29 Aralık 2023 Cuma

Cumhuriyet KÖŞEBAŞI - 29 ARALIK 2023 -

Zorbalığa direnme hakkı (Zülal Kalkandelen)

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Can Atalay hakkında ikinci kez ihlal kararı vermesi ve 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin dosyayı yeniden Yargıtay’a göndermesiyle yaşanan kriz, bir hukuk krizi değil, rejim krizidir.

AYM’nin kararları tartışmaya açık değildir; tüm kurum ve kişileri, mahkemeleri bağlar. Bu durum anayasada açıkça belirtilmiş olmasına karşın, bir alt mahkemenin yetkilerini aşarak bu bunalımı yaratmış olması, hukuktaki farklı bir yorumdan değil, iktidarın hukuk devletine karşı tutumundan kaynaklanıyor. 

Sorun Can Atalay ile ilgili olmaktan çıkmış, anayasaya karşı bir kalkışmaya, yargı eliyle yapılan bir sivil darbeye dönüşmüştür. 

27 Aralık 2023, tarihe Türkiye Cumhuriyeti’nde hukukun üstünlüğünün değil, Saray’ın üstünlüğünün kabul edildiği tarih olarak geçecektir. Çok net olarak görülmüştür ki her dönem kendi Zekeriya Öz’lerini yaratıyor!

Bu vahim durumun bedelini Can Atalay, hapiste rehin tutularak öderken, halkın oylarıyla milletvekili seçilmiş olduğundan iradesi gasp edilen halk da ödemektedir.

Ancak ödenecek bedeller bununla sınırlı kalmayacaktır.

***

Anayasa, bir halkın bir arada yaşaması, bir ülkenin varlığını sürdürebilmesi için en temel metin, bir toplum sözleşmesi olduğundan şu sorular sorulmak zorundadır:

Anayasayı bir iktidar tanımıyor ve çiğniyorsa vatandaş nasıl tanıyacak?

Anayasa tanınmıyorsa birkaç ay sonraki seçimler nasıl yapılacak?

Anayasa tanınmıyorsa o anayasanın değişmez maddeleri nasıl savunulacak?

Anayasa tanınmıyorsa bir devletin yapılandırılması anayasaya dayandığına göre, o yapının işleyişi nasıl sürdürülecek?

Anayasa tanınmıyorsa yasama organı yani TBMM neye göre yasa yapacak?

Bu durumda TBMM’nin varlığı bir anlam taşımıyorsa, HSK, 13. Ağır Ceza Mahkemesi üyelerini görevi kötüye kullanma koşulları oluştuğu için görevden almıyorsa muhalefete düşen, sine-i millete dönmektir. 

Bunu yapacak muhalefet var mıdır? Çağlayan Adliyesi’nde oturma eylemi yapan Türkiye İşçi Partisi’nin yanında muhalefet liderleri yer almadığına göre yoktur. Ayrıca bugüne gelinmesinde büyük rolü bulunan muhalefetin şimdi gerekeni yapacağını düşünmek de fazla iyi niyet olabilir. 

YSK, 2017’de yasaya aykırı olarak, anayasa değişikliği halkoylamasında üzerinde sandık kurulu mührü bulunmayan oy pusulası ve zarflarının geçerli sayılacağına ilişkin karar aldığında, YSK’nin kapısına avukatlarla gitmeyen...

Erdoğan üçüncü kez cumhurbaşkanlığına aday olduğunda, “ona mağduriyet kazandırmayacağız, sandıkta yeneceğiz” diyerek anayasayı çiğnemesine geçit veren muhalefet, ülkeyi karanlığa götüren yolu döşeyen baş aktörlerden biridir. 

***

İktidarın yerel seçim sürecindeki siyaseti bellidir: Hem muhalefeti genel seçimde yaptığı gibi terör ile ilişkili göstererek hem de AYM üzerindeki tartışmaları kullanarak kutuplaştırma siyasetini derinleştirecek. Bu krizden faydalanarak da yeni anayasa yapılmasının zorunlu olduğu düşüncesini topluma kabul ettirecek. 

Mahkemeler arasındaki tartışmaları bu konularla ilgili olmayan ve yaşam mücadelesi veren vatandaşlar ne anlayacak ne de önemseyecek. Ve iktidar, Gezi Direnişi’ni yeniden masaya sürüp “Bunlar terör destekçisi!” diyerek oy toplayacak. Böylece ne asgari ücret denilen sefalet ücreti konuşulacak ne de Mülksüzleştirme Yasası!

Muhalefet, AYM’nin önemini vatandaşa ancak somut örnekler vererek anlatabilir. Örneğin bu yasanın iptali için başvurulacak kurumun AYM olduğunu ama onun yetkilerinin tırpanlanmak istendiğini, o devreden çıkarıldığında hukuksuzluk karşısında bireysel başvuru hakkının da kalmayacağını söyleyebilir. 

Ama işin trajik yanı şu ki, Mülksüzleştirme Yasası’na karşı AYM’ye başvurma süresi 9 Ocak’ta sona ereceği halde, ana muhalefet bu konuyu gündeme getirmiyor!

Halkın iradesi gasp edilip anayasa askıya alınıyorsa, muhalefet de gereken tepkiyi göstermeyip sadece tweet atıp grup toplantılarında konuşmakla sınırlı kalıyorsa vatandaşların zorbalığa direnme hakkı meşrudur.

                                                                     /././

Sen misin mahrem bilgilere sahip çıkan! (Barış Pehlivan)

Öğrencilerin ve kurum mensuplarının kişisel verilerini de içeren veri tabanlarının şirketlerin incelemesine açıldığını ifade ettim.”

Bu cümle Yükseköğretim Kurulu’na (YÖK) sunulan bir yazılı ifadede geçiyor. Altında Boğaziçi Üniversitesi Bilgi İşlem Merkezi’nden Mutlu Tunç’un imzası var. Aynı ismin sözlü ifadesinde de “Kişisel verilere erişimi ben sağladım çünkü bunu yapmakla görevlendirildim” dediği ileri sürülüyor.

Fizikteki birleşik kaplar gibi her şey. Kir her yere eşit şekilde yayılıyor. Kirin bulaştığı yerin biçimi de bu sonucu değiştirmiyor.

Düşünebiliyor musunuz?

160 yıllık Boğaziçi Üniversitesi’nden yolu geçmiş tüm hocaların, öğrencilerin ve personelin sayısı 60 binden fazla. Hepsinin adından adresine kadar bütün kişisel bilgileri üniversitede tutuluyor. Sonra “kayyum” diye nitelendirilen yeni rektör geliyor ve bu özel bilgilerin hepsini bir danışmanlık şirketine veriyor. Malum, aslında bu tür bir bilgiye ulaşabilmek için ya hacker tutarsınız ya da rüşvet verirsiniz. Lakin Boğaziçi Üniversitesi, kendi mensuplarının kişisel verilerini o şirketle üstüne para vererek paylaşıyor.

Prof. Dr. Tuna Tuğcu’yu duymuşsunuzdur... Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde öğretim üyesi. Daha önce bölüm başkanlığı, rektör danışmanlığı, Bilgi İşlem Merkezi müdürlüğü gibi idari görevlerde bulundu. İnternet Kurulu’ndan Türk Telekom Denetleme Kurulu’na kadar birçok kritik pozisyonda çalıştı. Uluslararası bilim organizasyonlarında Türkiye’yi defalarca temsil etti.

İşte Boğaziçi’nin pamuklara sarması gereken hocalarından Tuğcu’ya bir ihbar geldi. O ihbarda yukarıda yazdığım veri paylaşma skandalı anlatılıyordu. Öyle ya Tuna Tuğcu üniversitenin Bilgi Teknolojileri Yürütme Kurulu’nun (BTK) başkanıydı ve Bilgi İşlem Merkezi’nde yaşanan bu inanılmaz olay onu da ilgilendiriyordu. Haliyle, hemen yanına üç kurul üyesi hocayı da alarak Bilgi İşlem Merkezi’ne gitti. Ve maalesef “veri paylaşım” iddiası doğru çıktı.

Sonuç ne mi oldu?

Rektör Naci İnci hemen BTK Başkanlığı görevinden aldı Tuna Hoca’yı... Yetmedi, Yeni Şafak’tan A Haber’e aleyhte kampanya başlatıldı. Yetmedi, iki ayrı soruşturma açıldı. Tanıklar dinlendi. İtirazlar yapıldı. YÖK devreye girdi.

Sonuçta, Boğaziçililerin mahrem bilgilerini korumak için mücadele eden bir profesör baskı üstüne baskı gördü. Üniversitedeki görevinden uzaklaştırıldı. Yetmedi, “kamu hizmetinden de çıkarılma” talebiyle YÖK’e sevk edildi. Gelin görün ki delil ve şahitler Profesör Tuğcu lehineydi. Ve bu yüzden YÖK dosyayı rektörlüğe iade etmek zorunda kaldı.

Üniversite yönetimi ise bunlarla da kalmadı. Tuna Hoca’ya yakın olan personel ya Boğaziçi’nden sürüldü ya da işten çıkarıldı. Nasıl bir hırssa, hocanın kurucusu olduğu ve Boğaziçi’nde bilişim projeleri yürüten araştırma merkezi TETAM deyim yerindeyse yok edildi. Öyle ki TETAM yüzde 99 oranında küçültüldü, merkezdeki eşyalar çöp torbalarına kondu.

Bitiriyorum... Tuna Tuğcu bugün halen hukuka bağlı bir profesör olmanın bedelini ödüyor. Biz ise bu çağ yangınını arkamıza alıp “selfie” çektiriyoruz.

Montaigne yüzyıllar önce demiş ya:

“Çağın yozlaşmasına, tek tek her insan katkıda bulunur. Kimi değerbilmezliğiyle, kimi yasa tanımazlığıyla, kimi zındıklığıyla, kimi zorbalığıyla, kimi açgözlülüğüyle, kimi hainliğiyle, herkes gücüne göre...”

Sahi, bu yazıyı okuyan sen hangisisin?

                                                              /././

Barış Terkoğlu'ndan Adalet Bakanı Tunç'a: Gazetecilerin peşini bırakın, tutanağın gereğini yapın (Cumhuriyet)

Dün gözaltına alınan Gerçek Gündem editörü Furkan Karabay tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edildi. Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, bir savcının yargıda hatırlı isimlerin dosyalarının nasıl kapatıldığını anlattığı dilekçeyi paylaşarak "Yargıda görev yapan sözde yargı mensupları ellerindeki gücü bu kirin üstünü örtmek için kullanıyor" dedi.

Gerçek Gündem editörü Furkan Karabay, tebligat almak için gittiği karakolda gözaltına alındı. Karabay, savcılıktaki ifadesinin ardından tutuklama talebiyle 7. Sulh Ceza Hakimliği'ne sevk edildi. Karabay'ın sevk edildiği mahkemeye ve salonun önüne başsavcılığın talimatıyla gazeteciler alınmıyor.

Edinilen bilgiye göre, Vatan Emniyeti’ne götürülen gazeteci Karabay’a "Terörle mücadelede görev almış kişiyi hedef gösterme" ve "İftira" suçlamaları yöneltildi.

Karabay'ın gözaltına alınmasının ardından gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, sosyal medya hesabı üzerinden Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'a seslendi.  

Savcı Gökalp Kökçü'nün İstanbul Adliyesi'nde görevli olduğu sırada FETÖ borsasından casusluk soruşturmalarına kadar hatırlı isimlerin dosyalarının nasıl kapatıldığını anlattığı dilekçeyi paylaşan Terkoğlu,"Bu işler soruşturulup yargı bu kirlerden arındırılacağına, resmi tutanağa dönüşmüş bu ifşaları yazan gazeteciler yargılanıyor" dedi.

Terkoğlu, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:

"Şu anda da gazeteci Furkan Karabay aynı meselenin üstüne gittiği, aynı içerikte resmi bir mahkeme tutanağını haberleştirdiği için tutuklamaya sevk edildi. Sebebi belli: Yargıda görev yapan sözde yargı mensupları ellerindeki gücü bu kirin üstünü örtmek için kullanıyor. Bir ülkede namuslular namussuzlar kadar cesur olmalıdır! Ya yönettiğiniz yargı gazetecilerin peşini bırakıp aşağıdaki tutanağın gereğini yapsın. Ya “böyle bir tutanak yoktur” diyorsanız benim hakkımda da gereğini yapsın."

 

ÖZEL: UTANÇ VERİCİ

Furkan Karabay'a yönelik gözaltı üzerine CHP Genel Başkanı Özgür Özel de tepki gösterdi. Özel, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada "Bir duruşma tutanağını haberleştirdiği gerekçesiyle Gerçek Gündem muhabiri Furkan Karabay'ın maruz kaldığı sorular ifade ve basın özgürlüğü adına utanç vericidir. Bir haber üzerine derhal harekete geçenler, yargıdaki rüşvet iddiaları için aylardır sus pus" ifadelerini kullandı. 

Hep kasa kazanır: AKP'den 'çocuklarınızı aç yatırın, paranızı kumara yatırın' mesajı - Emre Alım / soL-Özel


Gıdadan ulaşıma zamlanan vergi, kumar için indirildi. Halkı şans oyunlarına teşvik eden karar, özelleştirilen Milli Piyango'nun hasılat hedeflerini yakalayamamasının ardından geldi.

Her şeyin vergisi artarken şans oyunlarında vergiler düştü. Şans oyunları hasılatından alınan vergi oranları yeniden belirlendi.

AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın imzasını taşıyan karar Resmi Gazete'de yayımlandı. Buna göre vergi oranları, spor oyunlarında yüzde 10'dan yüzde 5'e, at yarışlarında yüzde 14'ten yüzde 7'ye, diğer şans oyunlarında yüzde 20'den yüzde 10'a düşürüldü.

Bir süredir 2024'ün ne kadar zorlu geçeceğini anlatan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, verginin tabana daha da yayılacağını söyleyerek yeni zamlara işaret ediyordu. Şans oyunlarına gelen indirim hükümetin vergi stratejisini ortaya koydu. İğneden ipliğe getirilen vergi zamları yoksulun cebini daha da boşaltırken, geriye kalan birkaç kuruşun vergi indirimiyle teşvik edilen bahis şirketlerine kaptırılacağı anlaşılıyor.    

Neye, ne kadar vergi ödüyoruz?
Benzin, tütün, alkol, elektronik cihaz       %20
Restoran, beyaz eşya, mobilya       %18
Gelir vergisi    %15-40
Giyim, kitap, sinema       %10

Milli Piyango'da neler döndü?

Bahis oynamaya teşvik eden indirim, özelleştirilmesinin ardından hasılat hedeflerini gerçekleştiremeyen Milli Piyango'yu da akıllara getirdi. 

Milli Piyango, 2019'da Demirören ve İtalyan ortağı Sisal'in kurduğu "Sisal-Şans Ortak Girişimi"ne devredildi. 2022'deyse Sisal şirketinin hisselerinin tamamı Dublin merkezli Flutter'a satıldı. Böylece yüzde 49 hissesiyle Milli Piyango'nun yeni ortağı Sisal üzerinden Flutter oldu.

Özelleştirmenin ardından ilk adım 20 bin şans oyunları bayisinin kâr marjını yüzde 9,75’ten 4,25’e indirmek oldu. Ayrıca internetten bahis oynamanın kanalları artırıldı. Ancak bu adımlara rağmen istenen hasılat elde edilemedi.

Demirören ve Sisal, 2020 yılı için 9,3 milyar lira, 2021 yılı için de 12,5 milyar lira hasılat taahhüt etmişti. Ancak her iki yılda da hedefler tutturulamadı, toplamda 7,5 milyar liralık fark oluştu.

Üstelik taahhüt edilen tutar 2024’e kadar her yıl yüzde 20 artı enflasyon kadar artırılacaktı. Yabancı ortak, 2022'ye ait detaylı verileri henüz açıklamış değil. Ancak paylaşılan ön bilgilerde 2022'de, Milli Piyango'nun özelleştirildiği 2019'a kıyasla hasılatını avro bazında yüzde 136 arttırdığı kaydediliyor. Yüksek enflasyon dikkate alındığında şirketin hedefini bir kez daha tutturamama ihtimaline işaret ediliyor.

Ceza ödedi mi?

Öte yandan ulaşılamayan hedefler nedeniyle kesilen cezaların devlete ödenip ödenmediği de bilinmiyor. Şirketlerin mali raporlarında bu yönde bir ödeme yapıldığına ilişkin veri bulunmuyor. Milli Piyango'nun bağlı olduğu Türkiye Varlık Fonu konuya ilişkin soruları yanıtsız bırakıyor.

Şirket verilerine göre, Milli Piyango'nun dağıtım ağının iki katına çıkarılacağı öngörülüyor. Toplam bahis oyunları içerisinde internetten oynananların payının artırılması hedefleniyor. Türkiye'de şans oyunları pazarının büyüme potansiyeline işaret ediliyor.

Demirören-Sisal (Flutter) ortaklığı Temmuz 2030'a kadar piyango oynatma yetkisini elinde tutuyor.

Emre Alım / soL-Özel




Gericiliğin yoğunlaştığı yıl: 2023! - RIFAT OKÇABOL/soL

 

"AKP’nin ve AKP bürokratlarının gericileşme konusunda ne denli kararlı ve de tutkulu olduklarını göstermektedir. Laik ve bilimsel anlayış sahiplerinin de kararlı duruş gösterme zamanı gelmiştir."

Gazetelerde yer alan haberlere göre, 2023 yılında gerçekleşen gerici söylem ve uygulamaların bir bölümü şöyledir:

  • Danıştay, meclisin değil Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını ‘hukuka uygun’ bulmuştur (2 Ocak)! •    Van’da 3 lisede kız ve erkek öğrencilerin sınıfları ayrılmıştır (14 Ocak)!
  • ‘Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği’nin belirli gün ve haftalar çizelgesine, ‘Mevlid-i Nebi Haftası’ eklenmiştir (18 Ocak)!
  • Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde bulunan İsveç Başkonsolosluğu'na yürüyen gerici bir grup tekbir getirip “Yaşasın şeriat” sloganları atmıştır (23 Ocak)!
  • Yüksek Seçim Kurulu üyelik seçimlerinde, adayların tarikat ve cemaat mensubiyetlerine göre desteklendiği iddia edilmiştir (29 Ocak)!
  • 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli depremde, yetkililerin zamanında müdahale edememeleri nedeniyle, son yılların en büyük faciası yaşanmıştır.
  • YÖK, depremlerden etkilenenlere ‘manevi’ danışmanlık sağlamak için harekete geçmiştir (17 Şubat)!
  • Karabük Üniversitesi Mimarlık Fakültesi dekanlığına atanan ilahiyatçı-tarihçi, tepkiler üzerine istifa etmiştir (17 Şubat)!
  • İstanbul Üniversitesi mensubu tıpçı bir öğretim üyesi, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun ölümü üzerine “cehennem zebanileri toplanıp ateşte mi kızartalım yoksa kubura mı atalım diye 367 oylaması yapacaklarmış” demiştir (18 Şubat)!
  • Van'da valilikle belediyenin hazırladığı her sayfasında hadislerin yer aldığı takvim, bakanlık tarafından okullara dağıtılmıştır (24 Şubat)!
  • Bazı üniversitelerde ramazan nedeniyle öğrencilere verilen öğle yemeği kaldırılmıştır (24 Mart)!
  • İstanbul Sancaktepe milli eğitim müdürü, öğretmenlerden öğrencilerin ilahiyatçı ‘Nihat Hatipoğlu ile iftar programına’ getirilmesini istemiştir (24 Mart)!
  • Nevşehir’de bir tarikata ait anaokulunda, çocuklara dini törenler adı altında gelinlik, türban, fes giydirildiği, Osmanlı kıyafetleriyle camide etkinlik düzenlendiği ve kadına şiddet yasasının kaldırılmasını isteyen bir yazarın öğrencilere ders verdiği ortaya çıkmıştır (2 Nisan)!
  • İçişleri Bakanlığı’nın önerisi ve Cumhurbaşkanı’nın onayıyla İsmailağa Cemaati’nin devletten izinsiz yardım toplamasına izin verilmiştir (11 Nisan)!
  • Cumhurbaşkanı, Menzil Cemaati'ne bağlı bir derneğe “Devlet Üstün Fedakarlık Madalyası” vermiştir (26 Nisan)!
  • İçişleri Bakanı, “Hani LGBT+Q diyorlar ya onun içerisinde hayvanla insanın evlenmesi de var” diyebilmiştir (28 Nisan)!
  • Anayasa Mahkemesi üyelerinden biri de, “Kadın-erkek eşitliği modern hurafelerden birisidir” diyebilmiştir (28 Nisan)!
  • AKP lideri, “Kandil'den talimat alanlarla bir yere varılır mı? Biz talimatımızı önce Allah’tan sonra milletten alıyoruz” demiştir (4 Mayıs)!
  • Cumhur İttifakına katılmış olan Yeniden Refah Partisi Genel (YRP) Başkanı Fatih Erbakan, “Eğitim sistemi, ahiret öncelikli nesiller yetiştirecek” demiştir (8 Mayıs)!
  • İsmailağa Cemaati’ne bağlı bir dernekte çocuklara, seçimlerde Erdoğan’ın kazanması için dua ettirildiği ortaya çıkmıştır (10 Mayıs)!
  • Mahmut Özer yerine yine Yusuf Tekin eğitim bakanlığına getirilmiştir (4 Haziran).
  • İzmir’de 842 okula ‘manevi danışmanlık’ hizmeti verecek imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve kuran kursu öğreticisi atanmıştır (4 Haziran)!
  • İstanbul Anadolu Savcılığı, İstanbul Anadolu Adalet Sarayı’nda Kuran kursu açılacağını duyurmuştur (23 Haziran)!
  • Yönetmelik değişikliği ile çoğu iktidara yakın Eğitim Bir Sen’in üyesi olan proje okulu yöneticilerinin görev süreleri uzatılmıştır (28 Haziran)!
  • Diyanet İşleri Başkanı’nın hemen her toplantıda, “Camiler çocuklarımızın okuludur, ilim ile uğraşmak nafile ibadettir” dediği anlaşılmıştır (28 Haziran)!
  • Bir imam hatip ortaokuluna kayıtlı öğrencilerin üçte biri kadarının, bir yıl içerisinde bir kez dahi okulda derse girmeden, tarikatlara dini eğitime gidip mezun oldukları ortaya çıkmıştır (30 Haziran)!
  • Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Hatay'da çocuklara ‘tanrı günahkarları cezalandırır’ konulu kukla gösterisi düzenlemiştir (2 Temmuz)!
  • Eğitim bakanı Yusuf Tekin, çocuklarını erkeklerle birlikte okutmak istemeyen veliler için “Kız okulları açabilmeliyiz” demiştir (11 Temmuz)!
  • Fen liseleri hakkında hazırlanan raporda, bu okulların fiziki ve sosyal olanaklardan mahrum bırakıldığı vurgulanmıştır (17 Temmuz)!
  • Cumhurbaşkanı, ölen Menzil Cemaati lideri için gazetelere tam sayfa taziye ilanı vermiştir (14 Temmuz)
  • İstanbul'da devletin koruması altındaki çocukların 40 günlük tarikat kampına gönderildiği anlaşılmıştır (2 Ağustos)!
  • Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da pek çok yörede medreseler açmış olan ‘Alimler ve Medreseler Birliği’, siyah çarşaflar giymiş 26 kadına törenle ‘icazet verebilir’ belgelerini dağıtmıştır (10 Ağustos)!
  • Diyanetin 4 Ağustos tarihli cuma hutbesinde, “İşyerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını cuma namazının vaktine göre düzenleyelim” denmiştir (11 Ağustos)!
  • Ensar Vakfı yurtlarındaki tecavüz skandallarıyla ilgili olarak hakkında soruşturma açılan kişi, il milli eğitim müdürlüğüne atanmıştır (15 Ağustos)!
  • YRP Konya milletvekili, “Tek eşlilik ve kadın özgürlüğü erkeklerin bir oyunudur” demiştir (19 Ağustos.)!
  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, okullarda imamların, hafızların, … manevi danışman olmalarını laikliğe uygun bulmuştur (21 Ağustos)!
  • Bakanlık, 2023-2024 eğitim öğretim yılı itibarıyla uygulanacak haftalık ders çizelgelerinde değişiklik yaparak din derslerini arttırmış ve çoğu dini içerikli yeni seçmeli dersler konmuştur(28 Ağustos)!
  • THY uçaklarında, pilotların  kokpitte namaz kılınmasına izin verilmiştir (29 Ağustos)!
  • Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi ilanında, alınacak mühendis için ‘erkek’ olma koşulu konmuştur (7 Eylül)!
  • Diyanet örgün eğitime devam eden öğrenciler için Kuran eğitim merkezleri açacaktır (14 Eylül)!
  • İstanbul Eminönü'ndeki bir camide, kız voleybol milli takımı için, “Filenin sultanları kafirdir, izlemek günahtır, bir de alkış tutuyorsunuz” denmiştir (15 Eylül)!
  • Samsun’daki bir özel okulda, akademik başarı gösteren kızlara, ‘İslam’ın kızı’ belgesi verilmiştir (15 Eylül)!
  • Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Diyanetin derslerin Cuma namazına göre ayarlanması çağrısını Anayasa’ya uygun bulmuştur (22 Eylül)!
  • Bakanlık verilerine göre, okul çağında olan 1 milyon 613 bin çocuk hiçbir eğitim kurumuna kayıtlı değildir (1 Ekim)!
  • Ankara’da bir devlet hastanesine personel alımında, “Kıyamet gününe inanır mısın, namaz kılar mısın?” gibi sorular sorulmuştur (10 Ekim)!
  • Diyanet Akademisi Başkanı, “Fiyatları Allah belirliyor” demiştir (13 Ekim)!
  • Bakanlık bir yönetmelik değişikliğiyle, kreşlerde bile mescit yapılmasının önünü açmıştır (14 Ekim)!
  • AKP, Gazze’de yaşanan katliam üzerine okullarda ‘'gıyabi cenaze namazı’  kılınmasını istemiştir (18 Ekim)!
  • Aydın’daki bir ilçenin milli eğitim müdürü, Menzil şeyhine bağlılığını ilan etmiştir (23 Ekim)!
  • Diyanet, ‘Cumhuriyetin 100. Yıl’ kutlamasıyla ilgili Cuma hutbesinde bile Atatürk’ün adını anmamıştır (27 Ekim)!
  • TÜİK verilerine göre, 15 yaş ve üzeri yaş grubundaki 1.501.903 kadın okuma yazma bilmemektedir (31 Ekim)!
  • Hizbullah terör örgütüne yakınlığıyla bilinen Peygamber Sevdalıları Platformu’nun 3 yöneticisinin devlet okullarında öğretmenlik yaptığı öğrenilmiştir (2 Kasım)!
  • Anadolu Gençlik Derneği ve Milli Gençlik Vakfı, Eskişehir’deki bir Anadolu Lisesi’nde stant açmıştır (2 Kasım)!
  • Aczmendi tarikatı lideri, “Zerre kadar namusu şerefi haysiyeti olan kızını üniversiteye verebilir mi ya?” demiştir (9 Kasım)!
  • 3-6 yaş grubuna Diyanet aracılığıyla Arap alfabesi anlatılıp dini eğitim verilecektir (12 Kasım)!
  • “Kur’an’da, sağcılar, Allah topluluğu, solcular da şeytan topluluğu olarak, sağcıların topluluğu uğurlu topluluk, solcu topluluk da uğursuz topluluk olarak vasıflandırılmıştır” ifadesi bulunan ‘Diriliş Neslinin Amentüsü’ adlı kitap Kocaeli’nde, 38 okula dağıtılmıştır (18 Kasım)!
  • Bursa Nilüfer ilçesindeki bir meslek lisesi müdürü, okulda cemaatle cuma namazı kılınması talimatını vermiştir (29 Kasım)!
  • Bakanlık, öğrencileri depreme manevi olarak hazırlamak içi ‘Din Öğretiminde Dayanıklı Sınıflar Hareketi Projesi’ni başlatmıştır (4 Aralık)!
  • Bakanlık, öğretmenle veliler arasındaki iletişimi kurmak için gönüllü olarak görev yapan ‘sınıf annesi’ uygulamasına son vermiştir (6 Aralık)!
  • İstanbul Ataşehir ilçe milli eğitim müdürlüğü, okullardan ders saatlerinin cuma namazına göre düzenlenmesini istemiştir (8 Aralık)!
  • Eğitim bakanı Yusuf Tekin, “… sizin 'tarikat, cemaat' dediğiniz, bizim 'STK' dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Onlarla protokol yapmaya da devam edeceğiz. Çünkü onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor” diyebilmiştir (18 Aralık)! Hem STK’nın anlamını çarpıtmıştır hem de diğer okulların çocukların dağa çıkmasını engellemediğini ima etmiştir!
  • Tuzla Piyade Okulu’nda teğmenleri Nur cemaatine davet eden bir video kaydı yayınlanmıştır (19 Aralık)!
  • Diyarbakır’da valilik ve il milli eğitim müdürlüğünün hazırladığı programda, ilkokul çocuklarına Said Nursi anlatılmıştır (20 Aralık)!
  • 29 Ekim 2016’dan bu yana üniversitelere yandaş rektörler atayan AKP lideri, “Kültür, sanat ve akademi dünyasını tek tipleştiren, baskı ve tahakküm altında tutan ideolojik kabileler gerçeğiyle bir an önce yüzleşmemiz gerekir” demiştir (20 Aralık)!
  • ‘Türk Sosyal Hayatında Aile Yapısı’ dersinde, levirat (kocası ölen kadının, kocasının erkek kardeşlerinden birisiyle evlendirilmesi), sorarat (baldızla evlenme), berdel (ailelerin karşılıklı olarak kızlarını birbirine gelin vermeleri) ve taygeldi (İkinci kez evlenen kadının beraberinde getirdiği çocuk veya çocuklar) gibi kavramların öğretildiği ortaya çıkmıştır (24 Aralık)!
  • Ankara Çankaya ilçesinde okullarda düzenlenecek kermeslerde öğrencilerden toplanan paradan Diyanet Vakfı’na da pay verilmesi istenmiştir (25 Aralık)!
  • Ordu’da öğrencilere Işık Cemaati'nin kitapları dağıtılmıştır (26 Aralık)!
  • Diyanet, “Nişanlıların görüntülü görüşmeleri veya yazışmaları caiz değildir” demiştir (26 Aralık)!

Yukarıdaki örnekler içinde, bakanlığın gerici kuruluşlarla yaptığı protokollerle gerici tepkiler nedeniyle iptal edilen kültürel etkinlikler yoktur. 2023, 2024’te olacakların habercisidir.

Yukarıda özetlenen örnekler, AKP’nin ve AKP bürokratlarının gericileşme konusunda ne denli kararlı ve de tutkulu olduklarını göstermektedir. Laik ve bilimsel anlayış sahiplerinin de kararlı duruş gösterme zamanı gelmiştir.

RIFAT OKÇABOL/soL

28 Aralık 2023 Perşembe

KISA KISA GÜNDEM - 28 ARALIK 2023 - EVRENSEL


F-16'ya karşılık NATO'ya İsveç üyeliği- Ahmet Murat Aytaç: Bağımlılığı derinleştirir (Şerif KARATAŞ)

Siyaset Bilimci Dr. Ahmet Murat Aytaç: "Böylesi bir dış politika bağımlılık ilişkilerini ortadan kaldırmaktan çok derinleştiren, geliştiren bir sonuç üretiyor." (https://www.evrensel.net/haber/506757)

İsmailağa Cemaatinin üssü sayılan Çarşamba'da medreseler kaçak, bilim yasak (Hilal TOK)

Tarikatların İstanbul’daki üssü olarak anılan Fatih’in Çarşamba semtinde neredeyse her iki binadan birinde kaçak medrese bulunuyor. Medreselerin yer temini genelde Fatih Belediyesinden sağlanıyor.(https://www.evrensel.net/haber/506723)

Roboskî Katliamı'nın üzerinden 12 yıl geçti: Hani karanlık dehlizlerde kaybolmayacaktı? (Dilan TEMİZ)

Roboski’de adalet ve barış talebi katliamın yaşandığı günden beri 12 yıldır sürüyor. Acılarının taze olduğunu söyleyen Zerya, “Çünkü sorumlular yargılanmadı. Davamızdan vazgeçmeyeceğiz" diyor.(https://www.evrensel.net/haber/506714)

Gemi sökümünde asbest yanında radyasyon, kimyasal ve nice zararlar var (Ramis SAĞLAM)

Türkiye'de gemi sökümünü ve 'ölüm gemilerini' konuştuğumuz Gemi Sökümü Önleme Girişimi Sözcüsü Kimya Mühendisi Ertuğrul Barka, gemi sökümündeki tek riskin asbest olmadığını belirtti.(https://www.evrensel.net/haber/506728)

D&R, "müşteri şikayeti" gerekçesiyle "2024 Karga Kafası Ajandası" satışını durdurdu.

Ayrıntı Yayınlarının 2024 Karga Kafası Ajandası'nın satışını yapmayacağını açıklayan D&R, gerekçe olarak ajandada yer alan bir çizime yönelik "müşteri şikayetini" öne sürdü.

Ayrıntı Yayınları, 2024 Karga Kafası Ajandası'nın içerisinde yer alan bir çizimin "müşteri şikayeti" nedeniyle D&R mağazalarında satışının yapılmayacağının taraflarına bildirildiği açıkladı.

Konuya dair Ayrıntı Yayınlarının sosyal medya hesabından yapılan açıklamada Karikatürist Kemal Gökhan Gürses'in açıklaması yer aldı. Şikayete konu karikatürün mesajı ve çizilme nedenini açıklayan Gürses, "Eğitim sistemi tarikat yapılarına teslim edilmiş, toprakları dış yatırımcılara pafta pafta satılan, adaletin, hukukun, insan haklarının hiçe sayıldığı, yaşam tercihleri yüzünden insanların dışlandığı, cezalandırıldığı, hak mücadelesinin şiddetle bastırıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Yazıyla, fikirle ve çizgiyle üzerime düşeni her koşulda sürdürmeyi, 1978 yılında Gırgır dergisinde başlayan çizerlik yaşamım boyunca bir sanatçı olarak zorunlu gördüm, görüyorum. 'Zafer Bayramı' kendi kaderini tayin etmek için mücadele eden bir halkın kazanımıdır. Bu kazanımı korumak ve geliştirmek hepimizin görevidir. Görevini yerine getirememiş bir toplumun 'bu bayramı kutlama hakkını' tartışan karikatürümü şikayet eden müşterilerini memnun etmek için D&R mağazaları ajandanın satışını durdurmuştur." dedi.

Gürses, "İşi kitap satmak olan bir şirket sansür etme ve bir tür cezalandırma hakkını kendinde bulmaktadır. Bütün engellemelere rağmen özgür, demokratik bir ülke ve dünya için yazmaya, çizmeye ve yayımlamaya devam ediyoruz, edeceğiz" diye belirtti.

Birgün KÖŞEBAŞI - 28 ARALIK 2023 -

 

Roboski Katliamı'nın 12. yılı: İnsanlık vicdanı unutmayacak (Kayhan Ayhan)

Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde 19’u çocuk 34 kişinin savaş uçakları ile katledilmesinin üzerinden 12 yıl geçti. Katliamın üzerinin kapatılmaya çalışıldığı ancak insanlık vicdanının yaşananları diri tutacağı vurgulandı.

Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde 28 Aralık 2011 yılında 19’u çocuk 34 kişinin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ait savaş uçakları ile bombalanarak katledilmesinin üzerinden 12 yıl geçti. 

Roboski Katliamı'nı başından beri takip eden ve 'Roboski: Uludere'nin Gözyaşları' kitabının yazarı eski TBMM CHP Grup Başkanvekili ve Ankara Milletvekili Levent Gök, yaşanan hukuksuzluğu BirGün'e anlattı.

Katliamın üzerinden 12 yıl geçtiğini ama adaletin gelmediğini vurgulayan Gök, "Annelerin gözyaşları dinmedi. Roboski karartılmaya ve kapatılmaya halen de devam ediyor. Biz de unutturmamaya çalışıyoruz. Yazdığım Roboski Uludere'nin gözyaşları kitabıyla olayın tüm gerçeklerini, ayrıntılarını belgeleriyle anlattım. Uludere devletin tüm üst kademesinin sorumluluğunda gerçekleşen bir olaydır. Adaletin önüne gelmemesinin en büyük nedeni de budur" dedi. 

34 yurttaşın hemen hemen tamamının çocuk olduğunu vurgulayan Gök, "4 tanesi 13 yaşında, 20 tanesi ise 18 yaşındaydı. Her biri günde 150 lira para kazanmak için Irak'ın diğer tarafına gidip mazot getirmeye çalışan yoksul aile çocuklarıydı. Ailelerine birer katkı sağlamaya gayret eden çocuklardı. Hayatlarının baharında, hayattan koparıldılar. Sorumlular çok açık ve net devletin tüm üst kademesidir. Ve bu olayla ilgili ne yazık Meclis İnsan Hakları Komisyonu'nda AKP'li üyelerin karşıoyuyla bir rapor hazırlanamadı. Bizim muhalefet şehrimiz vardı. İçişleri Bakanlığı müfettişi raporunda da soruşturma izni verilmemiştir. Ve sonuçta askeri savcılık da takipsizlik kararı vermiştir. Dolayısıyla 34 çocuğumuzun öldüğü bir olay hiçbir tahkikata uğramadan kapatılmaya çalışılmaktadır. Ama insanlık vicdanı bunu diri tutmaya devam edecektir. Ve Uludere'ye, Roboski'ye adalet mutlaka gelecektir" ifadelerini kullandı. 

Katliamda yakınlarını kaybeden eski HDP Şırnak Milletvekili Ferhat Encü ise "28 Aralık 2011’de Roboski’de 17’i çocuk 34 insanı hunharca, alçakça katlettiler. Katlettikleri yetmiyormuş gibi bu cansız, parçalanmış bedenlerin içinde olduğu tabutların sıralı haliyle dalga geçiyorlar. İnsanlıktan çıkıyorlar, barbarlaşıyorlar. Bu kareden utanç duyacakları yerde zevkten dört köşe oluyorlar. Sonra çıkıp diyorlar ki "Kürtler bizim kardeşimiz" dişlerinin arasında bu insanların kanı akıyorken. Tarih sizi barbar diye anacak, bu barbarlığınızı hesabını er geç vereceksiniz. 28 Aralık 2011’de yapılan MGK’ye katılanlar hesap verecek" açıklaması yaptı. 

DARMADAĞIN ÇOCUKLUK 

Cansel Encü, katliamın yaşandığı gün 10 yaşındaydı. Kendisinden 3 yaş büyük olan ağabeyi 13 yaşındaki Muhammed Encü’yü  katliamda kaybetti. MA’ya konuşan Encü, gülümseyerek evden çıkan ağabeyinin soğuk cenazesinin bir traktörün kasasında eve dönmesinin travmasını henüz atlatmış değil. O günü asla unutmadığını ifade eden Encü, "O anda hissettiğim şeyi dile getiremiyorum. Onun bir daha gelmeyeceğini hissettim. Çok zor bir çocukluk geçirdik. Düşünsenize traktör üstünde bir sürü cenaze önünüzden geçiyor. O olaydan sonra darmadağın bir çocukluk geçirdim. O günden beri kendimize gelmiş değiliz. Adalete inancım da yok. Adalet olsaydı bunca yılda gelirdi" diye konuştu. Encü, üniversiteye hazırlık yaptığını ve avukat olmak istediğini, bu adaletsizliğin hesabını sormak için çalışacağını söyledi. 

                                                                  *** 

Anıt hazırlandı 

Gök, yazdığı kitabın gelirinin tamamını ailelere bağışladığını açıkladı. Ailelerle görüşerek çocukların anılarını yaşatmak için bir anıt hazırladığını söyleyen Gök, "Bir ağlayan anne ve çocuk figürünü tasarladığım bir anıt yaptım. Bu anıt yeni bitti. Kaidesini kış şartlarından dolayı köyde yapamadık. Aileler uygun gördüğünde bu anıtı köye onların uygun gördükleri yere yerleştirmeyi planlıyoruz. Hayattan koparılan bu çocuklarımızın da anısını sonsuza kadar yaşatmaya çalışacağız" dedi. 

                                                            /././

Reis bizi bağışla, bize iş ve ekmek ver (Ozan Gündoğdu)

Milyonların gözü kulağı, haftalardır Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda. Konuya ilişkin her haber ilgi çekiyor. Yeni asgari ücret ne kadar olacak? 16 bin TL mi yoksa 17 bin TL mi? Pazartesi günü, 25 Aralık’ta TGRT’de konuşan gazeteci Cem Küçük, ekranlarda bir duyumunu paylaştı. Küçük diyor ki;

Cumhurbaşkanı Erdoğan’da şöyle bir bilgi var, onu da söyleyeyim. Aslında 16 bin TL de anlaşılıyor. Yani ‘bu kurtarır’ diye. Erdoğan, ‘17 bin TL olursa bunun bütçeye maliyeti ne olur’ diye Sayın Şimşek’ten ve galiba ekibinden bir hesap yapmasını rica ediyor. Ona göre bakacaklar 16 mi 17 mi olsun diye.

Konuya yabancı olanlar için, asgari ücret tespit komisyonunun yapısını özetleyelim. Komisyon 5’i işçi, 5’i işveren ve 5’i de hükümeti temsil eden 15 kişiden oluşuyor. İşçiyi temsil eden kurum Türk-İş, işveren ise TİSK tarafından temsil ediliyor. Komisyon Çalışma Bakanı’nın çağrısı ile toplanıyor ve komisyonda yürütülen pazarlık sonucunda asgari ücret belirleniyor.

Cem Küçük’ün duyumu eğer doğruysa tablo şu;

Yeni asgari ücretin 16 bin TL olmasına TİSK ve Türk-İş tamam diyor. İşçi temsilcisi bile tamam diyor ama gariban babası Erdoğan’ın vicdanı el vermiyor 16 bin TL’ye… “Bin TL daha koyun, ben vatandaşımı 16 bin TL’ye muhtaç bırakmam” diyor. Her şeyi bilen ve kontrol edebilen bu güç, gariban halkın hakkını korumak için şartlarını zorluyor, “bin daha” diyor. Bunun üzerine acaba Türk – İş “16 bin TL de bize yeterdi ama ağanın eli tutulmaz” mı diyordur?

Bir diğer ihtimal, Cem Küçük’ün duyumu yanlış, belki de uydurma. Bilemiyoruz.

Ama bildiğimiz bir şey var. Türkiye’de 1936 yılında çıkarılan 3008 sayılı İş Kanunu’ndan bu yana asgari ücret uygulaması var. 1974’ten bu yana da ulusal ölçekli asgari ücret uygulanıyor. Bu haliyle son 50 yıldır, aynı şekilde tespit ediliyor asgari ücret.

37’nci Ecevit Hükümeti döneminde asgari ücreti bugünkü biçimiyle tespit etmeye başlamışız. Bugünkü hükümet 67’nci Erdoğan Hükümeti. Aradan geçen 50 yılda 30 hükümet, 7 cumhurbaşkanı, sayısız başbakan ve çalışma bakanı görmüşüz. Fakat hiçbir başbakan veya cumhurbaşkanı asgari ücreti açıklayan kişi olmamış. Asgari ücretleri hep çalışma bakanları açıklamış. Ta ki, 2022 asgari ücretine dek. İlk kez o yılın asgari ücreti Erdoğan tarafından açıklanmış.

Dolayısıyla milyonların gözü Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda mı yoksa Erdoğan’da mı demek daha doğru olur, şüpheli. Ama şüphesiz, Erdoğan Düzeni milyonların gözünün, komisyonda değil, Erdoğan’da olmasını arzu ediyor. Nitekim Erdoğan, komisyon temsilcilerini Cumhurbaşkanlığı’na çağırdı. Asgari ücreti kendi himayesinde açıklayacak. Milyonlar, enflasyonda hiçbir sorumluluk hissetmeyen ama neredeyse tek sorumlu olan, buna rağmen hakkındaki eleştirileri “Cumhurbaşkanına hakaret” çerçevesine alarak kriminalize eden bir kişiye “Allah O’ndan razı olsun” diyebilecek.

Milyonlar Erdoğan’a dua ettikçe, asgari ücret sarmalına milyonlar ekleniyor. Bu şekilde, bir ulusun tamamına yakını asgari ücretli hale geliyor. DİSK-AR’ın 2024 Asgari Ücret Araştırması Raporu’na göre, 2002’de asgari ücretin yüzde 50 fazlası ve altında maaş alanlar, tüm ücretlilerin yüzde 49’uydu. 2022’de bu oran yüzde 69’a yükseldi. 2002’de ücretlilerin yüzde 40’ı asgari ücretin 2 katından fazla maaş alıyordu. 2022’de ücretlilerin sadece yüzde 18’i asgari ücretin iki katından fazla maaş alabiliyor.

Son 20 yıla değil, son 10 yıla bakalım. 2012’de asgari ücret ortalama ücretin yüzde 44’üne denk geliyordu. 2017’de bu oran yüzde 53’e çıktı. 2022’de ise asgari ücret ortalama ücretin yüzde 73’üne denk halde. Yakın zamanda asgari ücret ortalama ücrete neredeyse eşit hale gelecek. Hepimiz asgari ücretli olacağız.

Asgari ücreti de Erdoğan belirlediğine göre hepimizin gözü Erdoğan’da… Sadece asgari ücretlilerin değil, tüm ücretlilerin gözü kulağı onda. Hatta ücretliler bile değil, emekliler de gözünü Erdoğan’a dikmiş halde. Biliyorsunuz, emekliler için de artık bir asgari ücretimiz var. 7 bin 500 TL’yi Erdoğan ne yapar? 9 bin 500 mü? 11 bin 500 mü? Ağanın eli tutulmaz, belki 12 bin TL yapar.

Halkın hakkını arayabileceği kanallar kapatılmış. Grev yok, sendika yok, dernek bile yok. Siyasi partilerin gücü bitmiş, Meclis’in yetkileri budanmış. Seçilmişler içinde tek güçlü var, o da Erdoğan. Rejimin diğer güçlülerini de Erdoğan atıyor. 16 milyon emeklinin 21 milyon ücretlinin gözü kulağı Erdoğan’da… Yoksulluk sınırı asgari ücretin 4 katına ulaşmış durumda. Hak arama kanalları kapalı milyonlar ise acz içinde yalvarıyor; “Reis bizi bağışla, bize iş ve ekmek ver”.

                                                                       /././

Yaşamak için imza attılar, öldürüldüler (Timur Soykan)

35 kişinin hayatını kaybettiği Ezgi Apartmanı’nda yaşayanlar, “Ölmek istemiyoruz” diyerek dilekçeye imza atmışlar. Dilekçede imzası olanlar öldü ama dilekçeye “Bina sağlam” yanıtını verenler hâlâ yargılanmıyor.

6 Şubat Depremi’nde Kahramanmaraş merkez Onikişubat İlçesi’ndeki Ezgi Apartmanı birkaç saniye içinde yıkıldı ve 35 kişi hayatını kaybetti. Binanın yıkılmasına giriş katındaki Kervan Pastanesi’nde 2019 yılında yapılan tadilatın neden olduğu söylendi. Ezgi Apartmanı’nda avukat oğlu, gelini ve 6 aylık torununu kaybeden Nurgül Göksu günlerce enkazda bunun delillerin topladı. Kesilen kolonu, eklenen asansörün parçalarını buldu. Ezgi Apartmanı’nda yakınlarını kaybedenlerle birlikte adalet mücadelesi verdi. 

Ancak Kervan Pastanesi zincirinin sahibi Sami Kervancıoğlu ve ortağı Mustafa Pekel zengindi ve arkalarında iktidarın siyasi gücü vardı. Sami Kervancıoğlu, eski Kahramanmaraş MÜSİAD Başkanı’ydı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ve diğer bakanlarla fotoğrafları albümünü dolduruyordu. 

6 Şubat depreminden sonraki soruşturma sürecinde Sami Kervancıoğlu’nun avukatları, adalet mücadelesi veren anne Nurgül Göksu’yu hedef gösterdi. Kervan Pastanesi’nden menfaatleri olan yerel medya sahibi İlker Apaydın eskiden Ezgi Apartmanı’nın bulunduğu boş alanda yayın yapıp anne Nurgül Göksu’yu sosyal medya paylaşımlarını okuyarak hedef gösterdi. 

FİRAR ETTİLER 

Anne Nurgül Göksu’nun “Kaçacaklar, tutuklayın” feryatları sonuçsuz kaldı. 

Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin bilirkişi raporu Kervan Pastanesi’nin sahiplerinin ve binanın müteahhiti Yakup Aktaş’ın asli kusurlu olduğunu gözler önüne serdi. Rapor Kervan Pastanesi’ndeki tadilatın binanın yıkılmasına neden olduğunu ortaya koymuştu.  11 Eylül 2023’te haklarında tutuklama kararı çıkan Sami Kervancıoğlu ve Mustafa Pekel göz göre göre firar etti. Bu sırada yerel medya sahibi İlker Apaydın “Tutuklama kararı çıkmadı, kaçmadılar” diye yayın yapıyordu. 

İddianamede Mustafa Kervancıoğlu ve Mustafa Pekel’in olası kasıtla öldürme ve yaralama suçlarından 876’şar yıla kadar hapsi istendi. Ama halen yakalanmadılar.  İddianamede kamu görevlilerine yönelik soruşturma dosyası ayrılmıştı. Belediyeden istenilen evrak 10 aydır gelmemişti. 

Depremden 10 ay sonra nihayet kamu görevlileri hakkında yürütülen soruşturmaya dair belgeler dosyaya ulaştı. Bu belgeler arasındaki bir dilekçe ve ona verilen yanıt cinayeti gözler önüne seriyor. 

İMAR AFFINA ‘UYGUNMUŞ’ 

Daha önce Ezgi Apartmanı yöneticisi Mustafa Doğruoğlu’nun 14 Eylül 2021 tarihinde Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne verdiği ve Kervan Pastanesi’nin tadilatının binaya zarar verdiği yönündeki endişeleri anlattığı dilekçe ortaya çıkmıştı. Sadece Mustafa Doğruoğlu’nun imzası vardı. Belediyeden savcılığa gelen evrakta ise bu dilekçeyi diğer apartman sakinlerinin de imzaladığı ortaya çıktı. Bu imzaların sahipleri depremde hayatını kaybetti. Meğer 2021 yılında attıkları imzalarla ‘Ölmek istemiyoruz’ demişler. 

Ezgi Apartmanı sakinleri ölmemek için dilekçe verirken onları dinleyen olmadı. 

Dilekçede şöyle deniliyordu: 

“… kolonlarda, kirişlerde, perdelerde herhangi bir kesik, kırık gibi farklılıklar varsa bunun irdelenerek gerekli incelemelerin yapılması hususunu arz ederiz.” 

Dilekçeye perde duvarlarda açılan iki büyük deliğin, kırılan kirişlerin, asansör ve merdiven için kesilen tabliyelerin fotoğrafları eklenmişti. 

Ancak Çevre Şehircilik Müdürlüğü, Kervan Pastanesi’ndeki tadilatın imar affına girdiği ve binanın taşıyıcı sistemlerine zarar verilmediği yönünde yazıyla cevap verdi. 

Dosyaya giren Kahramanmaraş Onikişubat Belediyesi’nin yanıtında Kervan Pastanesi’ndeki tadilatın imar affına uygun olduğu anlatılmıştı. Onikişubat Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürü Sait Avşar’ın imzaladığı cevap yazısında ekiplerce inceleme yapıldığı ve kazan dairesinde mimari projeye aykırı bir duruma rastlanılmadığı anlatılmış.  

Oysa Ezgi Apartmanı davasındaki bilirkişi raporu bunun tam tersini ortaya koydu. Belediyeden savcılığa gelen evrak arasında dilekçede yer alan ve Kervan Pastanesi’nin binaya verdiği zararı gözler önüne seren fotoğrafların olmaması dikkat çekti. 

Ezgi Apartmanı dilekçesinde imzası olan 3 numaralı dairedeki Gülşen Kapukaya, yalnız yaşayan bir kadındı. Enkazda hayatını kaybetti. 1, 2 ve 4 numaralı daireler adına imzalar atanlar, deprem sırasında binada olmadıkları için kurtuldu. 5 ve 6 numaralı daireler adına imza atan İsmail Bildirici depremde evinde değildi. Ancak eşi ve iki çocuğu Ezgi Apartmanı’nda hayatını kaybetti. 

Dilekçede imzası olan 9 numaralı dairedeki Sadi Dertli, mühendisti. Eşi ile birlikte hayatını kaybetti. 

11 ve 13 numaralı dairede yaşayanlar adına Emine Yenisoğancı imza atmıştı dilekçeye. Emine Yenisoğancı, askerden yeni gelen oğlu İbrahim Yenisoğancı yaşamını yitirdi. Ailelerinden iki kişi daha binada hayatını kaybetti. 

Apartmanın yönetici, perdecilik yapan Mustafa Doğruoğlu, eşi ve iki çocuğuyla enkaz altında kalarak öldü. 

Dilekçede sadece ev sahiplerinin imzaları vardı. Sami Kervancıoğlu, Ezgi Apartmanı’nda  7, 8, 10, 12, 14 ve 15 numaralı dairelerin sahibiydi. Kervancıoğlu’nun 7 numaralı dairedeki kiracıları Beyazıt Ailesi’nden 4 kişi öldü. 8 numaralı dairesinde ise Rüstem Dağ ile 4 kişilik ailesi hayatını kaybetti. 14 numaralı dairesinde ise Nurgül Göksu’nun oğlu Avukat Ahmet Can Zabun, gelini Nesibe Sabun ve 6 aylık torunu Asude yaşamını yitirdi. 

İnsanları ölüme mahkûm eden kamu görevlilerinin yargılanması için halen İçişleri Bakanlığı izin vermedi ve soruşturma sürüyor. Sait Avşar, halen İmar ve Şehircilik Müdürü. 

(BİRGÜN)