Bugün artık neredeyse her mahallede bir imam hatip bulunduğuna göre, bu
çocukların gidecekleri okulun adı da imam hatip olacak. Neticede, bu
sistemle halihazırda sınıfları boş duran imam hatiplerin doldurulması
amaçlanıyor diyebiliriz.
“Ben zeki doğmuştum, beni eğitim mahvetti” diyen Mark Twain ama... Belli ki bu cümle, içinde yaşadığımız dönemde öğrenci olanların mottosu haline gelecek. Cumhuriyet'in hiçbir dönemimde eğitim sistemi böylesi kaos yaşamadı.
Şöyle hızlıca geçelim:
2004’te; müfredat değiştirilmiş. LGS gitmiş, OKS gelmiş.
2005’te; üç yıllık lise dört yıla çıkarılmış.
2007’de; OKS yerine üç aşamalı SBS getirilmiş.
2009’da; ÖSS yerine YGS ve LYS getirilmiş.
2010’da; SBS tek aşamaya indirilmiş, düz liseler Anadolu lisesi olmuş.
2012’de; 4+4+4 sistemine geçilmiş, SBS tamamen kaldırılmış, dershaneler kapatılmış.
2014’te; TEOG ilk defa uygulanmaya başlanmış.
Ve 2017… Müfredat değiştirildi, tartışmalar bitmedi. LYS ve YGS yerine YKS geldi. TEOG gitti, Liselere Kayıt Uygulaması getirildi.
Özetle bu 13 yılda eğitiminin herhangi bir kademesinde bulunan çocuk, en az bir farklı uygulamaya denek olmuş, en az bir yanlışlığa kurban gitmiş.
Ve şimdi bazı müdahalelerle düzeltilebilecek olan TEOG, hiçbir hazırlık olmamasına karşın, bir gecede “Kaldırılsın” denildiği için kaldırılıyor.
İki ay bile değil, sadece 51 gün
15 Eylül’de, AKP Genel Başkanı “Başbakan'a söylerim TEOG kalkar” dedi. 17 Eylül’de, AKP Genel Başkanı “Her okul MEB kontrolünde kendi sınavını yapar, fen lisesine mi gidecek, düz liseden Anadolu lisesine mi gidecek bu liseler kendi imtihanlarını yapar” dedi (Ki, düz liselerin çoktan kapatıldığı bilgisine bile sahip değildi). 19 Eylül’de, yüz binlerce çocuğun geleceğini ve onların ailesini ilgilendiren böylesi önemli bir konuda özel bir açıklama yapması beklenen Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, sınavın kaldırılacağını bir taksi durağında çay içerken ifade etti.
5 Kasım’da, “TEOG kalkacak” denmesinin üzerinden sadece 51 gün sonra, Bakan yeni modeli açıkladı. Bu açıklamanın belki de en talihsiz ve tarihi hata içeren ifadesi şuydu: “Nitelikli okulları hedefleyenler merkezi sınava girecek. Diğer öğrenciler evlerine yakın 5 okuldan birini tercih edecek.”
Bütün okulların niteliğinden sorumlu olan Bakan'ın okulları ‘nitelikli’ ve ‘niteliksiz’ olarak ayırmasının kabul edilebilir bir yanı olabilir mi? Nitekim; Twitter’dan da paylaşılan bu ifade, gelen tepkiler üzerine derhal silindi.
Mahalli değil, mahfi sistem
Gelelim yeni modele...
Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş yani TEOG sistemi yerine gelen yeni modelin adını Bakan Yılmaz “Liselere Kayıt Uygulaması” olarak açıkladı. LİKAYU gibi bir kısaltma yapmaya çalıştığımızda kulağa ‘LAKAYIT’ gibi gelse de, sistemin ‘derinlikli’ açılımı yine Bakan’ın ifadesiyle “eğitim bölgesi ve sınavsız mahalli yerleştirme sistemi..."
Doğrusu sistemin bütününe bakıldığında bunun mahalliden ziyade mahfi (gizlenmiş) olduğunu söylemek gerek. Mahfi çünkü sistemi şekillendiren her bir madde aslında üzeri örtülü bir gerçeği barındırıyor.
Şimdi tek tek bu maddelere bakalım...
1-Ne getirildi: Öğrencilerin en fazla %10’u merkezi yapılacak bir sınavla -Bakan’ın ifadesiyle- ‘nitelikli’ liselere yerleştirilecek. Bu sınav isteğe bağlı olacak.
Sorun ne: Bir milyon 200 bin öğrencinin ancak 100 bini ‘nitelikli’ okullara yerleşebilecek. Sınava girmek zorunlu değil deniyor ama öğrencilerin kendi sınıflarında sınava girebilecekleri de belirtiliyor. Bu şu demek; MEB de biliyor ki, aklı başında her öğrenci nitelikli bir okula girmek isteyecek ve bunun için zorunlu olmayan bu sınava zorunlu olarak zaten çok sayıda öğrenci girecek. Sonuçta sadece 100 bin civarı öğrencinin yerleştirilmesi söz konusu olduğundan sınavı kazanmak için daha çetin bir hazırlık gerekecek. Stres tavan yapacak.
Ne yapılabilir: En doğrusu elbette sınavsız yerleştirme. Ancak ille de bir sınav yapılacaksa, toplam öğrencinin yüzde 10’u yerine yüzde 30-40 gibi bir oranını yerleştirebilmek mümkün olmalı.
2-Ne getirildi: MEB hangi liselerin ‘nitelikli’ olduğunu mayıs ayında açıklayacak. Bu liselere girmek için yapılacak sınavda; sayısal ve sözel olarak toplam 60 soru sorulacak. Sorular 6-7 ve 8. sınıfa dayalı hazırlanacak.
Sorun ne: Öncelikle üç yıllık süreci 60 soru gibi kısıtlı bir ölçüyle yapmak değerlendirme ilkeleriyle bağdaşmaz. Çünkü her bir yılı, sayısal ve sözel olarak ortalama 10’ar soruyla değerlendirmek ‘nitelikli’ bir başarı sıralaması oluşturmak için yeterli olamaz.
Ne yapılabilir: En doğrusu elbette tek sınavla değil, geniş bir ölçme değerlendirme sistemi oluşturmak. Ancak ille de bu tip bir sınav sistemi uygulanacaksa, ya üç yıl yerine bir yıla ağırlık verilerek değerlendirmeye gidilmeli ya da soru sayısı artırılarak yapılacak sınav daha sağlıklı bir değerlendirmeye elverişli olmalı.
3-Ne getirildi: Haziran ayının ilk hafta sonunda, sayısal-sözel iki bölüm ve tek oturumda yapılacak sınavla fen liseleri, sosyal bilimler liseleri ve proje okulu liselerine öğrenci yerleştirilecek.
Sorun ne: Türkiye genelinde 302 fen lisesi, 93 sosyal bilimler lisesi ve 300’e yakın proje okulu var. Görüldüğü gibi toplamdaki 11 bin lisenin yüzde 10’una bile varmayan bir sayıdan söz ediyoruz. Bu, fırsat eşitliğine terstir.
Ne yapılabilir: Tek sınavla okullara öğrenci yerleştirilmesinde ısrar ediliyorsa, sınavla öğrenci alacak okul sayısı artırılmalı.
‘Nitelikli’ okul cepheli kiralık ev
Bu yeni modelle sınav kriterinin dışında kalan okullar arasında -Bakan'ın ‘nitelikli’ olarak tanımladıklarının dışında kalan okullar arasında- öğrenci ve veliler tarafından da az nitelikli, daha az nitelikli, çok daha az nitelikli okullar sıralaması yapılacak. Bu sıralamaya göre de öğrenci evine en yakın 5 tercihte bulunacak, tabii bu 5 tercihi bulabilirse… Çünkü bugün pek çok mahallede ikinci, üçüncü tercihte bulunulabilecek okul yok!
Peki, ne olacak?
Evine en yakın okullar arasında nitelik bakımından yeterli bir okul bulamayan maddi durumu elverişli öğrenci ve ailesi, pılısını pırtısını toplayıp uygun bir başka mahalleye taşınacak. Emlak piyasası şimdiden hareketlendi; kiralar artmaya, ‘okul manzaralı ev’ ilanları çıkmaya başladı bile.
Maddi durumu elverişli olan öğrenci ve ailenin bir seçeneği daha var: Paralı eğitim… Evinin çevresinde Anadolu lisesi olmayan veya kontenjandan giremeyen veya imam hatip liselerine gitmek istemeyenler bu sistemle dershanelerden bozma apartman dairesindeki temel liseleri veya özel okulları tercih edecek. Kısacası paralı eğitime yönelmede önemli bir artış bekleyebiliriz (Bu arada özel okullar da merkezi sınavla öğrenci almak istediğini ifade etti. MEB’le görüşmeler sonrasında bu konu netleşecek).
Peki ya maddi durumu olmayanlar?
Bu aileler de iki alternatifle karşı karşıya. Ya çocuğun adresini farklı gösterecek ya da el mecbur mahallesindeki okula gönderecek. Bugün artık neredeyse her mahallede bir imam hatip bulunduğuna göre, bu çocukların gidecekleri okulun adı da imam hatip olacak.
Neticede, bu sistemle halihazırda sınıfları boş duran imam hatiplerin doldurulması amaçlanıyor diyebiliriz.
Bu arada Bakan Yılmaz’ın her öğrencinin tercih edebileceği bir lise türü olmaması halinde öğrencilerin zorunlu olarak imam hatiplere yerleştirileceği görüşüne katılmadığını da söylemek gerek. Diyor ki kendisi; “Eğitim bölgeleri sisteminin nasıl oluşturulacağı ortaya çıktığında, bu kaygıların yersiz olduğu görülecektir.”
Keşke bu sistemin açıklanmasından önce gerekli bilimsel çalışma ve stratejik plan yapılsaydı da, Bakan'ın ‘kaygı’ olarak tanımladığı ama özünde ‘eğitimde fırsat eşitliğini yok eden’ karşılaşılması muhtemel sorunlardan söz etmeseydik.
Öte yandan buraya şu soruları da bırakmak isterim:
Nitelikli okullara öğrenciyi sınavla alan MEB, bu okulların yöneticilerini niye sınavla almaz? Niye bu yöneticiler Bakan tarafından atanır? Nitelikli okullar nitelikli öğrenciyi hak ediyor da, nitelikli yöneticiyi hak etmiyor mu?
MEB’in plansızlığı programından belli
15 Kasım 2016 tarihinde MEB bütçesi görüşmelerinde Bakan İsmet Yılmaz sunuş konuşmasında 2017 yılının programını anlatırken şu ifadeleri kullanmıştı:
“Temel eğitimden ortaöğretim kurumlarına öğrenci yerleştirme uygulaması olan TEOG sistemi uygulamasına devam edilecektir... Bu uygulamaya ilişkin, her yıl çok kapsamlı alan araştırmaları yapıp, geri dönüşler alıyoruz… Uygulamamızın sahada büyük bir memnuniyet oluşturduğunu ve hüsnükabul gördüğünü göstermektedir.”
Ama ne olduğunu hepimiz biliyoruz; TEOG pat diye bir gecede kalktı çünkü çok kapsamlı araştırmalar yapılırken ‘memnuniyetsiz’ o kişiye fikri sorulmamıştı...
Ve beş gün önce, 7 Kasım 2017 tarihinde MEB bütçesi görüşmesinde bu kez 2018 yılının programını anlatırken Bakan İsmet Yılmaz sınav sistemiyle ilgili planlama hakkına ne sundu biliyor musunuz? HİÇ!
Özetle; MEB’in önümüzdeki yıla dair sınav sistemiyle ilgili bir planı yok!
Hak vermemek elde değil tabii, ya yine, bir gece, ansızın, sistem değişirse?
Ne diyelim…
Hüsnükabulünüz çok olsun…
CEYHUN İRGİL
TBMM Eğitim Kültür Spor Gençlik Komisyonu Üyesi,
CHP Bursa Milletvekili
“Ben zeki doğmuştum, beni eğitim mahvetti” diyen Mark Twain ama... Belli ki bu cümle, içinde yaşadığımız dönemde öğrenci olanların mottosu haline gelecek. Cumhuriyet'in hiçbir dönemimde eğitim sistemi böylesi kaos yaşamadı.
Şöyle hızlıca geçelim:
2004’te; müfredat değiştirilmiş. LGS gitmiş, OKS gelmiş.
2005’te; üç yıllık lise dört yıla çıkarılmış.
2007’de; OKS yerine üç aşamalı SBS getirilmiş.
2009’da; ÖSS yerine YGS ve LYS getirilmiş.
2010’da; SBS tek aşamaya indirilmiş, düz liseler Anadolu lisesi olmuş.
2012’de; 4+4+4 sistemine geçilmiş, SBS tamamen kaldırılmış, dershaneler kapatılmış.
2014’te; TEOG ilk defa uygulanmaya başlanmış.
Ve 2017… Müfredat değiştirildi, tartışmalar bitmedi. LYS ve YGS yerine YKS geldi. TEOG gitti, Liselere Kayıt Uygulaması getirildi.
Özetle bu 13 yılda eğitiminin herhangi bir kademesinde bulunan çocuk, en az bir farklı uygulamaya denek olmuş, en az bir yanlışlığa kurban gitmiş.
Ve şimdi bazı müdahalelerle düzeltilebilecek olan TEOG, hiçbir hazırlık olmamasına karşın, bir gecede “Kaldırılsın” denildiği için kaldırılıyor.
İki ay bile değil, sadece 51 gün
15 Eylül’de, AKP Genel Başkanı “Başbakan'a söylerim TEOG kalkar” dedi. 17 Eylül’de, AKP Genel Başkanı “Her okul MEB kontrolünde kendi sınavını yapar, fen lisesine mi gidecek, düz liseden Anadolu lisesine mi gidecek bu liseler kendi imtihanlarını yapar” dedi (Ki, düz liselerin çoktan kapatıldığı bilgisine bile sahip değildi). 19 Eylül’de, yüz binlerce çocuğun geleceğini ve onların ailesini ilgilendiren böylesi önemli bir konuda özel bir açıklama yapması beklenen Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, sınavın kaldırılacağını bir taksi durağında çay içerken ifade etti.
5 Kasım’da, “TEOG kalkacak” denmesinin üzerinden sadece 51 gün sonra, Bakan yeni modeli açıkladı. Bu açıklamanın belki de en talihsiz ve tarihi hata içeren ifadesi şuydu: “Nitelikli okulları hedefleyenler merkezi sınava girecek. Diğer öğrenciler evlerine yakın 5 okuldan birini tercih edecek.”
Bütün okulların niteliğinden sorumlu olan Bakan'ın okulları ‘nitelikli’ ve ‘niteliksiz’ olarak ayırmasının kabul edilebilir bir yanı olabilir mi? Nitekim; Twitter’dan da paylaşılan bu ifade, gelen tepkiler üzerine derhal silindi.
Mahalli değil, mahfi sistem
Gelelim yeni modele...
Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş yani TEOG sistemi yerine gelen yeni modelin adını Bakan Yılmaz “Liselere Kayıt Uygulaması” olarak açıkladı. LİKAYU gibi bir kısaltma yapmaya çalıştığımızda kulağa ‘LAKAYIT’ gibi gelse de, sistemin ‘derinlikli’ açılımı yine Bakan’ın ifadesiyle “eğitim bölgesi ve sınavsız mahalli yerleştirme sistemi..."
Doğrusu sistemin bütününe bakıldığında bunun mahalliden ziyade mahfi (gizlenmiş) olduğunu söylemek gerek. Mahfi çünkü sistemi şekillendiren her bir madde aslında üzeri örtülü bir gerçeği barındırıyor.
Şimdi tek tek bu maddelere bakalım...
1-Ne getirildi: Öğrencilerin en fazla %10’u merkezi yapılacak bir sınavla -Bakan’ın ifadesiyle- ‘nitelikli’ liselere yerleştirilecek. Bu sınav isteğe bağlı olacak.
Sorun ne: Bir milyon 200 bin öğrencinin ancak 100 bini ‘nitelikli’ okullara yerleşebilecek. Sınava girmek zorunlu değil deniyor ama öğrencilerin kendi sınıflarında sınava girebilecekleri de belirtiliyor. Bu şu demek; MEB de biliyor ki, aklı başında her öğrenci nitelikli bir okula girmek isteyecek ve bunun için zorunlu olmayan bu sınava zorunlu olarak zaten çok sayıda öğrenci girecek. Sonuçta sadece 100 bin civarı öğrencinin yerleştirilmesi söz konusu olduğundan sınavı kazanmak için daha çetin bir hazırlık gerekecek. Stres tavan yapacak.
Ne yapılabilir: En doğrusu elbette sınavsız yerleştirme. Ancak ille de bir sınav yapılacaksa, toplam öğrencinin yüzde 10’u yerine yüzde 30-40 gibi bir oranını yerleştirebilmek mümkün olmalı.
2-Ne getirildi: MEB hangi liselerin ‘nitelikli’ olduğunu mayıs ayında açıklayacak. Bu liselere girmek için yapılacak sınavda; sayısal ve sözel olarak toplam 60 soru sorulacak. Sorular 6-7 ve 8. sınıfa dayalı hazırlanacak.
Sorun ne: Öncelikle üç yıllık süreci 60 soru gibi kısıtlı bir ölçüyle yapmak değerlendirme ilkeleriyle bağdaşmaz. Çünkü her bir yılı, sayısal ve sözel olarak ortalama 10’ar soruyla değerlendirmek ‘nitelikli’ bir başarı sıralaması oluşturmak için yeterli olamaz.
Ne yapılabilir: En doğrusu elbette tek sınavla değil, geniş bir ölçme değerlendirme sistemi oluşturmak. Ancak ille de bu tip bir sınav sistemi uygulanacaksa, ya üç yıl yerine bir yıla ağırlık verilerek değerlendirmeye gidilmeli ya da soru sayısı artırılarak yapılacak sınav daha sağlıklı bir değerlendirmeye elverişli olmalı.
3-Ne getirildi: Haziran ayının ilk hafta sonunda, sayısal-sözel iki bölüm ve tek oturumda yapılacak sınavla fen liseleri, sosyal bilimler liseleri ve proje okulu liselerine öğrenci yerleştirilecek.
Sorun ne: Türkiye genelinde 302 fen lisesi, 93 sosyal bilimler lisesi ve 300’e yakın proje okulu var. Görüldüğü gibi toplamdaki 11 bin lisenin yüzde 10’una bile varmayan bir sayıdan söz ediyoruz. Bu, fırsat eşitliğine terstir.
Ne yapılabilir: Tek sınavla okullara öğrenci yerleştirilmesinde ısrar ediliyorsa, sınavla öğrenci alacak okul sayısı artırılmalı.
‘Nitelikli’ okul cepheli kiralık ev
Bu yeni modelle sınav kriterinin dışında kalan okullar arasında -Bakan'ın ‘nitelikli’ olarak tanımladıklarının dışında kalan okullar arasında- öğrenci ve veliler tarafından da az nitelikli, daha az nitelikli, çok daha az nitelikli okullar sıralaması yapılacak. Bu sıralamaya göre de öğrenci evine en yakın 5 tercihte bulunacak, tabii bu 5 tercihi bulabilirse… Çünkü bugün pek çok mahallede ikinci, üçüncü tercihte bulunulabilecek okul yok!
Peki, ne olacak?
Evine en yakın okullar arasında nitelik bakımından yeterli bir okul bulamayan maddi durumu elverişli öğrenci ve ailesi, pılısını pırtısını toplayıp uygun bir başka mahalleye taşınacak. Emlak piyasası şimdiden hareketlendi; kiralar artmaya, ‘okul manzaralı ev’ ilanları çıkmaya başladı bile.
Maddi durumu elverişli olan öğrenci ve ailenin bir seçeneği daha var: Paralı eğitim… Evinin çevresinde Anadolu lisesi olmayan veya kontenjandan giremeyen veya imam hatip liselerine gitmek istemeyenler bu sistemle dershanelerden bozma apartman dairesindeki temel liseleri veya özel okulları tercih edecek. Kısacası paralı eğitime yönelmede önemli bir artış bekleyebiliriz (Bu arada özel okullar da merkezi sınavla öğrenci almak istediğini ifade etti. MEB’le görüşmeler sonrasında bu konu netleşecek).
Peki ya maddi durumu olmayanlar?
Bu aileler de iki alternatifle karşı karşıya. Ya çocuğun adresini farklı gösterecek ya da el mecbur mahallesindeki okula gönderecek. Bugün artık neredeyse her mahallede bir imam hatip bulunduğuna göre, bu çocukların gidecekleri okulun adı da imam hatip olacak.
Neticede, bu sistemle halihazırda sınıfları boş duran imam hatiplerin doldurulması amaçlanıyor diyebiliriz.
Bu arada Bakan Yılmaz’ın her öğrencinin tercih edebileceği bir lise türü olmaması halinde öğrencilerin zorunlu olarak imam hatiplere yerleştirileceği görüşüne katılmadığını da söylemek gerek. Diyor ki kendisi; “Eğitim bölgeleri sisteminin nasıl oluşturulacağı ortaya çıktığında, bu kaygıların yersiz olduğu görülecektir.”
Keşke bu sistemin açıklanmasından önce gerekli bilimsel çalışma ve stratejik plan yapılsaydı da, Bakan'ın ‘kaygı’ olarak tanımladığı ama özünde ‘eğitimde fırsat eşitliğini yok eden’ karşılaşılması muhtemel sorunlardan söz etmeseydik.
Öte yandan buraya şu soruları da bırakmak isterim:
Nitelikli okullara öğrenciyi sınavla alan MEB, bu okulların yöneticilerini niye sınavla almaz? Niye bu yöneticiler Bakan tarafından atanır? Nitelikli okullar nitelikli öğrenciyi hak ediyor da, nitelikli yöneticiyi hak etmiyor mu?
MEB’in plansızlığı programından belli
15 Kasım 2016 tarihinde MEB bütçesi görüşmelerinde Bakan İsmet Yılmaz sunuş konuşmasında 2017 yılının programını anlatırken şu ifadeleri kullanmıştı:
“Temel eğitimden ortaöğretim kurumlarına öğrenci yerleştirme uygulaması olan TEOG sistemi uygulamasına devam edilecektir... Bu uygulamaya ilişkin, her yıl çok kapsamlı alan araştırmaları yapıp, geri dönüşler alıyoruz… Uygulamamızın sahada büyük bir memnuniyet oluşturduğunu ve hüsnükabul gördüğünü göstermektedir.”
Ama ne olduğunu hepimiz biliyoruz; TEOG pat diye bir gecede kalktı çünkü çok kapsamlı araştırmalar yapılırken ‘memnuniyetsiz’ o kişiye fikri sorulmamıştı...
Ve beş gün önce, 7 Kasım 2017 tarihinde MEB bütçesi görüşmesinde bu kez 2018 yılının programını anlatırken Bakan İsmet Yılmaz sınav sistemiyle ilgili planlama hakkına ne sundu biliyor musunuz? HİÇ!
Özetle; MEB’in önümüzdeki yıla dair sınav sistemiyle ilgili bir planı yok!
Hak vermemek elde değil tabii, ya yine, bir gece, ansızın, sistem değişirse?
Ne diyelim…
Hüsnükabulünüz çok olsun…
CEYHUN İRGİL
TBMM Eğitim Kültür Spor Gençlik Komisyonu Üyesi,
CHP Bursa Milletvekili