T-24 "Köşebaşı + Gündem" -18 Kasım 2025-

 Muğla'da AKP'li Aydın Ayaydın’ın villasının bulunduğu alan için Danıştay’dan durdurma kararı 

Muğla’nın Bodrum ilçesinde 2024 yerel seçimlerinde AKP’den Muğla Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Aydın Ayaydın’ın villasının bulunduğu alanın orman sınırları dışına çıkarılmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararına ilişkin Danıştay tarafından yürütmeyi durdurma kararı verildi.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Göltürkbükü Mahallesi’nde bulunan 117,96 metrekarelik alanın orman sınırları dışına çıkarılmasına yönelik 25 Ocak 2023 tarihli 6739 sayılı Cumhurbaşkanı kararının yürütmesini durdurdu. Karar, bilirkişi tespitleri ve kamu yararı değerlendirmeleri dikkate alınarak oy çokluğuyla alındı.

Ayaydın, 2023 yılında "kişiye özel kıyak" iddialarıyla gündeme gelmiş; villasının tuvalet ve müştemilatının orman alanında kaldığı ve yıkılması gerektiği öne sürülmüştü. Ancak 26 Ocak 2023’te yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla Ayaydın’ın kullandığı 117 metrekarelik bölüm orman dışına çıkarılmıştı.

Söz konusu işleme karşı bir vatandaş tarafından açılan davada Danıştay 8. Dairesi yürütmeyi durdurma talebini önce reddetmişti. Ancak üst kurul, bilirkişi raporundaki tespitlere dikkati çekerek alanın "turizm merkezi sınırları içinde" bulunduğunu ve bu nedenle mevzuata göre orman sınırları dışına çıkarılamayacağı kararını verdi.

Danıştay’ın kararında, idarenin 117,96 metrekarelik küçük bir bölümün orman sınırları dışına çıkarılması için somut bir kamu yararı ortaya koyamadığı vurgulandı. Ayrıca işlemin "kişiye özel nitelik taşıdığına" dair güçlü emareler bulunduğu belirtildi. Bilirkişi tespitleri, mevzuat hükümleri ve kamu yararı değerlendirmelerini birlikte ele alan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Cumhurbaşkanı kararının uygulanması hâlinde telafisi güç zararlar doğabileceği kanaatine vardı ve işlemi açıkça hukuka aykırı buldu. Üst kurul, böylece Danıştay 8. Dairesi’nin önceki ret kararını kaldırarak yürütmeyi durdurma kararı verdi. Karar oy çokluğuyla alınırken iki üye karşı oy kullandı. 

***

 TFF’nin bahis soruşturmasında “polis temsilci” krizi -Tolga Şardan- 

Halen emniyet teşkilatında görev yapan ve aynı zamanda ülke genelindeki futbol maçlarında müsabaka güvenliğini sağlamaktan sorumlu TFF temsilcisi sıfatını taşıyan bazı polis müdürleri bahis oynadıkları gerekçesiyle kara listede!

tff

Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) başlattığı bahis soruşturması, ilk günlerdeki hızını kaybetmiş görünüyor.

Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu’nun bizzat kamuoyuna duyurduğu bahis soruşturmasında gün geçtikçe bazı çelişkiler tartışmalar eşliğinde gündeme geliyor.

Önce TFF’nin “bahis oynadıkları” gerekçesiyle haklarında disiplin kuralı işlettiğini açıkladığı kimi futbolcuların gerçekte bahis oynamadıklarının ortaya çıkması tepkiye neden oldu.

Beşiktaş’ın iki futbolcusu Necip Uysal ve Ersin Destanoğlu, hatalı ya da eksik işlenen veri sebebiyle mağdur oldular.

TFF yönetimi, bahis oynadıkları gerekçesiyle Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na gönderdiği hakemleri ve futbolcuları listeler halinde açıkladı.

Sıra geldi, TFF kurullarında görev alan üyelere, yine kurulların kadrosundaki maaşlı profesyonellere, kulüplerin eski ve yeni yöneticilerine, spor adamlarına.

TFF’nin bahis dosyasını açmasından sonra geçen hafta ilginç bir gelişme yaşandı. Önce gazeteci Atilla Türker, TFF’nin futbol maçlarında görevlendirdiği TFF temsilcilerinden 45’nin bahis dosyasına girdikleri gerekçesiyle TFF yönetiminin talebi doğrultusunda istifa ettiklerini duyurdu.

Peşinden yine gazeteci Cemal Ersen, hakemleri ve futbolcuları listeler halinde açıklayan TFF yönetiminin, TFF temsilcilerinin isimlerini neden açıklamadığı sorusunu gündeme getirdi.

Ersen, sorduğu soruda söz konusu isimlerin devlette bürokrat olarak görev yapmalarından kaynaklanan sıkıntının altını çizdi.

Polis kökenli TFF temsilcileri!

İki meslektaşın kaldığı yerden ben devam edeyim.

TFF’da temsilciler konusunda baş gösteren krizin sebebi, aynı zamanda emniyet teşkilatında aktif görevdeki üst düzey polis müdürleri!

Evet yanlış okumadınız.

Halen emniyet teşkilatında görev yapan ve aynı zamanda ülke genelindeki futbol maçlarında müsabaka güvenliğini sağlamaktan sorumlu TFF temsilcisi sıfatını taşıyan bazı polis müdürleri bahis oynadıkları gerekçesiyle kara listede!

Bu satırları yazarının da büyük bölümünü tanıdığı polis kökenli TFF temsilcileri arasında halen il emniyet müdürü olanlar var. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki Polis Teftiş Kurulu Başkanlığı’nda görevli polis başmüfettişleri var. İl emniyet müdürlükleri ve merkez teşkilatında yönetici konumunda olanlar var.

Gazeteci Türker’in belirttiği istifa ettirilen 45 TFF temsilcisi içindeki yaklaşık 30 kişinin, işte bu polis müdürlerinden olduğu ifade ediliyor.

İsimleri kulislerde dolaşıyor ancak resmi açıklama yapılmadığı için isim vermiyorum şimdilik.

TFF’deki krizin sebebi bu tablo. Tablonun şöyle bir durumu da mevcut. Şöyle ki; TFF ilk açıklamasından itibaren bahis oynayan hakemler ve futbolcuları kamuoyunun önünde tartıştı.

Bu kişiler haklarında henüz bir yargı kararı olmaksızın suçlu gösterildi. Kendilerinin bahis oynamadığını belgelerle ispat edenler -eksik verilerin işlenmesi sonucunda- konu dışı kaldı.

Aynı durum TFF temsilcileri çerçevesinde de yaşandığında; devletin polis teşkilatının üst düzey yöneticileri benzer tabloyu yaşayacak. Resmi üniformayı giyen teşkilatın personeli deyim yerindeyse bahis lekesiyle anılacak. Hem teşkilatta hem de görev yaptıkları kentlerde.

Bu sebeple şimdi TFF yönetimi kara kara düşünüyor. TFF temsilcilerini PFDK’ya sevk etseler bir türlü, sevk etmeseler başka türlü sonuç çıkacak.

Yeri gelmişken, bahis oynadığı ifade edilen polis müdürlerinin hepsi istifa etmiş değil. Bazıları henüz süreci takip ediyor.

Tabii bu işin bir de emniyet teşkilatı boyutu olacak. Emniyet Genel Müdürlüğü, her ne kadar yasal olsa da bahisle ilgili söz konusu personel için idari soruşturma açabilecek.

Savcılık açıklamasının anlamı

Kaldı ki bahis soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, pazar akşam saatlerinde önemli bir açıklama yaptı. Başsavcılık, bahis soruşturma sırasında sadece TFF’nin bildirdiği isimler ve bilgiler ile yetinilmediğini vurguladı.

Hakemlerin mal varlıklarının, birbirleriyle ve şüpheli olduğu değerlendirilen başka kişilerle irtibatlarının araştırıldığının altını çizen başsavcılık; özellikle hakemlerin kendi yönettikleri maçlara yasa dışı şekilde yurt dışından bahis oynayıp oynamadıklarının araştırıldığına, oluşturulan ve her gün yeni bir verinin işlendiği büyük bir bilgi havuzundan kontrollerin yapıldığına dikkati çekti.

Savcılığın son açıklamasına bakıldığında; şüphelilerin süreçten pek de kolay sıyrılamayacakları anlaşılıyor. Ayrıca savcılık aynı açıklamada sadece hakemler ve futbolcular değil, önümüzdeki günlerde TFF içinden -örneğin yöneticiler, temsilciler gibi- farklı konumdaki isimlere detaylı soruşturma açılma olasılığının sinyalini verdi.

Bu durumda, TFF’nin isimlerini açıklama konusunda tereddüt yaşadığı aralarında üst düzey polis müdürlerinin de yer aldığı TFF temsilcilerinin savcılık soruşturmasına alınması gündeme gelecek doğal olarak.

Emniyet Genel Müdürlüğü ise -yaşanan birçok olaydaki gibi- sessizliğini koruyor şimdilik.

Temsilciler neden polisten seçiliyor?

Peki, TFF’de neden polis müdürleri temsilci oluyor?

Sebebi şu; polis kökenli TFF temsilcileri, federasyonca kendilerine görev verilen maçların oynandığı kentlerde, müsabakalar için alınan saha içi ve dışındaki güvenlik önlemlerinde meslektaşlarıyla daha kolay koordine olabiliyor. Güvenlik önlemini almaktan sorumlu polis kuvvetlerine komuta eden yerel polis amir ve müdürleriyle kurulan kolay diyaloglar sayesinde saha içi ve dışı olaylara müdahale daha etkin gerçekleşebiliyor.

Tabii TFF temsilcileri, yerine getirdikleri görev karşılığında kişisel bütçelerine destek olmak amacıyla TFF’den maç başı ücret alıyorlar.

Doğrusunu isterseniz, uygulama gayet mantıklı. Ancak işin içine insan unsuru girince, işin rengi bir anda değişebiliyor maalesef.

TFF’nin hemen her biriminde olduğu gibi temsilci olabilmek amacıyla da torpil gerekiyor!

Evvelden TFF kamuoyu duyurusu yaparak talepleri alır, dostlar alışverişte görsün misali sınav yapardı. Elbette torpil o zaman da vardı. Ama şimdi artık başvuru talebi alma uygulamasından da vazgeçildi. Adamını bulan TFF temsilcisi olabiliyor artık.

Kurulun başındaki isim

Yeri gelmişken aynı süreçle ilgili bir bilgi daha vereyim.

Halen TFF Temsilciler Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Şerafettin Bural emekli emniyet müdürü. Aynı zamanda kariyerinin önemli bir bölümünü mali suçlarla mücadelede geçirdi. Ankara ve İzmir Emniyeti’nde KOM Şube Müdürlüğü’nün yanı sıra Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Başkanlığı’nda Mali Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürü idi.

Hem de Sadettin Tantan’ın İçişleri Bakanlığı döneminde!

Ayrıca halen görevdeki TFF Temsilciler Kurulu’nun yönetiminde üçü emekli biri halen görevde dört üst düzey polis müdürü görevde.

TFF Başkanı Hacıosmanoğlu’nun bahis soruşturmasında süreci 2. Başkan Vekili Fuat Göktaş, Genel Sekreter Abdullah Ayaz ve TFF Temsilciler Kurulu başkanı Şerafettin Bural’la yürüttüğü kaynaklarca ifade ediliyor.

/././

 İğrenç ağ… şantaj ve susturma dünyası!-Umur Talu- 

ABD’de sanatçısı bilinmeyen bir heykel, Trump ile Epstein’ı yan yana, el ele gösteriyor. Ana fikrimiz bir de şu olabilir: Henüz heykel, dosya, haber filan pek olmasa da, acaba şu ya da tam da bu ülkede, “şantaj” meseleleri nasıl yürüyor, nelere yol açıyor ve asıl sizin hayatınızı nasıl etkiliyor?

Trump ile Epstein heykelTrump ile Epstein'ın el ele olduğu "Sonsuza Dek En İyi Dostlar" isimli, anonim bir yaratıcı tarafından yapılan heykel

Muhtemelen izliyorsunuzdur: ABD’de “yeniden” patlayan “Epstein, pedofili ağı” dosyaları!

Hayata neredeyse sıfırdan başlayıp ilişkiler ağıyla, sivri ve sinsi zekasıyla büyük varlık, ada, uçaklar sahibi olan; cezaevinde “intihar ettiği” söylenen şahsın kurduğu “ulusal, uluslararası, yüksek düzey” çocuk istismarı şebekesi.

ABD’nin halihazırdaki başkanına da onun geçmişine de, önceki başkan ya da üst düzey devlet görevlilerine, siyaset, sanat ve akademi dünyasına, başka ülkelere, belki Ankara’ya bile uzanmış bir ağ.

Çocuk yaşta kızların istismarı, köleleştirilmesi, ünlülere sunulması elbette bu iğrençliğin kirli ana damarı. Ama başka şeyler de var.

ABD’de Demokrat Parti’nin 2 bin küsur “Epstein elektronik postası”nı açıklamasından sonra muhtemelen tüm dosya açılacak. Yıllar süren bu iğrençlik geride onca iz, onca şüphe, onca öfke dışında elbette küçük yaşlarda istismar edilmiş onca kurban bıraktı. Ve çok sayıda da “şaibeli ölüm!”

“Ağ içindeki bir başka önemli ağ” ise, Epstein’ın yabancı istihbarat servisleriyle kurduğu ilişkiler ve hem ABD’de, hem ABD’deki üst düzey politikacılara karşı oluşturulmuş şantaj videoları, belgeleri…

Rusya ve Putin de var muhtemelen ama ilk sırada İsrail ve Mossad var. Epstein’ın, “kan bağı” da olan İsrail’e, istihbarat ağına çok sayıda ABD yöneticisiyle ilgili bilgi, belge, kayıt verdiği kuvvetli bir şüphe. Kimilerinin İsrail’den çok İsrailci tavrının arkasında ise böyle bir “şantaj ağı” olduğu de o şüphenin doğal parçası.

İsrail’in eski savunma bakanı ve başbakanı Ehud Barak’la özel ilişkileri olan ve onu da Mossad’ın önemli isimlerinden Yoni Koren’i de evinde ağırlamış olan Epstein, ayrıca İsrail güvenlik şirketlerinin çeşitli ülkelerde iş yapabilmesinde de aracılık yapmıştı.

Bir İsrail güvenlik şirketi “evinize” girdiğinde, artık “Mi casa su casa” yani “Evim, evindir” oluyor zaten! Bunları sadece ABD açısından yazdığımı düşünmüyorsunuz, eminim. Bir de kendi ülkeniz, ülkemiz var. Kendi evimiz yani!

O dosyalardan birinin ucu da Ankara’daki, Bahçeli’nin deyişiyle “çok bilmiş ve başka ülkelerin iç işlerine karışan” ABD elçisine, yani Suriye Özel Temsilcisi olan şahsa da ulaşıyor ama belki de Ankara ve Türkiye  ondan ibaret değil.

“Casusluk” ülkemizde çok ilgi ve suçlama çeken bir konu ya, bakalım ABD’de Epstein ağı-Mossad gibi mevzulardan ne çıkacak? Hele Epstein’ın “pedofili trafiği”ndeki sağ kolu Bayan Maxwell’in, bir zamanların İngiliz-Amerikan medya imparatoru ve İsrail devletinin müridi Robert Maxwell’in kızı da olduğu düşünülürse! Ya, bir de medya ve haberleri var.

Yukarıda “ağda çok sayıda şaibeli ölüm” diye yazmıştım. İlginizi çekerse isimleri de vereyim. Elbette isimler bize bir şey ifade etmeyebilir ama, ağdaki bağları ve peş peşe ölümler dünya, ABD ve memleket hakkında “komplocu” fikirlerimizi besleyebilir! Öyle ya, nice siyasetçi, eski başkan, yeni başkan, diplomat, bürokrat, iş insanı, sanatçı ağa takılmış.

Ölüm zinciri belki de 40 yıl önce başlamış. Vergi cambazı Schapiro silahla öldürülüyor ve Epstein onun yerini alarak yükselişine başlıyor.

Sonrası hep “dosya”yla ilgili; Epstein’ın da 2019’da hücresinde “intihar” ettiğini, kardeşinin “öldürüldü” dediğini ve hücre arkadaşı Reyes’in bu “intihar”dan bir gün önce başka hücreye transfer edilip bir yıl kadar sonra “Covid’den” öldüğünü unutmadan!

2006’da “seks trafiği”nin aktörlerinden Eppinger Sr. dünyaya veda ediyor, biraz tuhaf şekilde. 2014’te Epstein’ın uşağı ve kara kutularından birini teslim eden Rodriguez 13 ay cezaevi ikametinin ardından “hastalanıp” ölüyor. 2017, eski “seks kölesi” Leigh Patrick’ın “aşırı doz”dan öldüğü yıl. Bir başkası, Carolyn Andriano da aynı iddiayla 2023’de ölü bulunacak.

2016’da dosyayla ilgilenmiş gazeteci Wendy Leigh Londra’da “intihar” ediyor. Aynı yıl, MIT üniversitesinin parlak Yapay Zekacısı, Epstein’a iş yapmış Minsky’nin belki de “yaşlılıktan” ölümü var.

Epstein’ı didikleyen dedektif Recarey, önemsiz görülen bir hastalıkla, 2018’de ölüyor. 2019’da sıra, ağın finansçılarından sayılan bankacı Bowers’ın evinde asılı bulunmasında… 2020’de, FBI’ya konuşmaya başlayan film prodüktörü Bing’in 27’inci kattan atlayıp ölmesi var.

Finansçı Hoffenberg, Epstein-Mossad ile video-şantaj itiraflarında bulunduğu sırada 2022’de ölü bulunuyor. Yine aynı yıl, Epstein’ı daha önce kurtarmış olan avukatlardan Star da. Belki yaşlılıktan! Bir başka avukatı Black de bu yıl sizlere ömür.

Aynı yılın önemli bir “kaybı” da, Fransız manken ajansı sahibi, “pedofili trafiği”nde Epstein’ın “tedarikçisi” denen Brunel’in hücresinde “intiharı”yla… Kameraların çalışmadığı bir sırada! Unutmadan; “pedofili trafiği”nde adı geçen Clinton’un, kendi gibi dosyada yer alan eski danışmanı Middleton evinde asılı bulunuyor.

New York emniyeti eski dedektifi ve Epstein konulu kitap yazarı Connoly, 2023’te biraz şüpheli biçimde… Ve dosyadaki çok bilginin kaynağı, yine “eski seks kölesi” ve Prens Andrew’u suçlamış Virginia Roberts bu yıl “intihar” sonucu sessizleşiyor!

Yine dosyalarda adı geçenlerden eski New Mexico Valisi Richardson ve ünlü fizikçi Stephen Hawking de “aralarından” ayrılıyor.

Bir de bir “belgesel” etrafındaki dört ismin ölümü: Avicii, Chester Bennigton, Chris Cornell ve ünlü şef Anthony Bourdain. Hepsi çocuk trafiğini konu alan “The Silent Chid” yani “Sessiz Çocuk” veya “Susturulan Çocuk” diyelim, belgeseliyle bağlantılı. Onlar ölüyor, belgesel de öldürülüyor muhtemelen.

Bazı Cumhuriyetçi parlamenterler de Demokrat Partililer gibi “Hepsi açıklansın” safına geçince, imzalar tamamlanınca, Trump da “Bütün Cumhuriyetçiler açıklanmasını desteklesin. Saklanacak bir şey yok. Bu delilerin işi” filan dedi. Tam da binlerce kişi Beyaz Saray önünde “Pedofil” diye bağırırken.

ABD’de sanatçısı bilinmeyen bir heykel, Trump ile Epstein’ı yan yana, el ele gösteriyor. Ana fikrimiz bir de şu olabilir: Henüz heykel, dosya, haber filan pek olmasa da, acaba şu ya da tam da bu ülkede, “şantaj” meseleleri nasıl yürüyor, nelere yol açıyor ve asıl sizin hayatınızı nasıl etkiliyor? Varsa tabii: Yani şantaj varsa ya da sadece kendinize ait, sadece kendinizin belirlediğini sandığınız bir hayatınız varsa!

Not: Geçen temmuzda Oregon Senatörü, Mali İşler Komisyonu Üyesi Ron Wyden, dosyalardan çıkardığı bir sonucu (ve iddiayı) Trump’ın adını anmadan da olsa şöyle ifade etmişti: “Epstein’ın hesaplarında 4 bin 725 adet para transferi yapılmış görünüyor. Bunlar en az 1,1 milyar dolar tutarında.  Epstein çok sayıda (şaibeli) Rus bankasını seks trafiğinde kullanmış. Hedeflediği (genç) kadınların birçoğu Rusya, Belarus, Türkiye ve Türkmenistan’dan.”

/././

 Türkiye, TOP (Trump Ortadoğu Projesi) eş başkanı -Barçın Yinanç- 

Geçmiş yönetimlere oranla Ankara ile Washington arasında Ortadoğu konusunda daha kapsamlı bir iletişim ve ortaklaşma çabası var. Ancak ABD’nin bölgesel taşeronu olma riskine de düşmemek gerek. Otoriterler eşittir kötü yönetişim, kötü yönetişim eşittir siyasi ve ekonomik kırılganlık, kırılganlık eşittir “istediğimi yaptırırım” şeklinde bir denklemi Trump’ın Türkiye’ye yakıştırmadığını ümit etmek gerekir

erdoğan netanyahu trump

Muhalefetin bir bölümünde Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) eş başkanı olarak yaftalamaktan hoşlanan bir kesim var. 

BOP, 2004 yılında dönemin Bush yönetimi tarafından ortaya atıldı. Çıkış noktasında kabaca, halkını hiçe sayan Ortadoğu rejimlerine bir doz demokrasi enjekte edip, katılımcılığı artırma, kısıtlı reformların uygulamaya konmasıyla İslamcı radikalizmin kök salmasını engelleme çabası vardı. 

AK Parti’nin, Batı tarafından siyasal İslamcı ama demokrat olarak lanse edildiği bir dönemdi. Türkiye “İslamcı rejimlerin reformlarla kendilerini dönüştürebileceğine” örnek olarak gösterildi. Böyle olunca, Türkiye’de siyasi partileri iktidara getiren de iktidardan düşüren de Amerika diye düşünenler yaftayı yapıştırdı.

Ancak BOP dolaşıma girdiği anda rafa kalktı. Bir balondu patladı. Ama kulağa da hoş geldiği için halen daha AK Parti’den BOP eş başkanı diye bahsetmek muhalefeti destekleyenlerin dilinden düşürmediği, ama kanımca içi boş bir eleştiri.

Günümüz için daha gerçekçi bir konumlamanın ise Türkiye’yi TOP (Trump Ortadoğu Projesi) eş başkanı olarak tanımlamaktan geçtiği söylenebilir.

BOP değil TOP

Nedir Trump’ın Ortadoğu projesi? Buradan bir riviyera yapmak tabii ki değil.

ABD Çin’le rekabetine odaklanabilmek için, bölgede görece bir istikrar tutturmak istiyor. Görece ifadesine dikkat. Bugünden yarına Ortadoğu’da dikensiz gül bahçesi beklentisi yok elbette. 

ABD’nin görece istikrarlı bölge politikasının merkezinde İsrail’in güvenliği yatıyor. 

Gazze sorunu görece yönetilebilir bir noktaya gelsin, bölge ülkeleri de İsrail’e tehdit oluşturmasın istiyor.

Binyamin Netenyahu’nun Katar’a saldırmasından istifade eden Trump, İsrail’i ateşkese razı ederken, Hamas’ı ikna etme misyonunu da Türkiye ile Katar’a yükledi.

Şimdi bu ateşkesin kalıcı olmasını, Gazze’nin de Filistinliler için biraz daha yaşanabilir bir hale gelmesini istiyor. Söylemesi kolay, yapması zor. Para Körfez’de. Kurumsal kapasite ise Türkiye’de. 

Ancak Türkiye’nin rolü bir kurguya alet olmasın?

Trump Gazze’nin daha yaşanabilir olmasını isterken İsrail’in Gazze’nin üzerinden elini çekmesini istiyor mu, kuşkulu. Filistinlilerin, kendi topraklarında misafir konumuna düşürülmelerine Türkiye’nin bölgede artan rolüyle payanda olması söz konusu olabilir mi acaba?

Washington’dan gördüğü kabul ve yakınlık karşılığında Ankara, sanki bu sürecin riskleri yokmuş gibi söylemde gereksiz bir atılganlık içinde. 

Bir yandan da, “elimizi taşın alına koymaya hazırız, asker de göndeririz,” türünden açıklamaları duyduğumda, "nasılsa olmayacak, o nedenle mi böylesine rahat konuşuluyor" diye düşünmeden edemiyorum. 

Zaten ne İsrail ne Mısır ne de Körfez ülkeleri Türkiye’nin artan rolü ve görünürlüğü konusunda memnun duruyor. 

İşin Gazze bölümü halen çok ama çok çetrefilli.

Türkiye-Suriye-İsrail üçgeni

Bölge ülkelerinin İsrail’e tehdit oluşturmaması meselesine gelirsek. Mısır, Ürdün, Körfez ülkeleri zaten cepte. Gazze’de yaşanan insanlık dramından sonra Körfez ülkeleri, her denileni yapacak halde olmasalar da İsrail’le hoşnutsuzlukları makul düzeyde tutulabilir.

İran tek başına apayrı bir vaka. Geriye Türkiye ve Suriye kalıyor.

ABD, daha bir yıl öncesine kadar terörist gördüğü, başına ödül koyduğu, ancak kuşkusuz çok önceden temas ettiği Ahmet El Şara’ya yatırım yapıyor.

Şara’dan geçmişini unutmak, meşruiyet vermek ve yaptırımları kaldırma karşılığında İsrail’le güvenlik anlaşması imzalaması isteniyor. İsrail’in muhtemeldir ki maksimalist talepleri nedeniyle henüz böyle bir anlaşmaya imza atılamadı.

İsrail’in güvenliğini sağlama alacak ya da oluşacak denklemi bozmaması sağlanacak diğer bölge gücü Türkiye. 

ABD, Türkiye’yi yanında tutabilmek için, “Beşar Esad gitti, bak senin desteklediklerini vakit geçirmeden kabul ettim,” mesajını veriyor. 

Diğer yandan da Amerika’nın temsilcileri, başta Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, Suriye’deki silahlı Kürt oluşumun Türkiye’de iktidarın kabulleneceği şekilde tehdit oluşturmayacak bir konumlanmaya sahip olması için taraflar arasında mekik dokuyor.

Washington’la iletişim kanalları açık

Geçmiş yönetimlerden farklı olarak Ankara ile Washington arasında daha iyi işleyen bir iletişim ve bazı konularda ortaklaşma çabası olduğuna kuştu yok. Doğru amaçlar, doğru saikler, doğru yöntemlerin kullanılması durumunda, en azından Suriye’de diyalog olumlu bir sürece evrilebilir.

Öte yandan, Suriye’deki zorluklar, Gazze’nin karmaşası, Netanyahu hükümetinin fütursuz saldırganlığı ile Türkiye’ye şüpheyle yaklaşan Arap ülkelerinin alerjisini hesaba kattığınızda kötümser olmak için de neden çok.

ABD, bölge ülkelerinin İsrail’e tehdit oluşturmaması için çalışırken, Ankara da İsrail’in bölge ülkelerine tehdit olmaması için çalışıldığını savunuyor. Hangi taraf hangi tarafı daha fazla etkileyecek zaman gösterecek. 

ABD’nin Ortadoğu’da taşeronu olma riskine de düşmemek gerek. Otoriterler eşittir kötü yönetişim, kötü yönetişim eşittir siyasi ve ekonomik kırılganlık, kırılganlık eşittir; “istediğimi yaptırırım” şeklinde bir denklemi Trump’ın Türkiye’ye yakıştırmadığını ümit etmek gerekir.

İdeolojik saplantılar, kısa dönemli bakış, eşgüdüm eksikliği, ortak aklın kullanılamaması gibi faktörler nedeniyle sürecin kötü yönetiminin de Türkiye’nin sırtına Ortadoğu’da ağır yükler bindirme riskini hesaba katmakta fayda var.

/././

BİRGÜN "Gündem" -16 Kasım 2025-

 Rektör Bey’in banyosu olacak -İsmail Arı- 

TOKİ, Dicle Üniversitesi’ne 123 milyon TL’ye yeni rektörlük binası yapacak. Eski AKP Milletvekili Oya Eronat'ın kardeşi olan Rektör Kamuran Eronat’ın odasında banyo da olacak. Ayrıca bir de protokol yemekhanesi yapılacak.

AKP döneminde makam odalarına banyo yapılması neredeyse bir gelenek haline geldi. Bunun son örneğine de Diyarbakır’daki Dicle Üniversitesi için imza atıldı.

Maraş merkezli depremlerde ağır hasar gören Dicle Üniversitesi Rektörlük binası alınan yıkım kararıyla yıkıldı. Ardından yeni rektörlük binası yapmak için harekete geçildi. Kamu İhale Bülteni’nde yer alan bilgilere göre, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) 15 Eylül 2025’te, “Diyarbakır’daki Dicle Üniversitesi Rektörlük Hizmet Binası İnşaatı ile Altyapı ve Çevre Düzenlemesi İşi” adı altında bir ihale düzenledi. İhaleyi Serba Taahhüt Yapı İnşaat Şirketi’nin 123 milyon 456 TL bedelle aldığı açıklandı ve 30 Ekim’de TOKİ ile şirket arasında sözleşme imzalandı.

Rektörlük binasının tamamlanması için 400 gün süre verildi. İhale dosyasında yer alan bilgilere göre, Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kamuran Eronat’ın makam odasının arkasında dinlenme odası ile banyo da yapılacak. Ayrıca rektörlük binasında yemekhanenin dışında bir de ayrıca protokol yemekhanesi yer alacak.

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2024’ün Ağustos ayında, eski AKP Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın kardeşi Prof. Dr. Kamuran Eronat’ı, Dicle Üniversitesi Rektörlüğü’ne atamıştı. Rektörlük koltuğuna oturan Prof. Eronat’ın eşinin kız kardeşi Gelevuj Akkoç’u üniversite bünyesindeki Yapı Dairesi Başkanlığı’na atadığı ortaya çıkmıştı.

BALDIZINI ATAMIŞTI

Kamuran Eronat, atama kararını şu sözlerle savunmuştu: “Baldızım uzun yıllardan beri Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü bünyesinde mimarlık yapıyordu. Ancak üniversitedeki hizmetler büyük oranda aksadığı için baldızımı atamak zorunda kaldım. Ona ayrıcalık tanımadım. Maalesef üniversitedeki işler çok aksıyordu. Buradaki işlerin hızlı çözümü için böyle bir atama yaptık. Ben hocalık yaparken de yapı dairesinden şikâyetçiydim; çünkü tuvaletler bozulduğunda uzun süre yapılmazdı. Yani hizmet yoktu. İşler ağır aksak ilerliyordu; bu düşünceyle atamayı yaptık.”

***

 2. Başkan hakkında şok iddia: Antalyaspor küme düşürülebilir 

Türkiye futbolu bahis konusuyla çalkalanmaya devam ediyor. Antalyaspor 2. Başkanı Emrah Çelik’in kendi takımının maçlarına yüksek meblağlarla bahis oynadığı iddiasıyla yeni bir boyut kazandı. İddialar ispatlanırsa Antalyaspor'a küme düşme cezası verilebilir.

Bahis iddialarının ardı arkası kesilmiyor. Başlangıçta hakemler ve futbolcular üzerinden yürüyen incelemeler, federasyonun elindeki belgelerin çoğalmasıyla hızla genişledi. Şimdi ise iddiaların odağında bir kulüp yöneticisi var: Antalyaspor’un 2. Başkanı Emrah Çelik.

Soruşturma kapsamında elde edildiği iddia edilen belgelere göre Çelik, görev yaptığı dönemde yalnızca futbol camiasıyla yakın temasta olmakla kalmadı; kendi kulübünün maçlarında yüksek meblağlarla tam skor bahisleri oynadı. 3 Mart 2023 tarihinde Kayserispor – Antalyaspor maçının 4-0 biteceğine oynadığı bahis kuponu üzerinden 475 bin TL kazanç sağladığı ifade ediliyor.

SKANDALI İCRA DOSYASI PATLATTI

Bahis trafiği, süregelen federasyon incelemesinden bağımsız bir şekilde, bambaşka bir uyuşmazlık üzerinden ortaya çıktı. 2024 Eylül tarihli bir habere göre, Emrah Çelik’in sahibi olduğu Emrah Çelik Turizm Taşımacılık A.Ş., Antalya’da bir İddaa bayisi işleten S.B. hakkında 2 milyon TL’lik icra takibi başlattı.

Ne var ki borcu reddeden S.B., mahkemeye sunduğu belgelerle yalnızca borç iddiasını çürütmekle kalmadı; Türk futbolunun son yıllardaki en ağır skandallarından birinin kapısını araladı. Mahkeme dosyasına giren belgeler arasında: WhatsApp konuşma kayıtları, 2 milyon 424 bin TL’lik banka dekontları, Şirket hesabından yapılan planlı ve açıklamalı para transferleri yer alıyor.

Bu belgelerdeki notlar ile para akışı, “borç ilişkisi” değil; sistematik ve yüksek hacimli bir bahis trafiği olduğuna işaret ediyor. Dosyaya giren WhatsApp yazışmaları, bu bahis düzeninin yalnızca alışıldık bir kupon oynama meselesi olmadığını gösteriyor. Mesaj içerikleri, tam skor bahisleri için kullanılan şifreli bir dil taşıyor:

“2-1’ler 50, 2-2’ler 10”

“2-1’ler 50 bin, 2-0’lar 10 bin”

“2-1’ler 50, diğerleri 10”

Bu ifadeler, kulüp yöneticisinin düzenli şekilde tam skor bahisleri verdiğini ve yüksek tutarların farklı kodlarla iletildiğini ortaya koyuyor.

İddialara göre Çelik, bahis oynamak istediğinde maçları WhatsApp üzerinden iletiyor, gönderdiği paraları şirket hesabından “borç verme” notuyla aktarıyor, kazançların ise şahsi hesabına yatırılmasını talep ediyordu. Yalnızca bir ay içinde yaklaşık 2,8 milyon TL’lik bahis oynadığı belirtiliyor. Tek bir maç için yatırdığı tutarın 600 bin TL’ye kadar çıktığı iddialar arasında. İddialar ispatlanırsa Antalyaspor'a küme düşme cezası verilebilir.

***

 Bakanlık 2 çocuk giyim markasını ifşa etti: Ürünler için toplatma kararı 

Ticaret Bakanlığı’nın denetimleri sonucunda Snow Kids ve Badr markalarına ait iki çocuk giyim ürününün sağlık açısından risk taşıdığı tespit edilerek Güvensiz Ürün Bilgi Sistemi’ne kaydedildi; ürünler için yasaklama ve toplatma süreci başlatıldı. https://www.birgun.net/haber/bakanlik-2-cocuk-giyim-markasini-ifsa-etti-urunler-icin-toplatma-karari-669188

***

Evrensel "Köşebaşı + Gündem" -16 Kasım 2025-

  25 Kasım’dan bizlere miras: Faşizme karşı direnen Kelebekler -Berfin Ceren ERGİN / Çisem ALP 

NKÜ İnsan Hakları ve Kadın Araştırmaları Topluluğu

“Belki de bize en yakın şey ölüm fakat bu beni korkutmuyor, haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz.” (Maria Teresa Mirabal)

“Bunca acıyla dolu ülkemiz için yapılacak her şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı, kollarını kavuşturup oturmak ise çok üzücü.” (Minerva Argentina Mirabal)

“Çocuklarımızın, bu yoz ve zalim sistemde yetişmesine izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyimi vermeye hazırım, gerekirse hayatımı da.” (Patria Mercedes Mirabal)

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü her yıl olduğu gibi bu yıl da dünyanın ve Türkiye’nin birçok yerinde genç kadınların, işçi ve emekçi kadınların, ev emekçisi kadınların bulundukları her alanda sokağa dökülüp taleplerini haykırdıkları bir gün olacak. Zaten kadınlar yaşantılarının her noktasında; okullarında, kampüslerinde cinsel tacizlere karşı, ev içinde ev içi şiddet ve emek sömürüsüne karşı, işyerlerinde mobbinglere, tacizlere, işten atılmalara karşı ve eşit işe eşit ücret talepleri için devamlı bir mücadele içerisinde.

Bugün 25 Kasım’ı bize miras bırakan Mirabal Kardeşler’in faşist diktatör Trujillo’ya karşı mücadelelerinden bahsedelim: Yer Dominik Cumhuriyeti. 1930'da ülke yönetimini ele geçiren Rafael Trujillo faşist diktatörlük yönetimini sürdürüyordu. Dominik Cumhuriyeti'nin Cibas bölgesinde dünyaya gelen ve Mirabal Kardeşler olarak tanınan üç kız kardeş Patria, Minerva ve Maria Teresa Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele veriyordu. Patria 1960 yılının haziran ayında 14 Haziran Hareketi’ni (Movimiento 14 de Junio) kurdu ve diğer kız kardeşler de bu harekete katıldı. Trujillo yönetimine karşı insan hakları ve demokrasi için mücadelede simgeleşen kadınlar diktatörlük tarafından defalarca tutuklandı, mal varlıklarına el konuldu. Bunlarla yetinmeyen Trujillo bir halk konuşmasında, “Ülkenin en büyük iki sorunu kilise ve Mirabal Kardeşlerdir.” diyerek Mirabal Kardeşleri açıktan hedef gösterdi. Bu konuşmadan sadece 23 gün sonra, hapishanedeki eşlerini ziyaretten dönen üç kız kardeş 25 Kasım 1960’ta, diktatörlüğün polislerince tecavüz edilip uçurumdan aşağı atılarak öldürüldü. Bu cinayet resmi kayıtlara “trafik kazası” olarak geçti.

Mirabal Kardeşlerin öldürülmesinden bir yıl sonra Trujillo karşıtı hareket, diktatörlüğün sona ermesini sağladı. Özgürlük ve kadın hakları için verdikleri mücadele, dünyada ve Türkiye'de insan hakları savunucuları ve kadın hareketleri için bir sembol haline geldi. 1981 yılında Kolombiya’nın Bogotá şehrinde bir araya gelen Latin Amerikalı ve Karayipli Kadınlar Kongresi’nde, Mirabal Kardeşlerin katledilmelerinin yıl dönümü olan 25 Kasım tarihi, kız kardeşlerin anısına “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edildi. Latin Amerika’nın ilerici kadınlarının bu kararı, aslında faşist diktatörlüklerin şiddetine karşı kadınlar cephesinden bir mücadele ilanıydı. Mirabal Kardeşlerden birinin kod adının “Kelebek” olmasından da esinlenerek; o günden sonra üç kız kardeş gerek Dominik’te gerek dünyada “Kelebekler” adıyla anıldılar. Sonrasında, 1999 yılında Birleşmiş Milletler 25 Kasım'ın “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü” olarak benimsenmesini kararlaştırdı.

Dönemin iklim nasıldı?

Kelebekler’in antifaşist mücadele yürüttüğü dönemin ABD yanlısı faşist diktatörü Rafael Leónidas Trujillo, üylkenin ABD işgali altında bulunduğu 1916-1924 yılları arasında ABD Deniz Piyadeleri tarafından eğitildi.1930'da Başkan Horacio Vasquez’i bir askerî darbeyle devirerek iktidarı ele geçirdi. Hızla tüm siyasi partileri kapatarak her türlü muhalefet, sendika ya da öğrenci hareketini yasakladı. Hükümet karşıtlarını ya tutukluyor ya da faili meçhul cinayetlere kurban ediyordu. “La 40” adlı hapishanede muhaliflere işkenceler uyguladı. 37’ yılında 15-30 bin Haitili toprak işçisini soykırımla katletti. Trujillo, iktidarı boyunca yaklaşık 50 bin kişinin ölümüne sebep oldu. Bütün bunların karşısında, 1940’lardan itibaren öğrenciler, aydınlar ve Trujillo karşıtı halk; yeraltı örgütlenmelerinde bir araya gelmeye ve hükümeti devirmek amacıyla örgütlenmeye başladı. 1950’lerin sonuna gelindiğinde hem ülke içinde hoşnutsuzluk hem de dünyada esen devrimci ve sosyalist rüzgâr, Latin Amerika’daki 1959 hareketleriyle etkisini Dominik’te de göstermeye başladı. Özellikle Küba Devrimi’nden etkilenen hareket; Latin Amerika genelinde dolaşan antiemperyalist, antifaşist ve sosyalist fikirlerden güç aldı. İşte bu ortamda, 1959’da “14 Haziran” ayaklanması yaşandı. Ayaklanma bastırıldı ancak bu olay ülke içinde yavaş yavaş örgütlenmeye başlayan ülkenin zenginliklerinin ABD’ye peşkeş çekilmesine, sömürüye, emperyalizme ve faşizme karşı halk hareketiyle, birleşik bir mücadeleye dönüştürdü. Bu tarihten sonra kurulan 14 Haziran Hareketi’nde; halkın çeşitli kesimlerinden öğrenciler, işçiler, köylüler, kadınlar bu örgütte ve kaynaklar sınırlı olsa da başka komünist partiler de (PSPD, Castroite Movimiento Popular Dominicano) vardı.

Ekim Devrimi’nden sonra dünyada etkisini güçlendiren sosyalist hareket halk mücadelelerini büyük ölçüde tetikledi. Soğuk Savaş’la birlikte hız kazanan ABD’nin emperyalist müdahaleleri sosyalist hareketin ve ABD emperyalizmine karşı mücadelenin yükseldiği Latin Amerika’da ABD işgalleri ve faşist darbelerle kendisini gösterdi. Küba’nın hemen yanında bir ülke olan Dominik’te halkın Küba sosyalist rejiminden etkilenmesinden korkan ABD’nin faşist darbeyle iktidara gelen antikomünist Batista yanlısı Trujillo iktidarını desteklemesi tesadüf değildi.

Bütün bunların ışığında Mirabal Kardeşler mücadelenin önemli figürleriydi. Kelebekler, 14 Haziran Hareketi’nin öncülerinden ve kurucularındandı.

Faşizme karşı kadın cephesi

Üç kız kardeşin faşizme karşı verdikleri mücadelede, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu koşullarda da bugün biz genç kadınlara ışık tutmaya devam ediyor. Kadınların üzerinde artan baskı ve şiddet politikası devlet eliyle kurumsallaştırılıyor. Kadın toplulukları gösteri yürüyüşlerine katıldıkları gerekçesiyle faaliyet durdurma ya da kapatılmaya maruz bırakılıyor. CİTÖB talepleri ya görmezden geliniyor ya da var olan mekanizmaların içi boşaltılıyor. Her gün toplumun çeşitli ezilen kesimleri faşist saldırılarla karşı karşıya kalıyor. Grevler yasaklanıyor, ücretler düşürülüyor, hakkını arayan işçiler, emekçiler, öğrenciler polis şiddetiyle, baskı ve sansürlerle karşılaşıyor. Kadın cinayetleri her geçen gün artıyor ve cezasızlık politikaları şiddetleniyor. Kadınların esnek çalışma modelleriyle ücret eşitsizliği derinleştiriliyor. Hükümet; LGBTİ’lere, kadınlara ve mücadele içerisindeki çeşitli kesimlere yönelik tahakkümünü 11. Yargı Paketi, Ailenin 10 Yılı, 12. Kalkınma Planı gibi hamlelerle derinleştiriyor.

Biz üniversiteli, liseli, işçi-işsiz genç kadınlar olarak bu 25 Kasım’a giderken Mirabal Kardeşlerin mücadelesinden öğreneceğimiz çok ders, edineceğimiz çok deneyim var. Kadınlar on yıllardır faşizme geçit vermedi, bugün de vermeyecek! 

/././

 Milletvekili Ömer Fethi Gürer açıkladı: Gebe inekler dahi haciz edildi -Duygu Ayber Gültekin- 

CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, icra uygulamalarında artış yaşandığını traktör, tarla, inek, keçi ve buğday hacizleri ile çiftçinin, besicinin belinin büküldüğünü söyledi.

                            Fotoğraf: Ömer Fethi Gürer

CHP Niğde Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer, 2025 yılında çiftçi, besici, üretici gelir gider dengesi bozulmasıyla, kazandığı varlıklarını haciz yoluyla kaybettiğini söyledi.

Tarım kesiminin bankalara olan borçlarının 1 trilyon 117 milyar lirayı bulduğunu belirten Gürer, piyasa borçları ile bu rakamın arttığını, ürün rekolte kayıpları yanında girdi maliyetinin altında satış yapmak zorunda kalınca borçlarını ödeyemeyince icralık olduğunu söyledi.

Milletvekili Gürer, “Ekonomik kriz nedeniyle borçlarını ödeyemeyen çiftçi ve besicilerin kapısına icra dayandı, 2025 yılının ilk aylarında başlayan haciz işlemleri her ay artarak devam etti, üreticinin üretim ve gelir kapısına el konulması topraktan da hayvancılıktan da soğuttu” dedi.

Gürer, “Araziler, traktörler ve hayvanlar icra daireleri ve mahkeme kararlarıyla haczediliyor. İlginç örnekler de var. Yılın başlarında Tire İcra Dairesi tarafından el konulan 48 adet Holstein cinsi dişi sığırın içinde 8 gebe hayvan da bulunuyordu. Toplam piyasa değeri 6 milyon 375 bin TL olarak haciz kayıtlarına geçti. Daha önce traktörü de haczedilen çiftçi-besici, bu kez borçlarından dolayı hayvanlarına da el konuldu. Besicinin borcunun 9 milyon civarında olmasına rağmen traktör ve hayvanlarının toplam değeriyle bu borçtan fazla haciz yapılması, besiciyi daha da zor duruma düşürmüştür” dedi.

Günlük hayvan gideri 226 TL

CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Tire’de yaşanan bu olayda bilirkişi tarafından yapılan tespitleri şöyle aktardı:

320 kiloluk gebe bir hayvan için 160 bin TL, 300 kiloluk gebe hayvan için 150 bin TL, 280 kiloluk hayvan için 135 bin TL değer biçildi. Ahırdaki 48 hayvanın her biri için ayrı ayrı fiyatlandırma yapıldı ve hayvanlar 80 bin TL ile 150 bin TL arasında değişen bedellerle haciz tutanağına kaydedildi.

Bilirkişi, bir hayvan için günlük yem giderini 226 TL olarak saptadı. Ancak ahır ve diğer bakım giderleri bu hesaplamaya dahil edilmedi.

Buna göre:

  • Yüzde 21 proteinli süt yemi: 10 kg × 13 TL = 130 TL
  • Saman: 3 kg × 3,25 TL = 9,75 TL
  • Mısır silajı: 25 kg × 2,5 TL = 62,5 TL
  • Mısır flake: 1 kg × 14 TL = 14 TL
  • Vitamin tozu: 0,1 kg × 80 TL = 8 TL

Gürer, “Ay ay fiyatlarda, özellikle yem başta olmak üzere, artış yaşanmaya devam ediyor. 50 kg süt yemi 800 TL aştı. Besici yem fiyatında artışa yetişemiyor. Maliyet altında küçük aile tipi işletme süt satmak zorunda kalıyor” dedi.

Ömer Fethi Gürer, “İcralar durdurulmalı; arazi, traktör ve hayvanlar haczedilmemelidir. Çiftçi ve besiciye kredi desteği sağlanarak üretimin devamı güvence altına alınmalıdır” ifadelerini kullandı.

***

 Şanlıurfa'da inşaatta göçük: İşçiler enkaz altından çıkarıldı 

Şanlıurfa Haliliye'de bir inşaatta göçük meydana geldi. Enkaz altında kalan işçiler kurtarıldı, 1 işçinin durumunun ağır olduğu öğrenildi.

Şanlıurfa'nın Haliliye ilçesine bağlı Kısas Mahallesi'nde, bir inşaatta meydana gelen göçükte 6 işçi enkaz altında kaldı. Olay sırasında beton dökümü yapıldığı, tablanın aniden çökmesiyle işçilerin molozların altında kaldığı belirtildi.

Göçüğün ardından bölgeye çok sayıda mahalle sakini gitti. Yardım ekiplerinin ve mahallelinin yoğun çabasıyla tüm işçiler enkaz altından çıkarıldı. Edinilen bilgilere göre işçilerden birinin durumunun ağır, iki işçinin ise hafif yaralı olduğu öğrenildi.

Bölgeye sevk edilen sağlık ekipleri yaralı işçilere müdahale ederken, göçüğün nedenine ilişkin henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

***

SÖZCÜ "Gündem" -16 Kasım 2025 -


 Nevşehir Belediye Başkanı'nın kahvaltı sofrası sosyal medyayı karıştırdı 


Nevşehir Belediye Başkanı Rasim Arı'nın Kayseri'de lüks bir oto galeride yaptığı kahvaltıya ait görüntüler sosyal medyada büyük tepki topladı. Arı için kurulan mükellef sofra, kullanıcıların 'Vatandaş kuru ekmekle öğün atlatırken bu neyin gösterişi' yorumlarına neden oldu. 
https://www.sozcu.com.tr/nevsehir-belediye-baskani-nin-kahvalti-sofrasi-sosyal-medyayi-karistirdi-p259407

***
 Akrepli ve AKP’li çete lideri -Özgür Cebe- 
Diyarbakır AKP Gençlik Kolları Hukuk İşleri eski Başkan Yardımcısı Oken, çete lideri olduğu iddiasıyla tutuklandı. Oken’in Emniyet Müdürünü ziyaret ettiği de ortaya çıktı. https://www.sozcu.com.tr/akrepli-ve-akp-li-cete-lideri-p259395

***
 Hava kompresörüyle korkunç işkence: 15 yaşındaki çocuk ağır yaralı, şüpheli serbest 
Şanlıurfa'da bir marangoz atölyesinde çırak olarak çalışan 15 yaşındaki çocuk, elleri bağlanıp makatına yüksek basınçlı hava kompresörüyle hava sıkılması sonucu ağır yaralandı. Olaya karışan şüpheli adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. https://www.sozcu.com.tr/hava-kompresoruyle-korkunc-iskence-15-yasindaki-cocuk-agir-yarali-supheli-serbest-p259384

***
 Aktaş’tan hamle geldi: Mallarımı geri verin!-Özgür Cebe- 
İtirafçı Aktaş, Elif LPG bünyesindeki 20 kat mülkiyeti, 7 taşınmaz ve 140 araç dahil tüm mal varlıklarına kayyum atanmasının yasaya aykırı olduğunu iddia ederek mahkemeye başvurdu.
Dilekçesinde, telafisi güç zararların oluşmaması için mal varlıkları üzerindeki tüm tedbirlerin kaldırılmasını talep etti. Aktaş ayrıca, tek hissedarı olduğu Elif LPG ve Akaryakıt Dağıtım Sanayi Ticaret A.Ş.’ye yönelik el koyma ve kayyum atama kararlarının da iptalini istedi. Meşe, Kartal, Şahin, Ladin ve Maun: 5 gizli tanık kayboldu adları var, ifadeleri yok.

https://www.sozcu.com.tr/aktas-tan-hamle-geldi-mallarimi-geri-verin-p259396

***
 TOKİ’nin damadı ihalelere doymadı -Deniz Ayhan- 
TOKİ eski Başkan Yardımcısı ve AKP’li Fatih Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Özçelik’in damadı Muhammed Hamza Ekşi’ye 30 milyar TL’lik ihale yağdırıldı.

Kahramanmaraş Yörükselim 1.000 Yataklı Şehir Hastanesi ihalesi, 9 milyar 434 milyon TL karşılığında Ekşi’ye ait AHES İnşaat’a verildi. Sağlık Bakanlığı, 5 Haziran 2026’da ihaleye çıktı ve ihale açık usulle yapıldı. 15 firma geçerli teklif sundu. İhaleyi Ekşi’nin AHES İnşaat kazandı ve 2 Eylül 2025’te 9 milyar 434 milyon 53 bin TL’lik sözleşme yapıldı.

***
 TOKİ projesi için İsmailağa'dan icazet alınmış! 

TOKİ'nin üreteceği "500 Bin Sosyal Konut" projesi için İsmailağa Cemaati'nin 'Fetva Kurulu'ndan 'uygundur' görüşü alındığı iddia edildi.

TOKİ’nin Türkiye genelinde üreteceği '500 bin sosyal konut' projesinde dikkat çeken bir ayrıntı ortaya çıktı. Cemaatlerde söz konusu proje için, “kurayla ev sahibi olmak caiz mi, değil mi?” tartışması başlarken birçok cemaat de sözde fetvalar paylaştı.(MEMUR ZAMMI ORANINDA ARTIŞ İÇİN 'FETVA') İsmailağa Cemaati ise diğer cemaatlerden farklı olarak, 6 ayda bir memur maaş artış oranı dikkate alınarak taksitlerde yapılacak artışa ilişkin 4 Kasım'da “Hem zorunlu gereksinim ilkesinin karşılanması hem de dini hukuka aykırılık söz konusu olmadığından uygun bulunmasına engel bir durum görülmemektedir. Netice olarak heyetimizce gereksinim ilkesi çerçevesinde caiz görülmüştür” fetvası açıklandı.('TOKİ YETKİLİLERİ FETVA KURULUYLA GÖRÜŞTÜ' İDDİASI) Cumhuriyet'ten Aytunç Ürkmez'in haberine göre; cemaatin fetva kurulu üyelerinden Fatih Kalender önceki gün cemaatin tutumunu değiştirmesine ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulundu. TOKİ yetkililerinin cemaatin fetva kuruluyla iletişime geçtiğini aktaran Kalender; “Üst düzey yetkililer ki bizatihi şahsım görüştü. O konuda hak verdiler ve bu manada birtakım tashihlerden bahsedildi; hatta işte ‘Şöyle desek olur mu?’, ‘Böyle desek olur mu?’ şeklinde... ‘Biz burada enflasyonu baz alalım ve enflasyon oranını aşmamak kaydıyla tabirini getirsek olur mu?’ dediler. Dedik ki, ‘Evet bizim de talebimiz bu noktada buydu’” ifadelerini kullandı. Kalender; ayrıca yetkililerin “hak sahibi olan kimse evini kiraya verdiğinde TOKİ tarafından sözleşmesinin tek taraflı feshedilmesi” konusunda da cemaatin uygun gördüğü bir biçimde değişikliği kabul ettiklerini aktardı.

*** 

 ESK’da ithalat skandalı 

Et ithalatında rant sistemi kurulduğu iddia edildi. CHP’li Erhan Adem, ESK Genel Müdürü’nün Macaristan’da et ticareti yapan bir şirketin ortağı olduğunu öne sürdü.


CHP Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, 
Taylan’ın, Türkiye’nin et ithalatı yaptığı Macaristan’daki bir şirkette ortak olduğuna dair resmi kayıtlara ulaştıklarını söyledi. “Üretici üretimden koparılırken, vatandaş et alamaz hale gelirken, kamu eliyle birileri zengin ediliyor” ifadelerini kullanan Adem, “Bu düzeni kabul etmeyeceğiz. ESK, vatandaşın güvenini kaybetmiştir. Bu kurum, üreticiye değil, yandaşa çalışır hale getirildi” dedi. “Devletin et ithalatını yöneten kurumun başındaki kişi, kendi şirketinden devlete et satıyor” açıklamasını yapan Adem, “Bu belge, kamu kurumlarının nasıl rant kapısına dönüştürüldüğünün kanıtı” dedi. Yaşananları ‘açık bir çıkar çatışması’ olarak tanımlayan Adem, “Devletin kasasından çıkan para devletin yöneticisinin cebine gidiyor” dedi. https://www.sozcu.com.tr/esk-da-ithalat-skandali-p259389

***
Sözcü


Öne Çıkan Yayın

soL "Köşebaşı + Gündem" -20 Kasım 2025-

 Bir çocuğun bedeni asansör boşluğuna sığar mı? İstatistiklerin gölgesinde ‘çocuk işçiliği’-Özkan Öztaş-  İstatistiklerin 'iş kazası...