Cumhurbaşkanı bir konuşmasında “Pensilvanya’daki şaklaban”dan bahsetti.
Şaklaban güzel kelime, severim.
TDK’ye bakılırsa, “Basit şakalar yaparak herkesi güldüren, şakacı kimse” demek.
Gerçi Pensilvanya’daki kişi benim bildiğim kadarıyla mesleğini herkesi ağlatarak ve bizzat kendisi de ağlayarak icra ediyor.
Hatta ülkenin anasını ağlatması da bu performansının afili bir uzantısı.
Ama şaklabanın bir başka tanımı daha var.
O da: “Şak şak diye yüksek ses çıkararak insanları oyalayan kimse.”
Biz Pensilvanya’dakinin çıkardığı o yüksek sesle oyalanırken;
Korkarım iktidar rahat rahat kendi planlarını uyguladı, uyguluyor.
Ve bizim anamızı ağlatan şaklaban, iktidarın yüzünü güldürüyor.
O yüzden iktidar lideri, dün söylediğinden rahatça vazgeçip bugün “Siyasi hayatım boyunca ne aldatan ne de aldanan oldum” diyor.
Biz Pensilvanya’nın şak şaklarıyla oyalanıyoruz;
Başımıza bela edilen referandum hengâmesiyle boğuşuyoruz;
O, gemisini yürüten kaptan, baştan beri uyguladığı taktiği ısıtıp ısıtıp yine önümüze sürüyor.
Laflarını fırıldak gibi bir o yana bir bu yana döndürüyor, bizi ambale etmeye çalışıyor.
Dini siyasete alet etmenin ilmini yapan bir lider neticede.
Takıyye diye bir şeyi ülke politikasına sokup sıradanlaştırmaktaki hüneri zaten malum.
Üzerine bir de Allah’ın cenneti ve cehennemiyle kulların aklını çeliyor.
İktidarın propaganda enstrümanları kısıtlı.
Eninde sonunda elini dini ve arkaik malzemelerle güçlendirmeye çalışılıyor.
Ve alaturka bir Ortadoğu estetiğini aşamıyor.
Referanduma neredeyse bir hafta kala, iş cennetten parsel vaadiyle ‘Evet’ oyu toplamaya kadar vardı.
Üstelik bu dilin mimarı yobaz bir cami imamı değil.
Kurnaz bir tarikat lideri de değil.
Hele bir meczup hiç değil.
Ülkenin cumhurbaşkanı.
“Şaklaban”ın “eski” ortağı.
Eğer vaadi iş yaparsa, geleceğin ülke başkanı.
Yani yarınların ve uzun yılların belki de tek adamı.
Kürsülerde, Cumhuriyetin ilk yıllarında çeşitli sanat eserlerinde karikatürize edilen yobaz din adamlarının lisanıyla konuşuyor.
“Bu halk oylamasında ‘evet’ çıkınca sadece ülkenin yönetim sistemi değişecek.
Emin olun, her şey daha güzel olacak.
Buna karşı çıkacağım derken, dünyanızı da, ahiretinizi de tehlikeye atmayın” diyor.
“Evet”i pazarlamak için seçmene resmen cennet vaat ediyor.
“Hayır”dan caydırmak için cehennemle gözlerini korkutuyor.
Bana sorarsanız, bu referandumda hayır deyip ahreti tehlikeye atmayı göze almakta hiçbir sakınca yok.
Ben baktım, ahret soruları içinde anayasayla ilgili bir şey yok.
Ahiret bugünün politik hengâmesine göre datalanmamış.
Girilmesi gereken veriler hep eski, ilk zamanların temel din bilgileri.
İçiniz rahat olsun yani, oradan soru gelmeyecek.
“Hayır” diyerek ahretinizi tehlikeye atmanız mümkün değil.
Ama, hukukçuların tüm değerlendirmelerini okudum, “Evet” derseniz iş sakat.
O zaman yaşadığınız bu dünyayı değil tehlikeye, doğrudan ateşe atıyorsunuz.
Daha ölmeden cehennem neymiş bizzat burada canlı canlı görüyorsunuz!
Mine Söğüt / CUMHURİYET
Şaklaban güzel kelime, severim.
TDK’ye bakılırsa, “Basit şakalar yaparak herkesi güldüren, şakacı kimse” demek.
Gerçi Pensilvanya’daki kişi benim bildiğim kadarıyla mesleğini herkesi ağlatarak ve bizzat kendisi de ağlayarak icra ediyor.
Hatta ülkenin anasını ağlatması da bu performansının afili bir uzantısı.
Ama şaklabanın bir başka tanımı daha var.
O da: “Şak şak diye yüksek ses çıkararak insanları oyalayan kimse.”
Biz Pensilvanya’dakinin çıkardığı o yüksek sesle oyalanırken;
Korkarım iktidar rahat rahat kendi planlarını uyguladı, uyguluyor.
Ve bizim anamızı ağlatan şaklaban, iktidarın yüzünü güldürüyor.
O yüzden iktidar lideri, dün söylediğinden rahatça vazgeçip bugün “Siyasi hayatım boyunca ne aldatan ne de aldanan oldum” diyor.
Biz Pensilvanya’nın şak şaklarıyla oyalanıyoruz;
Başımıza bela edilen referandum hengâmesiyle boğuşuyoruz;
O, gemisini yürüten kaptan, baştan beri uyguladığı taktiği ısıtıp ısıtıp yine önümüze sürüyor.
Laflarını fırıldak gibi bir o yana bir bu yana döndürüyor, bizi ambale etmeye çalışıyor.
Dini siyasete alet etmenin ilmini yapan bir lider neticede.
Takıyye diye bir şeyi ülke politikasına sokup sıradanlaştırmaktaki hüneri zaten malum.
Üzerine bir de Allah’ın cenneti ve cehennemiyle kulların aklını çeliyor.
İktidarın propaganda enstrümanları kısıtlı.
Eninde sonunda elini dini ve arkaik malzemelerle güçlendirmeye çalışılıyor.
Ve alaturka bir Ortadoğu estetiğini aşamıyor.
Referanduma neredeyse bir hafta kala, iş cennetten parsel vaadiyle ‘Evet’ oyu toplamaya kadar vardı.
Üstelik bu dilin mimarı yobaz bir cami imamı değil.
Kurnaz bir tarikat lideri de değil.
Hele bir meczup hiç değil.
Ülkenin cumhurbaşkanı.
“Şaklaban”ın “eski” ortağı.
Eğer vaadi iş yaparsa, geleceğin ülke başkanı.
Yani yarınların ve uzun yılların belki de tek adamı.
Kürsülerde, Cumhuriyetin ilk yıllarında çeşitli sanat eserlerinde karikatürize edilen yobaz din adamlarının lisanıyla konuşuyor.
“Bu halk oylamasında ‘evet’ çıkınca sadece ülkenin yönetim sistemi değişecek.
Emin olun, her şey daha güzel olacak.
Buna karşı çıkacağım derken, dünyanızı da, ahiretinizi de tehlikeye atmayın” diyor.
“Evet”i pazarlamak için seçmene resmen cennet vaat ediyor.
“Hayır”dan caydırmak için cehennemle gözlerini korkutuyor.
Bana sorarsanız, bu referandumda hayır deyip ahreti tehlikeye atmayı göze almakta hiçbir sakınca yok.
Ben baktım, ahret soruları içinde anayasayla ilgili bir şey yok.
Ahiret bugünün politik hengâmesine göre datalanmamış.
Girilmesi gereken veriler hep eski, ilk zamanların temel din bilgileri.
İçiniz rahat olsun yani, oradan soru gelmeyecek.
“Hayır” diyerek ahretinizi tehlikeye atmanız mümkün değil.
Ama, hukukçuların tüm değerlendirmelerini okudum, “Evet” derseniz iş sakat.
O zaman yaşadığınız bu dünyayı değil tehlikeye, doğrudan ateşe atıyorsunuz.
Daha ölmeden cehennem neymiş bizzat burada canlı canlı görüyorsunuz!
Mine Söğüt / CUMHURİYET