Kamçatka’da 8.8’lik deprem: Hiç can kaybı yok, binalar ayakta + Kamçatka’da 8.8’lik deprem: Sovyet mühendisliğinin zaferi mi? -EVRENSEL

Kamçatka’da 8.8’lik deprem: Hiç can kaybı yok, binalar ayakta -Merve Tur-

30 Temmuz’da Kamçatka açıklarında meydana gelen 8.8 büyüklüğündeki deprem, yapısal hasara ve can kaybına yol açmadı. Uzmanlara göre bu, hazırlığın ve bilincin sonucu.

Tarihin en büyük depremlerinden biri Rusya’nın Kamçatka Yarımadası’nda yaşandı. 8.8 büyüklüğündeki sarsıntıya rağmen hiç can kaybı olmadı. Uzmanlar, bu olağanüstü durumu bölgenin sismik hazırlığına ve bina dayanıklılığına bağlıyor.

Depremin detayları

30 Temmuz 2025’te Rusya’nın uzak doğusundaki Kamçatka Yarımadası açıklarında, 8.8 Mw büyüklüğünde güçlü bir deprem meydana geldi. Merkez üssü, Petropavlovsk-Kamchatsky kentinin yaklaşık 120 kilometre doğusunda, 19-21 kilometre derinlikte tespit edildi.

1952’de aynı bölgede yaşanan 9.0’lık depremden sonra en büyük ikinci sarsıntı olarak kayıtlara geçen bu olayda, tek bir can kaybı dahi yaşanmadı.

Fotoğraf: KBGSRAS / S. Lakamov

400 bin kişilik nüfusta hiç kayıp yok

Soğuk iklimi, dağlık yapısı ve ormanlık alanları nedeniyle Kamçatka'da nüfus yoğunluğu oldukça düşüktür. Yaklaşık 400 bin kişi yaşadığı tahmin edilen yarımadada, tsunami riski nedeniyle halk hızla tahliye edildi.

Kremlin'den açıklama: "Hazırlık seviyesi can kurtardı"

Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov, ANKA’ya yaptığı açıklamada, tüm erken uyarı sistemlerinin zamanında devreye alındığını ve halkın tsunami riski taşıyan bölgelerden başarıyla tahliye edildiğini söyledi.

“Genel olarak, binaların depreme dayanıklılığı etkili oldu. Tanrıya şükür can kaybı yaşanmadı. Bu durum, teknolojik hazırlığın ve yüksek düzeyde koordinasyonun kanıtıdır” dedi.

Binalar sağlam, halk bilinçli

Rusya Acil Durumlar Bakanlığı, bölgede yapılan kontrollerde ciddi bir yapısal hasar tespit edilmediğini açıkladı. Bakanlık yetkilileri, binaların deprem yönetmeliklerine uygun olarak inşa edildiğini ve halkın düzenli afet eğitimleri sayesinde hızlı tepki verebildiğini belirtti.

Tsunami uyarı sistemi başarıyla işledi

Depremin hemen ardından, Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi (PTWC) ve Japonya, ABD, Şili gibi ülkeler saniyeler içinde uyarılarını yayımlayarak kıyı bölgelerinde yaşayan milyonlarca insanın güvenli bölgelere tahliyesini sağladı.

Bu olay, etkili uyarı sistemleri ve kamu hazırlığının ne kadar hayati olduğunu bir kez daha gösterdi.

Öncesinde ne oldu?

Uzmanlar, bu büyük depremin öncesinde, 20 Temmuz'da 7.4 büyüklüğünde bir öncü deprem yaşandığını ve ardından 5 ve üzeri şiddette 50 artçı sarsıntı kaydedildiğini belirtiyor.

Deprem enerjisi Maraş depreminin 32 katı

Deprembilimcilere göre, Kamçatka'daki bu sarsıntı, 6 Şubat 2023’te Türkiye'de meydana gelen ve 53 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği Maraş merkezli depremlerden yaklaşık 32 kat daha fazla enerji açığa çıkardı.

Ancak Maraş depremlerinde çok sayıda bina yıkılırken, Kamçatka’da bu tür bir yıkıma rastlanmadı.

Kamçatka’daki binalar neden ayakta kaldı?

1. Depreme dayanıklı yapı tasarımı

  • Kamçatka’daki binalar, Sovyet döneminden bu yana yüksek deprem standartlarına göre inşa ediliyor.
  • Son dönem yapılar, Rusya’nın güncel SNiP yönetmeliklerine uygun olarak yapılmakta.

2. Sovyet mirası: Panel binalar

  • Khrushchyovka ve Brezhnevka tipi panel binalar hâlâ kullanılıyor.
  • Prefabrik paneller, sismik etkilere karşı sınırlı ama etkili bir esneklik sağlıyor.

3. Modern inşaat teknolojileri

2000 sonrası yapılarda çelik destek sistemleri, esnek temeller ve deprem izolatörleri kullanılıyor.

Seyrek yerleşim ve az katlı yapılar

  • Yüksek katlı bina sayısı çok az.
  • Dağınık yerleşim, yıkım riskini azaltıyor.

5. Afet hazırlık kültürü

  • Kamçatka’da halk sık sık tatbikatlara katılıyor.
  • Binalarda acil çıkış yolları, sığınma odaları ve çelik tahkimatlar standart hale gelmiş durumda.
                                                            ***
Kamçatka’da 8.8’lik deprem: Sovyet mühendisliğinin zaferi mi?-Kavel Alpaslan-

Son 14 yılın en büyük depremi geçtiğimiz günlerde Rusya’nın doğusundaki Kamçatka Yarımadası’nda yaşandı. Büyüklüğü 8.8 olarak ölçülen deprem sadece ‘şiddeti’ ile gündeme gelmedi; aynı zamanda hiçbir can kaybının yaşanmayışı dikkat çekti. Çoğu Sovyetler Birliği döneminde inşa edilen binalar ayakta kaldı.

Peki nasıl oldu da Rusya, dünya tarihinin en büyük depremlerinden birini neredeyse hasarsız atlatabildi? Cevabı Sovyetler Birliği döneminde merkezi bir şekilde yapılan planlarda saklı.

Öncesinde perşembe günü yaşanan depremin ayrıntılarını hatırlayalım.

Evrensel’den Merve Tur’un haberine göre, depremin merkez üssü, Petropavlovsk-Kamchatsky kentinin yaklaşık 120 kilometre doğusunda, 19-21 kilometre derinlikte tespit edildi. Rusya Acil Durumlar Bakanlığı, bölgede yapılan kontrollerde ciddi bir yapısal hasar tespit edilmediğini açıkladı. Bakanlık yetkilileri, binaların deprem yönetmeliklerine uygun olarak inşa edildiğini ve halkın düzenli afet eğitimleri sayesinde hızlı tepki verebildiğini belirtti. Uzmanlar, bu olağanüstü durumu bölgenin sismik hazırlığına ve bina dayanıklılığına bağlıyor.

Bugün Rusya’da, deprem riski yüksek olan Kamçatka ve Kafkasya gibi bölgelerde kökü Sovyet dönemine dayanan SNiP (İnşaat Normları ve Kuralları) standartları geçerli. İmar, inşaat, mühendislik, mimari, inşaat gibi alanlarında tasarım ve yapım aşamalarını düzenlemenin yasal çerçevesini oluşturan SNiP kodlarının geçmişi 1920’lerin sonlarına kadar gidiyor.

Yıllar içerisinde yapılan araştırmalardan faydalanılarak gelişimini sürdüren SNiP’in ortaya koyduğu standart, depreme dayanıklı yapılaşmanın temeli olur. Ülkeyi deprem riskine göre ayırarak, her bölge için farklı inşaat/tasarım kriterleri belirlenir. SNiP, Tacikistan ve Özbekistan gibi 7 ve üzeri şiddetinde deprem riski olan bölgelerde özel önlemleri zorunlu hale getirirken 9 şiddetinde deprem riski olan bölgelerde önlemler en üst seviyelere çıkartır, binaların yıkılmadan ayakta kalmalarını hedefler. Kolonlar, kemerler, duvar kalınlıkları, inşaat malzemeleri, kat sınırı, esneklik, binaların yakınlıkları... hepsi keskin bir şekilde SNiP prensipleri içerisinde kurala bağlanır. Okul ve hastane gibi kamu binaları ise daha da özenli bir kod ile güvence altına alınır. SNiP düzenlemeleri haricinde deprem tahminleri üzerine de önemli çalışmalar yapılır.

Tabii Sovyetler Birliği’nde ‘Tek tip yapıların inşa edildiğini’ ya da ‘Her dönemde aynı kodların uygulandığını’ söylemek mümkün değil. Tarihsel koşullar ve Sovyetler Birliği’nde meydana gelen büyük depremler bu farklılıklarda etkili olur. Ekim Devrimi öncesine ait geleneksel yapılardan Stalin döneminde inşa edilen yapılara doğru ciddi bir gelişim gözlense de bugün hâlâ kullanılan konutların büyük bir bölümünü, ismini İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Sovyet liderlerden alan Hruşovka ve Brejnevka gibi panel binalar oluşturuyor. Hızlı yapılan ve düşük maliyetli bu toplu konut projeleri kısa süre içerisinde pek çok kişiyi ev sahibi yapmayı amaçlar. Sovyetlerin deprem riski olan bölgelerinde ise bu yapıların ‘depreme dayanıklılığı’ üzerine ayrıca çalışılır.

Taşkent’teki 1966 depremi ile birlikte Sovyetler mühendisler dayanıklı kentler/yapılar konusunda yeni bir eşik atlar. Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin başkentinde meydana gelen 5.2 şiddetindeki depremde 15 kişi hayatını kaybeder. Ancak şehrin büyük bir bölümünü oluşturan, devrim öncesinden kalma kerpiç evler yerle bir olur, yüz binlerce kişi evsiz kalır. Ardından başlatılan ‘yeniden inşa’ ile birlikte kent sıfırdan tasarlanır. Geleneksel kerpiç evlerin yerine modern yapılar inşa edilir. Şehir planı da diğer Sovyet kentlerinde olduğu gibi yeniden düzenlenir. Dört yıl içerisinde 100 bin yeni konut kullanıma açılır. Gelecek depremlerdeki hasarları önlemek için aynı yıl içerisinde sismoloji enstitüsü kurulur. Yeni Taşket’in binaları da depreme dayanıklılık konusunda sıkı yönetmelikler çerçevesinde tasarlanır.

Elbette SNiP normlarının her yerde eksiksiz uygulandığını söylemek güç. Ermenistan’da yaşanan 1988 depreminde on binlerce Sovyet yurttaşı hayatını kaybetmiş, binaların ‘SNiP standartlarına uymadığı’ ve geleneksel tuğla binalarda kullanılan malzemelerin yıkıcı sonuçları gündeme gelmişti.

Görüldüğü üzere farklı dönemlerde ve farklı bölgelerde SNiP normlarına uyum değişkenlik gösteriyor.

SSCB ve Kazakistan Mimarlar Birliği Üyesi Pavel Savrançuk, Sovyetler Birliği’nde yüksek seviyede deprem riski bulunan kentlerden, Almatı’daki yapıların dayanıklılığı konusunda benzer bir farka işaret ediyor. Almatı’da özellikle ’60-70’li yıllarda yapılan 4-5 katlı panel binaların depreme en dayanıklı olan yapılar olduğunu söyleyen Savrançuk, yeni dönemde aynı kalitede yapılarla karşılaşmadıklarına dikkat çekiyor. ’60’larda ve ’70’lerde oldukça gelişmiş bir kalite kontrolünün olduğunu hatırlatan Mimar, tek tip merkezi bir endüstriyel teknoloji ile üretilen yapıların çok daha dayanıklı olduğunu belirtiyor. Buna rağmen aradan geçen zaman içerisinde taşıyıcı duvarların yıkılması ya da denetimsizlik gibi çeşitli usulsüzlüklerin yapılmış olduğunu, dolayısıyla kesin bir yorum yapmanın kolay olmadığını hatırlatıyor.

Bugün SNiP, birtakım düzenlemeler ve güncellemelerle birlikte başta Rusya olmak üzere hâlâ geçerliliğini koruyor. Tüm yurttaşlarına ücretsiz hem de güvenli barınma hakkı tanıyan Sovyetler Birliği ise artık yok. Tek düsturu kâr hırsı olan kapitalizm, tüm hızıyla doğrudan ya da dolaylı olarak insan hayatını harcanılabilir hale getiriyor. Rantı ehlileştirme çabalarındaki başarısızlıklar ise dünyanın dört bir yanında çeşitli şekillerde can almaya devam ediyor. Güvenceli bir yaşamın sadece parası yetene sunulduğu bu dünyada, başka bir alternatifin mümkün olduğunu geçmiş her defasında fısıldıyor.

                                                               /././

EVRENSEL

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -1 Ağustos 2025 -

Madımak Oteli katliamının sanıklarından Adem Kozu’nun kalan cezası kaldırıldı.

Sivas Katliamı'nın 31. yılında Madımak'tan geriye kalanlar...

Madımak Oteli'nin yakılarak 33 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan katliamın sanıklarından ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlüsü Adem Kozu’nun kalan cezası "sürekli hastalık hali" gerekçesiyle kaldırıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca 8 kişinin daha cezasını kaldırdı. 

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile, Sivas Madımak katliamı hükümlüsü Adem Kozu’nun kalan cezası "sürekli hastalık hali"gerekçesiyle kaldırıldı.                                         *** 

Adli Tıp 'kocama' raporu verdi, Erdoğan FETÖ'den 'ağırlaştırılmış müebbet' alan kişinin cezasını kaldırdı.


15 Temmuz 2016'da İBB’de Sivil Savunma Sekreteri olarak görev yapan Mehmet Tunç’un "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan aldığı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kalanı Adli Tıp Kurumu'nun raporu gerekçe gösterilerek Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla kaldırıldı.

15 Temmuz 2016'da İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde (İBB) Sivil Savunma Sekreteri olarak görev yapan Mehmet Tunç, "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırıldı. Resmi Gazete'de yer alan Cumhurbaşkanlığı Kararı'nda Tunç'un kalan cezası 'affedildi'.

                                                           ***

Diyanet "yangınlardan korunmak için" dua okuyacak

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, bu akşam yatsı ezanından önce 90 bin camide "yangınlardan korunmak, kuraklıktan kurtulmak ve afetlerden muhafaza" için dualar okunacağını açıkladı.

Ali Erbaş, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada bu akşam yatsı ezanından önce 90 bin camiden dualar okunacağını duyurdu.

Erbaş, paylaşımında şu ifadeleri kullandı:"Bu akşam yatsı ezanından önce 90 bin camimizin minarelerinden dualar yükselecek. Yangınlardan korunmak, kuraklıktan kurtulmak, her türlü afetten, musibetten devletimizin ve milletimizin muhafazası için ve şehitlerimiz için yapılacak dualara camilerimizde ve evlerimizin balkonlarında hep birlikte Âmin diyelim. Allah kabul etsin."

                                                       ***

SÖZCÜ "Gündem" -31 Temmuz 2025-

Eski Bakan kazmayı çoktan vurmuş, kepçeler çalışıyor -Deniz Ayhan-

Atatürk’ün halka bağışladığı ve SİT alanı olan bölgedeki hastane kampüs inşaatı ilerliyor. Arazi için geçmişte 30 yıllığına 38 milyon lira irtifak hakkı ödendiği bildirildi.

Ulu Önder Atatürk’ün vefatından bir yıl önce halkına bağışladığı Orman Çiftliği arazisi, korunması gerekirken yapılan satış ve devirlerle sürekli küçülüyor. Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin de bulunduğu bölgede, son devir de Sağlık eski Bakanı Fahrettin Koca için yapıldı. SÖZCÜ, Koca’ya, sahibi olduğu Medipol Üniversitesine kampüs yapılması için verilen 403 bin metrekarelik araziyi görüntüledi. SİT alanı olan bölgedeki kampüs (İNŞAATI HIZLA İLERLİYOR) Yaklaşık 7 yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk-İş’i ziyaret etmiş ve konfederasyona bu bölgeden arazi ayrılması kararlaştırılmıştı. Daha sonra da AOÇ arazisinin bir bölümü Türk-İş ile eski Bakan Koca’nın birliktelikleri bulunan TEBA Vakfına tahsis edildi. Bu vakıf bünyesinde Medipol Üniversitesi de bulunuyor. (KARARA UYMADILAR) Arazi için o dönem 38 milyon liralık irtifak hakkı ödendiği ve bunun 22 milyonunun Türk-İş Genel Merkezinin Ankara Kızılay’daki binasına karşılık sayıldığı öğrenildi. Çevre, Şehircilik Bakanlığı, 2022’de bu arazi üzerinde imar planı değişikliği yaptı. Açılan davalar sonucu bu plan İdare Mahkemesince iptal edildi ancak 30 Mayıs 2024’te Bakanlık bölgeye “Özel Sosyal Tesis Alanı” niteliği kazandırınca inşaat da başladı.(30 YIL KOCA’DA) CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, önceki gün Atatürk Orman Çiftliği’ne ait alanın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla eski Bakan Koca’nın kurucusu olduğu Medipol Üniversitesi için verildiğini açıklamıştı. Çevre, Şehircilik Bakanı Murat Kurum da Başarır’a, “Devlet İhale Kanununun pazarlık usulü ile yapılan irtifak hakkı ihalesi sonucu bu arazi, TEBA Vakfı lehine, eğitim, öğretim ve sağlık amacıyla kullanılmak üzere 30 yıl süreyle bağımsız ve sürekli nitelikte irtifak hakkı tesis edilmiştir” dedi.(AOÇ’DEN PARÇA PARÇA KOPARILDI) Atatürk Orman Çiftliği arazisinin 22 bin 428 dekarı kamu kurum ve özel kuruluşlara satıldı ve AKP döneminde ranta açıldı. Bunlar arasında şu yapılar var: *2012 yılında 1 milyar 370 milyon lira harcanarak yapılan Cumhurbaşkanlığı Sarayı. *Ankara Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Melih Gökçek döneminde 801 milyon dolar harcanıp hurda yığını haline gelen Ankapark. *29 Ağustos 2022’den itibaren hizmet vermeye başlayan ABD’nin Ankara Büyükelçiliği. *AOÇ’den alınan arazilerin üzerine 4,2 km uzunluğunda, yaklaşık 50 metre genişliğinde bir bulvar da yapıldı. 

                                           ***

Banka değil sır küpü -Veli Toprak-

Halk Bankası, tadilat masrafı, reklam gideri, yöneticilerinin yaptığı harcamalar gibi birçok konuda milletvekilerinin sorularını ‘bankacılık sırrı’ diyerek yanıtsız bıraktı.

Halk Bankası, reklam giderleri, yöneticilerin yaptığı harcamalar gibi birçok konuda milletvekillerinin sorularını ‘bankacılık sırrı’ diyerek yanıtlamadı, TBMM’nin denetim yetkisini adeta elinden aldı. TBMM KİT Komisyonu üyesi milletvekilleri, Halk Bankası’nın geçmiş dönem hesaplarını inceledi ve banka yöneticilerinin bu konudaki açıklamalarını dinleyerek çok sayıda soru yöneltti. Ancak bankanın kullandırdığı krediler, reklam ve tanıtım giderleri, şubelerin yaptığı tadilat ve onarım masrafları, gayrimenkul satışları ve yöneticilerinin yaptığı harcamalar, ‘sır’ denilerek gizlendi. Banka yöneticilerinin harcamalarının da açıklanmayıp ‘sır’ kapsamına sokulması, ‘Ne gizleniyor’ sorusuna yol açtı.(CEVAPSIZ SORULAR) Halkbank yönetimi tarafından ‘sır’ denilerek cevap verilmeyen bazı sorular şöyle:  *Reklam ve tanıtım planlamanız hangi kriterlere göre yapılmaktadır? 2021-2025 sponsorluk, reklam, tanıtım ve yardım faaliyetlerine ne kadar harcanmıştır? *Banka Genel Müdür ve Yönetim Kurulu üyelerinin kullanımına verilen kredi kartı var mıdır? Limiti ne kadardır? Yöneticiler araç tahsisi yapılmış mıdır? Kredi kartı ve araç tahsisinin yıllık masrafı ne kadardır? *Son beş yılda kaç şubede tadilat ve dekorasyon yapılmıştır? Tadilat ve dekorasyon işlerine ne kadar masraf yapılmıştır?*Değerinin altında ve 7.7 milyon TL’ye elden çıkarılan bir gayrimenkul, hangi belediyeye satılmıştır? Gayrimenkulün özellikleri nedir? *2021 yılından bugüne kadar bankanızın Kur Korumalı Mevduat hesaplarına kur farkı nedeniyle ödediği tutar ne kadardır? *2020 yılından günümüze kadar bankanın ipotek karşılığı el koyduğu gayrimenkullerin sayısı kaçtır? (Reklama 5.5 milyar gitti) Küçük işletmelere destek olmak için kurulan Halk Bankası, 2024’te yaklaşık 1.9 milyar liralık, 2020-2024 arasında ise toplam 5.5 milyar liralık ‘reklam ve ilan’ harcamasını yandaş yayın organları için yaptı.

                                                         ***
Zincir market kasasında yürek sızlatan anlar
Türkiye'nin 81 ilinde bulunan üç harfli zincir marketlerdeki çalışma koşulları, işçilerin isyan etmesine neden oldu. Gün içerisinde yaşadığı yorgunluğu, kasada oturma yasağını ve belirsiz görev tanımı nedeniyle marketteki tüm işleri yaptığını belirten bir çalışanın yorgunluktan fenalaştığı görüntüler sosyal medyada gündem oldu.(https://www.sozcu.com.tr/zincir-markette-yurek-sizlatan-anlar-bedenim-artik-dayanmiyor-p201246)
                                                                ***

İstanbul'un göbeği Taksim'de yaşlı adamı boğazlayıp gasp ettiler!

İstanbul Beyoğlu’nda Taksim metrosunda yürüyen merdivenleri kullanan 67 yaşındaki adam, iki gaspçının hedefi oldu. Para isteyen şüpheliler, yaşlı adam direnince boğazını sıkarak etkisiz hale getirdi. Yaşlı adamın banka kartlarını ve cep telefonu gasp eden şüpheliler, bölgedeki güven timleri tarafından yakalandı.(https://www.sozcu.com.tr/istanbul-un-gobegi-taksim-de-yasli-adami-bogazlayip-gasp-etti-p201245)

                                                                         ***

İtirafçı Aktaş evde şirketleri faaliyette -Özgür Cebe-

CHP’li belediye başkanlarına yapılan operasyonların önünü açan “suç örgütü lideri” Beşiktaş Belediyesi’ne operasyondan önce banka hesaplarını boşaltmış.
(https://www.sozcu.com.tr/itirafci-aktas-evde-sirketleri-faaliyette-p201237)

                                                             ***
40'tan fazla ilde komutan değişti
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında rütbe terfileri ve atamalar Resmi Gazete'de yayımlandı. Karar kapsamında çok sayıda general, amiral ve albayın rütbeleri yükseltilirken, görev yerlerinde de kapsamlı değişiklikler yapıldı.(https://www.sozcu.com.tr/40-tan-fazla-ilde-komutan-degisti-p201236)
                                                                ***
Sözcü

Tozlu raflarda kalan yolsuzluk iddiaları -Öncü DURMUŞ /BİRGÜN-

Rejim muhalefete yönelik saldırılarını ortaya attığı yolsuzluk iddiaları üzerinden sürdürüyor. Oysa AKP kadrolarının İBB’yi yönettiği dönemlerde yaptıkları bile gerçekler için yeterli. İhale usulsüzlüklerinden Albayrak Grubu’na kadar yolsuzluk iddiaları o dönem yargıya taşındı. Dosyalar kapatıldı, kararları veren yargı mensupları ödüllendirildi, hiç kimse ceza almadı.

Saray rejiminin yargı aracılığıyla muhalefete yönelik saldırıları, topluma ‘yolsuzluk’ iddialarıyla kabul ettirilmeye çalışılıyor. Belediye başkanlarından yerel yöneticilere birçok isim bu iddialarla cezaevinde tutulmaya devam ediyor.

Ortaya konmayan iddianameler, ‘duymuştum, öyle biliyorum’ ifadeleriyle tutulan gizli tanıklar, birbiri ardına sıralanan hukuksuzluklar rejimin bu saldırılarının tüm inandırıcılığını ortadan kaldırırken, AKP iktidarının yolsuzluklarla dolu tarihi görünmez kılınmak isteniyor.

Sadece iktidarın elindeki dönemlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde (İBB) yaşananlar bile bu tarihi ortaya çıkarmakta yeterli.

İhalelerde yaşanan usulsüzlüklerden belediyeye bağlı İGDAŞ, İSFALT, İSTAŞ, KİPTAŞ, İDO, AKBİL, Halk Ekmek gibi iştiraklere; AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresinde bulunan Albayrak Grubu’nun yer aldığı yolsuzluk iddialarına kadar birçok tarihi eşiği hatırlamakta da fayda var.

GÜÇLÜ YOLSUZLUK İDDİALARI

İBB’ye yönelik yolsuzluklar, 1994 yılında Belediye Başkanı olan Erdoğan’ın çevresinde yer alan isimlerle birlikte, belediye kaynaklarını kullanarak siyasi ve ekonomik bir güç merkezi inşa ettiği yönündeki iddialarla gündeme gelmeye başladı.

İddiaların merkezinde ihale yolsuzlukları, kamu kaynaklarının belirli şirketlere aktarılması, siyasi kadrolaşma ve medya kontrolü gibi konular yer alırken, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 13 Mart 2002 tarihinde gönderdiği “karar” doğrultusunda, Erdoğan hakkında “ihaleye fesat karıştırmak” suçlamasıyla 30 Mayıs 2002 tarihinde düzenlenen iddianame bu iddiaları yargıya taşıdı.

Düzenlenen iddianame üzerine İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi kamu davası açtı ve sonraki duruşmalarda davanın, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yürütülen kamu davasıyla birleştirilmesine karar verdi. Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Akbil sisteminin uygulanmasında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla toplam 37 sanık hakkında açılan davayı; Erdoğan başbakan olduktan sonra, 1 Aralık 2003’te karara bağladı ve beraat kararı verdi.

1 MİLYAR DOLAR KAMU ZARARI

Yolsuzluk dosyalarında ise belediyeye bağlı iştiraklerde yaşananlar yer aldı. Belediyeye bağlı kurum ve şirketlerdeki yolsuzluk iddiaları 18 ayrı soruşturma kapsamında ortaya çıkarken, İGDAŞ, İSFALT, İSTAŞ, KİPTAŞ, İDO, AKBİL, billboard gelirleri, Halk Ekmek gibi iştirakler üzerinden yolsuzluk soruşturmaları açıldı. Bu davaların toplam mali büyüklüğü 50 trilyon lirayı (o günkü değerle yaklaşık 1 milyar dolar) aştı.

Bu dosyalarda belediyeye bağlı kurumların ihalelerinin, Erdoğan’a yakın isimlerin kontrolündeki şirketlere verildiği ortaya çıktı.

O dönem İGDAŞ’ın sayaç okuma işi; Erdoğan’ın yakını Ahmet Hamdi Pınarcık ve Erdoğan’ın danışmanı Tufan Mengi’nin ortak olduğu Lonca A.Ş.’ye verildi. Dosyalarda aynı işin İSKİ’de 21 cent’e yapıldığı, ancak Lonca’ya 1.55 dolara verildiği ortaya çıktı. Sadece bu anlaşmada bile 22,5 trilyon liralık kamu zararı oluştu.

SORU İŞARETİNİN BÜYÜĞÜ ALBAYRAK GRUBU

Yolsuzluk iddialarının önemli bir bölümünü ise Albayrak Grubu oluşturdu. Erdoğan’ın hem okul hem de siyasi çevresinden gelen isimler, Nuri, Ahmet ve Muzaffer Albayrak kardeşler daha sonra ihalelerde ayrıcalıklı davranıldıkları, doğrudan Erdoğan’la görüştüklerini ve onun onayıyla işlemlerin yapıldığını itiraf etti. Albayrak Grubu’nun belediyeden gelen kaynaklarla milyar dolarlık büyüklüğe ulaştığı öne sürüldü.

Kısa sürede medya ayağında da yeniden bir dizayna Albayrak Grubu aracılığıyla girildi. 1997’de yayın hayatına başlayan ve Albayrak Grubu’na ait Yeni Şafak gazetesi, bu yapı içinde propaganda ve savunma işlevi görürken, yine bu grupla bağlantılı Kanal 7 ile yüksek meblağlı reklam anlaşmaları yapıldı. Yayınları çok da izlenmeyen bu kanal, “belediyeyi tanıtma” bahanesiyle kamu kaynaklarını kullandı.

Yeni Şafak Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Albayrak’ın itirafları Soner Yalçın’ın Kayıp Sicil adlı kitabında da yer buldu. Albayrak ifadelerinde şöyle dedi:

“1994 yılı mahalli idareler seçiminde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na ağabeyim Nuri Albayrak’ın Fatih İmam Hatip Lisesi’nde birlikte okuduğu ve samimi görüştüğü arkadaşı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçilmesiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle bir yakınlaşmamız oldu; ağabeyim Nuri Albayrak belediye meclis üyesi olarak seçilmişti. Yine Ahmet Albayrak ağabeyim de çok iyi görüşürdü. Recep Tayyip Erdoğan’ın seçilmesinden sonra belediyeden ihale alma olayımız daha da kolaylaştı. Bütün seçim çalışmalarında kendisini maddi ve manevi olarak bütün imkânlarımızla desteklemişizdir. Bu durumu belediye çalışanları ve üst düzey yöneticileri yakinen bildikleri için çoğu zaman Belediye Başkanı Erdoğan’ın direkt talimatı olmaksızın da belediyeden kolayca ihale alma durumlarımız oldu.”

SİSTEM VURGUSU

Eski AKP Milletvekili Harun Karaca’nın ifadelerinde ise Ekrem İmamoğlu soruşturmasında etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanarak serbest bırakılan itirafçıların söylediği ‘SİSTEM’ vurgusu yer aldı. Karaca, “İhalelerde komisyon alma işi belli bir kadro işidir. Çünkü dışarıya bilgi sızmaması gerekmekte, sistemin bir parçası olması gerekmektedir. İlk başlarda ihalelerde indirim yüksek tutuluyordu, ancak daha sonra ihalelerin verildiği firmalardan komisyon alınabilmesi için indirimler fazla yüksek tutulmadı. Albayrak ailesi Recep Tayyip Erdoğan’la eskiye dayanan dostlukları bulunduğu için bizi muhatap kabul etmeyerek direkt olarak Başkanla kendileri görüşürler” diye konuştu. Yolsuzluk iddialarının ardından gündeme gelen çete iddiaları da yargıda bertaraf edildi. O dönem İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne taşınan suçlamalarda “cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak, ihaleye fesat karıştırmak, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak, sahte belge düzenlemek ve kullanmak” suçları yöneltildi.

KİMSE CEZA ALMADI

Soruşturmalar ise bir bir akamete uğradı. İçişleri Bakanlığı Erdoğan hakkında soruşturma izni vermesine rağmen Danıştay 2. Dairesi bu kararı kaldırdı. Kararı kaldıran üyeler arasında Hüseyin Karakullukçu da yer aldı. Karakullukçu’nun 2011’de Danıştay Başkanı olması da dikkat çekmişti. Gündeme gelen onca iddiaya, itiraflara rağmen ise soruşturmalar ya kapandı ya da sanıklar dokunulmazlık yoluyla yargıdan kaçırıldı. Tüm bu iddialar arasında tek bir kişi ceza almadı.

∗∗∗

AKP’LİLERE DOKUNULMAZLIK ZIRHI

Erdoğan’ın İBB’deki yakın çalışma arkadaşları ve yakın sermaye grubundan bazı kişiler ise 2002 seçimleriyle beraber vekil yapılarak dokunulmazlık zırhı kazandı.

İGDAŞ, Akbil, Albayrak davalarında sanık olan Mustafa Açıkalın, Sivas’tan AKP Milletvekili oldu.

1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcılığı görevine atanan, Akbil ve Albayrak soruşturmalarında yer alan İdris Naim Şahin ise İstanbul Milletvekili olarak Meclis’e girerken yıllar sonra İçişleri Bakanlığı’na getirildi.

İDO dosyasında ismi geçen Binali Yıldırım ise 2002–2013 ve 2015–2016 yılları arasında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı olarak görevlendirildi. Ayrıca 2014 ve 2015 yılları arasında Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlığını yaptı. Yıldırım daha sonra Başbakanlık koltuğuna getirildi, rejim değişikliğinin ardından görevi son buldu. Yıldırım, 2019’da tekrarlanan yerel seçimlerde İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun karşısına çıkarıldı; iki seçimi de kaybetti.

Hakkında komisyon ve zimmet suçlamaları bulunan Harun Karaca ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iştiraklerinin yönetim kurulu başkanlığı ve üyeliği görevlerinde bulunurken, 24., 25. ve 26. Dönem İstanbul Milletvekili seçilerek Meclis’e girdi.

Yine yolsuzluk yaptığı öne sürülen ve 1994 ile 1998 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Kaynak ve İştirakler Daire Başkanlığı ve Başkan Danışmanlığı görevlerinde bulunan Necmi Kadıoğlu ise 28 Mart 2004 yerel seçimlerinde Esenyurt Belediye Başkanı olarak seçildi. 15 Aralık 2017 tarihinde istifa edene kadar bu görevini sürdürdü

Albayrak Grubu’nun yaptığı faaliyetlerde ismi geçen Nurettin Canikli, AKP’den 2002, 2007, 2011 ve Kasım 2015 genel seçimlerinde Giresun Milletvekili oldu. Canikli, 2016 tarihinde Binali Yıldırım tarafından kurulan 65. Türkiye Hükûmeti’nde önce Başbakan Yardımcısı, daha sonra da Millî Savunma Bakanı görevlerine getirildi.

Görevi kötüye kullanma iddiasıyla gündeme gelen Mehmet Sekmen, 2002 yılında yapılan genel seçimlerde 22. Dönem AKP İstanbul Milletvekili oldu. Sekmen, 30 Mart 2014 ve 31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimlerde Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçildi.

∗∗∗

KİMSEYE CEZA VERİLMEDİ

Gündeme gelen yolsuzluk iddiaarı, açılan soruşturma ve davalar ise Erdoğan Başbakan olduktan sonra düştü. o davalarda beraat kararı veren hâkim-savcıların daha sonra görevlerinde yükselmesi ise dikkat çekti.

Beraat kararında imzası olan İsmail Rüştü Cirit, 2015-2020 arasında Yargıtay Başkanlığı yürüttü. Akbil davasını açıp temyize göndermeyen savcı Hadi Salihoğlu ise daha sonra 17-25 Aralık operasyonlarının ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı oldu. KİPTAŞ’ın iş merkezi, lüks villaları, konutları ile ilgili Mülkiye Başmüfettişi olarak “soruşturmaya yer yoktur” yanıtını veren Hüseyin Avni Coş da üç yıl sonra vali olarak tanındı ve 2017 yılına kadar valilik yaptı. Akbil bilirkişisi, “kuşkulu” tespitler yapmasına rağmen sanıklar lehine görüş veren Adem Sözüer ise İstanbul Hukuk Fakültesi Dekanı oldu ve Erdoğan’a hukuk danışmanlığı yaptı.

Öncü DURMUŞ /BİRGÜN

İşsizlikte tarihi zirve görüldü -BİRGÜN- 31 Temmuz 2025-

İktidardan ‘Ekonomi şahlanacak’ açıklamaları ardı ardına gelirken şahlanan işsizlik oldu. TÜİK’e göre geniş tanımlı işsizlik yüzde 32,9’a yükseldi.

Ülke, günden güne derinleşen kriz ortamında Cumhuriyet tarihinin en yüksek işsizlik oranını deneyimliyor. Haziran ayı işsizlik verileri tablonun ciddiyetini gözler önüne serdi. Buna göre ülkedeki her 3 kişiden 1’i işsiz.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), haziran ayına ilişkin işsizlik verilerini açıkladı. Buna göre haziran ayında dar tanımlı işsizlik, bir önceki aya göre 52 bin kişi artarak 3 milyon 47 bin kişiye yükseldi. İşsizlik oranı ise 0,2 puan artarak yüzde 8,6 seviyesinde gerçekleşti. Geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 32,9 olarak gerçekleşti. Mayıs ayında bu oran yüzde 31,1 idi.

13 MİLYON KİŞİ İŞSİZ

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) da geniş tanımlı işsizlik raporunu açıkladı. DİSK-AR, raporunda, geniş tanımlı işsiz sayısının son bir yılda 1,6 milyon kişi arttığını kaydetti. Dar tanımlı işsizlik ile geniş tanımlı işsizlik arasındaki uçurumun derinleştiği ifade edilen raporda, mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısının Haziran 2025’te 13 milyon 383 bin kişi olarak gerçekleştiği belirtildi. Böylece TÜİK’in 3 milyon 47 bin kişi olarak açıkladığı dar tanımlı işsizlik ile DİSK-AR’ın hesapladığı geniş tanımlı işsizlik arasındaki nüfus farkının 10 milyondan fazla olduğu ortaya kondu.(https://arastirma.disk.org.tr/?p=13028)

Dar tanımlı işsizlikteki artış benzer seyirde ilerlese de geniş tanımlı işsizliğin katlanarak arttığı vurgulanan raporda şu ifadeler yer aldı: “Haziran 2023’te 3 milyon 228 bin olan dar tanımlı işsiz sayısı Haziran 2024’te 3 milyon 253 bin, Haziran 2025’te ise 3 milyon 47 bin oldu. Dar tanımlı işsizlik her ne kadar benzer seyirde izlemiş olsa da geniş tanımlı işsizlik bu dönemde tırmandı. Haziran 2023’te 9 milyon 151 bin olan geniş tanımlı işsiz sayısı Haziran 2024’te 11 milyon 740 bine ve Haziran 2025’te 13 milyon 383 bine yükseldi. Böylece dar tanımlı ve geniş tanımlı işsizlik arasındaki makas hızla açıldı.”

İşsizlik ülke genelinde alarm veren boyutlara ulaşırken ekonomistler de “Tablo hiç olmadığı kadar vahim ve ürpertici” değerlendirmesinde bulundu.

∗∗∗

İŞSİZLİK DİZGİNLERİNDEN KOPTU

∗∗∗

EKONOMİST MUSTAFA SÖNMEZ: DÜNYADA BİR BAŞKA EMSALİ YOK

“Geniş tanımlı işsizlikte yüzde 32,9 gerçekten tarihi bir rekor. Hiç olmadığı kadar yüksek bir işsizlik oranından söz ediyoruz ve böylesine bir oran da şu anlama geliyor: İnsanlar iş bulma umutlarını yitirdikleri için iş aramıyorlar artık. Atıl işgücünü oluşturan nüfusu 13 milyon 400 bin kişi olarak ilan ettiler. Bu nüfusun 3 milyon 47 bini dar tanımlı işsiz nüfus. Yani şunu demek mümkün ki bugün 10 milyona yakın insan geniş tanımlı işsiz nüfus kapsamında. Ben böyle bir tablonun dünyada emsalinin olduğunu düşünmüyorum. Artık nüfus genelinde beklenti giderek kötüleşiyor. İnsanlar çalışmaya hazır ancak iş bulma umudunu yitirmiş durumda. Bu nüfusun bir kısmını da çalışabilen genç nüfus oluşturuyor, onları da aslında çalışmamaya iten ücretler. Üniversite mezunu insanlara iş tekliflerinde asgari ücret sunuyorlar, onlar da bu ücreti çalışmaya değer görmüyorlar. ‘Asgari ücretle çalışıp ne yapayım, bu ücret neye yetecek, nasıl yaşayabileceğim? Niye çalışayım ki?’ diye düşünüyorlar ve bu nüfus da karşımıza şu kategorileri çıkarıyor: ev kadını- ev erkeği. Yani, işgücünde olabilecek nitelikte ancak işgücüne dahil değil. Bütün bu tablo da kelimenin tam anlamıyla ürpertici. Emek nüfusu bakımından bu kadar avantajlı bir ülkede nüfus eve tıkılmış durumda. Bu da ülkenin ‘varlık içinde yokluk’ çektiğini gösteriyor aslında. Tarım ve turizm sektörlerindeki sıkıntılar da aslında mevsimsel olarak istihdam sağlayan bu işkollarında bile bu sene gerekli istihdam talebinin oluşmadığını ortaya koyuyor.”

∗∗∗

DOÇ. DR. SELİN PELEK: KAMUDA TASARRUFUN ETKİSİ BÜYÜK

“Geniş tanımlı işsizlikteki bu artışın nedenlerini dört başlıkta incelemek mümkün. İlk neden turizmdeki kriz. Sektöre yönelik istihdam talebinde, son olarak haftalık tatil izninin kaldırılmasıyla da birlikte, ciddi bir düşüş var. Talep düşüklüğü, turizm içinde sektörel bazda ciddi sıkıntılar yaratıyor. İkincisi eğitim işsizliği. İstihdam, üniversiteden mezun olan nüfusu karşılayamıyor. Yani, işgücü piyasası eğitimli nüfusu absorbe edemiyor. Üçüncü neden işgücündeki kadın nüfusu. Kadınlar iş arıyor ve bulamıyorlar. Eğitimli kadın nüfustaki işsizlik de hep cinsiyet bazlı erkeklerden oldukça yüksek seyrediyor. Bu da elbette geniş tanımlı işsizliğe yansıyor. Son başlık ise kamudaki tasarruf. Kamuda tasarruf paketinin uygulamaya konması ve devamında her sene yapılan kamuya iş alımlarının kesilmesi veya ciddi oranda azaltılması, elbette işsizliği de yaygınlaştırıyor. Bu dört ana başlığın toplam etkisi de aslında böyle bir tabloyu çıkarıyor ortaya.”

BİRGÜN

soL "Köşebaşı + Gündem" -30 Temmuz 2025-

Özel: 'Nitelikli çoğunluk' talebimiz kabul edildi, komisyona katılacağız

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ile CHP'li Murat Emir'in görüştüğünü belirtti. İmralı süreci kapsamındaki komisyonda kararların nitelikli çoğunlukla alınacağını söyleyen Özel, komisyona katılacaklarını bildirdi.(https://haber.sol.org.tr/haber/ozel-nitelikli-cogunluk-talebimiz-kabul-edildi-komisyona-katilacagiz-400232)

Kars’ta şap salgını: Yüz binlerce hayvan tehlikede, halk sağlığı ve gıda krizi kapıda -Özkan Öztaş-

Kars ve çevresinde hızla yayılan şap hastalığı yüz binlerce hayvanı tehdit ediyor. Olası halk sağlığı ve gıda krizinin yanında bölgedeki üreticiler de hayvan kayıpları karşısında yalnız bırakıldı.

Kars ve çevresinde şap hastalığına bağlı hayvan ölümleri artarken, ölü hayvanların dere yataklarına ve açık alanlara bırakılması ciddi bir çevre ve halk sağlığı tehdidine dönüştü.

Özellikle içme suyu kaynaklarına yakın bölgelere atılan ölü hayvanlar, virüslerin yağmur sularıyla birlikte yeraltı sularına karışma riskini beraberinde getiriyor. Bu durum uzmanları alarma geçirdi.

Köylerde ve kırsal alanlarda etkisini artıran şap salgınına karşı yeterli önlem alınmadığı, ölü hayvanların usule uygun imha edilmediği belirtiliyor. Vatandaşların uyarılara rağmen hayvan leşlerini gelişigüzel alanlara bırakması salgının yayılımını hızlandırıyor.

Kars-Ardahan-Iğdır’da şap hastalığı dramatik boyutlara ulaştı

soL’a konuşan CHP Kars Milletvekili İnan Akgün Alp, bölgede baş gösteren salgının yönetim hataları ve yetersiz müdahaleler nedeniyle felaket boyutuna ulaştığını belirtti. Alp, geçen yıl SAT-2 varyantına karşı yapılan aşılamaların bu yıl etkili olan SAT-1 varyantına karşı etkisiz kaldığını belirtti. Alp’e göre bu durum, hastalığın bölge genelinde hızla yayılmasına neden oldu.

                                                       CHP Kars Milletvekili İnan Akgün Alp

Bakanlığın bu hatası binlerce hayvanın telefine sebep olabilir” diyen Alp, “Bu da hem bir gıda krizini hem bir halk sağlığı krizini hem de ekonomik bir krizi tetikleyecektir. İktidar her zamanki gibi ortaya çıkacak et ve süt arzını ithalat yoluyla kapatmayı deneyecek; bu da yerli üreticiye son darbe olacaktır” ifadelerini kullandı.

Ciddi denetimsizlikler var

Bölgedeki hayvancılık faaliyetlerinin büyük bölümünün kayıt dışı yürütüldüğüne dikkat çeken uzmanlar, bu durumun hastalıkla mücadeleyi zorlaştırdığını ifade ediyor. Sınır illerinde kontrolsüz hayvan hareketliliği, veteriner denetiminden uzak satışlar ve eksik aşı uygulamaları şap salgınının önünü açan başlıca etkenler arasında gösteriliyor.

Özellikle sınırdan geçen hayvanların hastalık risklerine dair yeterli bilgiye sahip olunmaması, denetim ihtiyacını acil hale getiriyor. Uzmanlar, salgının sadece hayvanları değil süt ve süt ürünleri üzerinden insan sağlığını da tehdit ettiğine dikkat çekiyor.

'Aşılar önce batıdaki büyük çiftliklere mi gönderildi?'

soL'a konuşan CHP Kars Milletvekili Alp, bir başka iddiayı daha gündeme taşıdı. 

SAT-1 varyantına karşı geliştirilen aşıların doğu illerine ulaştırılmadan önce batıdaki büyük ölçekli çiftliklerde kullanılmaya başlandığını öne süren Alp, “Doğu Anadolu için geliştirilen aşılar Kurban Bayramı’ndaki hayvan hareketliliği nedeniyle önce batıdaki 50-100 bin başlık çiftliklerde mi kullanıldı? Bu çok ciddi bir iddia. Bunu doğrudan Tarım Bakanı’na soruyoruz” dedi.

'Çiftçilerin borçları faizsiz ertelensin'

Alp, bölgedeki üreticilerin hayvan kayıpları karşısında yalnız bırakıldığını savunarak, devletin acilen sahaya inmesi gerektiğini belirtti. Telef olan hayvanlar için maddi destek, faizsiz kredi ve süt üreticilerine litre başına en az 5 TL destek primi verilmesini önerdi.

Ayrıca üreticinin elinde kalan hayvanları kışa kadar besleyebilmesi için yem desteğinin zorunlu hale gelmesi gerektiğini kaydeden Alp, çiftçilerin borçlarının faizsiz ertelenmesini istedi. “Bu kadar ağır bir tablo var ki, acil tedbir alınmazsa telef olacak hayvan sayısı yüz binleri bulabilir” diyen CHP’li Alp, Kars, Ardahan ve Iğdır halkının yalnız bırakılmaması gerektiğini ifade etti.

'Şap Enstitüsü Kars’ta stratejik laboratuvar kurmalı'

Sorunun köklü çözümü için de önerilerde bulunan Alp, Ankara’daki Şap Enstitüsü’nün Kars-Ardahan-Iğdır’ı sınır bölgesi olması nedeniyle stratejik bölge ilan etmesini ve Kars’ta yerel aşı üretimi yapabilecek pilot bir laboratuvar kurmasını istedi.

'Çiftçimiz devleti yanında göremedi, hissedemedi'

İnan Akgün Alp aynı zamanda tüm bölgeye veteriner hekimlerin gönderilmesi, Tarım İl Müdürlükleri eliyle hastalıkla mücadelede kullanılan ilaçların ücretsiz olarak temin edilmesi ve üreticinin sahada yalnız bırakılmaması gerektiğini vurguladı.

Çiftçimiz devleti yanında göremedi, hissedemedi” diyen Alp, bölgenin adım adım büyük bir gıda krizine, ekonomik çöküşe ve halk sağlığı sorununa sürüklendiğini belirtti.

'İthalat çözüm değil, son darbe olur'

Alp ayrıca, iktidarın geçmişte olduğu gibi yine hayvan ve et ithalatına yönelerek çözüm arayacağını ancak bu adımın bölgedeki üreticiye “son darbe” olacağını söyledi.

Kars, Ardahan ve Iğdır başta olmak üzere Doğu Anadolu’da yaşanan şap salgını, gerekli tedbirlerin alınmaması durumunda ülke genelinde ciddi bir krize dönüşebilir. Tarım ve Orman Bakanlığı’ysa konuya dair henüz acil bir eylem planı ilan etmedi. 

Ancak uzmanlar ve bölgedeki milletvekilleri geçen her günün zaman kaybı olabileceğine dikkat çekiyor. 

                                                         ***

Askerde su içmek de parayla! ’Molada bir anda tatlıcı, kola satıcısı, sucu sarıyordu etrafımızı’-Burcu Günüşen-

Zorunlu askerliğini yapan iki erin aşırı sıvı kaybından ölümüne tepkiler sürüyor. Meclis’te verilen soru önergesinde askerlerin içme suyu için kantine para ödemek zorunda kaldığı iddiası da soruldu. soL’un edindiği bilgiye göre birçok birlikte askerler molaya çıktığında sadece parayla suya erişebiliyor.

İskenderun Deniz Er Eğitim Alay Komutanlığı'nda temel askerlik eğitimindeki iki askerin aşırı sıvı kaybına bağlı çoklu organ yetmezliğinden yaşamını yitirmesine tepkiler sürüyor.

soL’a konuşan bir emekli asker sıvı kaybından asker ölümlerinin TSK tarihinde bir ilk olduğunu vurgulayarak "utanç verici" demişti.

CHP Çanakkale milletvekili Özgür Ceylan Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığı’na soru önergesi verdi.

Önergede Bakan Güler'e şu sorular yöneltildi:

  • "Erler neden uzun süre güneş altında bekletildi?
  • Firari erler olduğu için tüm birliğin uzun süre bekletildiği doğru mu?
  • Alay Komutanlığı’nda doktor olmadığı, müdahalenin hemşire ve ambulans şoförü tarafından yapıldığı, ilk doktor müdahalesinin devlet hastanesinde olduğu doğru mudur?
  • Erlerin tabura alındığında, bir erin 'spor yapamaz' sağlık raporunun görevli astsubay tarafından yırtıldığı diğer bir erin su şişesinin aynı astsubay tarafından tekmelendiği doğru mudur?"

'TSK'yı Kerbela'ya çevirdiniz'

CHP'nin Milli Savunma Komisyonu üyeleri Özgür Ceylan, Uğur Bayraktutan, Seyit Torun, Tahsin Becan, Aşkın Genç, Metin İlhan ve Eylem Ertuğ Ertuğrul önergeye ilişkin yaptıkları açıklamada "askerlerin içme suyunun yetersiz olduğu ve kantinden parayla su almak zorunda kaldıkları" iddialarını da dile getirdi.

Milletvekillerinin açıklamasında "TSK’yı Kerbela’ya çevirdiniz. Bu çağda devlete emanet edilen vatan evlatları susuzluktan ölür mü? Birlikte içme suyunun yetersiz olduğu, askerlerin para ile kantinden su satın almak zorunda kaldığı doğru mu?” ifadesine yer verildi.

'Mola sırasında kantin kazansın diye su kesintisi yapılıyor' iddiası

soL’un edindiği bilgiye göre, İskenderun’daki alay komutanlığında kantinin para kazanması için mola sırasında su kesintisi uygulandığı iddiaları da uzun yıllardır dile getiriliyor.

İsminin yayımlanmasını istemeyen bir eski asker bundan 25-30 yıl öncesinde de İskenderun için böyle bir söylenti olduğunu dile getirdi.

O zaman bu iddianın genç subaylar arasında konuşulduğunu aktaran eski asker “Tam eğitime ara verildiği zaman insanlar muslukların başına koşuyor, su akmayınca gidip kantinden kola, fanta alıyorlar diye konuşulurdu. Tabii bu ağır bir suçlama, ama vardı böyle bir söylenti İskenderun için” dedi.

Molada bir anda gelen seyyar kantinler

Yakın yıllarda zorunlu askerliğini Isparta ve Amasya’da yapmış olan üç kişinin soL’a anlattıkları da askerlerin mola verildiğinde su içmek için çevrelerini saran satıcılara para ödemek zorunda kaldıklarına işaret ediyor.

İki yıl önce Amasya’da askerliğini yapan bir yurttaş komutanlık içinde özelleştirilmiş seyyar kantinler olduğunu, güneş altında yapılan eğitimlerde mola verildiğinde eğitim yapılan alana bir anda soğuk meşrubat ve pide getiren bu kantinlere para ödeyerek susuzluklarını gidermek zorunda kaldıklarını anlattı.

Geçen yıl biri Amasya'da biri Isparta'da askerlik yapan iki yurttaş da su sorununa işaret etti.

İçecek suyu kantinden dahi almanın mümkün olmadığını dile getiren iki yurttaş, askerlerin 5-6 kişi bir araya gelip taşıyabildikleri kadar su satın alıp döndüklerini anlattı. Molada çevrelerini saran satıcılara mecbur bırakıldıklarını anlatan yurttaşlar şunları kaydetti:

“Eğitimler 1 saatse 40-45 dakika yaptırıyorlar, kalan süreyi mola için kullandırıyorlar. Bu sırada da çevremizi satıcılar sarıyor arabalarla. Tatlıcı, kola satıcısı, sucu vs… Her şeyi özelleştirmişler, yemekler de öyle. Kumanya yiyemediğimiz için ki onu da özel şirket getiriyor, pide vs. yiyorduk."

                                                             ***

Gelecek Partisi İzmir İl Başkanı 'cinsel taciz' suçlamasıyla gözaltına alındı

Gelecek Partisi İzmir İl Başkanı Yaşar Beyazgül Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliği ekipleri tarafından "cinsel taciz" suçlamasıyla gözaltına alındı. Gelecek Partisi İzmir İl Teşkilatında dün, il ve ilçe teşkilatlarında 29 kişi toplu şekilde istifa etmişti.(https://haber.sol.org.tr/haber/gelecek-partisi-izmir-il-baskani-cinsel-taciz-suclamasiyla-gozaltina-alindi-400223)

                                                                    ***

Öne Çıkan Yayın

Savcı ‘İngiliz casusu’ olmakla suçluyor! Yöneticisi olduğu şirkete siber güvenlik ihalesi verildi -Bahadır Özgür /halkTV-

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı ‘ casusluk ’ soruşturması, İBB dosyasında şimdiye kadarki en ağır itham. Savcılık CIA, MOSSA...