Çocuğun rızası varmış!(Barış Pehlivan)
Korkulan oldu, şu cümle yazıldı: “Mağdurun, şüpheli ile rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğinin kabul edilmesi gerekiyor.”
Bu yılın başlarıydı... Vicdanı olan bir bürokrat ulaştı, “Bu dosya kapatılmak isteniyor” dedi.
O dosya, 17 yaşındaki E.M’ye tecavüz edilmesini anlatıyordu. Sadullah Alagöz adlı AKP’li iş insanı, siyaset ve bürokrasideki gücüyle korkutup küçük kıza tecavüz etmekle suçlanıyordu.
Biliyorsunuz aylar geçmesine rağmen ilerlemeyen soruşturma, “SS” kitabında yazmamızla Türkiye’nin gündemine geldi. Şüpheli Alagöz’ün, tecavüz mağduru olan çocuğu korumakla görevli Aile Bakanı Derya Yanık ve Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz ile buluşmasını tüm engellemelere rağmen konuştuk.
Ve şimdi...
Tecavüz olayından bir yıl sonra iddianame tamamlandı. Sekiz sayfalık o iddianameyi okuyorum ve maalesef korktuğum oluyor. Zira, savcı tecavüzün yaşanmadığını düşünüyordu. Bu yüzden “nitelikli cinsel istismar” suçlamasını düşürüp davayı farklı bir yöne kaydırıyordu: “Cinsel ilişkinin zorla olduğuna dair yeterli, somut ve inandırıcı delil elde edilemediği ve mağdurun şüpheli ile rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğinin kabul edilmesi gerektiği, bu şekilde şüphelinin mağdurla rızası ile cinsel ilişkiye girmek suretiyle reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu işlediğine dair hakkında kamu davası açmaya yeter delil ve şüphe bulunduğu anlaşıldı.”
Mağdur çocuk E.M’nin pantolonunda ve bluzunda şüpheli Alagöz’ün DNA’sı bulundu.
Adli Tıp Kurumu buna dair rapor yazıp delili kanıtladı.
Evet, ama ne önemi var! “Mağdurun olaydan hemen sonra değil de 10 gün sonra şikâyette bulunmasını” ilk gerekçe olarak iddianameye yazıp “Rızası var” deniyordu.
O ÇOCUK HALEN KORKUYOR
Ne desem eksik ne desem hafif kalacak. Mağdur E.M’nin davası 5 Mart 2024’te Ankara 47. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Şimdilik son söz ise çocuğun avukatı Çisel Demirkan’da: “Bakınız, tecavüzcüsüyle yıllarca aynı evde yaşayanlar var. Babasından gördüğü istismara rağmen, onun çocuğunu doğuran insanlar var. Sanki böyle bir ülkede yaşamıyormuşuz gibi, bir çocuğun şikâyet için 10 gün beklemiş olması ve habersiz olan ailesiyle birlikte şüphelinin yanına gitmek zorunda kalması ‘rıza göstergesine’ sokulmaya çalışılıyor. Bu kabul edilebilir mi? Bir çocuğun çektiği ıstırabı, bir şekilde rıza kavramına sokmak için ‘reşit olmayanla cinsel ilişki’ olarak adlandıramayız. Çocuk hiçbir zaman buna rıza göstermedi ve rızası olmadığını her alanda söyledi. Değişen savcıları, dosyaya girip çıkanları, sizin yazdıklarınızı, en son yargı skandalını düşünün... Bu çocuk hangi şartlarda bu ülkenin hukuk sistemine güvenebilsin? Bir kız çocuğunun yaşama hakkı yok mu bu ülkede? Bu çok acı ve bu iddianame bunun ilanı. Belli yerlerde tanıdıklarınız varsa ve birazcık güçlüyseniz, istediğiniz gibi oynayabiliyorsunuz DNA raporu bile aylar sonra alınabildi bu dosyada. ‘DNA bu şüphelinin DNA’sıdır’ denilmesine rağmen, 18 yaşından küçük bir çocuk karşınızda olmasına rağmen, biz bunu istismar olarak kabul ettiremiyoruz! Neden? Neymiş, 10 gün beklemiş! Aylarca bekleyenler var korkularından... O çocuk halen korkuyor.
Bu mu adalet?
Bu mu bizim insana, kadına, çocuğa verdiğimiz güvence?
Bu mu hukuk sistemi?”
AKP’nin kendisi kadına şiddeti artıran bir neden! (Zülal Kalkandelen)
Sabah saatlerinde sosyal medya hesaplarından onun adına paylaşımlar yapılmıştı.“En başta inancımızın, medeniyetimizin, değerlerimizin karşısında durduğu bu sorunun tamamen ortadan kalkmasına vesile olmasını diliyorum” şeklindeki mesajı duyurulmuştu.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde laik hukuktan doğan haklara yine inanç açısından yaklaşmıştı.
Aynı gün düzenlenen bir toplantıda seçilmiş bir kitleye seslenirken kadının öneminden söz edince alkışlanmıştı. Günlük görevini tamamlamıştı, her şey plana uygundu.
‘SÜRTÜK’, ‘EKSİK, YARIM’ VE ‘EŞİT OLMAYAN’ KADINLAR!
Ne var ki daha sonra bir gün partisinin grup toplantısında konuşurken Gezi Parkı protestolarına katılan kadınlara “sürtük” deyiverdi!
Tepkileri duymazdan geldi; kadınlarla ilgili bir etkinlikte, “Ülkemizde tek bir kadının bile sırf cinsiyeti yüzünden şiddete uğramasını, hele hele hayatını kaybetmesini kabul edemeyiz” şeklinde konuştu.
Oysa 8 Mart ve 25 Kasım’daki yürüyüşlere katılmak isteyen kadınlar şiddet uygulanarak gözaltına alınıyordu...
Sonra bir gün aklına esti, “kadınla erkeğin eşit olamayacağını, çünkü fıtrata uygun olmadığını” savundu.
Hızını alamayıp daha ileri gitti ve “Anneliği reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın iş dünyasında istediği kadar başarılı olsun özgünlüğünü kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadır, eksiktir, yarımdır” dedi.
Çünkü böyle bir kadın, ona göre ideal olan “kutsal aile” modeline uygun değildi.
ŞİDDETİ ARTIRAN GERİCİLİĞİ BESLEYENLER
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan adına yarın da yine sosyal medya hesaplarından kadına şiddeti kınayan birtakım cümleler paylaşılacak.
Hatta güne uygun olarak bir etkinliğe de katılabilir ama sonra yine özüne dönecek...
“Sürtük” diyerek, doğum makinesi gibi görerek, doğurmayanları “eksik, yarım” diye niteleyerek, erkeklerle eşit olmadıklarını iddia ederek, kullandığı dille şiddeti beslediği için, kendine saygısı olan kadınlar ona hiçbir zaman inanmayacak.
Ekonomik, psikolojik ve fiziksel şiddete uğradıkları için haklarını aramak amacıyla yürümek isteyen kadınlar, onun iktidarında “güvenlik adına” şiddet uygulanarak yerlerde sürüklendiklerini hiç unutmayacak.
AKP döneminde kadına yönelik şiddet 14 kat artarken onun cinayetlere “münferit” dediğini de unutmayacak.
Ne kadınlara yönelik hakaretleri...
Ne kadınları aşağılayan tarikat şeyhleri ile muhabbeti...
Ne Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR gibi laik Cumhuriyet ve kadın düşmanlarını TBMM’ye doldurduğu...
Ne laikliği tasfiye ederken hemen her alanda kadın düşmanı uygulamaların önünü açtığı...
Ne de şiddete karşı en etkili mücadele araçlarından biri olan İstanbul Sözleşmesi’nden, tarikatların baskısıyla, Türkiye’yi geri çektiği unutulacak.
21 yıllık AKP iktidarı, tarihte emekçilerin hakları açısından olduğu gibi kadın hakları açısından da piyasacılıkla el ele veren gericiliğin şahlandığı bir utanç dönemi olarak anılacak.
Ve gerçek sürekli haykırılacak: AKP’nin kendisi, Türkiye’de kadına yönelik şiddeti artıran bir nedendir!
Zeki Demirkubuz'dan, Yeni Şafak yazarına 'küfürlü' yanıt (Cumhuriyet)
Ünlü yönetmen Zeki Demirkubuz, Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan’ın 'Gazze'yi öne sürerek yeni filmi için boykot çağrısı yapmasına sosyal medya hesabından küfürle yanıt verdi.
Yönetmen Zeki Demirkubuz, ''Gazze için sessiz kaldığını'' savunan ve yeni filmi için boykot çağrısı yapıp ''Bekleyin, yakında korsana düşer zaten'' ifadelerini kullanan Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan’a sosyal medya hesabından yanıt verdi.
İsmail Kılıçarslan, dün TVNET canlı yayınında yönetmen Zeki Demirkubuz'u hedef aldı.
Demirkubuz hakkında "Gazze hakkında yarım cümle kurmayan, dünyadaki her şeye duyarlı, ama Gazze’deki bebeklerin ölümüne dair kendi etkileyebileceği kitleye yarım cümle mesaj ulaştırmayan" ifadelerini kullanan Kılıçarslan konuşmasının devamında Zeki Demirkubuz’un yeni filmi "Hayat" için boykot çağrısında bulundu.
Kılıçarslan ardından Demirkubuz'un hayranlarına filmi 'korsan' olarak izlemelerini önerdi:
"Korsan izle, link atayım sana, korsanı çıktığında. Genç arkadaşım, Zeki Demirkubuz filmi izlemezsen sinemada ölmezsin. Bekle nasıl olsa korsana düşer. Korsanını izlersin.”
DEMİRKUBUZ'DAN CEVAP
Yönetmen Demirkubuz, kendisini ve filmini hedef gösterip, 'korsan' çağrısı yapan Kılıçarslan'a sosyal medya hesabından cevap verdi.
Demirkubuz şunları yazdı:“Gazze halkına yapılan zulüm konusunda hissettiklerimi sorgulamaya kalkanı s... Filmini, gişesini, korsanını, boykotunu, tehditini ayrıca s...”
15 ARALIK'TA VİZYONA GİRECEK
Zeki Demirkubuz'un başrollerini Miray Daner ve Burak Dakak'ın paylaştığı yeni filmi "Hayat" 15 Aralık'ta vizyona girecek.
İzmir Bayraklı TOKİ KYK Yurdu'nda öğrenciler zehirlendi (Cumhuriyet)
Barınamıyoruz Hareketi, İzmir Bayraklı TOKİ Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) Yurdu’nda 20’ye yakın öğrencinin yemekhanede yemeklerden zehirlendiğini açıkladı.
Barınamıyoruz Hareketi, sosyal medya hesabından İzmir Bayraklı TOKİ Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) Yurdu’nda 20’ye yakın öğrencinin yemekhanede yemeklerden zehirlendiğini öne sürdü. Barınamıyoruz Hareketi, X (Twitter) hesabından şunları kaydetti: “Öğrenciler zehirlendi! İzmir Bayraklı Toki KYK Yurdu’nda 20’ye yakın arkadaşımız, yemekhanede önceki akşamdan kalma yemekler verildiği için zehirlendi! Bir yemekhane olmadığı için öğrenciler hala yemeklerini çadırda yiyor, verilen yemekler ise öğrencileri hastanelik ediyor! Koşulları iyileştirmek yerine daha da kötüleştiriyorsunuz!”
‘Altın pasaport’: Türkiye ve dünyada yatırımla vatandaşlık alma uygulamaları hakkında neler biliniyor?(Cumhuriyet)
Son yıllarda Türkiye’de de uygulanmaya başlanan yatırımla vatandaşlık konusunda hem olumlu hem de olumsuz görüşler bulunuyor. Peki Türkiye’deki uygulama hakkında neler biliniyor? Dünyada ne tür uygulamalar mevcut? Olumlu ya da olumsuz yaklaşımların dayanakları neler?
Farklı ülkeler için yatırımla vatandaşlık başvurularında danışmanlık hizmeti veren uluslararası bir şirketin internet sitesinde, ülkeler için ayrılmış sayfalar var.
Bu ülkelerden biri olarak, Türkiye’ye ayrılmış bir sayfa da bulunuyor.
Burada, Türkiye’deki programın çeşitli avantajları anlatılıyor.
Tanıtım şu cümleyle sona eriyor: “Türkiye'deki yatırımcılar için özellikle gayrimenkul rotası cazip durumda. Bu, minimum 400 bin ABD doları ve ek masraflar tutarında bir mülkün satın alınmasını gerektiriyor ve bu da Türkiye'yi piyasadaki en düşük maliyetli yatırım yoluyla vatandaşlık programlarından biri haline getiriyor.”
Son yıllarda Türkiye’de de uygulanmaya başlanan yatırımla vatandaşlık konusunda ülke içinde hem olumlu hem de olumsuz görüşler bulunuyor.
Benzer tartışmalar birçok farklı ülkede de yapılıyor.
Peki Türkiye’deki uygulama hakkında neler biliniyor? Dünyada ne tür uygulamalar mevcut? Olumlu ya da olumsuz yaklaşımların dayanakları neler?
Bu ve benzeri sorulara yanıt aradık.
‘ALTIN PASAPORT’ UYGULAMASININ ARKASINDA NE VAR?
Yatırımla vatandaşlık için ‘altın pasaport’ tanımı da kullanılıyor.
Bu, yatırımla oturum izni sağlayan ‘altın vizeden’ farklı bir uygulama.
‘Altın pasaportta’ yabancılar, belli bir miktar parayla bir ülkeye, o ülkenin istediği ek şartları da kabul edip yatırım yapıyor ve o ülkenin vatandaşlığını elde edebiliyor.
Dünyadaki yatırımla vatandaşlık uygulamaları 1980’lere kadar uzanıyor.
Özellikle Karayip ülkeleri bu konuda dikkat çekiyor.
Son yıllarda ise bu programlar büyük bir endüstri haline gelmiş durumda.
BBC Türkçe’ye konuşan, yatırım karşılığı oturum ve vatandaşlık için danışmanlık hizmeti veren, İngiltere merkezli La Vida Golden Visas şirketinin pazarlama müdürü Lizzie Edwards, yatırımcıların yabancı ülke vatandaşlığını talep etme nedenleriyle ilgili şunları söylüyor:
“Günümüzde çoğu yatırımcı kendisine bir 'B planı' arıyor. Günümüz dünyasındaki belirsizliklerle karşısında, ikinci bir ikamet veya pasaport ihtiyacı hiç bu kadar güçlü olmamıştı.
“Yatırımcıları teşvik eden nedenler farklılık gösterse de başvuruların önde gelen nedenleri arasında güvenlik amaçları, vizesiz seyahatin yaygınlaştırılması ile eğitim ve iş olanaklarını da içine alan küresel fırsatların artırılması yer alıyor."
BBC Türkçe’nin görüştüğü Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Milletlerarası Özel Hukuk Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. İlyas Gölcüklü, bu uygulamayı savunanların, genel olarak gelişmekte olan ekonomiler için bu durumu bir fırsat olarak gördüklerini söylüyor.
TÜRKİYE’DEKİ PROGRAMIN ÖZELLİKLERİ NELER?
Türkiye’de de “yabancıların istisnai olarak Türk vatandaşlığı almasıyla” ilgili olarak 2016 ve 2017’de yapılan yasal düzenlemelerle yabancı yatırımcıların Türk vatandaşlığı almasının önü açıldı.
2017’de, vatandaşlık için asgari taşınmaz bedeli 1 milyon dolar, sabit sermaye tutarı 2 milyon dolar, asgari istihdam rakamı ise 100 kişi olarak belirlendi.
2018’de ilgili yönetmelikte bir değişiklik yapıldı ve yatırım tutarları değiştirildi.
Bu kapsamda, asgari taşınmaz bedeli 250 bin dolar, sabit sermaye yatırımı şartı ise 500 bin dolara indirildi. İstihdam rakamı ise 50 kişiye düşürüldü.
Bu düzenlemenin ardından programa ilgi arttı.
Düşürülen rakamlar 2022’de tekrar artırıldı.
Bu kez asgari gayrimenkul edinme bedeli 400 bin dolara, asgari sabit sermaye yatırımı 500 bin dolara çıkarıldı.
La Vida Golden Visas şirketinden Lizzie Edwards, bu değişikliklerin Türk vatandaşlığına talebi etkilediğini gözlemlediklerini aktarıyor:
“Hükümet, yatırım alt sınırını 250 bin dolara düşürdüğünde başvurular yüksekti. Haziran 2022’de ise minimum yatırımı 400 bin dolara çıkardılar. Bu hâlâ popüler bir program ancak artık bazılarının bütçesine biraz daha az uygun durumda.”
KAÇ KİŞİ VATANDAŞLIK ALDI? HANGİ ÜLKELERDEN İLGİ VAR?
Peki Türkiye’de yatırımla vatandaş olan yabancılara dair eldeki veriler neler?
Türkiye’de bugüne kadar kaç kişinin yatırım yoluyla vatandaşlık aldığına dair güncel bir resmi veri bulunmuyor.
İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü, ilgili yönetmeliğin Eylül 2018’de değiştirilmesinden bir yıl sonra, yani Eylül 2019’da bir açıklama yayımladı.
Bu açıklamada, aradaki bir yıllık dönemde 2 bin 611 yabancı yatırımcının Türk vatandaşı olduğu belirtildi.
Aileleriyle birlikte Türk vatandaşı olan yabancı yatırımcı sayısının ise 9 bin 962’ye ulaştığı belirtildi.
Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise 10 Mayıs 2022’de düzenlediği bir basın toplantısında bu konuda veriler paylaştı.
Soylu, 25 bin 969 yabancı yatırımcının gerekli kriterleri sağlayarak vatandaşlık kazandığını söyledi.
Bu yabancı yatırımcılardan elde edilen gelirin 7 milyar 530 milyon dolar olduğunu belirten Soylu, bu kişilerin yatırımlarının sadece emlak yatırımı olmadığını belirtti.
2019’daki açıklamada, bu yolla en çok vatandaşlık alan ülkelerin başında Orta Doğu ülkeleri yer alıyordu.
İlk onda yer alan ülkeler şunlardı: Irak (327), Afganistan (240), Filistin (170), Mısır (110), Libya (66), Lübnan (44), Saint Kitss ve Nevis Federasyonu (29), Suudi Arabistan (29), Azerbaycan (28), Pakistan (26).
BBC Türkçe, bu alandaki güncel veriler için İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü ile Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) bilgi talebinde bulundu. Henüz yanıt alamadı.
TÜİK’in 2022 yılına ilişkin konut satış istatistiklerine göre, ülke genelinde geçen yıl yabancılara 67 bin 490 konut satıldı.
Bu dönemde Türkiye'den en çok konutu 16 bin 312 adetle Rus vatandaşları aldı. Konut alan Rus sayısında yüzde 203,2 artış oldu.
Rusları 8 bin 223 adetle İranlılar, 6 bin 241 ile Iraklılar, 2 bin 705 ile Almanlar, 2 bin 702 ile Kazakistan uyruklular takip etti.
Ukraynalıların aldığı konut satış adedi ise yüzde 106,6'lık artışla 2 bin 574'e yükseldi.
Konut satışlarının hepsi, yatırımla vatandaşlık için yapılmıyor.
Bununla birlikte inşaat sektörü temsilcileri, vatandaşlığın bu satışlar içinde önemli bir yer tuttuğunu savunuyor.
Doç. Dr. İlyas Gölcüklü de “Yatırım yoluyla vatandaşlığın kazanılmasında çeşitli seçenekler olmasına karşın gayrimenkul alımı, Türkiye’de de dış sermayeyi cezbetmek için en sık uygulanan metottur” diyor.
Gölcüklü, TÜİK verilerine göre konut alımında son yıllarda ülke sıralamasının değiştiğini belirtiyor ve “Rusya-Ukrayna Savaşı da nazara alındığında Rusya vatandaşlarının, Türkiye’de konut alan yabancılar listesinde son dönemlerde zirveye çıkmasına da şaşırmamak gerekir” diyor.
La Vida Golden Visas şirketinin pazarlama müdürü Lizzie Edwards, kendi şirketlerine yatırımla Türk vatandaşlığı için başvuranların ülkelerine dair sorumuza şu yanıtı veriyor:
“Türkiye'nin yoğun başvuru almasının nedenine ilişkin temel varsayım, ülkenin Orta Doğu'ya yakınlığının yanı sıra kültürel ve dini benzerlikleri. Türkiye aynı zamanda, AB ve Karayipler'deki birçok yatırımla oturum ve vatandaşlık programına başvururken ne yazık ki çeşitli sınırlamalar ve yaptırımlarla karşı karşıya kalan İranlı, Rus, Iraklı ve Afgan yatırımcılar için de cazip hale gelmiş durumda.”
ELEŞTİRİLER NELER?
Türkiye’de de dünyada da yatırımla vatandaşlık programını savunanlar olduğu gibi eleştirenler de var.
Bu konuda dünyadaki tartışmaları aktaran Doç. Dr. İlyas Gölcüklü, “yatırımla vatandaşlığın Avrupa Birliği hukukunda vatandaşlığın metalaştırılması olarak yorumlandığını, vatandaşlığın adeta alınıp satılabilen bir ticari mala dönüştürüldüğünü ve bunun da tartışmalara sebep olduğunu” söylüyor.
Gölcüklü, “Piyasaların dayatması sonucu geliştirilen yumuşak kıstaslarla vatandaşlığın tanınması, vatandaşlığın tanımı ve özü ile tam anlamıyla uyuşmamaktadır. Gerçekten de vatandaşlık, vatandaşı olunan devletle hukuki ve siyasi bağ ile bağlılığı ifade eden ulusal bir kavramken, adeta ulus üstü vatandaşlık yaratan yatırım yoluyla vatandaşlıkta bu niteliklerin varlığından kolayca bahsedilemez” diyor.
Türkiye Barolar Birliği (TBB), Haziran 2022’de, yatırımla Türk vatandaşlığı kazanılmasını düzenleyen yönetmeliğin yürütmesinin durdurulması ve iptali için dava açtı.
Uygulamanın Anayasa’ya aykırı ve kanuni dayanaktan yoksun olduğunu öne süren TBB, bunu ayrıca “vatandaşlık kavramını soyutlaştırmakla ve özünden uzaklaştırmakla” suçladı.
Danıştay’ın ilgili dairesi, talebi oy çokluğu ile reddetti.
Dünyada yatırımla vatandaşlığa yöneltilen eleştiriler arasında suçlulara hareket alanı açması, kara parayı aklamayı kolaylaştırması ve konut fiyatlarını yükseltmesi iddiaları da bulunuyor.
Türkiye’de de hem son dönemdeki konut fiyat artışları hem de yakalanan bazı yabancı suçluların Türk vatandaşlığı almış olması nedeniyle benzer eleştiriler dillendiriliyor.
Bazı ülkelerin son yıllarda bu programlarını gözden geçirdikleri de görülüyor.
Avrupa Komisyonu son yıllarda hazırladığı raporlarla, yatırımla vatandaşlığın güvenlik, kara para aklama, vergi kaçırma gibi konularda kaygı yarattığını bildiriyor.
Eleştiriler ardından Kıbrıs 2020’de, Bulgaristan ise 2022’de altın pasaport uygulamasına son verdi.
Uygulama kaldırılmadan önce en çok başvurunun Rusya, Çin ve Ukrayna'dan geldiği Kıbrıs’ta, birçok suçluya pasaport verildiğinin ortaya çıkması büyük bir tartışmaya neden oldu.
Komisyon bu uygulamayı sürdüren Malta’ya eleştirilerde bulunuyor.
Altın Pasaport dışında, yatırımla oturma izni imkânı sunan ‘altın vize’ uygulamasında değişikliğe giden ülkeler de oldu.
İrlanda ve Portekiz ‘altın vize’ uygulamasını 2023’te kaldırdı.
Portekiz hükümetinin aldığı kararda ülkedeki konut sorunu önemli rol oynadı.
İngiltere de 2008’de yürürlüğe koyduğu, hızlandırılmış oturum hakkı sağlayan Tier 1 yatırımcı vizesini kara para aklama ve dolandırıcılığın önüne geçmek amacıyla geçen yıl kaldırdı.
Öte yandan Macaristan hükümeti ise 2017’de sona erdirdiği altın vize uygulamasını yeniden başlatmaya hazırlanıyor.
Doç. Dr. Gölcüklü, Türkiye’deki yatırım alt limitinin yükseltilmesinin olumlu bir adım olduğunu ancak başka düzenlemelere de ihtiyaç olduğunu savunuyor:
“Kanada, İngiltere, Almanya gibi gelişmiş ülkeler, salt belirli bir miktar yatırımla yetinmeyerek, öncelikle oturum izni verip yakın gözlemler neticesinde vatandaşlık hakkı tanıyabilmektedirler.
“Vatandaşlığın ekonomik yönlerinden ayrı olarak, sosyal ve politik sonuçlarını da dikkate alarak imkândan yararlanacak kişilerin belirli bir süre Türkiye Cumhuriyeti’ne entegrasyonu, belirli bir süre oturum izniyle takip edilmesi, yatırım asgari tutarlarının daha da artırılması, gelen paranın kaynağının takibi vb. ek şartların da getirilmesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin ve de tüm vatandaşlarımızın menfaatleri için daha iyi olacağı kanaatindeyiz.”
Elde somut bir veri bulunmamakla birlikte, TÜİK’in son aylardaki konut satış verilerinde, yabancılara konut satış oranının düşüşte olması, yatırımcı yabancıların vatandaşlık başvurularında bir azalma anlamına gelebildiği şeklinde yorumlanıyor.
Doç. Dr. Gölcüklü gelecekte ise bunun değişebileceği kanısında:
“Kanaatimizce güncel limitin 400 bin dolar olması ve artış gösteren kur etkisi nedeniyle yatırım yoluyla vatandaşlığa olan ilginin eskiye nazaran şimdilik azalıyor olması beklenen bir durumdur ancak savaşlar, iklim değişikliği vb. sebeplerle Türkiye Cumhuriyeti’ne doğru ek göç dalgalarına bağlı olarak bu ilgi zamanla artış da gösterebilecektir.”
(derleyen: mstfkrc)