Çolpan İlhan’ı uğurlarken Kemal Kılıçdaroğlu, “Biz onun filmleriyle büyüdük” dedi ya, içim cız etti…
Çolpan Hanım’ın ölüm haberini aldığımda benim de ilk aklıma gelen bu oldu…
Gözümün önüne Çolpan İlhan, Sadri Alışık, Vahi Öz, Mualla Sürer ve Feridun Çölgeçen’li kadrosuyla yazlık açık hava sinemalarında çekirdek çıtlatarak izlediğimizTurist Ömer filmleri geldi.
Çolpan Hanım’ın ölüm haberini aldığımda benim de ilk aklıma gelen bu oldu…
Gözümün önüne Çolpan İlhan, Sadri Alışık, Vahi Öz, Mualla Sürer ve Feridun Çölgeçen’li kadrosuyla yazlık açık hava sinemalarında çekirdek çıtlatarak izlediğimizTurist Ömer filmleri geldi.
“Gazoz” türlerinin yeni çeşitlendiği yıllardı…
Film arasında, büfe kuyruğunda kızlı-erkekli, gülüşerek Coca Cola, Pepsi, Fruko almak bile başlı başına keyifti.
Öylesine fakir ve içe kapalı bir ülkeydi burası.
Perdeden yansıyan siyah beyaz filmde de zaten sadece toplu taşıma araçlarının seyrettiği boş caddelerde, “özel araba lüksüne” ancak ayrıcalıklı “zenginlerin” sahip olduğu anlatılmaktaydı....
Ama bu hiç kimseyi ırgalamaz, rahatsız etmezdi…
Para ve zenginlik henüz baştacı edilen değerler değildi.
Kusursuz bir yaz gecesinde, çoluk çocuk, yıldızlar altında içilen “Fruko” ile de pekâlâ mutlu olunabilirdi.
Türkiye hâlâ daha siyah beyaz televizyonun “necefli maşrapa” aşamasındaydı...
Ajda Pekkan dahi henüz “süper star” olmamıştı.
Şöhret basamaklarını yeni tırmanmaktaydı ve benim Yeşilyurt’ta yaşadığım o yıllarda, Vespa motosikletli genç yan komşumuzla flört ediyordu.
Dar bir sokak arasındaki Kulüp Mini isimli bahçeye her yaz Pepino di Capri’nin geldiği yıllardı onlar. Dönemin en heyecan verici uluslararası sanat etkinliği buydu….
Bizler, küçük olduğumuz için içeri alınmazdık.
Bu yüzden biz de gözümüz gibi sakındığımız bisikletlerle gittiğimiz Kulüp Mini’nin ağaçlıklı duvarlarına tüner, geç saatlere dek Pepino di Capri’nin buğulu sesi ve büyülü şarkılarını dinlerdik.
Pandora’nın kutusu açılmamıştı
Çocukluk yıllarımız olduğundan… Demirel’in yükselişiyle filan uzun boylu ilgili değildik.
Küçük ve kapalı dünyamızın kavanozunda yaşıyorduk.
Okul kitaplarından bellediğimiz kadarıyla Türkiye, genç cumhuriyeti nicedir kurmuştu. Laik yasaları/seküler hukuku ve günlük yaşamda birebir karşılık bulan kadın-erkek eşitliği ile Batı’nın parçası olmuştu.
1974 Kıbrıs çıkarması dahi daha yaşanmamıştı...
Kâbus gibi sonra birden diplomatların vurulmasıyla önümüze çıkan “Ermeni soykırımıiddiaları” ile karşı karşıya gelmemiştik.
Pandora’nın kutusu daha açılmamıştı. Tarihin sonuna geldiğimizi düşünmekteydik…
“Turist Ömer” filmleri denli naif dünya içindeydik.
Yepyeni bir dünya kurulduğunu, bizim de geri dönüşü olmayan biçimde, o yeni dünyada yer aldığımızı farz ediyorduk.
Bu coğrafyadaki dünyaların aslında öteden beri hayatları savurmak pahasına tekrar tekrar yıkılageldiğini, yerlerine kolaylıkla başka dünyaların kurulabildiğini henüz fark etmemiştik.
Geçende posterlerine iliştirilen “Edep ya hu” çıkartmalarıyla taciz gören Beren Saat’in “Çocukluğumun ülkesini özledim” mesajlarını okuduğumda da bunları düşündüm….
Onun çocukluğu benimkinden gerçi çok sonra, 90’larda...
Faili meçhuller, Kürt sorunu, 28 Şubat gibi sert altüst oluşlara rağmen, ’90’lı yıllarda da temel parametreler ülkede henüz değişmemişti.
Türkiye’nin o dönemde hâlâ kör topal Batı’da bulunan siyasi değer ve referansları, Ortadoğu ile takas edilmemişti.
Bugün Ortadoğululaşmanın tam ortasındayız.
Çocukluk yıllarımız olduğundan… Demirel’in yükselişiyle filan uzun boylu ilgili değildik.
Küçük ve kapalı dünyamızın kavanozunda yaşıyorduk.
Okul kitaplarından bellediğimiz kadarıyla Türkiye, genç cumhuriyeti nicedir kurmuştu. Laik yasaları/seküler hukuku ve günlük yaşamda birebir karşılık bulan kadın-erkek eşitliği ile Batı’nın parçası olmuştu.
1974 Kıbrıs çıkarması dahi daha yaşanmamıştı...
Kâbus gibi sonra birden diplomatların vurulmasıyla önümüze çıkan “Ermeni soykırımıiddiaları” ile karşı karşıya gelmemiştik.
Pandora’nın kutusu daha açılmamıştı. Tarihin sonuna geldiğimizi düşünmekteydik…
“Turist Ömer” filmleri denli naif dünya içindeydik.
Yepyeni bir dünya kurulduğunu, bizim de geri dönüşü olmayan biçimde, o yeni dünyada yer aldığımızı farz ediyorduk.
Bu coğrafyadaki dünyaların aslında öteden beri hayatları savurmak pahasına tekrar tekrar yıkılageldiğini, yerlerine kolaylıkla başka dünyaların kurulabildiğini henüz fark etmemiştik.
Geçende posterlerine iliştirilen “Edep ya hu” çıkartmalarıyla taciz gören Beren Saat’in “Çocukluğumun ülkesini özledim” mesajlarını okuduğumda da bunları düşündüm….
Onun çocukluğu benimkinden gerçi çok sonra, 90’larda...
Faili meçhuller, Kürt sorunu, 28 Şubat gibi sert altüst oluşlara rağmen, ’90’lı yıllarda da temel parametreler ülkede henüz değişmemişti.
Türkiye’nin o dönemde hâlâ kör topal Batı’da bulunan siyasi değer ve referansları, Ortadoğu ile takas edilmemişti.
Bugün Ortadoğululaşmanın tam ortasındayız.
Siyasi coğrafya değişti
Şakayla karışık… Sadri Alışık ve de Cumhuriyet Türkiyesi’nin en sevilen şairlerindenAttilâ İlhan’la anılagelen Çolpan İlhan’ın cenazesinde nasıl “bir dönemin sonu”duygusunu iliklerimize dek yaşadıysak; Başbakan’ın Başakşehir Fatih Terim Stadyumu açılışındaki “9” gollü grotesk iktidar maçını izlerken.. o denli bir “yeni dönem başlangıcı” duygusunu yaşadık.
Vıcık vıcık… Bu artık tam bir Ortadoğu.
Sadece Saddam Irak’ında böylesine ölçüsüz bir güç gösterisi düşünülebilir.
Halk böyle bir gösteriye gık çıkarmadan ancak Ortadoğu ülkelerinde razı gelebilir.
İngiltere’de Cameron’ı, İtalya’da RTE’nin oğlu yaşında Renzi’yi böyle bir “şov”un ortasında düşünebiliyor musunuz?
Bu kertede aşikâr bir “güç parodisine” girişen lider, sandığı bir daha hayal edemez.
Evet biz artık dolu dolu bir Ortadoğu ülkesiyiz.
Şakayla karışık… Sadri Alışık ve de Cumhuriyet Türkiyesi’nin en sevilen şairlerindenAttilâ İlhan’la anılagelen Çolpan İlhan’ın cenazesinde nasıl “bir dönemin sonu”duygusunu iliklerimize dek yaşadıysak; Başbakan’ın Başakşehir Fatih Terim Stadyumu açılışındaki “9” gollü grotesk iktidar maçını izlerken.. o denli bir “yeni dönem başlangıcı” duygusunu yaşadık.
Vıcık vıcık… Bu artık tam bir Ortadoğu.
Sadece Saddam Irak’ında böylesine ölçüsüz bir güç gösterisi düşünülebilir.
Halk böyle bir gösteriye gık çıkarmadan ancak Ortadoğu ülkelerinde razı gelebilir.
İngiltere’de Cameron’ı, İtalya’da RTE’nin oğlu yaşında Renzi’yi böyle bir “şov”un ortasında düşünebiliyor musunuz?
Bu kertede aşikâr bir “güç parodisine” girişen lider, sandığı bir daha hayal edemez.
Evet biz artık dolu dolu bir Ortadoğu ülkesiyiz.
Liderin bir Ortadoğu ülkesinde gol atması için önünün açılması/temizlenmesi çok doğal.
Attığı her golde stadyumun ayakta alkışlaması da öyle doğal.
Ünlülerin liderle aynı takımda yer almak için birbirlerini tepelemeleri keza gene doğal.
Maçı, devlet kanalından nakleden spikerin; tarihi bir karşılaşma anlatmanın edasıyla“Turuncular bastırıyor. Golün adı Recep Tayyip Erdoğaaan!” diye bağırması sonuna dek doğal.
İktidara biat eden gazetelerin bunları arkadan.. “Usta işi goller”, “O golü futbolcular atamıyor!”, “Aşırtma gol muhteşemdi!” diye manşetlere taşıması alabildiğine doğal.
Ortadoğu’nun göbeğinde yer alan Erdoğan’ın bu “Cesur Yeni Dünya”sının baştacı edilen şartları ve değerleri bunlar.
Şaşılacak hiçbir şey yok.
Doğal karşılanmayan artık sadece bizleriz.
Başka bir coğrafyanın Türkiyesi’ne takılıp kaldığımız ve o Türkiye’yi hâlâ şiddetle arayıp özlemeye devam ettiğimiz için.
NİLGÜN CERRAHOĞLU
Cumhuriyet