14 Mayıs 2024 Salı

Ankara Emniyeti'ndeki "gizli tanık skandalı"nda son gelişmeler: Doktor raporundaki şüphe ve kamerasız odada olanlar + Çürümenin vardığı yer + Çürümenin vardığı yer -T24

 

Ankara Emniyeti'ndeki "gizli tanık skandalı"nda son gelişmeler: Doktor raporundaki şüphe ve kamerasız odada olanlar (Tolga Şardan)

Eski AKP Milletvekili Şamil Tayyar, yaşananlarla ilgili MİT Başkanlığı'nın devreye girdiğini duyurdu kişisel sosyal medya hesabından. İşin içine MİT'in girmesi demek, yaşananların basit bir gelişme olmadığını, ulusal güvenlik merkezinde değerlendirildiğinin işareti aynı zamanda.

Suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla tutuklanan Ayhan Bora Kaplan dosyasında ortaya dökülenler tek kelimeyle rezalet. Bir soruşturma dosyası ancak bu kadar perişan edilebilir.

Polisin gizli tanık yaptığı, aynı zamanda suç örgütü yöneticisi olarak adli soruşturmada yer alan Serdar Sertçelik'in açıklamaları, memleketin geleceğine faydası olması beklenen bir adli soruşturmanın, kişisel hırslar ve menfaatler ile siyasette güçlenmeyi amaçlayan kimi dini grup ve cemaatlerce nasıl istismar edildiğinin örneği olarak kayıtlara girdi.

Eski AKP Milletvekili Şamil Tayyar, yaşananlarla ilgili MİT Başkanlığı'nın devreye girdiğini duyurdu kişisel sosyal medya hesabından.

İşin içine MİT'in girmesi demek, yaşananların basit bir gelişme olmadığını, ulusal güvenlik merkezinde değerlendirildiğinin işareti aynı zamanda.

Kaldı ki, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da diğer yandan adli soruşturma yürütüyor.

Ankara Emniyeti'nde geçen hafta patlak veren olaylar zincirini takip ederken, ister istemez , "AKP'ye yönelik çekildiği iddia edilen operasyondaki üst akıl kim / kimler?", "soruşturmayı yürüten polislerin, gizli tanığa ifadesinde geçirmek için telkinde bulundukları isimleri kim / kimler belirledi?", "bu süreç sadece polisin yürüttüğü bir süreç mi, başka kim / kimler bu süreçte var?" soruları kafaları kurcalıyor kuşkusuz.

İçişleri Bakanlığı müfettişleri, umarım bu konuda da kamuoyunu tatmin edici bir tespitte bulunurlar. Aksi takdirde benzer süreçlerden farkı kalmayacak yaşananların.

Bir günde değişen gözaltı talimatı

Gizli tanık Serdar Sertçelik'in her açıklaması, yeni tartışmaları beraberinde getiriyor.

Bir dönem organize suç örgütü hükümlüsü ve firari Sedat Peker'in ardından, şimdiler de yine kırmızı bültenle aranan firari Muhammed Yakut'la birlikte yurt dışında olduğu belirtilen Serdar Sertçelik'in açıklamaları, ne acı ki ülkenin idaresini ve siyasetini doğrudan etkiliyor.

Sertçelik'in görüntülü açıklamalarıyla beraber, gelişmeleri yakından takip etmeye çalışıyorum.

Bu arada, aynı konu çerçevesinde çokça dezenformatik bilgiler dolaşıyor ortalıkta. Bunları değerlendirip doğruya ulaşmak epeyce zorlaştı.

Sıra süreçle ilgili edindiğim yeni bilgileri paylaşmaya geldi.

Aktardıklarımı okuyunca, sürecin aslında daha geniş alanda yürütülmeye çalışıldığına tanık olacaksınız.

Önce, gizli tanık Serdar Sertçelik'in konumu hakkında bilgi vereyim.

Sertçelik, geçen Kasım'da Ankara'da bir lokantada vuruldu. Artık hemen herkesin bildiği bu yaralama öncesinde Sertçelik, Ankara Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şubesi'nce (OSMŞ) yürütülen Ayhan Bora Kaplan dosyasında "örgüt yöneticisi" konumundaydı. Zaten ilk iddianamede bu durum mevcut.

Sertçelik, yine vurulmadan önce Kaplan soruşturmasında gizli tanık yapıldı.

Fakat kritik olan durum, vurulduktan bir gün sonra gizli tanık olmasına karşın soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca Serdar Sertçelik'in gözaltına alma kararı verilmesi.

Kararın gerekçesi, Sertçelik'in, Mahfuz Tatar cinayetindeki konumu.

Bir ek bilgi vereyim: Mevcut yasalara göre, bir dosyada gizli tanık olan bir kişi, başka bir dosya çerçevesinde şüpheli olarak gözaltına alınabiliyor.

Sertçelik hakkında savcılığın gözaltına alınma kararı verilirken, kurşun isabet eden Sertçelik için hastanedeki tedavisi sonrasında hazırlanan doktor raporunda "gözaltına alınmasında sakınca vardır" görüşü verildi.

Buna gerekçe ise, Sertçelik'in "iki ayağına birden kurşun isabet etmesi ve yürüyemeyecek olması".

Gerekçeyi bir kenara not edin, çünkü birazdan ihtiyaç olacak.

Her iki ayağı alçıya alınan Sertçelik, evine taburcu edildi. Gelişme üzerine; polise, gözaltına alınma talimatını veren savcılık bu kez, "adli kontrol ve elektronik kelepçe takılması koşuluyla evinde avukat gözetiminde ifadesinin alınması" talimatını verdi.

Talimatı yerine getiren Ankara Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şubesi polisleri, avukatı nezaretinde evinde Sertçelik'in "şüpheli" konumunda ifadesini aldı.

Şimdi dikkat: Sertçelik'le ilgili bu talimatı veren savcılık, evinde iki ayağı alçıda ve elektronik kelepçe takıldığı bilinen Sertçelik'in ertesi gün "mevcutlu" olarak yani gözaltına alınarak adliyeye getirilmesi talimatını polise gönderdi!

Normalde, Sertçelik örgüt yöneticisi konumundayken, eğer vurulmamış olsaydı ertesi gün götürüleceği adliyede savcılık tarafından tutuklanacaktı.

Tutuklanacak suç örgütü yöneticisi cezaevi yerine evine gitti.

Sertçelik hakkında iki günlük süreçte bir gariplik olduğunu söylememe sanırım gerek yok.

Dolayısıyla, "Savcı ile kim görüştü ki, savcının görüşü bir gün içinde değişti?" sorusu ortaya çıktı.

Savcı, neden adli kontrol verip elektronik kelepçe kararı verdiği bir kişi hakkında ertesi gün gözaltı kararı verdi?

Ve, Sertçelik iki ayağı alçıdayken ve adliyeye gidemezken yurt dışına nasıl ve kim / kimler tarafından kaçırılıyor?

Bu birinci fotoğraf.

Tanık koruma birimi de sürecin içinde

İkinci fotoğraf da en az ilki kadar ilginç. Devam edeyim.

Bu aşamada, "gizli tanık" uygulaması hakkında kısa bilgilendirme yapmam gerekecek.

Gizli tanık ya da tanıklar, adli soruşturma çerçevesinde bilgi verdikten sonra gizli tanık olmayı kabul etmelerinin ardından özel olarak uygulanan "tanık koruma programı"na alınır. Bu iş ve işlemler için Emniyet içinde il emniyet müdürlükleri bünyesinde "Tanık Koruma Şube Müdürlükleri", merkez teşkilatında ise, "Tanık Koruma Dairesi Başkanlığı" çalışma yürütür.

Söz konusu tanık koruma programına alınan gizli tanık bu aşamadan sonra hiçbir şekilde adli kolluk ile görüşmez. Sadece kendisinden sorumlu kişi üzerinden devletle irtibat kurar.

Bir kişinin gizli tanık olduktan sonra güvenli bir evde bulundurulması, kimlik değişimi ya da üçüncü kişiler tarafından hayati tehlikeye maruz kalacak olayların önlenmesi tanık koruma biriminin görev ve sorumluluğunda.

Bu noktada, kamuoyuna yansıyan ses kayıtlarına göre, açığa alınan OSMŞ Müdür Yardımcısı Şevket Demircan ve ekibinin, Sertçelik'le irtibata geçip "duruşmaya kadar ülkeye gelmesi" konusunu görüşmesi, gizli tanık uygulamasına aykırı.

Böylece, sadece Ankara Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şubesi değil, hem Ankara Emniyeti Tanık Koruma Şubesi, hem de Emniyet Genel Müdürlüğü Tanık Koruma Dairesi Başkanlığı'nı süreçteki rolüne bakmak gerekecek!

Kaldı ki, Serdar Sertçelik'in kullandığı GSM hattına yönelik yapılacak basit bir araştırma, firari sanığın irtibatlarını net biçimde ortaya çıkarmaya yetecek.

Doktor raporundaki şüphe

Bir diğer başlık, Sertçelik hakkında hazırlanan doktor raporunun gerçek olup olmadığı.

Az önce not ettirmiştim size.

Sertçelik, paylaşımlarında elektronik kelepçe olduğu süreçte kendisinin evden rahatça çıktığını, elektronik kelepçeyi evde bıraktığını ve kelepçesiz biçimde yurt dışına çıktığını açıklaması üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.

Şöyle ki, ülke genelinde tüm elektronik kelepçe takılanlar, doğrudan Adalet Bakanlığı'ndaki özel bir merkez tarafından anı anına takip ediliyor. En küçük bir müdahalede Ankara'daki merkezde sistem uyarı veriyor.

Diğer yandan, elektronik kelepçe, kişilerin ayak bileklerine takılan bir cihaz. Fiziki olarak kolay çıkarılabilecek bir aparat değil.

Şimdi, şeytanın avukatlığını yapmak gerekirse; Sertçelik gerçekten iki ayağından da vurulup her iki bacağı alçıya alındı mı? Alçılı ayaklara fiziki bakımdan kelepçe takılması pek görülen uygulama değil.

Yoksa, Sertçelik'in işini kolaylaştırmak amacıyla tek bacak yerine iki bacağı da alçıya mı alındı?

Ayrıca raporu hazırlayan doktorla "birilerince" görüşülüp görüşülmediği de bu noktada önemli! "Raporu iki bacağın alçıya alınmasını sağlayacak" şekilde hazırlanması konusunda yönlendirme var mı yok mu bakılması lazım.

Ya da Adalet Bakanlığı'ndan birileri sistem üzerinde devreye mi girdi?

Bu soruların yanıtları ortaya çıkarsa kimseyi şaşırtmasın. Ülkenin yabancı olmadığı yanıtları almak mümkün büyük olasılıkla.

Nezarethaneden çıkarılan Sertçelik nereye götürüldü?

Bir de Serdar Sertçelik'le Ankara Emniyeti'nde yapılan görüşme konusunun detayları da önemli kanımca.

Şöyle ki, Sertçelik'le yüz yüze görüşenler, şube müdür yardımcısı Şevket Demircan, Komiser Ufuk ve Yılmaz ile Celal adlı polisler.

Burada ilginç bir detay var.

Aldığım bilgiye göre; Sertçelik, Ankara Emniyeti OSMŞ'ya ait özel nezarethanedeyken gece yarısı bulunduğu yerden alındı ve kamerası olmayan bir odaya götürüldü.

Bu konuda da uygulama şöyle işler:

Gözaltında bulunan her şüpheli için şube nezarethane defterinde kayıt açılır. Nezarethanede kalan kişi ya da kişilerin bulundukları yerden tuvalet, ifade alma, duş, doktora gidiş gibi gerekçelerle tüm çıkışları nezarethane defterine gün, saat ve beraberindeki polis olarak kaydedilir.

Sertçelik'in, söz konusu kamerasız odaya ne şekilde nezarethaneden çıkartılıp götürüldüğünün ortaya çıkarılması önemli. Hangi gerekçe ve kim tarafından, hangi saatte bulunduğu yerden götürüldüğünün belirlenmesi sürecin daha iyi anlaşılmasını sağlayacak.

Bu kayıtlar araştırıldığında işin içinde olan sürpriz bir isimle karşılaşmak olası.

* * *

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın görevlendirdiği müfettişler çalışmalarına devam ediyor.

Hazırlayacakları raporun bitişinin eli kulağında.

Hafta bitmeden yeni gelişmelere hazır olun derim.

                                                        /././

Çürümenin vardığı yer (Mehmet Y. Yılmaz)

Devletin kurumlarının ne hale geldiğini görüyor musunuz? Suç örgütleri, polisin içinde neredeyse cirit atıyor. Polisler tarikatlarına bağlılık derecesine göre terfi ediyor, akıl almayacak paralar havada uçuşuyor. Öte yandan savcılar katilleri koruyor, siyasal bir cinayetin derinlemesine araştırılmasının önüne geçiliyor.

                                                Ayhan Bora Kaplan - Serdar Sertçelik

Suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan ile ilgili soruşturma ortaya koyuyor ki AKP iktidarı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarının altına bir kez daha bomba döşemiş.

Geçmişte tıpkı Fetullahçıların yaptığı gibi şimdi de başka tarikatlar, cemaatler, suç örgütleri devlet kurumları içinde kendi borularını öttürüyorlar.

Ayhan Bora Kaplan suç örgütü ile ilgili operasyonun başlaması, bu örgüt ile ilgili soruşturmada 2 numaralı sanık olan Serdar Sertçelik isimli suç örgütü üyesinin itiraflarıyla mümkün olabildi.

Sertçelik, ifadesini verdi ve elektronik kelepçe takılarak serbest bırakıldı. Bu kelepçe takılanlar evlerinden ancak 100 metreye kadar uzaklaşabiliyorlar.

Nasıl olduysa Sertçelik, bu kelepçeyle Ankara gecelerinin müdavimi olmayı da başardı ve sonunda da yurt dışına kaçtı.

Bazı polislerin kendisine bu işte yardımcı oldukları da iddialar arasında.

Sertçelik, yurt dışına kaçmadan önce gece alemlerinde akarken, nasıl olduysa kavga eden iki grup arasında kaldı ve iki bacağından vuruldu.

İşin ilginç yönü, o gün orada vurulan tek kişinin Sertçelik olması. Silahların da kullanıldığı kavgada başka yaralanan yok.

Belli ki Sertçelik'e bir uyarı yapmak istenilmiş, kavga görüntüsü bu nedenle yaratılıp, Sertçelik ayağından vurulmuş.

Bunun ayrıntılı olarak soruşturulduğu ile ilgili bir haber görmedim.

Sertçelik'in şimdi aldığı pozisyonu almasına zorlamak isteyen bir grubun işi olmalı bu. İçlerinde politikacıların da bulunma ihtimalini göz ardı etmemek gerek çünkü Sertçelik'in şimdi çizdiği senaryo, AKP içinde örtülü olarak yürüyen iktidar mücadelesinde belli bir tarafın elini güçlendirmeyi hedefliyor.

Öyle anlaşılıyor ki İçişleri Bakanı'nı hedef alan bir plan yürürlüğe konulmuş.

Olağan şüphelinin Süleyman Soylu olduğunu iddia edenler de var.

Derinlemesine bir soruşturma yapılmadan gerçeğe ulaşabilmenin çok zor olacağı bir dosya bu.

Tahminim şu ki herhangi bir savcı bu işi kurcalamaya da kalkışmayacak.

Kimse dertsiz başına dert almak istemez, Sertçelik'in iki bacağından vurulması da bu derdin neler olabileceğinin ip ucunu veriyor zaten.

Şu anda yurt dışında bulunan Sertçelik, polisteki ifadesinde bazı AKP'lileri de işin içine katmaya zorlandığını iddia ediyor.

Ankara Emniyet Müdürü, Nurcuların Yazıcılar koluna mensupmuş, böylece AKP'ye karşı bir Nurcu darbesi hazırlanmış, iddia bu.

Emniyet yetkilileri ise ifadenin savcılıkta alındığını, 19 sayfalık gizli tanık ifadesinde herhangi bir politikacının adının geçmediğini açıkladılar.

Bu iddialardan hangisinin doğru olduğunu dava açılıp, ifade ortaya çıktığında öğreniriz. Tabii "üç harfliler" işin içine girip, her şeyi örtbas etmezse!

Öte yandan Ayhan Bora Kaplan, müdür seviyesindeki bir emniyet görevlisine rüşvet verdiğini iddia eden bir ek ifade verdi.

Buna göre rüşvet, emniyet müdürünün sevgilisine bir Rolex saat şeklinde verilmiş. Saatin faturasının avukatı tarafından soruşturmada görevli dört polise verileceğini söylemiş.

Polisler, söz konusu avukatla bir yemekte buluşmuşlar, yemeğin bedelini avukat ödemiş, bununla da kalmamış bu polislerden birine 300 bin dolar verilmiş. (Bugünün parasıyla yaklaşık 1 milyon lira.)

Söz konusu polis, bu parayı rüşvet olarak almadığını, Menzil Tarikatı'na bağış olarak aldığını iddia ediyor.

Devletin kurumlarının ne hale geldiğini görüyor musunuz?

Suç örgütleri, polisin içinde neredeyse cirit atıyor. Polisler tarikatlarına bağlılık derecesine göre terfi ediyor, akıl almayacak paralar havada uçuşuyor.

Öte yandan savcılar katilleri koruyor, siyasal bir cinayetin derinlemesine araştırılmasının önüne geçiliyor.

Cumhurbaşkanı da "sivil Anayasa" istiyor.

Bütün bu rezilliklerin sorumlusu Anayasa'ymış gibi!

* * *

"Tek adam rejimi" bile yetmiyor!

Cumhurbaşkanı'nın dilinin altındaki bakla açık: Anayasa Mahkemesi, kanunların Anayasa'ya uygunluğunu denetlemesin

Cumhurbaşkanı ve onun bir dediğini ikiletmeyen AKP yöneticileri iddia ediyorlar ki Anayasa'yı yazanlar takım elbise – kravatla dolaşan siviller olursa, Anayasa da "sivil" olacak.

O iş ne yazık ki bu kadar basit değil.

Askerin, siyaset kurumu tarafından kontrolü, yönetimin sivilleşmesinin bir küçük adımı olabilir sadece.

"Sivilleşmek", esasen hesap verebilirlikle ilgilidir.

Sınırsız gücün sınırlanması, kontrol edilmesi ve yönetimin her aşamasının şeffaf olarak hesap verebilir olmasıdır.

Cumhurbaşkanı'nın hiç hoşlanmadığı bir durum bu.

Nitekim Danıştay'ın kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada şöyle bir cümle kullandı:

"Yargının yasama ve yürütmeye müdahalesi nasıl yanlışsa, yargının siyasi tartışmaların içine çekilmesi de o denli hatalıdır."

Cumhurbaşkanı'nın dilinin altındaki bakla açık: Anayasa Mahkemesi, kanunların Anayasa'ya uygunluğunu denetlemesin.

Danıştay, idarenin işlemlerini denetlemesin.

Sayıştay, bütçeyi nasıl harcadığımıza karışmasın.

Hatırlarsınız belki AKP'nin daha önce hazırladığı bir Anayasa taslağı "yürütmeyle uyumlu bir yargı" getirmeyi hedefliyordu.

O tasarıda, yargı, millet adına egemenlik kullanan kurumlar olmaktan çıkarılıyor, "görevli" hale getiriliyordu.

Öyle görünüyor ki bir kez daha "madem Recep Tayyip Erdoğan Anayasa'ya uymuyor, Anayasa'yı Recep Tayyip Erdoğan'a uyduralım" planı ile karşılaşacağız.

Erdoğan'a mevcut tek adam rejimi bile yetmiyor belli ki!

Muhalefet partileri, ellerinde hazır bir Anayasa taslağı yokmuş gibi davranarak bu plana zemin hazırladıklarının farkındalar mı?

                                                         /././

Ankara Emniyeti’nde açığa alınan polislerin evlerinde arama (T24)

Suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan soruşturması çerçevesinde yaşanan gelişmeler üzerine Mülkiye Başmüfettişlerinin raporu doğrultusunda açığa alınan üç polis müdürünün evinde savcılık talimatıyla arama yapıldı.

T24’ün aldığı bilgiye göre, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma kapsamında akşam saatlerinde, daha önce açığa alınan Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Çelik, Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Kerem Öner ve yardımcısı Şevket Demircan ile gizli tanık Serdar Sertçelik’in “Ufuk komiser” adıyla açıkladığı personelin evlerine polis ekipleri geldi. 

Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi’ne bağlı polisler, saat 20.30 sıralarında polis müdürlerinin evlerine gelerek savcılık talimatı üzerine arama başlattı.

Üç polis müdürüne yönelik ev aramasına neden olan soruşturmanın Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı isyan başlığı altındaki 316. madde hükmü olan “suç için anlaşma”, TCK 258. maddedeki “göreve ilişkin sırrın açıklanması”, TCK 277. madde hükmündeki “yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs”, TCK 283. Madde hükmündeki “suçluyu kayırma” ve TCK 285. Madde hükmündeki “gizliliğin ihlali” suçlarına yönelik gerçekleştirildiği öğrenildi. 

Savcılık tarafından dosya için kısıtlama kararı verildiği belirtildi. Arama gece yarısı son buldu.

(T24) 

T24'ün Ayhan Bora Kaplan dosyası

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Ayhan Bora Kaplan ve 5 örgüt yöneticisi hakkında ''suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurmak ve yönetmek'', ''kasten adam öldürme'', ''nitelikli kasten adam öldürme'', 'kasten yaralama'', 'kişiyi hürriyetinden yoksun kılma'', ''nitelikli yağma'', ''eziyet', ''suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme'', ''suç üstlenme'' ve ''suçluyu kayırma'' suçlarından 1'i ağırlaştırılmış 2'şer kez müebbet ve 169 yıl 6'şar aya kadar hapis cezası istendi. Diğer 55 sanık için de çeşitli sürelerde hapis cezası talep edildi.

TIKLAYIN | Ayhan Bora Kaplan soruşturmasında yeni detaylar: Geliri 1 milyon, arabası 40 milyon TL

TIKLAYIN - Ayhan Bora Kaplan dosyasına İyi Partili isim de girdi

TIKLAYIN - Ayhan Bora Kaplan’ın yakın adamlarından Tansel Aktan tutuklandı

TIKLAYIN - Ayhan Bora Kaplan’a cinayet soruşturması: “Mahfuz Tatar cinayeti” dosyası yeniden açıldı, 13 kişi gözaltında

TIKLAYIN - Meral Akşener’in iddia ettiği otel, Ayhan Bora Kaplan’ın ifadesinden mi çıktı?

TIKLAYIN - Ayhan Bora Kaplan ve eski polis müdürlerinden şikâyetçi olan kişinin arabası kurşunlandı: “Asayiş müdürüne 30 bin dolar teslim ettim”

TIKLAYIN - Ayhan Bora Kaplan soruşturmasında yeni gelişme: Firari Barış Kurt, saklandığı yerde yakalandı

TIKLAYIN-Ayhan Bora Kaplan iddianamesinde yok yok: 61 kişiye "silahlı suç örgütü, öldürme, yaralama, eziyet, yağma, şantaj, rüşvet" suçlaması!

TIKLAYIN - Ayhan Bora Kaplan davası sümen altı edilen soruşturmalardan açıldı: Dosyalar delillere rağmen kapatılmış, takipsizlik kararından sonra fezleke gelmiş

TIKLAYIN - Kaplan davası | Dişleri sökülen Erkan Doğan’ın eski patronu Barış Kurt, AKP Ankara İl Başkan Yardımcılığı yapmış

TIKLAYIN - Ayhan Bora Kaplan’dan “kara para aklama” savunması: Mal varlığımdaki artışın sebebi enflasyondur

TIKLAYIN - Ayhan Bora Kaplan’a bir dava daha

TIKLAYIN - Ayhan Bora Kaplan’ın savunması: “Emniyette bana Süleyman Soylu’yu sordular, Etçi Umut’un ortağı ben değil, Cumhurbaşkanı Yardımcısıydı”

TIKLAYIN - Ayhan Bora Kaplan suç örgütüne yönelik iddialar nedeniyle 3 emniyet görevlisine soruşturma


Tasarruf Genelgesi Hakkında (DOSYA)- 14 Mayıs 2024

Göz boyama genelgesi: Asıl harcamalara dokunmam!..(Yalçın Doğan-T24)

Genelgenin üç yılla sınırlanması bir siyasi hesap. Üç yıl böyle gidecek... Dördüncü yıl seçim gelecek!.. Dördüncü yıl gelsin yeniden seçim ekonomisi!..

2027... Hatta 2034... Ve hatta 2043, 2044...

Bu yılların özelliği ne?..

Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek tarafından, adına "Tasarruf Genelgesi"  denilen açıklamayı sonuna kadar dinlediğimde, aklıma önce bu yıllar geliyor.

Genelgeye bakıyorum, o yıllara bağlı uygulamalarla ilgili tek laf yok.

O yılların birinde köprülere...

Bir diğerinde bazı otoyollara...

Başka birinde bazı havaalanlarına, bazı hastanelere...

Verilen garantiler, üstelik Türk Lirası da değil, Euro cinsinden ödenecek paralar var.

Şu köprüden bir yılda bu kadar, bu yoldan bir yılda şu kadar araç geçecek, geçmezse...

Ya da şu havaalanına bir yılda şu kadar yolcu inecek ve binecek, inmez ve binmez ise...

Aradaki farkı sen, ben, biz hepimiz ödüyoruz!..

Nasıl bir hesap ise, geçmesi hesaplanan araç ya da inip, binmesi beklenen yolcu sayısı olağanüstü sapmalar gösteriyor. Aylarca tek bir yolcunun inip binmediği havaalanları var.

"Tasarruf genelgesi" denildiğinde...

En büyük harcamalardan biri bu garantilerde yatıyor.

Mesela, o garantilerin bütünüyle kaldırılması...

Dünyanın neresinde böyle bir hesap ve harcama var?..

Sadece birilerinin zenginliğine zenginlik katmak.

Bu genelgede garanti verilen yollar, köprüler, havaalanları ve hastaneler için tek bir kuruşluk tasarruf yok.

Teşvikler, silinen vergiler

En büyük harcama kalemeleri arasında başka ne var?..

Milyarlarca liralık silinen vergiler var.

Milyarlarca liralık vergi istisnaları var.

Milyarlarca liralık teşvikler var.

Kime veriliyor o teşvikler, kimin vergisi siliniyor?..

Herhalde senin, benim değil, belli bir sınıfın.

"Tasarruf" deyince, akla öncelikle bunlar geliyor. Ancak, "genelgede" bunlardan da söz yok.

Ayrıca, AKP iktidarında 190 kez değiştirilen Kamu İhale Yasası ile ilgili yine tek laf yok. Oysa, ihalelerin şeffaf hale getirilmesi milyarlarca liralık tasarruf yollarından biri değil mi?..

Sermaye hariç

Bu kararlardan ortaya çıkan soru, AKP'nin bir kez daha kimin iktidarı olduğu gerçeği.

Sermayenin iktidarı.

Kamuda belli ölçüde tasarrufa gidiliyor, belediyelerde gidiliyor.

Ama, sermaye sınıfının çok büyük harcamalarında, asıl tasarruf edilecek alanlarda tasarruf yok.

Sembolik bile olsa...

Tasarruf genellikle araç ve bina kiralama ve satın alma, temsil giderlerinde kısıtlama, çok yüksek maaş alan yönetim kurulu üyelerinin ücretlerine tavan getirmek gibi alanlarda yoğunlaşıyor.

Halkın gözüne batan günlük harcamalarda belli kısıtlamalara gidiliyor. Halkın gözünü boyamaya dönük, "bak işte biz tasarruf yapıyoruz" masalı.

Madem göz boyama...

En çok göze batan harcamalardan biri Saray'ın harcamaları.

Ona ilişkin bir cümle, bir laf, hayır yok. En azından sembolik bir kısıtlama, bir tasarruf.

Hayır olamaz, ne de olsa, "itibardan tasarruf olmaz!.."

Hangi belediyeler?

Dikkatimi çeken bir başka nokta, tasarruflara belediyelerin de dahil edilmesi.

Elbette edilmesi gerekir. AKP'li belediyelerden geriye kalan abuk sabuk harcamalar, garip ihaleler tek tek ortaya dökülüyor.

Ne var ki, akla gelmiyor değil.

Hani, 31 Mart seçimlerinde "bize oy yoksa, size hizmet yok" lafı var ya... Hemen her mitingte söylenen o söz...

Şimdi belediyelerin harcamalarına getirilen kısıtlamalar ister istemez, o belediyelerin hizmetlerinde aksamalara yol açabilir.

O nedenle...

Örneğin, İller Bankası'ndan hangi belediyelere para aktarılıyor, hangi belediyeler tasarruf genelgesine çarpıyor, iyi izlemek gerekir.

Üç yılda 100 milyar  

Mehmet Şimşek'in açıklamasına göre...

"Üç yılda 100 milyar lira tasarruf öngörülüyor".

Hem üç yıl...

Hem 100 milyar lira...

Halen uygulanmakta olan 2024 yılı bütçesi 11 trilyon 89 milyar lira.

Üç yılda tasarruf edilmesi planlanan 100 milyar lira, bu yılın bütçesinin yaklaşık on ikide biri.

Neden bu kadar düşük?..

Çünkü, büyük harcamalar tasarruf dışında kalıyor.

Yılda 33 milyar lira...

Tasarrufun kovuğuna bile gitmez!..

Dördüncü yıl seçim

Genelgenin üç yılla sınırlanması bir siyasi hesap.

Üç yıl böyle gidecek...

Dördüncü yıl seçim gelecek!..

Dördüncü yıl gelsin yeniden seçim ekonomisi!..

Tartışmalara, sorulara açık, geniş halk kitlelerini tatmin etmekten hayli uzak, göz boyama genelgesi.

                                                                /././

"İtibardan tasarruf olmaz" ama memurun ulaşım, gencin iş, halkın hizmet hakkından olur (Murat Sabuncu-T24)

2021’den 2024’e baktığımda ilk sorum şu; üzerinden iki seçimin geçtiği bu sürede başta lüks araç alımları ya da seçim dönemlerine özel devlette açılan kadrolar dahil genelgenin hangi noktasına uyuldu?

"Yeni tasarruf tedbirleri" açıklandı deniyor ya… Neredeyse kelime kelime aynısı 29 Haziran 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla bir genelge şeklinde Resmi Gazete’de yayınlanmıştı. 13 Mayıs 2024 günü yani üç yıl sonra açıklanan ile pek çok noktada neredeyse birebir benzerlik gösteriyor. Şuraya linki bırakayım birkaç noktayı 2021’den aktarayım. 

-Kamu kurum ve kuruluşları tarafından yurt içinde ve yurt dışında hiçbir surette hizmet binası, lojman, her ne ad altında olursa olsun memur evi, kamp, kreş, eğitim ve dinlenme benzeri tesis alınmayacak, kamulaştırma yapılmayacak, yeni kiralama yapılmayacak ve yeni inşaata başlanmayacaktır.

-Kamu kurum ve kuruluşlarına acil ve zorunlu haller dışında her ne surette olursa olsun yeni araç alınmayacaktır.

-Kamu kuruluşlarında hizmet içi konferans, seminer, uzaktan erişimle mümkün değilse kamu kurumları tesislerinde yapılacaktır. Uluslararası toplantılar, milli bayramlar hariç gezi, toplantı, yıldönümü ile ilgili yemek ve kutlama olmayacaktır.

-Ölüm ve emeklilik gibi durumlarla ilgili meydana gelecek sayı kadar açık kadro kadar talep edilecektir.  

2021’den 2024’e baktığımda ilk sorum şu; üzerinden iki seçimin geçtiği bu sürede başta lüks araç alımları ya da seçim dönemlerine özel devlette açılan kadrolar dahil genelgenin hangi noktasına uyuldu?

2024’teki genelgeden devam. Bu seferki "tedbirlerde" ana fark olarak faturanın ağır olanının yine çalışana çıktığı söylenebilir. Mesela toplu ulaşımın olduğu yerlerde servisler kaldırılıyor. Başta büyükşehirlerde bunun kamu çalışanına ekleyeceği yük hesaplandı mı? Kimsenin güvenmediği TÜİK verilerine göre zaten kayıpta olan çalışanlar şimdi yol masrafıyla da zorlanacak.

Başka bir nokta…

Kamunun yarattığı istihdam iki anlamda önemli. Birincisi, özel sektörün yüksek faiz getirisi nedeniyle işe alımları durduğu bir noktada sosyal devletin devreye girmesinin önemi. Özellikle genç işsizliği anlamında devletin tercihi kritik. İkincisi, eğitimden sağlığa zaten istihdam eksiği/sorun yaşanan kimi alanlarda ne yapılacağı… Cumhurbaşkanlığı verilerine göre kamuda istihdam rakamları şöyle gelişme gösterdi:

2021: 4 milyon 877 bin

2022: 5 milyon 10 bin

2023: 5 milyon 175 bin

2024: İlk dört ay 5 milyon 238 bin.

Burada elbette partizan kadrolaşma, mülakat sistemi ya da bankamatik memurlar eleştirilecektir. Ancak yaşanan büyük krizde kapıların kapanması sosyal anlamda risk yaratır. Şunu da ekleyeyim; toplam istihdam içinde kamu istihdamı yüzde 13.4 oranında. Bu oran OECD’nin yüzde 18.6 ortalamasının hayli altında. (Kaynak: Euronews)

Devletin tasarruf kalemleri konuşulur, tartışılırken elbet herkesin aklında çok daha büyük "kayıpların yaşandığı" üzerinde çok fazla konuşulmayan ve üstüne gidilmeyen alanlar. Mesela...

-Kamu ve özel iş birlikleriyle yapılan, yolcusuz havaalanından, kur farkını geçmeyen aracın parasını ödeyen, uzun yıllar devleti büyük borçla karşı karşıya bırakan sistem…

-İstanbul Havaalanı’nın 2043’e ertelenen 1 milyar euroluk kira bedeli. (Kaynak: Bahadır Özgür / Gazete Duvar)

-Başta medya şirketi alımları kamu bankalarından kredi kullanan iş insanlarının bunların geri ödemesiyle ilgili yararlandıkları yapı…

-"Kamu ihalelerinde olağan işler"in yani genelde aynı isimlere ihalesiz verilen projelerin kitabını yazan gazeteci Çiğdem Toker’in pek çoğunu kamuoyuna açıkladığı kayıplar…

Liste uzayabilir. Ancak devlet tasarrufunun bile uzun süredir zorluk çeken millete dokunduğu yeni açıklamalar ve siyasi sonuçları önemli olacaktır. Bir de yeni oluşturulan "Tasarruf Tedbirleri Bilgi Sistemi"nin çalışma şekli ve eğer gerçek olursa "idari yaptırım ve para cezası"…

Bitirirken…

Gazeteci Vahap Munyar bundan birkaç yıl önce Saray’da katıldığı bir kutlamada ikram edilenleri yazmıştı.  

İçeceklerden; ejder Meyveli Smoothie (chia tohumu eşliğinde), Efuli (liçi meyvesi eşliğinde), Aloe Vera (starex meyvesi eşliğinde), Orman Meyveli Special, Bahçe Naneli Limonata, Taze Sıkılmış Portakal, Taze Sıkılmış Greyfurt, Taze Sıkılmış Havuç, Taze Sıkılmış Elma...

Yiyeceklerden; Pataşur içerisinde Çerkez Tavuğu, Zencefilli Somonlu Suşi, Tartalet içerisinde Antakya usulü Humus, Susamlı Levrek Simidi, Aydın usulü kuzu çöp şiş...

Çoğunu ilk kez duyduğum yiyecek ve içeceklerdi. Gerçi son günlerde Monaco’da ıstakoz paylaşımı ile iktidar partisinin milletvekilleri boyut atlattı topluma ama olsun… O günlerde başta Saray harcamaları ve cumhurbaşkanlığı kullanımındaki çok sayıda uçak ve araçları eleştirenlere yazılı bir açıklamayla yanıt verilmişti... "İtibardan tasarruf olmaz."

İktidarın memleketi getirdiği noktada yoksulluktan işsizliğe, gelecek günlerde daha da büyüyebilecek karanlık tabloya baktıkça siyasetçiler için gerçek itibarın halkın mutluluğu ve refahı olduğunu düşünüyorum. Gerisi biraz "ejder meyvesi" ve az da  "zencefilli somonlu suşi" zaten… Ha bir de iktidarın uzun yıllar "kurtulunduğuna sevindiği" IMF’nin Avrupa Dairesi Direktörü’nün "ekonomik programı alkışı"…

                                                               /././

Kamuda tasarruf başlar mı? (Binhan Elif Yıldız-T24)

2023 ilk üç ayda taşıt giderleri 1,2 milyar TL iken, 2023 yılını yaklaşık 10 milyar TL ile kapatmış durumda. Taşıt kiralama ve alım giderleri 2023 ilk çeyrekten sonra seçim ile beraber hızla artmış, doğal olarak tamir, bakım, onarım giderleri de katlanmıştır.

Kamu bütçesi aracılığıyla kaynakların çeşitli kamu hizmetlerine tahsisi sağlanır. Peki mevcut kaynakların bir hizmetten diğerine tahsis edilmesine hangi "temel"de karar verilir?

Gelişmiş ekonomiler için sorunun cevabı oldukça basit. Bütçe kaynakları sosyal refahı artırmaya, beşeri sermayeye, çevreye yatırıma daha çok aktarılır. Türkiye'nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ekonomilerde, gelişmiş ekonomilerdekine benzer kamu harcamaları genelde arka planda kalır. Çünkü gelişmiş ülkeler ligine çıkmak için altyapı, üstyapı yatırımlarına önem ve öncelik vermek gerekir ve bütçeden buralara kaynak aktarımı devam eder.

Kamu bütçesi aracılığıyla kaynakların çeşitli kamu hizmetlerine tahsisi sağlanır.  Peki mevcut kaynakların bir hizmetten diğerine tahsis edilmesine hangi "temel"de karar verilir?

Gelişmiş ekonomiler için sorunun cevabı oldukça basit. Bütçe kaynakları sosyal refahı artırmaya, beşeri sermayeye, çevreye yatırıma daha çok aktarılır. Türkiye'nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ekonomilerde, gelişmiş ekonomilerdekine benzer kamu harcamaları genelde arka planda kalır. Çünkü gelişmiş ülkeler ligine çıkmak için altyapı, üstyapı yatırımlarına önem ve öncelik vermek gerekir ve bütçeden buralara kaynak aktarımı devam eder.

Aşağıdaki tabloda bir karşılaştırma yaptım. Henüz 2024 ilk çeyrek bütçe gerçekleşmeleri açıklandığı için 2024 ilk çeyrek bütçe verilerini 2023 ilk çeyrek ile karşılaştırdım. Ayrıca 2023 bütçe kullanımı nasıl başlamıştı ve genel seçimler sonrası nasıl bitti, görmek açısından da 2023'ün tamamını tabloya ekledim.

Kamuda tasarruf ile adeta özdeşleşen taşıtlarla ilgili giderlerin neden azaltılması gerektiği tabloda açıkça görülüyor. 2023 ilk üç ayda taşıt giderleri 1,2 milyar TL iken, 2023 yılını yaklaşık 10 milyar TL ile kapatmış durumda. Taşıt kiralama ve alım giderleri 2023 ilk çeyrekten sonra seçim ile beraber hızla artmış, doğal olarak tamir, bakım, onarım giderleri de katlanmıştır.

Haberleşme giderleri 2023 ilk çeyrekte 931 milyon TL iken sadece 9 ayda yaklaşık 8 milyar TL artmış. 2024 ilk çeyrekte de 2 milyarın üstüne çıkmış. Kamunun kırtasiye, baskı giderleri de aynı şekilde 2023 ilk üç aydaki 750 milyon TL düzeyinden 16,5 milyar TL'ye kadar çıkmış.  

Yine temsil, tanıtma, ağırlama, organizasyon giderleri de bir başka itibar göstergesi gibi, 2023 ilk çeyrekte sadece 131 milyon TL iken 1,9 milyar TL'ye kadar yükselmiş. 2024 ilk çeyrekte de 1 milyar TL'ye yaklaşmış.

Sonuçta tasarrufa gidilmesi beklenen tablodaki giderler 2023 ilk çeyrekte 5,5 milyar TL ama bu yıl ilk çeyrekte zaten 34,7 milyar TL harcanmış.

Bugün "kamuda tasarruf tedbirleri" kapsamında tüm bu kamu giderlerinin kısılması gerektiği açıklanırken, bir yıl içinde böyle fahiş tutarlara ulaşmasının nedenlerinin de açıklanması gerekmez mi?

                                                      /././

Mehmet Şimşek’in hedeflediği tasarruf miktarı, Cumhurbaşkanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2024 bütçesinin altında kaldı (Cengiz Anıl Bölükbaş-T24)

Cumhurbaşkanlığı ve Diyanet'in 2024 yılı toplam bütçesi 103 milyar Türk Lirası

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi”nden tasarruf etmeyi planladıkları miktar, Cumhurbaşkanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2024 yılı bütçelerinin altında kaldı. Yeni paket ile birlikte 100 milyar Türk Lirası tasarruf planlanıyor. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı'na 2024 yılı bütçesi için teklif edilen ödenek tutarı yüzde 151’lik artışla 91 milyar 824 milyon 805 bin liraya çıkarılırken, Cumhurbaşkanlığı’nın 2024 yılı bütçesi de 12 milyar 283 milyon 843 bin lira olarak belirlendi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi”ni bugün açıkladı. Açıklanan tedbirler arasında yeni araç ve bina alımı/kiralaması yapılmaması, emekli olanlar kadar kamuya yeni personel alınması ve kamu çalışanlarının aldığı yönetim kurulu ücretlerine sınırlama getirilmesi gibi maddeler bulunuyor.

Ancak paket ile birlikte elde edilmek istenen 100 milyar liralık tasarruf miktarı, Cumhurbaşkanlığı’nın ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2024 yılı bütçelerinin toplamının altında kaldı.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda alınan karar ile birlikte, Cumhurbaşkanlığı'nın 2024 yılı bütçesi 12 milyar 283 milyon 843 bin Türk Lirası olarak belirlendi.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2024 yılı bütçesi için teklif edilen ödenek tutarı da,  yüzde 151’lik artışla 91.8 milyar TL oldu.

Cumhurbaşkanlığı’nın ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2024 yılı bütçeleri toplam olarak 103 milyar Türk Lirası’na denk geliyor.

(T24)