20 Kasım 2022 Pazar

Aramızdaki palyaçolar - FİDE LALE DURAK / SOL-Özel

 


Hopper’ın 1914’de yaptığı, çok da bilinmeyen bir eseri bu sayılan örneklerden biraz farklı.


    
Edward Hopper, 1914, “Mavi Gece”

Edward Hopper Amerikan günlük yaşamına ait gerçekçi resimleri ile bilinir. 20. yüzyılın başları ile sanayileşmenin şehir ve insanlar üzerindeki etkilerini Hopper’ın resimlerinde bulmak olağandır. İnsanları yalnız, durağan, bulunduğu ortama yabancılaşmış; manzaraları ise şehir yaşamından sahneler ve ıssız doğa görünümleridir. Figürleri kalabalık içerisinde dahi izole; şehir ve doğa resimleri de modernizm ile insanın yaşadığı yabancılaşmayı aktarmanın metaforlarıdır. 

Hopper, 1920’ler itibariyle dikkat çeken resimlere imza attı ve “Amerikan rüyası” adında bir kültür ya da yaşam tarzı illüzyonunun oluşturulmaya çalışıldığı, 1950’ler olarak genelleştirebileceğimiz yıllarda da gerçekçi fırçasını acımasızca kullanmaya devam etti. Bu yüzden özel olarak pop kültürü, genel olarak sanat dünyası üzerinde etkisi büyük oldu. En çok bilinen eseri “Gece Kuşları / Nighthawks” birçok filmde kullanıldı. Korku yönetmeni Dario Argento “Derin kırmızı” filminde sahnelerin mekân ve ışığını bu resimden ilham alarak kurguladı. Ve yine, aynı resimden etkilenerek Wim Wenders 1997 yılında çektiği “Şiddetin sonu” filminde resme benzeyen sahnelere yer verdi. Hitchcock’un 1960 yılında çektiği “Sapık” filmindeki ev, Hopper’ın “Demiryolunun yanındaki ev / House by railroad” resminden ilhamla yapıldı. 1993 yılında Madonna, çıktığı dünya turnesinin adını Hopper’ın bir resminden alarak “Girlie Show” koydu ve turne sırasında söz konusu resmi andıran birçok öğe kullandı. İngiliz gitarist John Squire 2004 yılında çıkardığı albüme Hopper’ın bir resminin adını koydu: “Marshall’ın evi / Marshall’s house”. 

Ancak Hopper’ın 1914’de yaptığı, çok da bilinmeyen bir eseri bu sayılan örneklerden biraz farklı. Tek Fransızca isim verdiği eser olan “Soir Blue / Mavi Gece”, Hopper’ın öğreniminin devamı olarak gittiği Paris’ten döndükten bir süre sonra yaptığı bir resim. Hopper, Paris hayatı boyunca kübizmden etkilenmeyen nadir isimlerden. Başından itibaren fırçasının gerçekçiliği konusunda dirayetli ama resimlerinde ışığa verdiği öneme paralel olarak empresyonistlerden etkilenmiş biri. 

“Mavi Gece”de, bir terasta masalara oturmuş toplumun çeşitli kesimlerini temsil eden insanlar bulunur. Masaya sonradan gelip izinsiz oturmuş gibi duran ve resmin psikolojisini belirleyen palyaço, diğer insanlardan izole, düşünceli şekilde sigarasını içmekte; kim olduğunu tam anlamadığımız bir kadın ise ona tepeden bakmakta.  Bu kadın belki garson, belki müşteri, belki bir fahişe… Ancak yaptığı abartılı makyaj ile Paris’in Moulin Rouge kadınlarını anımsatmakta. Sağ tarafta oturanlar belli ki burjuvaziyi temsil ediyorlar ve palyaçoya yönelen bakışlarına göre, onunla aynı ortamda olmaktan hoşnut değiller. Palyaçonun karşısında ise bir sanatçı ve bir asker var. Sanatçının kızıl sakalları ve kulağının üzerinden geçen sütun ile Van Gogh göndermesi olabileceğini düşündürtür. Son olarak tüm bu insanlara sırtı dönük oturan kişi, kafasındaki kasket ile bir işçi görünümü vermekte. 

Resim, sütun ile anlatımsal olarak ikiye bölünmüş durumda; sol tarafta tek başına bir işçi, sağ tarafta ise burjuvazi, aydın, asker, büyük ihtimalle bir fahişe ve palyaço, yani geriye kalanların tamamı. Palyaço, içinde bulunduğu duruma, hayatına ve aslında bunları kapsayacak şekilde yaptığı işe yabancılaşmış bir emekçinin temsili olabilir. Bu temsil, emeğine yabancılaşan bir çağrı merkezi çalışanı da olabilir, bir tekstil işçisi de, bir mühendis, bir sanatçı da… Palyaçonun oluşturduğu tezatlık ile anlatılmak istenen güçlendiriliyor sadece.

Diğer açıdan, Hopper’ı 1914’te bu resmi yapmaya iten şey I. Dünya savaşının ilk aylarında Almanya’nın Fransa topraklarına girmesi ve insanlık için korkunç yıkımın başlamış olması da olabilir. Bohem Paris’in, I. Dünya savaşının hemen öncesindeki psikolojisini, Hopper bir yabancı olarak gözlemlemişti. Başka bir yoruma göre, palyaço Hopper’ın kendisi. Burjuvazi ile işçinin bu kadar ayrışmasının yarattığı gerilimden dertli bir şekilde orta sınıfın bulunduğu masada oturuyor. Hopper, kendisini hem burjuvaziye hem işçiye palyaçoluk yapar görüyor ama burjuvazi “ne işi var burada” havasındayken, işçinin umrunda bile değil. Belki Hopper’ın yaşadığı, yabancılaşmanın bir çeşidi olarak, özne olarak ötekileşmekti.

Yabancılaşmanın yansıma biçimleri, tıpkı palyaçonun bize hissettirdiği gibi, hoşnutsuzluk, kendini güçsüz hissetme, kendinden uzak hissetme, yalnızlık hissi şeklindedir. Özünde ise emeğimize yabancılaşma, yani emeğin edimselleşmesi, onun nesneleşmesi nedeniyle yaşanır. Oturduğumuz masanın kurallarına uyma zorunluluklarımız, işimiz gereği takınmamız gereken neşeli halimiz ve çoğu zaman öznelliğimizi yitirişimiz mutsuzluk olarak kendini gösterir. Bir ara verip, kendimize döndüğümüzde bu yabancılaşma ile baş başa kalırız. Resimdeki palyaçonun temsili kendimize ya da yanımızdakine dönüşüverir ve aramızdaki palyaçolar çoğalır. 

FİDE LALE DURAK / SOL-Özel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder