13 Ocak 2022 Perşembe

'Tarikatlar kapatılmalı diyemeyen laiklik savunusunun ne bir şansı vardır ne de ikna gücü'+Tarikat medresesinde çocuk istismarı: ‘Bana bunları anlatma, o adam dışarıda geziyor!’ - SOL

 'Tarikatlar kapatılmalı diyemeyen laiklik savunusunun ne bir şansı vardır ne de ikna gücü'

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Enes Kara'nın ölümü sonrası tarikatlar kapatılmalı diyemeyenlere işaret etti, böyle bir laiklik savunusunun olamayacağını vurguladı.

Enes Kara'nın Cemaat yurdunda intihara sürüklenmesi sonrası bazı muhalefet partileri ısrarla cemaat ve tarikatları ağzına almazken, TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan konuya ilişkin sosyal medya üzerinden paylaşımda bulundu.

"Gericiliğe karşı aydınlanma mücadelesi, AKP ve diğer sağın etkisindeki geniş bir yoksul kesimle temas etmeden başarıya ulaşamaz. Ancak bunun öncesinde ve bunun ön koşulu olarak laikliğin kendisini kişiliksizleştiren kuşatmayı yarması gerekir" diyen Okuyan, "'Tarikatlar kapatılmalı' diyemeyen, 'zorunlu din dersleri'ni sineye çeken, hukuktan eğitime, sağlıktan bütün kamu kurumlarına her şeyin dinselleşmesine 'halkımız muhafazakardır' diye boyun eğen bir laiklik savunusunun ne bir şansı vardır ne de ikna gücü" ifadesini kullandı.

                                                                               ***

Tarikat medresesinde çocuk istismarı: ‘Bana bunları anlatma, o adam dışarıda geziyor!’(ALİ UFUK ARİKAN-SOL)

Tarikatların yasadışı yurt ve medreselerinde çocuklar intihara sürüklenirken, kamuda çalışan bir sosyal hizmet uzmanı, kısa süre önce şahit olduğu bir istismar vakası ve yaşananları soL’a anlattı.

3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu ile kapatılan medreseler, AKP iktidarında ülkenin her yerinde yeniden türedi. Tarikat ve cemaatlerin açtıkları bu medreseler, çok küçük yaşta çocukları ailelerinin elinde alıyor, gerici bir eğitim çemberinin içine sokuyor. Çocuklar burada hem büyük bir baskıyla karşılaşıyor hem de söz konusu gerici merkezlerde görev yapanların taciz, darp ve istismarlarına maruz kalıyor.

Enes Kara’nın bir cemaat yurdunda yaşadığı baskılar sonrası intihara sürüklenmesi hâlâ gündemdeyken, bir kamu hastanesinde sosyal hizmet uzmanı olarak görev yapan bir yurttaş, şahit olduğu istismar vakasını ve neler yaşandığını, bazı bilgilerin şimdilik “saklı” kalması koşuluyla soL’a anlattı.

Buna göre bir taşra kentindeki medresede istismara maruz kalan çocuk, maruz kaldığı istismarı ailesine anlatıyor ama aile çocuğa inanmak yerine tarikata arka çıkıyor. Üstelik tüm bu yaşananların ardından çocuk, ailesi tarafından başka bir medreseye yerleştirilmeye çalışılıyor.

‘En çok çocuklar ve kadınlar için tehlike…’

Son yıllarda çocuk istismarı vakalarında ciddi bir artış olduğunu söyleyen sosyal hizmet uzmanı, “Son yıllarda yaratılan ya da yaratılmaya çalışılan toplum en çok çocuklar ve kadınlar için tehlike arz ediyor.  Mahrem ve sorgulanamaz ilişkiler, özellikle cemaat ve tarikat yapılanmaları hemen herkese olduğu gibi çocuklara da zarar vermeye devam ediyor. Dün, bir cemaat yurdunda kalan Enes Kara intihar etti. Ve ailesi cemaat ile ilgili olumlu açıklamalar yaptı. Kastettiğimiz tam olarak böyle bir şey” dedi.

Aile çocuğa inanmıyor

Yakın zamanda bir çocuk istismarı vakasında benzer bir aile ile muhatap olduğuna işaret eden uzman, “Olayı kısaca anlatayım… Çocuk, küçük bir ilde, adına medrese denilen ve tarikatlar tarafından yönetilen gayriresmi eğitim kurumunda yatılı eğitim alıyor. Ailesi çocuk daha çok küçük yaşlardayken bu medreseye veriyorlar. Çocuk 16 yaşına geldiğinde altı ay boyunca cinsel istismara maruz kalıyor. Daha sonra bu durumu ailesi ile paylaşıyor. Ailesi bu duruma ikna olmuyor” ifadesini kullandı.

‘Başından geçenleri anlatırken oldukça umutsuzdu’

Buna karşın bir dava sürecinin başladığı bilgisini veren uzman, sözlerine şöyle devam etti:

“Her ne kadar dava açılmış olsa da bir şekilde istismar ‘kanıtlanamıyor.’ Fakat çocuk için zor zamanlar devam ediyor. Çocuk psikiyatride takip edilmesi gerekirken ailesi bunu da reddediyor. Vakanın bize gelmesi de tedavi için annesini ikna ettiği bir güne denk geldi. Tedavi için geldiği hastanede annesi ile tartışıyorlar ve sinir krizi geçiriyor. Sakinleşmesinin ardından görüşme gerçekleştirdik. Başından geçenleri  anlatırken oldukça umutsuzdu. Hatta çok az şey anlattı. Ailede sadece ablasının kendisine inandığını onun da bir şey yapamadığını söylüyordu.”

‘Aile tüm yaşananlara rağmen çocuğu başka bir medreseye yerleştirmeye çalıştı’

Ailenin tüm bu yaşananlara rağmen çocuğu bir başka cemaat medresesine yerleştirmeye çalıştığına işaret eden sosyal hizmet uzmanı, “Yasalarla ilgili açıklama yapmak istediğimizde ‘Bana bunları anlatma, bana altı ay tecavüz eden adam dışarıda geziyor’ diyordu. Görüşme sonrasında gerekli yasal işlemleri yapmamıza rağmen sonuca ulaşamıyoruz. Bir takım bürokratik süreçler engel olarak sürekli karşımıza çıkıyor. Söz konusu küçük ilin yapısı ve ailenin cemaatlerle olan ilişkilerini göz önünde bulundurduğumuzda daha önceki süreçlerin de nasıl işlemiş olacağını az çok tahmin edebiliyoruz. Cemaatin ve ailenin ‘saygınlığı' karşısında bir çocuğun hayatının değersiz görülmesi durumu kimseye yabancı değildir. Bu yapılar ve bu yapılarda yaşananlar sanıldığından daha yaygın. Ancak bunlar bir şekilde örtbas ediliyor” ifadesini kullandı.

(ALİ UFUK ARİKAN-SOL)

12 Ocak 2022 Çarşamba

'Mutluluk kişisel çıkar peşinde yakalanmaz...' - BANU YILDIRIM / SOL

 2014'te aramızdan ayrılan Halet Çambel'i ölüm yıldönümünde saygıyla anıyoruz.


Bu yazı, dijital olarak yayımlanan soL Dergi'nin 17 Ağustos 2018 tarihli 24'üncü sayısından alınmıştır.

“Mutluluk kişisel çıkar peşinde yakalanmaz,

asıl mutluluğa topluma yararlı olarak ulaşılır”

Halet Çambel

Anadolu topraklarının “Halet Abla”sı, kimileri için “Halet Bacı”, “Halet Hoca” ama herkes için insanlığın vücut bulmuş hali olmuş Halet Çambel. Rasih Nuri İleri onun için şöyle söylüyor: “Halet öyle bir insandır ki, yokuş başındaki ata bile eliyle arkadan itip destek verir.”

26 Ağustos 1916’da Almanya’da doğmuş, ilköğrenimini Almanya’da tamamladıktan sonra ailesiyle Türkiye’ye dönmüş. Babası Cumhuriyetin ilk yıllarında milletvekilliği yapmış, Türk Tarih Kurumu’nun kurucularından Hasan Cemil Çambel, annesi Sadrazam kızı Ayşe Remziye Çambel’dir. Ortaokul ve lise öğrenimini şimdiki Robert Koleji olan İstanbul Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde yapmış, ardından Fransız Hükümeti’nin bursuyla Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde dünyaca ünlü eğitimcilerden arkeoloji dersleri almıştır.

Bir ödül konuşmasında “… günün felsefesi insanların kişisel hırslarından uzak, karşılık beklemeden, kendi bilgilerine, yeteneklerine, güçlerine göre bir taş üstüne bir taş, bir tuğla üstüne bir tuğla koymak, topluma, ülkeye hizmet etmek, ülkeyi el birliği ile kalkındırmaktı” demiştir. Bütün hayatını bu felsefeye uygun yaşamış bir bilim insanı, bir aydındır Halet Çambel. 

Onu tanıyanlar ne kadar direngen, mücadeleci ve çalışkan olduğunu anlatıyorlar hep. İster Karatepe’de kazı evinde, ister Nail Çakırhan’la ömrünü geçirdiği Arnavutköy’deki kırmızı yalıda her daim çalışırmış Halet Çambel. Öyle ki gelen misafirler 15 dakika sohbet edebilseler mutlu olurlarmış. “Bizim Halet hep böyledir, çalışırken kendini kaybeder” diyor Nail Çakırhan bir dost sofrasında, çalışırken yemeğe geç kalan Halet Çambel için.

Toplumun kadına biçtiği rollerden taşıyor, daima sınırları zorluyor. “Erkek işi” denen tüm işleri yapıyor, eşkıyaların kol gezdiği dağlarda gece vakitleri at sırtında keşifler yapıyor korkusuzca. Karatepe-Aslantaş bölgesinde bir başına çadır kurup, çevrede geziler yapıyor. Dilden dile anlatılıyor köylerde “Halet Abla”nın korkusuzluğu. İleri yaşlarında dahi kazıdaki ağır yükleri kaldırması, çamura saplanan araçları tek başına çamurdan çıkarması ve engebeli arazilerde herkesi geride bırakan bir tempoda yürümesi genç öğrencilerini fazlaca etkiliyor.

Bir anısında çocukken aile yakınlıkları sebebiyle bir evde buluştukları sırada “Ben erkek, ben erkek…” diye evin ortasında koşturan Necip Fazıl’ı sırtına alarak tüm evi dolaştırdığı ve bununla çok eğlendiklerini gülerek anlatıyor. O gün bana düşman oldu Necip diyor.

Eskrim, kürekçilik, okçuluk, judo, binicilik ve düzenli yoga yapıyor. Eskrim alanında Türk olimpiyat takımına seçilerek olimpiyatlara katılan ilk kadın sporculardan biri olma unvanını kazanıyor. Okuduğu Almanca kitaplardaki şövalyelerden etkilendiği için eskrim yapmaya başladığını söyleyen Çambel, Berlin Olimpiyatları’ndan bahsederken, Hitler’in elini sıkmamasıyla ilgili şu ifadeleri kullanıyor: “Berlin’deki mihmandarımız, bizden Hitler’le tanışmamızı istediğinde ona, ‘Eğer buraya gelmemizi hükümetimiz istemeseydi burada olmazdık’ dedim ve bu isteklerini reddettim.”

Anadolu'da iz bırakan bir aydın: 'Halet Abla' 

Tüm bunların yanında kaldığı Anadolu topraklarındaki herkesin “Halet Abla”sı, “Halet Bacı”sı olmayı başarıyor, herkesin yardımına koşuyor, bilimi, arkeolojiyi halktan uzak bir şey olmaktan çıkarıyor, bölge halkının sahip çıktığı bir hale sokuyor. Tüm imkanlarını zorlayıp köy çocuklarına okuma yazma öğretmek için ön ayak oluyor, bir çardağı okula çevirip çocuklara dersler veriyor. Bölgenin yerel kültürü kayda alınsın, derlensin diye aydın dostlarını seferber ediyor. Ruhi Su, Füreya Koral, Pertev Naili Boratav, Semiha Berksoy, Mina Urgan, Aşık Veysel ve Yaşar Kemal gibi dönemin aydınları Çambel vesilesiyle Karatepe’ye geliyorlar ve işin bir ucundan da onlar tutuyorlar, Karatepe’de her birinden bir iz var artık.

Bir röportajında o dönem bölgede yaptıklarını şöyle anlatıyor: “Tarihi eserlere sahip çıkılması eğitimle mümkün. Komşulara ‘Çocuklar sizden, defter kalem bizden. Çocukları gönderin, saat beşten sonra okutalım’ dedik. Çocuklar sabah beşte geldiler, ırmağa gitmemeleri için aşçımızı başlarına koyduk. Mutfağın yanına sıralar kurduk, işten sonra derse giriliyordu. Burada ayrıca geleneksel olarak kilim dokumacılığı yapılıyordu ancak doğal değil kimyasal boya kullanılıyordu. Bunlar da akıyordu. Biz dedik ki, doğal boya kullanırsanız daha iyi olur. İlk dokunan kilimi biraz yüksek fiyatla biz satın aldık. Bu sefer herkes heveslendi ve doğal boyaları kullanmaya başladı. Buraya ilk geldiğimiz yıllarda köyde doktor yoktu. Burada bir ilk yardım istasyonu kurduk. Bir arkadaş Eczacılar Birliği’nin Genel Sekreteri’ydi. Evvela ilaç gönderdi. Burada her türlü yara-bereye, yanığa, basit hastalıklara elimizden geldiğince yardımcı olduk. Her gün 5-6 hasta gelirdi.”

Türkiye arkeolojisine katkıları

Halet Çambel ile özdeşleşen hayatının büyük kısmını verdiği en önemli çalışmalardan biri Karatepe-Aslantaş projesidir. Burada uzun yıllar verdiği emek neticesinde binlerce parça eşsiz kabartma ve heykel onarılmıştır. Çambel yerinde koruma bilincinin dünyada bile çok az geliştiği yıllarda yerinde koruma ilkesine inanmış, bu konuda inatlaşmış ve Karatepe-Aslantaş bölgesinde Türkiye’nin ilk açık hava müzesini kurmuştur. Karatepe kalıntılarının ortaya çıkarılmasına ve Hitit dilinin çözülmesine katkısı büyüktür. 1946 yılında, Kayseri-Adana arasında kalan bölgedeki Hitit eserlerini incelemek için çıktıkları gezide Karatepe bölgesindeki kalıntılara ulaşan arkeoloji ekibi, Hitit hiyeroglifleri ve Fenike yazısının bir arada kullanıldığını görmüş. O dönem de Fenike yazısı tercüme edilebildiği için, bu keşif Hitit hiyerogliflerinin nihai çözümü olmuştur. Karatepe-Aslantaş “Hitit hiyerogliflerinin çözüldüğü yer” olarak anılır bundan sonra.

Halet Çambel, bölgenin ancak doğal çevresiyle bir anlamı olacağını düşünmüş; ormanın, doğal bitki örtüsü ve canlı yaşamın korunabilmesi için Türkiye’nin ilk doğal çevre koruma milli parklarından birini oluşturmuştur.

Şikago Üniversitesi ile birlikte yürüttüğü “Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Karma Araştırma Projesi” ile, Güneydoğu’nun arkeolojik envanterini yapmış ve bu proje çerçevesinde, Ergani- Çayönü’nde de uzun soluklu ve önemi dünya çapında kabul edilen kazılar yürütmüştür. Yine Çukurova bölgesinde ve özel olarak Adana’da kent kültürü envanteri çalışmaları yapmış, aynı şekilde Aslantaş Barajı alanında da belgeleme ve kurtarma çalışmaları yürütmüştür. Bir diğer önemli çalışması için 1960’lı yıllarda Türkiye’de yapılmakta olan en büyük baraj olan Keban Barajı’nı hedef seçmiş, ODTÜ rektörü Kemal Kurdaş’ı da ikna ederek Robert J. Braidwood’la birlikte Keban Projesi kurtarma kazıları yapmıştır. O yıllarda sistemli yüzey taraması, özellikle kurtarma kazıları Türkiye’nin henüz gündeminde yokken bu konuda da öncülük etmiştir.

1960 darbesinde 147’lik olan Halet Çambel, bu dönemde Karatepe’deki kazılara devam etti. 1962-1963 yılları arasında aldığı bir davet üzerine Saarbrücken Üniversitesi’ne giden Çambel, Türkiye’ye döndükten sonra, İstanbul Üniversitesi’nde Prehistorya Kürsüsü’nü kurdu. Çambel’in Türkiye arkeolojisine çok önemli katkılarından bir diğeri de, Arkeometri Ünitesi’nin kurulmasına önayak olmasıdır. Halet Çambel, Ufuk Esin, Bahadır Alkım ve Handan Alkım’ın katkılarıyla oluşturulan arkeometri grubu, önce TÜBİTAK bünyesinde çalışmış, sonra ODTÜ bünyesinde akademik bir birime dönüşmüştür. YÖK’ün kurulmasıyla birlikte akademiden ayrılmış, hayatının sonuna kadar Karatepe-Aslantaş bölgesindeki kazılarda çalışmıştır. Son yıllarını ise Turgut Cansever’in projesi olan kazı evi müzesinin kurulması için uğraşarak geçirdi.

Çambel'in yol arkadaşları: TKP'li bir şair 

Halet Çambel 70 yılını hayat yoldaşı Nail Çakırhan’la birlikte geçiriyor. Nail Çakırhan; TKP’nin ilk üyelerinden, Nâzım Hikmet’in "Hoş geldin" şiirini kendisine ithaf ettiği yakın dostu, alaylı mimar, komünist şair. Evine gelen milletvekillerine “Komünist olmayan namussuzdur” diyen, Almanya’da yaşadığı süre boyunca sık sık Spartakistleri dinlemeye giden bir annenin kızı, TKP’li Nail Çakırhan’ın eşi ve birçok komünist aydının yakın dostu. Aydınlanmaya, bilime adıyor hayatını… Ne yaptıysa toplumun ilerlemesi için yapıyor, “Kişisel çıkarları için yaşayanların mutlu olamayacağı” düşüncesini hayat felsefesi olarak seçiyor. Bir konuşmasında “Buraları korumak bizim görevimiz; insanlığa, memleketimize karşı sorumluyuz” diyor.

Nail Çakırhan, Sultanahmet Cezaevi’nden 13 Ağustos’ta özgürlüğüne kavuşacağını düşünerek şöyle yazıyor mektubunda Halet’ine:

“Bak, ben neler düşünüyorum, o günü, 13 Ağustos için:

Kapıda bulunacaksın sen, o gün… Mahpusane kapısında…. Avukattan yıldırım haberini aldık mıydı bir… Otomobil de hazır olacak kapıda. Ben hemen oracıkta, sana sarılıp sarılıp öpmemek için, doya doya kucaklamamak için seni, kendimi zor tutacağım çıkınca. Durmak yok… Doğru taksiye… Ver elini, Bebek… Ha, ne dersin? Bebek’te oturup içeceğiz, seninle… Çok değil; ayak üstü biraz… Susuzluğumuz dinsin diye yalnız... İçerken bile ben gözlerimi kapayıp evimizi, odamızı göreceğim hep, evimizi, odamızı tadacağım içimden, yudum yudum...”

Halet Çambel ise bir röportajında anlatıyor; “Nail bana ‘Samovar Kipit’ diye bir şarkı öğretmişti. Onu beraber söylüyorduk. Dolaşa dolaşa, söyleye söyleye giderdik.”

“İşte yeniden bir aradayız ikimiz seninle. Bu geç vakitte yaz akşamında… Masada eskilerden bir semaver. Yıllar dediğin nedir ki vız gelir, sen gene gençliğindeki gibisin. Evet sen ve sen hâlâ yaşlanmadın. Semaver kaynıyor, çay demlendi. Konuş benimle söyleş. Reçeller elimizde. Her şey değişecek, düzelecek her şey. Hiçbir şey biriktirmedik, ne otomobil ne kürk. Ve aramadık mutluluğu parada. Mutluluk bu, sen, ben ve geleceğimiz…” Samovar Kipit

Daha çok onlar yaşamalıydı,

Daha çok onlar hak etmişlerdi bunu.

Daha çok onlar bilirlerdi

Yaşamanın ne olduğunu.

Ben onlardan öğrendim

Sevmeyi sevilmeyi,

Bana onlar öğrettiler

Dostu dost düşmanı düşman bilmeyi

Kafamı onlar yoğurdular.

Orada yepyeni

Taptaze

Gıcır gıcır bir alemi

İlk önce onlar kurdular.

O topraklarda ayrı gayrı bilinmez.

O topraklarda hep el ele tutulmuştur,

O topraklarda dert unutulmuştur;

Burcu burcu ekmek kokan baharda,

Ağız dolusu gülünür o topraklarda.

Daha çok onlar yaşamalıydı,

Daha çok onlar bilirlerdi 

Yaşamanın ne olduğunu.

Kavgam onların adıyla anılır.

Nail V. ■

BANU YILDIRIM / SOL

KAYNAKLAR: 

  • Halet Çambel ile Buluşma, Haz. M. Melih Güneş, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yayını
  • Nail V. Çakırhan, Daha Çok Onlar Yaşamalıydı
  • Nail V. Çakırhan, Üç Hapishaneden Mektuplar Canım Haletçiğim
  • Halet Abla, Vali İsa Küçük



Bir öğretmen cemaatlerin eline teslim edilen öğrencilerini anlatıyor: 'Çok korkuyorum öğretmenim' (SOL)+Kaymakam konferansı mescitte verdi, çocuklar tavaf ettirildi (BİRGÜN)

 Bir öğretmen cemaatlerin eline teslim edilen öğrencilerini anlatıyor: 'Çok korkuyorum öğretmenim' (SOL)


Bir öğretmen, cemaatlerin ve tarikatların eline teslim edilen öğrencilerin neler yaşadıklarını, kendilerine yansıyan hikayeleri soL için kaleme aldı.

Bir üniversite öğrencisinin, Enes’in intihar videosundan sonra tekrar gündeme geldi tarikat yurtları. Herkesin bildiği ama alıştığı ya da unuttuğu bir konuydu. Ya bir taciz, tecavüz haberiyle ya da kapı kollarına asılı küçük bedenlerin ‘’intihar’’ haberiyle gündem oldu bu güne kadar. Bizimse gündemimizden hiç düşmedi.

Ben bir öğretmenim. Bizler öğrenciyken Gülen Cemaati’nin yurtları vardı. Arkadaşlarımızdan kimisi o yurtlarda kalıyor kimisi dershanelerine gidiyordu. Dershanelerin ücreti diğer kurumlara göre daha uygundu. Bazı öğrenciler ise ücret ödemiyorlardı. Biz öyle duyuyorduk. En azından cemaatin bana mesafesi bu kadardı. Sonra bizler öğretmen olduk. Cemaate zaten savaş açılmıştı, dershaneler kapatılmış, cemaatin bazı okullarına devlet el koymuştu. Ama okullarda durum böyle değildi. Gülen Cemaati bitiriliyorken başka cemaatler boşalan alana yerleşmişti bile. Ve çoğumuzun tarikat yurtlarıyla mesafesi de böylece kısalmış oldu. Çünkü öğrencilerimiz Gülen Cemaati’nin yurdunda değil ama başka tarikatların yurtlarında kalıyordu.

Enes’in anlattığı şeylerin doğruluğu tartışılmıyor. Çünkü herkes bunların doğru olduğunu biliyor. Peki bu kadar mı? Elbette bu kadar değil.

Enes küçükken bu yurtlara gittiğinde öğretmenlerine anlatmış mıdır acaba diye düşündüm videoyu izlerken. Çünkü bizim öğrencilerimiz bizlere anlatıyor. Bizim velilerimizin çoğu ya fabrika ya da inşaat işçisi. Anne baba çalışmak zorunda. Ve ülkenin durumundan dolayı da çocuklarının gelecekleri için kaygılılar. Ek kurslara, dershanelere verecek kadar paraları yok ya da çocuklarla ilgilenecek zamanları kalmıyor. Ya da inançları doğrultusunda bu yurtları tercih ediyorlar. Yoksulluk, gericilik çocukları bir şekilde tarikat yurtlarına itiyor. İstemediklerini ailelerine söyleyenler var ama sözlerini dinletemeyenler ya da korkanlar çareyi bize anlatmakta buluyor.

“Öğretmenim ellerimde yaralar çıktı stresten. Ben 10 yaşından beri yurttayım. Yurdu istemiyorum dediğim için o yurttan alıp buradaki yurda gönderdiler beni. Artık ailemle aynı şehirde bile değilim. Kardeşim kaçtı geri getirdiler. Siz bir şey yapabilir misiniz?” (13 yaş)

“Öğretmenim geceleri korkudan uyuyamıyorum. Ölüm rabıtası yaptık yurtta. Çok korkuyorum. Kızar diye anneme de diyemedim’’ (11 yaş)

“Yemekte arkadaşım şaka yapmıştı güldüm diye bana tokat attı oradaki hoca. Aileme söyledim ama.. Siz de söyler misiniz?’’

“Sabah namazına kalkıp temizlik yapıyoruz. Çok uykusuzum öğretmenim. Uyuyabilir miyim?’’ (11 yaş)

Bunlar ve çok daha fazlasıyla karşılaşıyoruz okullarda. Bazı velilerimizle bunları görüştüğümüzde çocukları alıyorlar o yurtlardan bazıları da aynı Enes’in babası gibi yaklaşıyor. Bu bahsettiğim süreç de öyle sessizce geçmiyor elbette. Tarikat yurtlarındaki sorumlu hocaları isterse okula gelip bizleri idareye şikayet ediyor, eğer bunu yetersiz görürse İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gidiyor. Oralardaki müdürlerse bu şikayetleri dikkate alarak palas pandıras okulumuza gelip “buraya kadar gelmiş atanmışsın kendini niye yakacaksın” diye sorular sorabiliyor bize. Ya da yine yurt hocaları bizim telefon numaramıza ulaşıp  “Çocuklara mutlu musunuz diye neden sordunuz?”, “Çocuklara sorun yaşıyor musunuz diye soramazsınız.”, “Çocuğun size anlattığı durumu neden hemen aileye bildirdiniz. Bize diyeceksiniz önce”, “Bizler okul aile birliğindeyiz, ilçe milli eğitimlerin içindeyiz. Siz merak etmeyin” diyebilme cesaretini gösteriyor.

Bizler bu yaşadıklarımızdan sonra geri adım atmıyoruz. Okullarda yan yana durabilen öğretmenler olarak öğrencilerimizi o karanlık ellerden almak için ne gerekiyorsa yapıyoruz. Ama bu düzen öğrencileri ve öğrencilerini korumaya çalışan öğretmenleri yalnız bırakıp, susturup sindirmek için elinden geleni yapıyor. Bugün tarikatlar, cemaatler ve onların tüm kurumları kapatılsın diyemeyen herkes Enes’in cinayetinin ve diğer çocuklarımızın yaşadığı travmaların ortağıdır. Bizi ve çocuklarımızı kurtaracak olan onlar değil bizim örgütlü gücümüzdür. (SOL)

                                                                             ***

Kaymakam konferansı mescitte verdi, çocuklar tavaf ettirildi (BİRGÜN)

Güneysu İlim Öğrenenlere Destek Vakfı’na bağlı ‘4-6 yaş Gül Bahçesi Kuran Okulu’na giden öğrencilere Mekke’nin fethi gösterisi yapıldı. Gösteride kız çocuklarının başı kapatılırken, ilçe kaymakamının önceki gün mescitte konferans yaptığı belirtildi.

Halktv.com.tr yazarı İsmail Saymaz, sosyal medya hesabından paylaştığı görüntülerde çocukların istismar edildiği görüldü.

Rize Güneysu’daki ‘Sıbyan mektebi’ olarak adlandırılan Kuran okulunda; 4-6 yaş grubundaki çocuklara Mekke’nin fethi gösterisi yaptırıldı. Belediye Başkanı dahil birçok ilçe protokolün bulunduğu gösteride, kız çocuklarının başı kapatılarak, tavaf ettirildi.

Saymaz mesajında, “Dün Rize’de Güneysu İlim Öğrenenlere Destek Vakfı’na bağlı ‘4-6 yaş Gül Bahçesi Kuran Okulu’na (sıbyan mektebi) giden çocuklara Mekke’nin Fethi gösterisi yaptırıldı. Çocuklar tavaf ettirildi, el kadar kızların başı bağlandı. Belediye Başkanı dahil bütün ilçe protokolü orada… Önceki gün yine Güneysu…” ifadelerini kullandı.

KAYMAKAMIN KONFERANSI MESCİTTE

İlçe Kaymakamı Arif Oltulu’nun da konferansını okul salonunda yapmak yerine mescitte yapmayı tercih ettiğini belirten Saymaz, “Konu, dini meseleler mi? Hayır, kaymakamlık mesleğinin zorlukları” dedi.

Saymaz’ın mesajı şöyle:

“Kaptan Ahmet Erdoğan Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne Kaymakam Arif Oltulu geliyor. Okulun konferans salonu varken, mescidinde konferans yapılıyor. Konu, dini meseleler mi? Hayır, kaymakamlık mesleğinin zorlukları.” Dün Rize’de Güneysu İlim Öğrenenlere Destek Vakfı’na bağlı ‘4-6 yaş Gül Bahçesi Kuran Okulu’na (sıbyan mektebi) giden çocuklara Mekke’nin Fethi gösterisi yaptırıldı. Çocuklar tavaf ettirildi, el kadar kızların başı bağlandı. Belediye Başkanı dahil bütün ilçe protokolü orada… pic.twitter.com/RQaxqSnlBL — İsmail Saymaz (@ismailsaymaz) January 12, 2022

KISA KISA GÜNDEM (12 OCAK 2022)

 


1-İşte BAE'nin Varlık Fonu'nda göz koyduğu şirketler(YENİÇAĞ)

Birleşik Arap Emirlikleri, yetkililerle görüştüklerini söylemişti. BAE Yatırım Fonu Başkanı, TL'deki erimenin kendileri için "harika bir fırsat" olduğunu söyledi. Edinilen bilgiye göre; BAE'nin görüştüğü Varlık Fonu'ndaki şirketler arasında Türk Telekom, BOTAŞ, THY ve  Alsancak Limanı, Ziraat Bankası, HalkBank,  Vakıfbank, Borsa İstanbul, TVF Finansal  Yatırımlar, Platform A.Ş, Türkiye Petrolleri,  TVF Enerji, TVF Rafineri ve Petrokimya.







2-İlaç şirketlerinden SGK'ya büyük rest! (Yeniçağ)

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve ilaç firmaları arasındaki kamu kurum indirimi sorunu hastaları ve eczacıları mağdur ediyor. İlaç firmalarının, çoğu kronik hastalıklarda kullanılan toplam 57 ilaçta SGK’ya yaptıkları iskontodan vazgeçmesi nedeniyle, aradaki fiyat farkını hastaların ödemesi gerekiyor. Bu ilaçların tedarikinde de sorunlar yaşanıyor.





3-Polonya Devlet Başkanına ‘moron’ diyen yazar hakkında açılan dava reddedildi (Yeniçağ)

Polonya Devlet Başkanı Andrzej Duda’ya sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “moron” diyen ve 3 yıl hapis cezasıyla karşı karşıya kalan yazar Jakub Zulczyk aleyhindeki suçlamalar düşürüldü. Varşova Bölge Mahkemesinde Yargıç Julian Grochowicz, yazar hakkında açılan davanın “ifade özgürlüğünü ihlal edebileceğini ve yetkililerin gelecek zamanda da eleştirilmesini engelleyebileceği” gerekçesiyle reddedildiğini açıkladı. Grochowicz,  "Sanık herhangi bir suç işlemedi, bu yüzden cezalandırılmayabilir" dedi. Karar Polonya'da birçok yorumcu tarafından memnuniyetle karşılandı. Ancak iktidardaki Hukuk ve Adalet (PIS) partisi, kararın "nefret söylemini meşrulaştırdığını"  vurgulayarak duruma tepki gösterdi. Duda’nın sözcüsü daha önce yaptığı açıklamada, Duda’nın yazar herhangi bir şikayette bulunmadığını, davanın özel bir şikayet sonucu açıldığını belirtmişti.

4- Yaşlı vatandaşlara işitme cihazı darbesi(Cem Yıldırım-Sözcü)

İşitme problemi yüzünden cihaz kullanmak zorunda kalan vatandaşlar isyanda... SGK katkısı yüzde 20 artışla bin liradan bin 200 liraya çıktı ancak cihazlar 12 bin liradan başlıyor. İşitme cihazlarında SGK katkısı yüzde 20 artışla bin liradan bin 200 liraya çıktı. Özellikle yaşlı vatandaşların kullandığı işitme cihazı fiyatları da 12 bin lirayı çıktı. Bu duruma tepki gösteren vatandaşlar “Her şeye yüzde 100 zam geldi, işitme cihazlarındaki devlet katkısı ise sadece yüzde 20 arttı. 1200 lira devlet katkısı ile 12 bin liralık cihazı nasıl alalım?'' diyerek dert yandılar.CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel de konuyu TBMM gündemine getirdi ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin'in yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi. – İşitme cihazlarını çoğunlukla yaşlı ve emekliler kullanıyor. Yeniden değerleme oranı yüzde 36 ama işitme cihazlarına sağlanan katkıda sadece yüzde 20'lik artış yapıldı. Kulağı ağır duyan bir vatandaşımız bunu raporladıktan sonra işitme cihazı için SGK tarafından bin 200 liralık katkı veriliyor. Üstelik bu hak kendisine 5 yılda bir veriliyor. Bu rakam geçen sene bin lira idi. Yüzde 20 artışla bin 200 TL oldu.

5-Rize'de çocuk istismarı: 4-6 yaş arası çocukların başı bağlandı, tavaf ettirildi.(SOL)

Rize'de 4-6 yaş arası çocuklara 'Mekke’nin Fethi' gösterisi yaptırıldı, kız çocuklarının başı bağlandı. Belediye Başkanı'nın da içinde olduğu bütün ilçe protokolü hazır bulundu.

Rize Güneysu'da "İlim Öğrenenlere Destek Vakfı"na bağlı "4-6 yaş Gül Bahçesi Kuran Okulu"na giden çocuklara "Mekke’nin Fethi" gösterisi yaptırıldı. Haberi duyuran gazeteci İsmail Saymaz, çocuklar tavaf ettirildiği, küçük kız çocuklarının başlarının bağlandığı fotoğrafları sosyal medya hesabından paylaştı. Saymaz, "Belediye Başkanı dahil bütün ilçe protokolü orada" diye yazdı. İsmail Saymaz ayrıca yine Güneysu'da bulunan Kaptan Ahmet Erdoğan Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden de görüntüler paylaşarak, "Kaymakam Arif Oltulu geliyor. Okulun konferans salonu varken, mescidinde konferans yapılıyor. Konu, dini meseleler mi? Hayır, kaymakamlık mesleğinin zorlukları" diye yazdı.

6- AKP'nin 2021 yılında cemaatlere aktardığı para ortaya çıktı (SOL)

2021 yılı için 223 cemaate 173 milyon 704 lira aktarıldığı ortaya çıktı.

Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara’nın yaşamına son vermesinin ardından konuşan İYİP Isparta Milletvekili Aylin Cesur, 2016’dan beri neredeyse hiç yeni bir yurt yapılmadığını söyledi. "773 tane devlet yurdu var. 4 bin 406 tane de özel yurt var. 2021 itibariyle özel yurtların kapasitesi 442 bin devlet yurtlarının kapasitesi 695 binlere gerilemiş" diyen Cesur, "Bugün 8 milyon üniversite öğrencisi var, 4 milyon yakın yurt ihtiyacı olan öğrenci var, bütün bunların tamamının sesi olarak Enes’in sesini herkesin kulaklarına, vicdanlarına kazıması lazım" şeklinde konuştu. Cesur şöyle devam etti: "En yoksul kesimin 12,3 milyonun 6 milyonu genç. 850 liralık krediyle, bursla ki bunu da hepsine veremiyorsunuz, bir milyona öğrenciye ancak burs verebiliyorsunuz. 650 bin öğrenciye kredi verebiliyorsunuz. Bu öğrencilerin 20 lira gibi günlük ücretlerle geçinmeleri, yurt bulmaları bir yerde kalacak yer bulmaları imkânsız. Sonra siz devletin kaynaklarını kalkıyorsunuz, birtakım cemaatlere veriyorsunuz. 2021 yılında devletin, 2021 için aktardığı para 223 tane cemaate 173 milyon 704 lira. İlim Yayma Cemiyeti’nin 107, TÜRGEV’in 18, TÜGVA’nın 38, Ensar Vakfı’nın 60 tane maalesef kurumuna, toplam 223 tane bu yerlere, ben Sayın Bakan’ın kendisine de söyledim, devletin bu yıl 173 milyon 704 lirası aktarılıyor. Bunu neden gençlerimize aktarmıyoruz? Neden yurt yapmıyoruz? Neden bu çocuklarımız çaresiz bırakılıyor? O kadar çok KYK borcu olan öğrenci var ki, 5 milyonu aşmış ve 300 bini yasal takibe icra takibine düşmüş, devlete 2 milyar borcu. Nedir 2 milyar. Bugün şehir hastanelerine ya da geçilmeyen köprülere, havaalanlarına verdiğiniz o paranın 2 milyarı, silin bu öğrencilerin borçlarını."  (SOL)

7-Veriler, Erdoğan’ın iddiasını yalanladı: Türkiye’de enflasyon dünyaya göre hangi konumda? (BİRGÜN)

Erdoğan’ın, “Ülkemizdeki enflasyon artışı nispeten diğer ülkelerin altında kalmıştır” iddiasının aksine Türkiye, dünyada en yüksek yıllık enflasyona sahip 8. ülke.Ülkelere dair resmi ekonomi verilerini derleyen Trading Economics'te yer alan verilere göre ise Türkiye’deki enflasyon oranı, dünyanın en yüksekleri arasında.Türkiye, 185 ülkenin yer aldığı veri setinde en yüksek enflasyona sahip 8. ülke olarak bulunuyor. Türkiye’den daha yüksek enflasyona sahip 7 ülke ise sırasıyla şöyle: Venezuela, Sudan, Lübnan, Suriye, Surinam, Zimbabwe, Arjantin.

8-Üç AKP'li Belediye Başkanı'na hapis cezası(SOL)

AKP'li üç belediye başkanına ihaleye fesat karıştırmaktan 3 yıldan 4 yıl 5 aya kadar değişen sürelerde hapis cezası verildi. 
Şırnak 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Şırnak'ın Uludere Belediyesi ile bu ilçeye bağlı Hilal ve Şenoba belde belediyelerinin ihalelerinde rüşvet alınıp verildiği ve ihalelere fesat karıştırıldığı suçlamasıyla 32 sanık hakkında 2013 yılında açılan davayı karara bağladı.

DW Türkçe'den  Eray Görgülü'nün haberine 6 Ocak'ta son duruşması yapılan davada aralarında Şırnak Uludere Belediye Başkanı AKP'li Sait Ürek, Hilal Belediye Başkanı AKP'li Cevher Benek ile bir önceki dönem Şenoba Belediye Başkanlığı görevinde bulunan AKP'li Sabri Babat hakkında ihaleye fesat karıştırma suçundan 3 yıldan 4 yıl 5 aya kadar değişen sürelerde hapis cezası verildi. "Kardeşiyle birlikte şirket kurmuş" 2011 ile 2012 yıllarında yapılan ihalelere ilişkin suçlamaların yer aldığı davada ayrıca Sait Ürek'in, kardeşi Hüseyin Ürek ile birlikte kurduğu şirketle ihalelere girdiği, aynı zamanda Mustafa Ürek ve Hasan Ürek kardeşlerin kurduğu diğer şirketle birlikte hareket ettiği ve rekabet ortamını engellediği de tespit edildi."Rüşvet suçundan da hapis" 2009 yılından bu yana Hilal Belediye Başkanlığını yürüten Cevher Benek de, belediyenin içme suyu şebeke yapım ile kanalizasyon yapım ihalelerine fesat karıştırmakla suçlandı. Benek, ihaleye katılmak isteyen veya katılan kişilerin ihale şartlarını ve özellikle fiyatı etkilemek için aralarında açık veya gizli anlaşma yapmak suretiyle üzerine atılı ihaleye fesat karıştırma suçunu işlediği gerekçesiyle 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Benek hakkında ayrıca, sanıklardan birinden rüşvet almak suçundan da 3 yıl 4 ay hapis cezası verildi."İçişleri Bakanlığına bildirim yapılacak"   Mahkeme kararında ayrıca şu anda belediye başkanlıkları devam eden Sait Ürek ve Cevher Benek hakkında mahkumiyet kararlarının kesinleşmesi beklenmeksizin görevden alınmaları için İçişleri Bakanlığına bildirimde bulunulmasına karar verildi. Öte yandan 2007 ile 2019 yılları arasında Şenoba beldesinin belediye başkanlığını yapan Sabri Babat hakkında ise, ihale yetkisi olduğu belediyenin kanalizasyon yapım işlerine ilişkin açılan ihalelere fesat karıştırma suçundan 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezasına hükmedildi.(SOL)









Fındık tekelleri yine şampiyon: Karadeniz’de tekellerin şikesi sürüyor - Orhan Gökdemir / SOL

 Fındıkta 2021'in şampiyonları Ferrero ve Cüneyt Zapsu. Ferrero Türk fındığına el koyan İtalyan şirketi. İkinci şampiyon Cüneyt Zapsu ise AKP’nin önde gelenlerinden.


Haber bugün düştü basına; Fındıkta 2021'in şampiyonları Ferrero ve Cüneyt Zapsu. Ferrero Türk fındığına el koyan İtalyan şirketi. Fındığı üreticisinden yok pahasına topluyor, işleyip satıyor. Kazancı fındıkta tekeli elinde tutan koca ülkeden fazla. Cüneyt Zapsu ise AKP’nin önde gelenlerinden. Fındığın uluslar ötesi tekellere pazarlayan baş acente. 

Önce rakamları verelim… Türkiye, 2021 yılında 122 ülkeye toplam 344 bin 370 ton fındık ihracatı gerçekleştirmiş. Bu ihracatın şampiyonları İtalyan Ferrero ile Cüneyt Zapsu'nun sahibi olduğu Balsu şirketi olmuş. Rakamları açıklayanlar Karadeniz Fındık ve Mamulleri İhracatçılar Birliği ile İstanbul Fındık ve Mamulleri İhracatçılar Birliği.

Karadeniz Fındık ve Mamulleri İhracatçıları Birliği listesinde İtalyan Ferrero 334 milyon 591 bin dolarla ilk sırada. İstanbul Fındık ve Mamulleri İhracatçılar Birliği’nin listesinde ise Cüneyd Zapsu‘nun sahibi olduğu Balsu Gıda 209 milyon 327 bin dolarlık ihracatla birinci. Aynı listede yine Ferrero, 181milyon 211 bin dolar ile ikinci sırada. Ferrero'nın toplam ihracatı 543,9 milyon dolar.

İlginç, Ferrero her iki listede de bu ihracat karşılığında miktar olarak kaç ton fındık ihraç ettiğini beyan etmek istememiş. Yani kazancını biliyoruz ama bunun karşılığında ne kadar fındık sattığını bilmiyoruz. Zapsu’nun şirketi Balsu Gıda ise 31 bin 588 ton iç fındık ihracatı karşılığında 209 milyon 327 bin dolar ihracat gerçekleştirdiğini beyan etmiş.

Bu rakamların gösterdiği tek şey Karadeniz fındığının ağalarının Ferrero ve AKP’li Cüneyt Zapsu olduğu.

Karadeniz birkaç ülke için çalışıyor

Ferrero rakamları İtalya’ya ihracatın toplamı mı bilmiyorum ama Türkiye’nin fındık ihracatında İtalya’nın birkaç yıl önce de 500 milyon doların biraz üzerindeydi. Fransa (220 milyon dolar) ve Almanya (200 milyon dolar) ile ikinci ve üçüncü sırada geliyordu. Türkiye’nin fındık ihracatı yaptığı ilk 3 ülkenin bu ürün grubundaki toplam ihracatı içindeki payı yüzde 58. İlk 6 ülkenin payı yüzde 77. Yani hepi topu birkaç ülkeye satıyoruz fındığı. Onlar bizden aldığı fındığı işliyor, mamul madde olarak satıyor. Bizim elde ettiğimizin birkaç katını elde ediyor. Tekel olduğumuz alanda biz zarar ediyoruz, oligopol oluşturan alıcılar kâr ediyor. 

Şöyle anlatalım bu acayip denklemin nasıl kurulduğunu…

Oltan Fındık adlı bir şirket 80’li yıllardan beri en büyük fındık alıcısıydı. FİSKOBİRLİK’ten sonra tabii. Bu şirket 2014’te İtalyan Ferrero şirketine satıldı. Böylece İtalyanlar fındık piyasasının en önemli aktörü haline geldi. O sırada iktidar çevreleri fındık satış kooperatifi olan FİSKOBİRLİK’in altını oydular, dağıttılar. İç piyasada fındığın yüzde 40-50’sini alıp işleyen ve ihracat yapan yabancı ortaklı bu şirket tekelci gücü nedeniyle piyasa fiyatlarını belirler hale geldi. Yani devletin açıkladığı fındık fiyatı, Ferrero’nun eline tutuşturduğu rakam aslında. 

Oltan Fındık’ı atlayıp geçmeyelim. İtalyanlara satılan bu şirketi de içinde barındıran “Oltan Gıda”ya 2016 yılında “FETÖ” operasyonu düzenlendi. Şirketin eski sahibi ve bir hissedarı gözaltına alındı. “FETÖ”yle yakın teması bulunduğu öne sürülen şirketin Ferrero’ya satılması 17-25 Aralık operasyonlarının hemen arkasından gerçekleşmiş, 1,3 milyar TL'lik cirosu bulunan şirketin o dönem satılması, cemaatin şaibeli şirket devirlerinden biri olarak yorumlanmıştı. Şirket, aynı zamanda cemaatçi patronların çatı kuruluşu olan TUSKON'un önemli üyelerinden biriydi.

Kaldı ki Oltan Fındık toplam satışının yüzde 70'ini Ferrero'ya yapıyordu zaten. Ferrero dünyanın çikolata devi. Nutella, Kinder Surprise, Ferrero Rocher markaları şirkete ait. Türkiye’de 6’sı fındık fabrikası olmak üzere toplam 7 üretim tesisi bulunuyor. Yani Türkiye’nin bütün fındığı Ferrero tekelinin eline bakıyor.

İkinci sıradaki en büyük ihracatçı şirket ise Singapur merkezli Olam Gıda. O da birkaç yıl önce Pro Gıda'yı satın almıştı. Fındık ihracatında üçüncü sırada ise fındık politikalarında her dönem etkin olan AKP’li Cüneyd Zapsu'nun şirketi Balsu Gıda var. Zapsu, bir dönem Nutella'nın da temsilciliğini yapmıştı. Bunların dışındaki küçük yerli şirketler hızla irtifa kaybediyor, çünkü bu uluslararası tekellerle rekabet şansları yok. 

AKP’nin fındıkkıranı zapsu

Yıl 2015. Washington'da Erdoğan için söylediği "deliğe süpürmeyin... kullanın" sözleriyle gündeme gelen Erdoğan'ın eski danışmanlarından Cüneyd Zapsu, fındık fiyatlarından şikâyet ediyor. “Uluslararası Kabuklu Yemiş ve Kuru Meyve Konseyi” icra kurulu üyesi de olan Zapsu, kabuklu fındık için köylüye 15 lira ödendiğini belirterek, "'Fındık köylüsü memnun değil' diye bana kimse anlatmasın. Hiç kimsenin fındık fiyatlarının, ben dahil, bu kadar yüksek olmasından memnun olmaması lazım" diyor. Ondan sonra fındık fiyatları hep Zapsu’nun belirttiği rakamlar etrafında dönüp duruyor. Çünkü iktidar Cüneyd Zapsu gibi tiplerin elinde…

Ferrero’nun hikayesi de ilginç.  Hikâye İtalya’nın Torino şehri yakınındaki küçük Alba Komününde başlıyor. Dünya ikinci büyük savaşla boğuşurken Ferrero ailesi Alba’daki küçük pastanelerini fabrikaya dönüştürme kararı veriyor. 1946’da kurulan fabrika üretimini kısa zamanda dışa açılacak kadar arttırıyor. Aile tarihine bakılacak olursa Piera ve Pietro’nun küçük oğulları Michele pastanede hamurlarla oynarken yeni ürünler “icat” ediyor, o ürünleri ihraç malına dönüştürüp, etkili bir satış ağı kuruyorlar. İtalya’nın büyük tekellerinden birinin temelleri böyle atılıyor. 

Şirketin İtalya’daki başarısının ardından, boy atmış semirmiş olan Michele üretimi yurtdışına taşırmaya karar veriyor. Dışarıdaki ilk tesis 1956 yılında, savaşın harap ettiği Almanya’da açılıyor. Ardından Fransa, Belçika, Hollanda, Avusturya, İsviçre, İsveç, Birleşik Krallık, İrlanda ve İspanya. Takip eden yıllarda Kuzey ve Güney Amerika, Asya, Afrika, Avustralya, Çin ve yakın zamanlarda Türkiye. Ferrero böylece uluslar ötesi bir tekele dönüşüyor.

Bizdeki tekelleşme serüvenlerinin dönüm noktası “yerli ve milli” fındık tekeli Oltan Gıda’yı satın almaları. O tarihten beri hızla büyüdüler, fındıkta tek karar verici merci haline geldiler. O fındığı işleyerek ürettikleri ürün markaları arasında Nutella, Kinder ve Ferrero Rocher var. Fındığı üreticiden yok pahasına alıyor, işleyip satıyor. Karadeniz fındığı içeren bu ürünler 170’ten fazla ülkede 112 milyon ailenin sofrasına giriyor.

Fındığa pahalı olduğu için ulaşamayan Türk halkı, Ferrero’nun ülkedeki 7 fabrikasında üretilen fındık türevi Nutella'ya ulaşabiliyor. Kurdukları tekelci düzenin özeti budur. Sadece Manisa’daki fabrikanın kapasitesi 35 bin ton. O fabrikada iki bine yakın işçi Karadeniz fındığını Nutella’ya dönüştürmek için ter döküyor. Ülkedeki her üç haneden birine o ürün giriyor. Yani hem şirketin hammadde üreticisi hem de önde gelen tüketicisiyiz. Üretirken de tüketirken de sadece bir tekele hizmet ediyoruz.  

Düşünün, Alba nere Giresun nere? Ferrero dünyayı bir fındık kabuğu kadar küçültünce Giresun ile Alba kardeş şehir olmuş. Alba’da yenilen hoşafın yağı Giresun’un yoksul köylülerinin kepçesinden geliyor çünkü. Bu bilinçle Alba'nın Altalanga köyünde 1968’de bir meslek okulu kurmuşlar. “Piera Cillario Ferrero Meslek Okulu” adını taşıyor. Uzun adına takılmayın, kısası “fındık okulu”dur. Fındığı biz üretiyoruz ama bizde fındık okulu yok. 

TÜSİAD'cı Aldo Kaslowski de fındıkçı

Birkaç yıl önce Ferrero Grubunun gerçekleştirdiği “global ve yerel sosyal sorumluluk projelerini” içeren raporu, İtalya'nın Ankara Büyükelçiliğinde düzenlenen programla açıklandı. Ferrero Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Aldo Kaslowski “Global İtibar Enstitüsü”nün (Evet böyle bir enstitü varmış!) 2019 değerlendirmesine göre Ferrero'nun dünyanın en saygın ilk 100 şirketi arasında 19. sırada yer aldığını anlattı övünerek. Katılımcılar alkışladı. Bununla yetinmeyen Kaslowski, kendilerini Türk fındığının elçisi olarak gördüklerini söyledi, Karadeniz Bölgesi'nde fındıkta kalitenin artırılması ve fındık çiftçilerinin sürdürülebilir bir gelir elde etmelerini sağlamak amacıyla “Ferrero Değerli Tarım Uygulamaları Programı'nı başlattıklarını” müjdeledi. Tuhaf bir dünya bu tekeller dünyası. Alba’dan gelip Giresun’da “değerli tarım dersi” vermişler. 

Kim peki çiftçimizi eğitmekle övünen Aldo Kaslowski? 1937 doğumlu iş adamı. 1957’de Kaslowski aile şirketinde çalışma hayatına başlıyor. 1970’te Organik Holding’i kuruyor. 1977’de İtalya Cumhurbaşkanı tarafından “Cavaliere Ufficiale” nişanı ile taltif ediliyor. 1995’ten sonra TÜSİAD Dış İşleri Komisyonu Başkanı. Ardından Yönetim Kurulu Üyesi ve Başkan Vekili. Sabancı Holding’in üst düzey yöneticisi. İlerlemiş yaşında Türkiye Ferrero’nun başına geçti. Türkiye’de yatırımları olan bir başka İtalyan şirket Pirelli’nin de Yönetim Kurulu Üyesiydi aynı zamanda.

Fakat TÜSİAD’dan tanıdığımız esas Kaslowski o değil, oğlu Simone Kaslowski, TÜSİAD’ın son başkanı. Simone, babasının kurduğu Organik Kimya'nın patronu. Tekstil boyaları onun sorumluluğundaymış başından beri. Organik Kimya şirketinin, Rotterdam, Hollanda, Lugano, İsviçre ve İstanbul’da fabrikaları var. 

Yani fındığımızın efendileri, tekeller dünyasının ve elbette TÜSİAD’ın da efendileridir.

Fındık tamam, sıra geldi fındık bahçelerine

İşte bu Ferrero’nun Genel Müdürü Bamsı Akın birkaç yıl önce bir açıklama yaptı, “Model bahçelerde 80-100 kilogram civarında olan üretimin, kısa sürede 250 kilogramın üzerine çıkabileceğini gösterdik” dedi. Ferrero’nun 2018 yılında gerçekleştirdiği “global ve yerel sosyal sorumluluk” projelerinden biri de bu model bahçelerdi. Karadeniz’de 65 adet model bahçe oluşturmuşlardı. Bu bahçelerde 120 kişilik ekiple çalışma yapıyorlardı. Üretimi arttırmanın yolunu arıyorlardı.

Fındık üretimimizi arttırmanın yolunu bulduğu için övünen Bamsı Bey, Türkiye’de fındık arz fazlalığı nedeniyle çiftçilerin ve ülkenin gelirlerinin artmadığı yönünde açıklamalarda bulunmuştu daha önce. Yani çiftçinin sorunu üretim eksikliği değil fazlalığından kaynaklanıyordu. Bu açıklamanın ardından İtalya, Türkiye’den gelen fındıkta tarım ilacı kalıntıları olduğunu ve kısıtlanması gerektiğini belirterek, AB nezdinde girişim başlattı. Bamsı Beyin efendileri fındık üretiminin düşürülmesini istiyorlardı.

Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık bunun üzerine şu açıklamayı yapmıştı; “İtalya’nın bu davranışının iki nedeni olabilir, birincisi yurtdışına satış zorluğu yaratarak Türk fındığını çok daha ucuza kapatmak. İkincisi ise fındık piyasasında kendi çiftçilerinin daha yüksek kazançlar elde etmesini sağlamak.” Evet, aile başlangıçta Alba’da üretilen fındığı kullanıyordu. Kısa zamanda Alba’daki çiftçilerin tamamı Ferrero’nun birer işçisi haline getirildi. Türkiye’nin 16 şehrinde 770 bin hektarda fındık üretimi yapan 440 bin üretici benzer bir tehlikeyle karşı karşıya şimdi. Bu laf kalabalığının arkasında saklı olan şey bu. Ferrero’nun Hindistan, Güney Afrika ve Kamerun’da “sosyal sorumluluk” adı altında benzer uygulamaları hayata geçirdiği biliniyor. Türkiye’nin farkı bu şirketle iş birliği yapmak için can atan kompradorların sayısı ve niteliği. 

Cüneyt Zapsu işte o kompradorlardan biri. Bölge kalkınma ajansları ve bakanlıklar da hizmetlerini sunmak için şirketin önünde kuyrukta. AKP’li eski Tarım Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, “Karadeniz’de fındık bahçelerini toplulaştıracağız. Üreticiden kiralayacağız. Fındığı biz toplayacağız. Satıp parasını üreticiye vereceğiz. Devletin kiralayacağı bahçeleri, devlet özel sektöre de kiralayabilecek” diye özetlemişti vaktiyle hizmet planını. Konuşan Fakıbaba değil Ferrero’ydu aslında. 

CHP Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel anlattı bölgede atılan son adımları. Bir Cumhurbaşkanlığı yetkilisi Ferrero’nun talebi üzerine Ordu’da arazi arayışına girmişti. Adıgüzel şöyle açıkladı amacını; “Ne için biliyor musunuz? Bu Ferrero, ihracatçı birliklerinde var, çikolata sanayisinde var, tarlada var. Şimdi de kırma işine giriyor, natürel fındık işine, vagonculuğa, tüccarlığa soyunuyor.” 

Tekellerin emperyalist ordularla işgale giriştiği zamanlar çoktan geçti. Besledikleri bir avuç kompradorla ve onların uyuşturdukları kalabalıklarla yapıyorlar aynı şeyi. Karadeniz de işgal altında.

Orhan Gökdemir / SOL 

11 Ocak 2022 Salı

KISA KISA GÜNDEM (11 OCAK 2022)



1-Konyaspor'un futbolcusu Ahmet Çalık'ın, trafik kazasında hayatını kaybettiği açıklandı.(Yeniçağ) 

Belirlemelere göre, Çalık'ın arabada tek olduğu ve kazayla ilgili inceleme başlatıldığı ifade edildi.

Spor Toto Süper Lig ekiplerinden  Konyaspor 'da forma giyen futbolcu Ahmet Çalık (28), Ankara'da geçirdiği trafik kazasında yaşamını yitirdi.  Galatasaray'dan Konyaspor'a transfer olan futbolcu Ahmet Çalık'ın kullandığı 06 CLK 94 plakalı araç, Ankara-Niğde yolunda kontrolden çıkıp, şarampole devrildi. Kazayı görenlerin ihbarıyla bölgeye sağlık ekibi ve güvenlik güçleri sevk edildi.



2-Fahiş fiyatla suçlanan A101 paraya boğuldu. Dev ihaleyi kaptılar(Yeniçağ)

Ünlü market zinciri A101’in bağlı olduğu Yeni Mağazacılık A.Ş’nin AKP'li Konya Büyükşehir Belediyesi’nden aldığı ihalelerin tutarı dudak uçuklattı.

İşçilere yönelik baskı ve mobbing iddiaları ile gündeme gelen, asgari ücrete yapılan zammın ardından işçi çıkarmaya hazırlandığı belirtilen A101’in bağlı olduğu Yeni Mağazacılık A.Ş’nin aldığı son ihalenin tutarı ortaya çıktı. Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu haksız fahiş fiyat artışı yapan 5 büyük zincir marketin içerisinde yer alan A101'e de idari para cezası uygulanmasına karar verilmişti.  AKP Konya Büyükşehir Belediyesi’nden 2020 yılında toplam 70 milyon TL’lik dört ihale alan Yeni Mağazacılık A.Ş’nin, 2021 yılında belediyeden aldığı tek ihale ile kasasına 47,2 milyon TL koyduğu belirtildi.(https://www.yenicaggazetesi.com.tr/fahis-fiyatla-suclanan-a101e-iktidardan-dev-ihale-paraya-bogdular--499088)

3-Madenciyi tekmeleyen Yusuf Yerkel'in ataşe olarak atanmasına Almanya'dan tepki (Cumhuriyet)

Soma'da polislerin yere yatırdığı madenciyi tekmeleyen Yusuf Yerkel'in Frankfurt'a Ticari Ateşe olarak atanmasına Almanya'dan da tepki geldi.

Sözcü'den Ali Gülen'in haberine göre, Avrupa'da konu sosyal medyada hızla yayılıyor ve her dilde tepkiler yükseliyor. Almanca açıklamalar yapılırken, işçi dernekleri ve sendikalar da ayağa kalktı. Alman Sendikalar Birliği (DGB), Yerkel'in atanmasını protesto için hazırlıklar yapıyor. Frankfurt İşçi ve Gençlik Derneği, “Kentimizin bütün emek ve demokrasi güçleriyle, bu işçi- emekçi düşmanının yüzünü herkese göstereceğiz” açıklaması yaptı. Hessen Eyaleti Sosyal Demokrat Parti Milletvekili Turgut Yüksel de bir açıklama yaparak böyle bir atamanın kabul edilebilir bir şey olmadığını belirtti. Yüksel, atamanın Almanya-Türkiye arasındaki ilişkileri bozabileceğini söyledi. Yüksel, “Soma'daki facianın mağduru bir madenciye insafsızca saldıran bir kişinin, Türkiye'nin ticari ilişkilerini takip için Frankfurt'ta diplomat olarak gönderilmesi kabul edilemez. Onu burada sıcak karşılayacağımızı kimse beklemesin. Soma felaketinin siyasi simgesidir. Bu atamanın, Hessen Eyalet Hükümeti, Frankfurt makamları ile Türkiye temsilcilikleri arasındaki ilişkiyi zedelemesinden korkarım” ifadelerini kullandı.

4-TFF, transfer harcama limitlerini belirledi (Cumhuriyet)

Türkiye Futbol Federasyonu, 2021-2022 Sezonu 2. Transfer ve Tescil dönemi Takım Harcama Limitleri'ni açıkladı. 
Buna göre yüzde 25 sapma ile birlikte en yüksek takım harcama limitine sahip takım 667 milyon 775 bin 177 TL'yle Fenerbahçe oldu. Sarı-lacivertlileri, 662 milyon 069 bin 594 TL ile Galatasaray ve 552 milyon 298 bin 683 TL tutarla Beşiktaş takip etti. Süper Lig'de lider konumda bulunan Trabzonspor'un ise Takım Harcama Limiti 387 milyon 060 bin 950 TL. 

5- Merkez Bankası verileri açıkladı: Ülkeye milyarca dolar 'kaynağı belirsiz' para girdi (Cumhuriyet)


Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre, kasım ayında Türkiye’ye 4 milyar 462 milyon dolar kaynağı belli olmayan para girdi. Kaynağı belirsiz paranın dolar kurunun yüzde 40,3'le son 20 yılın en sert artışını yaşadığı Kasım 2021'de girmesi ise dikkat çekti.(
https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/merkez-bankasi-verileri-acikladi-ulkeye-milyarca-dolar-kaynagi-belirsiz-para-girdi-1899375)



6-AKP'li Çelik, Enes Kara'nın intiharı nedeniyle cemaat yurtlarına gelen tepkileri "ahlaki değil" diye eleştirdi (Evrensel)

Gencecik bir insanın ölümü üzerinden kindar bir dille kavga, ideolojik hesaplaşma ve ayrışma üretenlerin yaptığı şey asla kabul edilemez ve ahlaki değildir.

Her ölüm insanı kendi ruhuyla yüzleştirmelidir. Bu büyük imtihandır. Hayatını kaybedenin acısı bizi buna götürmelidir. Ölüm üzerinden bile ayrışma üretenler, ideolojik egolarının kavgasını bir kenara bırakmalıdır..." 

7-MEB’in yurt sayısı ve kapasitesi geriledi, cemaat ve özel yurt sayısı 3’e katlandı(Evrensel)

MEB’in açıkladığı verilere göre 2019-2020 eğitim ve öğretim döneminde KYK’ye bağlı 793 yurt bulunuyordu. Bu dönemde yurtlar 703 bin 175 öğrenci barındırabiliyordu. 2020-2021 eğitim ve öğretim dönemine gelindiğinde ise yurt sayıları 773’e geriledi. 703 bin olan kapasite sayısı ise yaklaşık 7 bin kişilik bir erimeyle 695 bine geriledi. Lisans ve ön lisans düzeyinde örgün eğitim gören öğrenci sayısı ise 3 milyon 800 bin. Mevcut veriler öğrencilerin yalnızca yüzde 18’inin barınma ihtiyacının devlet tarafından karşılanabildiğini gösteriyor. MEB’e göre 2016’dan bu yana yurt sayısında ve kapasitelerinde de kayda değer bir artış görülmüyor.

Devlet yurtlarının sayısında ve kapasitesindeki düşüşe karşın son 10 yılda vakıf yurdu sayılarındaki 3 kata yakın artış ise dikkat çekici. 2007’de 154 olan vakıf yurdu sayısı, 2019’da 454’e çıkarken ücretleri kira fiyatlarıyla yarışan özel yurtların sayısı ise 2007’de 199 iken; 2019’da 592’ye çıkmış. Vakıf yurtları içerisinde ise AKP’ye yakınlığı ile bilinen kurumların ağırlığı dikkat çekiyor. İlim Yayma Vakfının İstanbul’daki yurtlarının toplam kapasitesi 3 bin 455; TÜRGEV’in İstanbul’daki yurtlarının kapasitesi 2 bin 396, Ensar Vakfının İstanbul’daki yurtlarının kapasitesi ise 1089. Bu rakamlara karşın İstanbul’da KYK’ye bağlı 21 yurt bulunuyor. Bu yurtların toplam kapasitesi ise 18 bin.

8-Termikçi şirket, çevre derneği başkanına 1 milyon liralık tazminat davası açtı: İtibarı zedelenmiş (Özer AKDEMİR-Evrensel)

Yatağan Termik Enerji Üretim A.Ş. ticari itibarının zedelendiğini öne sürerek Yatağan Yeşil Yaşam Derneği Başkanı Kazım Erol hakkında 1 milyon liralık tazminat davası açtı.

Termikçi şirket, Erol'un, sosyal medya hesaplarında paylaştığı mesaj ve videolarla ticari itibarını zedelediğini ileri sürdü. Dernek Başkanı Kazım Erol ise termik santrale karşı mücadelelerinde şirketin kendisini korkutup sindirmeyi amaçladığını belirterek "Gelecek kuşakların yaşam hakkı için sonuna kadar mücadelemiz sürecektir" dedi.(https://www.evrensel.net/haber/452392/termikci-sirket-cevre-dernegi-baskanina-1-milyon-liralik-tazminat-davasi-acti-itibari-zedelenmis)