Bilmeyenler zanneder ki; hakça paylaşım, adil düzen, topyekûn müreffeh toplumlar, sağlıklı gelişen ülkeler, savaşsız coğrafyalar ve huzurun adıdır o emperyalist söylem...
Her zaman sömürülmeye müsait kimi gafiller de ezelden beri sanıyor ki, o çakma düzen gelince, tüm dünya güllük gülistanlık olacak, devletler huzura erecek ve tüm uluslar da çok mutlu yaşayacak...
Oysa elin yabancısı bizde olduğu gibi gelecek hedeflerini "beş yıllık kalkınma planı" üzerinden yapmadığı için, 50 yıl öncesinden dizayn etmeye çalışıyor küresel düzeni...
Sakın yanlış anlaşılmasın; Söz konusu 50 yıllık sinsi plan, emperyalizmin kendi rotasını çizeceği, geleceğini kararlaştıracağı bir yapılanmanın adı değil, tam aksine mazlum, sahipsiz ve güçsüz ülkelerin rant uğruna şekillendirilmesi hedefinden ibarettir...
Velhasıl, "yeni dünya düzeni" diye bir şey tutturmuşlardı ya, ondan söz ediyoruz işte... Süre de 50 yıl olduğu için siz başlangıcı 1979-1989 arasındaki Afgan-Rus savaşından itibaren de alabilirsiniz...
Zaten Türkiye'nin çevresinde, El Kaide ve IŞİD gibi Selefi terörizmin türevlerinin temellerinin de atıldığı zamandır o kaos zamanı... Baştan söyleyelim, işte buraya çok dikkat edilmeli!!!
Yani, başta Orta Doğu ve Kuzey Afrika olmak üzere, geri bırakılmış coğrafyaları, bizzat kendi içlerinden çıkan sözde "şeriatçı"- dinci gruplar eliyle birbirine düşürme planının temelleri işte o zamanlarda atılıvermişti...
İşte bu yüzden dünyaya çekidüzen vermenin, kainatı zapturapt altına almanın, milletleri kargaşa ve kanla korkutmanın, ülkeleri böl-parçala-yönet zihniyetiyle işgal etmenin, durup dururken, hem de "bahar" adı altında iç savaş çıkartmanın ve tam da kaos sürerken yeraltı kaynaklarını yağmacılar gibi pay etmenin kirli adıdır "yeni dünya" düzeni...
***
Sömürünün kukla bekçileri!..
Afgan-Rus savaşının başlangıcının üzerinden neredeyse 40 yıl geçmiş... Rusya bugün ABD'ye bile kafa tutan ve Suriye üzerinden Orta Doğu'da da etkili olmaya çalışan bir süper devlet...
Peki, bir zamanların laik devleti Afganistan'a ne demeli?..
Ne yazık ki orası ise gericilik ve bağnazlığın terörizminde, kan deryasına karşı kürek çekmeye devam ediyor... Heyhat, o kürek uygarlık kayığını hep geriye götürüyor!!!
İşte bu 40 yıl içinde "Birinci Körfez Savaşı" diye adlandırılan Irak-İran çatışması da ortaya çıktı ki, Afganistan'daki savaştan da soyutlanamaz onun gerekçesi...
1980-1988 yılları arasında, Orta Doğu'daki iki büyük ülkeyi kan gölüne çeviren o savaş da ne yazık ki pusuda bekleyen emperyalizmin ekmeğine yağ sürdü... Çünkü orada da petrol vardı...
Afgan-Rus ve Irak-İran savaşları demişken, 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle körüklenen "Körfez Savaşı", temelleri Afgan-Rus çatışmasında bizzat Suudi Arabistanlı iş adamı Usame bin Ladin tarafından atılan "Selefi" dinciliğini de zirveye çıkardı...
1990'da başlayan ve Irak'ı daha sonra emperyalizmin ısrarlı kuşatmasına uğratan o savaşın ardından 28 yıl geçmesine rağmen Orta Doğu'da kan durmuyor... Ne yazık bugüne kadar geçen süreçte yalnızca Irak'ta bir milyondan fazla insanın öldüğü varsayılıyor...
İnsanlığın gözleri önünde, 1979'dan bugüne kadar savaşan geri kalmış coğrafyalarda krizlerin çoğu diplomatik anlaşmazlıklara bağlansa da, dünyanın jandarması geçinen süper devletlerin bu savaşlarda parmağı olduğuna ilişkin kuşkular hiç bir zaman bitmedi ve belki de hiç bitmeyecek...
Çünkü Afgan-Rus, Irak-İran savaşları ve Kuveyt-Irak çatışmasının sonuçları ne yazık ki başta ABD olmak üzere Avrupa ülkelerine, yani sömürgeciliği meslek edinmiş emperyalizmin jandarmalarına yaradı... Yalnızca onlar nemalandı bu kargaşalardan ve onların "lider" diye görevlendirdiği kukla bekçileri!..
***
İran boyun eğer mi?..
Evet; konu işgal, iç savaş, petrol rantı ve her yerde yağma olunca, Orta Doğu'da savaş bitmez ve gidişattan da belli ki hiç bitirilmeyecek!..
Hele o coğrafyada gericilik, aşiretçilik, krallık ve şeyhlik kurumları ezeli hükümdarlıklarını sürdürme uğruna her şeyi mübah saydıkça da, hiç sonlanmayacak savaşlar, huzur göremeyecek masum insanlar...
İşte yazının başından itibaren dikkat çektiğimiz Afgan-Rus savaşından bu yana, aradan 40 yıl geçmesine rağmen Orta Doğu'da, Afrika'da ve çevresinde kriz de bitmiyor, savaşlar da...
Baksanıza; Irak'tan sonra Kaddafi'yi de IŞİD kafasına teslim ederek kendi yurttaşlarına linç ettiren barbar işgalcilik, vakit geçirmeden Suriye'ye çöreklendi ve orada da 6 yılı aşkın süredir kan akıtmaya devam ediyor...
Emperyalizmdir bu, bir dalı tutmadan diğerini bırakmayan iştahlı maymunlar gibi bir yandan Suriye'deki kan kazanını karıştırırken, diğer yandan da kendine yeni "kurban" arayışına girişiverdi...
Aslında çok eskiden başlamıştı bu arayış ve önceki gün kargaşa potansiyelinin yeni manzarası dünyanın jandarması tarafından hedef tahtasına konuluverdi...
Irak ve Suriye'deki gibi "kimyasal" yalanları yetersiz kalmış olmalı ki, bu kez "nükleer" gerekçesiyle rest çekildi yeni kurbana!..
Yani, özellikle İsrail'in huzuru için, oldum olası hedefte olan, ancak ihtiyatlı davranılan İran'a...
***
Molla, tehdit ve ihtiyat!..
Özetle; yine sinsi bir operasyon hazırlığı var memleketimizin yanı başında... Tıpkı eskisi gibi... 40 yıl öncesinde olduğu gibi yine bir işgal ve iç savaş tezgahı!..
Baksanıza; ABD Başkanı Donald Trump, 2015'te, Barack Obama döneminde, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin'in de imzaladığı "nükleer" anlaşmadan tek taraflı olarak çekileceğini duyurdu...
Trump, "Bu utanç verici anlaşma barış getirmedi... İran'a en üst düzeyde yaptırımlar uygulayacağız" dedi ve Tahran yönetimini "terörist devlet" olarak nitelendirmekten de geri durmadı...
Trump, hükümet üyeleriyle yaptığı bir toplantı sırasında kendisine, "Eğer İran nükleer programını yeniden başlatırsa ne yapacaksınız" diye sorulduğunda da, şu yanıtı verdi:
"İran nükleer programını yeniden başlatırsa çok ciddi sonuçları olur; İran müzakere edecek ya da bir şeyler olacak!!!"
Lafı fazla uzatmayalım; İran'ın hedef tahtasına konulacağı, Tahran ve çevresinde, geçen yılın Aralık ayında başlayan ve bu yılın Ocak ayına kadar devam eden gösteri ve ayaklanmalarla duyurulmuştu zaten...
Trump, İran'da bir kargaşa potansiyeli görmüş olmalı ki, Arap Baharı'nın yönünü Tahran'a çevirdi!!!
Bakalım emperyalizm bu zorlu hedefe karşı yine ihtiyatlı mı davranacak, yoksa Orta Doğu'ya son darbeyi vurmak için bir kez daha gözünü mü karartacak?..
Mehmet Faraç / YENİÇAĞ
Her zaman sömürülmeye müsait kimi gafiller de ezelden beri sanıyor ki, o çakma düzen gelince, tüm dünya güllük gülistanlık olacak, devletler huzura erecek ve tüm uluslar da çok mutlu yaşayacak...
Oysa elin yabancısı bizde olduğu gibi gelecek hedeflerini "beş yıllık kalkınma planı" üzerinden yapmadığı için, 50 yıl öncesinden dizayn etmeye çalışıyor küresel düzeni...
Sakın yanlış anlaşılmasın; Söz konusu 50 yıllık sinsi plan, emperyalizmin kendi rotasını çizeceği, geleceğini kararlaştıracağı bir yapılanmanın adı değil, tam aksine mazlum, sahipsiz ve güçsüz ülkelerin rant uğruna şekillendirilmesi hedefinden ibarettir...
Velhasıl, "yeni dünya düzeni" diye bir şey tutturmuşlardı ya, ondan söz ediyoruz işte... Süre de 50 yıl olduğu için siz başlangıcı 1979-1989 arasındaki Afgan-Rus savaşından itibaren de alabilirsiniz...
Zaten Türkiye'nin çevresinde, El Kaide ve IŞİD gibi Selefi terörizmin türevlerinin temellerinin de atıldığı zamandır o kaos zamanı... Baştan söyleyelim, işte buraya çok dikkat edilmeli!!!
Yani, başta Orta Doğu ve Kuzey Afrika olmak üzere, geri bırakılmış coğrafyaları, bizzat kendi içlerinden çıkan sözde "şeriatçı"- dinci gruplar eliyle birbirine düşürme planının temelleri işte o zamanlarda atılıvermişti...
İşte bu yüzden dünyaya çekidüzen vermenin, kainatı zapturapt altına almanın, milletleri kargaşa ve kanla korkutmanın, ülkeleri böl-parçala-yönet zihniyetiyle işgal etmenin, durup dururken, hem de "bahar" adı altında iç savaş çıkartmanın ve tam da kaos sürerken yeraltı kaynaklarını yağmacılar gibi pay etmenin kirli adıdır "yeni dünya" düzeni...
***
Sömürünün kukla bekçileri!..
Afgan-Rus savaşının başlangıcının üzerinden neredeyse 40 yıl geçmiş... Rusya bugün ABD'ye bile kafa tutan ve Suriye üzerinden Orta Doğu'da da etkili olmaya çalışan bir süper devlet...
Peki, bir zamanların laik devleti Afganistan'a ne demeli?..
Ne yazık ki orası ise gericilik ve bağnazlığın terörizminde, kan deryasına karşı kürek çekmeye devam ediyor... Heyhat, o kürek uygarlık kayığını hep geriye götürüyor!!!
İşte bu 40 yıl içinde "Birinci Körfez Savaşı" diye adlandırılan Irak-İran çatışması da ortaya çıktı ki, Afganistan'daki savaştan da soyutlanamaz onun gerekçesi...
1980-1988 yılları arasında, Orta Doğu'daki iki büyük ülkeyi kan gölüne çeviren o savaş da ne yazık ki pusuda bekleyen emperyalizmin ekmeğine yağ sürdü... Çünkü orada da petrol vardı...
Afgan-Rus ve Irak-İran savaşları demişken, 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle körüklenen "Körfez Savaşı", temelleri Afgan-Rus çatışmasında bizzat Suudi Arabistanlı iş adamı Usame bin Ladin tarafından atılan "Selefi" dinciliğini de zirveye çıkardı...
1990'da başlayan ve Irak'ı daha sonra emperyalizmin ısrarlı kuşatmasına uğratan o savaşın ardından 28 yıl geçmesine rağmen Orta Doğu'da kan durmuyor... Ne yazık bugüne kadar geçen süreçte yalnızca Irak'ta bir milyondan fazla insanın öldüğü varsayılıyor...
İnsanlığın gözleri önünde, 1979'dan bugüne kadar savaşan geri kalmış coğrafyalarda krizlerin çoğu diplomatik anlaşmazlıklara bağlansa da, dünyanın jandarması geçinen süper devletlerin bu savaşlarda parmağı olduğuna ilişkin kuşkular hiç bir zaman bitmedi ve belki de hiç bitmeyecek...
Çünkü Afgan-Rus, Irak-İran savaşları ve Kuveyt-Irak çatışmasının sonuçları ne yazık ki başta ABD olmak üzere Avrupa ülkelerine, yani sömürgeciliği meslek edinmiş emperyalizmin jandarmalarına yaradı... Yalnızca onlar nemalandı bu kargaşalardan ve onların "lider" diye görevlendirdiği kukla bekçileri!..
***
İran boyun eğer mi?..
Evet; konu işgal, iç savaş, petrol rantı ve her yerde yağma olunca, Orta Doğu'da savaş bitmez ve gidişattan da belli ki hiç bitirilmeyecek!..
Hele o coğrafyada gericilik, aşiretçilik, krallık ve şeyhlik kurumları ezeli hükümdarlıklarını sürdürme uğruna her şeyi mübah saydıkça da, hiç sonlanmayacak savaşlar, huzur göremeyecek masum insanlar...
İşte yazının başından itibaren dikkat çektiğimiz Afgan-Rus savaşından bu yana, aradan 40 yıl geçmesine rağmen Orta Doğu'da, Afrika'da ve çevresinde kriz de bitmiyor, savaşlar da...
Baksanıza; Irak'tan sonra Kaddafi'yi de IŞİD kafasına teslim ederek kendi yurttaşlarına linç ettiren barbar işgalcilik, vakit geçirmeden Suriye'ye çöreklendi ve orada da 6 yılı aşkın süredir kan akıtmaya devam ediyor...
Emperyalizmdir bu, bir dalı tutmadan diğerini bırakmayan iştahlı maymunlar gibi bir yandan Suriye'deki kan kazanını karıştırırken, diğer yandan da kendine yeni "kurban" arayışına girişiverdi...
Aslında çok eskiden başlamıştı bu arayış ve önceki gün kargaşa potansiyelinin yeni manzarası dünyanın jandarması tarafından hedef tahtasına konuluverdi...
Irak ve Suriye'deki gibi "kimyasal" yalanları yetersiz kalmış olmalı ki, bu kez "nükleer" gerekçesiyle rest çekildi yeni kurbana!..
Yani, özellikle İsrail'in huzuru için, oldum olası hedefte olan, ancak ihtiyatlı davranılan İran'a...
***
Molla, tehdit ve ihtiyat!..
Özetle; yine sinsi bir operasyon hazırlığı var memleketimizin yanı başında... Tıpkı eskisi gibi... 40 yıl öncesinde olduğu gibi yine bir işgal ve iç savaş tezgahı!..
Baksanıza; ABD Başkanı Donald Trump, 2015'te, Barack Obama döneminde, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin'in de imzaladığı "nükleer" anlaşmadan tek taraflı olarak çekileceğini duyurdu...
Trump, "Bu utanç verici anlaşma barış getirmedi... İran'a en üst düzeyde yaptırımlar uygulayacağız" dedi ve Tahran yönetimini "terörist devlet" olarak nitelendirmekten de geri durmadı...
Trump, hükümet üyeleriyle yaptığı bir toplantı sırasında kendisine, "Eğer İran nükleer programını yeniden başlatırsa ne yapacaksınız" diye sorulduğunda da, şu yanıtı verdi:
"İran nükleer programını yeniden başlatırsa çok ciddi sonuçları olur; İran müzakere edecek ya da bir şeyler olacak!!!"
Lafı fazla uzatmayalım; İran'ın hedef tahtasına konulacağı, Tahran ve çevresinde, geçen yılın Aralık ayında başlayan ve bu yılın Ocak ayına kadar devam eden gösteri ve ayaklanmalarla duyurulmuştu zaten...
Trump, İran'da bir kargaşa potansiyeli görmüş olmalı ki, Arap Baharı'nın yönünü Tahran'a çevirdi!!!
Bakalım emperyalizm bu zorlu hedefe karşı yine ihtiyatlı mı davranacak, yoksa Orta Doğu'ya son darbeyi vurmak için bir kez daha gözünü mü karartacak?..
Mehmet Faraç / YENİÇAĞ