20 Nisan 2024 Cumartesi

Cumhuriyet KÖŞEBAŞI - 20 Nisan 2024 -

İran’ın ABD’ye üç mesajı (Mehmet Ali Güller)

İsrail’in “İran’ın yanıtına” yanıtı çok zayıf oldu. Çünkü İran’ın mesajlarını doğru okuyan ABD, “bölgesel savaş kışkırtmaya” çalışan Netanyahu’yu dizginlemek zorunda kaldı.

Görüldüğü üzere asıl mücadele İran ile İsrail arasında değil, İran ile ABD arasında. Peki neydi İran’ın ABD’ye mesajları? İnceleyelim:

İRAN’IN ASKERİ MESAJI

1) İsrail’in İran’ın 13 Nisan saldırısına yanıtı İsfahan’a zayıf bir dron saldırısı oldu. Çünkü İran, İsrail’in olası sert yanıtına çok daha sert yanıt vereceğini ilan etti. 13 Nisan saldırısı da asıl saldırının çok sert olacağının ipuçlarıyla doluydu: İran yeni olmayan silahlarıyla saldırmış, 1700 km ötedeki İsrail topraklarına ulaşmış ve istediği hedefleri vurabileceğini göstermişti.

İsrail’in demir kubbesi, ABD uçakları ve bölgedeki ABD füze savunma sistemleri, hatta İngiltere ve Fransa, topluca SİHA’ların ve eski füzelerin çoğunu düşürmüştü ama asıl mesaj şu olmuştu:

“ABD’li yetkililere göre en az dokuz füze İsrail üslerini vurmuştu.” (FP, 18.4.2024)

Bu “askeri mesaj” İsrail’den çok ABD’yeydi. İran saldırı kabiliyetinin işaretlerini vererek, ABD’ye, Ortadoğu’daki çoğu üslerine rahatlıkla ulaşabileceğini göstermiş oldu.

İRAN’IN TİCARET MESAJI

2) İran, özetle ABD ve İsrail’e niyetinin “stratejik caydırıcılık sağlamak” olduğunu gösterdi. Ama “ticaret mesajı” olarak ikinci mesajı da şuydu: Muhatapları caymazsa, Hürmüz Boğazı’nı ABD ve müttefikleri aleyhine deniz trafiğine kapatabilirdi. Bunu iki saldırı arasında fiili bir uygulamayla da gösterdi: İsrailli işadamına ait kargo gemisine el koydu.

Husilerin Kızıldeniz’deki saldırıları ve ABD deniz koalisyonunun bunu engelleyememesinin küresel ticarete faturası ortadayken bir de Hürmüz Boğazı’nın kapanması Batı ekonomilerini iyice sıkıntıya sokacaktır. Bu da kaçınılmaz olarak müttefikleriyle ABD arasında yeni bir soruna yol açacaktır.

İRAN’IN NÜKLEER MESAJI

3) İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Ahmad HaghtalabTahran’ın İsrail’in tehditleri karşısında “nükleer doktrinini” gözden geçirebileceğini söyledi. (Euronews, 18.4.2024)

Bu, İran’ın ABD’ye verdiği en önemli mesajdı. İran’ın nükleer doktrinini değiştirmesi, hızla nükleer silaha kavuşabilme yeteneği, Ortadoğu düzenini değiştirecek niteliktedir. Çünkü Ortadoğu’da nükleer silahlara sahip tek ülke vardır: İsrail. (ABD’nin de bölgedeki bazı üslerinde nükleer başlıkları var)

Evet, İsrail’in nükleer silahları gayri resmidir ama muhataplarınca bilinmektedir. Bu orantısız güç, bazılarının “İsrail’in şımarıklığı” dediği politikaların güvencesidir. Bu orantısız güç, kamuoylarından yükselen “Araplar neden İsrail’e bir şey yapamıyor” sorusunun yanıtlarından biridir. Bu orantısız güç, İsrail’in Gazze’de göstere göstere soykırım yapabilmesinin en önemli nedenidir.

Ortadoğu’daki düzen -değişmeye başladıysa da- esas olarak ABD ve İsrail’in nükleer silahlarının belirlediği düzendir. İran’ın nükleer silah sahibi olması, kaçınılmaz olarak yeni bir düzen demektir.

ABD’NİN ÖNÜNDEKİ ZORLUK

Dolayısıyla ABD’nin önünde büyük zorluk var: İran’ın nükleer doktrinini değiştirmemesi için hem Trump’ın çıktığı anlaşmayı yenileyebilmesi ama hem de ondan daha önemlisi İsrail’i dizginlemesi gerekiyor.

İsrail’in istediği “çözüm” ise nükleer programını “yok edebilmek” için İran’a savaş açmak. Bakmayın siz “Sıra ABD’nin İran’ı parçalamasına geldi” analizlerine.

ABD’nin şu anda en uzak durduğu konu, İran’a savaş açmak. Bu sadece ABD’nin Ukrayna cephesinde yaşadığı zorluklardan kaynaklanmıyor, asıl ABD’nin hegemonyasının zayıflamasından kaynaklanıyor.

Dolayısıyla Biden için asıl mesele, “kasım seçimine” sorunsuz ulaşabilmek şu anda.

                                                   /././ 

Kelle İsterük! (Miyase İlknur)

AKP seçim yenilgisi üzerine yandaş medyada ve Saray’dan uzak tutulan eski partili cenah kelle avına çıkmış adeta. Bu kesimde “Çok kan akacak çok, nice kelleler uçacak” diye günaşırı fal açılıyor.

Kimi gün MYK ve Bakanlar Kurulu hedefe konuyor, kimi gün teşkilatlar. Yandaş medya ve sayıları kırkı bulan danışmanlar da payını alıyor bu öfke nöbetinden. Çok dillendirilmese de Hazine ve maliye bakanı da seçim öncesi kesenin ağzını açmadığı için eleştirilerin odağında. “Ne olurdu yani emeklilere hiç olmazsa bir on bin liracık atıverseydi. Seçimden sonra Allah Kerim!” diyenlerin sayısı hiç de az değil.

Eleştirilerden muaf tutulan tek kişi Reis. Malum Reis her türlü hatadan münezzehtir. Aynı Sünni inancında Allah’ın yeryüzündeki gölgesi halifeler, Şiadaki masum imamlar gibi.

Seçim yenilgisinin nedenleri üzerine de türlü analizler havada uçuşuyor. Ekonomi, Suriyeli ve Afgan sığınmacı sorunu başı çekiyor elbette. Bunu kamu kurumlarındaki israf, hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ve kibir izliyor. Yanlış aday seçimi ise en son sırada yer alıyor.

SORUMLUYU YANLIŞ YERDE ARAMAK

Peki tüm bu olumsuz tablonun sorumlusu MYK mi?

Yoksa birkaçının ismi dışında adı sanı bırakın kamuoyunu biz gazetecilerin bile hatırlamakta zorlandığı bakanlar mı?

Ya da AKP teşkilatı mı?

Tek adam rejimine geçildikten sonra ekonomi politikalarını Reis’in atadığı Hazine ve maliye bakanları ya da üç dört ayda bir değiştirilen Merkez Bankası başkanları mı belirledi?

Akıllara seza “Faiz sebep enflasyon sonuç!” politikasını kim yürürlüğe koydu.

Düşük faiz, düşük kur politikası uğruna rezerv paraların eritilmesi kimin kararıyla oldu?

İhvan’ı tüm Ortadoğu’da işbaşına getirme sevdasıyla Suriye’nin içişlerine burnunu sokarak 10 milyon sığınmacıyı bu ülkenin başına bela eden AKP teşkilatı mıydı?

Kamudaki israf denince akla ilk gelen belediyeler mi yoksa Binbir Gece Masalları’nı andıran Saray ahalisinin şatafatlı yaşamı mı?

Kibir sadece bakan, milletvekili, taşradaki örgüt temsilcilerine özgü bir durum mu?

Yoksa “Onlar benim kıratımda değil” diyerek ana muhalefet lideri ile bile bir televizyon programına çıkmayı reddeden cumhurbaşkanının mı?

Kişi hak ve özgürlükleri adalet bakanı mı kısıtladı?

Adayları kim seçti peki?

Yandaş medya oluşumu kimin eseri?

Reis bir tek gün bağımsız bir medya kuruluşundan bir gazetecinin karşısına çıkma cesareti gösterebildi mi?

Reis istemezse ülkede yaprak bile kımıldamaz. Bakanların, MYK’nin, danışmanların, teşkilatın iradesi mi var ki bunlar suçlanıyor.

Kelle isteyenlerin yüreği yetiyorsa bütün bunların sorumlusuna “Haydi hesap vakti, bırak o koltuğu” diyebiliyor mu?

ÖZAL’I TOPA TUTTULAR

Beğenmedikleri eski Türkiye’de bunlar denebiliyordu pekala. 1989 yerel seçimlerinde, tıpkı AKP gibi, hezimete uğrayan ANAP’ı ve ülkeyi ailesi ve danışmanlarıyla yöneten Başbakan Özal’a yönelik neler neler söylenmişti.

ANAP MYK Üyesi Rüşdü Kazım Yücelen“Eğer başbakan sorunu partinin yetili kurullarında değil de aile içinde çözmeye kalkışırsa olacağı budur” derken bir başka MYK üyesi Metin Gürdere de “Halk bizim uyguladığımız ekonomik politikalara, şımarıklığa, görgüsüzlüğe, Saray dalkavuklarına, yağmayla, ekonomik krizi eşanlamlı sayanlara dur demiştir” sözleriyle Başbakan Özal’ı topa tutmuştu

Partinin grup toplantısında ise Başbakan Özal’ı kürsüye, grup başkanvekili Mükerrem Taşçıoğlu şu sözlerle davet etmişti:

“Ağır bir yenilgi almış bulunuyoruz. Bu yenilginin baş sorumlusunu kürsüye davet ediyorum.”

Bu sözleri AKP içinde söyleyebilecek bir yürekli bakan, MYK üyesi, milletvekili var mı?

Bu sorunların yegâne kaynağı tek adam rejimi, yegâne sorumlusu da o tek adamdır. Gerisi lafügüzaf...

                                                  /././

‘Belediyenin içinden geçmişler!’ (Murat Ağırel)

“Belediyenin içinden geçmişler!” 

Bu sözler bana ait değil. Bu sözler 31 Mart seçimlerinde Denizli Büyükşehir Belediye başkanı seçilen Bülent Nuri Çavuşoğlu’na ait. 

Halk TV’de yayımlanan, benim de konuk olduğum “Kayda Geçsin” programına katılan Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Çavuşoğlu seçildikten sonra karşılaştığı manzarayı anlattı. 

Belediyenin güncel borcunun 11 milyar TL olduğunu belirten başkan ayrıntılarını anlattı. 

Belediyenin ödediği faiz akıl alır gibi değil. Belediye dört yıl süreli 2 milyar TL kredi kullanmış geri ödemesi 8 milyar TL. Çekilen kredinin 1 milyar TL’si kullanılmış. Diğer kısmı kasada duruyor. Ancak vadesiz hesapta bekletiliyor. 

Eski Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan ise sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada kullanılan kredinin GES projesi için kullanıldığını, şehre yatırım yaptıklarını ve kazandırdıklarını belirtti. 

Seçilen başkan Çavuşoğlu yine yayında “Borç kaynağı nedir” sorumuz üzerine bazı şirketlere verilen işlerden bahsetti. Örnek olarak ise internet sitelerine ödenen rakamlardan bahsetti ve bir dergi gösterdi.

Dergi çocuklar için boyama kitabı. Tesadüf (!) tam da seçim döneminde basılmış. Derginin hem kapak sayfasında hem de iç sayfalarında sayın başkanın reklamı yapılmış.

Çocuk dergisinde neden belediye başkanı reklamı yapılır o da ayrı bir konu.

Bu boyama dergisinden ise tam 30 bin adet basılmış ve karşılığında da 15 Mart 2024 tarihinde Çağan Ajans adlı şirkete 696 bin TL ödeme yapılmış. İhale bülteninde göremedim muhtemelen doğrudan alım yapılmış.

Firma 2019 yılında Kadıköy/Rasimpaşa Mahallesi’nde kurulmuş ve sahibi Abidin Kızılbay olarak gözüküyor. 

Belediyeden reklam, matbaa, organizasyon ihalesi alan var mı diye araştırmaya başladım. Karşıma “Denizli Şifre Haber” adlı sitede Bülent Öztürk imzası ile 2022 yılında yayımlanmış bir haber çıktı. 

Haber içeriğinde, Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin 2021 yılında haber internet sitelerine 1 milyon 930 bin TL bütçe ayırdığını okuyoruz. 

Bu tutarın 1 milyon 164 bin TL’sinin, 2022 yılında 2 milyon TL bütçe ayrıldığının bunun da 1 milyon 320 bin TL’sinin Pera Medya ve Point Medya adlı kuruluşlara verildiği belgelenmiş. 

Yani Denizli Büyükşehir Belediyesi medya bütçesinin yüzde 62’sini bu firmalara ödemiş. Ancak sorun şu: Bahse konu internet siteleri birbirinin kopyası ve görünen o ki tek merkezden yönetiliyor. 

Yani kopya haber siteleri... 

İnternet siteleri kimin diye baktığımızda ise karşımıza bir firma daha çıkıyor o da “Metsen” adlı firma. Bu firma da 2020 yılında Metin Şenel adına tesadüf Kadıköy Rasimpaşa Mahallesi’nde kurulmuş. 

Acaba ihale almış mı bu firma diye baktım. Çoğunluğu Denizli Büyükşehir Belediyesi olmak üzere toplam 14 milyon TL ihale almış. Doğrudan alımları göremedim. Ancak ilginçtir çok yetenekli firma. Güreş organizasyonundan mobilya alımına, şapkadan kamuoyu araştırmasına kadar her iş kaleminin ihalesini almış. 

Şimdilik virgül koyalım burada... 

Ancak sosyal medyasından eski Denizli Büyükşehir Belediye başkanı ile fotoğrafını paylaşıp “Ölene dek tek başkanım, ağabeyim” diyen kişinin yazdığım konular ile bağlarına devam edeceğimi belirteyim. 

Sadece Denizli Belediyesi de değil, belediyelerin sırtına binip 10 bin lira maaş alan emeklinin verdiği vergiye “çöken” herkesi yazacağım.

(Cumhuriyet)

T24 KÖŞEBAŞI - 20 Nisan 2024 -

İliç'in yeni Belediye Başkanı Anagold firmasına iş yapıyor (Candan Yıldız)

MHP'den aday olan Mehmet Elçi aynı zamanda Anagold firmasına catering hizmeti veren Elçiler Temizlik Hizmetleri, Bilgisayar, Gıda, İnşaat, Taşımacılık Sanayi ve Ticaret Şirketi'nin sahibi. Daha doğrusu Erzincan Ticaret Odası kayıtlarına göre firma yetkilisi Raziye Elçi… Belediye Başkanı Mehmet Elçi'nin eşi
                                                      
Mehmet Elçi

Milyonlarca ton ağırlığındaki zehirli toprağın altında 66 gün… Erzincan-İliç Çöpler köyünde faaliyet yürüten Anagold (SSR Mining ve Çalık Grubu) firmasına ait maden sahasındaki siyanürlü liç yığınının kayması sonucu toprak altında kalan Adnan Keklik'in cesedine facianın 66 gününde ulaşıldı. Toprak altında kalan 9 işçiden biri olan Adnan Keklik 14 yıldır Anagold'a çalışıyordu süpervisor olarak.

Siyanürlü liç yığınıyla ilgili "çatlak var" uyarısını yerinde incelemek için o gün (13 Şubat) sahaya gidenler arasındaydı.

Evli ve iki çocuk babasıydı. Çöpler köyünde ikamet ediyordu. Çocuklarından biri fen lisesine, diğeri de 5. sınıfa gidiyor. Köydeki tanıdıklarının anlatımına göre facia sonrası çocukların eğitim hayatı da sekteye uğramış. Adnan Keklik'in cenaze töreni yarın İliç merkezde yapılacak. Cenaze törenine Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar'ın da katılması bekleniyor. Adnan Keklik'in cesedi kullandığı araç içerisinde bulundu.

Liç yığının kaydığı toprak altında hâlâ yedi işçi var. 5 Nisan'da da işçilerden Uğur Yıldız'ın cesedine ulaşılmıştı. 2022 yılında siyanür sızıntısının olduğu Anagold firmasının faaliyetleri bir süre durdurulmuş, 16 milyon liralık cezanın ödenmesinin ardından şirket faaliyetlerine devam etmişti. 13 Şubat'ta 9 çalışanın hayatına mâl olan liç yığını kaymasından sonra da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikli Bakanlığı çevre izin ve lisans belgesini iptal etmişti.

Ancak bakanlığın sitesindeki bilgilere göre "Çevre ve insan sağlığı yönünden tehlike yaratan faaliyetler nedeniyle işletmeye süre verilmeksizin çevre izin veya çevre izin ve lisans belgesi iptal edilir. Bu işletmeler için izin süreci yeniden başlatılır ve işletme kendi adına yeni geçici faaliyet belgesi düzenlenene kadar faaliyette bulunamaz."

Bu durumda Anagold geçici faaliyet belgesi alarak faaliyetlerine yeniden başlayabilir.

Maden sahasında şu an için altın arama faaliyeti yürütülmüyor. İşçilerin büyük bir kısmı da ücretli izinli. Madendeki faaliyet, madenin hemen aşağısında yer alan Sabırlı deresine kayan milyonlarca ton ağırlığındaki zehirli toprağın belirlenen çukurlara taşınmasıyla sınırlı. İşçilere ise işletmenin faaliyete geçip geçmeyeceği ile ilgili net bir bilgilendirme yapılmamış. Nisan ayı sonunda bir açıklama yapılması bekleniyor. Genel beklenti ise madenin yeniden faaliyetlerine başlayacağı yönünde. Anagold İlçenin ekonomi-politiğini belirleyecek kadar ilçe ekonomisinde etkin. Ekonomik faaliyetlerin merkezinde duruyor. Eski Bakan ve bBaşbakanlardan Binali Yıldırım'ın memleketi Erzincan gibi İliç de AKP'nin güçlü olduğu yerlerden biri… 2009'dan bu yana yerel seçim sonuçlarına baktığımızda başkanlık koltuğu AKP ve MHP arasında gidip gelmiş. 31 Mart'ta da AKP'nin kaybettiği MHP'nin kazandığı ilçe belediye başkanlığı koltuğuna, geçmişte AKP'de siyaset yapmış Mehmet Elçi oturdu.

MHP'den aday olan Mehmet Elçi aynı zamanda Anagold firmasına catering hizmeti veren Elçiler Temizlik Hizmetleri, Bilgisayar, Gıda, İnşaat, Taşımacılık Sanayi ve Ticaret Şirketi'nin sahibi. Daha doğrusu Erzincan Ticaret Odası kayıtlarına göre firma yetkilisi Raziye Elçi… Belediye Başkanı Mehmet Elçi'nin eşi.

Kendisini AKP'li olarak tanımlayan eski Çöpler köyü muhtarı, maden faciasının seçim sonuçlarına çok etkisi olmadığını, ancak AKP'deki "güç zehirlenmesi"sine tepki gösterenlerin kendisi gibi ya sandığa gitmediğini ya da MHP'ye oy verdiğini söyledi. Son yılların en büyük çevre felaketini yaşayan İliç'i gündemden düşürmemek önemli. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, 21 Şubat'ta maden sahasının dokuz noktasından her gün numune alındığını ve laboratuvarlarda incelendiğini açıklamıştı. Siyanürlü toprağın yağmur sularıyla birlikte yer altı suyuna ve Fırat Nehri'ne karışması en büyük korku. Bu nedenle düzenli bilgilendirme yapılması zaruri… O zaman soralım… Hâlâ her gün 9 noktadan (Fırat suyu da dahil) numune alınıyor mu? Canlı varlığını, sağlığını tehdit eden siyanüre ilişkin numune sonuçları kamuoyu ile paylaşılacak mı?

                                                            /././

Cezaevi, dava ve yasaklar ülkesinde seçim sonrası "kulisleri": Erdoğan AKP'yi, Çukurambar Erdoğan'ı bırakır mı? (Gökçer Tahincioğlu)

AKP'nin hikâyesi çok uzun bir zaman önce gecekondu mahallelerinden Çukurambar'a taşındı.

ODTÜ Kampüsü'nden gelen haberler…

Bahar Şenlikleri sırasında kampüs içerisindeki Devrim Stadyumu'nun kullanımı rektörlükçe yasaklandı.

Önceki yıllarda da öğrencilerin mezuniyet töreninde pankartlarla yürüyüşleri engellenmiş, bahar şenliklerinin yapılmaması için her türlü engel çıkartılmıştı.

* * *

Eren Odabaşı

Çağlayan Adliyesi'ne yönelik saldırıdan sonra onlarca kişinin birkaç saat içerisinde gözaltına alındığı bir operasyon yapıldı.

Avukatlar, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, hak savunucuları.

Onlarca kişi, nasıl ilişkilendirildikleri belli olmaksızın tutuklandı.

O isimlerden biri de Eren Odabaşı'ydı.

Tutuklanan onlarca kişi gibi Odabaşı ve avukatları da bu operasyonda isimlerinin neden geçtiğini anlamaya çalıştı.

Sorgu tutanakları tatmin edici bir yanıt vermiyor zira.

Ancak tutuklanan Odabaşı'nın adalet sorunu dışında büyük bir sorunu daha vardı, kanser hastası olması…

Tedavisinin sürdürüldüğü İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü, tedavinin sonraki aşamalarının da İstanbul'da devam etmesi yönünde görüş bildirmişti.

Odabaşı ise tutuklandıktan sonra Ankara'ya, Sincan Cezaevi'ne nakledildi.

Tutuklanmasının ardından Ankara'da sil baştan yapılan muayenelerde koltukaltı ve kasık bölgelerinde yayılma gözlendi. İstanbul'daki hastane ve doktorlar, ameliyat önermediklerini, akıllı ilaç tedavisinin gerektiğini söylese de cezaevinden götürüldüğü Etlik Şehir Hastanesi, ameliyattan yana.

Üstelik, "burası Türkiye'nin en büyük hastanesi" dışında bir görüş de belirtmiyorlar, konuyu tartışmıyorlar.

İstanbul'daki onkoloji doktoru, ani gelişebilecek riskler nedeniyle tahliyesinin gerektiği yönünde görüş bildirse de bu yapılmıyor.

Savcılık, haftalarca bekledikten sonra Çağlayan saldırı dosyasından dosyasını ayırdı. Tutuklanmasına gerekçe gösterilen saldırı dosyası bir anda başka bir dosyaya dönüştürüldü.

Sadece Eren Odabaşı değil, benzer durumda onlarca hasta mahpus var ve kaderlerine terk edilmiş durumdalar.

* * *

Antalya Geri Gönderme Merkezi'nde 52 kişi "beyaz oda" olarak nitelendirilen bölgede işkence gördüklerini, doktora çıkartılmadıkları için darp raporu bile alamadıklarını, aç susuz bırakıldıklarını belirterek suç duyurusunda bulundular.

Gazete Duvar'dan Ceren Deniz'in haberi…

"Beyaz oda", "süngerli oda" Türkiye'deki bilinen sırlardan.

Cezaevlerinde, geri gönderme merkezlerinde bu özel bölgelerin olduğunu herkes biliyor ve savcılıklar dahil yokmuş gibi davranıyor.

* * *

Kafanızı nereye çevirseniz MHP lideri Devlet Bahçeli'nin sesi…

"Kapatın, yasaklayın, engelleyin…"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sesi izliyor onu:

"İhanet, terör, hainlik…"

Umarsız Anayasa Mahkemesi de tutuklu vekillerin tahliyesini bile sağlayamama halleri içerisinde kampüslerdeki yasaklara son veren iptal kararları veriyor.

Dinleyen olursa…

* * *

Yerel seçimin ardından hem Erdoğan hem de Bahçeli, muhalefetin başarısını küçümseyen açıklamalar yaptılar.

Erdoğan'ı artık tanıyoruz.

Kabinede, partinin vitrininde, teşkilatlarda değişiklik yapacağına kuşku yok.

Bir kulis bilgisine bile ihtiyaç yok. Bilgi aldığını söyleyenlerin büyük bölümü de bu ezberle hareket ediyor zaten.

Bahçeli ise haklı sayılabilir.

Akşener'in genel başkan olduğu, neredeyse koltuğunu kaybedeceği bir ortamdan, iktidarı yönlendiren bir konuma taşıdı partisini. Gerektiğinde, gerektiği kadar oy alabiliyor!

* * *

Ama seçimlerden bu yana, sosyal medyada da sıkça yazılan bir iddia var.

Erdoğan'ın partinin başından ayrılacağı iddiası…

Sadece muhalif kesimden çıkmıyor bu iddia.

Gerçekten de AKP ve MHP'ye yakın kesimlerde de son günlerde durmaksızın bu ifade kullanılıyor.

Yanı sıra süren, kamuoyuna da "ıstakoz"la yansıyan "varlık" tartışması var.

AKP'lilerin hemen hepsi, seçim yenilgisini tartışırken değerlere dönmekten bahsediyor ancak dönülecek değerin neresi olduğu belli değil.

Mesele yenilen ıstakoz mu yoksa bunun sosyal medyada paylaşılması mı o bile belirsiz…

MHP'den duyulan rahatsızlığa rağmen itiraz edilmemesinin, özel sohbetlerde yasaklar, soruşturma ve davalarla ülkenin idare edilmesinden rahatsız olduklarını söyleyenlerin sus pus olmasının bir nedeni var.

* * *

AKP'nin hikâyesi çok uzun bir zaman önce gecekondu mahallelerinden Çukurambar'a taşındı.

Oradaki sitelere değil, mekanlara, mekanların localarına, özel nargile alanlarına, buradaki pazarlıklara bakarsanız değerlerin nasıl geri dönülemez biçimde değiştiğini kısa sürede anlarsınız.

Kitapçıların bile özel localarının bulunduğu bu semte girdiğinizde, park alanlarına kısaca göz atmanız tabloyu anlamak için yeterli olur.

Kulis dediğiniz partilerde, Meclis'te değil asıl burada dönüyor.

Hemen her şey burada dönüyor.

Ve AKP'nin varlığını sürdürmesi, toplumun halen büyük kesiminin tercihini oluşturabilmesi biraz da bu gerçekliğe bağlı.

Bu gerçeklik de Erdoğan'ın varlığına…

Erdoğan, AKP ile ilgili tercihini çok uzun bir zaman önce kullandı.

Partinin kendisinden ibaret bir yapıya dönüşmesi gerektiğine ikna oldu. Ve Erdoğan'ın olmadığı bir ortamda bir başarıdan söz etmek de mümkün değil.

Erdoğan'ın liderliğinde bir yenilenme gayretinden ötesini konuşmak da anlamlı değil.

                                                        /././

Burdur'daki taciz skandalında ikinci perde: Tacizi tespit eden müdür vekili görevden alındı! (Tolga Şardan)

Yönetimindeki kurumda olanı biteni tespit ederek raporlayan ve devletin önlem almasının önünü açan Kılınç, sonuçta sisteme yenik düştü!

Burdur'da patlak veren "nitelikli cinsel taciz" olayının adli bölümünü dünkü Büyüteç'te gündeme getirdim.

Bugünkü devam yazısında, sürecin bu kez idari boyutunda yaşananları aktaracağım.

Önce kısa bir hatırlatma; yaklaşık bir yıl önce Isparta'daki görevinden Burdur Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İl Müdür Vekili olarak atanan Mukaddes Kılınç, göreve başladıktan bir süre sonra yönetimdeki kamu kurumunda "bir şeylerin ters gittiğini" tespit etti.

Kılınç, sekiz ay kadar önce kadın müdür yardımcısı G.F. ile sosyolog H.Ö.'nün, müdürlüğe staj için gelen üniversite öğrencileriyle mesleki etik, görev ve sorumlulukları dışında davranışlarda bulundukları iddiasıyla Ankara'daki bakanlık merkezini ve Burdur Valiliği'ni uyardı.

İşin dramatik bir tarafı daha var ki tam içler acısı. Kılınç'ın çocuğu eğitim aldığı okulda günümüzde sıkça duyduğumuz "akran zorbalığı / cinsel tacizi"ne hedef oldu. Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdür vekili olması bir yana "anne" sıfatıyla Burdur Valiliği üzerinden yaptığı girişimler sonuçsuz kaldı.

Bir yandan çocuğunun akran zorbalığına hedef olması, diğer yandan da kendi yönetimindeki kurumda yaşananları tespit edip resmi bildirimlerde bulunmasına karşın söz konusu iki personelin göreve devam etmesinin yarattığı huzursuzluk nedeniyle Kılınç, geçen Mart'ta izine ayrıldı.

Tabii, Burdur gibi görece küçük bir kentte görev yapan Kılınç'ın, yaşananların "siyasi karşılığı"yla yüzleştiğini söylememe sanırım gerek yok!

Kılınç izindeyken dünkü Büyüteç'in konusu taciz olayının yaşanması bardağı taşıran son damla oldu.

Kurumdaki sosyolog H.Ö.'nün tacizine uğrayan stajyer üniversite öğrencisi A.A.B.'nin kendisine gönderdiği mesajla gelişmelerden haberdar olan Kılınç, izinli olmasına rağmen gece geç saatlerde il müdürlüğüne giderek olanı biteni tutanakla tespit etti.

Ve bundan sonra olayların boyutu başka bir şekle büründü.

Süreçte üç resmi yazışma var; bunlardan ikisi, nitelikli cinsel tacize uğradığı iddiasıyla stajyer üniversite öğrencisi tarafından Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na hatta bizzat Bakan Mahinur Özdemir Göktaş ve Burdur Valiliği'ne, diğeri ise İl Müdür Vekili Mukaddes Kılınç'ın İçişleri Bakanlığı'na gönderdiği şikayet dilekçeleri.

Şunu da eklemek gerekiyor; Kılınç'ın çocuğunun uğradığı akran şiddeti ve cinsel taciz olayı ile il müdürlüğünde stajyer kız öğrenciye yönelik nitelikli cinsel taciz konusunu beraber değerlendirmekte fayda var.

Bakanlığa şikayet dilekçesi

Resmi yazıların içeriklerine bakıldığında, Kılınç'ın görevi sırasında yaptığı tespitlerin ip uçlarını görmek mümkün.

Tacize uğradığını iddia eden üniversite öğrencisi A.A.B.'nin, avukatı aracılığıyla Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na 3 Nisan 2024 günü gönderdiği dilekçeden bir bölümü aktarayım:

"(...) Müvekkil artık dayanılmaz hale gelen cinsel, sözel tacizler, işyerinde ve işyeri haricinde sosyal olarak bulunulan ortamlardaki cinsel içerikli benzetmeler, dokunmalar, tacizler neticesinde adli birimlere şikayet etmek zorunda kalmıştır. Şikayet etmeden önce sorumlu olduğu hocasına (Burada akademisyenin adı ve konumu yer almakta. Ancak, süreçte bir konumu olmamasından dolayı adını yazmadım. Y.N.) ulaşmış, Aile Sosyal Politikalar İl Müdürüne (Mukaddes Kılınç olarak belirteyim. Y.N.) de gecenin bir yarısı mesaj yoluyla da ulaşmıştır.

28.03.2024 tarihinde, tutanak, kurum yetkililerince tutulmuş ve akabinde kolluğa gidilerek şikayetçi olunmuş ve adli süreç başlamıştır. Soruşturma numarası Burdur Cumhuriyet Başsavcılığı 2024/XX olup şahıs adli kontrolle serbest bırakılmıştır. Adli kontrole sevk maddesi 'nitelikli cinsel taciz'dir.

Müvekkil ve ailesi huzursuzdur. Müvekkil, her gün okula babası ile gidip gelmektedir. H.Ö. tacizlerini 'nüfuzlu olduğu', 'siyaseten güçlü olduğu', 'dini cemaatlerle ilintili olduğu' vs. gibi argümanlarla, manevi icbar altına alarak gerçekleştirmiştir.

Müvekkilim, babasının polis olduğunu bilen H.Ö. tarafından ağır bir manipülasyona, uzun süren psikolojik şiddete maruz kalmıştır. Ayrıca Aile Sosyal Politikalar İl Müdürü'nü 'Mukaddes haritadan yer beğensin, nasıl gönderdik onu' gibisinden sözler sarf ederek, müvekkil de 'kurum müdürünü gönderen bize herşeyi yapar' algısına kapılmış, H.Ö.'nün cinsel iğrenç, alçakça tacizlerine maalesef katlanmak zorunda kalmıştır. (...)"

"Bana genç sevgili bulun"

A.A.B.'nin avukatı, bakanlığa gönderdiği dilekçede sadece sosyolog H.Ö. değil, il müdür yardımcısı G.F. ile bilgilendirme yaptı.

"(...) G.F., Aile Sosyal Politikalar İl Müdür Yardımcısı olup, 28.03.2024 tarihinde kurum etik ilkelerini hiçe sayarak öğrenci stajyerlerle ve astları ile sosyal sınır koymadan buluşmalar, yemek içmek vs. eylemleri gerçekleştirmiştir. Bundan daha önce de bu tip eylemleri vardır.

G.F., H.Ö.'nün de yakın arkadaşıdır. Bu yüzden bu olaya zemin hazırladığını düşünmekteyiz. Sorumlu bir yönetici gibi davransa idi asla bu olaylar olmayabilirdi. Daha da fütursuz davranılan olaylar zinciri ise bundan sonra başlamıştır. Olay açığa çıktıktan sonra sabahtan öğlene kadar G.F.'nin raporlu olduğu halde kuruma gelip H.Ö. ile birlikte olayı tutanak haline getiren kurum görevlilerine sözde 'komplo kurdukları' dedikodusunu ve müvekkilin 'hafif bir kız' olduğu dedikodusunu yaymasıdır. Bir sorumlu yönetici bunu yaparsa çok daha vahim sonuçlara yol açabilen durumlar ortaya çıkacaktır.

Bu yüzden delil karartma ve kendi aleyhine evrakları ve olguları maniple etme riskine binaen ivedilikle G.F. yönünden derhal 'açığa alma tedbirinin uygulamasını' istemekteyiz.

Ayrıca müvekkilim, kendisine ve daha birçok öğrenciye, staj ve iş ortamında G.F.'nin 'bana genç sevgili bulun' diyecek kadar da sorumsuzlaştığını belirtmektedir. Bu söze birçok öğrenci şahittir. (...)"

Yazışmalarda açık yazılan isimlerin, tarafımdan kodlandığının altını çizeyim bir kez daha.

A.A.B.'nin avukatı, bakanlığa gönderdiği yazının neredeyse bire birini Burdur Valiliği'ne gönderdi. Bakanlığa gönderilen yazıdan bir gün önce valiliğe gönderilen yazıda, A.A.B.'nin yaşadıkları anlatılarak mülki amir konumundaki Burdur Valisi Türker Öksüz'den harekete geçmesi talep edildi.

Her iki dilekçeye karşın; ne Ankara'dan, ne de Burdur'da bir gelişme yaşandı.

Vali Öksüz ve yardımcısı şikayet edildi

Burdur ASHB İl Müdürlüğü'nde yaşandığı iddia edilen taciz olayının yanı sıra Burdur ASHB İl Müdür Vekili Mukaddes Kılınç, yaşadığı olayla ilgili İçişleri Bakanlığı'na ayrı bir yazı gönderdi.

Kılınç dilekçesinde, çocuğunun yaşadığı olayın ardından İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve söz konusu okula yönelik idari işlem başlatılmasını talep ettiğini bildirdi. Olayla ilgili adli kolluk soruşturmasına rağmen işlem başlatılmadığını savunan Kılınç, önce Burdur Vali Yardımcısı Yunus Emre Akpınar ile görüştüğü ve yaşananları şöyle aktardı:

"(...) İl Müdürü Mukaddes Kılınç, Milli Eğitim'den sorumlu Vali Yardımcısı Yunus Emre Akpınar'ın makamına çağırması üzerine, çocuğunun cinsel istismara uğradığını, diğer çocuğunun ise, usulsüz sorguya çekilip bilgi alındığını, çocukların psikolojilerinin etkilendiğini, örselendiklerini, bunun okul idaresince kapatılmasına yönelik ve Milli Eğitim ve okul idaresince yapılan ısrarlı suç içeren davranışları izah ettiğinde; 'Kocan mıdır? Nişanlın mıdır? Avukatın mıdır? neyin oluyorsa artık her kimse, ne işi var orada? Her kimse bu adam artık, neden yolluyorsun avukatını okula, avukatının böyle bir hakkı yok, sen il müdürü olarak benim sorumlu olduğum kurumdan şikayetçi olamazsın, normal bir vatandaş olsan Türkiye'yi ayağa kaldırırsın, vatandaş olarak gereğini yap, istifa et' gibi inanılmaz derecede ahlak dışı, devlet terbiyesine yakışmayan, üstelik bizce bilinçli yapıldığını, bir kriz çıkarmaya matuf provokatif , vatandaş - devlet bütünleşmesini seçimler öncesi zedelemeye yönelik, meşru ve seçilmiş hükümetimizi zor durumda bırakmaya yönelik, devlete güveni sorgulatmaya matuf ve ayrıca suç içeren cümleleri sarf etmiştir.

Ayrıca avukat olarak şahsımın okuldaki görüntülerimi cep telefonundan göstermiş, bu durumun elden ele yayılmasına da maalesef vesile olmuştur. Gizlilik prensipleri kesinlikle çiğnenmiş olay deşifre edilmiştir. Vali Yardımcısının yaptığı görevi kötüye kullanma yanında düpedüz kadına şiddettir.

Bu konuyu Sayın Vali Türker Öksüz'e de anlatmış benzer cevapları almıştır. Türker Öksüz de sorunları çözmek, hızlı ve seri adımlar atmak, soruşturmalar açmak yerine müvekkilin istifasını istemiştir. (...)"

Yeri gelmişken, Vali Öksüz'ün, Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu döneminde bir süre bakanlık genel sekreteri olduğunu hatırlatayım!

İl Müdürü görevden alındı!

Bu arada yaşanan gelişmelerle ilgili Kılınç'a telefonla ulaştım. Ancak, kendisi kamu görevlisi olması nedeniyle açıklama yapamayacağını bildirdi.

Bunun üzerine, Kılınç'ın avukatı İsmail Özer Özgül'le temas kurdum. Özgül, yaşananları doğrularken, "adli dosya hakkında bilgi vermek doğru olmaz. Henüz hazırlık soruşturması devam ediyor. Süreç tamamlandıktan sonra değerlendirme yapabilirim" dedi.

Özgül'le bu görüşmeyi yaptığım sırada yeni bir gelişme yaşandı. Burdur İl Müdür Vekili Mukaddes Kılınç, Ankara'ya çağrıldı, salı günü.

Bir kez daha Avukat Özgül ile görüştüğümde, Kılınç'ın görevden alındığını açıkladı.

Böylelikle, yönetimindeki kurumda olanı biteni tespit ederek raporlayan ve devletin önlem almasının önünü açan Kılınç, sonuçta sisteme yenik düştü!

Bakanlık müfettiş görevlendirdi, dava sürecine katılacak

Öte yandan, Burdur'a yaşanan skandalla ilgili Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, bir açıklama gönderdi.

Açıklamayı aynen veriyorum:

"Konu, Bakanlık birimlerine intikal eder etmez Bakan Mahinur Özdemir Göktaş'ın talimatı ile bir başmüfettiş görevlendirildi.

Soruşturma süreci kapsamında da iddialara konu olan şahsın sözleşmesi askıya alındı.

Adli ve idari soruşturma süreci savcılıkla koordinasyon içerisinde son derece titiz bir şekilde sürdürülüyor.

Olayla ilgili başlatılan soruşturma tüm yönleriyle devam ediyor. Bakanlık dava sürecine de müdahil olacak.

'Olayı ortaya çıkaran Burdur Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Vekili'nin görevden alındığı' iddiasına ilişkin ise, söz konusu kişinin olaydan çok daha önce ısrarla mevcut görevini bırakarak Osmaniye iline tayin olmak istediğine dair somut delil bulunuyor."

Bakanlığın, dava açılması halinde sürece katılacağını açıklaması olması gereken güzel bir gelişme. Ancak, bürokrasiyi yakından takip eden bir gazeteci olarak bu açıklamayla birlikte, "müfettiş görevlendirmesi ne zaman yapıldı?" sorusunu yöneltmek gerektiği kanaatindeyim.

Eğer, daha ilk baştan yani Kılınç'ın, Bakanlığı veya Burdur Valiliği'ni bildirdikten sonra müfettiş görevlendirmesi yapıldıysa mesele yok. Ancak, konunun 3 Nisan'daki resmi yazı ya da Büyüteç'te dün konu edilmesinden sonra müfettiş görevlendirmesi yapılması, bakanlığın 'süreci dikkate almadığı' veya 'bir süre uyumaya aldığı' anlamına gelir. İlgililerine hatırlatayım.

Bakanlık açıklamasından, aynı zamanda Menzil cemaatiyle bağı olduğu iddia edilen ve taciz olayının merkezindeki sosyolog H.Ö.'nün görevinin askıya alındığı anlaşılıyor.

(T24)

19 Nisan 2024 Cuma

Tabiat parkına duvar ördüler, halkı denize sokmuyorlar! - Yusuf Yavuz / soL

 Alanya’da eski belediye başkanı korunan alanda yapılan otele isyan etti: “Vatandaşı denize sokmuyorlar. Denizin içine duvar yapıyorlar. Yasal olarak uğraştığım için manyak bu adam diyorlar."

Antalya’nın Alanya ilçesine bağlı Avsallar Mahallesi’nde bulunan İncekum Tabiat Parkı içerisinde 2015’te inşa edilen ancak 175 odasının izinsiz olduğu ortaya çıkan 5 yıldızlı otel için bugün ÇED toplantısı yapılmak istendi. İlan edilen saatte toplantı yerine gelen Bakanlık temsilcileri ve ÇED firması yetkilileri protestoyla karşılaştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen iş insanı Mehmet Gür’ün sahibi olduğu otelin kaçak inşa edilen kısımlarının Halkın Katılımı Toplantısı ile meşrulaştırılmaya çalışıldığını savunan ilçe halkı toplantıyı protesto etti. Böylece mevcuttaki inşaatı yeni yapılacakmış gibi sunmayı amaçlayan toplantı tepkiler üzerine yapılamadı.

Avsallar eski Belediye Başkanı Şerif Kaya, “Burada bütün Alanyalılar, otelciler suçluyuz. Bu kadar kıymetli bir şeye sahip olamadık. Yazıklar olsun bize. Vatandaşı denize sokmuyorlar. Denizin içine duvar yapıyorlar. Ben de bunlarla yasal olarak uğraştığım için manyak bu adam diyorlar. Elimden gelen bütün çalışmaları yaptım. Minareyi çalan kılıfını hazırlar deniyor. 10 sene önce yapılmış bir otel için ÇED raporu istemek tümüyle hukukla, vatandaşla alay etmektir. Nasıl denize girelim? Nasıl sahilde yürüyelim? Biz insan değil miyiz?” diye konuştu. 

Avsallar’daki İncekum Tabiat Parkı içerisine inşa edilen Wome Deluxe Otel, 2015 yılında hizmete açıldı. Ancak "Helal Turizm" kapsamında haremlik selamlık usulüyle hizmet veren tesiste zaman içinde yeni ek binalar ve odalar inşa edildi. İzinsiz inşa edilen ek yapı ve odaların ÇED Yönetmeliği kapsamında "yasal" hale getirmek amacıyla Bakanlığa başvuran firmanın hazırladığı proje tanıtım dosyası kabul edilerek 18 Nisan’da Halkın Katılımı (ÇED) Toplantısı yapılacağı duyuruldu.

Halk ÇED toplantısını protesto etti

Avsallardaki bir kafe işletmesinde yapılacağı duyurulan toplantı için alanda bir araya gelen ilçedeki siyasi parti ve meslek odası temsilcileri, geriye dönük işletilmek istenen skandal uygulamayı protesto etti. 

İlçe halkı yoğun katılımla tepki verdi

CHP Alanya İlçe Başkanı Bülent Kandemir ile Alanya Kent Konseyi Başkanı Nurhan Özcan’ın da katıldığı eyleme, Avsallar eski Belediye Başkanı Şerif Kaya, Avukat Mehmet Can Karagöz, Alanya Mimarlar Odası Temsilcisi Didem Dim Özaltın, Akdeniz Gençlik Derneği Başkanı Muhittin Alp ve Tüm Emekli Sen üyeleri de destek verdi. 

İlçedeki toplum örgütleri ile vatandaşların da katıldığı eylemin ardından ÇED toplantısı yapılamadı. 

'Bakan Pepe bizi topladı, 'Burayı tahsis edeceğiz' dedi'

Konuyla ilgili geçmişte yaşanan gelişmeleri anlatan Avsallar eski Belediye Başkanı (1999-2004) Şerif Kaya, görevde olduğu 2002 yılında dönemin Orman Bakanı Osman Pepe’nin konuyla ilgili olarak tüm belediye başkanlarını topladığını belirterek, “Burasının turizme tahsis edileceği hususunda bilgi verdiler ve görüşlerimizi istediler. Biz de Alanya’nın belediye başkanları olarak buranın buna uygun olmadığını anlattık. Ben İncekum’a ait bir yer olduğu için yapmış bulunduğum çalışma hakkında kendisine bilgiler sundum. Burasının sadece Avsallar, İncekum, Alanya değil bütün Türkiye’nin, dünyanın eğitim ve çevre konusunda Allah’ın yarattığı en mükemmel yer olduğunu, buranın turizme tahsis edilmemesi gerektiğini kendisine izah ettim. Ayrıca burada Roma dönemine ait merkezde 4 taş var. Bu taşların arasında zeytinyağı fabrikası olduğunu izah ettim. Buranın Türkiye’deki koruma kurullarında arkeolojik sit alanı olduğunu, yapılaşmaya açılmasının hukuken mümkün olmadığını anlattım. Delil ve belgeleri sundum” dedi. 

'Burada antik zeytin işliği var, tesise verilmesi uygun değil'

Alandaki antik zeytin işliğinin arkeolojik kazı yoluyla açılması yönündeki çalışmalarını eski Bakan Osman Pepe’ye anlattıklarını dile getiren eski Başkan Kaya, “Bakan Pepe bu konuyu dinledi ve değerlendireceğini söyledi. Daha sonra beni telefonla aradı. Bana burasının bir turistik tesise verilmesinin sit ve arkeolojik alanda olmasından dolayı uygun olmayacağını söyledi. Daha sonra bu şirketin burayı aldığını ve bugünkü sorunların bu şekilde karşımıza geldiğini görüyoruz. Sanıyorum zamanında ÇED raporuna gerek yoktur yazısı nedeniyle bu işler yapılmış” diye konuştu. 

'Denize duvar yaptılar, vatandaşı sokmuyorlar'

Olayla ilgili özeleştiri de yapan Kaya, konuşmasında ayrıca şunları dile getirdi:

“Burada bütün Alanyalılar, otelciler suçluyuz. Bu kadar kıymetli bir şeye sahip olamadık. Yazıklar olsun bize. Vatandaşı denize sokmuyorlar. Denizin içine duvar yapıyorlar. Ben de bunlarla yasal olarak uğraştığım için manyak bu adam diyorlar. Elimden gelen bütün çalışmaları yaptım. Minareyi çalan kılıfını hazırlar deniyor. Nasıl hazırlanacak göreceğiz. Ne yapmamız gerekiyorsa yapalım. Denize giremezsiniz, ormanı göremezsiniz, ağacı unutursunuz. Bunu görüp de içi acımayana, yardımcı olmayan vatandaşım diye gezmesin. Buraya tesis yapanı da kınıyorum. Bunları yapanları kara toprak doyursun. Buna yardımcı olan neyin karşılığında yardımcı oldu. Hepiniz paraya doyacaksınız ama göreceksiniz neye doyup doymadığınızı. Her türlü bakanlığa yazı yazdık. Bir kumpasın içine girmişiz. Bakanlık talimat verdim diyor. İlgili kuruma gidiyorum. Biz değiliz, liman başkanlığı yapar diyor. Liman başkanına gidiyorum, belediye yapar diyor. Bunun sorumlusu Alanya Belediyesi diye Cumhurbaşkanlığı’ndan yazı geldi. İlgili kurum bizi 10 sene kandırdı. 10 sene önce yapılmış bir otel için ÇED raporu istemek tümüyle hukukla, vatandaşla alay etmektir. Nasıl denize girelim? Nasıl sahilde yürüyelim? Biz insan değil miyiz?” 

CHP İlçe Başkanı Kandemir: Burada bize dayatma yapıldı

Konu hakkında konuşan CHP Alanya İlçe Başkanı Bülent Kandemir, “Burada bize dayatma yapıldı. Daha önceden otelleri yapmışlar, bitirmişler. 10 önce yapmaları gereken işlemi 10 yıl sonra yapmaya çalıştılar. Biz de hep beraber bu halk bilgilendirmesini yaptırmayarak aslında onlara karşı yaptıklarınıza karşıyız diye mesaj verdik. Arkadaşlar da bu işin olmayacağını anlayarak gitti. Bundan sonraki süreç mahkemelerde devam edecek. ÇED raporuna karşı mahkeme açacağız. Hukuki olarak orada yapılan tecavüzün daha da büyümesinin önüne geçmek istiyoruz. İncekum halkındır, halkın kalsın istiyoruz” diye konuştu. 

Av. Karagöz: Tesis imar barışından faydalanmış

CHP Alanya İlçe Sekreteri Avukat Mehmet Can Karagöz ise ÇED Yönetmeliğine atıfta bulunarak, “Kanun halkın katılımı süreci yapılmadan ÇED süreci tamamlanamaz diyor. Bu, yasal zorunluluk nedeniyle gerçekleştirilmek istenen bir toplantı. Zaten yapılmış bir tesis mevcut. Yapılmış olan tesis daha önceden ÇED gerekli değildir raporunu alınabilmesi için daha küçük kapasiteli gösterilmiş ama daha fazla yatak kapasiteli olarak yapılmış. Bu yapıldıktan sonra imar barışından faydalanılmış. Bu yeni bir tesis yapılması değil, gösterilenden fazla yapılan kısmı bundan sonra yasallaştırılmaya çalışılma sürecidir. Bu aslında mevcut yasal düzenlemelerin bize göre dolanılmasıdır. Burada kendimizi ifade ettiğimizi düşünüyoruz” dedi. 

ÇED kararı yargıya taşınacak

Av. Karagöz, ÇED süreci devam edip bir karar çıkması durumu Alanya halkının hakkını aramak için dava süreci başlatılacağını da sözlerine ekledi. 

Otel sahibi Erdoğan ailesinin ortağı

Tartışmalı ÇED toplantıyla günde gelen otelin sahibi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın memleketi olan Rize’nin Güneysu ilçesinden olan Mehmet Gür. 2014 yılında Bilal Erdoğan, Mustafa Erdoğan ve Ziya İlgen ile ortak şirket kuran Gür, Ortadoğu Proje Geliştirme İnşaat Sanayi adını taşıyan şirkette, Bilal Erdoğan, Mustafa Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eniştesi Ziya İlgen’in kurucusu olduğu BMZ Denizcilik ile Mehmet Gür’ün şirketi olan Ortadoğu Nakliyat’ın hisseleri bulunuyordu. 

Erdoğan'ın 2 milyon TL borcu çıkmıştı

Mehmet Gür’ün adı, 2018 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2 milyon TL borcu olmasıyla da gündeme gelmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın beyan ettiği mal varlığını açıklayan YSK’nın listesinde, Erdoğan’ın Mehmet Gür’e 2 milyon TL’lik borcunun da kayıtlara girmesi dikkat çekmişti.

Yusuf Yavuz / soL

Türkiye’de Köy Enstitüleri, Küba’da Lenin Lisesi - Prof. Dr. Ali ARAYICI / Paris (BİRGÜN)

Gerek Köy Enstitüleri’nde gerekse de Lenin Meslek Lisesi’nde eğitim laik, demokratik, bilimsel ve katılımcı bir ilkeyi temel aldı. Havana’ya 30 km mesafede 1974’te kurulan Lenin Mesleki Bilimler Enstitüsü hâlâ önemli bir model olarak varlığını sürdürüyor.

                                                     Köy Enstitüleri (Fotoğraflar: Depo Photos)

Eğitim ve öğretimin temel amaçlarından biri ve en önemlisi, öğretimin üretimle birleştirilmesi ve işle birlikte yapılması. 31 Ocak 1974'te Küba'nın başkenti Havana'ya 30 km mesafedeki Arroyo Naranjo yerleşim biriminde, 70 hektarlık geniş bir bir arazi üzerinde kurulan eski SSCB'nin kurucusu Vladimir Ilich Lenin'in adını taşıyan “Lenin Mesleki Bilimler Enstitüsü” ve diğer bir adıyla “Lenin Meslek Lisesi” bu konuda iyi bir örnek.

Bu okul, üniversite öncesi eğitim veren Küba'nın en seçkin ve prestij okullarından biri. Eğitimle üretimin birlikte yapılma konseptine dayanan Lenin Meslek Lisesi, Küba'da eğitim sisteminin en büyük ve seçkin yapılanması olarak kabul edildi. Bu okul, öğrencilerin sahadaki ve araştırmadaki çalışmalarıyla birlikte, bir öğretim ortamında birleştirdikleri; birlikte çalışma, katılımcı ve paylaşımcı bir kurum olma özelliğini koruyor.

                                                            Lenin Meslek Lisesi

EĞİTİM ÜRETİM İÇİNDİR

Eğitim bilimci İsmail Hakkı Tonguç tarafından, 17 Nisan 1940'te açılan Türkiye'de Köy Enstitüleri de iş içinde eğitim ve “eğitim üretim içindir” konsepti ve perspektifiyle kuruldu. 84 yıl önce, 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu, TBMM’nde resmen kabul edildi. Kemalist eğitim anlayışının temel karakteri, belirleyicisi ve tam bir özelliğiydi. Enstitüler, laik, demokratik, katılımcı, birlikte iş yapma ortak paylaşımcı özgün yapıdaydı.

Bu özelliğinden dolayı, enstitüler dünyada tanınmış dönemin sosyalist ve kapitalist birçok eğitim bilimcinin, eğitim uzmanının, düşünürün ve bilim insanının ilgisini çekti. Dünyada eşi ve benzeri bulunmayan Köy Enstitüleri, cesur ve yürekli bir plân çerçevesinde kuruldu. Sosyalist ve kapitalist eğitim sistemlerinden esinlenen Tonguç, Türkiye'ye özgü olan enstitülerin fikir babası, uygulayıcısı ve kurucusu.

İKİ MODELİN BENZERLİKLERİ

Gerek Köy Enstitüleri'nde ve gerekse Lenin Meslek Lisesi'nde eğitim laik, demokratik, bilimsel ve katılımcı bir ilkeyi temel aldı. Eğitim ve üretim tamamen iç içe olup eğitimle üretim birlikte yapıldı. Küba'da, uzun yıllardır böyle bir okulun kurulması, tam bir rüya görme gibi algılandı. Üstelik bu kurumdan mezun olan her cumhurbaşkanı, başbakan ve ünlüyü yetiştirme, özellikle de yoksul ve az gelişmiş 3. dünya ülkelerine sosyalizmi ihraç etmek için bir rüyaydı.

Köy Enstitüleri'nde olduğu gibi, bu enstitüye uzaktan bakıldığı zaman büyük işletme alanları, sosyal tesisleri, binaları ve yapılarıyla, sanki büyük bir kırsal yerleşim birimini andırıyor. Lenin Lisesi’nde yaklaşık 500 kişi çalışıyor ve 3 bin 400 öğrenci yatılı olarak bulunuyor.

Eğitsel ve kültürel bir proje çalışması için Küba'nın farklı kentlerinde bulunduğum süre içinde ulaşımın oldukça zor olduğu ve güçlükle gidildiği bu enstitüyü 2009 ve 2019'da olmak üzere üç defa ziyaret etme fırsatım oldu. Köy Enstitüleri'nde olduğu gibi, bu kurumda da öğrenciler günün belli saatlerinde uygulamalı ve belli saatlerinde ise kültürel etkinlikler ve çalışmalar yapıyor.

             SSCB eski lideri Brejnev ve Castro, Lenin Meslek Lisesi’ni ziyaret etmişti.

ZAFERE KADAR DEVRİM

Bir gün, bu liseye sabahleyin erken gidişimde, Türkiye'de Köy Enstitüleri öğrencilerinin “Ziraat Marşını” söyledikleri gibi, üniformalı öğrencilerin Che Guevara'nın tişörtünü giyip “Kumandan Che”, liderimiz Fidel Castro, “zafere kadar devrim” diyerek şarkı söylediklerini gördüm. Kahvaltıdan sonra da, şeker kamışı tarlalarında, sebze ve meyve bahçelerinde öğrencilerin öğretmenleriyle birlikte, farklı iş kollarında çalıştıklarını izledim.

Bir başka gidişimi de öğleden sonraya gerçekleştirerek, öğrencilerin dersliklerde kültürel ve eğitsel etkinliklerde bulunduklarını gördüm. Öğrenci grupları, nöbetleşerek ya kültürel etkinlikler için dershanelerde oluyor ya da farklı iş kollarında çalışmalara katılıyor. Ayrıcalık gözetilmeksizin bu durum, okulda bulunan bütün öğrenciler ve öğretmenler içinde geçerlidir.

Lenin Meslek Lisesi, üniversite öncesi eğitim yapan, eğitimle işi ve iş yapmayı birleştiren bir ortaöğretim kurumu. Böyle bir eğitim kurumu, ortak bir amaç için kuruldu. Yükseköğrenime genel hazırlıkla birlikte, üniversitelerde bilimsel kariyer yapmak amacıyla okumak isteyen öğrenci potansiyelini hazırlamak, yetiştirmek ve olabildiğince sayısını arttırmak.

Ortaöğretim ve üniversite öncesi bir eğitim kurumu olarak Lenin Meslek Lisesi, yetenekli, üstün zekalı ve yüksek bilimsel düzeydeki öğrencileri eğitmek, öğretimle çalışma ve işi birbirine bağlamak amacıyla kuruldu. Başarılı gençleri ve gelecek kuşakları, sosyalist bir eğitimle, üniversite ve yüksekokulların farklı bölümlerine hazırlamak için kurulan bu lise Lenin Parkı'na 5 km uzaklıkta, anayol olan çevre yoluna ise 3.5 km güneye sınırlı bir alanda bulunuyor.

ÖNDER YETİŞTİRDİLER

Köy Enstitüleri ise kırsal kesim için, sadece öğretmen yetiştirmedi. Aynı zamanda, üreten, araştıran, kurulu ve sömürü düzenini sürdürmek isteyen sermayeye, büyük toprak ağası ve tefeci-bezirganlara karşı savaşım veren halkı bilinçlendiren bir “eylem insanı” yetiştirdi. Enstitü mezunu öğretmenlerin görevi, bulundukları köylerde öğrencileri yetiştirmekle sınırlı değildi.

Yürekleri insan ve vatan sevgisiyle çarpan inançlı öğretmenler, çok yönlü yetişmiş, halkın her türlü sorunlarıyla yakından ilgilenen ve çözüm yolları üreten aydın, yurtsever devrimci ve sosyalist bir “önder” yetiştirdi. Dünyanın hiçbir ülkesinde öğretmen yetiştiren kurumlar, Türkiye'de Köy Enstitüleri'nde olduğu gibi, kırsal kesim insanı için çok yönlü bir “önder” yetiştirmedi.

Enstitülerdeki eğitim anlayışını, sosyalist ülkelerde uygulanan eğitim anlayışından ayıran tek özellik, sadece öğrencilerine ders veren öğretmenler değil; kırsal kesimin ve toplumsal yapının her türlü gereksinimlerine yanıt veren çok yönlü bir “önder” yetiştirmesidir. Böyle bir öğretmen yetiştirme sistemi, dünyanın hiçbir ülkesinde önce ya da bugün yaşama geçirilmedi.

Lenin Meslek Lisesi, 1990'larda Soğuk Savaşın sona ermesi, Sosyalist Blokun düşmesi ve yeni özel bir dönemin başlamasıyla birlikte süreç içinde olumsuzluklar ve bütçe kesintileri yaşadı. Günümüzde de güç ve zor ekonomik koşullara rağmen, bu kurum her an bilim insanı yetişmesinde önemli bir rol oynamayı sürdürüyor. Devrimin lideri Fidel Castro'nun çocukları ve torunlarının çoğu da bu okuldan mezun oldu.

Bugünün Küba'sında bu lise kuruluş dönemindeki etkinliğinde olmasa da önemi ve işlevinden bir şey kaybetmiş değil. Ancak bundan 50 yıl önce kurulan bu seçkin liseye kayıt yaptıran öğrencilerin sayısında bir azalma var.

Küba lideri Fidel Castro, dönemin SSCB lideri Léonid Ilitch Brejnev tarafından açılan ve faaliyete geçen bu okulda tüm olumsuzluklara rağmen öğrenciler hâlâ salonlarda dans ediyor, eğleniyor ve sohbet ediyor. Hep birlikte sebze-meyve bahçelerinde, şeker kamışı tarlalarında çalışıyor. Olimpik yüzme havuzlarının ve futbol oynadıkları alanın yanındaki “Lenin Botanik Bahçesini" sulayarak ona şekil veriyorlar.

BİLİM YERİNE İMAM HATİPLER

Köy Enstitüleri'ne gelince, Türkiye'nin 1946'dan sonra çok partili yaşama geçilmesinin tozu-dumanıyla birlikte, sermayenin ve gericiliğin şimşeklerini üstüne çekti. 1950’den sonra sahte ve demagojik vaatlerle, halkın milliyetçi ve dinci duygularını okşayarak iktidara gelen DP’nin (Demokrat Parti), hedef aldığı kurumların başında yer aldı. En sonunda, 6234 sayılı yasayla 27 Ocak 1954'te kapatılarak “İlköğretmen Okulu" haline dönüştürüldü.   

Yerine ise maalesef İmam-Hatip Okulları getirildi. Bu iki kurumsal yapı, birbirine tamamen zıt kurumlardı. Birisi, kırsal kesimin ve toplumsal yapının her alanda gelişmesinde, değişmesinde ve yeniden yapılanmasında önemli bir rol oynayan çağdaş, laik ve devrimci bir atılımdı. Diğeri ise, bugünün Türkiye'sinde olduğu gibi, karşı devrimin tohumlarını taşıdığı gerici, çağdışı ve yobaz “Türk-İslam Sentezi” anlayışıdır.

Çağdaş, laik, demokratik ve bilimsel eğitim anlayışının yok edilmeye çalışıldığı bugünün Türkiye’sinde Köy Enstitüleri’nin değeri ve önemi, her geçen gün daha da artıyor.

Prof. Dr. Ali ARAYICI / Paris (BİRGÜN)

Kısa Kısa GÜNDEM Başlıkları - 19 Nisan 2024 -

 ABD medyası: İsrail, İran'a misilleme saldırısı başlattı (Birgün)

ABD medyası, İsrail'in İran'a misilleme saldırısı başlattığını duyurdu. İran medyası ise, İsfahan kentinde havaalanı yakınında büyük patlamalar duyulduğunu açıkladı. İran Devlet Televizyonu hava savunma sistemlerinin devreye girdiğini ve İsfahan üzerinde görülen 3 mini İHA'nın imha edildiğini açıkladı. İran'da bazı bölgelerdeki uçuşlar askıya alınırken, iki ülkeden de henüz resmi bir açıklama gelmedi.(https://www.birgun.net/haber/abd-medyasi-israil-iran-a-misilleme-saldirisi-baslatti-522749)

AYM, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkını engelleyen düzenlemeyi iptal etti. Prof. Çelik kararı “Konfederasyonların üye sendikaların grev hakkını askıya almasının önüne geçilmiş oldu. Grev hakkı iade edildi" şeklinde değerlendirdi.(https://www.birgun.net/haber/aym-ucube-duzenlemeyi-iptal-etti-emekcinin-grev-hakki-iade-edildi-522697)

Yangından kurtulan orman satıldı (Özer Akdemir-Evrensel)

Dalaman’da yangından kurtulan ormanlık alan ihaleyle satıldı. Yangını atlatan 5000 kızılçam ağacı odun üretimi için kesilecek!(https://www.evrensel.net/haber/516166)

Kuşların evi Van Gölü Havzası’nda dinamit: Tahribat artacak (Gökay BAŞCAN-Birgün)
Depremde yaptığı yolları çöken, ardından deprem konutu ihaleleri alan Silahtaroğlu’nun Van Gölü Havzası’ndaki taşocağının kapasite artırımına onay verildi. Kuşların evinde dinamit sesleri yükselecek.(https://www.birgun.net/haber/kuslarin-evi-van-golu-havzasinda-dinamit-tahribat-artacak-522675)

Lüks otel zinciri, Tophane’ye uzanan şeridi kesip, yurttaşın erişimini engelledi: Karaköy sahiline havuz! (Şeyda Öztürk-Cumhuriyet)

İstanbul’da kıyı işgalleri yeniden gündeme geldi. Galataport ve içerisindeki lüks otel, sahili kapladı. Şehir plancısı Giritlioğlu, “Kıyıların yurttaşa kapatılması anayasaya aykırı” dedi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/luks-otel-zinciri-tophaneye-uzanan-seridi-kesip-yurttasin-erisimini-2197703)