Kıdem tazminatı hedefte: İşçi mevcut hakkının 11'de 1'ine razı edilmek isteniyor (soL-Özel)
Orta Vadeli Program'ın "yazılı olmayan hedefi" kıdem tazminatına yönelik tehdidin bu kez hiç olmadığı kadar yakın olabileceğini belirten Oğuz Oyan, Cevdet Yılmaz'ın açıklamalarına dikkat çekti.
soL yazarı, iktisatçı Oğuz Oyan, Orta Vadeli Program'ı emekçiler açısından değerlendirdi.
Oyan programın, metinde yazılı olmayan hedefinin kıdem tazminatını fona dönüştürerek tedricen sistemden çıkarmak olduğunu vurguladı.
Kıdem tazminatına yönelik tehdidin bu kez hiç olmadığı kadar yakın olabileceğine dikkat çeken Oyan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın "tamamlayıcı emeklilik sistemi"ne ilişkin yaptığı açıklamaları hatırlattı.
Oyan "Bu koşullarda işçi mevcut hakkının üçte birine değil -emeklilik maaşına eklenecek sembolik tutarı saymazsak- on birde birine razı edilmek isteniyor" diye yazdı ve ekledi: "Pazarlığa açık olabilirler, işçi sınıfının/sendikaların tepkisini ölçmek istiyor olabilirler ama bu kadarına cüret edilebilmesi bile sınıf tahakkümünün şiddetini gösterir."
Oyan'ın bugün soL'da yayımlanan "OVP ve emekçiler" başlıklı yazısında kıdem tazminatıyla ilgili bölüm şöyle:
"OVP'nin bir de metinde yazılı olmayan kocaman bir hedefi var: Kıdem tazminatını fona dönüştürerek tedricen sistemden çıkarmak. Bu yeni bir hedef değil malum; yarım yüzyıla yakındır hep gündeme gelir; 12 Eylül rejimi bile göze alamadı. Peki şimdi alınabilir mi? Aslında OVP'de 'Kıdem Tazminatı' kavramı bile geçirilmemiş yani açıkça yazılması göze alınamamış. Bir 'tamamlayıcı emeklilik sistemi' kavramı geçiyor, üstelik büyük harflerle bile yazılmadan, TES kısaltması da kullanılmadan! (s.26, tedbir 21). Buna yer verilen bölüm, dikkatinizi çekerim, 'finansal istikrar' bölümü; üstelik sosyal güvenlik sistemine ilişkin düzenlemeler olması gerektiği gibi 'kamu maliyesi' bölümünde yer alırken, TES orada yer almıyor.
"Çünkü niyet belli: Kamu maliyesinde finansal sıkışıklık gene çok büyüdü; 2023-2026 dönemi Merkezi Yönetim Bütçesi açıkları toplamı 8 trilyon TL'yi buluyor. Faiz giderleri de aynı dönemde 6 trilyon TL'ye çıkıyor. Merkezi Yönetim Bütçesi açıklarının GSYH'ya oranı 2023 ve 2024 için yüzde 6,4 olarak öngörülüyor. Bunlar Maastricht ölçütünün iki katından fazlasına denk geliyor. Türkiye'nin uzun zamandır karşılaşmadığı devasa iç açıkların boyutunu gösteriyor. Bu nedenle, Kıdem Tazminatı meselesi bu defa hiç olmadığı kadar yakın tehdit olabilir.
"Cevdet Yılmaz bir TV konuşmasında bazı ayrıntılardan da bahsetti. 2024'ün son çeyreğinde başlatılması düşünülen TES fonuna işverenin işçinin yıllık ücretinin 11 günlüğü tutarında para yatırmasından (şimdiki durumda 30 günlük ücret karşılığıdır), fondaki birikimin devlet iç borçlanma senetlerinde değerlendirilmesinden, işçinin 60 yaşına gelince biriken paranın yüzde 25'ini alabilip kalanının emekli maaşına eklenmesinden bahsedebildi. (Bu koşullarda işçi mevcut hakkının üçte birine değil -emeklilik maaşına eklenecek sembolik tutarı saymazsak- onbirde birine razı edilmek isteniyor!) Pazarlığa açık olabilirler, işçi sınıfının/sendikaların tepkisini ölçmek istiyor olabilirler ama bu kadarına cüret edilebilmesi bile sınıf tahakkümünün şiddetini gösterir."
/././
Sosyal güvenliğin metalaştırılması ve kıdem tazminatı fonu (Ali Rıza Aydın-soL)
İş sermaye örgütlerine, iktidara, yandaş sendikalara, parlamentoya bırakılmamalı, bırakılmayacak. İşçi sınıfı metalaştırılamayacak.
Liberal ekonomi politikalarının ölçüsü, sınırı yok. Neler yapmadılar ki…
Piyasayı çok severler, başına “serbest”i ekleyerek; özgürlüğü çok severler, başına “sınırsız”ı ekleyerek. Her şeyi metalaştırmaya girişirler, bayramları, özel günleri, sağlığı, eğitimi, emeği…
Anayasadaki “sosyal devlet”in etkisizleştirmesi, halkın olanın özelleştirilmesi yetmedi onlara. Kamusal kaynakların hepsini istediler. Vergiler toplansın bize aktarılsın dediler, sosyal güvenlik kaynakları biriksin bize aktarılsın dediler.
Tasarruf Bonoları (TB), Memur Yardımlaşma Kurumu (MEYAK), Tasarruf Teşvik Fonu (TTF), Konut Edindirme Yardımı (KEY), Kamu Ortaklığı Fonu (KOF) örneklerinde olduğu gibi halktan toplanan kaynakları halka aktaracakmış gibi gösterip sermayeye aktardılar. Sağlıkta prim sistemi özel sağlık kuruluşlarına kaynak aktardı, aktarmaya devam ediyor.
İşsizlik Fonunu işsiz bırakanlar kullandı, kullanmaya devam ediyor.
Kıdem tazminatından ellerini hiç çekmediler. Büyük hayalleri kıdem tazminatı fonunu (KTF) kurup oradaki birikimi özel (bireysel) emeklilik şirketlerine aktarmak, emekçilerin sosyal güvenliğini budamak. Yıllardır yasa taslağı hazırladılar ama yasalaştırmayı başaramadılar.
2008’deki “istihdam paketi” büyük hamlelerinden biriydi. Sözde işsizliği azaltacaklardı. Kocaman bir yalan olduğu yıl yıl kanıtlandı.
Aynı pakette 2003 yılında İş Kanunu çıkarırken kaldıramadıkları kıdem tazminatı ve kuramadıkları KTF da vardı. İşçilerin, sendikaların, sosyalistlerin, komünistlerin, öncü siyasi partilerin tepkisiyle, direnişiyle başaramadılar.
TÜSİAD’nin de yıllardır istediği yeni emeklilik sistemi girişiminin bir parçası, özel kuruluşların elindeki bireysel emekliliğe fon aktarmak amacıyla emekliliğin piyasalaştırılmasının bir parçası olacak KTF.
Kıdem tazminatı yalnızca gelecekteki sosyal güvenliğin değil, çalışanların keyfi olarak işten çıkarılmamasının, sendikal hareketi güçlendirmenin, toplu sözleşme düzeninin de güvencesi. Emeklilik özelleştirilerek hem finans kapitale, yatırım fonlarına kaynak aktarılacak hem de patronların yükü hafifletilecek.
AKP yirmi bir yıllık iktidarına karşın hâlâ tutunma ve meşruiyet peşinde. Siyasal İslama, Türk/Kürt İslam Sentezine, şovenizme sarılmakla birlikte asıl tutunduğu dal sermaye sınıfı. Sermaye sınıfının istek ve gereksinmelerini karşılamanın sınırı yok. Bir yandan yeni kaynaklar, teşvikler istenirken diğer yandan emeği daha fazla denetim altında tutmak, daha fazla ve rahat sömürmek isteniyor.
Ucuz, esnek, güvencesiz işgücünden, işsizler yedek ordusundan, göç insanları emekçilerden ve emekçilerin haklarının budanmasından oluşan yaygın saldırı ve denetim alanının bir parçası kıdem tazminatına el atılması. Kanun çıkaracaklar, hukukla çalacaklar ve kullanacaklar. Uluslararası sigorta şirketlerinin Türkiye işgalini karşılıksız bırakmayıp onları besleyecek, büyütecekler.
Devlet de, “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatını kurar” denilen anayasal görevini yerine getirmek için sömürülenlerin haklarını budayarak, gasp ederek egemen sınıfın yanında yerini alacak.
Devlet “sosyal güvenlik hakkı” (AY/60) ile “yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı” (AY/17) arasındaki ayrılmaz bağı görmezden geliyor. Birçok Anayasa hükmünde olduğu gibi burada da boşa düşürüyor Anayasayı. Kaynak yok diyerek Anayasanın, devletin “sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini,” “mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir” hükmüne (AY/65) sığınıyor.
Oysa Anayasa Mahkemesinin de karar altına aldığı gibi, sosyal güvenlik hakkı ile yaşama hakkı çok sıkı bağlantı içinde. Mali kaynaklara yapılacak sınırlamada yaşama hakkını, dolayısıyla sosyal güvenlik hakkını ortadan kaldıran düzenleme yapılamaz (E.1990/27).
Sermayenin sınırsız tahakkümü esasken kimin umurunda? Emekçilerin hak ve özgürlükleri kısıtlanacak ki sömürenlere hak ve özgürlük alanı açılsın. Kamusal kaynaklar özele aktarılsın ki sermaye sınıfı palazlansın.
12 Eylül darbesinden öncedir kıdem tazminatına göz koymaları. 24 Ocak kararlarıyla adım atma istekleri kursaklarında kaldı. 2008, 2012, daha birçok girişim sonuçsuz kaldı. İş sermaye örgütlerine, iktidara, yandaş sendikalara, parlamentoya bırakılmamalı, bırakılmayacak. İşçi sınıfı metalaştırılamayacak.
/././
CHP'li Hasan Efe Uyar: İşçilerin kıdem tazminatı ve iş güvencesi tehlikede (Cumhuriyet)
CHP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Efe Uyar, iktidarın açıkladığı Orta Vadeli Program (OVP) ile 16 milyon işçinin hem kıdem tazminat hakkı hem de iş güvencesinin tehlike altında olduğunu belirtti. Uyar, iktidarın kıdem tazminatını tamamlayıcı emeklilik sistemiyle ortadan kaldırmayı amaçladığını kaydetti.
Konuya ilişkin yazılı açıklama yapan Uyar, "Tamamlayıcı emeklilik sistemi adı altında ikinci emeklilik diye müjdelenen şeyin kendisi kıdem hakkının ortadan kaldırılmasıdır" dedi.
Uyar, ayrıca iktidarın iş güvencesini ortadan kaldırarak çalışma yaşamını tamamen kuralsız ve güvencesiz bir yapıya büründürmek istediğine de dikkat çekti.
"İŞÇİLERİN 87 YILLIK KAZANIMI YOK EDİLMEK İSTENMEKTE"
Uyar, AKP'nin iktidara geldiği 2003 yılında bu yana kıdem tazminatını ortadan kaldırmayı amaçladığını belirterek, "AKP iktidarının 2003 yılından itibaren ısrarla ve inatla kıdem tazminatını ortadan kaldırma hayalinden bir türlü vazgeçmiş değil. İktidar şimdide orta vadeli programda kıdem tazminatının ismini geçirmeden kıdem tazminatını fiilen ortadan kaldıracak hamleler yapma peşinde. 2020 yılında da tartışılan tamamlayıcı emeklilik sisteminin özü kıdem tazminatını ortadan kaldırmaktır. İktidar, kıdem tazminatını tamamlayıcı emeklilik sistemine entegre ederek işçilerin mevcut durumdaki kıdem tazminatı hakkını elinden almayı amaçlamaktadır. Bu durumda 16 milyon işçinin 87 yıllık kazanımı olan kıdem tazminatı iktidar eliyle ortadan kaldırılacaktır" değerlendirmesini yaptı.
"TAMAMLAYICI EMEKLİLİK SİSTEMİ KAMUSAL BİR EMEKLİLİK SİSTEMİ DEĞİLDİR"
2020 yılında tamamlayıcı emeklilik sistemine kıdem tazminatının entegre edilmesinin öngörüldüğünü anımsatan Uyar, şöyle devam etti: "Bu durumda mevcut kıdem hakkı ortadan kaldırılarak, işçilere emekli olduklarında aylık ödeme şeklinde yapılacaktır. Bir başka deyişle tamamlayıcı emeklilik sistemi ile kıdem tazminatı; işçinin işten ayrıldığında her bir yıl çalışma karşılığına denk gelen toplu ödeme şeklinde olmayacak, işçilere emekli olduklarında toplu ödeme olarak sistemde biriken paranın sadece yüzde 25'i ödenecek, geri kalan kısmı ise aylık olarak ödenecektir. Yani kıdem hakkı ortadan kaldırılacaktır. Ayrıca tamamlayıcı emeklilik sistemi ile kamusal emeklilik hakkı ortadan kalkacak, emeklilik hakkı özel şirketlere devredilecektir. Tamamlayıcı emeklilik sistemi kamusal bir emeklilik sistemi değildir. Türkiye'de 16 milyon 182 bin işçiden 7 milyon 872 bini zaten iş güvencesi olmadan çalışmaktadır. Bir başka deyişle Türkiye'de istihdamda olan her 10 işçinin 5'i iş güvencesi kapsamı dışındadır. İktidar bu gerçekliği görmezden gelerek şimdi çalışma yaşamını tamamen esnek ve güvencesiz bir yapıya büründürerek, işçiler adına iş güvencesini tamamen ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Esnek çalışma; iş güvencesinin olmadığı, belirli süre ve aralıklarla istihdam olanağı sağlanan, örgütlenme ve toplu pazarlık hakkını ortadan kaldıran güvencesiz bir istihdam biçimidir. Ayrıca esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşması, ucuz iş gücünün daha fazla ucuzlaştırılması ve ücretlerin daha fazla baskılanmasını da beraberinde getirecektir. İktidarın orta vadeli program ile hedeflediği tam da budur."
/././
Tazminat değil tüm hakları tehlikede (Hüseyin İrfan Fırat-Birgün)
BİR ÖNCEKİ YASADAN GERİYE KALAN
2003 yılında çıkartılan ve halen yürürlükte olan 4857 sayılı İş Kanunu’muzda ise kıdem tazminatına yer verilmeyip geçici 6. madde ile kıdem tazminatı için bir fon kurulacağı ve fon kuruluncaya kadar eski İş Yasa’sının 14. Maddesi’nin geçerli olacağı belirtildi. Bu nedenle kıdem tazminatı düzenlemesi bir önceki yasa olan 1475 sayılı yasadan miras kalan tek madde olarak halen yürürlüktedir.
Bilindiği üzere 4857 sayılı yasanın geçici 6. maddesinde sözü edilen fon aradan geçen 23 yılda kurulamadı. Aslında mevcut hükümet döneminde defalarca çeşitli senaryolarla kamu önüne çeşitli fon tasarıları sunuldu ancak bu tasarılar özellikle de işçi sendikalarından gelen tepkiler nedeniyle ve sıkça yaşanılan seçim süreçleri öncesinde rafa kaldırıldı.
Şimdi ise ekonomik krizin derinleştiği ülkemizde çıkış yolu arayan hükümetin Orta Vadeli Planı’nda kıdem tazminatı fonu konusunun yeniden ortaya çıktığını görüyoruz. Esas itibarı ile yazımın başında da belirttiğim gibi fon konusunun ülkemizde 1975 yılına kadar eskiye dayandığı ve ilk tasarının 1976 yılında ortaya atıldığını biliyoruz. Daha sonraki yıllarda çeşitli hükümetler tarafından sürekli farklı tasarıların gündeme getirildiği ve emek kesimlerinden de hep aynı tepkiyi aldığını da biliyoruz. Emek tarafı kıdem tazminatının son kaleleri olduğunu ve kaldırılmasını ve/veya fona dönüşmesini kabul etmeyeceklerini açıkça belirtiyor. Hükümetçe fonun gerekçesinde mevcut haliyle kıdem tazminatından işçilerin yararlanamadığı ve getirilmek istenilenin işçi lehinde olacağı yönünde açıklamalar yapılsa da asıl amacın işverenlerin “sırtında bir yük” olarak gördükleri kıdem tazminatından işverenleri kurtarmak olduğunu net bir biçimde biliyoruz.
Bunu son olarak da Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz şu sözleri ile açıkça ifade etti: “Kıdem tazminatında maalesef çok ciddi problemler de var. Ödenmeme meseleleri var. Başka sıkıntılar var. Oluşturduğu bir belirsizlik var. Özellikle iş dünyası firmaları üzerinde. Dolayısıyla bir dönem bir fon oluşturup bununla bu problemi çözme gibi bir yaklaşım vardı. Dolayısıyla bunlar önümüzdeki dönemde yine Türkiye'nin gündemde olan konuları olacak"
Yapılmak istenileni kıdem tazminatını bireysel emeklilik fonları ile konsolide ederek işveren sorumluluğundan çıkartmak ve minimize etmek uzun vadede ortadan kaldırmak olarak özetleyebiliriz. Bu konuda daha detaylı bilgi almak isteyenlere Gazetemiz BirGün’de Prof. Dr. Aziz Çelik hocanın yazısı ve Evrensel ’de Av. Dr. Murat Özveri’nin video mülakatını öneririm. (*) Sevgili hocalarımız konuyu detaylı bir biçimde irdelediler.
Kıdem tazminatı fonu örneği güncel olmakla birlikte esas itibarı ile ülkemizde yaşanılan ekonomik kriz gerekçe gibi sunularak işçi haklarına yönelik ciddi bir saldırıdan geçen haftalarda yine bu köşede söz etmiştim. Bu vesile ile konuya yine dikkat çekmek istiyorum. Çünkü konu sadece kıdem tazminatı fonu değil.
İŞVERENLER ESNEKLİK İSTİYOR
İşverenlerin çalışma hayatında işçiler aleyhinde sonuçlara neden olacak TİSK (Türkiye İşverenler Sendikaları Konfederasyonu) aracılığı ile dile getirdiği pek çok esneklik talepleri var. Bunları yeniden hatırlatalım:
- İşgücü piyasasını düzenleyici nitelikteki kuralların katılığı giderilmelidir.
- Türkiye’deki enflasyon üzerinde gerçekleşen yüksek asgari ücret artışları, işveren maliyetlerini artırarak ihracatçıları rekabetçilik alanında zorlamaktadır.
- Ücretler üzerindeki sosyal güvenlik ve vergi yüklerinin, işsizlik oranlarını negatif etkilemesinin önüne geçilmelidir.
- İşgücü piyasası daha esnek çalışma modelleri ile uyumlu hale getirilmelidir.
- İşe alma ve işten çıkarma prosedür ve maliyetleri hafifletilmelidir.
- Asgari ücret artışları enflasyon hedefleri ile uyumlu olmalıdır.
- Ücret artışlarında çalışanın, işletmenin ve işkolunun verimliliği dikkate alınmalı; ücret artışları, verimlilik artışını aşmamalıdır.
- İşgücü maliyeti düzey ve artışları, iç ve dış piyasalardaki rakiplerimize göre düşük tutulmalıdır.
- Toplu iş sözleşmeleri, işletmelerin değişen koşullara hızla uyumunu sağlayabilecek şekilde esnek hükümler içermelidir.
- İlk kez işe girecek genç işçilerin belirli süreli iş sözleşmeleri ile yahut uzatılmış deneme süreli sözleşmeler ile çalışabilmesine imkân sağlanmalıdır.
- İş Kanunu’ndaki esneklik düzenlemeleri, madde içeriklerinin sınırlı olması nedeniyle güvenceli esneklik amacının önüne geçmektedir. Bu hususta İş Kanunu’ndaki esneklik hükümlerine işlerlik kazandırılmalı ve yeni bir perspektifle ele alınmalıdır.
- Belirli süreli iş sözleşmesinin ilk defa ve/veya kümülatif süresi 24 ayı geçmemek üzere yapılması ve bu süre içerisinde yinelenmesi halinde objektif kriterlerin aranmamasına imkân tanınmalıdır.
İşverenlerin en etkili örgütleri aracılığı ile dile getirdikleri ve burada bir kısmına değinebildiğimiz bu esneklik talepleri ile kıdem tazminatının fona dönüşmesi konusu birbirinden bağımsız konular değildir. Çalışma hayatımızda 2003 yılında çıkarılan 4857 sayılı İş Kanunu ile ilk kez yer alan esneklik uygulamaları artık işveren tarafını tatmin etmemektedir ve işveren tarafı yeni kazanımlar peşindedir.
Dolayısı ile önümüzdeki süreç emek sınıfı bakımından eldeki hakları koruyabilmek için etkin mücadele gerektiriyor. Son seçim yenilgisi sonrasında belirgin bir dağınıklık yaşayan ve kendi iç hesaplaşmalarına yoğunlaşan muhalefetin işçi haklarının budanmasına karşı başlatılacak bu mücadeleye ne ölçüde destek verebileceği konusunda kaygılarım olduğunu belirtmeliyim. Burada şüphesiz ki Meclis’te olan ve olmayan tüm sol partilere, demokratik kitle örgütlerine ve en çok da halkımıza emekçilerin yanında olmaları bakımından görev düşüyor. Bir kez daha örgütlü mücadelenin ve halkın etkili muhalefetinin yenilmeyeceğini hatırlatarak sözlerimi tamamlıyorum.
/././
"Kıdem tazminatı son kale, direniriz" (Birgün)
AKP iktidarı sermayeye ucuz ve uzun vadeli kaynak yaratmak için kıdem tazminatını bir kez daha hedefe koyduğunu ilan etti. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Maalesef çok ciddi problemler de var" diyerek kıdem tazminatın fona devredilmesinin gündemdeki konulardan biri olduğunu söyledi.
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, "Kıdem tazminatı en temel hakkımız, çocuklarımıza bizim emanetimiz, en temel iş güvencesi dayanağımızdır. Hakkımıza sonuna kadar sahip çıkacağız" dedi.
AKP iktidarının ekonomide 3 yıllık yol haritasını belirleyen Orta Vadeli Program’da (OVP), her ne kadar 'kıdem tazminatı' ibaresi geçmese de, kıdem tazminatının fona dönüştürülerek "Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES)" ile birleştirme hedefi görülüyor. 2024 yılının son çeyreğinde hayata geçirilmesi planlanan programa göre kıdem tazminatı fonu oluşturulacak. İşveren, TES adı verilen fona, her işçi için yıllık ücretinin 11 günlüğü tutarında parayı yatıracak. Bu fonda biriken para hazine bonosuna yatırılacak, işçi 60 yaşına geldiğinde biriken paranın yüzde 25'ini alacak. Geri kalanı aylara bölünüp, emekli maaşına eklenecek.
FON GÜNDEMDE OLACAK
Önceki akşam katıldığı bir televizyon programında konuya açıklık getiren Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, asıl niyetlerinin kıdem tazminatını fona devretmek olduğunu dile getirdi. Kıdem tazminatı konusuna değinen Yılmaz, şöyle konuştu: "Burada hükümetlerimizin yaklaşımı şu. İstişarelerle, işçi ve işveren dengesi içinde ve özellikle işçi kesiminin temsilcileri, sendikalarla istişare içinde bu konuya yaklaşmak. Kıdem tazminatında maalesef çok ciddi problemler de var. Ödenmeme meseleleri var. Başka sıkıntılar var. Oluşturduğu bir belirsizlik var. Özellikle iş dünyası firmaları üzerinde. Dolayısıyla bir dönem bir fon oluşturup bununla bu problemi çözme gibi bir yaklaşım vardı. Dolayısıyla bunlar önümüzdeki dönemde yine Türkiye'nin gündemde olan konuları olacak."
KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR
Yılmaz'ın açıklamalarına "kıdem tazminatı kırmızı çizgimizdir" diyen işçi sendikalarından sert tepki geldi. DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu konuyla ilgli BirGün'e yaptığı değerlendirmede "Kıdem tazminatı Türkiye işçi sınıfının 90 yıllık en temel haklarından birisi, kazanılmış bir hak. Fakat yıllardır bu hakkı ortadan kaldırmaya, budamaya, sınırlamaya dönük hem sermayenin hem hükümetlerin saldırıları gündeme geliyor. OVP ve Cumhurbaşkanı yardımcısının söylemleriyle, kıdem tazminatındaki sorunlar üzerinden bu hak yeniden tartışılmaya açılmak isteniyor. Türkiye işçi sınıfı açısından kıdem tazminatı en temel hakkımız, çocuklarımıza bizim emanetimiz, işverende bekleyen 13. ay ücretimiz, en temel iş güvencesi dayanağımızdır" dedi.
DİRENEREK SAVUNACAĞIZ
"Kıdem tazminatını fona devretmek demek; bir işveren sorumluluğu olan kıdem tazminatını, işverenin sorumluluğundan çıkartmak demektir. Zaten bu değişiklikte esas olarak işverenin talebidir" diyen Çerkezoğlu, şu ifadeleri kullandı: "İşçi sınıfı geçmişte bu hakka sahip çıkma iradesini gösterdi, yine gösterecektir. Daha önceki girişimlerde olduğu gibi DİSK olarak biz bu konuda hükümetin önümüzdeki süreçte herhangi bir girişimi karşısında çok net bir biçimde ‘son kalemizdir, kırmızı çizgimizdir ‘ diyerek savunacağız. Hiçbir biçimde fona devretmek adı altında da bu hakkımızın ortadan kaldırılmasına izin vermeyeceğiz. Hükümet aklından bile geçirmesin! Daha önce bu tür girişimlerde çok net bir tutum aldık ve her seferinde geri adım atmak durumunda kaldılar. Bilsinler ki Türkiye işçi sınıfı ve DİSK kıdem tazminatı hakkına sonuna kadar sahip çıkacaktır. Bu hakka, geçmişteki bütün saldırılarda DİSK olarak çok net bir tutum aldık. Tüm Türkiye’de eylemler düzenledik. İşyerlerinden alanlara ve meydanlara, meclis kapılarına kadar işçinin ortak iradesini gösterdik. En son 2020 yılında yine kıdem tazminatını, tamamlayıcı emeklilik sistemi adı altında yasal düzenleme meclise geldiğinde de biz DİSK olarak meclis kapısındaydık. Süreç sonunda yasa teklifi meclisten geri çekilmek durumunda kaldı. Yine böyle bir girişimde DİSK’in kararlı duruşuyla karşılaşacaklardır."
MÜCADELE ÇAĞRISI
Cevdet Yılmaz'ın "taraflarla istişare edeceğiz" açıklamasını da değerlendiren Çerkezoğlu, "Bizim kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldırmaya dönük hiçbir girişimi istişare etmeyeceğimizi çok net bir şekilde söylemek isterim. Hakkımıza sonuna kadar sahip çıkacağız. Devletin yapması gereken kanun hâkimiyeti saylayarak işçilerin hakkını güvence altına almasıdır" diye konuştu.
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Mehmet Yeşildağ ise yaptığı yazılı açıklamada iktidarın ekonomik krizi bahane ederek kıdem tazminatını gasp etmenin yollarını aradığını belirterek şu ifadeleri kullandı: "OVP’de doğrudan kıdem tazminatı ibaresi geçmese de TES ile iktidar bir kez daha kıdem tazminatını hedefe koymuştur. Cevdet Yılmaz 'maalesef çok ciddi problemler var' ifadeleri artık açık açık niyetlerini ortaya koymaktırlar. AKP hükümeti milyonlarca emekçinin çalışma yaşamını kuralsızlaştırmanın koşullarını aramakta, iş güvencelerini ortadan kaldırmak istemekte ve kıdem tazminatı hakkını hedefe koymaktadır. Tüm emekçilerin tarihsel süreçte kazandığı haklarının zedelenmesi kabul edilemez. Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu olarak; OVP aldatmacalarını kabul etmiyor, kıdem tazminatına dokunulması halinde en temel haklarımız için emek örgütlerini alanlarda omuz omuza mücadele etmeye çağırıyoruz."
OVP GERİ ÇEKİLSİN
Öte yandan DİSK'e bağlı Gıda-İş Sendikası, işçi ve emekçilerin kazanımlarına dönük ciddi saldırılar barındıran OVP'nin geri çekilmesi talebiyle bugün eylem düzenleyeceğini açıkladı. Sendika üyeleri saat 17.00'de Avcılar Marmara Caddesi üzerinde bulunan Atatürk Anıtı önünde toplanacağını bildirdi.
/././
“İkinci emekli maaşı” aldatmacası: Kıdem tazminatına yine göz diktiler! (Aziz Çelik-Birgün)
Kıdem tazminatının kaldırılması bir kez daha gündemde, kıdem tazminatı hükümetin hedefinde. Orta Vadeli Programda (OVP, 2024-2026) mahcup biçimde ifade edilen kıdem tazminatını ortadan kaldırma niyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz tarafından açıkça telaffuz edildi.
2024-2026 dönemi OVP’de kıdem tazminatı ile ilgili açık bir ifade yer almıyor ancak “Otomatik Katılım Sisteminin (OKS) işverenlerin de katkısı ile ikinci basamak emeklilik sistemine dönüşeceği tamamlayıcı emeklilik sistemi kurulacaktır” ifadesine yer veriliyor. İkinci Basamak Emeklilik Sisteminin 2024 4. çeyrekte kanunla düzenleneceği belirtiliyor. OVP’de yer alan ikinci basamak emeklilik sistemine dönüşecek tamamlayıcı emeklilik sisteminin kaynağının kıdem tazminatı olduğu net olarak belli oldu.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz konuya ilişkin bir soruya verdiği yanıtta kıdem tazminatını fona devretme niyetini açıkça telaffuz etti. Yılmaz, "Kıdem tazminatlarının emeklilik sistemine dahil edileceğine dair bir şey konuşuldu. Çok da soruluyor. Öyle bir şey var mı?" sorusuna “Kıdem tazminatında maalesef çok ciddi problemler de var. Ödenmeme meseleleri var. Başka sıkıntılar var. Oluşturduğu bir belirsizlik var. Özellikle iş dünyası firmaları üzerinde. Dolayısıyla bir dönem bir fon oluşturup bununla bu problemi çözme gibi bir yaklaşım vardı. Dolayısıyla bunlar önümüzdeki dönemde yine Türkiye'nin gündemde olan konuları olacak" karşılığını verdi (16.9.2023 AA).
Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) hedefinden ayrı olarak OVP’de yer alan esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması (uzaktan, kısmi ve geçici süreli çalışma ile platform çalışması) hedefi de kıdem tazminatı için ciddi tehlikedir. Hükümet tarafından daha önce defalarca gündeme alınan belirli süreli sözleşmelerin yaygınlaştırılması yoluyla da kıdem tazminatı ortadan kalkmış olacak. Çünkü belirli süreli (geçici) çalışan işçilerin kıdem tazminatı hakkı yok. Dahası iş sözleşmesi belirli süreli olduğu için ihbar öneli (veya ihbar tazminatı) da söz konusu olmayacak. Bunlara ek olarak belirli süreli çalışanlar için iş güvencesi hükümleri de geçerli olmayacak. Dolayısıyla OVP’de satır aralarında kıdem tazminatına yönelik çok yönlü tehditler var.
47 YILDIR DEVAM EDEN SALDIRI
Anlaşılan çok tepki çekeceği için OVP’de açıkça yer verilmeyen kıdem tazminatının fona devri meselesi tamamlayıcı emeklilik sistemi (TES) adı altında kamuoyuna sunuluyor. Kıdem tazminatının fona devri konusu 1976 yılından bu yana 47 yıldır gündemde. Sayısız formül üretildi, sayısız başbakan ve çalışma bakanı geldi geçti. Hiçbiri kıdem tazminatını fona devredemedi. Sayın Yılmaz’ın bunu aklında tutmasında yarar var. Sayın Yılmaz ve hükümeti yeni bir şey söylemiyor. Kıdem tazminatının fona devredilerek kaldırılması girişimi AKP hükümetleri tarafından birçok kez hedeflendi, her defasında işçilerin ve sendikaların duvarına tosladı ve başarısız oldu.
Bizzat sayın Cevdet Yılmaz Kalkınma Bakanı olduğu 2011 yılında 61. Hükümet programında kıdem tazminatı fonuna ilişkin şu ifadeler yer almıştı. “İşçilerimizin büyük çoğunluğunun alamadığı, işletmelerimizin üzerinde ödeme baskısı oluşturan, çalışma hayatının en önemli sorun alanlarının başında gelen kıdem tazminatı sorununu kazanılmış hakları koruyan ve bütün işçilerin kıdem tazminatlarını garanti altına alan bir fon teşkil etmek suretiyle, sosyal taraflarla istişare içinde çözeceğiz.” O gün bugün kıdem tazminatı fonu sık sık gündeme geldi ancak sendikalardan gelen sert tepkiler nedeniyle gerçekleşmedi.
Yılmaz o dönemde de kıdem tazminatının kaldırılarak bireysel fon sistemine geçileceğini iddia etmişti. O kadar ki “Avusturya modelini” seçtiklerini bile söylemişti. Dahası Yılmaz “İşsizlik Fonu’nu getirdiğimizde Kıdem Tazminatını kaldırmadık. Oysa kaldırmamız gerekiyordu. Hem o hem bu, ikisi birden hiçbir ülkede yok” iddiasında bulunmuştu (16.9.2011 tarihli gazeteler).
Eylül 2016 tarihinde göreve başlayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu da kendinden önceki pek çok çalışma bakanı gibi göreve başlar başlamaz kıdem tazminatını fona devretmek için kolları sıvamıştı. Ancak kıdem tazminatı değil bakan gitmişti. 10 Nisan 2019’te Hazine ve Maliye Bakanı tarafından açıklanan Yeni Ekonomi Program Yapısal Dönüşüm Adımları 2019 başlıklı programda tarafların katılımı ile kıdem tazminatı reformunun gerçekleştirileceği ve kıdem tazminatı ile Bireysel Emeklilik Sistemi’nin entegre edileceği iddia edilmişti. AKP hükümetleri döneminde kıdem tazminatını ortadan kaldırmaya dönük sayısız girişim olsa da bunların hiç biri başarılı olamadı.
Mevcut ekonomi yönetimin başta Bakan Mehmet Şimşek olmak üzere kıdem tazminatından pek hazzetmediği biliniyor. Şimşek Maliye Bakanı olduğu 2010’a işsizliğin sebebi olarak kıdem tazminatını göstermişti: “Türkiye’de istihdam artışının önündeki en büyük engellerden birisi kıdem tazminatının bu kadar yüksek ve ağır olmasıdır.” (Milliyet, 20.4.2010). Anlaşılan bu neoliberal akıl kıdem tazminatını yeniden hedefe koydu.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a ve Bakan Şimşek’e kendilerinin de çok iyi bildiği kıdem tazminatını fona devretme girişimlerinin tarihçesine tekrar bakmalarını ve bu defteri kapatmalarını öneririz. Çünkü 47 yıldır kimse kıdem tazminatını yok etmeyi başaramadı.
TES TRUVA ATIDIR
OVP'de yer alan ikinci basamak emeklilik sistemine dönüşecek tamamlayıcı emeklilik sistemi (TES) hedefi sosyal güvenlik sistemi ve kıdem tazminatı için ciddi bir tehlikedir. Böylece giderek düşen kıdem tazminatına tümüyle ortadan kalkabilir. Bu sistem kıdem tazminatının ortadan kaldırılması ve bireysel sigorta primine dönüşmesine yol açar.
Çünkü tamamlayıcı emeklilik sistemi için öngörülen sigorta primlerinin kıdem tazminatı ile takas edilmesi planlanıyor. Şöyle ki kıdem tazminatı yerine işverenlerin her ay TES için belirli bir prim ödemesi söz konusu olacak. Böyle olunca emeklilikte ve işten çıkarmada kıdem tazminatı ödemesi yapılmayacak. Bunun yerine emeklilikte cüzi bir aylık ödeme söz konusu olacak. Halen toplam yüzde 20 olan yaşlılık aylığı (uzun vadeli sigorta kolları) sigorta prim oranıyla emeklilere ödenen aylıklar Hazine katkısıyla 7 bin 500 TL. Bu katkı düşüldüğünde 4 bin 500 TL civarındadır. Yüzde 20 prim ödeyenlere bu düzeyde aylık bağlandığı düşünüldüğünde kıdem tazminatı yerine geçecek yüzde 3-5 gibi tamamlayıcı emeklilik sistemi primi ile alınacak “ikinci emekli aylığı” cep harçlığı bile olmayacaktır. Günün sonunda kıdem tazminatı yok alacak. “İkinci emekli aylığı” da cep harçlığı olacaktır.
Dahası "İkinci emeklilik maaşı" gibi sunulan bu model gerçekleşirse mevcut kamusal emeklilik sistemi daha da kötüleşebilir. Emekli aylıklarının iyileştirilmesi yerine "ikinci emekli maaşı" aldatmacası öne çıkarılabilir. Sosyal güvenlik sisteminin bireyselleşmesinin, özelleştirilmesinin önü açılabilir. Oysa yapılması gereken kamusal emeklilik sistemini iyileştirmektir.
NE YAPMALI?
Fona devir tartışmalarının temelinde kıdem tazminatının sınırlanması ve azaltılması hedefinin yattığı sır değil. İşçileri ikna etmek için sık sık bir Truva Atı öne sürülüyor. Deniyor ki: “işçilerin kıdem tazminatına erişiminde sorun yaşanıyor, fon olursa bütün işçiler kıdem tazminatı alabilir.” Evet, işçilerin kıdem tazminatına erişiminde sorun yaşandığı doğrudur ve bütün işçilerin hakkının güvence altına alınması gerekir. Ancak bunun yolu kıdem tazminatının fona devri veya TES değildir. Hem kıdem tazminatı hakkını korumak hem de bütün çalışanların erişimini sağlamak mümkündür. Tane tane anlatalım!
1) Kıdem tazminatı doğrudan bir işveren yükümlülüğü olarak kalmalı. Fona devir gündemdenden çıkarılmalıdır.
2) Kıdem tazminatı 30 gün olarak korunmalı ve kıdem tazminatı hak etme koşulları kolaylaştırılmalıdır. Örneğin istifa halinde de kıdem tazminatı ödenmelidir.
3) İşverenin ödeme aczine düşmesi durumunda kıdem tazminatı alacağı, devlet alacakları ve bankaların ipotekli alacakları da dahil olmak üzere birinci sıraya yükseltilmelidir. Tazminat dahil tüm işçi alacaklarına güvence getirilmelidir.
4) İşçi alacaklarının, güvence altına alınmasını öngören 173 sayılı ILO sözleşmesi onaylanmalıdır.
5) Kıdem tazminatı alacağı ve diğer işçilik alacakları 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun Ek 1. maddesinde yer alan ve yıllardır uygulanan” ücret garanti fonu” kapsamına alınmalıdır.
6) Ücret garanti fonu uygulaması kıdem tazminatı dahil tüm işçi alacaklarını kapsayacak şekilde genişletilmeli ve yasada öngörülen üç aylık süre artırılmalıdır (Burada söz edilen fonun kıdem tazminatı fonuyla bir ilgisi yoktur).
7) Halka açık şirketler için getirilen kıdem tazminatı karşılığı ayırma uygulaması diğer şirketlere de yaygınlaştırılmalıdır.
8) Tamamlayıcı emeklilik, bireysel emeklilik gibi sözde çözümler yerine kamusal emeklilik sistemi güçlendirilmeli ve emekli aylıkları insanca bir yaşam için yetecek düzeye yükseltilmelidir. Emeklilikte gerek yaş konusundaki gerekse aylıklardaki yetersizlik ve adaletsizlikleri gidermek üzere kapsamlı düzenlemeler yapılmalıdır.
Kıdem tazminatı fonu, kıdem tazminatı yoluyla tamamlayıcı emeklilik sistemi bir Truva atıdır ve sonu Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmakla, hüsranla sonuçlanacak bir maceradır. İşçi konfederasyonları, kıdem tazminatını ortadan kaldırmayı hedefleyen TES gibi, esnek çalışmanın yaygınlaşması gibi hedeflere karşı şimdiden açık ve net tutum almalıdır. Kıdem tazminatını koruma mücadelesinin tarihi erken tepkinin daima işe yaradığını gösteriyor. AKP 20 yıldır kıdem tazminatını ortadan kaldırmayı hedefliyor ancak başaramadı. İşçiler, sendikalar sıkı durursa bu kez de başaramaz.
/././
Dr. Murat Özveri: Kıdem tazminatına etkili bir güvence getirilmeli (Gözde Meydan-EVRENSEL)
Dr. Murat Özveri: Orta vadeli programla yoksulluğun sosyal politikalarla giderilmesi gereken bir olay olduğunun üzeri örtülecek, patronlar üzerindeki kıdem tazminatı yükü kaldırılacak.
Hükümetin açıkladığı orta vadeli programla gündeme gelen tamamlayıcı emeklilik sisteminin hedefinde kamusal emeklilik sistemi ve kıdem tazminatı var. Planla, yoksulluğun sosyal politikalarla giderilmesi gereken bir olay olduğunun üzerinin örtüleceğini, patronlar üzerindeki kıdem tazminatı yükünün kaldırılacağını söyleyen Çalışma Ekonomisi Doktoru Avukat Murat Özveri, “Kıdem tazminatına etkili bir güvence getirilmeli. Türkiye’nin artık yüksek sesle sosyal politikaları ve talepleri tartışmasının zamanı geldi ve geçiyor” diyor.
Mevcut kıdem tazminatı uygulamasının işleyişi ve eksiklikleri neler?
Ne zaman Türkiye’de özellikle bağımlı çalışanların cebinden alıp, sermayeye kaynak aktarmak gerekse ya da bir ekonomik kriz olsa hemen akla gelen şey kıdem tazminatı oluyor. Kıdem tazminatının getirdiği yüklerden bahsediliyor. Şu anki mevcut sistem içerisinde kıdem tazminatının güvencesinin bulunmadığını, çalışanların kıdem tazminatına ulaşamadıklarını, kıdem tazminatını hak edecek şekilde iş sözleşmesi sona erenlerin yüzde 80- yüzde 85’inin kıdem tazminatı hakkına ulaşamadığını dolayısıyla kıdem tazminatını daha güvenli ve ekonomi ile entegre içerisinde yeniden düzenlemek gerektiğini söylüyorlar.
Kıdem tazminatının bir güvence sorunu var evet, bakanlık verileri de doğru. Yani kıdem tazminatını hak edecek şekilde iş sözleşmesi sona erdirenlerin çok büyük bir kesimi; işverenin dayatmaları, arabuluculukta verilen ödünler, iş sözleşmesinin gerçek sebebin dışında kıdem tazminatını hak etmeyecek şekilde sona erdirildiğine ilişkin yapılan bildirimlerle tazminatı hakkından yoksun bırakılıyor. Bu yoksun bırakılmanın altında yatan asıl nedense 1950 yılında kıdem tazminatının hak ediş koşullarına ilişkin yapılan yasal düzenlemeler. Birkaç cümle ile hatırlayalım, 1936 yılında kıdem tazminatı ‘5 yıl işçilik kıdemi olan her işçinin iş sözleşmesi hangi nedenle sona ermiş olursa olsun; yani kendisi istifa etmiş olsun, işveren çıkarmış olsun, işverenle kavga etmiş olsun hatta işverene yumruk atmış ve işten çıkarılmış olsun; her durumda her bir yıl için 15 günlük ücreti tutarında ödenen bir tazminat.’
1950 yılında yapılan değişiklik ile kıdem tazminatında işçilik kıdem süresini 3 yıla düşürüp, hak edebilmek için iş sözleşmesinin işverence haklı bir neden olmaksızın ya da işçi tarafından haklı bir nedene dayanarak sona erdirilmesi koşulu getirdiler. Kısacası kıdem tazminatının hak ediş koşullarını iş sözleşmesinin sona ermesine ilişkin belli hallere indirgediler. Kıdem tazminatı işçilerin kafasının üzerinde Demokles’in kılıcı gibi kullanıldı. İşçilerin olumsuz iş koşullarına kıdem tazminatı için mahkum olmak zorunda bırakıldığı bir sistem haline getirildi. ‘Üç tane tutanak tutarım, seni kapının önüne koyarım. Beş kuruş tazminat ödemem gider mahkemelerde sürünürsün’ diye özetleyebileceğimiz bir anlayış hakim oldu. Zaten Türkiye’de işçilik alacaklarının güvencesi olmadığı için, kıdem tazminatının hem hak ediş aşamasında hem de diyelim ki mahkeme kararına bağlansa dahi iflas haciz hali gibi durumlarda ulaşılamayan işçilerin bir türlü elde edemediği bir hak haline dönüştü. Şu an uygulanan sistem içerisinde 1 yıllık kıdem yetiyor, iş sözleşmesi yine haklı bir neden olmaksızın işveren ya da haklı bir nedene dayanarak işçi tarafından sona erdirilmesi, askerlik, emeklilik, kadın işçinin evlendikten sonraki bir yıl içerisinde iş sözleşmesini sona erdirmesi, işçinin sağlık işinden kaynaklanan sağlık sebepleri halinde, geçici iş göremezlik süresinin ihbar önellerine eklenen 6 haftalık süreyi aşması hallerinde hak edilebilen bir tazminat haline dönüştü.
Aslında kıdem tazminatı işçinin rehin tutulan ücretidir. İş hukukunda temel kural, işçi önceden çalışmadan işçiye hiçbir hak verilmemesidir. Dolayısıyla kıdem tazminatının karşılığını işçi önceden çalışmıştır. İşçinin işyerine olan aidiyetini, hatta onların terminolojisine göre sadakatini sağlayabilmek için, kıdem tazminatının tutarı her yıl için yasaya göre işveren tarafından alıkonulmaktadır. Yani bu para işçinin parasıdır, bu nedenle de kıdem tazminatının fesih şekline tabi tutulması niteliğine, işçinin parası olma özelliğine aykırıdır. Bu aykırılık 1950 yılından bu yana da sürüyor.
DAHA ÖNCE "GÜNEY KORE MODELİ" DİYE ÖNÜMÜZE GELMİŞTİ
Peki mevcut kıdem tazminatı uygulaması yerine nasıl bir düzenleme yapmayı hedefliyorlar?
2019 yılında dönemin Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından da satır arasında Güney Kore modeli olarak adlandırılmıştı. Bir anda medya, kıdem tazminatında Güney Kore modelini önümüze koydu. Güney Kore’de daha önceki uygulamaya göre bizdekine benzer şekilde beşten fazla işçi çalıştırılan bir işyerinde çalışan her işçi bir yılı doldurması halinde 15 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı alıyordu. Ancak bir süre sonra kıdem tazminatı sistemini, takviye ikame bir emeklilik sistemi haline dönüştürdüler. Güney Kore, OECD ülkeleri içerisinde yaşlı yoksulluğu en yüksek olan ülke, 65 yaş üstü nüfusun yoksulluk oranı sıralamasında ilk sırada. İkincisi OECD ülkeleri içinde kamu emeklilik harcamalarının gayri safi yurt içi hasılaya oranı açısından baktığımızda yüzde 3 ile en düşük ülke. Yani kamu emeklilik sisteminden bilerek çıkmış, minimal düzeyde emeklilik sisteminde var ve bu sistem yoksulluktan başka bir şey getirmiyor. Bu sistemi iki şekilde düzeltebilirsiniz; emeklilik sistemini değiştirirsiniz, emekli aylıklarını yükseltirsiniz, aylık bağlama oranını yükseltirsiniz. Doğrudan emeklilere kaynak aktaran, emekli olmadan önceki yaşam standartlarını sürdürebilecekleri koşullar yaratırsın ya da dersiniz ki “Benden bu kadar bundan sonra başının çaresine bak, başının çaresine bakman için de sana yollar öneriyorum” Bu yollardan biri ikame emeklilik sistemi, yani yaşlılığın getirdiği riski kamu emeklilik sistemi içerisinde prim ödeyerek satın alacaksın; bu yetmeyecek yine para ödeyerek o yetersizliği ikame etmek üzere birtakım şirketlere, emeklilik sistemlerine kaynak aktaracaksın. Buna da tasarrufa zorlama diyorlar. Ben zaten çalışırken hayatımı idame ettiremiyorum, geleceğe yönelik olarak da bireysel emeklilik sistemleri üzerinden sermayeye para aktarmam bekleniyor. Sermayeye diyorum çünkü bireysel emeklilik sistemlerinin topladıkları paraları nasıl değerlendirdiğine baktığımızda gerçekten de sermayeye doğrudan kaynak aktarıldığı görülüyor. Aslında bu paraları nasıl değerlendiriyorlar diye sorduğumuzda bize söylenen üretime yönelmesi için sanayinin finansmanında kredi olarak kullanılacağı ama böyle kullanılmıyor. Bireysel emeklilik sistemleri de hazine garantili fonlara yöneliyorlar. Hazine garantili fonları satın aldığı zaman faiz alıyorlar, peki bu faiz ne oluyor? İç borçlar hanesine yazılıyor. Bu borcu kim ödüyor, yine ben ödüyorum. Doğal olarak benden alınan paralar doğrudan sermayeye kaynak oluyor. Bireysel emeklilik istemlerinde Almanya’da, Amerika’da sosyal güvenlik fonlarında biriken paralar bizim gibi ülkelere geliyor ve yüksek faizle garantili bir şekilde değerlendiriliyor yani onların kamu emeklilik sistemi paralarını değerlendirip dışardan eklemeler yaparken bizde ne oluyor? Tıpkı Amerikan ya da Alman emeklilik sisteminin faizlerin yüksek olmasını kendileri açısından bir gelir kapısına dönüştürdükleri gibi; bireysel emeklilik sistemleri de hazine garantili fonlar üzerinden yine benim ödeyeceğim parayı benim cebimden alıyor.
"BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİNİ HEDEF OLARAK KOYUYORLAR"
Kıdem tazminatı ile bu durumun ne alakası var diyorlar. Bu alakayı ben kurmuyorum, bakalım 11. kalkınma planı çerçevesinde Türkiye’nin makro ekonomik politikalarını şu şekilde yönlendireceğim diye hükümet ilan ediyor. Şimdi yine bu planda Kişilerin emeklilik gelirlerinin artırılmasını teminen kamu emeklilik sistemi dışındaki diğer emeklilik sistemlerine katılım teşvik edilecektir deniliyor. Bunun anlamı, kamu emeklilik sistemi yine minimal düzeyde ödemeler yapmaya devam edecek ancak bunun getirdiği yoksulluğu giderebilmek için bireysel emeklilik sistemlerine yönelmek zorunda kalacağım. Bugün emeklilere zam veriliyor ancak bu zammı hazineden doğrudan emeklilerin kök ücretlerini artırmak yerine 5 bin 500 lira olan emekli maaşını, 7 bin 500 yaptılar. Aradaki farkı da hazineden karşıladılar. Asla kök ücreti 7 bin 500 liraya getirmiyorlar. Emeklilik aylıklarını kamu desteğiyle ayakta tutmaya çalışıyorlar ve bunu geçici bir politika olarak sürdürüyorlar. Seçimlere endeksli, seçimlerden sonra ‘ben bu kadarını verebiliyorum, bu parayla yetinmek istemiyorsan güvenceli benim denetlediğim yasasını çıkardığım bireysel emeklilik sistemlerine cebinden para yatır. Oradan elde edeceğin gelirle de yaşlılıktaki yoksulluğunu ikame ettir’ bunu da bir hedef olarak koyuyorlar.
Yine 11. kalkınma planında yer alıyor: tamamlayıcı emeklilik kurumlarının kapsamı genişletilerek; sektör, işkolu veya meslek esaslı tamamlayıcı emeklilik kurumlarının güçlenmesi sağlanacak. Örneğin ben avukatım kamu emeklilik sistemi içinde bana verilen aylık hayat standardımı sağlamaya yetmiyor, o zaman biz avukatlar olarak bu mesleğe yönelik bireysel emeklilik sistemi yapalım. Siz buraya para kazanırken fona prim yatırın, buradan da sizin yoksulluğunuzu ikame edelim. Riskli işkollarında çalışanlar için ise ‘Siz uzun süre çalışamayacaksanız uzun süre primde ödeyemeyecekseniz. Fiili hizmet süresi zammı dediğimiz şey de kısmi bir iyileştirme sağlıyor. Kendinizi garantiye alın, işkoluna özgü olarak tehlikeli işkollarına özgü olarak kurulan sistemlere prim ödeyin’ bunu devlet hedef olarak ilan ediyor.
"YOKSULLUĞUN ESAS NEDENLERİ ÖRTBAS EDİLECEK"
Yine aynı planda ‘Bireysel emeklilikteki otomatik katılım sistemi, sistemde kalış süresi ve fon tutarını artıracak şekilde yeniden düzenlenecek ve bireysel hesaplara dair kurulacak kıdem tazminatı fonu ile entegre edilecektir’ yani kısacası bize kıdem tazminatını siz ancak ölürseniz, çok büyük bir hastalık yaşarsanız ya da emekli olmak isterseniz alabileceksiniz. Bu hallerde kıdem tazminatını alabilmek için de sistemde kalış süreniz uzatılacak, bu 10 yıl da olabilir 15 yıl da. Dolayısıyla bir yandan benim emeklilik maaşımı aşağı çekerek beni yoksullaştıracak, bu yoksullaştırmayı kendi cebinden çıkmadan yine benim kıdem tazminatıma el koyarak onu tamamlayıcı bir emeklilik sistemiymiş gibi ikame edecekler. Bu şekilde de Sosyal Güvenlik Kurumunun yoksullar yararına gelir dağılımının düzeltilmesi işlevini en aza indirmiş olacaklar; yoksulluğu inkar etmeyecek ve çözüm yolu olarak bu sistemi gösterecek. Yoksulluğun sosyal bir sorun olarak görülmesini yoksulların kişisel yetersizlikleri nedeniyle değil; sistemin sağlıklı işlememesi nedeniyle yoksul olduğu gerçeğini örtbas edecekler. Yoksulluğun sosyal politikalarla giderilmesi gereken çağın vebası niteliğinde bir olay olduğunun üzerini örtecekler, yine bizim cebimizden çıkan parayla yoksulluğu ikame etmiş olacaklar, işverenlerin üzerindeki kıdem tazminatı yükünü kaldırmış olacaklar.
Bu acı ilacı tatlandırmaya yönelik ufak bir ek olarak kıdem tazminatı reformunun sosyal tarafların mutabakatıyla gerçekleştirileceği belirtiliyor. Sosyal tarafların önüne konulan alternatifler neler? 5510 sayılı yasa ile emeklilik aylıklarını düşürecek bir düzenleme yaptılar. Emeklilik aylıkları aylık bağlama oranı ve güncelleme katsayısı ile hesaplanıyor. Prime esas kazançla, aylık bağlama oranı çarpılarak bulunuyor. Bir çarpım işleminde iki çarpanın ikisini de düşürürseniz sonuç da düşer. Daha önce yürürlükte olan yasaya kıyasla emekli aylıklarında yüzde 35 oranında bir düşüş var. Yani bu sistemle emekliler yüzde 35 daha yoksullaştırıldı. Enflasyon, olumsuz ekonomik koşullar nedeniyle daha da yoksullaştırılıyorlar. Giderek yaşlı yoksul nüfusu artan bir ülke olmaya doğru gidiyoruz. Bunun bir sorun olduğunun farkındalar ve çözüm olarak önümüze kıdem tazminatını koyuyorlar.
Her sınıf aleyhine yapılan düzenlemede olduğu gibi sınıfın birlikte davranmasını engellemek üzere de bugüne kadar sistemin içerisinde olanların kıdem tazminatlarına dokunmayacağız diyorlar. Sisteme yeni giren birinin ise sesini çıkarması ya mümkün değil ya da onun için güncel bir mesele değil, günlük gereksinimlerini karşılamaya odaklıdır. Bu bağlam içinde kalan bir insanın 20 sene sonra başına geleceklere yönelik tavır olması çok zor. Örneğin EYT’lilere bakalım, yasa çıktığında kimsenin sesi çıkmamıştı; ne zamanki onları etkiledi bir tepki vermeye başladılar.
"İŞÇİ TEMSİLCİLERİNİN DE YER ALDIĞI ETKİN BİR DENETİM MEKANİZMASI KURULMALI"
Şu anda tartışılan tamamlayıcı emeklilik sistemini geçmişte gündeme getirdiklerinden bir farkı var mı?
Yok. Israrlı bir şekilde politikayı hayata geçiriyorlar. Bunun karşısında bizimde bize ait olan parayı korumak için bir alternatif sunmamız gerekiyor.
Nasıl bir alternatiften bahsediyorsunuz?
Kıdem tazminatının ortaya çıktığı döneme yeniden bakmak. İlk olarak kıdem tazminatının her durumda ödenmesi sağlanmalıdır. Yani kıdem tazminatını düzenleyen 1475 sayılı İş yasasının 14.maddesi kıdem tazminatını feshin şekil şartlarına bağlı olmaksızın her durumda işçiye iş sözleşmesi sona erdiğinde ödenecek şekilde düzenlenmelidir. Yani kıdem tazminatı işçinin ücreti denmeli. İşçinin ücreti dediğimiz için de gelir vergisine tabii olacaktır. Gelir vergisi kanununa istisna getirilmeli ve kıdem tazminatından gelir vergisi kesilmez diye bir düzenleme yapılmalı. Kıdem tazminatı ve işçilik alacaklarını güvence altına alabilmek için icra iflas yasası ve iş yasasında değişiklikler yapılmalı. İşçilik alacaklarının tüm alacaklardan önce ödenmesi güvence altına alınmalıdır. Eğer aciz iflas hali söz konusuysa işçilik alçaklarının devlet tarafından ödenmesi, devletin işçiye halef olarak alacağını işverenden almasına yönelik bütünsellik taşıyan haklı ve mantıklı bir politikayı tekrar tekrar gündeme getirmemiz lazım. Türkiye’de işçi alacaklarının güvencesi yok. Şu anda Ticaret Kanunu’nda gemi alacağı için getirilmiş bir güvence kadar olsun, işçilik alacaklarına güvence istiyoruz demeliyiz. Kıdem tazminatı bir tazminat değildir. İşçinin karşılığını önceden çalıştığı işverenin el koyduğu ücretidir. İşçi karşılığını önceden çalıştığı 30 yıllık parasını işverende bırakıyor ve işveren bunu kullanıyor. Bunun karşılığında bir vergi ödenecekse de işveren ödemelidir. Dolayısıyla amaç gerçekten kıdem tazminatını güvence altına almak ise işçilik alacakları bütünü içerisinde kıdem tazminatı da güvenceye kavuşturulmalıdır. Bu büyük bir eksikliktir. 173 Sayılı ILO sözleşmesi de bize böyle bir yükümlülük vermektedir. Kıdem tazminatına etkili bir güvence getirilmesi devletin işçiye 80 senelik borcudur.
Diğer yandan tek başına dağ başında yaşıyor olsanız sosyal risklerle karşılaşmazsınız. Sosyal güvenlik dediğimiz şey insanların toplumsallaşmasının beraberinde getirdiği sosyal risklere dönük önlem almaya yönelik politikaları olan ve bunları hayata geçirecek kurumsal yapısı ve bu yapıyı harekete geçirecek kendine özgü hukuku olan bütünsel bir sistemdir. Prime dayalı bu sistemin içinde yaşlılığın getirdiği sosyal risk yaşlılık nedeniyle gelirsiz kalmaktır. O zaman yaşlılık aylığım da çalışırken sürdürdüğüm yaşam standardımı sürdürebileceğim şekilde düzenlenmelidir. Bunun finansmanını da kayıt dışı çalışmanın yani vergi ve prim kaçağının ortadan kaldırılması ile sağlayabilirler. İşçilerin örgütlenmesinin önündeki engelleri ortadan kaldıracaksınız, işçiler örgütlenecek ve kayıt dışılık ortadan kalkacak. Sadece prim kaçağı üzerinden kurumun aktüeryal dengesini güncellemek mümkün olacak. Bir başka çözüm sosyal güvenlik kurumu benim primlerimi ve benim adıma işverenin yatırdığı primleri değerlendiren bir kamu kuruluşu ise özerk olmalıdır. Siyasi iktidarların seçime endeksli rüşvet niteliğindeki uygulamalarının hayata geçirilmesinin aracısı olmaktan çıkmalıdır. İşçi temsilcilerinin de yer aldığı etkin bir denetim mekanizması kurulmalı ve cezalar da artırılmalıdır. Prim aflarından vazgeçilmeli. Bir diğer finansman da servet vergisi, Türkiye OECD ülkeleri içinde en düşük servet vergisi alan ülke durumunda. Bizde toplanan vergilerin büyük bölümü dolaylı vergilerden oluşuyor, servet vergilendirilmiyor. Servet vergisi demek fonlarda, borsada parasını biriktirip paradan para kazanan, kent rantı üzerinden trilyonlara el koyanların vergilendirilmesi anlamına gelir. Servetin vergilendirilmesi yokuyla sosyal politikaların finansmanını sağlayacak kaynak transferi büyür. Bu çok kapsamlı bir sorun ve Türkiye’nin artık yüksek sesle sosyal politikaları ve talepleri tartışmasının zamanı geldi ve geçiyor.
(derleyen: mstfkrc)