2004 yılında, bir bahar akşamı, 25 yaşında bir genç, İstiklal Caddesi'nin dibinde, İmam Adnan Sokak'ta, yolda yürürken başından vurularak öldürüldü. Cinayeti kimse çözmek istemedi…
AKP, yıllardır, "Bizim dönemimizde faili meçhul cinayetler bitti. Tek bir faili meçhul cinayet işlenmedi" diye övünüyor.
Elbette cinayetlerin görece azalmasının AKP ile değil konjonktürün değişmesi ile ilgisi var ancak savunulan söylem de doğru değil.
İktidara gelmelerinin hemen ardından işlenen Necip Hablemitoğlu cinayeti dosyasında yıllardır yaşanan rezaletler ortada.
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin sokak ortasında öldürülmesi dosyasında yaşananlar da…
Ancak bir örnek daha var ki akıl sır erdirebilmek, açıklayabilmek mümkün değil.
Sadece cinayet değil, yıllardır dosyada göstermelik de olsa hiçbir işlem yapılmamış olması da anlaşılmaz…
* * *
Önder Babat, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi, pırıl pırıl bir gençti. Politik duyarlılıkları vardı, kültür ve sanatla yakından ilgiliydi ve fakülteyi bitirdikten sonra mesleğinde çok başarılı olmak niyetindeydi.
Fakülte bünyesinde kurduğu "Hukuk Oyuncuları" tiyatro grubu ile klasik eserleri sahneye koyuyor, dergilere yazılar gönderiyor ve okulunu bitirmeye çalışıyordu.
Arkadaşları ile İstiklal Caddesi'ne gittikleri 3 Mart 2004 günü, 25 yıllık kısa yaşamının örneği görülmedik biçimde son bulacağını ne o ne arkadaşları bilebilirdi.
* * *
Babat, iki arkadaşı ile İstiklal Caddesi'ni kesen İmam Adnan Sokak'ta yürüdüğü esnada, sokağın en kalabalık saatlerinden birinde, saat 19.00 sıralarında, aniden yere yığıldı. Arkadaşları, çevredekiler ne olduğunu anlamadı.
Düşüp kafasını mı çarpmıştı yoksa kafasına bir cisim mi atılmıştı, kimse asfalta sızan kanın nedenini anlamıyordu.
Hemen hastaneye kaldırıldı ancak çok geçti. Önder Babat, hayatını kaybetti.
* * *
Olay yerini inceleyen polis, Babat'ın yere düştüğü alanda, kanlı bir taş parçası gördü. Taşın başına düşmüş olabileceği belirtilerek, kriminal laboratuvarında incelenmesine karar verildi. Ve ilk andan itibaren basına Babat'ın başına yukarıdan düşen taş sonucu hayatını kaybettiği bilgisi servis edilmeye başlandı.
Ne arkadaşları ne çevredekiler bir ses duymuştu. Bu nedenle taş ihtimali çok da olanak dışı sayılmıyordu. Ancak gariplikler o aşamada başladı.
Avukatların ön otopsi raporunu alacakları gün, sıra sıra çevik polis getirilmiş, Adli Tıp önüne konuşlandırılmıştı. Siyasi bir cinayet ihtimali üzerinde güçlü bir biçimde durmayan arkadaşları ve avukatları bu görüntüye anlam veremedi.
Ancak otopsi raporu çıktığında, görüntüler anlam kazandı. Önder Babat, yukarıdan ateşlenen bir silahla öldürülmüştü. Kafasına hedef gözetilerek tek el ateş edilmişti.
* * *
O aşamadan itibaren basın olaydaki soru işaretlerini gündeme getirmeye başladı. Eş zamanlı olarak dosya da karanlığa gömülmeye başlanmıştı.
Taksim Polis Merkezi Amirliği, Beyoğlu Tabipliği'ne gönderdiği yazıda, "Birden bire yere düşerek fenalaştığı, hastaneye kaldırıldığı ancak öldüğü, gerekli muayenesinin yapılarak şüpheli değilse defin ruhsatının verilmesi" yazısı gönderdi.
Ancak otopsi raporu sessiz sedasız defnedilmesinin önüne geçti. Başından çıkan mermi çekirdeğinin 9 mm çaplı Parabellum tipi fişek atar tipli, ateşli silah namlusundan çıkmış olduğu saptandı.
Ancak bu kez de çekirdeğin faili meçhul herhangi bir olayla örtüşmediği yönünde rapor verildi.
* * *
Basına eş zamanlı olarak, Babat'ın başına "yorgun mermi" olarak tarif edilen, hedef gözetmeksizin ateşlenen bir merminin isabet etmiş ya da merminin yerden sekmiş olabileceği bilgisi servis edildi.
Oysa gelen resmi bilgide, "Maktülün kafasından çıkarılan çekirdeğin deforme olmadığı bundan dolayı olayın bir sekme sonucu meydana gelmediğinin kuvvetle muhtemel olduğu" tespitleri yapılmıştı.
Atışın uzak mesafeden yapıldığı da aynı raporda yer alıyordu.
* * *
İşler bununla kalmadı.
Ailenin avukatı Anıt Baba, 12 Temmuz 2004'te savcılığa bir dilekçe sundu. Bu dilekçede, "Maktülün ailesini emniyet mensubu olduğunu söyleyen ancak ismini vermeyen bir şahsın aradığı, bu şahsın "Önder Babat cinayetinde kullanılan mermi çekirdeğinin emniyetteki ekspertiz incelemesi sırasında silah aidiyetini anlaşılmaz kılmak için çekirdek üzerinde kasıtlı olarak yapılmış kimi silinti ve kazıntılar tespit edildiğini ancak balistik raporu hazırlanırken anlaşılamaz bir şekilde bu durumun raporlara yansımadığını" söylediği" aktarıldı ve çekirdeğin jandarma tarafından incelenmesi talep edildi.
12 Eylül 2004'te ise Adli Tıp Kurumu, "atışın, kısa namlulu silahlarda barutun ulaşabildiği en uzak mesafe olan 35-40 cm'den daha uzak bir mesafeden yani uzak atış mesafesinden yapılmış olduğu, kişi hareketli bir hedef olup her an pozisyon değiştirebileceğinden, mermi çekirdeğinin vücuda isabet ettiği bölge ve vücutta izlediği yolun atış yönünün tayinine esas teşkil edemeyeceği tıbben bilinmekle ölüme neden olan açının hangi yönden yapıldığının tıbben tespiti mümkün olmamaktadır" şeklinde rapor hazırladı.
5 Mayıs 2005'te ise Adli Tıp Kurumu, "mermi çekirdeği üzerinde delil karartma amacına yönelik silinti veya kazıntı bulunmadığı" raporu verdi.
* * *
Ancak cinayetin "çözülmeyeceği" o aşamada aslında belliydi.
11 Mart 2005'te, cinayetten bir yıl sonra, savcı, faillerin tespiti için "daimi arama kararı" verdi. Bu aslında, dosyada aktif işlem yapılmayacağının ilanı anlamına geliyordu.
Bu tarihten itibaren savcılık ile emniyet arasında, düzenli olmayan, matbu yazışmalar yapılmaya başlandı. Emniyet, savcılığın uyarısına rağmen düzenli bilgi bile vermiyor, uyarı geldikçe önceki yazısını kopyalayıp gönderiyordu.
* * *
Tam 13 yıl böyle geçti.
İstanbul Başsavcılığı, 26 Aralık 2018'de, sürpriz biçimde İstanbul Emniyeti'ne bir yazı gönderdi. Müşteki ve mağdurların ayrıntılı ifadelerinin yeniden alınmasını, olay yerindeki kanıtların yeniden değerlendirilmesini istedi.
Ancak bu yazıya yanıt verilmedi. 19 Haziran'da savcılık yazısını yineledi ve yanıt için 1 ay süre verdi.
1 aylık süreyi aşarak 35 günde bilgi veren emniyet, yeni bir araştırma yapmadan eski yazıları kopyalayıp gönderdi.
* * *
Bu süreçte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, etkili soruşturma yürütülmediği için Türkiye'nin hak ihlalinde bulunduğuna karar vermişti.
Avukatlar, 27 Aralık 2023'te, mermi çekirdeğinin cinayetten sonraki herhangi bir olayla eşleşip eşleşmediğinin araştırılmasını, yukarıdan atış yapılabilecek olası adreslerin araştırılmasını istedi.
Bununla birlikte çarpıcı bir bilgiye daha dikkati çekti avukatlar.
İlgisiz kişilerin eklenmesiyle sulandırılan Ergenekon davasının ek klasörlerinde, ilginç biçimde Önder Babat'ın öldürülmesiyle ilgili bir bilgi vardı ve ne Gülen cemaatine mensup savcılar ne de sonrasında dosyayı alanlar bunun üzerinde durmamıştı.
* * *
Geçen yıllar boyunca dosyaya yansımayan bir sürü gariplik yaşanmıştı zaten…
Bazı polisler hastanede aileyi otopsi yapılmadan Babat'ın defnedilmesi için ikna etmeye çalışmış, ardı ardına basına "maganda kurşunu ile öldüğü" bilgisi yansıtılmıştı.
Otopsi yapılacağı gün Adli Tıp önüne polis yığılmış, Babat'ın arkadaşlarına "siz zaten felsefe kulübüne de gidiyordunuz, biz felsefe yapınca kötü oluyor" gibi garip konuşmalar yapmıştı.
AİHM kararında polisin etkili soruşturma yapmayarak görevini ihmal ettiği belirtilmesine rağmen bunun üzerinde durulmamış, uzun süre Babat'ın düşen taş sonucu öldüğüne kamuoyu ikna edilmeye çalışılmıştı.
* * *
Ancak en garibi, Ergenekon dosyaları arasında kalan, nedense yok sayılan bir belgeydi…
2008'de, Ulusal Kanal'da yapılan aramada bir ajanda bulunduğu iddia edilmişti. Malum, bu soruşturmalarda bir biçimde ortaya ajandalar, kasetler çıkabiliyordu. Kaynağı belli ya da belirsiz.
Buraya kadar gariplik yoktu.
Ancak ajandada, daha sonra öldürüldüğü anlaşılan Hakan Saraylıoğlu adlı kişinin birden fazla cinayetle ilgili bilgi verdiğine yönelik notlar yer alıyordu. O dönem, ajandanın Ergenekon soruşturmasında tutuklanan Serhan Bolluk'a ait olduğu iddia edilmiş, Bolluk bu iddiayı reddetmişti.
İşte bu ajandada, Babat'ın öldürülmesi konusunda şu notlar yer alıyordu:
"İstanbul İl Jandarma Komutanlığı 'nda görevli Mustafa Başçavuş, bir konuşmalarında kendisine, artık atışlarda gerçek hedef kullandıklarını, bunun için de Beyoğlu'nda MHP'li bir işadamının bürosundan silahla eğitim amaçlı birisini vurdurduğunu anlatıyor. Bu kişinin Önder Babat olduğunu söylüyor."
* * *
Ancak nedense bu bilgi, Babat cinayeti dosyasına bile gönderilmemişti.
Ve başka iddialar da vardı.
Çeşitli yapılanmalar kurmakla meşhur, ünlü bir emniyet müdürünün, "Kuvayı Milliye" adıyla bir yapılanma oluşturarak, illegal eylemlerde bulunduğu…
Mustafa Başçavuş adlı kişinin de bu yapıya işaret ettiği…
Bu yapının cemaat dönemi sonrasında da etkinliğini sürdürdüğü…
Ve garip olan şu ki bu ajanda daha sonra adli emanetten kayboldu… Ortada yok…
* * *
Önder Babat cinayeti, bir şüpheli bulunmazsa 3 Mart 2024'te zamanaşımına girecek.
Oysa cinayetle ilgili olarak ipucu bulmak mümkün-dü…
Polisin neden Babat'ın yukarıdan ateşle vurulduğu belli olmasına rağmen civardaki işyerlerini araştırmadığı sorulsa…
Mermi çekirdeğinin eşleşebileceği olaylar yıl yıl araştırılsa…
Babat'ın otopsi yapılmadan defnedilmesi için baskı yapanlar sorgulansa…
Kuvayı Milliye denilen yapı ve ismi verilen emniyet müdürü ile çevresindekiler soruşturulsa…
Sözü edilen emniyet müdürünün başka isimle anılan yapılarla yakınlığını zaten kendisinin de söylediği dikkate alınsa…
Ve cinayet çözülmek istense…
Babat cinayeti aydınlatılabilir, dosyanın zamanaşımına girmesi engellenebilir-di…
Üç aydan kısa bir süre kala bunlardan herhangi biri yapılacak mı, göreceğiz…
Olağan koşullarda yapılabileceğini bilerek.
* * *
2004 yılında, bir bahar akşamı, 25 yaşında bir genç, İstiklal Caddesi'nin dibinde, İmam Adnan Sokak'ta, yolda yürürken başından vurularak öldürüldü.
Cinayeti kimse çözmek istemedi…
Gökçer Tahincioğlu / T24