AKP, hiç gündeminde yokken, birdenbire sonu bilinmez bir yola girdi, ya da birileri arkadan itti!
Referandumdan söz ediyorum, Anayasaları reddedilirse, ayakta
kalmaları zor. Enkaz kaldırma çalışmalarına sıra geldiğinde nelerle
karşılaşacaklarını en iyi AKP kurmayları biliyor.
Bu nedenle de can havliyle “evet”i zorluyorlar. Başarı şanslarının
çok olmadığını düşünüyorlar. Öyle ya;“Diktatörün el kitabını”,
“demokrasi belgesi” diye yutturmak kolay değil.
Gerilimi tırmandırmaktan başka çözüm üretemiyorlar. Kendilerini
öylesine kaptırdılar ki; hayır diyenleri, faşist; zorba; terör örgütü
üyesi olmakla suçlamaya başladılar.
Avrupa ülkelerinde büyük bir oy potansiyeli var. Oralarda güçlü bir
kampanya yürütmeyi amaçlamışlardı. Önceki yıllarda olduğu gibi hiçbir
engelle karşılaşmayacaklarını umuyorlardı. Ama öyle olmadı. Sınır
kapılarından dönmek zorunda bırakıldılar.
O ülkelerin de kendi seçimleri var ve kontrollü bir gerilim yaratarak
milliyetçilik yarışında öne çıkıp oy toplamayı hedefliyorlar. Günümüz
koşullarında tavır değiştirmeleri normal.
AKP bu aşağılanmışlıktan, ülkesinin çıkarı için yedi düvele savaş açmış bir kahraman üretmeye çalışıyor.
Belki başarırlar ama işadamlarının sürekli gerilimli bir ortamdan
hoşlanmadıklarını herkes bilir. Yavaş yavaş seslerini yükseltmeye
başladılar.
Şunu da unutmayalım: yurt dışında seçim çalışması yapılmasını 8 yıl
önce kendileri yasaklamışlardı. Kendi çıkardıkları yasalara göre suç
işliyorlar.
Bu arada kampanyalarını bizlerin paralarıyla yürüttüklerini de bir yerlere not edelim.
******
Bu hafta, 8 Mart günü yürürlüğe giren; 6824 sayılı torba yasa ile
yapılan düzenlemelerden söz etmeyi düşünüyordum. Vazgeçmeye hiç niyetim
yok. Toz duman arasında bu gibi konular medyada pek fazla yer bulamıyor.
Oysa bunlar çok önemli.
AKP’li bir bölüm milletvekili gelir vergisi ve bazı yasalarda
değişiklik öngörülen bir teklif verdiler. Bu teklif komisyonda dağıtıldı
ve İç Tüzük gereği 48 saat geçtikten sonra görüşülmeye başlandı. Ancak
komisyon üyeleri önlerinde aynı konularda düzenlemeler öngören Bakanlar
Kurulu tasarısıyla daha karşılaştılar. İç Tüzüğü dolanmışlardı. İki gün
içinde bu iki metin birleştirildi, yeni maddeler eklendi ve ortaya 26
maddeden oluşan ve 13 yasanın 19 kuralında değişiklik yapan bir tasarı
çıktı. Genel Kuruldaki görüşmeler ise üç gün sürdü. Kimse ne olduğunu
anlamadan tasarı yasalaşmıştı.
Yasayla, çiftçinin Ziraat Bankasına; Kredi Kooperatiflerine; TEDAŞ’a
olan borçlarının yeniden yapılandırılması, Esnaf Ahilik Sandığı
kurulması; vergilerini düzenli ödeyenlere %5 indirim uygulanması;
yabancılara taşınmaz satışlarında KDV, Damga vergisi, harç alınmaması
gibi biri diğeriyle ilgisiz çok sayıda konu düzenleniyor. Bunların hepsi
ayrı uzmanlık gerektiriyor olsa da meclisin uzmanlık komisyonlarına
gönderilmedi.
Getirilen düzenlemelerin bir bölümü, referandumda “evet” oylarını
artırmaya yönelik. Bir bölümü, muhataplarının yararına gibi görünse de
fiili durumun yasalaştırılmasından öte anlam taşımıyor. Ahilik Esnaf
Sandığı ise, sanki varlık fonuna devredilmek üzere kurulmuş gibi.
Yapılan düzenlemelerin ortak bir özelliği var: Kişilere mali
yükümlülük getiriyorsa referandumdan sonra yürürlüğe girmesi
öngörülüyor.
Ana hatlarıyla da olsa bu sözleri açıklamak gerekiyor.
ÇİFTÇİ BORÇLARI
Çiftçinin, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden
kullandığı ve 31 Aralık 2016 günü takip hesaplarında izlenen Tarımsal
kredi borçlarının, Ekim/2017 ‘den başlamak üzere, her yıl, aynı ayda ve
%11 basit faiz uygulanmak suretiyle, yeniden yapılandırılması
öngörülüyor. Faizin %5’ini borçlu, %6’sını Hazine üsleniyor.
AKP’nin çiftçi dostu olmadığını biliyoruz. Bu maddenin, referandum için çiftçiye göz kırpılması anlamına geldiğinde kuşku yok.
TEDAŞ’IN ALACAKLARI
Elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinden önce tahsil
edilmemiş ve çoğu takipli alacakları vardı. Bu alacaklar,
özelleştirme/devir sırasında TEDAŞ’a devredilerek şirketleri satın
alanlar yükten kurtarıldı, bir anlamda alacaklarını tahsil etmiş
oldular. Devredilen alacaklar TEDAŞ’ın alacağı olarak anılmaya başlandı.
Şüpheli alacakların tutarının iki milyarın üzerinde olduğu
belirtiliyor. Yıllarca tahsil edilememiş, bu süre içinde çiftçi
toprağını terk etmiş, birçoğunun abone kaydı bile bulunamıyor. Kısaca
söylersek tahsil edilebilmesi uzak bir olasılık. Bu maddeyle gecikme
zammı, faiz gibi yükümlülüklerden vazgeçerek bir miktar tahsilat
yapılması yollarının arandığı anlaşılıyor.
VERGİYE UYUMLU YÜKÜMLÜLER
Böyle bir düzenleme ilk kez yapılıyor. Yasada bildirimini zamanında
veren, vergisini zamanında ödeyen yükümlülerin gelir ve kurumlar
vergilerinden %5 indirim yapılması öngörülüyor. Bu düzenlemede dikkati
çeken bir özellik var: yasal süresi geçtikten sonra düzeltme ve
pişmanlık bildirimi verilmesi kural ihlali sayılmadığı için yükümlüye
tanınan indirimden vazgeçilmesi gerekmiyor.
YABANCILARA TAŞINMAZ SATIŞLARINDA KDV BAĞIŞIKLIĞI
Yabancılar ile yurt dışında oturma izni alarak 6 aydan çok süre yurt
dışında yaşayan Türk vatandaşları, bedelini döviz olarak getirip
Türkiye’de taşınmaz alırlarsa bu işlem KDV’den bağışık tutuluyor. Tek
koşul, taşınmazları bir yıl içinde satmamaları. Maddede, yabancıların bu
süreden önce satmaları durumunda KDV’sini ödemek zorunda oldukları
yazılı. Ancak yükümlülerin yurt dışında yaşadığı dikkate alınırsa tahsil
edilebilme şansının pek fazla olmadığı görülür.
Satılma yasağının süresi de çok kısa. Hemen herkes, %8-18 KDV
bağışıklığından yararlanabilmek için taşınmazını, bir yılı biraz aşan
bir süre emanet edebileceği bir yakınını bulabilir. Bu fırsatın kötüye
kullanılmaması için önlem geliştirilemezse KDV’siz taşınmaz konut
satışlarının tepe yapabilir.
ESNAF AHİLİK SANDIĞI
Torba Yasaya konulan bir maddeyle devasa bir sigorta kuruldu.
Görevleri, sorumlulukları, uyması gereken kuralların hepsi Ek Madde 6’ya
sığdırıldı. İlk fıkrasında şöyle deniliyor; “Esnaf Ahilik Sandığının
gerektirdiği görev ve hizmetler için mali kaynak sağlamak, piyasa
şartlarında kaynakları değerlendirmek, bu kanunun öngördüğü ödemelerde
bulunmak üzere…..” kurulmuştur.
Adı Esnaf sandığı olsa da; “hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi
adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan serbest ticaretle uğraşan”
herkesi kapsıyor.
Sigorta kapsamındakilerin, prime esas kazançlarının %2 ‘sini ödemesi;
Devletin de %1 katkıda bulunması öngörülüyor. Bugünkü asgari ücrete
göre sigortalıdan en az 35,55 en çok 266,62 lira kesinti yapılacak.
Kesintinin başlama tarihi ise 1 Temmuz, yani referandum sonrasına
bırakılmış. Kapsamda yaklaşık iki milyon kişi var. Milyarlarca lira
toplanacak.
Yasada; “Sandığın gerektirdiği hizmetler için…” kurulduğu
belirtiliyorsa da yapılan tek iş, iflas eden ya da işyerlerini
kapatanlara belirli süreler boyunca ödeme yapmak. 600 – 900 – 1080 gün
prim ödeyenlere aynı sırayla 180 – 240 - 300 gün süresince ve ödedikleri
prim dilimine göre 720 ile 1.422 lira arasında değişen tutarlarda
ödenek verilmesi öngörülüyor. En az prim ödeme gün sayısı 600 olduğuna
göre 2020’den önce ödeme yok.
Ödeneğe hak kazanmak için iki koşul öngörülüyor. Birinci koşul iflas
başvurusunda bulunmak ya da işyerini kapatmış olmak. İkinci koşul ise
Sandığa borcu olmamak. Şaka gibi değil mi? iflasın eşiğinde olan birine
borcun varsa ödeme yapmam diyorsunuz.
Sandığın bir başka gideri daha var: gelirinin %15’ini, girişimcilik
ve mesleki eğitim gibi amaçlarla kullanılmak üzere, İŞKUR’a aktarması
öngörülüyor.
Varlık Fonu, gerekçesinden anlaşıldığına göre, öncelikle emeklilik
fonlarına göz dikti. Ahilik Esnaf Sandığının savruk bir anlayışla
kurulduğunu dikkate alırsak, gelecekte varlık fonuna devredilmesinin
amaçlandığını söyleyebiliriz.
KAYIT DIŞI ÇALIŞTIRMA TEŞVİK Mİ EDİLİYOR?
Bu Yasadan önce, kayıt dışı işçi çalıştırılanlar, bir yıl süre ile
sigorta primi destek ve indirimlerinden yararlandırılmıyordu. Bu süre
bir aya indirildi. Böylece işletmeler kayıt dışı işçi çalıştırmasınlar
diye verilen desteklerin anlamı kalmadı.
MERALAR ELDEN ÇIKIYOR
Bugüne değin, meraların amaç dışı kullanımlarını yasallaştıran çok
sayıda düzenleme yapılarak ucundan kıyısından kırpıldı. 2012’de 6360
sayılı Yasayla 16 bin köy, bir günde büyükşehirlerin mahallesi oldu.
İçinde meraların da olduğu kamunun toprakları belediyelere ya da çeşitli
kamu kurumlarına devredildi. Meralara el atmalara göz yumuldu ve çoğu
bu niteliğini yitirdi. Mera denildiğinde akıllara artık yağmalanacak
toprak geliyor. Kentsel dönüşümlerin konusunu bile oluşturmaya başladı.
Meralara ilişkin olarak yapılan düzenlemeler, fiili durumun kabul
edilmesi anlamına geliyor. Yasanın 8. Maddesinde deniliyor ki;
belediyelerden, özel idarelerden ya da diğer kamu kurumlarından satın
almış olan özel kişilerden yeniden bedel istenmez; dava açılmaz; açılan
davalardan vazgeçilir; kazanılmış davaların gereği yerine getirilmez.
Böylelikle bir yandan fiili durum yasallaştırılırken, öte yandan
yasalara göre haklı neden olsa bile meraların yağmasının sürekliliği
sağlandı.
GENEL SAĞLIK SİGORTASI YÜRÜMEDİ
Genel Sağlık Sigortası 1 Ocak 2012’de yürürlüğe girdi. Gelir
gruplarına göre, 71,10 – 213,30 ve 426,60 lira olmak üzere üç kademeli
ödeme belirlenmişti. Başaramadıkları anlaşılıyor. Genel Kurul’daki
görüşmelerden; sistemde olması gerekenlerin yalnızca %8,9’unun
yükümlülüklerini yasaya uygun olarak gerçekleştirdiğini, 7 milyon 200
bin kişinin 12 milyar liraya yakın borçlu olduğunu öğrendik.
Ödenecek prim tutarı bütün gelir grupları için 53 lirada sabitlendi.
Borçların bu tutar esas alınarak yeniden hesaplanması ve gecikme zammı,
faiz gibi borcun fer’ilerinden vazgeçilmesi öngörüldü.
GÖZLER SENDİKALARIN GELİRLERİNDE
Yasanın 23. Maddesiyle; Sendikaların, gelirlerinin %10’a kadar olan
kısmını, kadın istihdamını destekleyici hizmetlerde kullanılmak üzere,
Çalışma Bakanlığına; “ayni ve nakdi yardımda bulunabilirler” deniliyor.
Çalışma Bakanlığının, sendikalar üzerindeki gözetim, denetim yetkilerini
dikkate almazsak, zorlama olmadığını düşünebiliriz. Oysa gerçek hiç de
öyle değil. Artık sendikaların gelirlerine de el koymaya başlayacakları
anlaşılıyor.
SON SÖZ
Yazının çok uzadığının farkındayım. Ama suç bende değil, AKP’nin referandum maceraları bitmek bilmiyor.
Kadir Sev / SOL