İsrail’in “İran’ın yanıtına” yanıtı çok zayıf oldu. Çünkü İran’ın mesajlarını doğru okuyan ABD, “bölgesel savaş kışkırtmaya” çalışan Netanyahu’yu dizginlemek zorunda kaldı.
Görüldüğü üzere asıl mücadele İran ile İsrail arasında değil, İran ile ABD arasında. Peki neydi İran’ın ABD’ye mesajları? İnceleyelim:
İRAN’IN ASKERİ MESAJI
1) İsrail’in İran’ın 13 Nisan saldırısına yanıtı İsfahan’a zayıf bir dron saldırısı oldu. Çünkü İran, İsrail’in olası sert yanıtına çok daha sert yanıt vereceğini ilan etti. 13 Nisan saldırısı da asıl saldırının çok sert olacağının ipuçlarıyla doluydu: İran yeni olmayan silahlarıyla saldırmış, 1700 km ötedeki İsrail topraklarına ulaşmış ve istediği hedefleri vurabileceğini göstermişti.
İsrail’in demir kubbesi, ABD uçakları ve bölgedeki ABD füze savunma sistemleri, hatta İngiltere ve Fransa, topluca SİHA’ların ve eski füzelerin çoğunu düşürmüştü ama asıl mesaj şu olmuştu:
“ABD’li yetkililere göre en az dokuz füze İsrail üslerini vurmuştu.” (FP, 18.4.2024)
Bu “askeri mesaj” İsrail’den çok ABD’yeydi. İran saldırı kabiliyetinin işaretlerini vererek, ABD’ye, Ortadoğu’daki çoğu üslerine rahatlıkla ulaşabileceğini göstermiş oldu.
İRAN’IN TİCARET MESAJI
2) İran, özetle ABD ve İsrail’e niyetinin “stratejik caydırıcılık sağlamak” olduğunu gösterdi. Ama “ticaret mesajı” olarak ikinci mesajı da şuydu: Muhatapları caymazsa, Hürmüz Boğazı’nı ABD ve müttefikleri aleyhine deniz trafiğine kapatabilirdi. Bunu iki saldırı arasında fiili bir uygulamayla da gösterdi: İsrailli işadamına ait kargo gemisine el koydu.
Husilerin Kızıldeniz’deki saldırıları ve ABD deniz koalisyonunun bunu engelleyememesinin küresel ticarete faturası ortadayken bir de Hürmüz Boğazı’nın kapanması Batı ekonomilerini iyice sıkıntıya sokacaktır. Bu da kaçınılmaz olarak müttefikleriyle ABD arasında yeni bir soruna yol açacaktır.
İRAN’IN NÜKLEER MESAJI
3) İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Ahmad Haghtalab, Tahran’ın İsrail’in tehditleri karşısında “nükleer doktrinini” gözden geçirebileceğini söyledi. (Euronews, 18.4.2024)
Bu, İran’ın ABD’ye verdiği en önemli mesajdı. İran’ın nükleer doktrinini değiştirmesi, hızla nükleer silaha kavuşabilme yeteneği, Ortadoğu düzenini değiştirecek niteliktedir. Çünkü Ortadoğu’da nükleer silahlara sahip tek ülke vardır: İsrail. (ABD’nin de bölgedeki bazı üslerinde nükleer başlıkları var)
Evet, İsrail’in nükleer silahları gayri resmidir ama muhataplarınca bilinmektedir. Bu orantısız güç, bazılarının “İsrail’in şımarıklığı” dediği politikaların güvencesidir. Bu orantısız güç, kamuoylarından yükselen “Araplar neden İsrail’e bir şey yapamıyor” sorusunun yanıtlarından biridir. Bu orantısız güç, İsrail’in Gazze’de göstere göstere soykırım yapabilmesinin en önemli nedenidir.
Ortadoğu’daki düzen -değişmeye başladıysa da- esas olarak ABD ve İsrail’in nükleer silahlarının belirlediği düzendir. İran’ın nükleer silah sahibi olması, kaçınılmaz olarak yeni bir düzen demektir.
ABD’NİN ÖNÜNDEKİ ZORLUK
Dolayısıyla ABD’nin önünde büyük zorluk var: İran’ın nükleer doktrinini değiştirmemesi için hem Trump’ın çıktığı anlaşmayı yenileyebilmesi ama hem de ondan daha önemlisi İsrail’i dizginlemesi gerekiyor.
İsrail’in istediği “çözüm” ise nükleer programını “yok edebilmek” için İran’a savaş açmak. Bakmayın siz “Sıra ABD’nin İran’ı parçalamasına geldi” analizlerine.
ABD’nin şu anda en uzak durduğu konu, İran’a savaş açmak. Bu sadece ABD’nin Ukrayna cephesinde yaşadığı zorluklardan kaynaklanmıyor, asıl ABD’nin hegemonyasının zayıflamasından kaynaklanıyor.
Dolayısıyla Biden için asıl mesele, “kasım seçimine” sorunsuz ulaşabilmek şu anda.
/././
Kelle İsterük! (Miyase İlknur)
AKP seçim yenilgisi üzerine yandaş medyada ve Saray’dan uzak tutulan eski partili cenah kelle avına çıkmış adeta. Bu kesimde “Çok kan akacak çok, nice kelleler uçacak” diye günaşırı fal açılıyor.
Kimi gün MYK ve Bakanlar Kurulu hedefe konuyor, kimi gün teşkilatlar. Yandaş medya ve sayıları kırkı bulan danışmanlar da payını alıyor bu öfke nöbetinden. Çok dillendirilmese de Hazine ve maliye bakanı da seçim öncesi kesenin ağzını açmadığı için eleştirilerin odağında. “Ne olurdu yani emeklilere hiç olmazsa bir on bin liracık atıverseydi. Seçimden sonra Allah Kerim!” diyenlerin sayısı hiç de az değil.
Eleştirilerden muaf tutulan tek kişi Reis. Malum Reis her türlü hatadan münezzehtir. Aynı Sünni inancında Allah’ın yeryüzündeki gölgesi halifeler, Şiadaki masum imamlar gibi.
Seçim yenilgisinin nedenleri üzerine de türlü analizler havada uçuşuyor. Ekonomi, Suriyeli ve Afgan sığınmacı sorunu başı çekiyor elbette. Bunu kamu kurumlarındaki israf, hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ve kibir izliyor. Yanlış aday seçimi ise en son sırada yer alıyor.
SORUMLUYU YANLIŞ YERDE ARAMAK
Peki tüm bu olumsuz tablonun sorumlusu MYK mi?
Yoksa birkaçının ismi dışında adı sanı bırakın kamuoyunu biz gazetecilerin bile hatırlamakta zorlandığı bakanlar mı?
Ya da AKP teşkilatı mı?
Tek adam rejimine geçildikten sonra ekonomi politikalarını Reis’in atadığı Hazine ve maliye bakanları ya da üç dört ayda bir değiştirilen Merkez Bankası başkanları mı belirledi?
Akıllara seza “Faiz sebep enflasyon sonuç!” politikasını kim yürürlüğe koydu.
Düşük faiz, düşük kur politikası uğruna rezerv paraların eritilmesi kimin kararıyla oldu?
İhvan’ı tüm Ortadoğu’da işbaşına getirme sevdasıyla Suriye’nin içişlerine burnunu sokarak 10 milyon sığınmacıyı bu ülkenin başına bela eden AKP teşkilatı mıydı?
Kamudaki israf denince akla ilk gelen belediyeler mi yoksa Binbir Gece Masalları’nı andıran Saray ahalisinin şatafatlı yaşamı mı?
Kibir sadece bakan, milletvekili, taşradaki örgüt temsilcilerine özgü bir durum mu?
Yoksa “Onlar benim kıratımda değil” diyerek ana muhalefet lideri ile bile bir televizyon programına çıkmayı reddeden cumhurbaşkanının mı?
Kişi hak ve özgürlükleri adalet bakanı mı kısıtladı?
Adayları kim seçti peki?
Yandaş medya oluşumu kimin eseri?
Reis bir tek gün bağımsız bir medya kuruluşundan bir gazetecinin karşısına çıkma cesareti gösterebildi mi?
Reis istemezse ülkede yaprak bile kımıldamaz. Bakanların, MYK’nin, danışmanların, teşkilatın iradesi mi var ki bunlar suçlanıyor.
Kelle isteyenlerin yüreği yetiyorsa bütün bunların sorumlusuna “Haydi hesap vakti, bırak o koltuğu” diyebiliyor mu?
ÖZAL’I TOPA TUTTULAR
Beğenmedikleri eski Türkiye’de bunlar denebiliyordu pekala. 1989 yerel seçimlerinde, tıpkı AKP gibi, hezimete uğrayan ANAP’ı ve ülkeyi ailesi ve danışmanlarıyla yöneten Başbakan Özal’a yönelik neler neler söylenmişti.
ANAP MYK Üyesi Rüşdü Kazım Yücelen, “Eğer başbakan sorunu partinin yetili kurullarında değil de aile içinde çözmeye kalkışırsa olacağı budur” derken bir başka MYK üyesi Metin Gürdere de “Halk bizim uyguladığımız ekonomik politikalara, şımarıklığa, görgüsüzlüğe, Saray dalkavuklarına, yağmayla, ekonomik krizi eşanlamlı sayanlara dur demiştir” sözleriyle Başbakan Özal’ı topa tutmuştu
Partinin grup toplantısında ise Başbakan Özal’ı kürsüye, grup başkanvekili Mükerrem Taşçıoğlu şu sözlerle davet etmişti:
“Ağır bir yenilgi almış bulunuyoruz. Bu yenilginin baş sorumlusunu kürsüye davet ediyorum.”
Bu sözleri AKP içinde söyleyebilecek bir yürekli bakan, MYK üyesi, milletvekili var mı?
Bu sorunların yegâne kaynağı tek adam rejimi, yegâne sorumlusu da o tek adamdır. Gerisi lafügüzaf...
/././
‘Belediyenin içinden geçmişler!’ (Murat Ağırel)
“Belediyenin içinden geçmişler!”
Bu sözler bana ait değil. Bu sözler 31 Mart seçimlerinde Denizli Büyükşehir Belediye başkanı seçilen Bülent Nuri Çavuşoğlu’na ait.
Halk TV’de yayımlanan, benim de konuk olduğum “Kayda Geçsin” programına katılan Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Çavuşoğlu seçildikten sonra karşılaştığı manzarayı anlattı.
Belediyenin güncel borcunun 11 milyar TL olduğunu belirten başkan ayrıntılarını anlattı.
Belediyenin ödediği faiz akıl alır gibi değil. Belediye dört yıl süreli 2 milyar TL kredi kullanmış geri ödemesi 8 milyar TL. Çekilen kredinin 1 milyar TL’si kullanılmış. Diğer kısmı kasada duruyor. Ancak vadesiz hesapta bekletiliyor.
Eski Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan ise sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada kullanılan kredinin GES projesi için kullanıldığını, şehre yatırım yaptıklarını ve kazandırdıklarını belirtti.
Seçilen başkan Çavuşoğlu yine yayında “Borç kaynağı nedir” sorumuz üzerine bazı şirketlere verilen işlerden bahsetti. Örnek olarak ise internet sitelerine ödenen rakamlardan bahsetti ve bir dergi gösterdi.
Dergi çocuklar için boyama kitabı. Tesadüf (!) tam da seçim döneminde basılmış. Derginin hem kapak sayfasında hem de iç sayfalarında sayın başkanın reklamı yapılmış.
Çocuk dergisinde neden belediye başkanı reklamı yapılır o da ayrı bir konu.
Bu boyama dergisinden ise tam 30 bin adet basılmış ve karşılığında da 15 Mart 2024 tarihinde Çağan Ajans adlı şirkete 696 bin TL ödeme yapılmış. İhale bülteninde göremedim muhtemelen doğrudan alım yapılmış.
Firma 2019 yılında Kadıköy/Rasimpaşa Mahallesi’nde kurulmuş ve sahibi Abidin Kızılbay olarak gözüküyor.
Belediyeden reklam, matbaa, organizasyon ihalesi alan var mı diye araştırmaya başladım. Karşıma “Denizli Şifre Haber” adlı sitede Bülent Öztürk imzası ile 2022 yılında yayımlanmış bir haber çıktı.
Haber içeriğinde, Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin 2021 yılında haber internet sitelerine 1 milyon 930 bin TL bütçe ayırdığını okuyoruz.
Bu tutarın 1 milyon 164 bin TL’sinin, 2022 yılında 2 milyon TL bütçe ayrıldığının bunun da 1 milyon 320 bin TL’sinin Pera Medya ve Point Medya adlı kuruluşlara verildiği belgelenmiş.
Yani Denizli Büyükşehir Belediyesi medya bütçesinin yüzde 62’sini bu firmalara ödemiş. Ancak sorun şu: Bahse konu internet siteleri birbirinin kopyası ve görünen o ki tek merkezden yönetiliyor.
Yani kopya haber siteleri...
İnternet siteleri kimin diye baktığımızda ise karşımıza bir firma daha çıkıyor o da “Metsen” adlı firma. Bu firma da 2020 yılında Metin Şenel adına tesadüf Kadıköy Rasimpaşa Mahallesi’nde kurulmuş.
Acaba ihale almış mı bu firma diye baktım. Çoğunluğu Denizli Büyükşehir Belediyesi olmak üzere toplam 14 milyon TL ihale almış. Doğrudan alımları göremedim. Ancak ilginçtir çok yetenekli firma. Güreş organizasyonundan mobilya alımına, şapkadan kamuoyu araştırmasına kadar her iş kaleminin ihalesini almış.
Şimdilik virgül koyalım burada...
Ancak sosyal medyasından eski Denizli Büyükşehir Belediye başkanı ile fotoğrafını paylaşıp “Ölene dek tek başkanım, ağabeyim” diyen kişinin yazdığım konular ile bağlarına devam edeceğimi belirteyim.
Sadece Denizli Belediyesi de değil, belediyelerin sırtına binip 10 bin lira maaş alan emeklinin verdiği vergiye “çöken” herkesi yazacağım.