Dünya Kupası’nın babası Jules Rimet ile en büyük kupaları tasarlayan heykeltıraş Silvio Gazzaniga’nın öyküsü.
Dört yılda bir alemi saran “47 ayın sultanı”na sayılı gün kala bazı isimler rahmet istiyor. Tıpkı FIFA tarihinin en uzun süre başkanlığını yapan Jules Rimet gibi.
Dünya Kupası’nın babası Jules Rimet 1873’de doğmuştu. Meşin yuvarlağa kısa sürede aşık olan Fransız, arkadaşlarıyla top koşturuyor, bir yandan da hukuk okuyordu. Red Star Paris’i kuran futbol sevdalısı, 1919’da federasyon başkanı olmuştu. Dur durak bilmeyen Rimet, iki yıl sonra da FIFA’nın bir numarası seçiliyordu.
Dünya futbolunun patronu, o zamanlar sadece 20 üyesi olan birliğin büyümesinde önemli rol oynuyordu. Vatandaşı Henri Delaunay Güney Amerika’dan esinlenip Avrupa’nın da kendisine ait bir turnuvası olması gerektiğini savunduğunda olaylar gelişiyordu. Bu teklifi reddeden FIFA, kendi organizasyonun peşine düşmüştü. Brüksel’de yaşayan zengin diplomat Enrique Buero ile birlikte kolları sıvayan Rimet, 1928’de noktayı koyuyor; ilk Dünya Kupası iki yıl sonra Uruguay’da düzenleniyordu.
Son iki Olimpiyat Oyunları’nda altın madalya takımının hem başarısı taçlandırılmış hem de ülkenin bağımsızlığa kavuşmasının ve anayasasının kabulünün 100. yıldönümü ölümsüzleştirilmek istenmişti.
13 Temmuz 1930’da futbolda yeni bir dönem başlıyor, organizasyonun ilk golünü Rimet’nin vatandaşı Lucien Laurent atıyordu. Son kez 1954’te Bern’de sahne alan FIFA Başkanı, artık adını taşıyan kupayı Almanya’nın kaptanı Fritz Walter’e takdim etmişti. O yıl koltuğuna veda eden Rimet, 1956’da da vefat etmişti.
Jules Rimet Kupası
Her ne kadar resmen 1946’da FIFA’nın unutulmaz başkanının adı verilse de, 1930-1970 yılları arasında ellerde yükselen zarif heykelciği tanımlar Jules Rimet Kupası. Fransız heykeltıraş Abel Lafleur’ün eseri olan zafer tanrıçası Nike, dünya futbolunun muzafferlerinin taçlandırılmasına yaramıştı. Üç defa kazanan ülke, ilaheye sonsuza kadar sahip olacaktı. İşte o tanrıçanın öyküsü içimizi burkacaktı.
Mussolini’nin özel çabalarıyla kazanılan 1934 İtalya Dünya Kupası’ndan bir sonraki şampiyonada da gülen spagetti diyarının FIFA’dan sorumlu yetkilisi Ottorino Barassi, İkinci Dünya Savaşı’nda ülkesinin düşmesinden çok heykelciği kaptırmamanın derdindeydi. Müttefik devletler kapıya dayandığında, bir ayakkabı kutusuna konan ilaheyi ilahlar korumuştu...
1966’da futbolun beşiği İngiltere’deydi organizasyon. Her şey harikaydı da, şampiyonanın başlamasına az vakit kala ayaklanmıştı kupa. Bir pazar akşamı telefon etmek için evinin karşısındaki kulübeye yönelen David Corbett’in köpeği Pickles, bir arabanın yanında gazeteye sarılı olarak bulmuştu heykelciği. İngiliz polisinin başarısız fidye organizasyonu bir köpeciği kahramanlaştırmıştı. Her ne kadar emniyet kuvvetleri uzun süre Corbett’i sorguya alsa da, talihli sahip sonradan salıverilmişti.
“Turşucuk” birinci sayfaları uzun süre süsledi, yılın köpeği seçildi. Bir yıllık bedava mamaysa cabasıydı. Çeşitli ülkelerden davetler bile alan Pickles, muzaffer İngiltere’nin kaptanı Bobby Moore ve şürekâsının kutlama partisinde bile boy göstermişti. Kedi peşinde ağaca takılıp boğularak can verene kadar pek meşhur olan bu köpek olmasa, kim bilir belki de şampiyona kupa değil, Kraliçe’nin tacı verilecekti.
1970’te Meksika’da gülen Brezilya, üçüncü Dünya Kupası’nı kazandıktan sonra heykelciğin sahibi olmuştu. 1983’te edebî istirahatgâhından çalınan Jules Rimet Kupası eritilmişti. Merak etmeyin, ilahenin yerinde bugün yeller esmiyor, Lafleur’ün heykelinin replikası arz-ı endam eyliyor.
1974’ten bu yana verilen Dünya Kupası’na gelince... Yedi ülkeden 53 sanatçı teklif veriyor, Silvio Gazzaniga’nun projesi hayat buluyordu. Fakat FIFA bu sefer pinti davranıyor; üç kere zafere ulaşana kupanın daimi olarak verilmesinden vazgeçiyordu.
2016’da vefat eden İtalyan sanatçıyı belki bilmiyorsunuz ancak onun imzasını taşıyan başka eserleri o kadar yakından tanıyorsunuz ki...
Galatasaraylıların her 17 Mayıs’ta gözlerini yaşartan 2000’deki finali kim unutabilir? İşte o efsanevi mücadeleden sonra törende kaldıran 15 kiloluk gümüş kupayı unuttunuz mu? Peki 100 gün sonra kazanılan Süper Kupa’yı...
İşte tüm bu kupalara imzasını atan heykeltıraştı Gazzaniga. Milano’daki Bertoni şirketinde çalışırken, milyonlarca insanın rüyalarını süsleyen sanat eserlerine imzasını atmıştı. Sadece futbol için değil, voleybol ve beyzbol için de tasarlamıştı.
Kim bilir belki de rüyaların tasarımcısıydı İtalyan heykeltıraş. Şanslı azınlık için gerçek oldu kupaları; milyonlar için hâlâ hayal! Tıpkı Jules Rimet’nin düşü gibi...
ALİ MURAT HAMARAT / BİRGÜN
Dört yılda bir alemi saran “47 ayın sultanı”na sayılı gün kala bazı isimler rahmet istiyor. Tıpkı FIFA tarihinin en uzun süre başkanlığını yapan Jules Rimet gibi.
Dünya Kupası’nın babası Jules Rimet 1873’de doğmuştu. Meşin yuvarlağa kısa sürede aşık olan Fransız, arkadaşlarıyla top koşturuyor, bir yandan da hukuk okuyordu. Red Star Paris’i kuran futbol sevdalısı, 1919’da federasyon başkanı olmuştu. Dur durak bilmeyen Rimet, iki yıl sonra da FIFA’nın bir numarası seçiliyordu.
Dünya futbolunun patronu, o zamanlar sadece 20 üyesi olan birliğin büyümesinde önemli rol oynuyordu. Vatandaşı Henri Delaunay Güney Amerika’dan esinlenip Avrupa’nın da kendisine ait bir turnuvası olması gerektiğini savunduğunda olaylar gelişiyordu. Bu teklifi reddeden FIFA, kendi organizasyonun peşine düşmüştü. Brüksel’de yaşayan zengin diplomat Enrique Buero ile birlikte kolları sıvayan Rimet, 1928’de noktayı koyuyor; ilk Dünya Kupası iki yıl sonra Uruguay’da düzenleniyordu.
Son iki Olimpiyat Oyunları’nda altın madalya takımının hem başarısı taçlandırılmış hem de ülkenin bağımsızlığa kavuşmasının ve anayasasının kabulünün 100. yıldönümü ölümsüzleştirilmek istenmişti.
13 Temmuz 1930’da futbolda yeni bir dönem başlıyor, organizasyonun ilk golünü Rimet’nin vatandaşı Lucien Laurent atıyordu. Son kez 1954’te Bern’de sahne alan FIFA Başkanı, artık adını taşıyan kupayı Almanya’nın kaptanı Fritz Walter’e takdim etmişti. O yıl koltuğuna veda eden Rimet, 1956’da da vefat etmişti.
Jules Rimet Kupası
Her ne kadar resmen 1946’da FIFA’nın unutulmaz başkanının adı verilse de, 1930-1970 yılları arasında ellerde yükselen zarif heykelciği tanımlar Jules Rimet Kupası. Fransız heykeltıraş Abel Lafleur’ün eseri olan zafer tanrıçası Nike, dünya futbolunun muzafferlerinin taçlandırılmasına yaramıştı. Üç defa kazanan ülke, ilaheye sonsuza kadar sahip olacaktı. İşte o tanrıçanın öyküsü içimizi burkacaktı.
Mussolini’nin özel çabalarıyla kazanılan 1934 İtalya Dünya Kupası’ndan bir sonraki şampiyonada da gülen spagetti diyarının FIFA’dan sorumlu yetkilisi Ottorino Barassi, İkinci Dünya Savaşı’nda ülkesinin düşmesinden çok heykelciği kaptırmamanın derdindeydi. Müttefik devletler kapıya dayandığında, bir ayakkabı kutusuna konan ilaheyi ilahlar korumuştu...
1966’da futbolun beşiği İngiltere’deydi organizasyon. Her şey harikaydı da, şampiyonanın başlamasına az vakit kala ayaklanmıştı kupa. Bir pazar akşamı telefon etmek için evinin karşısındaki kulübeye yönelen David Corbett’in köpeği Pickles, bir arabanın yanında gazeteye sarılı olarak bulmuştu heykelciği. İngiliz polisinin başarısız fidye organizasyonu bir köpeciği kahramanlaştırmıştı. Her ne kadar emniyet kuvvetleri uzun süre Corbett’i sorguya alsa da, talihli sahip sonradan salıverilmişti.
“Turşucuk” birinci sayfaları uzun süre süsledi, yılın köpeği seçildi. Bir yıllık bedava mamaysa cabasıydı. Çeşitli ülkelerden davetler bile alan Pickles, muzaffer İngiltere’nin kaptanı Bobby Moore ve şürekâsının kutlama partisinde bile boy göstermişti. Kedi peşinde ağaca takılıp boğularak can verene kadar pek meşhur olan bu köpek olmasa, kim bilir belki de şampiyona kupa değil, Kraliçe’nin tacı verilecekti.
1970’te Meksika’da gülen Brezilya, üçüncü Dünya Kupası’nı kazandıktan sonra heykelciğin sahibi olmuştu. 1983’te edebî istirahatgâhından çalınan Jules Rimet Kupası eritilmişti. Merak etmeyin, ilahenin yerinde bugün yeller esmiyor, Lafleur’ün heykelinin replikası arz-ı endam eyliyor.
1974’ten bu yana verilen Dünya Kupası’na gelince... Yedi ülkeden 53 sanatçı teklif veriyor, Silvio Gazzaniga’nun projesi hayat buluyordu. Fakat FIFA bu sefer pinti davranıyor; üç kere zafere ulaşana kupanın daimi olarak verilmesinden vazgeçiyordu.
2016’da vefat eden İtalyan sanatçıyı belki bilmiyorsunuz ancak onun imzasını taşıyan başka eserleri o kadar yakından tanıyorsunuz ki...
Galatasaraylıların her 17 Mayıs’ta gözlerini yaşartan 2000’deki finali kim unutabilir? İşte o efsanevi mücadeleden sonra törende kaldıran 15 kiloluk gümüş kupayı unuttunuz mu? Peki 100 gün sonra kazanılan Süper Kupa’yı...
İşte tüm bu kupalara imzasını atan heykeltıraştı Gazzaniga. Milano’daki Bertoni şirketinde çalışırken, milyonlarca insanın rüyalarını süsleyen sanat eserlerine imzasını atmıştı. Sadece futbol için değil, voleybol ve beyzbol için de tasarlamıştı.
Kim bilir belki de rüyaların tasarımcısıydı İtalyan heykeltıraş. Şanslı azınlık için gerçek oldu kupaları; milyonlar için hâlâ hayal! Tıpkı Jules Rimet’nin düşü gibi...
ALİ MURAT HAMARAT / BİRGÜN