23 Kasım 2023 Perşembe

CUMHURİYET KÖŞEBAŞI - 23/KASIM/2023 -

 

Bahçeli’nin elindeki suskunluk sopası (Barış Terkoğlu)

Parlamento diyoruz. Konuşmaktan geliyor. Dünyanın demokratik toplumları konuşur. Despotik, dikta, faşizan düzenler ise susma rejimleridir. 

Sanmayın hep susuyorduk. Öyle ya da böyle kimi şura kimi meclis, geleneklerimiz var. Mustafa Kemal işgal altında bile önce Meclis kurmadı mı? Harbin kanunlarına da stratejisine de konuşarak karar verilmedi mi?

Gelgelelim...

İş bugüne gelince bir demir yumruk konuşan herkesin kafasına vuruyor. Yüzde 50’lik sistemi bile tartıştırmıyor.

BAHÇELİ PROJESİ: EKMEL BEY

Önümde bir kitap var. Aslında siyasi değil. Bir işadamının, Dinçer Akyalı’nın hatıratı. Akyalı, aslında ülkücü değil. Ama ablasının ülkücü harekete gelin gitmesi sayesinde genç yaşta liderlerinin çoğunluğu ile tanışmış. O günlerden gelen ilişkileri ve akrabalıkları anlattıktan sonra kitapta şu sonuca varıyor:

“Emin Bilgiç aynı zamanda cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği ilk seçimde CHP ve MHP’nin ortak adayı olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kayınpederidir. Bu ortak aday konusunda galiba MHP başkanının dediği olmuştu. Zira ben CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ekmeleddin Bey’i yakından veya uzaktan tanıdığını hiç sanmıyorum.”

Gerçekten de halkın cumhurbaşkanını seçtiği ilk seçimde muhalefetin adayını Devlet Bahçeli belirledi. Nitekim Ekmel Bey, kaybettiği seçimin ardından MHP’ye katıldı, milletvekili oldu. İYİ Parti’yi doğuran MHP içi muhalefete katılmadı. Haliyle, muhalefetin 2014 cumhurbaşkanı adayı, 2017’de Erdoğan’ı başkan yapan sisteme destek veriyordu. Kuşkusuz bu tuhaflığın mimarı Devlet Bahçeli’ydi.

YENİ SİSTEMİN MİMARİ BAHÇELİ

Bir başka kitaptan daha bahsedeyim. “Türkiye Tipi cumhurbaşkanlığı tartışmaları”na katkı veren 30 hukukçu arasında Şükrü Karatepe de var. Karatepe yalnızca cumhurbaşkanı başdanışmanı değil, yeni anayasanın da mimarı.

Karatepe, cumhurbaşkanını halkın seçmesinin parlamenter rejimle bir çelişki yarattığını, bu çelişkileri gidermeye çalıştıklarını anlatıyor:

“Çelişkinin giderilmesi için iki seçenek vardı: Ya parlamenter sisteme dönülecekti ya da bir adım daha atılarak başkanlık sistemine geçilecekti.”

Karatepe, bu konuda “ille de başkanlık” yanlısı olmadığını şöyle anlatıyor:

“Devletin organları arasındaki dengeleri, ilkelerine uygun olarak kuran parlamenter sistem de başkanlık sistemi kadar iyi işler. Anayasadaki çelişkiler, parlamenter sistemin ilkelerine uygun düzenlemeler yapılarak da giderilebilirdi.”

Karatepe, 20 kişilik bir ekiple iki yıl süren bir çalışma yaptıklarını anlatıyor. Üç ayrı metnin hazırlandığını ifade ediyor. Bu üç metinden ikisi parlamenter sistemi öneriyor. Üçüncüsü ise başkanlık sistemini içeriyor. “Külliye’de anayasa hazırlık çalışmaları başladığında böyle dar kapsamlı bir anayasa değişikliği ile başkanlık sistemi kurulacağı yönünde bir beklenti yoktu” diyerek aslında parlamenter sistemi hedeflediklerini anlatan Karatepe, her şeyin değiştiği o anı şöyle aktarıyor:

“Üç çalışmayı da bitirdiğimiz günlerde Devlet Bahçeli, ‘Çelişki giderilsin, başkanlık sistemine geçilsin’ açıklaması yaptı.”

Üstelik, sadece teklif değil, metin de Bahçeli’den gelmiş:

“Bahçeli, çelişkinin giderilmesi için anayasada 11 maddelik bir değişiklik önerdi. MHP’li arkadaşlarla yapılan görüşmelerde değişecek madde sayısı 15’e, usul maddeleri ile beraber 18’e çıkarıldı.”

KİMSE BIR ŞEY ANLAMADI

Karatepe, değişiklik sırasında öyle anlamlı bir tartışmanın olmadığını, zaten pek kimsenin de bir şey anlamadığını söylüyor:

“Tepkilerden insanların konuyu anlamakta zorlandıkları fark edildi. Düzenleme oldukça karmaşıktı ve uzman olmayanların anlaması mümkün değildi. Üniversitelerde yaptığım konuşmalarda, bir süre sonra, hukuk fakültesi hocalarının dışında, herkesin dikkati dağılıyordu.”

Halkın neyin değiştiğini bilmediğini kabul eden Karatepe, sonuç olarak şunu söylüyor:

“Seçmen, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini öğrendiği, benimsediği, mevcut sistemden üstün gördüğü için oy vermemiştir. Millet, Tayyip Bey’e güvendiği ve inandığı için oy vermiştir.”

Başlangıçta “Hayır” vereceklerin daha çok olduğunu söyleyen Karatepe, meselenin anayasa tartışması olmaktan çıkıp, klasik bir seçime dönmesiyle referandumun kazanıldığını aktarıyor. Üstelik ona göre bile başkanlık sisteminde halen görünen sorunlar var. Kısacası ortada tartışması yapılmadan, anlaşılmadan, halkla konuşulmadan yapılmış bir düzenleme var. Üstelik sistemin sorunları olduğunu mimarı bile kabul ediyor.

SİSTEMİN KİLİDİ BAHÇELİ’NİN ELİNDE

Gelgelelim Devlet Bahçeli rejimin tartışılmasını istemiyor. Sebebi basit. Dün muhalefetteyken Ekmel Bey’i toplumun önüne koyan, kimin cumhurbaşkanı olmayacağını belirleyerek cumhurbaşkanı olacağı belirleyen kendisiydi. Bugün ise yüzde 10’luk oyla hiçbir zaman hükümet olamayacağını bilen Bahçeli, Saray’dakileri bile şaşırtarak önerdiği sistemi kontrol edecek anahtarı elinde tutmak istiyor. Adalet Bakanı’nı Erdoğan’ın seçtiği yargıya Bahçeli’nin yerleştiği, İçişleri Bakanı’nı Erdoğan’ın atadığı polis teşkilatını Bahçeli’nin kontrol ettiği gölgeli rejimi sürdürmek istiyor. Meclis kürsüsüne çıkıp köşe yazımı yumruklamasını ben böyle okuyorum. Altı yıllık sistemin açığa çıkan söküklerini sopayla görünmez kılmak istiyor. Erdoğan’ın açtığı meselenin bile üstüne beton dökmeye çalışıyor.

En tuhafı da muhalefetin bu tartışmaya yine hazırlıksız yakalanması. Tartışma iktidar masasının altından tekmelemelerle sürerken muhalefetin sürece dair anlamlı bir sözü, ürettiği politikası yok.

Önümüze dikilmiş bir koca kapı, anahtar açmazsa söz açar. Öyleyse konuşacağız...

Küresel Güney Filistin’i kabul ettirecek (Mehmet Ali Güller)

İsrail ile Hamas arasında varılan dört günlük insani ara/ateşkes anlaşması, ilerleme yönü bakımından olumludur ve Küresel Güney’in “iki devletli çözüm” hedefli çabalarının da siyasal ürünüdür.

Nitekim Küresel Güney ülkeleri bu anlaşmayı olumlu buldu ve “uluslararası toplumun gerilimi azaltma çağrısının pratikte uygulanması” olarak değerlendirdi. Arabulucu Katar’ın “Ateşkes uzatılabilir” açıklaması ise “umut veren açıklama” olarak yorumlandı. (Sputnik, 22.11.2023).

KAHİRE, RİYAD, PRETORİA

Dört günlük ateşkes çözüm olmasa da iyi değerlendirilebilirse sorunun çözümüne açılan pencere olabilir. Bunun yolu ise öncelikle İsrail’in rehinelerini kurtardıktan sonra yeniden girişebileceği bir saldırı karşısında Küresel Güney’in sergileyeceği caydırıcılıktır elbette.

75 yıldır süren bu soruna elbette hızla kesin çözüm getirebilmek mümkün değil ama çözüm hedefli ilerlenebildiği de ortada. Hem de “Çok kutupluluğun dünyaya ne yararı var” türünden apolitik görüşleri geçersiz kılacak oranda bir ilerleme bu:

-Kahire’de 21 Ekim’de “Gazze için barış zirvesi” düzenlendi: Zirve, Asya, Afrika ve Avrupa’dan 22 ülkenin bulunduğu bir uluslararası toplantıda “iki devletli çözüm” hedefinin ortaya konulması bakımından önemliydi.

-Riyad’da 11 Kasım’da Arap Ligi ile İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleri ortak zirvesi düzenledi. 57 ülkeyi bir araya getiren Riyad’daki zirve, Kahire’yi geliştirdi: İki devletli çözüm temasları için 7 üyeli Gazze Temas Grubu kuruldu, “uluslararası barış konferansı” hedefi ilan edildi.

-BRICS, 21 Kasım’da Gazze için olağanüstü konferans düzenledi. Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika dışında, 1 Ocak 2024’te örgütün tam üyesi olacak Arjantin, Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri de video konferans yoluyla yapılan zirveye katıldı. Zirvenin katılımcılarından biri de BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’ti.

İSRAİL’E KARŞI EYLEMLER

Kuşkusuz ölümlerin yaşandığı şartlarda kamuoyu haklı olarak “hemen çözüm” bekliyor, haliyle bu zirveleri de ertesi gün getiremediği barış nedeniyle işlevsiz olarak değerlendiriyor. Ama ortada 75 yıllık bir sorun var ve bugünden yarına çözüm sağlayacak bir sihirli değnek yok. Ancak en sonunda kesin çözümü sağlayacak Küresel Güney’in adım adım geliştirdiği inisiyatifi var.

Sadece şu üç zirve bile Küresel Güney’in gittikçe artan oranda bir ağırlıkla “iki devletli çözümü” bölgesel düzlemden uluslararası düzleme nasıl taşıdığını ortaya koymaktadır.

Ki bu üç zirvenin aralarında da Çin’in “uluslararası barış konferansı” çağrısı ile Çin’in Ortadoğu özel temsilcisinin temasları, BM Genel Kurulu’nda ABD ve İsrail’i 12 müttefikiyle yalnızlaştıran oylama var. Gazze Temas Grubu’nun Pekin ve Moskova ziyaretleri var. Güney Amerika ülkelerinin İsrail’le diplomatik ilişkileri kesmesi, İsrail’e silah satan ülkelerden silah alımını durdurması gibi çıkışlar var. Güney Afrika’nın İsrail’in soruşturulması talebiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne başvurusu ile Güney Afrika Parlamentosu’nun İsrail’le diplomatik ilişkileri askıya alan kararı var.

İNİSİYATİF ATLANTİK’TE DEĞİL, KÜRESEL GÜNEY’DE

Kısacası “Gazze için dünya ne yapıyor” serzenişine bu kez “Küresel Güney Gazze için bir şey yapıyor” yanıtı var. Bu çabaların “iki devletli çözümü” en sonunda Atlantik’e kabul ettireceğini göreceğiz.

İlk günden itibaren belirttik: “ABD uçak gemilerini getirdi, ABD-İsrail İran’a saldıracak, Ortadoğu haritasını yeniden çizecek, Büyük Ortadoğu Projesi’ni tamamlayacak” şeklindeki görüşlerin geçerli olabileceği bir zemin yok; tersine ABD “mevcudu koruyabilme” derdinde.

Artık inisiyatif Küresel Güney’de ve ağır da ilerlese bu inisiyatif Ortadoğu’nun bu en önemli sorununa çözüm getirecek.

İklim krizi-büyük çelişki (Ergin Yıldızoğlu)

Gelecek hafta Dubai’de COP28 iklim zirvesi toplanıyor. Zirvenin, küresel ısınmaya neden olan hava kirlenmesine, tanklar, uçaklar, bombalar füzeler, diğer patlayıcı maddelerle, bunların çıkardığı yangınlarla büyük katkı yapması kaçınılmaz bir bölgesel savaşa denk gelmesi de tarihin acı bir ironisi. Zirveye giderken yayımlanan OXFAM raporundaki bulgular ve aşağıda değineceğim siyasi gelişmeler de geleceğe umutla bakmaya pek yer bırakmıyor.

DURUM KRİTİK, ÇELİŞKİ SINIFSAL

Uygarlığın bir yok olma sürecine girmemesi için (Birçok canlı türü çoktan yok oldu ve türlerin çeşitliliği hızla azalmaya devam ediyor.) küresel sıcaklık artışının, 2050 yılına kadar, Sanayi Devrimi dönemindeki düzeyine kıyasla 1.5°C’nin altında kalması gerekiyor. Bu hedefe ulaşabilmenin yolu, 2030 yılına kadar, küresel Co2 emisyonunu yüzde 42 azaltmaktan geçiyor. Halen egemen küresel ısınma eğilimi küresel sıcaklık artışının 2030 yılına kadar 2.5-3°C düzeyine ulaşabileceğini söylüyor. 

Küresel ısınmanın bugünkü düzeyinde, bu yıl tanık olduğumuz, kimi bölgelerde 50°C’nin üstüne çıkan sıcaklara, sıcaklık dalgalarına, kuraklıklara, su baskınlarına, sellere, orman yangınlarına, bunların neden olduğu ölümlere, ekonomik yıkıma, göç dalgasına bakınca 2.3-3°C artış tam bu küresel felaket anlamına geliyor: Umutlu olmak zor.

Bu zorluk her şeyden önce kapitalist üretim tarzının ürettiği çok vahim, aşılması son derecede zor bir çelişkiden kaynaklanıyor: Küresel ısınmaya yol açan Co2 emisyonlarına en fazla neden olan kesim, aynı zamanda en korunaklı, küresel ısınmanın olumsuz etkilerinden en az etkilenen kesimdir. Örneğin, dünyanın en zengin yüzde 1’i süper yatlarıyla, özel jetleriyle, saraylarıyla, sığınaklarıyla, dünyanın en yoksul yüzde 66’sından çok daha büyük bir karbon ayak izine sahiptir. Dahası en zengin yüzde 0.1’in karbon ayak izinin hacmi, 2050 yılına kadar 1.5 derecenin altında kalmak için aşılmaması gereken düzeyin üst sınırından 77 kez daha büyüktür. Sorun yalnızca milyarderler değil. Yıllık geliri 140.000 doların üstündeki orta sınıf kesimlerini de kapsayan 77 milyonluk bir nüfusun tüketim alışkanlıkları yıllık toplam küresel Co2 emisyonunun yüzde 16’sını gerçekleştiriyor.

Görüldüğü gibi sorun sınıfsaldır. Ancak 20-30 yıl öncekine kadarki gibi öncelikle zengin ülkeler ile yoksul ülkeler arasında değil artık daha çok, etrafımıza biraz dikkatle bakınca görebileceğimiz gibi, tek tek ülkelerin içindeki zenginler ve yoksullar arasındadır. Bunlar kapitalizmin zenginleri ve yoksularıdır: Bir tarafta mülk sahibi sınıflar, kapitalistler ve ondan beslenen parazitler diğer tarafta işçi sınıfı, kır yoksulları ve nüfus fazlası olarak kent yoksulları.

ÇELİŞKİ VE PARADOKS

Bu çelişki aynı zamanda bir paradoksu da içeriyor. En çok kirletenler aynı zamanda siyasi kararlar üzerinde en etkili ve küresel ısınma karşısında en korunaklı kesimlerdir. Bunların siyaseti etkileme biçemleri, birçok analistin işaret ettiği gibi, giderek daha çok feodal özellikler kazanıyor.

Buna karşılık en az kirleten ama en çok sıkıntı çeken, aynı zamanda siyasi olarak en zayıf kesim, küresel ısınmaya karşı alınması gereken önlemlerden en çok etkilenecek toplumsal tabakalardan oluşuyor. Bunlar ekonomik krizin getirdiklerinin yanı sıra bir de alınacak önlemlerin yaşam dünyaları üzerindeki olumsuz etkilerini üstlenmek istemiyorlar, sık sık “sarı yelekler” isyanında olduğu gibi sert tepkiler gösterebiliyorlar. 

Paradoks işte burada: Bu kesimin ekonomik krizin, göçmenler krizinin etkilerine, kurulu düzenin siyasetçilerinin beceriksizliklerine karşı giderek artan öfkesini, Avrupa’da Amerika’da en son Arjantin’de, küresel ısınma olgusunu inkâr eden faşist hareketler yönlendirmeye başladılar. Böylece en az kirleten ama en çok etkilenenler, en çok kirleten ama en az etkilenenlerin çıkarlarını korumaya başlıyorlar.

Sınıf çelişkisi, bu paradoksla birlikte, umuda ve geleceğe açılan “kapının” kanatlarını bağlayan bir “kördüğüm” oluşturuyorlar. Bu kördüğümü yalnızca sosyalist hareket kesebilir. Yeter ki sosyalist hareket, gerektiğinde egemen düşünce ve meşruiyet sistemlerinin dışına çıkmayı, sınıfın geleceğiyle, canlı türlerinin geleceğini birleştirebilecek eşitlikçi, özgürlükçü demokratik bir karşıt kültürle toplumda bir heyecan yaratmayı becerebilsin.

(Cumhuriyet)

Para "kara"ysa liste de "kara"rıyor: Türkiye neden FATF 'nin gri listesinde? + Son mali gelişmeler: Bütçe, borç, vergi (Binhan Elif Yılmaz-T24)

 

Para "kara"ysa liste de "kara"rıyor: Türkiye neden FATF 'nin gri listesinde?

Türkiye'nin Gri Listede olması, uluslararası sermaye akışında cazibe eksikliği ve yabancı yatırımcının güveninin azalması anlamına gelmekle birlikte ülkeye sıcak para akışının azalmasına, TL'de değer kaybına, kamu ve özel sektör için farklı ekonomik yaptırımların gündeme gelmesine, CDS'in yükselmesine ve merkezi yönetim, yerel yönetimler, özel sektörün dış borçlanmayı daha maliyetli gerçekleştirmesine neden oluyor.

Son haftalarda gündemi sosyal medya fenomenleri ile ilgili başlıklar ve kara para aklama suçu oluşturuyor. Yasa dışı olan paranın yasal hale dönüştürülmeye çalışıldığı, vergisel yönden VUK'a muhalefet, suç örgütü kurma ve kara para aklama gerekçesiyle gözaltına alınmalar başladı.

Kara para aklama ve terörün finansmanında riski yüksek olan, iş birliğinde bulunmayan ve mücadelede önemli eksiklikleri bulunan ülkeleri, uluslararası finansal sistemin bütünlüğünü tehdit ettiği için tespit edip listeleyen bir kuruluş var: FATF (Financial Action Task Force - Mali Eylem Görev Gücü). Yüksek riskli ve tavsiyelere uymayan ülkelerin listesi olan Kara Liste dışında, riskli ve gözlem altındaki ülkelerin listesi, Gri Liste'dir.  

Kara paranın (suç gelirlerinin) aklanması ve terörizmin finansmanıyla mücadelede ülkeler arası iş birliğinin önemi büyükG-7 ülkelerinin 1989 yılında Paris'te yapılan toplantısında kurulmuş hükümetler arası bir organizasyon olan FATF, bu iş birliğinin somut örneklerinden biri. 

Toplam üye sayısının 39 olduğu FATF'de Avrupa Komisyonu ve Körfez İş birliği Konseyi'nin dışında 37 ülkenin üyeliği bulunuyor. Türkiye de FATF'ye 1991 yılından bu yana üye.

FATF'nin kuruluş amacı ilk olarak "suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanması" ile mücadeleydi. 11 Eylül saldırıları sonrasında 2001'de kuruluşun görev alanına "terörizmin finansmanı" ile mücadele girdi 2012'de de "kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanı" ile mücadele görev alanına dahil oldu.

Dolayısıyla FATF, "suç geliri aklama, terör finansmanı ve kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanı" ile mücadele konularında uluslararası standartlar oluşturulması ve söz konusu standartlarla uyumlu yasal ve kurumsal tedbirlerin alınması ve bu tedbirlerin operasyonel açıdan etkili bir şekilde uygulanmasının teşvik edilmesi amaçlarını taşıyor (Bkz.)

FATF oluşturduğu standartların uygulanma düzeyini dünyada 200 civarı ülkede izleme ve denetlemekle beraber, politika belirleyici olarak da bir rol üstleniyor. Ayrıca FATF ile ilişkili Avrupa Merkez Bankası, Dünya Bankası, İnterpol'ün de aralarında bulunduğu gözlemleyici kuruluşlar izlemeye katkı sağlıyor. FATF, Gri Listedeki ülkeleri yerinde ziyaret ederek onlardan kaynaklanan tehditlere karşı alınan tedbirleri koordine ediyor, gerekli önlemleri alıp almadıkları konusunda karşılıklı değerlendirmeler yapıyor. Burada iki önemli rapor hazırlanıyor: Karşılıklı Değerlendirme Raporu (MER) ve Takip Raporu (FUR). Ülkenin kara para aklama ve terörün finansmanı ile mücadele sistemini tanımaya yönelik olarak 40 tavsiye, 11 etkililik kriteri değerlendiriliyor.

Bunun sonucunda, her tavsiye uyumlu (C), büyük ölçüde uyumlu (LC), kısmen uyumlu (PC) ve uyumsuz (NC) olarak derecelendiriliyor. 

FATF'nin tavsiyeleri arasında "uyumsuz"ların artışıyla ülkeler kara listeye alınırken, "kısmen uyumlu"ların çokluğunda Gri Listeye giriyor. İşte bu Gri Listede yer almak, o ülkenin kara para aklama ve terörün finansmanıyla mücadelesinin yeterli olmadığı anlamına geliyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığı'na bağlı MASAK, Türkiye'nin FATF temsilciliğinde en önemli mercii. 2006 yılında kamuoyunda Kara Para Kanunu olarak da bilinen 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun çıkarıldı. Ardından kanun kapsamı yönetmelikler ile 2008, 2011, 2012 ve izleyen yıllarda genişletildi. 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun 2013 yılında yürürlüğe girdi. Önleyici tedbirlerin güçlendirilmesi amacıyla çok sayıda yönetmelik geliştirildi ve ilave değişiklikler yapıldı.

Türkiye FATF'ye üyeliğinden bu yana diğer üye ülkeler gibi izlenme sürecinde. Terörizmin finansmanı ve kara paranın aklanmasıyla mücadelenin çerçevesini güçlendirmek için gerekli adımları atıp atmadığımız izleniyor. Bu izlenme sürecinde FATF tespit ettiği eksiklikleri iki yılda bir güncelliyor.

Türkiye 2007 yılında FATF Karşılıklı Değerlendirmesine tabi tutulmuştu. 2014'te de bir ekip tarafından değerlendirme gerçekleştirildi: 2007'deki karşılıklı değerlendirmede 12 tavsiyeye büyük ölçüde uyumlu; 22 tavsiyeye kısmen uyumlu, 11 tavsiyeye uyumlu değil, 1 tavsiye uygulanamaz olarak değerlendirildi. Karşılıklı değerlendirme raporunun kabul edilmesinin hemen ardından takip sürecine alındı. Ekim 2014'te Türkiye, temel tavsiyelerin çoğuna tatmin edici bir uyum düzeyine ulaşması nedeniyle takip sürecinden çıktı. Ancak FATF, 21 Ekim 2021'de Paris'te gerçekleştirilen toplantıların sonunda Türkiye'yi, Ürdün ve Mali'nin yanında Gri Listeye aldı. FATF'nin bu kararına göre Türkiye kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanıyla mücadelede yeterince çaba göstermiyor. Özellikle son yıllarda yaşanan mülteci akınının yasa dışı finansman risklerini arttırdığı düşünülüyor.

2019 yılında ise 5-21 Mart 2019 tarihlerinde FATF uzmanları yerinde ziyarette bulundu ve Kara Paranın Aklanmasının ve Terör Finansmanının Önlenmesine Yönelik Tedbirlere İlişkin Karşılıklı Değerlendirme Raporu – Türkiye (Aralık 2019) (Bkz. Mutual Evoluation Report, Turkey, 2019) hazırlandı. Bu rapor Türkiye'de yürürlükte olan kara para aklama, terörün finansmanıyla mücadele tedbirlerini özetliyor. FATF, Türkiye'nin bu rapordaki 40 tavsiyesine uyum düzeyini ve bu suçlarla mücadele sisteminin etkinlik düzeyini analiz ediyor ve sistemin nasıl güçlendirilebileceğine ilişkin öneriler sunuyor.

2019 Raporunda ise bu tavsiyelerdeki Teknik Uyumluluk derecelerine göre 17 tavsiyeye büyük ölçüde uyum gösterildiği, 10 tavsiyeye kısmen uyumlu ve 2 tavsiyeye uyumsuz olunduğu sonucuna varıldı.

Türkiye'nin FATF tarafından Gri Listeye alınma sürecini, nedenlerini ve alınacak tedbirleri içeren bu raporun (238 sayfa) en önemli noktalarını sizler için kısaca özetledim:

Raporun önemli bulguları şunlardır:

  • MASAK'ın çok çeşitli kamu ve özel sektör veri tabanlarına elektronik erişimi bulunmaktadır ve bu da kapsamlı mali istihbarat ürünleri üretmesine olanak sağlamaktadır. MASAK, operasyonel ve stratejik analizleri gerçekleştirmek için çeşitli bilgisayar teknolojileri araç ve tekniklerini kullanmaktadır. Türkiye bu şekilde kara para ve terör finansmanı risklerinin değerlendirilmesi ve yurt içi koordinasyonun yanı sıra uluslararası iş birliği konusunda da önemli düzeyde bir etkinliğe ulaşmaktadır.
  • Raporda terörün finansmanı riskinin, EGM ve MASAK gibi kilit kurumlar tarafından iyi anlaşıldığı belirtilmektedir. MASAK'ın özellikle EGM ve finansal kuruluşlarla koordineli çalışmalarına atıf yapılmaktadır. Ancak 2016 darbe girişiminin MASAK'ın iş yükü üzerinde yarattığı muazzam artışın, kara para aklama ile ilgili takip ve analiz çalışmaları aleyhine çok önemli etkiler yarattığına vurgu yapılmaktadır.
  • Raporda Türkiye'nin yetkililerin bir dizi tedbir yoluyla suç gelirlerine el koymasına imkân verecek yeterli bir yasal çerçeveye sahip olduğu, ancak bu araçların ne kadar etkin kullanıldığını ortaya koymak için istatistiksel veri ve diğer kanıtların sınırlı bir şekilde sağlandığı ifade edilmektedir.
  • Raporda Türkiye'nin 2016'daki darbe girişiminin ardından FETÖ/PDY'ye karşı etkin bir şekilde uygulanan geçici tedbirleri yürürlüğe koyduğu, her ne kadar suçluları suç gelirlerinden mahrum bırakma konusunda üst düzey bir kararlılık gösterse de bunun suçluların yasadışı kazançlarından kalıcı olarak mahrum bırakılmasına yönelik pratik etkisinin zayıf kaldığı bilgileri yer almaktadır.
  • Raporda bankaların kara para aklama risklerine ilişkin iyi bir anlayış, yönetim ve raporlama tekniğine sahip olsa da terörün finansmanı riskine ilişkin yaklaşım/anlayışın, kara para aklama riskine ilişkin yaklaşım/anlayışına göre nispeten daha zayıf kaldığı üzerinde durulmaktadır.
  • Raporda BDDK, SPK ve Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından bankaların ve diğer mali kuruluşların lisanslandırılmasına yönelik uygulanan uygunluk testleri de dahil olmak üzere denetim tedbirlerinin genel olarak iyi gelişmiş olduğu tespit edilmektedir.
  • Rapora göre Türkiye, Birleşmiş Milletler GK hükümleri uyarınca terörizmle ilgili prosedürü gecikmeyle uygulamaktadır.
  • Rapora göre finans sektörü ve diğer ilgili sektörlerdeki kara para aklama ve terörün finansmanı risklerini ele almaya ve azaltmaya yönelik denetim ve izleme, iyileştirici önlemlerin alınmasına yol açmış olsa da uygulanan yaptırımların her zaman etkili, orantılı ve caydırıcı olmadığı ifade edilmektedir.
  • Raporda MASAK tedbirler ve malvarlığının dondurulması gibi konulara ilişkin usul ve esasları belirleyen Genel Tebliğler yayımlamış olsa da özellikle siyasi nüfuz sahibi kişilere uygulanan denetleyici ve önleyici tedbirlere uyulmamasına ilişkin yaptırım rejimi gibi alanlarda hala eksiklikler olduğu belirtilmektedir. Ayrıca, özellikle terörün finansmanının kötüye kullanılması riskiyle karşı karşıya olan kâr amacı gütmeyen kuruluşlara, derneklere, vakıflara uygulanan rejimi, terörizm ve nükleer silahların yayılmasına ilişkin hedeflenen mali yaptırımları etkileyen teknik eksiklikler hâlâ mevcuttur.
  • Son olarak Türkiye, mali istihbarat ve diğer bilgilerin toplanması ve kullanılması, kara paranın aklanması ve terörün finansmanı soruşturma ve kovuşturmaları, müsadere, denetim, önleyici tedbirlerin uygulanması ve hukuki yapıların kötüye kullanılmasının önlenmesi konularında orta düzeyde bir etkinlik göstermektedir. Terörizm ve nükleer silahların yayılmasına ilişkin hedeflenen mali yaptırımların uygulanmasında temel iyileştirmelere ihtiyaç vardır.

Tüm finansal kurumların ve devlet otoritesinin terörün finansmanında suistimal edilmemesi ve risklerle karşılaşmaması için, kara para aklamanın önlenmesine yönelik tedbirlerin yanı sıra terörün finansmanının önlenmesine yönelik de risk temelli yaklaşımların uygulanması ve vergi mevzuatının uyumlu hale getirilmesi önem taşımaktadır. Türkiye'nin bu mücadelede aldığı tedbirler, yasal düzenlemelere uyum ve denetime ilişkin olarak FATF'nin Gri Liste kararının bağlayıcılığının en önemli unsuru, öncelikle ülkenin itibarıdır.

Türkiye'nin Gri Listede olması, uluslararası sermaye akışında cazibe eksikliği ve yabancı yatırımcının güveninin azalması anlamına gelmekle birlikte ülkeye sıcak para akışının azalmasına, TL'de değer kaybına, kamu ve özel sektör için farklı ekonomik yaptırımların gündeme gelmesine, CDS'in yükselmesine ve merkezi yönetim, yerel yönetimler, özel sektörün dış borçlanmayı daha maliyetli gerçekleştirmesine neden oluyor.

Sosyal medya fenomenleriyle ilgili haberler ve hukuki süreç gündemi uzun bir süre daha meşgul edecek, çünkü Türkiye yukarıda bahsettiğim ve tüm toplumu ilgilendiren ekonomik ve siyasi riskleri en aza indirmek için Gri Liste'den çıkmak istiyor.

Son mali gelişmeler: Bütçe, borç, vergi 

2023 yılı kümülatif bütçe açığı da 608 milyar TL'ye yükseldi ve açık tutarı 2023 bütçesi için öngörülen bütçe açığına yaklaştı

Bu yazımda kamu maliyesi alanında son üç gün içindeki oldukça önemli gelişmeleri ele alacağım. İlk olarak bugün ekim ayı merkezi yönetim bütçe gerçekleşmeleri açıklandı. İkinci olarak Hazinenin kasım ayı borçlanma takvimi çok yoğun ve kaynak temini hem güç hem maliyetli. Üçüncü olarak da devlet alacağının peşinde ve gecikme zammı vb. yükümlülüklere "zam" yaptı.

Bugün yayımlanan bütçe gerçekleşmelerinden başlayalım: Ekim ayında 569,2 milyar TL'lik bütçe giderine karşılık 473,8 milyar TL'lik bütçe geliri elde edildi. Gelir-Gider farkı, bir başka deyişle bütçe açığı 95,5 milyar TL oldu. 2023 yılı kümülatif bütçe açığı da 608 milyar TL'ye yükseldi ve açık tutarı 2023 bütçesi için öngörülen bütçe açığına yaklaştı. Ancak bir bütçe açığı öngörüsü daha var. O da, OVP'de 2023 yılı bütçe açığı gerçekleşme tahmini olan 1,633 milyar TL ve yüzde 6,4'lük bütçe açığı/GSYH oranı.

Burada iki olasılık üzerinde duruyorumİlki; mali yıl sonuna kadar önümüzdeki iki ayda karar alıcıların hedef bütçe açığına ulaşmada kullanabileceği yaklaşık 1 trilyon TL kaynak var ve bütçe açığında beklenmedik artışlar ortaya çıkacak demektir. Yerel seçimler için özellikle hanehalkı transferleri, hazine yardımlarındaki vb. artışın bütçe açığı üzerinde etkisi olacaktır. İkincisi; 2021 ve 2022 yılları bütçe açığı hedeflerinde olduğu gibi yine aşağı yönlü revize gelmesi. Hatırlarsak 2022 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda GSYH'ye oranla bütçe açığı yüzde 3,5 öngörülmüşken, ek bütçe çıkarıldı, yüksek enflasyon vergi gelirlerini besledi ve bütçe açığı öngörülenin altında kalarak yüzde 1 seviyesinde gerçekleşti. 2023 yılı da yükselen enflasyon ile geçiyor ve 2024 yılı ortasına kadar enflasyon oranının yüzde 70'lerde olması bekleniyor. Vergi gelirleri ki özellikle tüketim vergilerindeki hasılat beklentisi sonucunda 2023 kümülatif bütçe açığı 1,6 trilyon TL'ye ulaşmayabilir.

Ancak ikinci olasılığı faiz dışı açık için söyleyemem. Çünkü ekim ayında bütçeden iç ve dış borç faiz giderleri 66,8 milyar TL'ye ulaşırken faiz dışı açık (bütçe açığı - faiz giderleri) 28,7 milyar TL'ye çıkmış oldu. Geçtiğimiz hafta ekim ayı hazine nakit dengesi açıklanmıştı ve hazine nakit dengesi 82,2 milyar TL açık vermişti. Faiz dışı açık ise 25,8 milyar TL idi. Hazine nakit gerçekleşmelerine göre bu açık iç borçlanmayla finanse edilecek; 82,6 milyar TL kullanım ve 22,5 milyar TL ödeme şeklinde. Bu arada kasım ayında Hazine 78,4 milyar TL iç borç servisi gerçekleştirirken 78 milyar TL iç borçlanmaya gidecek.

Borçlanmanın maliyeti düşerse faiz dışı dengeyi konuşabiliriz. İç borçlanmadaki yoğun takvime bakalım ama faiz dışı denge için ümit vermiyor:

Hazinenin kasım ayı iç borç takviminde 8 iç borç ihalesi vardı. 4'ü geçtiğimiz hafta, 4'ü bu hafta gerçekleşti. 6 ve 7 Kasım ihalelerinde 2 yıl vadeli devlet tahvili ihalesinde ortalama bileşik faiz yüzde 42,18 (net elde edilen yaklaşık yüzde 52) iken 10 yıl vadeli devlet tahvilinki ise yüzde 32 olarak gerçekleşti. Bu arada 2 yıl vadeli tahvil ihalesinin yüzde 41,4'ü karşılanırken 10 yıl vadelininki yüzde 52,6'sı karşılandı.

Kısa vadeli, özellikle 2 yıl vadede risklerin ağırlıklı fiyatlaması devam ederken, kısa vadeli faizlerdeki sert hareketler ile beraber verim eğrisi terine döndü. Burada kısa vadeli risklerin karar alıcılar tarafından doğru analiz edilmesi, iç borç faizlerinin bütçedeki yükü ve faiz dışı açık hedefi açısından önem arz ediyor.

Hazinenin bu hafta iki tahvil ihalesi daha gerçekleşti; ilki 5 yıl vadeli sabit kuponlu (6 ayda bir kupon ödemeli) devlet tahvili, ikincisi ise 7 yıl vadeli değişken faizli (6 ayda bir kupon ödemeli) devlet tahvili. 5 yıl vadelinin ortalama bileşik faiz yüzde 35,68 olurken ihalenin yüzde 50,2'si karşılandı. Bu ihaleyle Hazine 9,1 milyar TL borçlanmış oldu. 7 yıl vadelinin faizi de yüzde 19,75 oldu ve talebin yüzde 58,1'i karşılandı. Hazine bu ihaleyle 11.9 milyar TL daha borçlandı.

Ayrıca Hazine bu hafta 3,5 milyar TL tutarında sabit kira getirili kira sertifikası  ihracı da gerçekleştirirken, bir de 5 yıl vadeli TÜFEX ihracıyla 10,5 milyar TL daha borç geliri elde etti ama bu ihaleye ilgi çok düşük düzeyde kaldı (yüzde 29,7). 

İç borçlanma araçlarında verim eğrisi tersine dönerken maliyet bütçeyi zora sokuyor. Ayrıca iç borcun yükü de artıyor, iç borç stokunun milli gelire oranı yüzde 25'in üzerine çıkmış durumda.

Son gelişme de devletin alacağı ve yaptığı "zam" ile ilgili:

14.11.2023 tarih 7782 sayılı CB Kararı ile kamu alacaklarında gecikme zammı oranı aylık yüzde 3,5 (önceki yüzde 2,5), yıllık yüzde 42 (önceki yüzde 30) oldu. Gecikme zammındaki artış oranı yüzde 40.

Gecikme zammı oranındaki bu artış gecikme faizi ile pişmanlık zammı ve izaha davet zammı oranlarını da değiştirdi. O nedenle gecikme faizi, pişmanlık zammı ve izaha davet zammı oranları da aylık yüzde 3,5 ve yıllık yüzde 42'ye yükselmiş oldu.

Ayrıca aynı gün yayımlanan 7 No.lu Tahsilat Genel Tebliğine göre; 14 Kasım'dan itibaren yapılacak başvurulara dayanılarak tecil edilecek (ertelenecek, taksitlendirilecek) kamu alacağına aylık yüzde 3, yıllık yüzde 36 (önceki yüzde 24) oranında tecil faizi uygulanmaya başladı. Bu tebliğ ile tecil faiz oranında yüzde 50 artış yapılmış oldu.

Yükümlülerin ödevlerini zamanında yerine getirmediklerinde ödediği bu ek yükümlülüklere karşılık, devletin fazla/yersiz tahsil ettiği için iadesi gereken yükümlü alacaklarında böyle yüksek bir faiz hesaplanmıyor, sadece yüzde 9. O nedenle yükümlünün alacakları yüksek enflasyon karşısında eriyor.

(Binhan Elif Yılmaz-T24)

22 Kasım 2023 Çarşamba

KISA KISA GÜNDEM BAŞLIKLARI - 22/KASIM/2023

 

Ünlü futbolcuları dolandırdığı iddia edilmişti... Arda Turan ile konuşmaları ortaya çıktı! (Cumhuriyet)

Ünlü futbolcuların aralarında bulunduğu 18 kişiyi dolandırdığı iddia edilen banka müdürü Seçil Erzan ile Arda Turan'ın telefon görüşmeleri ortaya çıktı. Arda Turan'ın konuşmalarda tüm malvarlığını Seçil Erzan'a verdiği görülüyor. (https://www.cumhuriyet.com.tr/spor/unlu-futbolculari-dolandirdigi-iddia-edilmisti-arda-turan-ile-2143860)

Prof. Dr. Kadıoğlu'ndan 'Antakya' uyarısı: O fay kırıldığında bugünkünden daha kötü olur (Cumhuriyet)

Kahramanmaraş depremlerinde etkilenen yerlerden biri olan Hatay'da araştırmalarını sürdüren Prof. Dr. Yusuf Kağan Kadıoğlu, Antakya için kritik uyarıda bulundu. Antakya'da gerilme hareketinin etkisiyle oluşan bir fay hattı olduğuna dikkat çeken Kadıoğlu, "O fay hattı kırılmadı, kırılabilir. (https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/prof-dr-kadioglundan-antakya-uyarisi-o-fay-kirildiginda-2143875)

Vakıflara kıyaktan, usulsüz konaklamaya… Üsküdar Belediyesi’nde liste liste usulsüzlük (Rıfat Kırcı-Cumhuriyet)

Sayıştay’ın raporları AKP’li belediyelerdeki usulsüzlükleri ortaya çıkardı. AKP’li Üsküdar Belediyesi’ne ilişkin hazırlanan raporlarda vakıf ve derneklere yapılan kıyaktan, mevzuata aykırı şekilde danışman atanmasına, kadar pek çok usulsüzlük yer aldı. (https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/vakiflara-kiyaktan-usulsuz-konaklamaya-uskudar-belediyesinde-liste-2143874)

MESS işçilere sefalet teklif etti, arabulucuya gidilecek (Evrensel)

2023-2025 yıllarını kapsayan 150 bin işçiyi ilgilendiren MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde tarafların anlaşamaması üzerine uyuşmazlık tutanağı tutuldu.

150 bin işçiyi ilgilendiren MESS grup toplu iş sözleşmesi (TİS) süreci kapsamındaki görüşmelerin beşinci oturumunda MESS’in işçilere teklifi sefalet oldu. Görüşmelerde uzlaşma sağlanamaması üzerine uyuşmazlık tutanağı tutularak, arabulucu süreci başlatıldı. Görüşmelerde anlaşma sağlanamayan ve uyuşmazlık tutanağı tutulmasına neden olan maddeler arasında ücret artışına ilişkin maddeler ve sosyal haklara bağlı olan parasal maddeler yer aldı. MESS sözleşmenin 3 yıllık olmasını isteyip ilk 6 ay için ücretlere yüzde 35 zam, diğer 6 aylık periyotlar için TÜFE oranında artış teklif etti. Sosyal haklar için ise ilk yıl için yüzde 65, 2. ve 3. yıllar için de TÜFE oranı kadar artış önerdi.  MESS’in bu teklifine karşı uyuşmazlık tutanağı tutularak arabuluculuk süreci başlatılmış oldu.

AKP’li Beyoğlu Belediyesi ruhsatsız otopark işletmiş! (Cengiz Karagöz-Cumhuriyet)

Sayıştay, 2022 yılına ait 'Belediyeler Raporu'nu yayımladı. Böylece AKP’li belediyelerdeki birçok usulsüzlük gün yüzüne çıktı.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/akpli-beyoglu-belediyesi-ruhsatsiz-otopark-isletmis-2143867)

AKP’li belediyeden şirketleri 'güldüren' ihaleler: Kamu kaynakları ile şirketlere ayrıcalık (Mustafa Bildircin-Birgün)
                                  
Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Yücel Yılmaz

AKP’li Yücel Yılmaz yönetimindeki Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin mali hesaplarına yönelik denetimlere çok sayıda usulsüzlük takıldı. Sayıştay denetimleri, belediyenin kamu zararına yol açan mevzuata aykırı ihalelerini ve kamu kaynakları ile şirketlere sağladığı ayrıcalıkları açığa çıkardı. (https://www.birgun.net/haber/akpli-belediyeden-sirketleri-gulduren-ihaleler-kamu-kaynaklari-ile-sirketlere-ayricalik-485381)

Mardin’de usullere aykırı avans ve kredi hesapları: Kayyum, Sayıştay radarına takıldı (Hüseyin Şimşek-Birgün)

                                                 Tuncer Akkoyun

Kayyum atanan belediyeler arasında yer alan Mar
din Büyükşehir Belediyesi hakkındaki tespitler, belediyenin kötü yönetim örnekleri ile dolu olduğunu ortaya koydu.(https://www.birgun.net/haber/mardinde-usullere-aykiri-avans-ve-kredi-hesaplari-kayyum-sayistay-radarina-takildi-485369

Kayyum yolsuzlukları anlatıldı: 21’inci yüzyılın en modern soygunu (Evrensel)

Halkların Demokratik Partisi Bağlar ve Kayapınar belediyelerinde yaşanan yolsuzluklara dair basın açıklaması düzenledi.(https://www.evrensel.net/haber/504111)

Son Dakika: İstanbul’da suya yüzde 15 zam! (Gökhan Kam-Cumhuriyet)

(YENİ TARİFELER BELLİ OLDU) Konutlarda geçerli olacak yeni su tarifesi ise şöyle: Konutta 0-15 metreküp arasında 1. Kademede 20,63 TL olan fiyatı, 23,72 TL’ye, 2. kademede 15-30 metreküpe kadar 29,69 TL olan fiyatı, 34,14 TL’ye, 3. kademede 30 ve üzeri metreküpe kadar 40,43 TL olan fiyatı, 46,49 liraya yükseldi. İş yerinde: 0-40 metreküp arası 1. kademede 54,04 TL olan fiyatı, 62,14 TL’ye, 41 metreküp üstü 2. kademede 62,50 lira olan fiyatın 71,87 TL’ye yükseldi.

Eski Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanlarından 400 milyon liralık sıfır otomobil vurgunu (Birgün)
İstanbul'da geçen yıl sıfır araç bulma konusunda yaşanan sıkıntıyı fırsata dönüştüren iki kişi, kurdukları araç kiralama şirketi üzerinden '0' araç satma vaadiyle 500 kişiyi yaklaşık 400 milyon lira dolandırdı. Olayla ilgili yapılan operasyonda 7 kişi tutuklanırken, mağdurlardan birinin yeni ehliyet alan eşine otomobil almak isterken dolandırıldığı öğrenildi.(https://www.birgun.net/haber/eski-diyanet-isleri-baskanligi-calisanlarindan-400-milyon-liralik-sifir-otomobil-vurgunu-485232)

BirGün yazarı Ayça Söylemez, bakan yardımcısının şikayetiyle yargılanıyor (Birgün)
Gazeteci Ayça Söylemez, Adalet Bakan Yardımcısı Akın Gürlek'in ağır ceza mahkemesi hakimi olduğu sırada kaleme aldığı 'Yetenekli hakim bey’ başlıklı yazısı nedeniyle yargılanmaya başladı. Duruşma savcısı verdiği mütalaada Söylemez'in hapsini istedi.(https://www.birgun.net/haber/birgun-yazari-ayca-soylemez-bakan-yardimcisinin-sikayetiyle-yargilaniyor-485353)

Denizli'de 8 jeotermal kaynak arama sahası için ihaleye çıkıldı (Birgün)
Denizli'nin Tavas ve Kale ilçelerinde bulunan jeotermal kaynak arama ruhsatlı saha için ihaleye çıkıldı. 

Karar, Resmi Gazete'de yayımlandı. Denizli Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı'nın konuya ilişkin ilanı, Resmi Gazete'de yayımlandı. Buna göre, Denizli'nin Tavas ve Kale ilçelerinde bulunan ve muhammen bedelleri 359 bin 272 lira ile 565 bin 396 lira arasında değişen 8 sahanın ayrı ayrı ihalesi yapılacak.

'Solcular şeytan topluluğu' ifadelerinin yer aldığı kitap okullarda dağıtıldı (Hasret Gültekin KOZAN-Evrensel)

"Solcular şeytan topluluğu" ifadelerinin yer aldığı Sezai Karakoç'a ait olan "Diriliş Neslinin Amentüsü" adlı kitap Kocaeli'de İl Milli Eğitim Müdürlüğü eliyle 38 okulda öğrencilere dağıtıldı.

(SUÇ DUYURUSUNDA BULUNULDU) Eğitim-İş Kocaeli 1 No'lu Şube de kitapta halkı kin ve düşmanlığa teşvik eden ifadelerin yer aldığını belirterek Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Kamu görevlileri hakkında yapılan suç duyurusu öncesi Kocaeli Adliyesi önünde açıklamalarda bulunan Eğitim-İş Sendikası Kocaeli 1 No'lu Şube Başkanı Sabri Mutlu, "Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Cumhuriyeti Korumak, Çocukları korumakla başlar' veciz sözü ilke olarak kabul eden Eğitim İş Sendikası olarak talebimiz dağıtılan bu ayrıştırıcı, bölücü kitapların bir an önce toplatılmasıdır. Okullar siyaset alanı olmamalı ve bu ülkenin geleceği çocuklarımız Milli Eğitim Temel Kanunu doğrultusunda yetiştirilmelidir. Buna benzer uygulamaların çocuklarımız ve öğrencilerimiz üzerinde telafisi mümkün olmayacak sorunlar doğuracağı bir gerçektir. Eğitim-İş Sendikası olarak, bu sorunların yaşanmaması adına, proje kapsamında dağıtılan bu tür kitapların okullarımızdan acilen toplatılmasını istiyor, bu vahim durumun takipçisi olacağımızı yetkililere ve kamuoyuna duyuruyoruz" dedi. Kitapta yer alan bazı metinler şöyle: "....insanları da şöyle bölümlüyorum; hakikate uyanlar, sağcılar; karşı çıkanlar, solcular, hakikat yolunu sürdürenler, gerekirse bu uğurda bütün çıkarlarını hatta canlarını feda edenler, hakikat yarışçıları, öncüler. İşte bu anlamda sağcıyım. Batılı anlamda sağcılık, solculuktur benim gözümde. Ya da solculuktan farksızdır. Kapitalizm, benim gözümde solun bir yüzü, komünizm öbür yüzüdür. İnsan olan derim tükürsün ikisinin de suratına. Solcular gerek başkalarını sömürmeleriyle gerek insanların muhtaç oldukları gerçek barışı doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yıkmakla toplumların çürümesine, insanların red ve isyanın pençesine düşmelerine sebep olurlar. Kin ve öç tohumunu ekerler. Silahları propagandadır. Ne kadınlara ne yaşlılara ne yoksullara ne öksüzlere acırlar. Gözlerine kan bürümüştür. Gerçek sağ, Kur'an'da tanımlanmıştır. Kur'an'da, sağcılar, Allah topluluğu, solcular da şeytan topluluğu olarak, sağcıların topluluğu uğurlu topluluk, solcu topluluk da uğursuz topluluk olarak vasıflandırılmıştır.Diriliş, uğurlu, iyilikçi topluluğu gerçekleştirme yoludur. Diriliş, şeytanın topladığı ve uğursuzluk saçan her topluluğu dağıtma, Allah'ın ipine sımsıkı sarılan topluluğu kurma yolu, yöntemi ve savaşı demektir..." (https://www.evrensel.net/haber/503992)

(derleyen: mstfkrc)