Muğla'da AKP'li Aydın Ayaydın’ın villasının bulunduğu alan için Danıştay’dan durdurma kararı
Muğla’nın Bodrum ilçesinde 2024 yerel seçimlerinde AKP’den Muğla Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Aydın Ayaydın’ın villasının bulunduğu alanın orman sınırları dışına çıkarılmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararına ilişkin Danıştay tarafından yürütmeyi durdurma kararı verildi.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Göltürkbükü Mahallesi’nde bulunan 117,96 metrekarelik alanın orman sınırları dışına çıkarılmasına yönelik 25 Ocak 2023 tarihli 6739 sayılı Cumhurbaşkanı kararının yürütmesini durdurdu. Karar, bilirkişi tespitleri ve kamu yararı değerlendirmeleri dikkate alınarak oy çokluğuyla alındı.
Ayaydın, 2023 yılında "kişiye özel kıyak" iddialarıyla gündeme gelmiş; villasının tuvalet ve müştemilatının orman alanında kaldığı ve yıkılması gerektiği öne sürülmüştü. Ancak 26 Ocak 2023’te yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla Ayaydın’ın kullandığı 117 metrekarelik bölüm orman dışına çıkarılmıştı.
Söz konusu işleme karşı bir vatandaş tarafından açılan davada Danıştay 8. Dairesi yürütmeyi durdurma talebini önce reddetmişti. Ancak üst kurul, bilirkişi raporundaki tespitlere dikkati çekerek alanın "turizm merkezi sınırları içinde" bulunduğunu ve bu nedenle mevzuata göre orman sınırları dışına çıkarılamayacağı kararını verdi.
Danıştay’ın kararında, idarenin 117,96 metrekarelik küçük bir bölümün orman sınırları dışına çıkarılması için somut bir kamu yararı ortaya koyamadığı vurgulandı. Ayrıca işlemin "kişiye özel nitelik taşıdığına" dair güçlü emareler bulunduğu belirtildi. Bilirkişi tespitleri, mevzuat hükümleri ve kamu yararı değerlendirmelerini birlikte ele alan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Cumhurbaşkanı kararının uygulanması hâlinde telafisi güç zararlar doğabileceği kanaatine vardı ve işlemi açıkça hukuka aykırı buldu. Üst kurul, böylece Danıştay 8. Dairesi’nin önceki ret kararını kaldırarak yürütmeyi durdurma kararı verdi. Karar oy çokluğuyla alınırken iki üye karşı oy kullandı.
***
TFF’nin bahis soruşturmasında “polis temsilci” krizi -Tolga Şardan-
Halen emniyet teşkilatında görev yapan ve aynı zamanda ülke genelindeki futbol maçlarında müsabaka güvenliğini sağlamaktan sorumlu TFF temsilcisi sıfatını taşıyan bazı polis müdürleri bahis oynadıkları gerekçesiyle kara listede!

Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) başlattığı bahis soruşturması, ilk günlerdeki hızını kaybetmiş görünüyor.
Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu’nun bizzat kamuoyuna duyurduğu bahis soruşturmasında gün geçtikçe bazı çelişkiler tartışmalar eşliğinde gündeme geliyor.
Önce TFF’nin “bahis oynadıkları” gerekçesiyle haklarında disiplin kuralı işlettiğini açıkladığı kimi futbolcuların gerçekte bahis oynamadıklarının ortaya çıkması tepkiye neden oldu.
Beşiktaş’ın iki futbolcusu Necip Uysal ve Ersin Destanoğlu, hatalı ya da eksik işlenen veri sebebiyle mağdur oldular.
TFF yönetimi, bahis oynadıkları gerekçesiyle Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na gönderdiği hakemleri ve futbolcuları listeler halinde açıkladı.
Sıra geldi, TFF kurullarında görev alan üyelere, yine kurulların kadrosundaki maaşlı profesyonellere, kulüplerin eski ve yeni yöneticilerine, spor adamlarına.
TFF’nin bahis dosyasını açmasından sonra geçen hafta ilginç bir gelişme yaşandı. Önce gazeteci Atilla Türker, TFF’nin futbol maçlarında görevlendirdiği TFF temsilcilerinden 45’nin bahis dosyasına girdikleri gerekçesiyle TFF yönetiminin talebi doğrultusunda istifa ettiklerini duyurdu.
Peşinden yine gazeteci Cemal Ersen, hakemleri ve futbolcuları listeler halinde açıklayan TFF yönetiminin, TFF temsilcilerinin isimlerini neden açıklamadığı sorusunu gündeme getirdi.
Ersen, sorduğu soruda söz konusu isimlerin devlette bürokrat olarak görev yapmalarından kaynaklanan sıkıntının altını çizdi.
Polis kökenli TFF temsilcileri!
İki meslektaşın kaldığı yerden ben devam edeyim.
TFF’da temsilciler konusunda baş gösteren krizin sebebi, aynı zamanda emniyet teşkilatında aktif görevdeki üst düzey polis müdürleri!
Evet yanlış okumadınız.
Halen emniyet teşkilatında görev yapan ve aynı zamanda ülke genelindeki futbol maçlarında müsabaka güvenliğini sağlamaktan sorumlu TFF temsilcisi sıfatını taşıyan bazı polis müdürleri bahis oynadıkları gerekçesiyle kara listede!
Bu satırları yazarının da büyük bölümünü tanıdığı polis kökenli TFF temsilcileri arasında halen il emniyet müdürü olanlar var. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki Polis Teftiş Kurulu Başkanlığı’nda görevli polis başmüfettişleri var. İl emniyet müdürlükleri ve merkez teşkilatında yönetici konumunda olanlar var.
Gazeteci Türker’in belirttiği istifa ettirilen 45 TFF temsilcisi içindeki yaklaşık 30 kişinin, işte bu polis müdürlerinden olduğu ifade ediliyor.
İsimleri kulislerde dolaşıyor ancak resmi açıklama yapılmadığı için isim vermiyorum şimdilik.
TFF’deki krizin sebebi bu tablo. Tablonun şöyle bir durumu da mevcut. Şöyle ki; TFF ilk açıklamasından itibaren bahis oynayan hakemler ve futbolcuları kamuoyunun önünde tartıştı.
Bu kişiler haklarında henüz bir yargı kararı olmaksızın suçlu gösterildi. Kendilerinin bahis oynamadığını belgelerle ispat edenler -eksik verilerin işlenmesi sonucunda- konu dışı kaldı.
Aynı durum TFF temsilcileri çerçevesinde de yaşandığında; devletin polis teşkilatının üst düzey yöneticileri benzer tabloyu yaşayacak. Resmi üniformayı giyen teşkilatın personeli deyim yerindeyse bahis lekesiyle anılacak. Hem teşkilatta hem de görev yaptıkları kentlerde.
Bu sebeple şimdi TFF yönetimi kara kara düşünüyor. TFF temsilcilerini PFDK’ya sevk etseler bir türlü, sevk etmeseler başka türlü sonuç çıkacak.
Yeri gelmişken, bahis oynadığı ifade edilen polis müdürlerinin hepsi istifa etmiş değil. Bazıları henüz süreci takip ediyor.
Tabii bu işin bir de emniyet teşkilatı boyutu olacak. Emniyet Genel Müdürlüğü, her ne kadar yasal olsa da bahisle ilgili söz konusu personel için idari soruşturma açabilecek.
Savcılık açıklamasının anlamı
Kaldı ki bahis soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, pazar akşam saatlerinde önemli bir açıklama yaptı. Başsavcılık, bahis soruşturma sırasında sadece TFF’nin bildirdiği isimler ve bilgiler ile yetinilmediğini vurguladı.
Hakemlerin mal varlıklarının, birbirleriyle ve şüpheli olduğu değerlendirilen başka kişilerle irtibatlarının araştırıldığının altını çizen başsavcılık; özellikle hakemlerin kendi yönettikleri maçlara yasa dışı şekilde yurt dışından bahis oynayıp oynamadıklarının araştırıldığına, oluşturulan ve her gün yeni bir verinin işlendiği büyük bir bilgi havuzundan kontrollerin yapıldığına dikkati çekti.
Savcılığın son açıklamasına bakıldığında; şüphelilerin süreçten pek de kolay sıyrılamayacakları anlaşılıyor. Ayrıca savcılık aynı açıklamada sadece hakemler ve futbolcular değil, önümüzdeki günlerde TFF içinden -örneğin yöneticiler, temsilciler gibi- farklı konumdaki isimlere detaylı soruşturma açılma olasılığının sinyalini verdi.
Bu durumda, TFF’nin isimlerini açıklama konusunda tereddüt yaşadığı aralarında üst düzey polis müdürlerinin de yer aldığı TFF temsilcilerinin savcılık soruşturmasına alınması gündeme gelecek doğal olarak.
Emniyet Genel Müdürlüğü ise -yaşanan birçok olaydaki gibi- sessizliğini koruyor şimdilik.
Temsilciler neden polisten seçiliyor?
Peki, TFF’de neden polis müdürleri temsilci oluyor?
Sebebi şu; polis kökenli TFF temsilcileri, federasyonca kendilerine görev verilen maçların oynandığı kentlerde, müsabakalar için alınan saha içi ve dışındaki güvenlik önlemlerinde meslektaşlarıyla daha kolay koordine olabiliyor. Güvenlik önlemini almaktan sorumlu polis kuvvetlerine komuta eden yerel polis amir ve müdürleriyle kurulan kolay diyaloglar sayesinde saha içi ve dışı olaylara müdahale daha etkin gerçekleşebiliyor.
Tabii TFF temsilcileri, yerine getirdikleri görev karşılığında kişisel bütçelerine destek olmak amacıyla TFF’den maç başı ücret alıyorlar.
Doğrusunu isterseniz, uygulama gayet mantıklı. Ancak işin içine insan unsuru girince, işin rengi bir anda değişebiliyor maalesef.
TFF’nin hemen her biriminde olduğu gibi temsilci olabilmek amacıyla da torpil gerekiyor!
Evvelden TFF kamuoyu duyurusu yaparak talepleri alır, dostlar alışverişte görsün misali sınav yapardı. Elbette torpil o zaman da vardı. Ama şimdi artık başvuru talebi alma uygulamasından da vazgeçildi. Adamını bulan TFF temsilcisi olabiliyor artık.
Kurulun başındaki isim
Yeri gelmişken aynı süreçle ilgili bir bilgi daha vereyim.
Halen TFF Temsilciler Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Şerafettin Bural emekli emniyet müdürü. Aynı zamanda kariyerinin önemli bir bölümünü mali suçlarla mücadelede geçirdi. Ankara ve İzmir Emniyeti’nde KOM Şube Müdürlüğü’nün yanı sıra Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Başkanlığı’nda Mali Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürü idi.
Hem de Sadettin Tantan’ın İçişleri Bakanlığı döneminde!
Ayrıca halen görevdeki TFF Temsilciler Kurulu’nun yönetiminde üçü emekli biri halen görevde dört üst düzey polis müdürü görevde.
TFF Başkanı Hacıosmanoğlu’nun bahis soruşturmasında süreci 2. Başkan Vekili Fuat Göktaş, Genel Sekreter Abdullah Ayaz ve TFF Temsilciler Kurulu başkanı Şerafettin Bural’la yürüttüğü kaynaklarca ifade ediliyor.
/././
İğrenç ağ… şantaj ve susturma dünyası!-Umur Talu-
ABD’de sanatçısı bilinmeyen bir heykel, Trump ile Epstein’ı yan yana, el ele gösteriyor. Ana fikrimiz bir de şu olabilir: Henüz heykel, dosya, haber filan pek olmasa da, acaba şu ya da tam da bu ülkede, “şantaj” meseleleri nasıl yürüyor, nelere yol açıyor ve asıl sizin hayatınızı nasıl etkiliyor?
Trump ile Epstein'ın el ele olduğu "Sonsuza Dek En İyi Dostlar" isimli, anonim bir yaratıcı tarafından yapılan heykelMuhtemelen izliyorsunuzdur: ABD’de “yeniden” patlayan “Epstein, pedofili ağı” dosyaları!
Hayata neredeyse sıfırdan başlayıp ilişkiler ağıyla, sivri ve sinsi zekasıyla büyük varlık, ada, uçaklar sahibi olan; cezaevinde “intihar ettiği” söylenen şahsın kurduğu “ulusal, uluslararası, yüksek düzey” çocuk istismarı şebekesi.
ABD’nin halihazırdaki başkanına da onun geçmişine de, önceki başkan ya da üst düzey devlet görevlilerine, siyaset, sanat ve akademi dünyasına, başka ülkelere, belki Ankara’ya bile uzanmış bir ağ.
Çocuk yaşta kızların istismarı, köleleştirilmesi, ünlülere sunulması elbette bu iğrençliğin kirli ana damarı. Ama başka şeyler de var.
ABD’de Demokrat Parti’nin 2 bin küsur “Epstein elektronik postası”nı açıklamasından sonra muhtemelen tüm dosya açılacak. Yıllar süren bu iğrençlik geride onca iz, onca şüphe, onca öfke dışında elbette küçük yaşlarda istismar edilmiş onca kurban bıraktı. Ve çok sayıda da “şaibeli ölüm!”
“Ağ içindeki bir başka önemli ağ” ise, Epstein’ın yabancı istihbarat servisleriyle kurduğu ilişkiler ve hem ABD’de, hem ABD’deki üst düzey politikacılara karşı oluşturulmuş şantaj videoları, belgeleri…
Rusya ve Putin de var muhtemelen ama ilk sırada İsrail ve Mossad var. Epstein’ın, “kan bağı” da olan İsrail’e, istihbarat ağına çok sayıda ABD yöneticisiyle ilgili bilgi, belge, kayıt verdiği kuvvetli bir şüphe. Kimilerinin İsrail’den çok İsrailci tavrının arkasında ise böyle bir “şantaj ağı” olduğu de o şüphenin doğal parçası.
İsrail’in eski savunma bakanı ve başbakanı Ehud Barak’la özel ilişkileri olan ve onu da Mossad’ın önemli isimlerinden Yoni Koren’i de evinde ağırlamış olan Epstein, ayrıca İsrail güvenlik şirketlerinin çeşitli ülkelerde iş yapabilmesinde de aracılık yapmıştı.
Bir İsrail güvenlik şirketi “evinize” girdiğinde, artık “Mi casa su casa” yani “Evim, evindir” oluyor zaten! Bunları sadece ABD açısından yazdığımı düşünmüyorsunuz, eminim. Bir de kendi ülkeniz, ülkemiz var. Kendi evimiz yani!
O dosyalardan birinin ucu da Ankara’daki, Bahçeli’nin deyişiyle “çok bilmiş ve başka ülkelerin iç işlerine karışan” ABD elçisine, yani Suriye Özel Temsilcisi olan şahsa da ulaşıyor ama belki de Ankara ve Türkiye ondan ibaret değil.
“Casusluk” ülkemizde çok ilgi ve suçlama çeken bir konu ya, bakalım ABD’de Epstein ağı-Mossad gibi mevzulardan ne çıkacak? Hele Epstein’ın “pedofili trafiği”ndeki sağ kolu Bayan Maxwell’in, bir zamanların İngiliz-Amerikan medya imparatoru ve İsrail devletinin müridi Robert Maxwell’in kızı da olduğu düşünülürse! Ya, bir de medya ve haberleri var.
Yukarıda “ağda çok sayıda şaibeli ölüm” diye yazmıştım. İlginizi çekerse isimleri de vereyim. Elbette isimler bize bir şey ifade etmeyebilir ama, ağdaki bağları ve peş peşe ölümler dünya, ABD ve memleket hakkında “komplocu” fikirlerimizi besleyebilir! Öyle ya, nice siyasetçi, eski başkan, yeni başkan, diplomat, bürokrat, iş insanı, sanatçı ağa takılmış.
Ölüm zinciri belki de 40 yıl önce başlamış. Vergi cambazı Schapiro silahla öldürülüyor ve Epstein onun yerini alarak yükselişine başlıyor.
Sonrası hep “dosya”yla ilgili; Epstein’ın da 2019’da hücresinde “intihar” ettiğini, kardeşinin “öldürüldü” dediğini ve hücre arkadaşı Reyes’in bu “intihar”dan bir gün önce başka hücreye transfer edilip bir yıl kadar sonra “Covid’den” öldüğünü unutmadan!
2006’da “seks trafiği”nin aktörlerinden Eppinger Sr. dünyaya veda ediyor, biraz tuhaf şekilde. 2014’te Epstein’ın uşağı ve kara kutularından birini teslim eden Rodriguez 13 ay cezaevi ikametinin ardından “hastalanıp” ölüyor. 2017, eski “seks kölesi” Leigh Patrick’ın “aşırı doz”dan öldüğü yıl. Bir başkası, Carolyn Andriano da aynı iddiayla 2023’de ölü bulunacak.
2016’da dosyayla ilgilenmiş gazeteci Wendy Leigh Londra’da “intihar” ediyor. Aynı yıl, MIT üniversitesinin parlak Yapay Zekacısı, Epstein’a iş yapmış Minsky’nin belki de “yaşlılıktan” ölümü var.
Epstein’ı didikleyen dedektif Recarey, önemsiz görülen bir hastalıkla, 2018’de ölüyor. 2019’da sıra, ağın finansçılarından sayılan bankacı Bowers’ın evinde asılı bulunmasında… 2020’de, FBI’ya konuşmaya başlayan film prodüktörü Bing’in 27’inci kattan atlayıp ölmesi var.
Finansçı Hoffenberg, Epstein-Mossad ile video-şantaj itiraflarında bulunduğu sırada 2022’de ölü bulunuyor. Yine aynı yıl, Epstein’ı daha önce kurtarmış olan avukatlardan Star da. Belki yaşlılıktan! Bir başka avukatı Black de bu yıl sizlere ömür.
Aynı yılın önemli bir “kaybı” da, Fransız manken ajansı sahibi, “pedofili trafiği”nde Epstein’ın “tedarikçisi” denen Brunel’in hücresinde “intiharı”yla… Kameraların çalışmadığı bir sırada! Unutmadan; “pedofili trafiği”nde adı geçen Clinton’un, kendi gibi dosyada yer alan eski danışmanı Middleton evinde asılı bulunuyor.
New York emniyeti eski dedektifi ve Epstein konulu kitap yazarı Connoly, 2023’te biraz şüpheli biçimde… Ve dosyadaki çok bilginin kaynağı, yine “eski seks kölesi” ve Prens Andrew’u suçlamış Virginia Roberts bu yıl “intihar” sonucu sessizleşiyor!
Yine dosyalarda adı geçenlerden eski New Mexico Valisi Richardson ve ünlü fizikçi Stephen Hawking de “aralarından” ayrılıyor.
Bir de bir “belgesel” etrafındaki dört ismin ölümü: Avicii, Chester Bennigton, Chris Cornell ve ünlü şef Anthony Bourdain. Hepsi çocuk trafiğini konu alan “The Silent Chid” yani “Sessiz Çocuk” veya “Susturulan Çocuk” diyelim, belgeseliyle bağlantılı. Onlar ölüyor, belgesel de öldürülüyor muhtemelen.
Bazı Cumhuriyetçi parlamenterler de Demokrat Partililer gibi “Hepsi açıklansın” safına geçince, imzalar tamamlanınca, Trump da “Bütün Cumhuriyetçiler açıklanmasını desteklesin. Saklanacak bir şey yok. Bu delilerin işi” filan dedi. Tam da binlerce kişi Beyaz Saray önünde “Pedofil” diye bağırırken.
ABD’de sanatçısı bilinmeyen bir heykel, Trump ile Epstein’ı yan yana, el ele gösteriyor. Ana fikrimiz bir de şu olabilir: Henüz heykel, dosya, haber filan pek olmasa da, acaba şu ya da tam da bu ülkede, “şantaj” meseleleri nasıl yürüyor, nelere yol açıyor ve asıl sizin hayatınızı nasıl etkiliyor? Varsa tabii: Yani şantaj varsa ya da sadece kendinize ait, sadece kendinizin belirlediğini sandığınız bir hayatınız varsa!
Not: Geçen temmuzda Oregon Senatörü, Mali İşler Komisyonu Üyesi Ron Wyden, dosyalardan çıkardığı bir sonucu (ve iddiayı) Trump’ın adını anmadan da olsa şöyle ifade etmişti: “Epstein’ın hesaplarında 4 bin 725 adet para transferi yapılmış görünüyor. Bunlar en az 1,1 milyar dolar tutarında. Epstein çok sayıda (şaibeli) Rus bankasını seks trafiğinde kullanmış. Hedeflediği (genç) kadınların birçoğu Rusya, Belarus, Türkiye ve Türkmenistan’dan.”
/././
Türkiye, TOP (Trump Ortadoğu Projesi) eş başkanı -Barçın Yinanç-
Geçmiş yönetimlere oranla Ankara ile Washington arasında Ortadoğu konusunda daha kapsamlı bir iletişim ve ortaklaşma çabası var. Ancak ABD’nin bölgesel taşeronu olma riskine de düşmemek gerek. Otoriterler eşittir kötü yönetişim, kötü yönetişim eşittir siyasi ve ekonomik kırılganlık, kırılganlık eşittir “istediğimi yaptırırım” şeklinde bir denklemi Trump’ın Türkiye’ye yakıştırmadığını ümit etmek gerekir

Muhalefetin bir bölümünde Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) eş başkanı olarak yaftalamaktan hoşlanan bir kesim var.
BOP, 2004 yılında dönemin Bush yönetimi tarafından ortaya atıldı. Çıkış noktasında kabaca, halkını hiçe sayan Ortadoğu rejimlerine bir doz demokrasi enjekte edip, katılımcılığı artırma, kısıtlı reformların uygulamaya konmasıyla İslamcı radikalizmin kök salmasını engelleme çabası vardı.
AK Parti’nin, Batı tarafından siyasal İslamcı ama demokrat olarak lanse edildiği bir dönemdi. Türkiye “İslamcı rejimlerin reformlarla kendilerini dönüştürebileceğine” örnek olarak gösterildi. Böyle olunca, Türkiye’de siyasi partileri iktidara getiren de iktidardan düşüren de Amerika diye düşünenler yaftayı yapıştırdı.
Ancak BOP dolaşıma girdiği anda rafa kalktı. Bir balondu patladı. Ama kulağa da hoş geldiği için halen daha AK Parti’den BOP eş başkanı diye bahsetmek muhalefeti destekleyenlerin dilinden düşürmediği, ama kanımca içi boş bir eleştiri.
Günümüz için daha gerçekçi bir konumlamanın ise Türkiye’yi TOP (Trump Ortadoğu Projesi) eş başkanı olarak tanımlamaktan geçtiği söylenebilir.
BOP değil TOP
Nedir Trump’ın Ortadoğu projesi? Buradan bir riviyera yapmak tabii ki değil.
ABD Çin’le rekabetine odaklanabilmek için, bölgede görece bir istikrar tutturmak istiyor. Görece ifadesine dikkat. Bugünden yarına Ortadoğu’da dikensiz gül bahçesi beklentisi yok elbette.
ABD’nin görece istikrarlı bölge politikasının merkezinde İsrail’in güvenliği yatıyor.
Gazze sorunu görece yönetilebilir bir noktaya gelsin, bölge ülkeleri de İsrail’e tehdit oluşturmasın istiyor.
Binyamin Netenyahu’nun Katar’a saldırmasından istifade eden Trump, İsrail’i ateşkese razı ederken, Hamas’ı ikna etme misyonunu da Türkiye ile Katar’a yükledi.
Şimdi bu ateşkesin kalıcı olmasını, Gazze’nin de Filistinliler için biraz daha yaşanabilir bir hale gelmesini istiyor. Söylemesi kolay, yapması zor. Para Körfez’de. Kurumsal kapasite ise Türkiye’de.
Ancak Türkiye’nin rolü bir kurguya alet olmasın?
Trump Gazze’nin daha yaşanabilir olmasını isterken İsrail’in Gazze’nin üzerinden elini çekmesini istiyor mu, kuşkulu. Filistinlilerin, kendi topraklarında misafir konumuna düşürülmelerine Türkiye’nin bölgede artan rolüyle payanda olması söz konusu olabilir mi acaba?
Washington’dan gördüğü kabul ve yakınlık karşılığında Ankara, sanki bu sürecin riskleri yokmuş gibi söylemde gereksiz bir atılganlık içinde.
Bir yandan da, “elimizi taşın alına koymaya hazırız, asker de göndeririz,” türünden açıklamaları duyduğumda, "nasılsa olmayacak, o nedenle mi böylesine rahat konuşuluyor" diye düşünmeden edemiyorum.
Zaten ne İsrail ne Mısır ne de Körfez ülkeleri Türkiye’nin artan rolü ve görünürlüğü konusunda memnun duruyor.
İşin Gazze bölümü halen çok ama çok çetrefilli.
Türkiye-Suriye-İsrail üçgeni
Bölge ülkelerinin İsrail’e tehdit oluşturmaması meselesine gelirsek. Mısır, Ürdün, Körfez ülkeleri zaten cepte. Gazze’de yaşanan insanlık dramından sonra Körfez ülkeleri, her denileni yapacak halde olmasalar da İsrail’le hoşnutsuzlukları makul düzeyde tutulabilir.
İran tek başına apayrı bir vaka. Geriye Türkiye ve Suriye kalıyor.
ABD, daha bir yıl öncesine kadar terörist gördüğü, başına ödül koyduğu, ancak kuşkusuz çok önceden temas ettiği Ahmet El Şara’ya yatırım yapıyor.
Şara’dan geçmişini unutmak, meşruiyet vermek ve yaptırımları kaldırma karşılığında İsrail’le güvenlik anlaşması imzalaması isteniyor. İsrail’in muhtemeldir ki maksimalist talepleri nedeniyle henüz böyle bir anlaşmaya imza atılamadı.
İsrail’in güvenliğini sağlama alacak ya da oluşacak denklemi bozmaması sağlanacak diğer bölge gücü Türkiye.
ABD, Türkiye’yi yanında tutabilmek için, “Beşar Esad gitti, bak senin desteklediklerini vakit geçirmeden kabul ettim,” mesajını veriyor.
Diğer yandan da Amerika’nın temsilcileri, başta Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, Suriye’deki silahlı Kürt oluşumun Türkiye’de iktidarın kabulleneceği şekilde tehdit oluşturmayacak bir konumlanmaya sahip olması için taraflar arasında mekik dokuyor.
Washington’la iletişim kanalları açık
Geçmiş yönetimlerden farklı olarak Ankara ile Washington arasında daha iyi işleyen bir iletişim ve bazı konularda ortaklaşma çabası olduğuna kuştu yok. Doğru amaçlar, doğru saikler, doğru yöntemlerin kullanılması durumunda, en azından Suriye’de diyalog olumlu bir sürece evrilebilir.
Öte yandan, Suriye’deki zorluklar, Gazze’nin karmaşası, Netanyahu hükümetinin fütursuz saldırganlığı ile Türkiye’ye şüpheyle yaklaşan Arap ülkelerinin alerjisini hesaba kattığınızda kötümser olmak için de neden çok.
ABD, bölge ülkelerinin İsrail’e tehdit oluşturmaması için çalışırken, Ankara da İsrail’in bölge ülkelerine tehdit olmaması için çalışıldığını savunuyor. Hangi taraf hangi tarafı daha fazla etkileyecek zaman gösterecek.
ABD’nin Ortadoğu’da taşeronu olma riskine de düşmemek gerek. Otoriterler eşittir kötü yönetişim, kötü yönetişim eşittir siyasi ve ekonomik kırılganlık, kırılganlık eşittir; “istediğimi yaptırırım” şeklinde bir denklemi Trump’ın Türkiye’ye yakıştırmadığını ümit etmek gerekir.
İdeolojik saplantılar, kısa dönemli bakış, eşgüdüm eksikliği, ortak aklın kullanılamaması gibi faktörler nedeniyle sürecin kötü yönetiminin de Türkiye’nin sırtına Ortadoğu’da ağır yükler bindirme riskini hesaba katmakta fayda var.
/././
















