"Benim dolarla işim yok. Maaşımı TL alıyorum TL harcıyorum."
Bu sözleri hatırladınız mı?
Doların 3.50 olduğu dönemde televizyona çıkıp konuşan bazı vatandaşlara ait.
Adeta slogan olmuştu.
Evet doğru! Maaşını TL ile alıp, TL ile harcamasını yapan adamın dolardaki artıştan ona ne?
Bu sözü 30 yıl önce söyleseydi yüzde 100 haklıydı. Çünkü o gün Türkiye bu kadar ithalat yapmıyordu.
15 yıl önce söyleseydi yüzde 50 haklıydı.
Bugün söyleyenin bırakın haklılığını aklını yemiş muamelesi görmesi lazım.
Bu sözler o gün için adeta olay olmuştu. Sosyal medyada tepki gösterenler, dalga geçenler..
Ne ararsanız vardı.
Aslında bu insanlara kızmamak lazım. Bu insanların bir suçu yok. Bu ne cehalet ne de aptallık.
Bunun adı finansal okuryazarlık.
Finansal okuryazarlık maalesef Türkiye'de çok düşük. Dolardaki her kuruş artışın kendisini daha da fakirleştirdiğini anlamıyor.
Ne zaman anlayacak?
Pazara ve markete gidince. Yani enflasyon cebini yakınca anlayacak.
Haziran ayı enflasyon rakamı yüzde 16'ya dayandı.
Soğanın 6, patatesin 5, domatesin 5, limonun kilosunun 10 liraya satıldığı bir ülkede hem de yazın ortasında bu rakamların görülmesi o ülke insanının fakirleştiğini, alım gücünün azaldığını ifade eder.
Eğer bu insanlar maaşlarını dolarla alsalardı hiç fark etmezlerdi. Dolardaki artış, pazardaki artışı karşılardı.
30 yıl önce olsaydı fark etmezdi derken o yıllarda Türkiye'nin üreten bir ülke olduğunu ifade etmek istedim. Yıllar geçtikçe Türkiye üretmek yerine ithalat ile tüketmeye başladı. Türkiye şu an üretmiyor tam tersi her şeyi ithal ediyor.
Sizin aklınıza patates ithal edeceğimiz gelir miydi?
Nohut, fasulye, bezelye, pirinç, buğday ve daha bir çok ürünü artık ithal eden bir ülkeyiz.
Bunun için dolar ödüyoruz. Dolar arttıkça bizim için yaşam daha çekilmez duruma gelecek.
İşte buna enflasyon deniliyor.
1 kilo peynir 35 lira. Buyrun gelin alın ve kahvaltı yapın.
Bir AKP milletvekilinin sosyal medyada dolaşan videosu var. Matematik dehası bir hesap kitap.
Bu vekil diyor ki, "Amerikalıya marketten bir torba kahvaltılık al desen hesabını yapamaz."
Amerikalının hesap yapmasına gerek yok ki.
Bir poşet kahvaltılık için 5-10 dolar atar çıkar. Parası değerli ve alım gücü yüksek.
Önemli olan Türkiye'de bir emekli veya asgari ücretli markete gidip o poşeti doldurabiliyor mu?
Paran değerli olsun ve cebinde paran olsun o hesabı yapmana gerek yok...
Türkiye 16 yıl önceki döneme döndü. 16 yıllık bir illüzyon bitti.
Peki yaşanan ekonomik kâbus bitti mi?
Elbette bitmedi.
Hani eskilerin bir deyimi var ya, "turpun büyüğü arkada, heybede" diye.
İşte bizimki de öyle. Enflasyonun büyüğü akaryakıttaki verginin yeniden devreye girmesi ile arkadan gelecek. Biz o zaman gerçek enflasyonu ve hayat pahalılığını göreceğiz.
Bir kez daha söylüyorum;
Allah bizim yardımcımız olsun!
Remzi Özdemir / YENİÇAĞ
Bu sözleri hatırladınız mı?
Doların 3.50 olduğu dönemde televizyona çıkıp konuşan bazı vatandaşlara ait.
Adeta slogan olmuştu.
Evet doğru! Maaşını TL ile alıp, TL ile harcamasını yapan adamın dolardaki artıştan ona ne?
Bu sözü 30 yıl önce söyleseydi yüzde 100 haklıydı. Çünkü o gün Türkiye bu kadar ithalat yapmıyordu.
15 yıl önce söyleseydi yüzde 50 haklıydı.
Bugün söyleyenin bırakın haklılığını aklını yemiş muamelesi görmesi lazım.
Bu sözler o gün için adeta olay olmuştu. Sosyal medyada tepki gösterenler, dalga geçenler..
Ne ararsanız vardı.
Aslında bu insanlara kızmamak lazım. Bu insanların bir suçu yok. Bu ne cehalet ne de aptallık.
Bunun adı finansal okuryazarlık.
Finansal okuryazarlık maalesef Türkiye'de çok düşük. Dolardaki her kuruş artışın kendisini daha da fakirleştirdiğini anlamıyor.
Ne zaman anlayacak?
Pazara ve markete gidince. Yani enflasyon cebini yakınca anlayacak.
Haziran ayı enflasyon rakamı yüzde 16'ya dayandı.
Soğanın 6, patatesin 5, domatesin 5, limonun kilosunun 10 liraya satıldığı bir ülkede hem de yazın ortasında bu rakamların görülmesi o ülke insanının fakirleştiğini, alım gücünün azaldığını ifade eder.
Eğer bu insanlar maaşlarını dolarla alsalardı hiç fark etmezlerdi. Dolardaki artış, pazardaki artışı karşılardı.
30 yıl önce olsaydı fark etmezdi derken o yıllarda Türkiye'nin üreten bir ülke olduğunu ifade etmek istedim. Yıllar geçtikçe Türkiye üretmek yerine ithalat ile tüketmeye başladı. Türkiye şu an üretmiyor tam tersi her şeyi ithal ediyor.
Sizin aklınıza patates ithal edeceğimiz gelir miydi?
Nohut, fasulye, bezelye, pirinç, buğday ve daha bir çok ürünü artık ithal eden bir ülkeyiz.
Bunun için dolar ödüyoruz. Dolar arttıkça bizim için yaşam daha çekilmez duruma gelecek.
İşte buna enflasyon deniliyor.
1 kilo peynir 35 lira. Buyrun gelin alın ve kahvaltı yapın.
Bir AKP milletvekilinin sosyal medyada dolaşan videosu var. Matematik dehası bir hesap kitap.
Bu vekil diyor ki, "Amerikalıya marketten bir torba kahvaltılık al desen hesabını yapamaz."
Amerikalının hesap yapmasına gerek yok ki.
Bir poşet kahvaltılık için 5-10 dolar atar çıkar. Parası değerli ve alım gücü yüksek.
Önemli olan Türkiye'de bir emekli veya asgari ücretli markete gidip o poşeti doldurabiliyor mu?
Paran değerli olsun ve cebinde paran olsun o hesabı yapmana gerek yok...
Türkiye 16 yıl önceki döneme döndü. 16 yıllık bir illüzyon bitti.
Peki yaşanan ekonomik kâbus bitti mi?
Elbette bitmedi.
Hani eskilerin bir deyimi var ya, "turpun büyüğü arkada, heybede" diye.
İşte bizimki de öyle. Enflasyonun büyüğü akaryakıttaki verginin yeniden devreye girmesi ile arkadan gelecek. Biz o zaman gerçek enflasyonu ve hayat pahalılığını göreceğiz.
Bir kez daha söylüyorum;
Allah bizim yardımcımız olsun!
Remzi Özdemir / YENİÇAĞ