atılım yaptıklarından bahsedecek. Bütün bunlar, Cumhuriyet bayrağının indirilip Fransız Accor Grup’un bayrağının çekildiği bir tören alanında gerçekleşecek.

Tıpkı Kapadokya’daki gibi 26 Ocak 2023’te Uludağ için ‘Alan Başkanlığı’nın niye kurulduğunu, 15 Temmuz 2023’te niçin 2 bin hektar alanın Uludağ Milli Parkı’ndan koparılıp buraya devredildiğini şimdi daha iyi anlıyoruz. Hiçbir şeyi tesadüfen, aniden akıllarına geldikleri için yapmıyorlar. Her yasayı, yasalardaki her kelimeyi boşuna değiştirmiyorlar. Cumhuriyet mülkü paylaşımını adım adım, planlı programlı, sabırla hayata geçiriyorlar.

Bahadır Özgür / duvaR

Not: Sanatoryumla ilgili bilgiler ve fotoğraflar mimarlık gazetesi Arkitek’ten alınmıştır.



Kızılay’da Esen Kart skandalı: Depremzedelere para yattı mesajı geldi, hesaplar boş, muhatap yok - Özkan Öztaş / soL-Özel

 

Deprem bölgesinde dağıtılan Esen Kart kullanıcılarına "Kartınıza 3000 TL tutarında yardım yüklenmiştir" mesajı geldi ama ortada para yok. Üstelik paranın kullanılmazsa geri alınacağı belirtiliyor.

Depremzedelerin yaşadığı ekonomik zorlukların üstesinden gelmesi için yapılan uygulamalardan biriydi Esen Kart. Depremzedelerin ihtiyaçlarını karşılaması için planlanan bu kart herhangi bir başvuru olmaksızın Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Kızılay veri tabanından belirlenen ailelere teslim edilmişti.

Öncelikle deprem bölgesinde dağıtılan bu kart ile afet bölgesindeki esnaflardan alışveriş yapılmasını sağlamak ve yerel ekonomiye katkı sağlanması amaçlanıyordu. Ama olmadı. Konuyla alakalı soL'a konuşan depremzedeler sürecin bir yılan hikayesine döndüğünü ve en son gelen mesajdaki paranın kartta olmadığını belirtiyor. 

Hesaplara yattığı söylenen para ortada yok

Mehmet Bey Hataylı bir depremzede. Kendisi daha evvel de Hatay'da çalışıyormuş. Depremden önce özelleştirmeler vurmuş kendisini. Özelleştirmelerin ardından işi değişen Mehmet Bey depremden sonra Hatay'da kalan ve hayata tutunmaya çalışan yuttaşlarımızdan. 

Yaşadığı sorunun ardından soL'a ulaşan Mehmet Bey, başından geçenleri şu sözlerle anlatıyor: "Şimdi bu kart daha önce dağıtıldı. İçinde yardım paraları geldi. Biz de marketten erzağımızı, ekmeğimizi, unumuzu, yağımızı aldık. Kredi kartı gibi bir şey. Ama bankanın ATM'sine gittim baktım hesapta para yok. Hani Kızılay'ın verdiği kart olmasa diyeceğim ki içinde taksit mi, borç mu var yoksa başka bir şey mi var. Sonra markete gideyim dedim belki nakit para görünmüyordur da sadece alışverişe açık olan bir şeydir. Bir kaç şey aldım kasaya geçtim orada bana bakan kızcağız dedi ki abi bunda para yok. Kızım yaşındaki birine de mahcup ettiler. Kusura bakmayın dedim tekrar çıktım."

'3 bin lira için rezil ediyorlar bii'

Mehmet Bey bunları anlatırken sinirleniyor ve "Yahu zaten depremden sonra bir çok banka, ATM yıkıldı zarar gördü falan. Şimdi bak gel gidelim ATM önlerine insanlar kuyruğa giriyor. Sonra da bakıp geri dönüyor. İçinde para yok. İnsanların çoğu köylerinden geliyor. Bir çoğumuzun vasıtası yok. Defne'de, Samandağ'da insanlar yollara düşüp ATM önlerine geliyor. Sorduğumuz kişilerin yüzde 80'inde hadi diyelim yüzde 70'ine 'para yatmamış' cevabını alıyoruz. Yatırdıkları 3000 lira para. Onun için de rezil ediyorlar bizi. Mesela paranın iade edilmesine günler kalmış bende hala para bile yatmadı. Ben ne zaman gidip ihtiyaçlarımızı karşılayacağım?" diyor. 

'23 Eylül'e kadar harcamazsam parayı geri alacaklar'

Kızılay tarafından dağıtılan Esen Kart kullanıcılarına gelen mesajda '23 Eylül tarihine kadar kartta bulunan yardım tutarı harcanmadığı takdirde geri iade edilecektir' mesajı ise bir başka sorunu teşkil ediyor depremzedeler açısından.

Elindeki kartı gösteren Mehmet Bey "Şimdi bu karta 3000 lira para yatırdılar. Öyle ciddi bir para da değil bu. Artık evin ihtiyaçlarını karşılamak istesen sadece 3 poşet doluyor bu paraya. Her şey ateş pahası. İyi ama kardeşim bırak da bunu ne zaman harcayacağıma ben karar vereyim. Ben belki 24 Eylül'de markete gideceğim. Bir çoğumuzun kaldığı yerde hala buzdolabı yok. Hatay'ın sıcağında her şeyi toplu alayım çürüsün mü? Yatırdıkları üç kuruş paranın da dibinde kaldıysa geri alalım diyorlar" sözleriyle anlatıyor sorunları ve ekliyor "İnsanı çileden çıkarırlar gerçekten. Yok desinler kardeşim. Ortada para da yok yardım da yok başınızın çaresine bakın desinler biz de bilelim ne olduğunu." 

'Böyle kapı kapı gezdireceğinize bir zahmet de çözün bu sorunu'

Günlerdir sorunu çözmek için Kızılay'a telefona açtığını belirten Mehmet Bey, "Benim durumumda olan onlarca tanıdığım var. Muhtemelen tanımadığım yüzlerce insan var. Şimdi diyelim bu karttan 100 bin adet dağıtıldı. Nerde bu paralar? Yetkililerin bundan haberi var mı? Ben arıyorum Kızılay'ı biri çıkıyor diyor ki bu sorundan bilgimiz yoktu sizi yetkiliye aktaracağız. Yetkili çıkıyor diyor ki sorunu çözeceğiz. E nerde çözüm? Tüm telefon görüşmelerinin kayıtları var. İçinde Esen Kart geçen kayıtları alıp dinlesinler. Benim de kayıtlarım orada. Aıyorum diyor ki muhatap AFAD, AFAD'ı arıyorum diyor ki şu cep numarasını ara. Arkadaş bu sorunu ben açmadım kendime. Siz açtınız. Böyle kapı kapı gezdireceğinize bir zahmet de çözün bu sorunu" cümleleriyle anlatıyor yaşadığı sorunu. 

Esen Kart'a yüklenmeyen, ama yüklenenlerden de geri alınacak yardım paraları için son 2 gün. Bu süre zarfında depremzedeler eğer karta yatan paraları kullanmazlarsa, kalan tutar Kızılay tarafından geri alınacak. 

Özkan Öztaş / soL-Özel

Ketamin ile tanı kesinlikle yanlış - Timur Soykan / BİRGÜN

 


Tutuklanan Prof. Dr. Salih Zoroğlu, yönteminin bilimsel ve etik olduğunu savunuyor. Psikiyatrist Prof. Dr. Ayten Erdoğan ise ketamin ile çoklu kişilik bozukluğu tanısı konulmasının kesinlikle yanlış olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Salih Zoroğlu, hasta çocukları ketamin isimli ilaçla manipüle edip ailelerini cinsel istismarla suçlattığı iddiasıyla tutuklandı. Zoroğlu savunmasında, konuyla ilgili yaptığı açıklamalarda yönteminin bilimsel ve etik olduğunu, dünyada kabul gördüğünü savunuyor.  ‘Çoklu kişilik bozukluğu’nun yaygın bir hastalık olduğunu ve yüzde 98 oranında aile içi cinsel istismardan kaynaklandığını iddia ediyor. Bazı hastalarında 45, bazılarında 48 kişilik olduğunu savunan Zoroğlu, seanslarda bu çocuklara ketamin veriyor ve kişiliklerini ortaya çıkararak onların aile içi cinsel istismarı hatırlayacağını iddia ediyordu. Bu yöntemle iyileşeceklerini vaat ediyordu. Bazı çocuklar ‘hatırladıklarını’ söyleyerek ailelerinden şikâyetçi olmuştu. Daha sonra bazı çocuklar, doktorun etkisinde kaldıklarını ifade ederek şikâyetlerini geri çekmiş ve Profesörün yöntemlerini anlatmıştı.

Bu konuyu uzmanlarıyla konuşmaya devam ediyoruz. Çocuk ve ergen psikiyatrisi Prof. Dr. Ayten Erdoğan sorularımızı yanıtladı. Prof. Dr. Ayten Erdoğan, 30 yıllık meslek hayatı boyunca sadece bir ya da iki ‘çoklu kişilik bozukluğu’ hastası ile karşılaştığını anlattı ve ketamin ile çoklu kişilik bozukluğu tanısı konulmasının kesinlikle yanlış olduğunu ifade etti. 

                                                                             Prof. Dr. Ayten Erdoğan

Ketamin, çocuklar ve ergenlerde kullanılabilen bir ilaç mı? Dünyada benzer uygulamaları var mı?

Ketamin keyif verici ve halüsinojen (hayal gördürücü) etkileri nedeniyle uyuşturucu olarak da kullanılan bir ilaçtır. Bazı cerrahi girişimlerde anestezi ve ağrı kesici amacıyla kullanılmıştır. 2019 yılında Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından sadece 18 yaş üzerindeki erişkin depresyon hastalarında burun yoluyla (nazal) kullanımına onay verilmiştir. Nazal ketamin spreyi ülkemizde Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) tarafından 2022 yılında kötüye kullanım riski taşıdığından renkli reçete sistemi ile kontrole tabi ilaç listesine dahil edilmiştir. Ketaminin, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi alanında ne ülkemizde ne de Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ile Avrupa Tıp Dairesi (EMA) gibi diğer ilaç idareleri tarafından ruhsatlı bir kullanımı olmadığı gibi tedavi uygulama rehberlerine giren bir kullanımı da bulunmamaktadır. Dolayısıyla ketaminin ülkemizde veya diğer ülkelerde çocuk ve ergen psikiyatrisi alanında kullanımı bulunmamaktadır. Ketamin kullanımında yan etki olarak en sık halüsinasyon ve disosiasyon (bilinçte bölünme) görülmüştür. Ketaminin uzun süre ve yüksek dozlarda kullanımı nörotoksiktir (sinir hücrelerini zehirleyici), kişinin sağlığında ciddi bozulmaya, psikoza (gerçeği değerlendirme bozukluğu), kişilik bölünmesine yol açar ve bağımlılık riski taşır.

‘Çoklu kişilik bozukluğu’nun yaygınlığı konusunda bilgi var mı? Bir hekimin onlarca sayıda hastaya bu teşhisi koyması normal mi?

Dissosiyasyon (donma, kopma) birçok psikiyatrik hastalıkta semptom olarak görülmekle birlikte, disosiyatif kimlik bozukluğu (bölünmüş kimlik) hayaller görme ve sesler duyma gibi psikotik bozukluk ile karışabilen belirtileri olan bir psikiyatrik hastalık olup nadir rastlanan bir hastalık olmasına rağmen dünyada görülme oranı olarak bazı çalışmalar binde bir, bazı çalışmalar ise yüzde bir olarak sonuç vermektedir.

‘30 YILDA BİR İKİ HASTADA GÖRDÜM’

30 yıllık meslek hayatımda hem Adli Tıp Kurumu’nda çalıştığım süre içinde cinsel istismara uğramış vakalardaki deneyimim hem de Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tüm Türkiye’den gönderilen yatış gereken derecede ağır hastalardaki deneyimimde ben bir ya da iki hastada bu hastalığın olduğunu gördüm. Şiddetli ve süreğen travmalara ya da cinsel istismara uğramış olmanın çoğu psikiyatrik bozukluğun riskini artırdığı gibi disosiyatif kimlik bozukluğu riskini de artırdığı bilinmektedir. Ancak hayaller gördüren, telkine yatkın hale getiren ketamin ilacının verilmesi de kişide bu hastalığa benzer disosiasyon durumlarının ortaya çıkmasına yol açar.

Çoklu kişilik bozukluğunun kesin tespit edildiği yöntemler var mı?

Disosiyatif kimlik bozukluğu (bölünmüş kimlik) tanısı klinik muayene ve belli ölçekler kullanılarak konulmaktadır. Diğer tüm psikiyatrik hastalıklarda olduğu gibi bu hastalığın kesin olduğunu gösteren bir tahlil sonucu ya da görüntüleme yöntemi bulunmamaktadır. Bundan dolayı hastalığın adlandırılması tanı koyan kişiye göre değişiklik göstermektedir. Dünyada bazı psikiyatrist ve psikologların bu tanıya özel ilgisi olup normalde görülen tanı oranından fazla oran verdikleri olabilmektedir.

Bunun nedeni ise bipolar bozukluk, borderline kişilik bozukluğu, şizofreni ya da diğer psikotik bozukluklarda görülen belirtilerin bu hastalıkla karıştırılmasıdır. Ketamin kullanan bir hastada bu tanının konması kesinlikle yanlıştır, dünyada böyle bir uygulama hiçbir bilimsel çalışmada gösterilmemiştir.

‘ABD’DE BENZER ÖRNEK YAŞANDI’

Belleğin ne kadar kırılgan olduğu, geçmişin hikâyesini bugünün ihtiyaçları, telkin ve yönlendirmelerine göre nasıl tekrar tekrar yazdığı bilinmektedir. Buna bir de günümüz popüler kültür ve psikolojisinin "travma" kelimesine duyduğu fetişizme varan ilgiyi de eklediğimizde bu konularda ne kadar dikkatli olmamız gerektiği açıktır. 1920 yıllarının uygulaması olan Freud’un psikanaliz yönteminin etkisiyle Batı ve ABD'de bu konu üzerinde çok tartışmaların döndüğü bir alan olmuştur. Batı ve ABD'de son 50 yıl içinde psikolojik bir rahatsızlığın varsa mutlaka geçmişinde bir travma vardır önyargısı ile psikanaliz ya da başka yöntemler kullanılmak suretiyle kişinin hatırlamalarının yönlendirilerek yanlış cinsel istismar hikâyeleri ortaya çıkarıldığı ve birçok kişinin hayatının karardığı anlaşılması üzerine bu konuda çok daha dikkatli yaklaşmaya özen gösterilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Julia Shaw'ın ‘Bellek Yanılgısı’ kitabı konuyla ilgili güzel bir özet sunuyor.

Timur Soykan / BİRGÜN


Savaş tazminatı üzerinden Lozan’a saldırmak! - Sinan Meydan / Cumhuriyet

 

“Savaş tazminatı” üzerinden Lozan’a saldırıp “İsmet İnönü, Lozan’da milyonlarca altını Yunan’a bağışladı!” demek için ya kara cahil ya da bir Cumhuriyet düşmanı olmak gerekir.

L ozan Barış Antlaşması’nın 100. yılına geldik. Lozan’ın 2023’te biteceğini sananlar ve Lozan’ın “gizli maddelerinin” açıklanacağını bekleyenler derin bir hayal kırıklığı yaşıyor. Ancak Lozan’da “gizli madde” bulamayanlar, bu sefer de Lozan’ın açık maddelerini çarpıtmaya başladılar. Örneğin son zamanlarda bir Lozan yalanı dolaşıma sokuldu. Buna göre Lozan görüşmelerinde Yunanistan’ın Türkiye’ye savaş tazminatı ödemeyi kabul ettiği ancak Türkiye’nin bu tazminattan feragat ettiği, böylece İsmet Paşa’nın Lozan’da Yunanistan’a tonlarca altın bağışladığı iddia ediliyor.

Peki, işin içyüzü ne? 

KARŞILIKLI SAVAŞ TAZMİNATI İSTEKLERİ

Lozan’a giden Türk heyetine verilen talimat içerisinde Osmanlı borçlarına bağlı biçimde savaş tazminatından da söz edilmişti. Söz konusu talimatın 10. maddesine göre Osmanlı borçları Yunanistan’dan alınacak tazminatla ödenecekti. (Şimşir, Lozan Günlüğü, s. 67

Buna karşın, Lozan Konferansı öncesinde İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un hazırladığı muhtıranın 9. maddesine göre Lozan’da Müttefikler (İtilaf Devletleri) de Türkiye’den savaş tazminatı isteyecekti. Buna karşın Türkiye’nin Yunanistan’dan isteyeceği savaş tazminatı ise reddedilecekti. (Şimşir, s. 17)

Lozan Konferansı’nda Üçüncü Komisyon’un 28 Kasım 1922 tarihli oturumunda konuşan İsmet Paşa, Müttefiklerin, Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında zorla gerçekleştirdikleri bir işgal için Türkiye’ye bedel ödetmesinin kabul edilemeyeceğini, aksine uğradığı işgaller nedeniyle Türkiye’ye tazminat ödenmesi gerektiğini ileri sürdü. İsmet Paşa sivil zararlarının ise karşılıklı olarak ödenmesini, bunun Türkiye’ye düşen bölümünün de Osmanlı’dan ayrılan devletler arasında paylaştırılmasını istedi. İsmet Paşa, ayrıca Yunan ordusunun İzmir’in işgalinden itibaren yaptığı tüm yıkım, yakma, katliam ve zararların da karşılanması gerektiğini belirtti. 

Bunun üzerine Yunan Lider Venizelos söz aldı. Yunan ordusunun geri çekilişi sırasında Sakarya Vadisi ile AfyonkarahisarEskişehir demiryolu arasındaki kasabaların askeri zorunluluklar nedeniyle yakıldığını itiraf etti. Ancak Yunan ordusunun çekilişi sırasında verdiği zarar konusunda henüz resmi bir belge olmadığını söyledi. Venizelos ayrıca 1. Dünya Savaşı’nın başında Türkiye’deki 430 bin Rumun Yunanistan’a gönderildiği ve Sevr Antlaşması’na kadar bu kişilere kendilerinin baktığını, sonradan sayısı 945 bini bulan yeni göç dalgasının da Yunanistan üzerinde büyük bir yük oluşturduğunu belirterek Türkiye’nin, Yunanistan’dan tazminat isteğinin dikkate alınmamasını istedi. İsmet Paşa, Venizelos’un bu iddialarına yanıt verip tazminat isteğini yeniledi. (Lausanne Konferansı, 1922-1923, C. 2, s. 159-169

Venizelos ayrıca daha da ileri giderek Türkiye’nin Yunanistan’a “göçmen masrafı” ve “işgal gideri” olarak tazminat ödemesini istedi. Yunanistan’ın Türkiye’den istediği tazminat miktarı 5 milyar altın Frankı aşıyordu. (Lausanne Konferansı, 1922-1923,C. 2, s. 187

Lozan’da Üçüncü Komisyon’un 11 Aralık 1922 tarihli ve 19 Aralık 1922 tarihli oturumlarında Müttefiklerin savaş tazminatları konusunda hazırladıkları tasarı görüşüldü. Tasarının 1. maddesine göre Türkiye, Yunanistan dışındaki Müttefik devletlerin uyruklarına 1 Ağustos 1914 ile bu antlaşmanın yürürlüğe giriş tarihi arasında uğradıkları kayıp ve zararlar için 30 milyon altın Türk Lirası tazminat ödeyecekti. Tasarının 2. maddesine göre Türkiye ve Yunanistan karşılıklı olarak her türlü tazminat talebinden vazgeçecekti. 

Bu Müttefik tasarısını kabul etmeyen Türkiye, buna karşı Yunanların Anadolu’daki kasıtlı zararları için tazminat istedi. Türk temsilci Hasan Bey, yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Yunanistan’dan 4 milyar altın Frank, diğer bir deyişle 176 milyon Osmanlı Altını istediğini bildirdi. (Lozan’dan Gelen Hasan Bey’in Beyanatı”, Tanin, 28 Aralık 1922, s. 2.İsmet Paşa da 13 Ocak 1923 oturumunda yaptığı konuşmada “Türkiye’de Yunanların yaptıkları yıkımlara gelince bunlar 4 milyar altın Frank’a yükselmektedir” dedi. İsmet Paşa, “Türk yurdunu yakmış yıkmış bir hükümetin (Yunanların) kendi işgal giderlerinin ödenmesini istemesi, en hafif deyimle pek gariptir” diyerek Yunanistan’ın tazminat isteğini de kesin bir dille reddetti. (Lausanne Konferansı, 1922-1923,C. 2, s.182

Müttefikler ise Türkiye’den savaş tazminatı almaya kararlıydı. Ancak Türkiye’nin, “işgal giderlerini” ödemeyi kabul etmemesi üzerine Müttefikler, istedikleri tazminatta indirim yaptılar. 27 Ocak 1923 tarihli oturuma sunulan “mali hükümler” tasarısında Müttefikler, Türkiye’den istedikleri tazminatı 30 milyon altın Türk Lirası’ndan 15 milyon altın Türk Lirası’na indirdiler. Fakat Türkiye’nin kararlılığı karşısında 15 milyon liralık tazminatı da 12 milyon liraya indirmek zorunda kaldılar. Türkiye, bunu da kabul etmeyince Müttefikler, 4 Şubat 1923 tarihinde yeni bir teklif sunarak bu 12 milyon liralık tazminattan da vazgeçtiklerini belirttiler. Ayrıca Türkiye ve Yunanistan arasındaki tazminat sorununun da hükümetler arasında daha sonra yapılacak görüşmelerle çözüme kavuşturulması seçeneği üzerinde anlaşıldı. 

Türkiye, Yunanistan’dan savaş tazminatı istemeye devam ederken, Yunanistan, tazminat ödeyecek maddi gücünün olmadığını belirterek “manevi bir özürle” yetinilmesini istedi. Türkiye, tazminat konusunda diretince Yunanistan gerekirse yeniden silaha sarılacağını ima etti ve Yunan heyetinin konferanstan çekileceğini duyurdu. Sonunda sıkışan Yunanistan, Türkiye’nin tazminat ısrarı karşısında Karaağaç’ı Türkiye’ye bırakmaya karar verdi. 

Bu süreçte Sir Horace Rumbold, Lord Curzon’a gönderdiği bir telgrafta, Yunan hükümetinin, Türklerin tazminattan vazgeçmeleri halinde Karaağaç’ı ve Meriç ile Arda arasındaki bir toprak parçasını Türkiye’ye bırakmaya karar verdiğini açıkladı. (Şimşir, Lozan Günlüğü, s. 498)

Sonunda Lozan Barış Antlaşması’na göre Müttefikler, Türkiye’den o çok istedikleri savaş tazminatını almayı başaramadılar. Buna karşın Türkiye, Almanya ve Avusturya’dan tarafına devredilen altın para üzerindeki haklarından, Yunanistan dışındaki Müttefik devletler lehine vazgeçecekti. Benzer şekilde Türkiye, 1914’te İngiltere’nin el koyduğu savaş gemileri için Osmanlı Devleti’nin ödediği paradan vazgeçecekti. (Lozan madde 58.) Yunanistan, Anadolu’ya verdiği zararları onarma yükümlüğünü kabul edecekti. Buna karşı Türkiye de -Yunanistan’ın ödeme güçlüğü nedeniyle- Yunanistan’dan tazminat almaktan vazgeçecekti. (Lozan madde 59.) Böylece Lozan’da tazminatlardan karşılıklı olarak vazgeçilecekti. Ancak Türkiye, Yunanistan’dan istediği tazminattan vazgeçerken Yunanistan da Karaağaç kasabasıyla demiryolu garını ve bunlara bitişik toprak parçalarını Türkiye’ye verecekti. 

Ayrıca Türkiye Lozan’da Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’da Müttefik uyruklarına verilen zararların Yunanlar tarafından ödenmesini ve Yunanların savaş sırasında el koydukları Türk gemilerini geri vermelerini de sağladı. Bununla birlikte vakıflar ve Müslüman malları konularının Türkiye lehine çözümü de Yunanistan’a kabul ettirildi. (Şimşir, Lozan Telgrafları, 1922-1923, C. II, s. 358-359

                                                             İsmet Paşa Lozan'da

LOZAN'DA KARAAĞAÇ SORUNU

Osmanlı Devleti’nin 1361’de Edirne’yi fethederken ele geçirdiği Karaağaç, 1. Balkan Savaşı yenilgisi sonrası imzalanan 30 Mayıs 1913 tarihli Londra Antlaşması’yla Bulgaristan’a bırakıldı. 2. Balkan Savaşı sonunda Bulgaristan’la yapılan 29 Eylül 1913 tarihli İstanbul Antlaşması’yla Edirne ve Karaağaç Osmanlı’ya geçti. 1. Dünya Savaşı sırasında 6 Eylül 1915’te imzalanan bir antlaşmayla Bulgaristan’ın İttifak devletleri yanında savaşa girmesiyle Karaağaç tekrar Bulgaristan’a verildi. 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası Karaağaç önce Fransızlar, sonra da Yunanlar tarafından işgal edildi. Kurtuluş Savaşı sonrasında 11 Ekim 1922 tarihli Mudanya Mütarekesi’nde Doğu Trakya’nın boşaltılıp Türkiye’ye bırakılması kabul edilirken -olası karışıklıkları önlemek için- Karaağaç dâhil, Meriç’in sağ kıyısı Müttefiklerce işgal edildi. (Tuna, s. 82-84)

Lozan Konferansı öncesinde Lord Curzon’un hazırladığı muhtıraya göre Karaağaç, Türkiye sınırları dışında bırakılıyordu. 

Lozan Konferansı’nın 22 Kasım 1922 tarihli oturumda Doğu Trakya sınırı kapsamında Karaağaç da görüşüldü. İsmet Paşa, 1913 tarihli İstanbul Antlaşması’na göre Karaağaç’ın Türk toprağı olduğunu ve Edirne’nin -Karaağaç’ı da kapsayacak şekilde- Türkiye’ye verilmesini savundu. Karaağaç’ın Türkiye’ye verilmesine karşı çıkan Lord Curzon, Türkiye’nin 1915 yılında Karaağaç’ı Bulgaristan’a verdiğini, Bulgaristan’ın da Neuilly Antlaşması ile buradaki haklarını Müttefiklere devrettiğini, bunun ardından Karaağaç’ın Sevr Antlaşması ile Yunanistan’a verildiğini hatırlattı. 

31 Ocak 1923 tarihli Müttefiklerin Lozan Barış Antlaşması tasarısına göre Karaağaç kasabası ve garı Yunanistan’a bırakılıyordu. Bu tasarıya karşı 4 Şubat 1923’te Müttefiklere yanıt veren İsmet Paşa, -barış antlaşmasının imzalanabilmesi için- Karaağaç konusunda fedakârlık yapacaklarını bildirdi. Rauf Bey’in, 4 Mart 1923’te Meclis’te yaptığı konuşmada belirttiği şekliyle “Bakanlar Kurulu, oybirliğiyle Karaağaç’ın bir savaş nedeni olmasını kabul etmemişti.” Türkiye, çok zor elde edilen barışı Karaağaç için tehlikeye atmak istemiyordu. Ancak Türkiye, diğer bazı önemli konular nedeniyle bu barış taslağını reddedince konferans kesintiye uğradı. 

Lozan Konferansı’nın ikinci dönemi başlarken Karaağaç kaybedilmiş görünüyordu. Ancak Türkiye’nin Lozan’ın ikinci döneminde Yunanistan’dan “savaş tazminatı” alma konusunda kararlılığını sürdürmesi üzerine, Yunanistan, savaş tazminatına karşılık Karaağaç’ı Türkiye’ye vermek zorunda kalacaktı. 

TÜRKİYE'NİN STRATEJİSİ

Türkiye, önce Karaağaç’a karşın tazminattan vazgeçmeyeceğini bildirdi. Çünkü Türkiye, “tazminattan vazgeçmeyi”, önemli konuları kendi lehine çözmek için bir koz olarak kullanmak istiyordu. Atatürk, 27 Mayıs 1923’te İsmet Paşa’ya gönderdiği telgrafta bu konudaki stratejiyi şöyle açıklıyordu: “Onarımla ilgili tazminat meselesinde fedakârlık, askıda kalan önemli meselelerin lehimize sonuçlandırılması karşılığında yapılmalıdır. Duyunu Umumiye faizleri, düşman işgalindeki topraklarımızın boşaltılması, adli meselelerle ilgili formül ve şirketlere ödenecek tazminat meseleleri, (Yunanistan’dan istenen) tazminat meselesiyle birlikte ele alınmalıdır ve bu dört meselenin lehimize çözümü sağlandığı takdirde tazminat meselesinde fedakârlık yapılabilir.” (Şimşir, Lozan Telgrafları 1922- 1923, C. II, s. 361) Buna karşı İsmet Paşa da 29 Mayıs 1923’te Atatürk’e gönderdiği telgrafta, “Elbette Yunan tazminatını, askıda kalan bütün meselelerin çözümünde sürekli bir silah olarak kullanacağız” diyordu. (Şimşir, Lozan telgrafları 1922-1923, C. II, s. 367) Gerçekten de öyle oldu. Türkiye’nin Lozan’da Yunan tazminatından vazgeçmesi karşılığında elde ettiği asıl büyük kazanım, -Atatürk’ün deyişiyle- “askıda kalan önemli meselelerin lehimize sonuçlandırılması” oldu. 

Sonuç olarak; Lozan’da Türkiye, Müttefiklere, 1. Dünya Savaşı ve sonrası için “işgal giderleri” adı altında yüklü bir savaş tazminatı ödemeyi reddetti. Böylece Türkiye, 1. Dünya Savaşı’nda yenildiği halde savaş tazminatı ödemeyen ülke olarak tarihe geçti. Bu nedenlerdir ki Lozan Konferansı’nın 13 Ocak 1923 tarihli oturumunda İngiliz temsilci Sir Horace Rumbold, Müttefiklerin işgal giderleri talebinin reddedilmesinin, 1. Dünya Savaşı’nın sonuçlarını yok saymak anlamına geldiğini söylemişti. (Lausanne Konferansı, 1922-1923, C. 2, s. 182Rumbold, Lozan Konferansı’nın 31 Ocak 1923 tarihli toplantısında da Müttefiklerin, işgal giderlerinin ödenmesine ilişkin taleplerinden tamamen vazgeçerek Türkiye’ye büyük bir taviz verdiklerini belirtmişti. İsmet Paşa da, 23 Ağustos 1923’te Meclis’te yaptığı konuşmada Müttefiklere tazminat ödenmemesinin önemini “sizi temin ederim ki bu bir muvaffakiyettir” sözleriyle açıklamıştı. Bu nedenledir ki, Lozan, İngiliz çıkarlarına zarar verdiği gerekçesiyle İngiliz Parlamentosu’nda ağır eleştirilere uğradı. Örneğin İngiliz Başbakanı Stanley Baldwin, Lozan’da Türklerden tazminat alınamamasını çok ağır biçimde eleştirdi. 

Lozan madde 59 ile Türkiye, Yunanistan’a “savaş suçunu” kabul ettirdi. Böylece Türk milli direnişinin ne kadar haklı ve meşru bir direniş olduğu tüm dünyaya gösterildi. Bu, her türlü maddi kazanımın üstünde bir kazançtır. 

Müttefikler, Lozan’da Türkiye’den tazminat koparamadığı halde, Türkiye Yunanistan’dan hem Karaağaç’ı, hem savaş sırasında Yunanların el koyduğu gemileri geri aldı hem de savaş sırasında Türkiye’nin el koyduğu Yunan gemilerinin Türkiye’de kalmasını sağladı. (Karacan, s. 488) Ayrıca Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’da Müttefik uyruklarına verilen zararların Yunanlar tarafından ödenmesini kabul ettirdi. Çok daha önemlisi, Türkiye Lozan’da Yunanistan’dan savaş tazminatı almaktan vazgeçerken “askıda kalan önemli konuların” Türkiye lehine çözülmesini sağladı. 

Savaş tazminatı” üzerinden Lozan’a saldırıp “İsmet İnönü Lozan’da milyonlarca altını Yunan’a bağışladı!” demek için ya kara cahil ya da bir Cumhuriyet düşmanı olmak gerekir. “Savaş tazminatı” üzerinden Lozan’a saldırıp “İsmet İnönü, Lozan’da milyonlarca altını Yunan’a bağışladı!” demek için ya kara cahil ya da bir Cumhuriyet düşmanı olmak gerekir.

Sinan Meydan / Cumhuriyet 

KAYNAKÇA

Karacan, Ali Naci, Lozan, Haz. Hulüsi Turgut, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009. 

Lausanne Konferansı 1922-1923, Konferans Görüşmelerinin Tutanakları ve Belgeler, Çev. Seha L. Meray, 3 cilt, Büyükçekmece Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul, 2013. 

Şimşir, Bilal N, Lozan Günlüğü, 2. baskı, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2012. 

Şimşir, Bilal N, Lozan Telgrafları 1922-1923, C. I, II, TTK Yayınları, Ankara, 2019. 

Tunay, Pınar, “Lozan Barış Antlaşması’nda Karaağaç ve Savaş Tazminatı”, 100. Yılında Lozan Barış Antlaşması, İBB Yayınları, İstanbul, 2023, s. 82-109.